Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.507

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 5 Kasım 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Büyük abimizi seçiyoruz!?..


Merhabalar

İlginç bir gece. İlk defa bir uzak ülkede yapılan seçimleri naklen izliyorum. Kulağım televizyonda, gözüm sonuçların verildiği web sitesinde. Sonuçlar daha yeni yeni alınıyor, 3 saat içinde de akı karası belli olacak. Kolay değil, ABD başkanını seçiyor gibi görünse de, aslında önümüzdeki dört yıl boyunca Dünya siyasetini belirleyenlerin garsonluğunu yapacak adamı seçiyorlar. Hepimizin kulak kesilmesi çok normal. Ama Amerikalıların da gözü açılmışa benziyor. ABD tarihinde bir rekor kırılmak üzere. Katılım çok yüksek, kuyruklar hâlâ sürüyor. Gönlümüz Obama'dan yana ama hangisi seçilirse seçilsin "busht"tan kurtuluyoruz diye yatırlara mum dikebiliriz.

Dünün gündemi elinde tutan haberi, İngiliz Düşes'in paparazziliğiydi. Yarın yayınlanması planlanan görüntüler içler acısı ama bunu bir utanç abidesi olarak lanse etmek te yanlış bana kalırsa. Yamuk olan o kadar çok yerimiz var ki, bu da onlardan biri. İnsana, çocuğa, yaşlıya, özürlüye verdiğimiz değerle parallelik gösteren bu görüntülerden eğer ders çıkarabiliyorsak teşekkür bile etmeliyiz Düşes'e. Filmde yer alan görüntülerden çok, yetkili ağızların görüntülerin içeriğiyle değil, yasak delen Düşes'le ilgili olarak konuşması üzüyor insanı. Zaten iyileştiremedikleri yerlere kamera yasağı koymaları yaptıklarının ya da yapamadıklarının farkında olduklarının bir göstergesi. Hiç olmazsa görüntülerden etkilendiklerini ve düzeltmek için ellerinden geleni yapacaklarını söylemelerini beklerdik. Ama onlar İngiliz hükümetini uyarmakla ve yayına engel olmaya çalışmakla yetindiler. Galiba başarılı da olacaklar ve film gösterdiğimiz hassasiyet(!?) nedeniyle yayınlanmayacak. Bizler de, bir ayıbın daha üstüne yatıp, günlük hır gürümüzle yaşamaya devam edeceğiz. Allah hepimize rahatlık versin.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  HADİ GEL OTURALIM

Oturmayı, oturtmayı çok severiz. Yaşını başını almış, kelle kulak yerinde kişilere "oturaklı " sıfatı yakıştırılır. Oturarak yapılan tartışmalara oturum adı verilir. Açık oturum, kapalı oturum vardır. Bu konuda "Varsa önemli bir durum/ Hemen yapalım bir açık oturum!" diye bir espri yapılır. Amerikalı yazar Pritchett şöyle diyor bizim oturma merakımız hakkında: "Kimse Türkler gibi, güzel, rahat, yayılıp gevşemiş olarak, ilik ve kemiğiyle, ruhu ve bedeniyle oturamaz; otursa da keyfin çıkaramaz. Oturmak Türk insanının özgün niteliğidir. Bedenin her hücresi, yüzünün çizgileriyle oturur. Sanki hiç kalkmamış ya da kalkmayacakmış gibi Başkalarını, evine, ofisine, odasına, okuluna, kahvesine, bahçesine oturmaya çağırır. Gelmeyince gücenir. Oturmayan konuğun ziyareti sayılmaz. Oturanlar da birbirini oturmaya davet eder. Resmi toplantılarına 'oturum' derler. Oturumlara ad ve sayı verirler. En ciddi konuşmalar bir köşeye çekilip oturarak yapılır. Üç-beş hal hatırdan sonra oturanlar genizlerini temizler, derin bir sessizliğe gömülür, oturmaya devam ederler." Mümin Sekman'dan.

Komşular, dostlar, arkadaşlar birbirlerine oturmaya gelirler. Oturma eylemi yapılır. Yemek için sofraya oturulur. Adamın biri lokantaya gitmiş, masaya oturmuş. Garson gelince adama ne demiş? "Kalkın beyefendi masadan. Sandalyeye oturun" demiş!

