Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.506

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Kasım 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Vatandaş kendini asıl size karşı savunmalı!


Merhabalar

Bir teknik yetersizlik nedeniyle dün bir araya gelemedik. Merak edip, eposta atan, arayan, soran tüm dostlara teşekkürler.

"Mustafa" ile ilgili yorumlar tüm hızıyla sürüyor. Film için kızmadım ama gündemi saptırdığı için Can Dündar'a kızabilirim. Millet derdini unuttu, "Mustafa" konuşuyor. Filmi eleştirenlerle farklı filmleri seyrettiğimizi düşünmeye bile başladım. Profesöründen, gazetecisine her kesimden bilirkişi(!?) filmi ve Dündar'ı yerden yere vuruyor. Olacak şey değil. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin dibine kibrit suyu dökenleri eleştirmenin demokrasi düşmanlığına eşdeğer olduğunu savunanlar, nedense şimdi birer Mustafa Kemal'ci olup çıktılar. Böylesi anlarda kendimi Mustafa Topaloğlu gibi uzaylı hissediyorum inanın. Aynı durumu Dink'in katlinden sonra da yaşamıştım. "Hepimiz Hrant'ız" deyince "Ermeni Uşağı" olmayı, Cumhuriyet mitinglerine katılıp darbeci, ergenekoncu(!?) diye yaftalanmayı hazmedemiyorum. Hele ben gibilere bu sıfatları yakıştıranların şimdi birer "Atatürkçü" kesilip, o eşsiz insanı en yalın haliyle anlatmaya çalışan bir belgeseli eleştirmelerini hiç hazmedemiyorum. Eğer konu birilerinin ekmeğine yağ sürmekse, esas yağı sürenler, Mustafa Kemal'i anlamayı bir kenara bırakıp onu bir put, bir heykel gibi pazarlamaya çalışanlardır. Tavsiyemi yineliyorum. Lütfen onun bunun dediğine bakmadan filmi olabildiğince önyargısız seyredin ve kendi duygularınızdan çıkan yorumu esas bilin. Cevap vermeniz gereken bir sürü soru var ama bir tek şu soruya vereceğiniz cevap bile size yetecektir; "Filmi seyrettikten sonra Atatürk'e olan inancım, sevgim, saygım bir nebze de olsa eksildi mi yoksa daha da mı pekişti?" Kendinize vereceğiniz cevap her türlü yorumdan daha gerçek olacaktır.

Bir haftadır terörist başının işkence gördüğü bahanesiyle memleketin Filistin haline gelen yörelerini izliyoruz. Ve ne acıdır ki, bu sorunları çözmekle görevli vekillerin ve hükümetin tam tersine olayın üstüne benzin döktüğüne şahit oluyoruz. Bir tarafta saya saya halkı ayaklanmaya teşvik eden DTP'liler, diğer tarafta "Sabrın da sonu vardır, vatandaş kendini savunma yoluna gidecektir." diyen bir başbakan. İşte bu adamlar bizim talihsizliğimiz. Bunlar gibi sığ görüşlü mahalle kabadayıları tarafından yönetiliyor ve temsil ediliyoruz. %23 doğalgaz zammını "Ben de vatandaşım." diye izah eden bir maliye bakanı, "4 ay sonra fiyatlar inecektir." deyip seçim yatırımı yapılacağı konusunda kendini ele veren bir enerji bakanı, daha bir hafta önce "Hamdolsun çelik gibiyiz." deyip, dün krizden etkilenmememizin imkansız olduğunu söyleyen dönmedolap yöneticiler, acaba bunlar şu yukarıda resmini gördüğümüz çakma kitabın sapık kahramanından daha mı az suçlular? Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


