Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.520

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 24 Kasım 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Öğretmenlerimizin Günü Kutlu Olsun!..


İyi haftalar

En sonunda gidip görebildim. Son günlerin "Mustafa"dan sonra en popüler filmi "Issız Adam"a gittim. Seyredip seyredip "Yahu adamlar iki kişiyle ne güzel filmler yapıyor." diye hayıflanmamıza artık gerek kalmamış. Senaryo, dialoglar iyi olunca, hele bir de bunu iyi oyuncularla harmanlayınca ortaya damakta uzun süre tadı kalacak bir aromalı kahve çıkıyor. Temelde bize yabancı ama son yıllarda, özellikle büyük kentlerde türeyen, az ama öz, nev-i şahsına münhasır adamlardan birini anlatan filmden gözlerim kırmızı çıktığımı itiraf etmeliyim. Soluksuz izlediğiniz filmin zirvesi, finali ve o öyle bir final ki, insanı delip geçiyor. Ne birine ne ötekine kızabiliyorsunuz. Çok güzel, çok gerçek, çok iyi kotarılmış bir film. Çağan Irmak'ın yükselen çizgisi devam ediyor. Hâlâ görmeyenleriniz varsa, hemen okumayı bırakıp sinemaya koşsun, hiç vakit geçirmeden.

...

Hafta sonunun trajikomik olayı ise Karaköy-Kadıköy iskelesinin sulara gömülmesiydi kuşkusuz. Verilmiş sadakamız varmış bu evlere şenlik olay iş çıkışı 3-5 geminin üstüste bağlandığı bir zamana denk gelmedi. Gelseydi neler olabilirdi düşünmek bile istemiyorum. Görünen o ki, her alanda yaşanan göz boyamacılığın kurbanı olmuş koca iskele. Üst tarafı allayıp pullayıp, alt tarafı kaderine bırakacak kafalara emanet edildiğinden artık Karaköy iskelesi yok, bir süre daha olmayacak galiba. Tamiratı motopomplarla su boşaltmak olarak uygulayan beyinleri gelin önce alkışlayalım sonra da taşlayalım gitsin.

...

Haydi yukarıdakiler elle tutulur, gözle görülür şeyler. Yorumlaması kolay. Üzerinde çok düşünmeye de gerek yok, şıp diye anlaşılıyor. Ama bir de aslında ne olduğunu anlamak için 3-5 fırın ekmek yemek gereken olaylar var ki, işte onları açıklamak zor. Ben bütün gün düşündüm işin içinden çıkamadım. Ne demek istendiğini bir türlü anlayamadım. Cumhurbaşkanı Gül kendisini ziyarete gelen Hakkari heyetine aşağıdaki cümleyi söylemiş, bu da kayıtlara geçmiş. “Burada söyleyemeyeceğim şeyleri de düşünüyorum. Hatta sizin de bana söylemek isteyip söyleyemediğiniz şeyleri biliyorum ve size katılıyorum..” Buyrun çözün problemi. Neleri düşünüyor da söyleyemiyor? Veya neleri söylemek istediklerini biliyor da katılıyor? Kürt Devleti? Özerklik? Federatif bir çözüm? Apo'yu salmak? Hakkari'ye deniz getirmek? Bir otomobil fabrikası kurmak? Domates seracılığını geliştirmek? Hangisi? Hiçbiri? Hepsi? Ben müneccim miyim?

Kusura bakmayın, ben şaşırma eşiğini aştım artık kahkahalarla gülme faslındayım, beklerim. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Buket Çetin


ÖĞRETMENİM BU MEKTUP SİZE!

Çok değil, daha yeni oldu okulları bitireli öğretmenim. Elinizi bırakıp küçük adımlarla hayata başlayalı üç beş anı biriktirdik kumbaramızda.

Kumbara deyince, sınıfa kumbara ile geldiğiniz günü hatırladım öğretmenim. İlişkilerimizde tutumlu olmayı öğrettiğiniz günleri. Biz ne kadar zorlansak da öğrenirken, durmadan kaçamaklara takılsa da bir gözümüz, öbürüyle kumbarayı da görmek gerektiğini öğrettiğiniz günleri. Ve küçük adımlarla, küçük damlalarla başlayan hikâyelerde bir gün damlalardan göl de olabileceğini öğrettiğiniz günleri!

