|
|
|
1 Aralık 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ben buraların bebekliğini bilirim!.. |
İyi haftalar
İtiraf ediyorum, çarşaf açılımı konusunda fazla yorum yapmaktan çekindim. Eksik kalan parçaların tamamlanmasını bekledim biraz da. Kızdım mı? Evet kızdım ,hâlâ da gereksiz ve anlamsız bulduğumu söylüyorum. Ama ben söylenenlerin aksine, bunun bir takiyye olduğu kanısında değilim. Bir kere, yılların kurt politikacısının bu işten nemalanacağını sanmasının imkansız olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Olsa olsa iktidar olmamak için bir oyun olabilir ki, bu mümkündür, buna da etrafındakiler izin vermez diye düşünüyorum. Hepinizin malumu, medyada yer alan açılım fotoğrafları, sekiz bin kişilik bir ailenin (aşiretin) CHP'ye katılımı sırasında ailede bulunan 5 kadına aitmiş. Olmasaydı iyi olurdu ama konunun bu raddeye gelmesinde medyanın epeyce katkısı olduğunu da teslim etmek gerekir herhalde.
Eksik kalan parçalardan biri de çarşafla türbanın ilişkisiydi. İlk bakışta aynı değerler savunuluyor gibi görünse de farklı çıkış noktaları olduğunu düşünmek hiç te hayalcilik olmaz. Dün, Bülent Tanla'dan çarpıcı bir araştırma sonucunu öğrendim. Parçaları yerlerine yerleştirmede epeyce yardımcı oldu diyebilirim. Araştırmaya göre, Türkiye'de yaşayan kadın nüfusunun %65'i örtünüyor. Hemen itiraz etmeyin, bu oldukça geniş bir yelpaze. Başına yemeni atandan kara çarşafa girene kadar örtünmenin her halini kapsıyor. Bu %65'in ise %1'i çarşaflı, %12'si türbanlı kalanı başaörtü, yemeni, şal,vb. kullanıyor. %65'in %83'ü ile kimsenin bir sorunu olamaz, onları bir kenara bırakıyorum. Zaten araştırma da onları bu aşamadan sonra ayrı değerlendiriyor. Çarşaf ve türban kullananlara üç konuda soru soruluyor. Birincisi televizyon, ikincisi ulaşım araçları, üçüncüsü de ev gezmeleri ile ilgili düşünceleri. Çarşaf kullananların %90'lara varan bölümü televizyonu günah sayıyor, ulaşım araçlarına erkeklerle birlikte binmiyor, ev gezmelerinde erkek ve kadının aynı ortamda bulunmasına karşı çıkıyorlar. Türban takanların ise %90'ı televizyonla dost, ulaşım araçlarında yanyana oturmadıkları sürece bir sıkıntıları yok, ev gezmelerinde de kadın erkek birlikte olabileceklerini söylüyorlar. Özetle çarşaf ve türbanın temsil ettiği kesimin birbiriyle sıkı ilişkisi olmadığı gibi "velevki siyasi simge" durumunda da birbirlerinden epeyce ayrı düştükleri anlaşılıyor.
Bu çok ilginç ve düşündürücü bir araştırma. Siyasi kaygılarla yapılmadığı düşünüldüğünde de oldukça gerçekçi sayılabilir. Buradan, çarşafın nicelik bakımından ihmal edilebilir, nitelik açısından ise siyasi ranttan ziyade uzun yıllar öncesinden gelen bir gelenekçiliğin devamı olduğu söylenebilir. Bugünün Türkiye'sinde hoş bir görüntü değildir ama saygı duyulmasını önleyecek bir kanun da yoktur. Bu açıdan bakıldığında CHP'nin ya da Bay Baykal'ın yaklaşımını oy avcılığı olarak değerlendirmek, en azından şimdilik, acımasızlık olur.
...
