Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.523

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 27 Kasım 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Gençlerde umut bitiyor umut!..


Merhabalar

Mutad Çarşamba gecesi programımı seyrediyorum. Genç Bakış bu akşam ekonomiyi konuşuyor. Durumun vehametini herkes ortaya koyuyor ama acı olan asıl hadise gençlerin umutsuzluğu. Meselâ, bugün program eğitim fakültesinde yapılıyor. Konuşan gençlerin gelecekle ilgili iş bulma, öğretmen olma umudu kalmamış. Bundan büyük sorun var mı? Genç nüfusa sahip olmakla övündüğümüz bir zamanda, bu gençlere hakettikleri geleceği veremeyen yöneticilere sahip olmak ta bu övüncün antikoru herhalde. Duyduğum rakamlar zihniyeti açıklamak adına çok ilginç. 2003'ten beri atanan Tarih öğretmeni sayısı 1200, Coğrafya 1500, sıkı durun, Din Kültürü ve Ahlak öğretmeni 7500'müş. Ve bu sayının %80'i müdür olarak atanmış. Varın gerisini siz düşünün. Milli Eğitim Bakanına sormuşlar; "Türkiye'nin öğretmen ihtiyacı nedir?" diye. Cevap vermişler; "Çok değişken olduğundan bu sayıyı bilmemiz mümkün olamamaktadır." Yönetmekle yükümlü oldukları, plan program yaptıkları, yap boz tahtasına çevirdikleri milli eğitimde ne kadar öğretmene ihtiyaçları olduğunu bilmiyorlar. Yazık yahu, vallahi yazık. Bugünlük benden bu kadar, yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Elif Eser

 Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak)


  İstanbul Kazan - 1

Acele yetiştirmem gereken işler var. Benim gibi sabah 08.00 akşam 18.00 hafta içi her gün çalışan insanlar için rica ediyorum Pazar gününün miskin keyfinden sonra ya Pazartesi'yi de tatil yapsınlar ya da o gün iş yerlerimize geldiğimizde sadece oturalım, hiçbir iş yapmayalım. Bu kadar mı nefret eder Pazartesi'lerden bir insan? Ben ediyorum!

Sabah tersimden kalmış olmalıyım ki, işlerim sabahın ilk saatlerinden itibaren aksi gidiyor. Öfkeyle kalkan zararla oturur mu, diyorsunuz? Temiz havaya çıkıp gün içinde kaç kez "5 kere derin nefes al" ekzersiziyle sakinleştim, kendimi "sinirlenmeyeceğim" diyerekten telkin ettim hatırlamıyorum. Bütün bunlara rağmen yine de beni sinirlendirecek olaylar silsilesi yakamı bırakmadı, dersem abartmış sayılmam. Öyle berbat bir gün geçirdim.

Detaylara girmeden özetleyecek olursak;

Çevre yolunda kaza tehlikesi atlattım. Ben orta şeritten normal bir hızla giderken sağ şeritteki halk otobüsünün sevimli şoförü direksiyonu aniden üzerime kırdı, son anda acı bir şekilde frene basıp, kıl payı kurtardım. (Korna takviyemle birlikte ehliyeti verene kurban şoföre saydıklarım bana kalsın!)

Bir de (bu kamyonların belli bir saat yasağı yok muydu abiciğim!) trafikte sağımda dev bir kum kamyonu, solumda minibüs olmak üzere sıkıştırılmış binek otomobilimde adım adım ilerlerken, kamyon şoförü vatandaş solundaki koskoca ben'i (!), ben'i yani (peki, kabul, araç küçük, ben direksiyonda tıfıl) görmemesinden kaynaklı aracımı dev tekerleğinin altına alma çabaları doğrusu takdire şayandı, yazık ki başarılı olamadı. Bu olayı da cambazlıkla atlattım.

