|
|
|
26 Kasım 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Çekmedi bürokrasiden çektiği kadar!.. |
Merhabalar
Yok yok, bu sene bize gülmek haram. Gol atmayı beceremiyorsan işin zor bu arenada. Yedik Porto'dan 2 tane yığıldık kaldık. N'apalım, artık umutlar gelecek seneye...
Futboldan ayna yüzümüz gülmüyor ama siyasetçiden yana ağzımız yırtılacak neredeyse. Dediklerini, yaptıklarını alt alta koy, fıkra gibi. Komedi dizisi seyretmeye gerek yok. Bunları dinle yat yerlere. Bakın şimdi hünkarımız efendimiz Tayyip Bey ne demiş ayaküstü; "Kaç yıldır başbakanım. Başından beri bürokratik oligarşi ile mücadele ediyorum. Maalesef başedemedik, bürokrasi hızımızı kesiyor." Allah Allah, acaba kendisini Azerbeycan başbakanı sanıyor olabilir mi? Bürokrasiden şikayet edecek en son parti olduğunu bilmiyor mu devletlu büyüğümüz? Kadrolarını tıkıştırmadıkları, köşebaşını ele geçirmedikleri tek bir devlet dairesi kaldı mı ki? Yok eğer hâlâ bir şikayetiniz varsa bunu bize değil AKP Marko Paşasına anlatmalısınız değil mi? Tabi bir yanlış anlaşılmaya da mahal vermemek lazım. Acaba Tayyip Bey bürokrasi derken, Anayasa Mahkemesi'ni, Danıştay'ı, bilcümle yargıyı mı kasdediyor dersiniz? Deyin deyin, içinizden ne geçiyorsa öyle deyin. Gülerken de tutmayın kendinizi, koyverin gitsin.
Bürokrasiden çektiklerini anlatırken yüzü buruşan Tayyip Bey'in yeni üyelere rozet takarken yüzünde güller açıyordu. Bu kriz günlerinde hepimizi kahkahalara boğacak "Açılım" rüzgarları estikçe esmeye başladı artık. Dün, biri çarşaf çarşaf aranırken diğeri de, başı açık başı açık rozet takıyordu. Birinci "Açılım" Meydan Muharebesinin dünkü galibi CHP gibi duruyordu ama daha önlerinde çok maç var. Kimin kimi beşlik yapacağı sandıklar açılana kadar belli olmaz. Ölmez sağ kalırsak, biz de sonuca göre gardımızı alırız hayırlısıyla. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Zincir mi Halka mı?
Hayatı tanımıyorum…
Ben bu hayatı tanımıyorum; bana ait olduğu söyleniyor çoğu zaman istediğim gibi davranabilme yetisine sahip olduğum gibi saçmalıklar uçuşuyor usumda. Böyle bir yetiye sahip olduğum geçeği inkâr edilemez ama her kez gibi benimde doğumumla başladı anneme olan bağımlılığım sonra babamla devam etti zincirin halkaları birer birer çoğaldı.
Eşim ve onun halkaları da eklendi haneme. Onun zincirleri daha ağırdı, daha yorucu ve daha kırılgan. Oysa ben kontrolün bu denli dikkatli ve disiplinli olduğunu bu zincirlerden sonra öğrendim. Canım yandı çoğu zaman, çoğu zaman kırgınlığımı sessizliğe bıraktım, yorgunluğumu gülücüklere. Paylaşmak istedim yüküm azalır diye, oysa onun yükü benden daha ağırdı ve yastığa koyduğumda her gece başımı kaçırdım göz yaşlarımı. Her kez kendi zincirinde başka başka halkaların farklı hayatlarını yaşadı, onlara göre tavır aldı. Bir biz başaramadık birbirimize dönük yaşamayı. Bir biz başaramadık sevgili; aynı yastıkta göz göze bakmayı. Her halkayı seyrettikte yakından bir kendimize uzak kaldık.