Su Sesi

Deniz bu gece durgun… Dalgalar incecik, kıyıya usulca gelip gidiyor… Sesleri, tatlı bir meltemde canlanırken, saçlarım dalgalanıyor ve tel tel ayrılıyor taranırmışçasına.
Deniz fenerinin daha taze yanan ışığında öpüyor alnımdan rüzgar. Yeni bir gecenin başlangıcında yıldızlar için şarkı söylüyor deniz. Martılar çok sessiz, karanlık gökyüzünde beyaz kanatlarıyla uçuyorlar. Deniz fenerinin etrafında sabaha kadar pinekleyecekleri bir yer arıyorlar belki de?
Denizin keskin kokusuna karışan gecenin kokusu içimde… Dalgaların kıyıyı okşarken çıkarttığı su sesi, bütün düşüncelerimi ılık ılık çıkarıyor belleğimden. Denizle bütünleşmek için yürümek istiyorum çıplak ayaklarımla soğumuş kumun üzerinde. İçimde sessiz bir mutluluk… Kimseye anlatamadığım… Belki de huzurdur bu hissettiğim… Bazen anlayamıyorum ne hissettiğimi, ben kimim? Neden buradayım? Bütün sevdiklerimden uzakta? Gelmeden önce gördüm mü hepsini? Ah aklıma geldi, arkadaşım borç istemişti benden vermeyi unuttum… Çiçeklerimi kim sulayacak şimdi? Öğlen sıcağında ölmesin begonyalarım! Annemi de aramadım ne zamandır. Ya babam? Onun mezarına en son ne zaman gittim? Çocuklarımı da getirebilseydim buraya keşke… Çocuklarım… Özledim sizi! Uyurken saçlarınızdan son kez okşamama izin verselerdi keşke… Ellerim, saçlarınızı özledi… Derin çizgiler çıkmış avuçlarımda… Hayat çizgileri mi bunlar, hani çingene falcılarının el falında baktığı çizgiler? Bendekiler ne kadar kısa? Kandırmaca işte! Hayatla ne alakası olabilir?
Su sesi…
Yorgunluk… Vücudumu sardı yine…Yastığım sabun kokulu… Battaniye ise sert. Gözlerimi kapatma vakti…
Su sesi…
Bir ses… İnce bir ses… Bir kadın sesi… Fısıltılı gibi… Şarkı mı söylüyor biri? Rüya mı görüyorum? Gözlerimi açıyorum, hala duyuyorum, rüya değil! Deniz gece yarısında şarkı mı söylüyor? Yatağımda doğruluyorum, ayaklarım yerde, yer çok soğuk… Işığı açmıyorum, açarsam hemşire gelecek… Parmak uçlarında yürüyorum pencereye doğru ve perdeyi aralayıp bakıyorum dışarıdaki karanlığa… Gözlerim karanlıkta, denizin simsiyah sularında, deniz feneri yanıp sönüyor. Şarkı su sesine karışıyor. İşte orda! Deniz fenerinin biraz uzağında, daha önce hiç görmediğim parlak bir ışık… Camı açıyorum, birden rüzgar saçlarımı karıştırıyor, üşütüyor beni. Işığa dikkatlice bakıyorum… Üç kız suyun üstünde parlak ipeksi beyaz elbiseler içinde bana bakıp dans ediyor ve o şarkı… Çok güzel, daha önce hiç duymadığım… Rüya bu, gerçek bir rüya, gerçekten de öte… Biraz sonra uyanacağım, biliyorum. Rüyamı yaşamak ve onları daha yakından görmek istiyorum… Ben onlara doğru, onlar bana doğru… Yakınlaşıyoruz… Saçları, evet saçları çok uzun, parlak siyah, dalga dalga, deniz dalgaları gibi… Kapkara gözlerine bakıyorum… Bu kızlar masallarda anlatılan su perileri belki de? Tenleri pamuk beyaz, etraflarında sarhoş edici sıcaklık… Suyun üstünde uçarcasına dans ediyorlar. Su sesi… İnce çığlıklı büyülü şarkıları… Biri gözlerimin içine bakıyor, sarhoş edici kara gözleri başımı döndürüyor. Elimi uzatıyorum… Zarif elleri ile beni tutuyor.
Çok sıcak… Işık daha da parlak…
Su sesi…
***
Sabun kokulu yastığımın üzerinde beyaz geceliğimle, beyaz çarşaflar içinde uyuyorum. Neden ağlıyorsunuz çocuklarım? Uyandırsanıza beni? Evde misafirler var!
Neden herkes toplanmış bugün evimde?
Uyuyorum… Saçlarım iyice sararmış, yüzüm o kadar beyaz, rüyamda şarkı söyleyen su perilerinin yüzü gibi. Gözlerim kapalı, sonsuz bir uykudaymışım gibi uyuyorum… Hadi uyandırın beni!
Ah yine rüya mı görüyorum?
Uyandırın beni çocuklarım… Daha sizi büyüteceğim…

