Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.511

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Kasım 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Pes ediyorum!..


Merhabalar

Evet, pes ediyorum. "Mustafa" konusunda bir taraf olmaktan vazgeçiyorum. Bu konudaki düşüncelerim saklı kalmak kaydıyla bir daha yazmayacağımı söylemiştim ama artık saklı haklarımın da bir kısmını feda ederek bu defteri kapatmak istiyorum. Nedenine gelince;

10 Kasımların büyüsü olsa gerek bu, Anıtkabir'e koşan ikiyüzbini aşkın kişiyi, İzmir'de Atatürk'ün ardından yürüyenleri, saat dokuzu beş geçe olduğu yerde selama duranları, ağlayan, gözleri buğulanan insanları, bağıra bağıra Atatürk şiirleri okuyan minikleri görünce gözlerimden akan iki damla yaş beni düştüğüm gaflet uykusundan uyandırdı. Bu öyle bir sevgi ki, bunu yok etmek, azaltmak, köreltmek, aşındırmak kesinlikle mümkün değil. "Mustafa"yı seyrettiğimde de aynı duygular içindeydim, şimdi de farklı düşünmüyorum. Bu filmi yerenlerle ters düştüğüm fikirlerin, aslında bu sevginin karşılıklı tezahürü olduğunu geçte olsa anladım. Can Dündar'ın fikri değişti mi bilmem ama ben artık onun gibi düşünmüyorum. Gerçekten de bu filmin zamanı değilmiş. "İnsan Atatürk"ü anlayalım derken içine düştüğümüz bu açmazın hiç gereği yokmuş. Ayrıntıları, bilim adamlarına, araştırmacılara, meraklılara bırakıp, bu milleti bir arada tutan Mustafa Kemal sevgisini öne çıkaran, hurafelerin önünü kesen çalışmalara ağırlık vermeliymiş. Atatürk, Türk Milletinin gözünde, gönlünde öyle bir yer tutmuş ki, neyin gerçek neyin yalan olduğu bile birbirine karışmış. Mustafa Kemal'i tanımak adına yapılan çalışmaların Türk Milletinin gözünde hiçbir anlamı kalmamış. Çünkü "O" artık genlerimize işlemiş. Doğumundan ölümüne kadar Atatürk kodlarıyla donanmış nesiller yetiştirmişiz ve yetiştirmeye devam ediyoruz. Dünya'da bunu başarmış bir başka örnek yok. Öyleyse, bu büyük insanı tartışmanın, sadece ona başından beri düşman olanlara yarar getireceği gerçeğini de kabul ederek, attığımız her adımı iyi hesaplamamız gerekir diyorum artık. Onun dehasını, devrimlerini ve nasıl bir Türkiye hayal ettiğini anlamaya çalışarak, Atatürk sevgisinin etrafında bir bütün olmalı diye de ekliyorum. Ve işte tüm bu düşüncelerle, "Mustafa" filmini tartışma konusunda, değişmeyen görüşlerimi kendime saklamak kayıt ve şartıyla, gönül ve vicdan rahatlığı ile pes ediyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Elif Eser

 Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak)


  Üçüncü Evre...

...
- Bu kadar mı?
- Evet bu kadar.
- Sana inanmıyorum. Gözlerimin içine bak ve söyle!

Gözlerinin içine bakarak ve tane tane her kelimenin üzerine bastırarak;

- Gözlerin artık gözlerime değmesin!

Sustular. Aralarından su sızmayacak kadar yakındılar. Deniz kıyısında bir bankta oturmuştular. Hava alabildiğine kapalı, gökyüzü devasa kara bulutlarla kaplıydı. Yağmur, ha yağdı ha yağacak. Sonbahar sararmış yaprakları, deli poyrazıyla hüküm sürüyordu. Martıların çığlıkları, denizin dalga sesleri arasında adeta emilip kayalara vuran köpüklerle kayboluyordu. Aynı denize, farklı gözlerle bakıyordular. Aynı koyu gri/maviliğe, ufukta anlık çakımlarla kendini gösteren şimşeklere dalıp gitmiştiler. Gözlerinde sinsi saklı öfke, acımtrak kırgınlık, bir de kocaman boşluklar saklıyordular. Akıllarında son söylenen cümle yankı yankı dağılıyordu "gözlerin artık gözlerime değmesin!"