Vakti zamanında bir politikacı seçimi kazanınca rakipleri için, "Kıç üstü oturdular" demiş, başarısıyla böyle övünmüştü. Ama gün geldi onu oturduğu yerden kaldırdılar, koltuğa başkasını oturttular. Çoktandır görmediğimiz dostumuzu görünce, "Hayrola, başka bir yere mi taşındın, nerde oturuyorsun?" diye sorarız. Kimi zaman ses getirsin diye oturma eylemleri düzenlenir, oysa hiçbir işe yaramaz bu. Çünkü milletçe oturup duruyoruz yıllardır kahve köşelerinde, yolda, bayırda ve de hop oturup hop kalkıyoruz zaten!

Oturmak çeşitlidir. Kimi şapa oturur, kimisi dibe oturur, kimisinin gemisi karaya oturur! Kimi laf oturtmayı sever. Bir de kucağa oturmak vardır. Çocuklar ve politikacılar bu çeşit oturmaktan çok hoşlanırlar. Dış politikamızın Amerikanın dümen suyundan kurtulmasını isteyenlere, oturmayı çok sevenler "Amerikanın kucağından inelim de Rusya'nın kucağına mı oturalım?" derler, sanki kucağa oturmak şartmış gibi...

Sakallı Celal'in ünlü bir sözü vardır: "Kalkın ey ehli vatan dediler. Kalktık, yerimize oturdular!" Bir fıkra anlatalım yeri gelmişken. Soğuk bir kış günü hana bir müşteri gelmiş. Bakmış ocağın önü dolu. Kimse yer vermiyor. Üşümüşsündür, geç sokul yanımıza diyen yok. Bir oyun düşünmüş. Hancıya, "Ahırdaki atıma külbastı yediriverin" demiş. Hancı, "At hiç külbastı yer mi beyim?" demiş ama adam ısrar etmiş. "Parasıyla değil mi canım? Yedir dedim sana" demiş. Hancı söylenerek gitmiş. Ocak başındakiler, oturdukları yerden kalkmışlar, at nasıl yiyecek külbastıyı diye merak ederek ahıra koşmuşlar. Bir süre sonra hancı gelmiş, "Atınız yemiyor külbastıyı. O kadar uğraştım yediremedim" demiş. Ocak başına bağdaş kurup oturmuş, iyice yerleşmiş olan yolcu, "Getir öyleyse ben yiyeyim" demiş. Yerlerini kaptıran diğer müşteriler bakakalmışlar...

Oturuş şeklinizin sizi ele verdiğini biliyor musunuz?

Nazik kişiler hafifçe otururlar, kaba saba kişiler sertçe çöküverirler sandalyeye, koltuğa. Kimi otururken bacak bacak üstüne atar, böylece kendine güvendiğini, kimseden çekinmediğini belli eder. Kimi ellerini dizlerinin üstüne koyar, terbiyeli terbiyeli oturur. Kimi çekingendir, şöyle bir ilişir, kimi iki kişilik yeri tek başına işgal eder, üstelik bir de önüne bir sandalye daha çeker, ona yaslanır. Bir Türk yabancı bir ülkede dolaşırken oturuş biçiminden bir adamın Türk olduğunu anlamış ve yanılmamış! Bir yabancı da otelin lobisinde bizimkilerden biriyle buluşacakmış. Şöyle bir bakmış ve hemen oturanların arasından vatandaşımızı bulmuş. Nasıl mı? Herkes kitap, dergi okuyormuş, bizimki de bomboş oturuyormuş! Aynı şeyi plajlarda da görürüz. Kim Türk, kim turist hemen anlarız...

Bir şarkıda sevgiliye, "Gölgesinde yıllar boyu oturduğumuz/ El ele verip hayaller kurduğumuz/ O ağacın altını bilmem anıyor musun" diye soruluyor. Bir İstanbul türküsü şöyle: "Kadifeden kesesi/ Kahveden gelir sesi/ Oturmuş kumar oynar/ Ciğerimin köşesi"...

Bir öğrenci derse geç kalmış. Öğretmen niye geç kaldığını sormuş.
"Arı soktu" demiş öğrenci.
"Nereni?"
"Söyleyemem."
"Otur!"
"Oturamam."