Nevriye Hamitoğlu
nevriye.h@hotmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,439,439,439,439,439,439,439,439,43
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beyhan Ada


Yüzümdeki çizgiler

Nerde hata yaptım diyerek, bulduğum doğrularımı,
Bugün nasıl karınlarını doyururum dediğim yavrularımı,
Acaba hedefime ulaşabilecekmiyim endişesindeki yarınlarımı,
Bulabilirsiniz yüzümdeki çizgilerde.

iyi bir insan, iyi bir anne olabilmek için verdiğim çabalarımı,
Doğruluktan, dürüstlükten ayrılmamak için ettiğim dualarımı,
Kabul buyurması için Rabbime açtığım avuçlarımı,
Bulabilirsiniz yüzümdeki çizgilerde.

Yaşanılası en zor anlarımda, zorluklara karşı meydan okumayı,
Yıkılacağımı sandığım, sendelediğim duraklarda ayakta kalmayı,
Caresiz kaldığımda, biraz umut, biraz hayal kurmayı,
Bulabilirsiniz yüzümdeki çizgilerde.

Karanlık ve yalnız gecelerimde, hayata sımsıkı sarılmayı,
Kimsesiz çaresizliklerimde, hıçkırarak ağlamayı,
Mutluluğu sevdiğim gibi, acılara da dayanmayı,
Bulabilirsiniz yüzümdeki çizgilerde.

Sevmek emek ister diyerek verdiğim değerleri,
Hani yanımda, başucumda olması gerekenleri,
Geçte olsa görmekten korktuğumuz gerçekleri,
Bulabilirsiniz yüzümdeki çizgilerde.

Doğrularınızı, hatalarınızı,
Cabalarınızı, dualarınızı,
Meydan okumayı, ayakta kalmayı,
Hayal kurmayı, acılara dayanmayı,
Değerlerinizi ve gerçeklerinizi,
Bulabilirsiniz, sizde yüzünüzdeki çizgilerde...

Beyhan Ada


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Eda Ovacıklı


Üçleme

Zamanın İçinden Geçen Bozuk Düşlerimi Kendim Karşılığında Gerçeklerle Değiş Tokuş Ettim

I


Söylenecek çok sözün var, değil mi? Hiçbiri de çıkmaz ağzından çıkamaz. Duyuyorsun fonda: Aslında bir konu var…
Aslında bir değil, binlerce konu var; konuşulmuyor ama hiçbiri, konuşulamıyor.

Konuşulursa ipler kopacak çünkü...
Konuşulursa hiçbir şey tamir edilemeyecek bundan sonra...
Hoş, şu anda da bantlanmış kalplerle bakıyorsunuz birbirinize ya...

Zaman ilaçtı ya her şey, hani nerde?
Zaman kendi yarasını iyileştirmiş mi ki sana ilaç olacak? Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş.
Zaman geçmiş ve gelecek gocuntusunu ne zaman aşmış ki bize acıları unutturacak?

Hayalkırıklığına uğratmak istemezdim seni ama zamanla ilgili kafandaki her şey yanılgıdan ibaret. At kafandan hepsini!

Gelecek farklı değil ki bugünden.
Bütün o umutların dolapta çürümeye yüz tutmakta.
Bugün, geçmişten farklı oldu mu ki?
Geçmiş unutulup gitti mi?
Hani zaman geçerdi üstünden, unutulurdu her şey, silinirdi.
Bak şimdi!
Görmüyor musun, ayağına sarılmış fazlalığı?
Bir pranga gibi takip etmekte geçmiş seni. Ve bugününü hapsetmekte...
Halkaların gittikçe arttığını fark etmeyecek kadar da sa.lak olamazsın herhalde...

"Bugün"e bir baksana! İsmi bile bir yanılgıdan ibaret.
Midende her sancıyla uyanışın bugün. Hiç bitmez mi bu günler?
Anla artık, bugün geçmişi de sana bağlayan şey. Geçmişin seni bırakmamasını sağlayan...
Geçmiş diye bir şey yok ki hem. Bugün hiç bitmiyorsa, nerede geçmiş? Gece olması mı, bugünü dün yapan? Bak yine Güneş orada. Yine gece gelecek biliyorsun.
Bugün hiç bitmeyecek.
Nerede geçmiş?
Saklanmış olabilir mi bugünün arasına?
Gelecek de şurada işte, gör bunu!