Para biriktirmenin yanında bir işlevi de birbirimizle kurduğumuz ilişkilerin gücünü biriktirmekti. Onun için durmadan para atamıyorduk içine. Para atmak için geldiğimizde: "bugün ailen, arkadaşların ya da çevrendeki başkaları için ne yaptın?" diyordunuz. Biz ise cevapsız öylece kalıyorduk kumbaranın önünde. "O zaman içine para da atamazsın" diyordunuz. "Para atmak için çevrendekilerle bir şey paylaş, ondan sonra gel" diyordunuz.

İnsan büyüyünce anlıyor çocukların sabırsız olduğunu. Yalan söylediğinde burnu uzayıveren pinokyo gibi ya da sarayın esrarengiz köşelerinde bir iğneye dokunan güzelin bir anda uykuya dalıvermesi gibi her şey bir anda oluversin, göreyim, dokunayım istiyor çocuklar.

Sınıfa ilk geldiği gün kumbara da öyle oldu bizim için. Bir anda biriksin istedik içine attıklarımız. Bir anda büyüsün, çoğalsın. İlk başlarda anlayamadık onun için kumbaranın nasıl bir şey olduğunu, nasıl bir işe yaradığını. Ne olduğunu ve nasıl bir işe yaradığını anlayamamamızdan olsa gerek pek bir değeri de olmadı başlarda kumbaranın. Anlamının çözülemediği bu zamanda başına gelen en acı şey Ahmet ve Ali'nin ayaklarında futbol topu gibi sınıfın bir köşesinden öbür köşesine savrulması oldu. İçi boştu daha o günlerde. Onun için içten değil daha çok dıştan yaralanmıştı kumbara. Neyse ki yaraları çok derinleşmeden siz gelmiştiniz de o acı dolu andan kurtarabilmiştik sınıf kumbaramızı. Çok kızmıştınız o gün sınıftakilere, "böyle ayaklarınızda savrulsun diye getirmedim ben bunu sınıfa, sınıfımız için bir anlamı var bu kumbaranın, sadece sınıfımız değil, sizin yaşamlarınız için de bir anlamı olacak, biraz sabırlı olmayı bilin!" demiştiniz. Sonra kumbaranın korunması ve ilgisi için Ahmet ve Ali'yi seçmiştiniz o gün sınıfta. Kumbaranın anlamını çözemediğimiz o günlerde Ahmet ve Ali'nin sorumluluğunun ya da yaptıkları işin bir anlamı olup olmadığını da pek çözemedik.

Bir sabah gülerek sınıfa geldiniz." Bugün bahçede Ahmet'i gördüm, Ayşe'nin ayağı takılıp yere düşünce onun kalkmasına yardımcı oldu." dediniz. Ahmet ve Ayşe'ye istedikleri zaman kumbaraya para atabileceklerini söylediniz. Ayşe ve Ahmet gururla gelip kumbaraya ilk para atmanın şerefini yaşadılar o gün sınıfta. Ardından siz alkışladınız onları ve tüm sınıfta koca bir alkış tufanı koptu. Herkes Ayşe'yle Ahmet'i tebrik etmek için ellerini sıkıyordu. Sınıfta inanılmaz bir şölen havası olmuştu o gün.

Ve o günün ardından kumbaramızdaki paralar bir bir birikmeye başladı. Birbirimize "günaydın" dediğimizde, ödevlerimizi birlikte yaptığımızda, birlikte sinemaya gittiğimizde, birlikte çay içtiğimizde, birlikte oyun oynadığımızda ve en önemlisi birlikte yaptıklarımızı yapamayanlarla paylaştığımızda durmadan para attık kumbaramıza.

Bir gün tıkabasa doldu kumbaramız. O gün Ahmet'i ve Ali'yi çağırdınız yanınıza. Uzunca bir süre kumbarayla yakından ilgilendikleri için onlara teşekkür ettiniz. Artık görevlerinin sona erdiğini ama son iki konuda daha size yardımcı olmalarını istediniz. Birincisi içinde biriken paralarla sınıfımız için ne yapacağımız hakkında arkadaşlarımızın düşüncelerini öğrenip size iletmeleriydi. İkincisi ise kumbarayı sınıfın içinde futbol topu gibi tekmeleyip yaraladıkları yerlerin nasıl telafi edileceğini bulmaları konusuydu. Ayrıca sizin eklediğiniz bir nokta daha vardı. Kumbaranın etrafındaki yaraların onarılmasına çözüm bulunmadan içindeki paraların da kullanılamayacağını söylemiştiniz.