Efendime söyliyeyim tam rahata erdim derken arkamdan gelen Tofaş markalı beyaz renk Kartal model arabasıyla ben rampa yukarı yine sıkışmış trafikte ilerleme gayretindeyken, Kartal'daki arkadaşın gelip tampona çarpmasıyla kaza sınırlarımızın bam teline dayandık! Zaten gıcığım var Kartal kullananlara! Artık bunca hengameden sonra birinin hak ettiği şekilde benden nasibini alması kaçınılmazdı! Haliyle haklıydım ve ziyadesiyle öfkeliydim! Neyse ki ufak bir çizikle atlattık ve ekipti, polisti, tutanaktı uğraşacak mecalim kalmadığından "kalsın kardeşim kalsın, ben gider pasta cilasını yaptırırım" diyerek yeniden yola koyuldum...

Bütün bunlar iki saatlik yolu dört saatte aldığım İstanbul içi yolculuğum sırasında gerçekleşti. Maalesef her gün bu trafik böyle! Ve ben iyi ki her gün trafikte değilim!

İşte böylesine yorucu, yıpratıcı, koşturmacalı bir Pazartesi'nin son demlerinde; İstanbullunun haftanın her gün ve saati başına bela olmuş trafiğinde; sol bacağım uyuşmuş, sağ bacağım kendi halinde yerli yersiz gaza basma telaşında, minübüs şoförlerini aratmayan illetliğimle sağ elim viteste, sol elim direksiyonda, Okmeydanı sapağından Haliç Köprüsü'ne bağlandığım anda, bir nebze gevşiyor, radyoyu açma eyleminde bulunuyorum. Beklemediğim bir şey gerçekleşiyor... Damarlarıma andorfin salgılanıyor... Tuhaf... İddiasız... Ben... İnanması güç ama... Sakinleşiyorum....

O huzur veren sesleriyle Düş Sokağı Sakinleri/Murat Çelik ve Murat Yılmazyıldırım o eski ve bildik nakaratı tekrarlıyor "Sevdan bir ateş..."

Köprü kızıla boyanmış, Haliç koyu neftiliğine bürünmüş, gökyüzünde öbek öbek bulutlar akşamın sefasını sürmekte ve bulutların arasından sızan güneş; Murat ve Murat'ın söyledikleri şarkıya eşlik ediyorlar kendi dillerince...

Aklımdan aynı anda iki şey birden geçiyor. Birincisi, İstanbul'da gökkuşağını görmek!

Geçenlerde, Taksim Gezi Parkı'ndan yokuş aşağı inerken, ben bu kez aracın sağ tarafında miskin miskin oturmuş, bir şey düşünmeden sessizce etrafı gözlerken; Divan Otel'in ihtişamlı slüetinden sağına doğru inen bir gökkuşağı ile karşılaşıyor ve hiç beklenmedik bir anda, korkunç bir çığlıkla yerimde zıp zıp zıplamaya başlıyorum! Fakat bu ani hareketim şoför mahalindeki yol arkadaşımı tarifi imkânsız bir şekilde korkutuyor! Beni ise bir o kadar sevince boğuyor! Kahkahalarla gülüyorum, o ise suratı sarı/yeşil bir halde yüzüme bakıp "bu kadar çığlık atmak zorunda değildin! Görmeden kedi ezdim sandım!" diyor. "Yapacak bir şey yok, üzgünüm! Debisi yüksek yaşayan biriyim ben, hem gökkuşağını İstanbul sırtlarında bir otele yaslanmış görünce sevinmemek elimde değildi" diyorum aynı sevinçle... Bundan mütevellit aynı gökkuşağı değildir, belki arkadaşını yollamıştır düşüncesiyle gökkuşağı kardeşliğini arıyor gözlerim şarkı devam ederken. "Senin alev gözlerin eritirken ruhumu..."