Kendine gel!
Hepsini bugün yaşarken, nasıl farklı olur hepsi birbirinden?
Büyüyorsun önce sadece, yaşlanıyorsun sonra da. Tek fark artan halkalar, gözünün çevresine ve prangana dolanan...

Konuşacakların vardı, değil mi?
Pardon kusacakların...
Ne değişecek?
Dünün o senin, bugünün ve yarının.
Gerek var mı daha fazla kırık kalbe?

Parçala kendini!
Ne değişecek?

Ağla!
Bak bakalım değişmiş mi geçmişin.
Akar gider mi sanıyorsun gözyaşlarınla?
Dene bakalım, geçmişi sökebilecek kadar ağlayabiliyor musun?
Geleceği yok edebilecek kadar?

Ağrıyor değil mi artık gözlerin?
Bak, bugününü de zehir ettin.

Uyan artık!
Çürütme o saçma umutları dolapta.
Kokuşmaya başladı bile hayat!

II

Başına bela olacak zaman!
Bunu biliyorsun, değil mi?

Ne kadar uğraşsan da geçmeyecek, düzeltmeyecek hiçbir şeyi.
Ya da iyimser ol biraz.
Öleceksin zaman içinde. Kurtulacaksın her şeyden.
Ama orada da gösterecek cilvesini zaman. Ne zaman öleceksin bilmeyeceksin. Tahmin edersin en fazla. Dikkatliysen, kaza geçirmezsin; belalı biri de yoksa başına silah dayayacak, pek yakında olmayacaktır bu. Sigaran, içkin varsa, kansere yakalanman bir 15-20 yıl alır en az. Yediklerine dikkat etmiyorsan, indirelim bunu biraz, kalp krizi riskiyle. Dersen ki bende bunların zerresi yok, o zaman uzun zamanın. Beklersin çok ölmeyi..

Cesaretin var mı ki buna?
Orada sevdiğin, orada hayat, orada insanlar...
Zaman ne kadar kovalasa da seni, bırakıp gidemezsin.

Dedik ya hani; gelecek, geçmişten farklı olmayacak. Yalandı o aslında, farklı olacak.
Öleceksin.
Ama ondan önce acı çekeceksin. Yakacak canını zaman.

Önce insanlar ölecek ve göreceksin. Varlıklarının farkı yokluk olacak.
Korkmaya başlayacaksın.
Başka insanlar var olacak.
Alışamayacak, nefret edeceksin.
Değişmeyecek ama hiçbir şey.

Bilim adamlarının yıllardır 3. boyuta kazandırmaya çalıştıkları 4. boyutu, "zaman"ı, sevmeyeceksin.
Çünkü sen zaten alıştın 2 boyuta, tek gözünü kapatarak dünyaya bakmaya.
İkisini de kapatmaya niyetliydin ya aslında, korktun boyut tokadı yemekten.
Korkmalısın zaten.
Zaman, şamarı hazırlamış kapında beklemekte.

Belki bir gün diyorsun...
Belki bir gün alt edersin zamanı. Ama güçsüzsün şimdi.
Gördün mü, bunun için bile zaman gerekiyor.
Öleceksin ki, yok olsun senin için zaman; ama ona da zaman vardı, değil mi?

Birikti, değil mi, yine söyleyeceklerin.
Kusacaklarındı özür diliyorum.
Kus hadi!
Boğazın yanacak ve zaman yine canını yakacak.

Susturmayacak mısın daha içindeki çığlıkları buna rağmen?
Açamazken bile ağzını, nedir bu acıtma çaban?

Zamanın canını yakabilir misin?
Verebilir misin, sana verdiği acıdan fazlasını?

Sus işte bu yüzden!
Canını daha fazla yakmadan zaman, dost ol onunla. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek gerek.
Köprüden sonrası da zaten ölmek demek...

Ya da bağır!
Yırt içini. Ciğerlerin acıyana kadar küfret zamana.
Duyuyor seni merak etme.
Deşecek ama yaralarını.
Ciğerlerini deşecek.
Beynini deşecek.
Kalbini...
Ruhunu...