Ahmet ve Ali artık var güçleriyle bu konuda size yardımcı olmak için çalışmaya başladılar. Her günün sonunda kumbarada biriken paralarla sınıfımıza ne yapacağımızı konuştuk. Kimileri güzel bir kitap setinin alınabileceğini, kimileri güzel bir geziye gidilebileceğini söyledi. Bazıları oyun saatleri için top vb. şeyler almaktan söz etti. İçlerinde çizgi film kahramanlarından oluşan satranç takımı isteyen bile vardı. En sonunda yılsonunda sınıfça güzel bir geziye gitmeye karar verdik. Ama kumbarayı açabilmek için öncelikle onu yaralarından kurtarmamız gerekiyordu. Yaralarından nasıl kurtulacağı ise hala bir muammaydı.

Günler geçip duruyor ve hızla yılsonu yaklaşıyordu. Ahmet ve Ali ise kumbaranın yaralarından nasıl kurtulacağına ilişkin bir türlü çözüm bulamıyorlardı. Sınıftakiler de durmadan Ahmet ve Ali'yi yarası sarılamayan kumbara yüzünden suçlayıp durdular.

Yılsonunun hızla yaklaştığı o günlerde sitemli bakışlarınızla sınıfa gelip "biz bu kumbarayı neyle doldurduk?" diye sordunuz. Sınıftan hep beraber "parayla" cevabı geldi. Sonra Ahmet ve Ali'yi yanınıza çağırdınız ve onlara da aynı soruyu sordunuz: 2biz bu kumbarayı neyle doldurduk?" Ahmet ve Ali önce şaşkın birbirlerine baktılar, sonra size dönerek "parayla" dediler. "Eğer sadece parayla doldurduğumuzu düşünüyorsanız, bu kumbaranın yaralarını asla saramazsınız" dediniz. "İçine para atmadan önce ne yapıyorduk?" diye tekrar Ahmet ve Ali'ye sordunuz ve sonra da tüm sınıfa baktınız. Sorunun cevabını ilk bilen Ayşe olmuştu: "Birbirimize yardım edince atıyorduk öğretmenim, ilk önce Ahmet ve ben atmıştık parayı, Ahmet ben yere düşünce bana yardım etmişti. Onun için birlikte ilk parayı biz atmıştık kumbaraya!"

Aslında sorunun cevabı yani çözülmeyen konunun cevabı da kumbaranın içinde saklıydı. İçinde biriktirdiklerimiz birbirimize olan desteğimiz, yardımlarımızdı. Para ise dışardan görünen yüzüydü. Dolayısıyla kumbaranın yaralarını sarma konusunda sadece Ahmet ve Ali sorumlu değildi. İçine para atıp biriktirdiğimiz paylaşımlarımız gibi Ahmet ve Ali'yi de yardımımızla bu zor sorudan kurtaracaktık.

Öyle de oldu zaten, bir sabah geldiğinizde kumbaranın her tarafının yara bantlarıyla sarmalanmış olduğunu fark ettiniz.

O günlerin üstünden uzun zaman geçti öğretmenim. Şimdilerde hiç kimse kumbarasında dostluk biriktirmiyor. Biriktirmek sözcüğünü kendi çevresinden bir adım dışarıya yansıtamıyor. Her şey varsa yoksa "ben"e döndü. Ortak bir kumbara yok onun için hiç kimsede. Herkesin kendi kumbarası var artık!

Herkesin kumbarası kendine ait olunca içine attıkları da sadece kendine ait oluyor. İçine atılanlar kendine ait olunca başkasının kumbarası ve bir başkası sadece yarış yaptığımız diğeri oluyor.

Artık durmadan yarışıyoruz öğretmenim. Hiçbir zaman arkadaş gözüyle göremediğimiz yanımızdakini, artık kendimize "iyi bir rakip" olarak görüyoruz. Almayı bilmediğimiz gibi vermeyi hiç bilmiyoruz öğretmenim. Paylaşmanın adı ise okullarda saklı kalıyor. Yıllar sonra okul bitip hayat başladığında, kitaplar yalan söylüyormuş, diyoruz. Paylaşmak bir düşmüş, birlikte çalışarak üretmek sadece masallarda olurmuş.

Şimdilerde kumbara diye bir şey de yok zaten öğretmenim. Dostluk biriktirmeyi bilmediğimiz gibi para biriktirmeyi de bilmiyoruz artık. Her şeye bir anda sahip olup, bir anda tüketebiliyoruz. Zaten zaman, biriktirme zamanı da değil öğretmenim, her şeyi bir anda tüketme zamanı!