Üşüdüler. Önce kadın yana sarkmış, adamın elinin hemen yanında durup duran sağ kolunu sol koluyla göğsünün üzerine çapraz doladı. Sağ ayağını sol bacağının üzerine konumladı, kaşlarını çattı. Sonra adam, kadının omzuna bitişmiş sol omzunu kendine doğru çekti, parmaklarını göbeğinin üzerinde birbirine kenetledi. Sol ayağını sağ bacağının üzerine yerleştirdi, yerle teması kesilmeyen sağ bacağını histerik bir şekilde sallamaya başladı, çattı kaşlarını. Bir zamanlar aynı anda attığına inandıkları iki ayrı yürektiler ve üşümüştüler.

Dayanamadı adam, yalım alaz öfkeyle baktı kadına, kadınsa varlığını duyumsadığı fakat göremediği çok uzaklardaki kaybolmuş kıyıya...

- Ben istemeden gidemezsin!

Yüzünü daldığı uzaklardan çevirmeden yanıtladı kadın, duygusuz, soğuk, metalik bir sesle;

- Senden izin aldığımı hatırlamıyorum.
- En azından benim de fikrimi sorabilirdin? Ortak bir kararla başlamıştık madem!
- Yanılıyorsun. Sen de başlarken benden izin almamıştın.
- Almıştım!
- Ben neden duymadım?
- O sırada şimdiki gibi başka bir yere bakıyordun, söylediklerimi önemsemiyordun.
- Önemsemişim ki bu günlere geldik.
- Peki ama neden? Her şey iyiydi. Biz gayet iyi bir denge kurmuştuk. Anlayamıyorum neden?
- Anlayamazsın. Yaşanırken anlatmayı çok denedim. Sen de o zaman benim söylediklerimi duymadın. Defalarca uyardım seni.
- Bu kadar basit değil hiçbir şey!
- İnan bu kadar basit.
- Nasıl böylesine duygusuz olabiliyorsun?
- Beni içindeki duygunun varlığına inandırmayı başardığın gün; sana kucak kucak renkler, cümbüşler, gülüşlerle geldiğimde neredeydin? O zaman sahip çıkmadın da şimdi neyin hesabını soruyorsun?
- Ben seni çok sevdim...

Adamın son sözü iniltili bir yalvarışa benziyordu. Kadın ilk defa o zaman yüzünü yanındaki acı çeken yüze çevirdi. Gözlerine bakmadan karşısındaki yüzün herhangi bir yerine boş gözlerle bakıp alaycı, şaşırmış bir ifadeyle gülümsedi;

- Ne kadar da komik geliyor şimdi bu sözler. Sen beni yalnızca çok sevmişsin... Ben senin uğruna kendimden vazgeçtim.

Durdular. Karşılarında geçmiş zaman perdesi açıldı. İlk günlere, başlangıç noktasına gittiler, izlediler. Başlangıçta; dört kol, dört bacak, tek gövde, tek beyin, tek bir kalptiler. Zamanla tanıdılar birbirilerini, alışmıştılar hattâ. Büyük fırtınalardan önceki ilk evre beklentilerinin üzerinde güzellikteydi. İkinci evreye girdiklerinde bir kasırga karşıladı onları. Fındık kabuğundan tekneleri yalpalamaya başladı, azgın dalgalara karşı sağlam durmak sanıldığından da zordu. Fırtına dindi bir süre sonra fakat korkmuştular. Yaralanmıştılar. Teknelerini ceviz kabuğundan gemiye çevirmeyi düşündüler ama yapamazdılar. Temel, suya atılmıyordu çünkü. Kök salacakları bir parça toprak olmadan ne kadar, nasıl dayanabilirlerdi?

Üçüncü evreyi suyun akışına bıraktılar. Fakat yorgundu kadın. Kolları güçsüz düşmüştü ikinci evrede fırtınalara karşı kürek sallamaktan, beyni taşımıyordu uğultuyu, gürültüyü, karmaşayı. Adamsa mutluydu memnundu halinden, düzelmişti her şey ona göre. Yenilmemiştiler ve bırakmamıştılar işte en zor günlerde birbirlerinin elini. Başarmıştılar.