Cumartesi günüm muhteşemdi. Buna sebep olanlardan biri de Tayyip Bey'di diyeyim şaşırın azıcık. Tayyip Bey, Marmaray projesi kapsamında boğaza döşenen tüpleri gezdiğinde çekilen fotoğrafları görünce kıskandım ve 26 yıl önce birlikte mezun olduğumuz arkadaşlarımla, içimizden birinin DLH Genel Müdürü olması ayrıcalığını da kullanarak, aynı geziyi yaptım. Bu olağanüstü projenin inşaat aşamasında boğazın 55 metre altına inerek yapılanları görmek harika bir deneyimdi. 220 basamağı çıkarken son 20 basamakta sürünmemi saymazsak herşey mükemmeldi. Geziden önce aldığımız brifingin benzerini projenin web sitesinde bulmanız mümkün. Böylesi bir projenin başında bir arkadaşımın olması da ayrı bir gurur vesilesi oldu tabi. Sizlere, yapılanların, geleceğin İstanbul'unu hazırladığını söylemekle yetineceğim. Ama trenle o tünelden geçerken "Ben buraların bebekliğini bilirim." diyebilmenin ayrıcalığını yaşayacağım için mutlu olduğumu da eklemeliyim. Hepimize tatil öncesi güzel bir çalışma haftası diliyorum, esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı ELLERİMİZ VE İZLENİMLERİMİZ |
|
Elinle övün; başkalarına bağlama bel, yoksa başın eğik durur, gözyaşların olur sel.
Çeker çıkarır bizi yalnızlık, çaresizlik kuyusundan dost bir el.
Ellerin git değil; gel demeye alışsın; almak için değil; vermek için yarışsın.
Ne kadar çok işler ve de işe yararsa elin; o kadar gür çıkar sesin.
Ne kadar güzel olursa olsun ellerin; sunmuyorsa güzelliğini diğer ellere, gül dikmiyorsa gönül bahçesine; yoktur hiçbir değerin.
Doğruya iyiye güzele uzanırsa elin; ancak o zaman doğru iyi güzel olabilirsin.
Şu işe bak; yaşarken elinden tutmazlar da ölünce el üstünde taşırlar...
Sevdiğimiz kişilere önce elimizi, sonra kalbimizi veririz.
Ellerimizle artar gücümüz, gerçekleşir hayallerimiz, açar umut çiçeğimiz.
"Bir elinde gül, bir elinde kadeh, geldi sevgili. Hangisini alayım; gülü mü, kadehi mi yoksa seni mi?" demiş şair. Sevgilinin elini tutmayı, gözlerine aşkla bakmayı akıl etseydi, sevgilisi gülüverir, aşk şarabından içirir ve de ona her şeyini verirdi...
İnsanlığı yerde sürüklenmekten kurtaran sanatın elidir; bu gerçeği bilmeyen, görmeyen ya aptal ya da delidir!
Ellerimizdir güzeli daha güzel, iyiyi daha iyi yapan. Ellerimizle ortaya çıkar hem güzelliklerimiz hem insan olmamızı sağlayan özelliklerimiz...
Hem efendimiz hem hizmetçimizdir ellerimiz, yediveren güllerimiz, mutluluk alıp mutluluk verenimiz. Ellerimiz olmasaydı nasıl gerçek olurdu hayallerimiz, özlemlerimiz?
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Pratisyen Kahveci : Seda Küçüktaşdemir DUA'LİTE |
|
Kolay zamanların kocaman ela gözleriydi
Buğulu sesi ile kana-ma-yan yüreğinizi besleyen romantik aşk şairi.
Oysa,
Zor zamanların ardına bakmayan kaypak arkadaşı
"topluma ayıp olmasın"ların sahte joker kişisi
Yeni tur-yeni şansların üç harfli hainiydi…
Sevgi arsızıydı; âşıklarının koynunda vermeden alma telaşında almadan verme hasisi…
Davetiyesini yazarken aynaların başını bekledi.
Elimi avucunun içine alıp yakarırken olduğu gibi.
Takvime yuvarlaklar koydu aşk çocuğuma nefret dolu tohumunu atan…
Oysa,
Dalgalar öperdi ikimizi birleşen dudaklarımızdan.
Çekip gitmesinden hemen önceydi.
Okşardı gözleriyle yarından habersiz sahteliğe kanmış gözlerimi...
Ruhunu arındırmak için ayetlere mi gömmüş şimdi sağır kulaklarını?
Oysa
Bulduğu tüm çiçeklerin özünden beslenirdi,
Kahve fallarını açarken besmele çeken sihirciler hesabı…
İkiye yırtılmış yaşamını dikme çabasında renkli rüyalar kurgulardı
Arası antraktlı, popcornlu devamı seneye…
Titizliği ile övünür ,
Mutfak bankosunda ayakkabılarının tozunu alırken,
Bardaklara atılan küllere lanet ederdi…
Çözemedim…
Şu kör Milas keçisinin yalancı düğümünü…
Verdiği binlerce sözü ölümler üzerine yeminlerini yuttu…
Çiğnemeden…
Kendi dua'litesinde,
Kendi iki kişilik,
Kendi rollerini oynadı.