Yani kumbaramızda biriktiremediğimiz paralar gibi, birbirimizle kurduğumuz ilişkilerin gücünü de biriktiremiyoruz. Dostluk, paylaşım yalan oldu. Hepsi okul sıralarında öğrendiğimiz masallar gibiymiş, kitaplar yalan söylüyormuş öğretmenim!

Şimdilerde kumbara ayaklarda futbol topu oldu zaten. Tekmeleyen tekmeleyene. Dışındaki yaralara bakmak şöyle dursun, insanlar tekmelediklerinin farkında bile değiller.

Eskiden sınıfta tekmelenen kumbaranın içi boştu, dıştan yara alıyordu ya. İçinde üç beş anı biriktirmeye çalışanlar içten de yara alıyor öğretmenim. Vurulan her bir tekmede hem içten, hem de dıştan yaralanıyoruz. Tekmenin en iyisi içimizdeki anıları paylaştıklarımızdan geliyor, hiç ummadıklarımız ummadığımız anlarda ihanet ediyor öğretmenim!

Öğretmenliğe başladığım gün birlikte yaptığımız kutlamayı hatırladım öğretmenim, bugünse sevincim buruk biraz. Bütün öğretmenler sizin gibi değilmiş. Kimileri biriktirmeye çalışırken. Kimileri zamane tutsağı gibi tüketiyor. Bilmiyorum, belki de sizin kumbarayı sınıfa ilk getirdiğiniz günkü gibi biraz beklemek gerekiyor. Ne dersiniz, kumbaramız yine tıka basa dolar mı öğretmenim?

Öğretmenler gününüz kutlu olsun!

Buket Çetin


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,637,637,637,637,637,637,637,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   CENNETTEN BİR KÖŞE !

Manav Ada MANAVGAT ve Değirmenli Köyü.

Allah razı olsun, buraları ve civarı iyi tanıyan bir arkadaşım, Pazar günü beni bilmediğim bir yere götürmeyi teklif etti.
Hiç kaçırır mıyım, cevabım kocaman bir EVET oldu.

Pazar sabahı erkenden Melahat, Saadet ve ben, benim arabamla yola çıktık.
Yolda Ajda Pekkan'ın ve Gloria Estefa'ın şarkıları eşliğinde, sohbet ede ede, 80 kilometrelik yolu aşarak Manavgat'a vardık.
Benim için asıl sürpriz bundan sonra başladı...
Ormanlar içinden 20 km. daha gittikten sonra bir baraj karşıladı bizi.
Değirmenli Deresi ile beslenen bu barajın fotoğraflarını köprünün üzerinde durarak çektim. Akan suyun rengi ve yansımalar harika idi, bakmaya doyamadım.
İlerledikçe dere bir göle dönüştü. Üzerinde adalar bile vardı.
Manzarayı kelimelerle anlatmak imkansız, görmek lazım !
Sonra bir tepeden aşağı kıvrılarak indik ve Gölbaşı Restaurant'a ulaştık.
Gördüğüm TABLO karşısında ağzım bir karış açık bakakaldım !
Melahat beni dürtmesydi, rüya görüyorum zannedecektim.
Sanki Avrupa'da bir göl kenarındaydım...

Manav Ada Restaurantın açık bölümüne oturduk.
Melahat "kahvaltı" yapacağız dedi restaurantın sahibine.
Vay efendim vay, kahvaltı böyle mi oluyormuş???
Benim günlük kahvaltımı bir dilim kepekli tost üzerine light peynir sürerek yaptığımdan bu hayretimi mazur görün.
Masaya, sırasıyla maydanoz ve sarmısaklı tereyağ, kırmızı biberli acı bir sos, karışık bir salata, beyaz peynir, zeytin, tereyağlı omlet, incir reçeli, acılı ve sade patates kızartması, sıcak pide dizildi. Ve nefis bir çay. (Unutmuş olduklarım olabilir)
Saat henüz 11.00... tabii biz kahvaltısız yola çıktığımızdan, aç kurtlar gibi saldırdık yiyeceklere. Saldırdık diyorum ama, asıl saldıran bendim...
Yiyorum, yiyorum, daha doğrusu kıtlıktan çıkmışım gibi tıkınıyorum...
En güzel tarafı da tüm meyve, sebze ve süt ürünlerini kendilerinin üretiyor olmaları.
Meyve dedim de aklıma geldi. Son olarak kendi bahçelerinden elde ettikleri nar ve portakallar geldi masaya.