Her şey süt liman; kürek çekmeyi bırakıp da suyun akarak yolunu bulduğu durgun bir anda... Mevsimlerden sonbahar, günlerden herhangi bir gün, bir güz ikindisinde... Hava ha yağdı ha yağacak öbeklerken kara bulutlarını tepelerinde; ufuk, deniz, kıyı bir füme/hakilik giyinmişken endamına... İfadesiz, mat, sönük ve alabildiğine duygusuz... Kadın adamın gözlerinin içine baka baka; "buraya kadar. Bu kadar. Gözlerin artık gözlerime değmesin!" deyiverdi ve fındık kabuğu tekneden karaya indi.

Arkasını dönüp yürüdüğünde adam kadının ardından bakakaldı. İçindeki yıldızlar, sudaki yakamozlar da gitti kadınla birlikte, koyu bir karanlığa daldı. Omuzları yorgunluktan çökmüş, başı dimdik sert adımlarla yürüyen kadının rüzgârda savrulan saçlarına; içi bir anda çekilmiş, havası alınmış balonlara dönen adamın gözlerine eş zamanda birkaç iri damla düştü. Kadın, yorgun, kırgın, buruk yine de bir umutla, mağrur gülümsedi önünde uzanan yola.

Biri öylece donmuş olduğu yerde, diğeri uzun bir yolun başlangıcında... Tek başına kalmıştılar...

Elif Eser
zeycanirmak@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beyhan Ada


Etkili ve güçlü insan olmanın özellikleri;

İnsan yaşadığı sürece geçirdiği her yeni günde hayatın getirilerine boyun mu eğmeli yoksa toplumun çoğunluğunun kabullendiğinin aksine farklı yaklaşımlarda adımlar mı atmalı diye sorgularım çoğu zaman.

Bireysel girişimlerin toplumda hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini iddia edenlerin aksine, en azından kendimizi başka türlü geliştireceğimize inananlardanım. Alışılmışlıkların dışına çıkmak bize ne kazandırır diyorsanız eğer, ben kendi adıma şunları söyleyebilirim;

* Birdenbire herşeyi başka türlü gördüm,
* Başka türlü gördüğüm için de başka türlü düşündüm,
* Başka türlü düşündüğüm için de başka türlü hissettim,
* Başka türlü hissettiğim için de başka türlü davrandım,
* Başka türlü davrandığım için de başka türlü geliştim.

Ve yine şuna inanıyorum ki;

İnsanlar,

Yaşamlarını tehdit eden bir sorunla karşılaştıkları zaman,
Önem verdikleri şeye başka açıdan bakmaya başladıkları zaman,
Karı koca, ebeveyn, dede yada nene oldukları zaman,
Yönetici ve önderlik gibi yeni bir görev üstlendikleri zaman düşüncelerinde temel değişiklikler olur. Bu değişiklikler ile yaratıcı, etkili ve güçlü insanlar gelişir.

İnsan güçlü olduğu zaman;

* Sorumluluğu ve önemli anları paylaşır,
* İş paylaşımı yapar,
* Yardıma ve yardımlaşmaya, eleştiriye açık olur,
* Başkalarına saygı duyar,
* Önce anlamaya sonra anlaşılmaya çalışır,
* Sonunu düşünerek işe başlar,
* İyimser yaşar.

Şunu unutmamalıyız, yaşamak için dünyaya geldik, doğduğumuz için yaşamıyoruz.

Saygılarımla.

Beyhan Ada


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,829,829,829,829,829,829,829,829,829,82
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Eda Ovacıklı


Yokluk ve Varlık Arasında… Sessizlik ve Çığlık Ortasında…

Yokum bugün.

Burada göründüğümü biliyorum. Bana eziyet ediyor bütün gürültünüz. Ama yokum işte. Uzaklaşıyorum.

Ardıma bakamam. Cesaretim ve isteğim yok buna. Sizi bütün karmaşanızla arkamda bırakma niyetim.

Sessizliğim tüm gürültünüzü bastırırken içimdeki çığlıklar ölümü çağırıyorlar bana. Şarkısını söylüyorlar...