Alkışlar yoğundu, mest oldu, farkına varamadı
Henüz perde kapanmadı….
Seda Küçüktaşdemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Nilüfer Altunkaya |
Sesler
Dalgalar köpürerek çarpıyordu kayalara. Sonsuzluğun rengi mavileşti. Gökyüzü büyüdü renksizleşti. Soluk almak zorlaştı. Korkunun kayıtsızlığa, acının yoğun bir sıvıya, tüm duygusallıkların ve anıların birbirine dönüşerek anlamsızlaştığı bir sınırdaydık. Şehir tüm yalnızlığıyla dışımızdaydı. Tüm yalnızlığımız, kaybolmuşluğumuz ve unutulmuşluğumuzla şehrin dışındaydık.
Hikayenin bundan sonrası belli değildi.
Mürvet Hanım, ne bitmez bir gün dedi, kendi kendine. Sıradan bir akşamüstü, gölgeler uzadı. Örgüsüne o kadar dalmıştı ki odayı inceden basan karanlığın farkında değildi. Saate bakıp, örgüsünü bıraktı. Masanın üzerinde kurumaya bırakılmış tarhanayı karıştırdı, ufaladı. Işıl ışıl bir yaz günü, bunaltan sıcaklığını geride bırakıp uzaklaşmak üzereydi. Evin içindeki sessizliğe ve kendisiyle konuşmaya alışıktı. İri kaşlarının çukurunda kaybolmuş gözlerinin içinde fıldır fıldır dönen parlak yeşil, karşılaşınca insanı projektör gibi aydınlatıverirdi. Onu bu işleri yaparken mutlu ve çevresine faydalı olabildiği için övünçlü sayabilirdiniz.Yani mantı, tarhana...vs. yapıp satarak , örgü örerek kendi becerilerini sonuna kadar kullanıp, iyice bir katkı sağlıyordu eve. Aslında daha çok, geliri evi geçindirmeye yetmeyen oğlu ve haylaz torunu içindi tüm bu uğraşıp didinmeler. Elim ayağım tutuyorken yapayım da, gerisini Allah bilir, derdi... Ötesini pek bilmezdi.
Mürvet Hanım mutfağa girince ışığı yaktı. Ne zamandır karanlıkta olduğunu anladı o zaman. Sofrayı hazırlamaya koyuldu. Tam da bu sırada bir fren sesi yırttı sessizliği. Yani duyula gelmekten duyulmaz olan sesleri. Balkondan olayı anlamaya çalıştı. Çok geçmeden kalabalıklaştı ortalık...
Tam bu sıralarda , karşı apartmandaki Zerrin Hanımların evinde acı bir beklenti havası hakimdi. Aynı yaz gününün kırıntılarında donuklaşmış bakışlar birbirinden kaçıyordu. Tozlu bir ışık çekiliyordu artık yuvasına doğru. Zerrin Hanım eşi az bulunur bir kadındı. İri memelerini balkon parmaklıklarına yaslayarak oturur, karşı dükkanlardaki esnaflarla yarenlik etmekten çekinmezdi pek. Dişlek çenesi ve takma dişlerinin arasından uğultuya dönüşen acayip seslerle konuşur, dinlemeyi sevmez, ve her anlattığında bir ölüm kalım meselesiymişçesine kavga havası estirirdi. Kadınlar arasındaki günde hazırlanacak pasta böreklerin çeşidinin , sayısının belirlenmesi, apartmanla ilgili önerilen bir yenilik, herhangi bir faturanın gecikmesi durumunda yatırılacak yer gibi, en basit güncel konularda bile böyleydi bu durum. Herkes eninde sonunda onun dediğinde birleşir , çoğu zaman sadece susması için dedikleri kabullenilirdi. Cimriliğe varan tutumluluğuyla, evin tüm gelir gider ilişkilerini düzenler, kimse izinsiz bir harcama yapamazdı. Arkadaş canlısı, içi dışı bir biriydi. İyi yanları, konuşmasındaki gürültüyü ve kavgacı kimliğinin gelgitlerini kapatıyordu aslında.
Karşıdaki binanın alt katında, yeni açılan koltuk döşemecide kılıfını yeni değiştirdikleri mavi koltuklar, iç içe duran sehpalar ve kapalı televizyona yansıyan görüntülerden çok uzaklardaydılar.