Oturulacak eşyaların ufaklarına oturak adı verilir. Hastaların da lazımlıklı oturakları vardır. Bir yerde "oturaklı şiir" diye bir şiir okumuştum. Şöyleydi, aklımda kaldığı kadarıyla:

"Gece cinayetler gecesi
Zifiri karanlığı bir ses yırttı:
-Hatçe! Hatçe! Oturağımı getir!"

Parkta oturanlardan biri, bankların üstünde "EGO" yazısını görmüş. Merak edip arkadaşına sormuş. Arkadaşı şöyle cevap vermiş: "Erken Gelen Oturur, demek!"

Atalarımız, "Taşa, başa, yaşa oturma" derler. Kabadayılar, "Kodum mu oturturum!" diye övünürler. İşlerimiz yolundaysa, işler rayına oturmuş demektir.

Bir türküde, "Gel yanıma, yanı başıma/ Şu gençlikte neler geldi/ Garip başıma" deniliyor. Bir başkasında, "Yârimle biz, biz bize/ Otururduk diz dize/ Konuşurduk göz göze/ Akasyalar açarken" diye yutkunduruluyor yapayalnız oturanlar. Orhan Veli Kanık, "Urumeli Hisarına oturmuşum/ Oturmuş da bir türkü tutturmuşum" diyor. Böyle türkülü oturuşa can kurban! Evlerde oturma odası ayrıdır. Buralarda istediğimiz gibi otururuz. Misafir odalarında ise diken üstünde oturuyormuş gibi oluruz. Kadınlar koltuklara bir şey olmasın, üstüne bir şey dökülmesin, örtüleri kaymasın, kirlenmesin diye bakar dururlar oturanlara.

Müzede gezenlerden biri yorulmuş. Orada gördüğü bir koltuğa oturuvermiş. Müze bekçisi telaşla koşup gelmiş: "Ne yapıyorsun hemşerim? Orası Dördüncü Murad'ın tahtı. Çabuk kalk oradan!" diye bağırmış. Bizimki hiç istifini bozmamış: "Ne var yahu? Demiş. Kimim koltuğu olursa olsun, yemedik ya? Gelsin kalkarız!"

O öyle demiş ama oturduğu koltuktan kalkmak bilmeyen, ancak silah zoruyla kalkan çok politikacılar gördük biz... İktidar koltuklarını tapulu malı sayar böyleleri.

Siz hiçbir başkasının adresinde kendi evinizdeymiş gibi oturdunuz mu?

Oturmadınız mı? Bakın bakalım nasıl oluyor bu oturuş:

"Sevmek gül dikmektir
Kendi bahçesine dikercesine
Ve oturmaktır sevdiğinin adresinde
Kendi evinde oturuyormuş gibi
Oturduğu yeri güllerle donatmaktır."

Ne mutlu, böyle bir adreste oturanlara ve oturduğu yeri güllerle donatanlara.

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Gökçe Gerçek

 Kahveci : Gökçe Gerçek


   YONCA TARLASI

Bir tarla hayal et..
İçinde yoncalar olsun..İçine düş..Bırak kendini, hiç bir şey düşünme..
Ellerin yoncalarla dolsun..Hepsinin dört yaprağı olduğu..
Şansın hep yüzüne gülsün..
Akıllı olma fazla ne çıkar?.. Beceri, yetenek mi? Olduğu yere kadar..
Şans olsun hayatında..
Her köşede yakalasın seni..Kocaman kucaklasın..
Tanrı'nın yağdırdığı yağmurlar elmas olsun..
Gözlerinden süzülen sadece sevincin yaşları olsun..
Şans hep başkasında diye düşünme..
Şansa odaklan..Onu çok iste, çok arzu et, çok düşün..

Sezgilerin konuşurken kulaklarını tıkama..
Aksine hareket etme ille de..
Ne geçiyorsa içinden, söyle ya da o yöne doğru yürü..
Rutinlerini isteyerek kır, yeniliklere doğru yönel..
Kapat bir ara gözlerini, arkaya yasla başını..
Hiç düşünme olumsuzlukları..
Hatta belleğinde bir süpürge kap, süpür kötü olan ne varsa..
Fırlat at hepsini..