Arkadaşlarım doydular, gölün üzerindeki uzun iskeleden inip, su üzerindeki paltformdan balık tutma sevdasına kapıldılar.
Benim kıpırdanacak mecalim kalmadı.
Gazete okuyup biraz dinlendim. Sonra arkadaşlarım, israrla el sallayarak beni yanlarına çağırdılar. Ben de onları kırmamak adına fotoğraf makinamı alıp yanlarına indim, onların balıkçılıklarını kanıtlayabilecek fotoğraflar çektim.
Sular fazlaca çekildiğinden tek bir balık dahi yakalayamadılar...

Yazın orada herkes yüzüyormuş, duş kabinleri bile var.
Etraf ve WC çok temizdi. Bu da önemli bir detay !

Biz oradayken 15-20 kişilik bir Alamn turist kafilesi geldi.
Onların da çok beğendikleri gözlerinden okunuyordu.
Hatta birisine sordum hangi şehirden geldiklerini. Leipzig'den gelmişler.
Durmadan foto ve film çektiler...

Orasını görmeyen arkadaşlarıma da göstermeyi aklıma koyarak, oradan ayrıldık.
Yolda giderken hafif mide rahatsızlığım başladı.
Eve gelince azdı !
Ertesi gün de rahatsızlığım devam etti. Her zaman bir kuş kadar az yiyen ben, bu tıkınmayı kaldıramadı... Bütün gün bir çorba ve kekik çayı içtim.
Ama bu sıkıntılara değdi doğrusu.

Yolunuz Antalya'ya düşerse, gidip oraları görmenizi tavsiye ederim.

Nadya Alpkonlar
nadyaalpkonlar@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Nurcan Candan


Yıl 1934

Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır.Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN'dir.

Bakan,makamında çalışmaktadır.Kapı çalınır.Bakanın gür sesi:

"Giriniz!"

ATATÜRK'ün yaverlerinden biri,yanında iki çocukla makama girerler. Hoşbeşten sonra yaver, Bakan Abidin ÖZMEN'e bir zarf uzatır. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. ATATÜRK'ten gelen bir mektuptur bu:

"Bay Abidin ÖZMEN,Milli Eğitim Bakanı...." Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:

"Yaver Bey'le,size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum.Bu çocukları,uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırıp..."

Bu, ATATÜRK'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan Abidin ÖZMEN, Orta Öğretim Genel Müdürü'nü çağırtır ve şu direktifi verir:

"Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukları Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının 'Veli ve ödeyen hanesine ATATÜRK'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der.

Bakanın emri yerine getirilmiştir.Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey'le ATATÜRK'e yollar.Mektubun içeriği şöyle:

"Muhterem ATATÜRK, Yaver Bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı ATATÜRK gibi biri bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız,hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum..."

ATATÜRK bu mektup üzerine,devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek: "Bak,senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı!" diyerek olayı anlatmış.İnönü,bakanı adına özür dilemiş

ATATÜRK: "Yok!" demiş "Özür dileme.Çok memnun oldum.Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse..."

Bu anı Yüksek Mimar H.Rahmi ÖZMEN'İN amcası, M.E.B. Bakanı Abidin ÖZMEN ve ATATÜRK arasında geçer.Tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu anının unutulup gitmesine gönlü razı olmayan Bakanın yeğeni H.Rahmi ÖZMEN 15.08.1985 günlü bir mektupla gazeteci yazar Vahap Okay'a iletir. O da 15.09.1985 tarihli KOLAY İLAN adli gazetesinde yayımlar.

Nurcan Candan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,899,899,899,899,899,899,899,899,899,89
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ANADOLU KAPILARINDA

Türk milleti şanlı ve şerefli bir maziye sahiptir. Tarih, Türk milletini nice kereler zorlu imtihanlardan geçirdi. Bu imtihanlardan hep alnının akıyla çıktı milletimiz. Bu yüce millet, dünya tarihine şanıyla, şerefiyle mal olmuştur. Sultan Alparslan, 1071'de Malazgirt Meydan Savaşı'nı kazanarak Anadolu kapılarını Türkler'e açmıştır. O zamana kadar süren Bizans hâkimiyeti bu mukaddes cihatla son bulmuştur. Ondan sonra Anadolu'ya gönül seferleri yapılmaya başlanmıştır. Şefkat ve merhamet elçileri, gönülleri fethetmeyi öncelikli vazife saymıştır. Zira gönülleri fethetmek coğrafyaları fethetmekten daha önemli görülmüştür. İnsan âlemin özüdür. Özü bırakıp kabuk kabilinden şeylerle uğraşmak abestir.