İkincisi; Diyelim ki mutfakta patates kızartması yapıyorsunuz, kızgın yağa patatesleri bırakırken bazen bir iki damla yağ sıçrar ya elinize, sinirli bir şekilde sallarsınız elinizi, kızarsınız kendinize "Kahretsin! Canım çok yandı, dikkat etsene biraz!" diye söylenirsiniz ya hani, yani kendi adıma konuşayım peki, ben illâ kızartma yaparken yağ sıçratırım elime ve hep bu asabi replikle küfrederim kendime. Neyse işte, öyle bir anda... Mesela mevsimlerden yaz, pencereler açık, sokakta çocuk sesleri... Ve diyelim ki o çocuklardan biri, gelip kapınızı çalıyor, hani hayal edin işte canım, çok zor değil ya -şimdilerde çat kapı kimsenin ziline basılmasa da- eski zamanlardaki gibi. Kapıyı açıyorsunuz. Afacan gözleri fıldır fıldır "şey, bir bardak su verebilir misiniz? Çok susadım da" komşunun oğlu, evine gitmeye üşenmiş, kapınızı tıklamış. Bütün sinirleri su olup akmaz mı insanın yüzü sokak kiri, gözleri ışıl ışıl, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle yüzünüze en sevimli haliyle bakan bu küçük adam karşısında? Bir anda buzla ovduğunuz elinizin acısını, kendinize olan kızgınlığınızı unutmaz mısınız? "Kuş olur uçarım, yanarken içim..."

İşte o şarkı, sonbaharın serin ama güneşli haftasının ilk günü Pazartesi'nin tüm sinir bozuculuğuna rağmen o gökyüzü ve o panorama... Benim içimdeki tüm hırçınlığı alıp götürüyor... Beni alıp başka bir diyara, başka bir hayâle, başka bir sevdanın kollarına atıyor... "Kime dokunur ellerin, kimi görür gözlerin?..."

Haliç Köprüsü'nden sakince geçiyorum. Radyonun sesini açıyorum, arabanın camlarını da. Müzik ve soğuk hava içime içime yürüyor. Trafik mi? Aman canım siz de, amma abarttınız, ne var ki, hepimiz, tüm araçlar halay çeker gibi peş peşe ilerliyoruz işte! Acelemiz mi var? Haydi, ne bakıyorsunuz öyle, hiç mi avaz avaz şarkı söyleyen birini görmediniz? Açın siz de müziğin sesini, bir günü daha yolcu etmenin keyfini sürelim hep birlikte! Hava kararıyor, çıkaralım sol camdan kollarımızı, elimizde çakmaklar yakalım pır pır, ayarlayalım radyodaki şarkı bitmeden aynı frekansı, hep birlikte bu şarkıyı önce kendimize söyleyelim, sonra sevdamızı ateş olup yakanlara;

"Gönlüm bir deli coştu sende..."

Elif Eser
zeycanirmak@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Koklayarak tükendi gözlerimiz