Hiçbir şeyin iyi ya da kötü olmadığını bil..
Buna karar veren yalnızca düşüncendir..
O halde iyi varken, kötüyü neden seçersin?
Deneyim mi? Boşver deneyimleri..
Hayat sana bir gün daha hediye ediyorsa,
Şükret ve tadını çıkarmaya bak..
Yarın senin şansın mı bilinmez..

Şans her yerde..
Belki çok yakın bir yerde..
İnan ki seni her zaman bekliyor..
Git onu bul..Ya da mıknatıs ol..
Kendine çağır, kuvvetli bir hevesle..
Şansa odaklan..Onu çok iste, çok arzu et, çok düşün..

Yaşam bence büyük bir tarla..
Dört yapraksa hep yonca da..
Ellerini kapama o halde,
Kimseye kendini kapatma..
Güneşe, yağmura, fırtınaya da kapatma..!

Gökçe Gerçek
gokcegercek@kahveciyiz.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


1,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ersel Akant

 Kahveci : Ersel Akant


  "Mustafa" ya Dair...

Doğal gaz fiyatlarına yapılan yüksek zamma rağmen, gündemden düşmeyen Can Dündar`ın "Mustafa" adlı belgeseliyle ilgili bende düzene uyup birkaç yorumda bulunmak istiyorum.

Peşinen söyleyeyim, ben filme henüz gitmedim fakat yapılan yorumlardan anladığım kadarıyla bize basma kalıp ve ezberler şeklinde verilen Atatürk portresinden çok daha farklı gözüküyor, belgeselde anlatılan...

Atatürk`ün çok içki içmesi, kadınlara ilgi duyması gibi kişisel konuların işlenmesi Atatürk`ü zedelemez aksine onu daha samimi ve etkileyici yapar diye düşünüyorum. İzledikten sonra daha sağlıklı bir yorum yapacağım kesin ama verilen aşırı tepkileri anlamakta zorlanıyorum.

Amacım kimsenin savunuculuğunu yapmak değil. Bahsettiğim konu, basma kalıplar dışına çıkabilmek ve farklı bakış açılarıyla olaylara bakabilmekle ilgili. Belgesel ise bahanesi...

***

Gelin birde bu konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşalım ve toplumun neden belli kalıplar dışına çıkamadığını görmeye çalışalım.

Son dönem milli eğitim sistemini bilmiyorum fakat bize yaptırılan "Tümden Gelim" şeklindeydi. Bu sistem kişilerin sorgulama yapmasını daha küçük yaşta engellemektedir. Çünkü ilk önce harfler değil cümleler ezberletilir. Bizler cümle kurmayız ve yaratıcılığımızın hiçbir önemi yoktur. Hazır kalıplar önümüze verilir ve bizde bunları uygularız.

"Tıpkı şuan ki muhalefet şeklimiz gibi."

***

Bazen düşünüyorumda acaba "muhafazakar dediklerimiz" mi daha muhafazakar, yoksa "muhafazakar diyenler" mi?

Ersel Akant
erslaknt@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Adnan İslamoğulları


Şedît bir gitme ihtiyâcı ve vedâ iştiyâki…

yorgunluk kuyusundan
yükselir çıkarız.
içimizdeki zinde güçler,
çatık kaşlı baylar,
beklerler ki,
güçsüz düşsün çocuklar…
(Kafka)


Nicedir şedît bir gitme ihtiyacı içindeyim.; nereye olduğunu bilmeden bir vedâ iştiyâkı aynı zamanda bu… İsteyenler firar da koyabilir aslında bunun adını; mâkûl ve meşrû ve en mühim ve müessir olanı, nice esbâba müteallik bir gidiş, bir firar; belki bir geri dönüş, tersinen bir hicret belki…

Nereye gitme, nereye firar ve nerelere, kimlere vedâ, nerelerden, kimlerden kaçış? İşte bu soruların cevaplarını 'yazmamak için' başladım aslında yazıya; yazmak ama bu arada yazmamak için… Sizin anlayacağınız efendim, gitmek istemelerimin ve vedâ iştiyâkımın esbâbı arasında zikredilebilecek en mühiminden bir his, zihnimde esen muhalif rûzigârlar ve tersine bir hicret olsa gerek… Bu gemlenemez muhalif rûzigârlar ve tersine hicret hissi, daha evvelce inşâ olunan her ne var ise, onları vurup bir kasırga gibi, hâk ile yeksân etmektedir…