Ortak dilimiz vardı bir zamanlar söylemesekte anlaştığımız. Bakarak sadece bakarak birbirimizi anladığımız, ortak bir dilimiz vardı. Oysa şimdi bakmıyoruz birbirimize ondan mı kırıldı halkalarımız. Şimdi bakmadan konuşuyoruz sevgili, bir baksak bir başarabilsek sıyrılıp halkaların tuzaklarından birbirimizin gözlerini bir hatırlayabilsek. Şimdi hayal meyal gözlerin aklımda bana bakarken gülümseyen, ben ağlarken donuk şimdi bilmem ne haldeler bir bilsen gözlerin nasıl bakıyor, bir bilsem ben sana nasıl bakıyorum. Hani bu hayat benim ya, büyük ustaların dediği gibi önce kendimiz için varız ya hayatta, sakın inanma hepsi yalan. Çünkü sen yokken ben fluyum, matım… Çok önce birisinden duymuştum bu şiiri
İnan!..
Sevmiyorum şu saatin sesini
Akmasın dursun zaman
Her şeyin öncesi ve sonrası derler ya
Yalan!
Senden önce vardım
Ama senden sonra yokum
İnan!...
Diyordu işte böyle bende senden sonra yokum. Ama seninle de varolmadım bunun bilinciyle yaşıyorum. Seni kırmamak uğruna, döktüğüm göz yaşlarını ve gecenin katran karasında saydığım saniye seslerini unutmağım gibi seni sevdiğimi de asla unutmuyorum. Sana göre hareket ederken ve senin halkalarına ve benim halkalarıma göre yön verip yan alırken hayatta şimdi ben hangi hayatı yaşıyorum?
Bu zincirin hiçbir halkasını, kırmadan yaşamaya çalışırken şimdi söyler misiniz bu hayat benim mi yoksa halkayı oluşturan zincirlerin mi?
Hep başkalarının etken olduğu ve edilgenliğin sadece edebiyat derslerinde verildiği bu hayatta söyler misiniz siz hayatınızı tanıyor musunuz? Hayatı Neden bu kadar sorguladığıma gelince boş oturmaktan galiba bilemiyorum. Zaman zaman saçmalıyor muyum ne?
Usumun uslanmadığı saatlerdeyim sizde bu halkayı hoş görün olur mu?
Ayşegül Taylan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Diyetisyen Kahveci : Berrin Yiğit SAKİNLİK İSTEYENLERE 'MAGNEZYUM' |
|
Vücudumuzda %60-65 kadar kemiklerde, %25 kaslarda ve diğer tüm doku ve hücrelerde bulunan magnezyum vücutta üretilemediğinden, muhakkak gıdalarla alınması gereken makromineraldir.
"Smoothie" mineral olarak da isimlendirilen magnezyum kasları gevşetip, sakinleştirici özellik gösterdiği için, kişilerin fazla heyecanlanmasını engellediğinden sağlıklı kan basıncı dengesi için çok önemlidir.
Hayatın devamı için süregelen kimyasal reaksiyonlarda faaliyet gösteren 300'den fazla enzimin ihtiyaç duyduğu magnezyum karbonhidrat, yağ, protein mekanizmalarından tutun da genlerin düzgün fonksiyon göstermesine kadar etkilidir. Yani özetle merkezi sinir sisteminden, kardiyovasküler, sindirim sistemine, kas, böbrekler, karaciğer, hormone salgı bezleri ve beyne kadar önemli organlar için metabolic işlevi olan bir mineraldir.
Magnezyum eksikliğini nasıl anlarız?
10 parmağında 10 marifet bir mineral olduğu için eksikliği de çok çeşitli semptomla karşımıza çıkabilir. Özellikle sinir ve kas fonksiyonlarında değişimle göze çarpan yetersizlik, kas titremeleri, güçsüzlüğü, spasmlar şeklinde kendini gösterir, yine kalp ritmi kontraksiyonlarında düzensizlikler oluşur. Yani eksikliği tehlikeli bir mineraldir eğer vücutta yeterli magnezyum yoksa kas kitlesi ihtiyaç duyduğu enerjiyi verimli kullanamaz, halsizlikler de başlar.
Ya fazla magnezyum alırsak ne olur?
En belirgin belirtisi ishaldir. Özellikle magnezyumun besin desteği olarak (yaklaşık günde 1-5 gram) alındığı durumlarda yaşanabilir. Uzayan süreçlerde sersemlik hissi ve güçsüzlük gibi belirtiler de verebilir.
Yemek pişirme, saklamanın magnezyum üzerine etkileri nasıldır?