Eşinin tahlil sonuçlarının olumlu olması olasılığına karşı erken başlayan bir yastı bu, kızıyla birlikte paylaştıkları. Mide kanserinden şüphe ediliyordu.
Dışardan gelen acı fren sesi böyle bir yas havasını yırttı geçti. Ve gerçek yaşama çevirdiler yüzlerini.
Nilüfer Altunkaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Ziya Paşa Akyürek |
EDEBİYAT DİLİ GÜZEL KULLANMAYI SAĞLAR
Konu dil olunca, düşünce derinlerdeki dalgıcı, söz ise gerdanlardaki inciyi kıskandırmalıdır. Zira hayatı hayat kılan ne kadar mesele var ise yolları mutlaka dilin o diriltici iklimine uğrar ve uzak ellerin bir kervanı gibi o otakta yükünü yükler, muhtaç sinelere anne merhametiyle bırakması gerektiği şekilde bırakır.
Dil, işaret ettikleri itibariyle bazen cennetvari dünyaları tanıtan bir rehber, ruhta uyandırdığı tesir itibariyle mecnun karşısında leyli güzelliği, yarınlara bakan tarafıyla bir binanın sağlam temeli, nesilden nesile ulaşması yönünde bülbülün güle düşen nağmesi, köklü olarak bakılınca Adem'in Havva'ya aşkı,hataları düzeltme bakımından yasak meyve kurbanının pişmanlığı,her dem hatırda tutulması hasebiyle de hicret yolunda vefalı arkadaş,yokluğun Hacer yanıklığı gibi su arayışıdır.
Hayati meselelerin yolu istikamet,sağlam niyet,net duruş ve on ikiden vuruş ister.Dil,yıllarca anlatılan müthiş tanımları arasında küheylanını akıncı bekleyişi gibi bu işe vakıf erlerini hep arzulamıştır.
Bu işin farkındalığına inanmış ve bu meselenin her mesele ile mütedahil daireler olduğu görmüş, geçmiş gelecek tüm zamanların istatistiğini iyi tutmuş tefekkür insanları her zamanda olmuştur. Her dönemde iki insan düşünür, geri kalanlar da onların düşündüklerini düşünür der bir yaralı sine .Şimdi mevzuya dil yönünden bakılınca okumak vazgeçilmez bir ab-ı hayat, yazmak ise iç sorgunun diğer adıdır.
Bir sorgunun fazlalığı savunmanın sağlamlığı demektir.Hayatının suyuna kanabildiği kadar kanan ise sağına soluna bile bakmayacak şekilde şükür kokan nefesiyle nicelere rehnüman olur,olmuştur ve olacaktır da.
Edebiyat,bu hakikatleri çepeçevre saran, güneşi gibi kuşatan,gece de bile aya olan himmetiyle müdavimlerini unutmayışını gösteren en geniş ve vefalı bir dairedir.Her çiçekten öz alan arının balı nasıl şifadır ve dildeki tadını tatmayan bilmez diye anlatırlar.Aynen öyle de her ustadan bir söz alan, nağme kapan çırak da Selimiye'yi yapan Mimar Sinan gibidir.
Edebiyat mevsiminin dile düşen rüşeymlerini görmek, fark etmek daha ne yağmurlara ve haliyle duygu ve düşüncede nice bereketlere gebedir bunu ancak bilenler bilir.Boşuna dememişler 'Cevahir kadrini cevherfüruşan olmayan bilmez.'
Edebiyatın çehresinde dilimiz adına devşireceğimiz nice leziz sözcükler,meyveler bulunmaktadır.Ve bir rüzgarın tohum taşıyıp aşılaması gibi aldıklarını bir sonraki yazıya,konuşmaya veya nesile aktarmak da şimdiye kadar görülmemişi göstermektir.Bu boynuzun kulağı geçmesi diye de söylenebilir.
Dil adına geçmişte kullanılanı bugüne taşıyamamak, bugünün de yarın bilinmeyeceği demektir. Dolayısıyla bugün beyhude yaşıyoruz ve toplumun bir adım ileriye gitmesi adına zerre fayda sağlamıyoruz manasını da çıkarabiliriz.
Neslin şikayetlerinin arkasında bir virüs kendisini hissettiriyor. Bu virüs tüm gayretlerimize rağmen giren canlılığıyla hala sinemizi hoplatacak şekilde korkusunu hissettiriyorsa bu büyüklü küçüklü yanlış kapı çalışımızın hayatımıza düşen cezasıdır.