Kaşığın yere düşerken çıkardığı ses değildir onun ödünü etkileyen…
Sadece ani hareketler sıkar canını…
Yoksa patlasa ödü, yüksek olur tahrip gücü…
Şimdi yetim kalmış bir akşamda bakıyor kendi göz bebeklerine…
Bebeğinden daha hassas…
Elinden gelse ardına koymayıp aksine önüne katıp ellerini,
Gözlerinin içini koklayarak doğmamış bebeği düşünecek…
Küçük olduğundan değil sevimliliği…
Kokusundan dolayı…
O masumane koku, bir kadının yanaklarında yıllar sonra yeniden bulunacak…
Benim gibi kokuyor diyecek…
Kısa saçlı kadın…
Su gibi içtiği o kadehler boşaldıkça içindeki anason yaktı genzini…
Sadece seyrediyordum ben…
Seyir ederek…
Yeni ve bilmediğim ülkelere seyrediyordum…
O beni hep yanında sanıyordu…
Ben ruhumu dolaştırıp geliyordum…
Ellerinde kaç kere kırdım kadehleri…
Kaç kez çığlık çığklığa avazıma inat bağırarak beşinci kattan attım bademciklerini…
Hep bana çocuğunu anlatırdı…
Benim çocuk olduğumu anlamadan…
Yüzümün esmerliği fazla büyük gelirdi ona…
Halbuki topacım cebimdeydi hala…
Bir çevirdim mi dünya etrafımda dönerdi…
Topaç benim etrafımda…
Turunu tamamlayınca…
Mevsim umurumda bile olmazdı…
Değişirdi…
Ben hep kısa kollu ya da boğazlı şeyler giydim…
Yutkunurken boğazımdan geçenleri kimse göremesin diye…
O çocuğunu anlatırdı…
Fabrikada çalıştığı günleri…
Eşinden neden ayrıldığını,
Çocuğunu neden göremediğini…
Siz onu bir görseydiniz o kadar güzeldi ki gözleri…
Ama küçücük kalıyordu…
Alkolü fazla içtiğinde saçmalardan seçmeler programını kendi yazıp kendi oynuyordu…
İpini sarıyordum topacın ve ona dünyamı gösteriyordum…
Sadece ben istediğimde dönüyordu…
Mevsimler onun boyunduruğunda…
Şimdi kravatı boynuma takalı çok olmadı…
O nerede demleniyor…
Çiğ kokarak haberim yok…
Çaktırmayın kimseye topacım hala cebimde…
Bir çocuk bulmuş yine çocuğunu anlatıyordur…
Hasret çekmek işine geliyor gibiydi…
Yoksa yanı başındaydı çocuğu isteseydi gidip bağrıyla buluşturabilirdi oğlunun kafasını…
Zaman ilerlediğinde oda benim yanağımı koklamaya başlamıştı…
Manyak gibiydi…
Evet diye bağırıyordu…
Ben susmasını söyledikçe etraftaki herkesin bize bakmasına aldırış etmeden her seferinde aynı desibel ile evet diyordu…
Sende öyle kokuyorsun…
Burnunu ve dudaklarını yanağıma dayayıp dakikalar tüketiyordu…
Koklayarak uyuyordu bir masanın etrafında…
O beni yanında sanıyordu…
Ben ruhumu gezdirmeye çıkarıyordum…
Topaç dönmeye devam ediyordu…
Uyuduğunda derin dalardı…
Sonra ben ona hissettirmeden yanağını koklardım…
Oğlum yoktu ama doğmasını dilediğim bebeklerimin hepsinin kokusunu arardım…
Bulduklarımda olurdu…
Alışmamam gerektiğini kendime defalarca kere söylesem de laf geçmezdi…
Yalıtkan beynime…
Koklaya koklaya bitirdik gözlerimizi…
Kaşık düştü…
İrkildi…
Bende irkildim…
Ödümüz patlasaydı civardaki herkes ölürdü…
Yüksekti tahrip gücü…
Neyse bırakın siz şimdi bombayı, kaşığı, alkol alan şu kadını, ve beni…
Topaca bakın…
Döndükçe deliyor yeryüzünü…
Ve kendi mevsimlerini kendi oluşturuyor

Temirağa Demir
temiragademir@temiragademir.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,868,868,868,868,868,868,868,868,86
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beltan Göksel


"İT"

Yazılarımı okumak için sitemize giren meslektaşlarımdan bazıları "Baba üslubun güzel, konuları toparlıyorsun ama şöyle Memleketin sorunları giderek güncel konularda bilhassa hazırladığımız bildirilerde görev alıp bize de hazırlanmasında yardımcı olsan " dediklerinde cevabım şu oldu:

Hani çok güzel ifade ederler (Su üstüne yazı yazmak) bana göre değil. Diyeceğim odurki! "Benim adım Reşit-sen söyle sen işit". Her kalemi eline alan yazıyor -yazıyor, ağzını açan konuşuyor-konuşuyor, o kadar . Gına geldi ağabey, ne gözlerim ne de kulaklarım artık yetmiş yaşına gelmekte olan bencağızı taşımıyor. Bir şeyleri bir şey yapmak için çabalama gücüm kalmadı da demek istemiyorum, ancak" Benim adım Hıdır-Elimden gelen budur. "

Ben yine hece ve kelimelerle oynayarak, yüklenen anlamları doğrusuyla eğrisiyle sizlerle paylaşayım.