Yemek pişirme ve saklama koşulları besinden besine değişebilir çünkü bulunduğu form ve miktarlar değişkendir. Suda çözünen formda bulunan magnezyum 1-4 dakika kadar kaynaması ya da buharda pişmesi büyük oranda magnezyum kaybına yol açabilir. Örneğin haşlanmış ıspanaktaki magnezyumun üçte biri kaybolurken, kuru fasulyede pişirme sonrası kayıplar %65'e çıkmaktadır. Öte yandan badem ve yerfıstığı gibi zengin magnezyum kaynaklarında kavrulma ya da ezme haline getirirken uygulanan işlemlerde kayıplar minimumdadır.
Kullandığımız ilaçlar magnezyum depolarımızı etkiler mi?
Kan basıncını düşürmek için alınan diüretikler, antibiyotikler, pıhtılaşmayı önleyici ilaçlar, doğum kontrol hapları, bağışıklık sistemini suprese eden ilaçlar magnezyum seviyelerini düşürebilir, bu konuda doktorunuza danışmalısınız.
Magnezyumun en iyi kaynakları nelerdir?
Mükemmel kaynak : Ispanak ve İsviçre pazısı
Çok iyi kaynak: hardal yaprağı, yaz kabağı, brokoli, keçiboynuzu pekmezi, halibut balığı, şalgam yaprağı, kabak çekirdeği ve nane.
Salatalık, taze fasulye, kereviz, kıvırcık lahana, ayçekirdeği, susam ve keten tohumu da iyi kaynaklarındandır.
Magnezyum zengini besinler size ne sağlayabilir?
• Sinir ve kaslarını sakinleştirebilir
• Kemik inşası ve güçlenmesine destek olabilir
• Kan dolaşımını düzenleyebilir
• Zayıflama sürecinde yumuşayan kas dokusunun toparlanmasına da destek olabilir
Magnezyumdan zengin gıdaları almanıza neden gerek olabilir?
• Kas zayıflığı, kramplar yaşanması
• Kalpte ritm bozuklukları, düzensiz kontraksiyon, artmış kalp atım hızı
• Kemikte yumuşama ve güçsüzlük
• Dengesiz kan şekeri seviyeleri
• Baş ağrısı
• Yükselmiş kan basıncı
Berrin Yiğit
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard IKEBANA MODERN -12 |
|
MORIBANA
19. Yüzyıl sonunda, Japonya'nın kapılarını dış ülkelere yeniden açmasıyla gelişen ticaret ile, sosyal hayat ve sanatlarda da değişimler başladı. Ikebana için Avrupa ve Amerika'dan ithal edilen çeşitli çiçek ve vazoların ülkeye girmesi ile de üstad Ohara, kendi adıyla yeni bir Ikebana okulu kurmuş ve yepyeni bir üslup olan "MORIBANA"yı bu dönemde sergilemiştir.
Günümüzde Moribana, esas olarak Nageire üslubu ile ayni teknik esasları taşımakla birlikte, ilk kez Moribana ile teknik olarak geleneksel ölçülerin dışına çıkılmış, buketin derinliği azaltılarak düz kaplar içinde yapılmaya ve "KENZAN" adı verilen, demir çivilerden oluşan özel bir tutturucu yardımı ile çalışılmaya başlanmıştır.
Moribana, şekilci ve yapay görünümlü RIKKA ile, tümüyle doğaya dayanan Nageire'nin ve bilinen bir manzarayı ya da gösteriyi hatırlatan üçüncü bir öğenin, bir tablo meydana getirecek şekilde bir araya gelmeleriyle ortaya çıkar. Bu arada, yapraklara ve yapraklı bitkilere önceki üsluplarda olduğundan daha fazla yer verilir.
Moribana çalışmaları genellikle, bir manzarayı ya da bir bahçeyi minyatür olarak
oluşturmak isteyen, doğal bir ifade biçimidir. "Gök-İnsan-Toprak" simgesi, belirginliğini korumakla birlikte klasik üslup çalışmalarındaki sert kaidelere hiç rastlanmaz. Temelde, Moribana bir kaç kategoriye ayrılmakla birlikte, aralarındaki farklar aslında sadece görüntüsel olduğundan, her bitkinin seçilip yerleştirilip Moribana üslubu yaratılması, daima yaratıcısına özgü değişimlere bağlıdır. Buna rağmen, çeşitli Ikebana okullarının Moribana'yı yorumlamaları da farklı olduğundan, söz konusu farklılıklar her zaman yersiz bazı ayrımlara sebep olacaktır. Zaten Moribana gibi özgür bir üslupta her özel durumu kurallara bağlamaya kalkışmak, mümkün olsa bile yetersiz kalacaktır.