Güçlenebilecek misin onla savaşacak kadar?
Düşe kalka alışacağım hayata ve zamana diyorsun. Düş bakalım, kalkabiliyor musun.
Düşenin dostu olmaz; zaman mı tutacak elinden, kaldıracak?
Tamam, iyileşir zamanla dizlerindeki yaralar.
Kalbindekilere yardımcı olur mu sanıyorsun peki?

Ruhun kan kaybından ölürken, bağır zamana avazın çıktığı kadar!
Duyacak...
Ve öldürecek seni...

III

Ölmedin değil mi daha?
Biliyordum...
Çünkü yalan söyledim.

Zaman seni bu kadar kolay bırakır mı sanıyorsun?
Ha demek tanıdın zamanı, bunu tahmin edebilecek kadar.

Neden yalan söyledim bilmek ister misin?
Kus istedim zamana.
Canın yanacaktı evet, ama zehri de kansız boşaltmak mümkün değil, bilirsin.
Kana susamıştı hem zaman. Seni bir süre rahat bırakması için gerekiyordu bu.

Rahatsın şimdi, değil mi?
Yine sorular var ama kafanda.
Konuşacakların olacak sonra.
Sonra da kusacakların...
Başladığın noktadasın.

Şaşırdın değil mi buna?
Büyüdün sandın.
Sandın ki değişecek bazı şeyler...
Zaman uğraşmayacak daha fazla seninle...
Değişim sorun olmayacak önünde...

Ne salakmışsın!
Zaman sonsuz ve sen onun içindeki bir noktadan farksızsın. Bu daha kaç kez tekrar edecek hesaplarsın herhalde.
Sonsuz olabilir mi?

Ne olursa olsun, o kadar yaşamayacağım nasılsa diyorsun, duyuyorum.
Nereden biliyorsun ki?
Nereden biliyorsun, ruhunun zamanda sıkışıp kalmayacağını?
Ya da boyut değiştirmediğini?

Öldürdü mü ki daha önce zaman seni?
Ha, demek çok acı çektin ama yenemedi seni zaman.
...
Niye mi kahkaha atıyorum?
Çünkü hâlâ safsın, zamanın oyununu göremeyecek kadar.
Seni öldürse kimi bulur acı çektirecek?
Kim salak ki senin kadar meydan okusun zamana?

Dokundu demek söylediklerim.
Peki, susuyorum ben.
Seni zamanla başbaşa bırakıyorum. Son sözüm ama

Sus ya da kus fark etmez. Öl yeter ki!
Öl ki yok olsun zaman.
Öl ki daha fazla canımız yanmasın!

Öl...
dü..
m.


Eda Ovacıklı


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  GENÇLİĞE HİTABE'NİN IŞIĞINDA YÜRÜMEK…

Zaman, hayatımızı kuşatan bir örtüdür. Her şey onun şahitliğinde gerçekleşiyor. Dün, bugün, yarın… Hepsi de zamanın halkaları… Zamana dair gerçekleri iyi okumak gerekir. Zira zaman, mekân, hadise üçgeni her şeyin başı… Aynı şartlarda gerçekleşen vakalar genellikle aynı neticeleri doğurur. Zamanın farklı yılları göstermesi, aynı sebeplerin benzer sonuçları doğurması gerçeğini değiştir(e)mez. Tarihin tekerrürden ibaret olup olmadığı yıllarca tartışılmıştır. Sonuçta her şeyin mevcut şartlara bağlı olduğu, değerlendirmelerin bu şartları göz önüne alarak yapılması gerektiği ve olayların buna göre şekil alacağı belirtilmiştir.

Atatürk, sezgileri güçlü bir insandı. Zamanı onun kadar yerinde kullanan, tabir caizse zamanın nabzını ustaca tutabilen lider dünyada pek azdır. Onun yapacaklarını sıralaması ve düşüncelerini hayata geçirirken zamanlaması, üstün meziyetlerinden bir başkasıydı. İlke ve inkılâplarının hayata geçirilişinde ve geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesinde bu zamanlama faktörünün mühim etkisi vardır. O, yarınların neler getirebileceğini tahmin edebiliyordu. Bu yüzden geleceğin mimarı olacak gençlere bir dizi nasihatlerde bulunmuştur. Bunun en güzel örneğini de "Gençliğe Hitabe" isimli nutkunda ortaya koymuştur. Bu söylevinde yarınlarımızın teminatı olan gençlerin nasıl hareket etmesi gerektiğini belirtmiştir:

"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir… Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler."(Gençliğe Hitabe-Nutuk-Mustafa Kemal Atatürk)

Şanlı milletimiz cephelerde kanıyla destan yazdı. Cumhuriyet öyle kolay elde edilmedi zira. Bu nimetin kıymetini bilmeliyiz. İstiklâl uğrunda nice civanlarımız toprağın kara bağrına düşerek mübarek şahadet şerbetini içtiler. Atatürk'ün başkomutan olduğu savaşlarda pek çok kahramanımız olağanüstü bir cesaret göstererek düşmanın üzerine atıldı. Sağ kalanlar gazi, ölenler de şehit oldu. Kurtuluş Savaşı'nın mimarı olan Atatürk de gazi olma şerefine erişti. Bunu yaparken en ufak bir tereddüt geçirmediler. Günümüz gençliğinde bu kararlılığı ortaya çıkarmak için onlara millî his kazandırmalıyız. Atatürk, istiklâl ve cumhuriyetin değerini çok iyi bildiği için gençlerden bu nimetlere sahip çıkmalarını istiyor. Karşılaşabilecekleri güçlüklere söylevinde değiniyor, bunları aşmalarını isteyerek şöyle bir tablo çiziyor:

"Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir… Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur." (Gençliğe Hitabe-Nutuk-Mustafa Kemal Atatürk)

Türkiye'miz zaman zaman Atatürk'ün çizdiği bu çirkin tablolarla karşılaştı. İç ve dış düşmanlarımız bizi tarih sahnesinden silmek için hiç boş durmadı. Fakat Türk gençliği Atatürk'ün tavsiyelerine uydu ve tüm tehditleri bertaraf etti. Bu iç ve dış tehlikelerle bugün de, yarın da karşılaşabiliriz. Gençlik her şeye rağmen aynı kararlılıkla istiklâl ve cumhuriyetin korunması için mücadele edecektir. Gençlerimizde bu azim ve kararlılığı görüyor ve onlara güveniyoruz. Onlar cumhuriyetimizin yılmaz bekçileridir. Onlar Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sinin ışığında zifiri karanlıklara rağmen aydınlık ufuklara kararlılıkla yol alacaklardır.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


YAŞANMIŞ

Sana alacakaranlıkta bile bakarım
Saçını okşarım gözyaşını silerim
Kokun duman olur durur üstümde
Adını söylerim içimden
Yalnız adını söylerim
Bir de belini örterim
Gözlerinin ışığında yaparım bütün bunları
Gözlerinin ışığındaki alacakaranlıkta

Sana alacakaranlıkta bile varım
Pek konuşmam
Oturur seni dinlerim
Sesin cıvıldar durur önümde
Adını söylerim içimden
Yalnız adını söylerim
Bir de ateşe değermiş gibi öperim
Acılarının ışığında yaparım bunları
Acılarının ışığındaki alacakaranlıkta

Süreyya Berfe

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Mouse'u bir ninja kadar hızlı kullandığınızı mı iddia ediyorsunuz. Çabuk düşünüp hızlı hareket edebildiğinizi gösterebileceğiniz basit bir oyun öneriyorum sizlere http://www.koreus.com/jeu/ninja-glove.html Talimatları hemen anlayıp, çok hızlı karar verip, hiç vakit kaybetmeden mouse'u kullanmanız gerekiyor. Başta biraz stres yaratsa da sabırlı olursanız zamanla başarılı olabiliyorsunuz. İyi eğlenceler…

Siz de benim gibi ironik durumları sevenlerdenseniz bu resimleri de seveceğinize inanıyorum http://adsoftheworld.com/media/print/brand_irony_nike Hayatı tadında yaşamayı sevenlere selam olsun.

Otomobil teknolojisindeki gelişmeler sadece daha az yakıt tüketmeyi hedeflemiyor. http://www.chip.com.tr/video/Sekil-degistiren-BMW_275.html Gina çok farklı! BMW'nin gina adını verdiği yeni bir program, otomobiller konusundaki bilinen bütün kuralları değiştirecek gibi görünüyor.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Körfezde Akşam
Suzan Kardeş









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081104.asp
ISSN: 1303-8923
4 Kasım 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com