"İT" yalnız başına Köpeklere verilen ad olmakla kalmamış yuvarlana yuvarlana argoya , hatta edebiyata-yaşamın içine dek işleyen bir süreci beslemiştir. Sn. Bekir Coşkun'un PAKO'su köşe yazılarının tiryakisi olanlar için ayrı bir sayfa olarak belleklerde yer etmiş , ölümü ile yücelen bir sevgiye dönüşmüştür. O kadarki gazete sütunlarına ayrı bir sayfa olarak , "Pako'nun Dünyası " biçiminde ölümsüzleşmiştir.

09. Kasım . 2008 tarihli yazısında yeni ABD Başkanının "Küçük köpeğimiz de bizimle Beyaz Saray'a gelecek" sözünden bahsederek bu söyleme çok sevindiğini ve çocukların ağladığını , bu sözün sevgi ve barış dünyasının kilidi olduğunu vurgulayınca, beni de bu satırları okurken ağlattığını söylemeden geçemiyeceğim. Ancak İTlaf (hayvanları toplu öldürme) hakkında geçtiği paragrafı hatırlayınca içim acıdı, yazıma devam etmek üzere ağlamak ile karışan kızgınlığımı bir derece hafifletmek için, yazımı masa üstüne kaydedip bilgisayarımı kapattım.

Aradan birkaç gün geçince , herşeyi yarım bırakmak adetim olmadığından devam etmek gerekliliğini duydum.

Efendim, Köpeklerin dünyaları yalnız kendi yaşamları ile örtüşmez, O'nlar insanların yaşamlarıyla özdeşleşmiştir. Şamanizm-de köpek soyunun ayrı bir değeri vardır. Köpeklerin insanlara yaklaşan kötü ruhları haber verdiği, çok iyi bir dost, koruyucu bir arkadaş olduğu işlenmiş, hatta ölümü önceden haber veren -hisseden yeteneği olduğu inancı hakim olmuştur. Şamanizmden Müslümanlığa geçişte aynı düşünceler yer almış isede evlerde beslenmesi uygun görülmemiştir. Kuran-ı Kerim de Kehf Suresi 18/22 ayetinde geçmekte olan köpeklerin insanlarla birlikte oldukları vurgulanmış, "yedi uyurlar"kıssası içinde yer almıştır.

Seyyar Jandarma olarak yaptığım Yedek Subaylığım sırasında, Akçakale'den Pasavan-larla birlikte(Günü birlik karşıya geçiş izni) Suriye'ye geçtiğim zaman , Talabya Kaymakamı tarafından hediye edilen köpeği alıp Gültepe Bölüğüne getirmem ile başlayan sevgi bağını , sonraları Kangal cinsinde bir köpeğimde yaşadım. . Terminalde Sivas-tan gelen bir otobüsün bagajında koli içinde getirilen bir kangal yavrusu eşyalar indirilirken kutudan çıkmış, şirketin müdürü olan arkadaş almış evine getirmiş . O gece bizde ailece ziyarete gitmiştik. Kızımın ısrarlarına dayanamayarak evimize aldık getirdik. O minik hayvancık ne yapsa eşime yaranamıyordu10-15 gün sonra eşim "Bu köpek evden gidecek, her tarafı çiş yaptı" diyerek bizleri hırpalıyordu. O sırada Kral ismini koyduğumuz köpeğimiz Antalya'nın Temmuz sıcağında hastalandı. Damlalık ile antibiotik veriyor, ıslatılmış bezlerle sabahlara kadar O'nun başından ayrılmadan bir çocuk gibi bakıyordu. Ve Kral iyileşti. Ancak eşim yinede O'nu istemiyordu, nedeni; tüy döküyor olması -çocukların bir hastalık kapabilme ihtimalinin tedirginliğini üstünden atamıyordu. Lafı uzatmıyalım ne kadar ağlasak sızlasakta bir yer buldu Kralı verecek, aldık götürdük. O gece eşim saat 00. 02 de "Beltan hadi gidip Kralı alalım"diye beni dürterek uyandırdı"bHanım şunun sırasında sabaha 4 saat var , gün aydınlansın gider alırız"dedi isemde "Kalk -kalk hadi giyin"diyerek giyinmeye başladı . Biz gecenin o saatinde kapılara dayandık, Kralı aldık eve geldik. Bu maceramızdan oğlum ve kızımın o gün haberi olmadı, iyi ki olmadı zira bilhassa sahibi olarak kabul ettiği kızımın hayal kırıklığı yaşamasına fırsat vermemiştik.