Özetlemek gerekirse, Moribana araştırmasında amaç, seçilen dal ve çiçeklerin kendilerine özgü güzelliklerini doğada olduğundan daha da belirginleştirmek ve böylece çiçeklere duyulan sevgiyi vurgulamaktır. Bu amaca yönelik her çaba değerlidir ve Moribana'ya uygulanacak ana kural da budur.
Günümüzde Ikebana öğrenimi de ancak Moribana üslubuna iyice hakim olduktan sonra derinleştirilebilinir. Fakat günümüzdeki eğilim, Rikka gibi eski Ikebana üsluplarını da öğrenmeye gerek olmadığı, Japon çiçek düzenlemesinde de asıl amacın özgürlük ve yenilik oldugu, Nageire ve Moribana üsluplarının teknik öğrenimiyle, gerekli Ikebana egemenliğinin kazanılacağı yönündedir. Kuşkusuz, Ikebana'da tek öge teknik değildir; ama diğer yandan tekniği hatalı bir düzenleyici kendini tam anlamıyla ifade edemez.
Çağımızda, en çok severek öğrenilen Ikebana üslupları arasında Moribana başta gelmektedir. Bugün, Ikebana öğrenmek isteyen herkesin öğrenimine Moribana uslubu ile başlaması doğal görülmektedir. Günümüzde, yalnızca Avrupa'da beşyüzü aşkın Ikebana okulu olup bu okullarda da Moribana dersleri verilmektedir. Bir okulun kurallarının, bir başka okulun öğretisine mutlaka uygulanabilir olması gerekmez, ama yine de bütün okullar bu sanatın temel ilkelerini paylaşır ve bu ilkelere harfiyen uyarlar.
Moribana yerinde çalışılır, bir yerde yapılıp başka bir yere götürülemez. Ancak, öğrenime yeni başlayanların masa üzerinde ya da daha iyisi, yerde çalışmaları uygundur. Böylece, buketin yerini değiştirmekle doğacak aksaklıkları daha çabuk görüp kavrayabilirler.
Bukete kap seçimi ile başlanır. Kap örneklerinden herhangi birine benzeyen bir kap seçildikten sonra, özel çiçek tutturucusu KENZAN, kabın içine, tam ortaya değil, hafifçe ortanın sağına doğru yerleştirilir. Bahçeden koparılan dallar arasından en uzunu, birinci dal; "SHIN" olarak seçilir. SHIN dalının uzunluğu, seçilen kab uzunluğunun 2,5-3 katı uzunlukta kesilir. İkinci bir dal; "GYO" olarak seçilir. GYO'nun uzunluğu da SHIN dalının 2/3'ü uzunluğundadır.
Üçüncü dal da "SO" olarak seçilir. SO'nun uzunluğu ise SHIN dalının 1/3'ü kadardır.
Bukete yön veren dal, GYO'dur. Bu nedenle de bukete GYO dalı ile başlanır. GYO'nun dört konumu vardır. Dogu-batı-kuzey güney gibi. Bu yönleri A, B, C, D yönü diye de adlandırabiliriz. Bu yönler daima ışığın soldan geldiği düşünülerek saptanmıştır.
Banu Kurtis Chouard
Redaksiyon : Ferda Önler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
MAVİ ÇAY
Rüzgarın hırçınlık yapmadan, okşarcasına estiği bir sabah. Gün, bir kış günü. Oysa güneş dışarıda, beni oyun oynamaya çağıran afacan bir çocuk gibi, hınzırca pencerelerden süzülüyor. Dayanamıyorum. Üzerime bir ceket aldığım gibi, sabah mahmurluğunun yapıştığı dört duvar arasından, kendimi sahil boyuna atıyorum.