Yokum işte anlayamıyorsunuz.
Sessizliğimle yokum.
Sessiz çığlıklarımla...

O kadar sağırsınız ki, duyamıyorsunuz çığlıklarımı, duyamıyorsunuz kendi boşluğunuzun gürültüsünden başka.

Ve o kadar körsünüz ki göremiyorsunuz yokluğumu.
Göremiyorsunuz kendinizden başka.

Susma zamanınız geldiğinde açılacak gözleriniz, boş bakan.
İşte o zaman göremeyeceksiniz asıl:

Yokum çünkü.
Hiç olmadım ki zaten.

Bağırış çığrışlarınızla yarattınız suretimi. İçinde yaşadığınız yalanda bir rol verdiniz bana. Oynadığımı sandınız.

Yoktum oysa ki ben.
Hiç olmadım.

Öyle bir roldü ki bu, varlığınızın tüm günahlarını yüklediniz, gürültünüzün tüm suçunu üstüne attınız; üzerine yapıştırdınız.
Bilemediniz ama, yokum ben.

İçi boş bir korkuluktu giydirdiğiniz, rolü. Yanına yaklaşamayan kargaların gürültüsü, nefret ettiğiniz sesi.

Var sandınız, canlı sandınız.
Bu canavarı siz yarattınız. Üzerime yapıştırdınız.

Yoktum ki ben.

Sessizliğim saf bir çocuktu aslında dokunamadığınız. Korktunuz ondan biliyorum. Korkmalıydınız, yoktum ben.

Yalanlarla diktiğiniz bir kostüm var yine elinizde. Günahlarla inşa ettiğiniz sahne...
Çığlıklarıma giydirmek istiyorsunuz. Biçtiğiniz rolü oynamamı...

Alın sizin olsun benliğim, bedenim. Giydirin ona yine yalanlarınızı, bütün günahlarınızı.
Ama yokum ben.
Sessizliğimle yokum.

Ufak bir çocuğun kıskançlıktan sakındığı ilk oyuncağı gibi korurum onu.
Erişemeyeceksiniz ona. Ruhumun derinlerine sakladım çünkü.
Sadece bana ait.
Sadece yokluğuma...

Hadi gidin artık.
Susun!

Yokum ben.
Hiç olmadım.

Eda Ovacıklı


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Mehmet Sağlam

 Kahveci : Mehmet Sağlam


  Türk ve İngiliz Medyaları

Medya denilince aklınıza ne geliyor?...

Benimkine basılı, görsel ve işitsel kitle iletişim kanalları geliyor hemen. Yani hem ulusal, hem uluslar arası televizyon kanalları, radyo istasyonları, filmler, gazeteler, dergiler, broşürler ve reklam panoları... Bunlara sanal medyayı/interneti de eklemeye sanırım kimsenin itirazı olmaz artık.

Ne var ki, bu ülkedeki medya -benim gördüğüm kadarıyla- dünyadaki benzerlerinden oldukça farklı ve -bir iki müstesna grup dışında- epeyce de hastalıklı bir yapıya sahip!

Farklı; çünkü hem kendi çıkarlarını ve geleceğini, hem ülkesinin çıkarlarını ve geleceğini tehlikeye atabilen, dar görüşlü, günlükçü, gözü kara, kavgacı ve hatta bölücü özellikler sergiliyor!

Hastalıklı; çünkü kısır, mutsuz, doyumsuz, biraz mazoşist, biraz sadist ve hatta melankolik!...

Karşılaştırmalı olsun diye, 16 yıl izlediğim İngiltere'deki medyanın tutumunu yazıp sonuçlamayı size bırakıyorum...