Kral sonraları evlerde barındırılamıyacak bir cüsseye ulaştı. Erkek güzeli idi-Uzun bacaklarının mahmuzları, incecik bir bel ve kocaman kafasını taşıyan bir gerdan ve yiğit görünüşünü tamamlayan göğüs kafesi. Bizlerden ayrı olarak mutlu olamıyacağını bile bile O'na iyi bakacak ve Özgürlüğünü de yaşatacak şartları sağlamak için, yakınlarımızın bahçesine gönderdik. Fırsat buldukça ziyaretine gidiyor olsakta içimizin burukluğunu ve özlemi hep yaşadık. O'nu kaybettiğimizde ise sanki bir travma geçirmiştik. .

Bir köpeğin o melul bakışını , o samimi dost bakışını tadmamış olan insancıklarımız "İT gözlü" "İT'in teki" "İT kılıklı" "İT kopuk" deyişleri ve tamlamaları ile sanki kendilerini deşifre ediyorlar. Bilsinler ki buradaki İT-köpek değildir. Keşke bu yakıştırmaları yapanlar O'nlar kadar koruyucu sevgili birer dost olabilseler. Düşünün bakalım İT daha başka nerelere girmiş. İTimat-güven duyma demek. . İTtifak-Uyum sağlamak , antlaşmak demek. Bu ve bunun gibi kelimeleri niçin göz ardı ediyorsunuz!?

Daha başka, İT deyince aklıma defalarca gittiğim İTalya geliyor. Turkey deyince Hindi aklınıza geliyor ama İTaly-deyince yutkunuyorsunuz. "İTlerin bol olduğu Memleket " desenize, deyinde Berlisconi Birader bakalım size ne selam gönderecek?

Laf ola beri gele. Adamın birinin köpeği hastalanınca veterinere götürmüş ama iyileşme olmayınca muska yazan imamı önermişler. Gitmiş, ama İmam "Ben insanoğluna yazarım , hayvanlara değil" diye cevaplasa da adam çok ısrar edince muskayı yazmış. Yazmasına yazmışta köpek o gece ölmüş. Adam köpeğin boynunda asılı duran muskayı merak edip açmış ve okumuş "Muska yazdım Hasan Efendinin İTine, ölürse de şeyime ölmezse de şeyime"

Muskada ne yazdığını İTalik harflerle yazdım. Köpek harfleri ile değil. Yüreğinde hayvan sevgisi olan anlayanlara söyledim canım. Anlamayana senfoni orkestrası bile az gelir.

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


ABİDİK KUBİDİK YAZILAR...