Sokaklar bomboş. Yorgun, yoğun günlerin ardından dinlenmeye çekilmiş gibi. Dükkanlar kış uykusunda, kepenkleri kapalı.
Deniz Marmaris'le baş başa kalmanın, üzerinde yaz boyu taşıdığı teknelerin ağırlığını atmanın keyfini yaşarcasına durgun, dingin. Gözlerim denizle dağlar arasında maviden başka renk görmemekten öyle mutlu ki. Duygularımla, beynim sükunet içinde elele tutuşmuşlar.
Saman iskelesinden sonra kumsaldan yürümeye başlıyorum. Birkaç kuş cıvıldaşarak uçuşuyor. Sokaklardaki, denizdeki, kumsaldaki kış dinginliği alışkın olmadığım garip bir mutluluk ve huzur dolduruyor içime.
Yüreğim hafif, hafifcecik. Pamuk helva gibi tatlı ve bir o kadar da ağırlıksız. Dün gece gördüğüm, ama hatırlayamadığım rüya olabilir mi nedeni? Belli belirsiz bir mavilik geliyor gözlerimin önüne o kadar. Boş veriyor, üzerinde durmuyorum.
Kimsesiz kumsalda, kimsesiz bir köpekle karşılaşıyor bakışlarım. Dostça kuyruk sallıyor. "Gel kuçu kuçu" diyorum, birlikte yürüyoruz bir süre. Biraz sonra bir başka kuçu kuçuya rastlıyoruz. Birlikte uzaklaşıyorlar. "Aç mıydı acaba?" diye düşünüyorum.
Biraz ileride sabah toplanan çöplerin yerine, hiç beklemeden doluşturulan çöp yığınında birkaç kedi görüyorum. Günün dinginliği içinde büyüyen ayak seslerimden ürküyorlar. Sessiz olmaya gayret ediyorum. Dönüp çöpleri didikliyorlar yeniden.
Güneş, kısa kış gününün aceleciliğiyle biraz daha yükseldi. Arsızca ısıtıyor sırtımı kış güneşi.
Denizle sık sık göz göze geliyoruz. İçimdeki garip huzuru pekiştiriyor bu bakışma. Denizin üzerine doğru uzanan iskelede, denize doğru yürüyorum. Maviye… Cam gibi, cam göbeği mavi. Dibini görebiliyorum. Taşları, içi boş midye kabuklarını, biraz ileride erişte otlarını…Birkaç balık telaşsızca süzülüyorlar aralarında. Şu anda yalnız ben, yalnız ben görüyorum. Balıkçılar henüz gelmemiş. İskelenin ucundayım. Gözlerimi iyice mavileştiriyorum. Deniz, dağlar, gökyüzü… Mavinin tonları. Mavi ruhumu teslim alıyor adeta. Ellerim ceplerimde, belleğimdeki her şeyin üzerini maviyle örtüyorum.
Gözlerim gökyüzünde salınan iki küçük beyaz buluta takılınca sihir bozuluyor. Bakışlarım gökyüzünden, denizden ayaklarıma kayıyor. Islak kumlar ayakkabılarıma yapışmış. Kurudukça dökülüyorlar inci boncuklar gibi. Her gün yolları birlikte arşınladığımız, üzerinde altmış bilmem kaç kiloyu taşıyan cefakar ayakkabılarım. Rengi mavi değil… Siyah… İstanbul'dan almıştım onları, yedi kış önce. "Ne sağlam çıktılar" diye düşünüyorum.
Canım nasıl da sigara istiyor. bir şeyler atıştırmadan içmeyeceğim işte. Burnumda iyi demlenmiş çay kokusu özlemi, denizin kokusuna karışıyor.
Eve dönme zamanı geldi demek ki…
Maviye yeniden bakıyorum, derin bir nefes alıyorum maviden… Duygularımla, beynim elele hala. Yüreğim gülümsüyor, neredeyse hafifleyip hafifleyip gidip beyaz bulutun üzerinden el sallayacak maviye…
***
Şimdi eve gideceğim. Camları ve balkon kapısını açık bırakmıştım. Evin sabah mahmurluğu silkelenmiştir şimdi. Kapıdan içeri süzülürken kedilerim karşılayacak beni. Sevecen başlarını sürtecekler ayaklarıma, bacaklarıma dolanacaklar. Onlar peşim sıra koşuştururken, çaydanlığı ocağın üzerine yerleştireceğim. Çayın buharlı kokusu dolduracak evi hafiften. Eve dönerken aldığım her günkü gazetemde, vazgeçemediğim köşeleri okuyacağım öncelikle, çayımı yudumlarken. Haberlerin keyfimi bozmasına izin vermemek için, şöyle bir karıştıracağım ardından, o kadar.