300 yıl önce gazeteciliği, 100 yıl önce radyoculuğu, 70 yıl önce televizyonculuğu başlatan B. Britanya'daki medyanın 10 değişmez prensibine sürekli tanık oldum:

1- Ülkenin ve devletin devamlılığını ve çıkarlarını her şeyin üstünde gördükleri için, ulusal çıkarları gözeten olağanüstü bir oto-sansür mekanizması geliştirmişler,

2- Medyanın toplum mühendisliğindeki öneminin her yönüyle farkında oldukları için stratejik makamlara çoğunlukla Oxford, Cambridge, Durham vs gibi seçkin üniversitelerde yetiştirilmiş, yüksek sorumluluk sahibi ve yüksek görev bilinci taşıyan elemanları yerleştirirler,

3- Demokrasinin sacayağı olan "temsil-katılım-denetim" kuralına sıkıca uyar, -demokratik kitle örgütlerinin yanı sıra- devleti denetler ve hükümetlerin doğrularını ve eğrilerini topluma bir denge içinde yansıtırlar,

4- İktidarlara uygun düşünmek zorunda değildirler; fakat devlet düzenine, kanunlara ve toplumsal barışa mutlaka uygun davranırlar; özeleştiri yapmayı, kendileriyle alay etmeyi bir erdem sayarlar,

5- Toplumla sıcak ilişkiler kurma, onları eğitme, eğlendirme, uyarma ve duygularını dillendirme aracı olmayı varlık nedeni sayarlar; doğayı, bilimi ve sanatı sevmeyi teşvik eden çalışmalar yaparlar,

6- Halkın sesini ve yakındığı olguları siyasî elitlere ve devletin belkemiği olan bürokratlara mutlaka duyururlar; hiçbir şikâyetin peşini -gereği yerine gelinceye dek- bırakmazlar,

7- Toplumun ve özellikle çocukların ruh sağlıklarını bozacak, zihinlerine kötü imgeler ve düşünceler yerleştirecek hiçbir görüntü, haber veya söylentiye yer vermez; olağanüstü durumlarda dahi (savaş dâhil) sakin davranır, paniğe ve sansasyona yol açmazlar,

8- İngilizleri veya İngiltere'yi karalayan, Britanya'nın dış siyaseti hakkında ipuçları veren, parlamentoyu aşağılayan hiçbir dış habere yer vermez; ulusun özgüvenini kıracak hiçbir yan etkinin kök salmasına alet olmazlar,

9- Derin siyasî analizleri üniversitelere, akademisyenlere ve deneyimli siyasetçilere bırakır; ve fakat onlara da medyada fazlaca yer vermezler kitapları okunsun, konferanslarına gidilsin diye,

10- Televizyon ekranlarında hükümetin halkı ilgilendiren iç politikaları tartışılır; dış politikayla ilgili haber ve yorumlar çok geç saatlerde ve fazlaca derine inilmeden verilir.

Kısacası, medyanın ülke çıkarları karşısındaki tutumu aynı tezgâhtan çıkan sıkı örülmüş, desenli kumaş gibidir...

Saygıyla...

Mehmet Sağlam
mehmetttsaglam@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Hatice Bediroğlu

 Kahveci : Hatice Bediroğlu


  GÖNLÜMÜN GÜNLÜĞÜ 18

Canım benim,

En kötü olasılıkları düşünmek aslında iyidir. Olabilecekleri görmüş olursun ve yaşanmadan kendine başka alternatifler yaratırsın. İnsanın kendine objektif olarak bakabilmesi, gözlemlemesi, doğru yargılara varabilmesi çok güzel bir beceridir.

Bu sabah onca acımın içinde acilde yatarken sana gülümsedim. Sanki karşımdaydın. O an yalnız olmadığımı düşündüm. Gelecek yaşamımda sevdiğin biri var şanslısın Hatice dedim. Biraz başım dönüyor şu an. Sen nasılsın acaba! Antibiyotikler mideni bozmaz inşallah.

Kalçamdaki ağrı çok şiddetlenmişti. İnat etmenin faydası yok dedim. 07.20 de güç bela yola çıktım. Meydan da hiç taksi yok. Biraz yürümeye çalıştım derken buldum. Doğru acile... Kalçadan ve damardan iğne yaptılar... Her yer tertemiz. Çok hoşuma gitti. İğneyi yaparken " nerelerinde uyuşma var " diye sordu hemşire. Beni uyutacak mısınız? Aklım başımda olmalı yalnız geldim dedim. "Yok yok uyumayacaksın" dedi ama çok rahat uyuyabilirdim. Bayağı güzel uyuşturmuşlardı çünkü. Gözlerimi açık tutmak için çaba sarf ettim. İki saat kadar yatırdılar. Gelip gidip halimi hatırımı sordular. Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar hepsi güler yüzlüydü. Yatarken yere düşen bozuk paralarımı topladılar. Hastabakıcı, yatağın arka kısmını başım rahat etsin diye indirip kaldırıp durdu. Sevdim ben " acili " pek çok sevdim... Ara sıra ayy çok sancım var diye gitsem mi? Haftada bir gidiyormuşum filan... Gül yani burada ne yapayım. Yine taksiyle eve geldim. Uzun zaman ağrıyacak zaten... Ama yapılan iğnelerle şimdi kendimi biraz daha rahat kaldırabiliyorum buna da şükür.