Köşe kapmışlardan söz etmeden geçemeyeceğim bir dürtü ve edebiyatın sonsuzluğuna inandığım görev ile yazıyorum:
Perihan Mağden'in başlattığı karmaşık, sen "arifsin anla" tarzındaki yazılar tutmuş, özendirilmiş ve şan şöhret kazandırılmış olacak ki Radikal'de; şahsına münhasır yazıların pabucu dama atılma zamanıdır görünen köşe kapmış köşecilerin köşelerinde!!!
İşte burada biat kültürü karşımızda...
Yani bu çok bilmiş, güya nüktedan biri gibi gözükerek sayfa dolduruyor...
Ama yazdığı makalemsi yazıda harfler karmaşık! Yazın yanlışları! Beşaretlik örneği yazıya bulaşmış... Oku ki, anlayasın...
Tabii okuyucuyu düşünüyor köşeci...
Kendileri Malumat-ı furuş ya!!!
Bu da bir duruş ya...
Uydu mu şimdi?
Uysa da uymasa da!
Yazıyor... Yazıyorlar...
Yemekteyiz programına Nur Çitay nur yağdırmış anlaşıldı:
Çünkü'lerden çıkardığımıza göre malzeme sıkıntısı çekenlere gün doğdu bu malzeme gereği.
Pakize Suda, gene döktürmüş vallahi...
Allah için iyi yazıyor... Nasıl yazıyor bilmem ama yazıyor işte...
Ahmet Hakan gibi ya bir, iki, üç, dört ve beş.... diye sıralamıyor...
Bunlara oralı olanlar var ise oralı olmayanlar da var...
Var...var...var...
Var ki ekmek derdinde olanlar...
Evine bir ekmek alamayan aileler...
Çoluk çocuğunu yeteri kadar besleyemeyen annelerin "taş mı kaynatmasını önereceksiniz yoksa köşeci ballı ekmekli zat-ı muhteremler...
Ekonomi ne halde biliyor musunuz?
Bilmeniz için de ayrıca ekonomi eğitimi almanıza gerek yok aslı astarında (gerçi ekonomist olmak öyle kolay değildir ve iktisat ve işletme bilgisine vakıf olmak da gerekir ya) ama kişisel ekonominizden farkında'lık yoksunluğunuzdan olacak ki hep birbirinizi ağırlıyorsunuz köşenizin size sunduğu imtiyazda!!!
Eeeee...
E'si sağlık derler bizde sözün başlangıcı ya da bitiminde...
Burada analitik düşünce karmaşası ile belli bir konuyu işlerken oradan buradan söz etmek analitik olmuyor ve kavram kargaşasına yol açıyor...
Konu oradan buradan.... Bilmem kaç punda yazı sığdırmak kolay aslında...
Özü anlatma becerisinde olan
Bekir Çoşkun'a bakın...
Yılmaz Özdil'e bakın...
Ne anlatıyorsa; sapmadan, kargacık burgacık yazmadan ve okuyucuyu yormadan anlatıyorlar...
Onlar ve öbür gerçek kalem sahipleri de var bir dolu olmasalar da varlar ve iyi ki varlar...
Güya moda, güya okunan diye özel hayatlarını abidik kubidik anlatan, noktayı daha baştan koyanları okuyucu istiyor mu?

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


UZAKLARA

Şimdi uzaklara bir sitem gönderdim
Karlı dağlarından geçerek bu şehrin
Seni vedaların sağanağında bekledim
Bir yerlerde yaş dökerken gözlerin

Dertlerle kuşatılmış dermanımın kalesi
Acılar sevdayı rehin almış cephede
Kırılmış gönlümün en taze hevesi
Bülbül gülüne bakmaz olmuş seherde

Sensizlikte sessiz kalmış bütün sesler
Tadı mazi olmuş her bir gülmenin
İsminle beraber kullanılsa da nefesler
Yokluğun her daim mahveder senin…

ÖMER KEMİKSİZ

Yazdırmak için tıklayınız.

Yukarı


 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet bağlantı hızınızı test edebileceğiniz en yasal site http://speedtest.turktelekom.com.tr/ Bakın bakalım size taahhüt edilen bağlantı hızı gerçek mi? Yoksa etrafa hava attığınız kadar yok mu?

Flash oyun oynamayı sevenlere http://www.koreus.com/jeux/nouveau/ alternatif bir web sayfası. Değişik oyunlar ve yenilenmiş arayüzünü daha önceden bu siteye girmiş olanlar fark edeceklerdir.

Benim bu zamana kadar gördüğüm en kapsamlı paylaşım sitesi. http://www.mininova.org/ Kullanım için sizlere tavsiyem, ilk olarak herhangi bir paylaşımı indirmek istediğinizde karşınıza çıkan "To start this P2P download, you have to install a BitTorrent client like" yazısının sonundaki Vuze ya da µTorrent programlarından birini bilgisayarınıza yüklemeniz olacaktır. Böylece istediğiniz dosyayı sorunsuzca bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Une belle histoire
Michel Fugain









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081127.asp
ISSN: 1303-8923
27 Kasım 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com