Huzurum devam edecek. Biraz önce ayakkabılarıma yapışan, kuruyunca boncuk boncuk dökülen kumlar gibi, yüreğimden dökülmesinden korkacağım huzurumun.
Üst üste yığılan yıllara başkaldıran, hatta nanik yapan çocuk ruhuma sıkı sıkıya sarılacağım. Çocuk ruhum beni bırakma. Hayatın öbür yüzüne pabuç bırakmayacağım. Çocuk ruhum örtecek zorlu yokuşların üzerini. Maviyle örtüneceğim…
Ve oturup yazımı yazacağım.
***
Ayakkabılarıma ıslak kumlar yapışıyor tekrardan. Belli ki, ben iskeledeyken çöpler toplanmış. Biraz önceki yerlerinde yoklar… Kediler de… Aç olduklarını düşünerek tasalandığım iki köpek bir şeyler yiyorlar. İçim rahatlıyor. Kumda oynaşan kuşlar, ben yaklaştıkça ipinden kurtulmuş boncuklar gibi dağılıştılar yine. Adımlarım hızlanıyor. Denizle kaçamak bakışıyoruz şimdi. Maviyle…
Eve gidiyorum.
Çay içeceğim. Çay… İçimi ılıtan dingin çay vakitleri… İyi demlenmiş, tavşan kanı çay…
Sahi çay neden mavi değil?
(Oya Gibi-2004 kitabından)
2005 Yeni Şiirler ve Öyküler Antolojisi'nde yayınlanmıştır.
Oya Ustabaş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
YAKILASI BİR ŞİİR
Yakılası bir şiir yazmak isterdim
Sabahı gelmeyen sesine,
Alevinde ısındırmayan dizelerimle
Sonsuz basamağa sanki bu anda.
Değerleri alt-üst eden şiirler
Bavulunu eline almış giden türünden,
Sözünü ettiğimiz aşk'a,
Yakılası bir şiir yazmak isterdim
Çıkmamış umutsuz bir candan
İki parmak arasında görünen
İki tırnak renginde
Var olamamışsa gecelerine-gündüzlerine,
Kışın ayazına
Yakılası bir şiir yazmak isterdim
İsteğimin son dozunda.
Sana en büyük ceza olsun diye
Yakılası İSTANBUL'a bir şiir yazmak isterdim.
Şimdi her yer ayak izin
Her yer yitip gitmişliğin.
Gökten kırmızı bir karın imkansız yağışına
Yakılası bir şiir yazmak isterdim.
Köpüklü bir sabun gibi
Diri tuttuğum ne var-ne yoksa,
Abuk-subuk dizelerin yer / gök bir
Yakılası bir veda yazmak isterdim
İsterdim ki hep istedim…
Önyargımı reddettim.
( bitişin yaktığı yerdeyim)
Arzum Günay
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İnternet bağlantı hızınızı test edebileceğiniz en yasal site http://speedtest.turktelekom.com.tr/ Bakın bakalım size taahhüt edilen bağlantı hızı gerçek mi? Yoksa etrafa hava attığınız kadar yok mu?
Flash oyun oynamayı sevenlere http://www.koreus.com/jeux/nouveau/ alternatif bir web sayfası. Değişik oyunlar ve yenilenmiş arayüzünü daha önceden bu siteye girmiş olanlar fark edeceklerdir.
Benim bu zamana kadar gördüğüm en kapsamlı paylaşım sitesi. http://www.mininova.org/ Kullanım için sizlere tavsiyem, ilk olarak herhangi bir paylaşımı indirmek istediğinizde karşınıza çıkan "To start this P2P download, you have to install a BitTorrent client like" yazısının sonundaki Vuze ya da µTorrent programlarından birini bilgisayarınıza yüklemeniz olacaktır. Böylece istediğiniz dosyayı sorunsuzca bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|