'Bu ülke' külliyen istisnâ bir teşkil etmektedir. Yani, en rakik duyuşlardan, hissedişlerden, en kaba, en kesif sosyal teorilere kadar hiçbir kalb-i salimin ve hiçbir akl-ı selîmin ihata edemeyeceği bir intizamsızlık hüküm fermâ baktığım, gördüğüm yerlerde… İnanmanın güçleştiği, inanma duygusunun zedelendiği yerler buralar artık… Mütemâdiyen çalışan, dönen bir törpüye tutulmak gibi bir şey; ruhlarımız, hissiyâtımız, ümitlerimiz, belki hepsinden mühimi zamanımız planyaya tutulmuş bir bütünden toz zerrecikleri hâlinde yerlere saçılıyor… Nihâyetinde nemli bir talaş yığınına dönmüş, fukara sobalarında yanmaktan bile âciz toz zerrecikleri… Aslında nemli bir kâğıt tomarı demeliydim; yavaş yavaş küf kokmağa başlayan, üzerindeki yazıları okunmaz hâle gelen bir kâğıt tomarı… Oysa neler yazıyor o nemli kâğıt parçalarında!.. Koskoca bir neslin trajedileri, ümitleri, hayalleri, idealleri… birbirine geçmiş nice ömrün mahrem ve müstear dramları…

İnanma duygularımın târûmar olduğu demleri çekiyorum içime… Dedelerimin ruhumda açtığı sürgün ve göç yaralarını kanatıyorum, benden öncekilerin acılarını da üstlenerek, sırtlanarak hepsini çekmek istiyorum, yeniden ve yine… Eskiden ne kadar kolaymış inanmak! Kim bilir belki de kolay inanmak gerekiyordur, bilmiyorum..

Ve'l-hâsıl olmuyor…

Sakil.. sakîm.. savruk kalıyor her şey.. Bendeniz 'nerede bulunduğum' ve daha mühimi 'niçin burada bulunduğum' sualleri karşısında tamâmen âciz kalıyorum ve dahi zihnî/kalbî teşevvüşe giriftarım.. Galiba en sunturlusundan 'tutunamamak' dediği buydu yazarın… Köklerinden kopmak, bir polen gibi rûzigârın önünde savrulup başka topraklara düşmek, lâkin 'tutunamamak'

Nice esbâba müteallik bir gitme ve firâra dair neler yazmalıyım ki, aslında yazmamış olayım. İşin en netâmeli tarafı da bu zaten. Bunları ancak demek isteyeceğim, kimler anlayacak, kimlerin anlamasını istiyorum; hiç kimse anlamasa bile yazmalıyım; çünkü bir gün anlayacak olanın gelme ihtimâlini hep canlı tuttum içimde… Niçin ağzımda eveleyip geveliyorum, açık açık yazmıyorum? Bu hususta tenkide kapalıyım, zorluğunu yazan biliyor!

Aslında gitmek yerine 'uzaklaşmak' demeliydim belki de. Bir 'uzak duruş'tan söz açmalıydım. Önce kendimden uzaklaşmak, sonra gelsin sıradaki… Bütün bunların bir 'içe çekilme' olduğunu yazmalıyım, bir 'içe çekilme' yani, sükûta… Artık susma zamanının geldiğine inandığıma göre, 'bir zamanlar ne kadar da fazla lâf etmişim' diye hayıflanabilirim… O zamanlar çok şey biliyormuşum demek ki! Şimdi ise ne kadar az şey bildiğimi bildiğim gibi ve bilmenin acı çekmek demek olduğunu bilmek gibi…