Dili kullanmayı bilmek önemlidir evet ama eğer 'hayalimiz var düşümüz var,vallahi çok işimiz var' diyen şair gibi diyorsak biz çok iyi kullanmanın yollarını araştırmalıyız.Ve bunun yolunun da edebiyattan geçtiğini unutmamalıyız.
İyi okuyup iyi yazan bireylerin nasıl bir geleceğin temelini attığını anlamak istiyorsanız onlara hayallerine dair iki söz etme fırsatı veriniz.Bir de bunun yanında okumaktan bihaber yazmanın semtinde tanıdığı olmayanın duygu düşüncesini soruşturun sonra kıyasta hayat vardır sırrınca bir karşılaştırınız.İki farklı dünyanın cümlelerinin farklılığı herhalde sadece söz farklılığı olmasa gerektir.Kalbin tezahürü ise söz denilen o vakit ufkunda o sözlerle çizileceği muhakkaktır.
Ufku güneş görmemişlerden dil adına zenginlik beklemek şaşırmışlıktır bence.Bence diyorum zira denenmesi için ortam maalesef çok ama çok müsaittir.Diliyle dalga geçecek kadar kendine düşman bir nesil neden uzak yaşıyor acaba.'Söz ola kese savaşı.' diyen ile 'Dil ,milletin hayat köprüsüdür' diyen bizi avazları çıktığı kadar bağırarak nereye çağırıyorlardır.
Edebiyatın çehresini iyi görmeliyiz.Yunus'u alıp yanıbaşında bulacak,Mevlana'yı Konya'da onun zamanında yaşamış gibi duyacak,Kaşgarlı'dan nasibince alacak,Fuzuli'yle Galip'ten dermanını soracak bir neslin barışık olması gereken en samimi arkadaş da edebiyattır.Okumanın hazzını her kelimeyle ayrı tadan,yazarken çölde kalmış gibi her sözcüğü Kevser misali yudumlayan bu işin merkezindedir.Ve bunların eline aldığı bir metni göz ucuyla okuyanlardan veya kaldırıp bir kenara atanlardan farkı çok bariz bir şekilde ortadadır gerek hayatlarıyla gerek hedefleriyle.Gerçi bilmem ki okumayanın hayali var mıdır.Varsa ne kadardır o da meçhullerin tek ve çürük meyvesidir zannımca.
Dile dönüş,millete dönüş,ümmete dönüş,himmete dönüş,öze dönüş en güzel haliyle de hakkıyla görecek göze dönüştür.Özleyen bakışların hayat bulmasıdır.
Ziya Paşa Akyürek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Dilsiz Koyu Kahve Gözleri
Karanlık uzun... Upuzun
Pat diye dalıyor
Ağır kırmızı perdelerin arasından
Dolandıkça beyaz duvarlarda
Hüzün dolu örtü gibi
Ağırlaştırıyor yalnızlığı
Ağaçların gölgesinde
Uzayıp kısaldıkça sorular
Döküldükçe hece hece
Öfkenin gerginliğinde
Dövdükçe şakaklarını
Acının dalgaları
Her vuruş... Her vuruş
Kopardıkça bir damarını
İntihar ediyor tek tek hücreleri
Gözbebeklerinde
Dilsiz, soğuk gülümseme
Yola düşerken gece
Habersizce sabaha
Işıldıyor kara toprak
Kurumamış...
Yağmur damlalarıyla
' Düş Kuruyor Gece ' adlı kitabımdan - Ocak 2008 -
Hatice Bediroğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İnternet bağlantı hızınızı test edebileceğiniz en yasal site http://speedtest.turktelekom.com.tr/ Bakın bakalım size taahhüt edilen bağlantı hızı gerçek mi? Yoksa etrafa hava attığınız kadar yok mu?
Flash oyun oynamayı sevenlere http://www.koreus.com/jeux/nouveau/ alternatif bir web sayfası. Değişik oyunlar ve yenilenmiş arayüzünü daha önceden bu siteye girmiş olanlar fark edeceklerdir.
Benim bu zamana kadar gördüğüm en kapsamlı paylaşım sitesi. http://www.mininova.org/ Kullanım için sizlere tavsiyem, ilk olarak herhangi bir paylaşımı indirmek istediğinizde karşınıza çıkan "To start this P2P download, you have to install a BitTorrent client like" yazısının sonundaki Vuze ya da µTorrent programlarından birini bilgisayarınıza yüklemeniz olacaktır. Böylece istediğiniz dosyayı sorunsuzca bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|