Ecdadımızın hoşgörü ve sevgisi Anadolu'nun dört bir yanına sinmiştir. Bu içtenliği ve sıcak muhabbeti her lâhza hissedebiliriz Anadolu'nun bağrında. Anadolu'nun güzelliğini şairlerimiz de mısralarında bir gergef misali dokumuştur. Güzellikler açmıştır mısralarda. Söz konusu şairlerden Ahmedî, bu güzel diyara duyduğu hayranlığı bakın nasıl dile getiriyor:

"Tutan dizim, gören gözüm
Sensin güzel Anadolu'm
Aşkın dolu sinem, özüm
Cansın güzel Anadolu'm.

Hürmet sana, minnet sana
Seni sevmek gerek bana
Bu dünyada cennet bana
Sensin güzel Anadolu'm."

Türkiye Anadolu; Anadolu Türkiye demektir. Taşında, toprağında şehit kanı bulunan bu topraklar, Türk'ün altın mührünü taşımaktadır. Bizans'ın çirkin yüzü kaybolmuştur artık.

Ben vaktiyle Anadolu'nun pek çok yerini gezme imkânı buldum. Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Van, Bitlis, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya, Sivas, İsparta, Afyon, Tokat, Amasya, Çorum, Samsun, Giresun, Rize… gibi yerleri gezip görme şansını yakaladım. Hatta Bitlis ve Van gibi şehirlerde birer gün konakladım. Anadolu'daki insanların ilgisi ve samimiyeti beni mest etti. Bu yörelerin insanı fakir olmasına rağmen çok misafirperverdir. Onlar gönül zengini aslında. Paylaşmayı biliyorlar. Herkesin bu yörelerin sıcaklığını yerinde yaşayarak görmesini isterim. Sözü yine şair Ahmedî'ye verelim:

"Edirne'den Ardahan'a
Değişmem seni cihana
Mukaddes emanet bana
Sensin güzel Anadolu'm

Velilerin ordu ordu
Kesilmesin Rabbim ardı
Şehitler, gaziler yurdu
Sensin güzel Anadolu'm

Canım, tenim, ağzım, dilim
Baş çiçeğim, gonca gülüm
Ahmedî der has sevgilim
Sensin güzel Anadolu'm"

Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle ve Türk'üyle Anadolu bir bütündür. Bu birliği bozmak isteyenlere asla müsaade etmeyeceğiz. Aksine şer güçlere inat, daha çok kenetleneceğiz. Çapulcular bu ülkeden bir çivi bile sökemeyecek. Bu topraklar bizim kalacak.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


4,674,674,674,674,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Pencereden bakarken İstanbul'a

Yağmur damlası düşüyor, ben düşüyorum
Gökten değil onun gibi ama yükseklerden,
Yangınlar yanıyor şehirde,kalbim acıyor,
Ölen olmuyor ama çığlıklar yükseliyor kalbimden..
Bir doğum oluyor,bir sevinç geliyor Dünya'ya..
Ben sevinemiyorum ,ölümü hatırlatıyor doğumlar bana,
Sevinç ölüyor bir gün biliyorum,alıyor yerini hüzün..
Gidebilmek istiyorum sadece, doğumumun sevincini
Hüzün çalmadan!
Gidip daha bir yalnızlaşmak, İstanbul'a küsmek istiyorum,
O buna bile izin vermiyor…

Funda TÜRKMEN

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet bağlantı hızınızı test edebileceğiniz en yasal site http://speedtest.turktelekom.com.tr/ Bakın bakalım size taahhüt edilen bağlantı hızı gerçek mi? Yoksa etrafa hava attığınız kadar yok mu?

Flash oyun oynamayı sevenlere http://www.koreus.com/jeux/nouveau/ alternatif bir web sayfası. Değişik oyunlar ve yenilenmiş arayüzünü daha önceden bu siteye girmiş olanlar fark edeceklerdir.

Benim bu zamana kadar gördüğüm en kapsamlı paylaşım sitesi. http://www.mininova.org/ Kullanım için sizlere tavsiyem, ilk olarak herhangi bir paylaşımı indirmek istediğinizde karşınıza çıkan "To start this P2P download, you have to install a BitTorrent client like" yazısının sonundaki Vuze ya da µTorrent programlarından birini bilgisayarınıza yüklemeniz olacaktır. Böylece istediğiniz dosyayı sorunsuzca bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




İşte Hendek İşte Deve
Barış Manço









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081124.asp
ISSN: 1303-8923
24 Kasım 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com