Sıkı sıkıya merbût bulunduğum kimi kavramların artık bana olan râbıtası pamuk ipliğinin mukavemeti kadar… Bir nefeslik bir rûzigârın koparıp atabileceği bir mukavemet; veya bir iç çekişin… Bir ömrün, nice ömürlerin fedâ edildiği kimi kavramların artık tamamen tedâisiz kaldığı ve hâliyle hissiyâtımın cûş u hûrûşa erdiği bu demde, maalesef bendeniz lâl olmuş ve öylece kalmış, ancak hazin ve gümrah feryatlar koparan bir bî-çâreyim… Kime, kimlere ulaşır bu feryatlarım; meçhûl! 'Meçhûl neresidir ve orada bizim için neler söylenir' diyordu şair… Kimlere muhavvel kılmak istiyorum bu satırları? Kim bilir, belki de en aklî olanı, yalnızca bu satırları ardımda bırakmak istiyorum, o kadar, en azından kendi tarihime kayıt düşmek istiyorum, bana şâhitlik etsinler istiyorum…

Victor Hugo'nun, 'Sefiller' adlı romanındaki Mabeuff Baba'yı hatırladım şimdi: 'İnsanoğlunun anayasa gibi, cumhuriyet gibi, krallık gibi ham hayaller yüzünden birbirine düşman kesilmelerini' anlayamayan Mabeuff Baba'yı. 'Dünyada seyredilecek o kadar çok çiçek, o kadar çok ağaç var ki' diyen Mabeuff Baba'yı… Biliyor musunuz, Mabeuff Baba da, 'Sefiller' isimli romanda cumhuriyetçi olduğu için öldürülüyordu, ne hazin değil mi?

Bendeniz bu ânda en mânidâr vechesi ile 'hicret'i düşünüyorum; zihnî bir hicreti; kelime mânâsından ibâret hicreti, dinî anlamına atıf yapmaksızın ve ilgi kurmaksızın… Günlük hâdisâtın zâhirî sâikleri bir yana bırakılırsa, başlı başına bir 'uzaklaşma'nın, 'uzak duruş'un ve belki bu nispette bir yakınlaşmanın peşinde bir hicretten söz etmeğe çalışıyorum… Ait olduğum yerlere, toprağın altından söküp çıkarabileceğim köklerime tutunmak istiyorum… Beni oraya gerisin geriye götürecek, beni sarıp sarmalayacak, ruhuma hayatî bir nefes gibi çekeceğim ve o nefesle öleceğim bir rûzigâr bekliyorum… Ne dersiniz, eser mi o rûzigâr bir gün. Bendeniz bekliyorum…Belki o zaman böyle verimsiz ve böyle mânâsız olmaz hiçbir şey…

Adnan İslamoğulları


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Zaman

zaman yuvarlak, zaman kare,
zaman siyah, zaman beyaz..
hem ince, hem uzun;
tik tak, tik tak..
bedenimde, tenime yapışık,
odamda duvara çakılı,
masamda gözü üzerimde..
kendi içinde kısır, dışında özgür,
yok sınır..
zaman zavallı, zaman köle,
küçük kare
hapsolmuş içine, içime..
tik tak, tik tak..
Tak.

Gül Saba Taka

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Mouse'u bir ninja kadar hızlı kullandığınızı mı iddia ediyorsunuz. Çabuk düşünüp hızlı hareket edebildiğinizi gösterebileceğiniz basit bir oyun öneriyorum sizlere http://www.koreus.com/jeu/ninja-glove.html Talimatları hemen anlayıp, çok hızlı karar verip, hiç vakit kaybetmeden mouse'u kullanmanız gerekiyor. Başta biraz stres yaratsa da sabırlı olursanız zamanla başarılı olabiliyorsunuz. İyi eğlenceler…

Siz de benim gibi ironik durumları sevenlerdenseniz bu resimleri de seveceğinize inanıyorum http://adsoftheworld.com/media/print/brand_irony_nike Hayatı tadında yaşamayı sevenlere selam olsun.

Otomobil teknolojisindeki gelişmeler sadece daha az yakıt tüketmeyi hedeflemiyor. http://www.chip.com.tr/video/Sekil-degistiren-BMW_275.html Gina çok farklı! BMW'nin gina adını verdiği yeni bir program, otomobiller konusundaki bilinen bütün kuralları değiştirecek gibi görünüyor.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Autumn Leaves
Diana Krall









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081105.asp
ISSN: 1303-8923
5 Kasım 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com