Sana öyle ihtiyacım var ki! İnsan hasta olunca daha bir hassaslaşıyor galiba... Çayın hazırsa bana da bir bardak doldur. Şöyle karşılıklı gözlerimizin ışığında cam bardakta çay içelim. Benim kara gözlerle senin ela gözler öpüşsün... İkisinin karışımı nasıl olur ki acaba! Canım benim. Bir şeyler yemeli ve yatmalıyım... Ablamın gözleri de eladır... Ben anneme benzemişim.

Akşamı balkonda uzanarak geçirdim. Işıklar kapalı balkon karanlık. Giriş katı dahil 8. kattayım. Gökyüzü çok yakın. Bulutları izlemeye başladım. Aksi istikametten iki kocaman bulut birbirlerine ilerlemeye başladılar. Birisi açık tenliydi. Onu sen yaptım. Diğeri daha koyu. Onu da ben yaptım. İlerlediler... İlerlediler. Önce kolları birbirine uzandı. Ellerini tuttular. Sonra birbirlerini kucakladılar özlemle. İkisi tek bir bulut oldu ve sen geldin yanıma yavaşça uzandın. Canım yanmasın diye bulut hafifliğinde kucakladın. Kafamı sana çevirdim. Ne tatlıydı gözlerin. Sıcacık... Sevecen... Okşayıcı... Pırıl pırıl... Şımarıverdim. Eridi buzlarım... Dindi acı... Canımsın benim. Öyle çok öptüm ki seni... Hep içimde hep benimlesin.

" Bizi " çook seviyorum ben.

Hatice Bediroğlu
hatice@haticebediroglu.net


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


4 İŞLEM

yetişemedim!
kaçtı mı gene!?
bu saat yanlış,
almalı az geriye..
2 kere 3 = 8
olmadı yine dene!
ah sardı bu eğlence..
ben-sen-o-hepimiz..!
sıktı bu sürümceme!
gitmeli az geriye
çok değil bir kaç sene!
bir kaç adım, ha gayret..
bitecek emekleme,
tut beni, tutun bana,
sürecek sürümceme,
dönecek akrep işveyle..
sarılacak yelkovan,
soğuk-ağır.
sarıp sarmalayacak
dipsiz kuyu bedeni
tutkulu göğe değin
uzanan ateşiyle!

Gül Saba Taka

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Mouse'u bir ninja kadar hızlı kullandığınızı mı iddia ediyorsunuz. Çabuk düşünüp hızlı hareket edebildiğinizi gösterebileceğiniz basit bir oyun öneriyorum sizlere http://www.koreus.com/jeu/ninja-glove.html Talimatları hemen anlayıp, çok hızlı karar verip, hiç vakit kaybetmeden mouse'u kullanmanız gerekiyor. Başta biraz stres yaratsa da sabırlı olursanız zamanla başarılı olabiliyorsunuz. İyi eğlenceler…

Siz de benim gibi ironik durumları sevenlerdenseniz bu resimleri de seveceğinize inanıyorum http://adsoftheworld.com/media/print/brand_irony_nike Hayatı tadında yaşamayı sevenlere selam olsun.

Otomobil teknolojisindeki gelişmeler sadece daha az yakıt tüketmeyi hedeflemiyor. http://www.chip.com.tr/video/Sekil-degistiren-BMW_275.html Gina çok farklı! BMW'nin gina adını verdiği yeni bir program, otomobiller konusundaki bilinen bütün kuralları değiştirecek gibi görünüyor.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Smooth Operator
Sade









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081111.asp
ISSN: 1303-8923
11 Kasım 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com