|
|
|
4 Aralık 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Necefli Maşrapa!.. |
Merhabalar
Birşeyler karalamaya vakit kalmadı maalesef. İzninizi istiyor, hepinize pırıl pırıl bir gün diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Kahveci : Cennet Türker |
BİR AYRILIK BİR ÖLÜM
Gitme dedim.
Gitti.
Dinlemedi. Konuştu hep.
Zorundaymış,
öyle dedi.
Gitmezse olmazmış.
Yaşadıklarımız?...
Güzelmiş, tabii ki beni seviyormuş, hâlâ da… hep...
Beni sevmek ya da sevmemekle ilgili değilmiş ki bu. Bir şey onu çağırıyormuş, bulması gereken, olması gereken bir şey. İçinde hissediyormuş. Bu sabahları kalkan o, o değilmiş sanki. Bu çay demleyen, not alan, yemek yapan, ortalığa çeki düzen veren eller, bu uslu eller onun değilmiş, sanki. Bu uslu ellerinin yapması gereken başka şeyler varmış. Ne miymiş? O da bilmiyormuş bunu, işte bu yüzden gidiyormuş ya zaten. Görünenin, yaşananın, akan zamanın ötesinde bir yerde, onu o yapan bir şey yatıyormuş. Gitmeliymiş. O nasıl sözmüş öyle, giderse ölürmüşüm, böyle konuşarak çocukluk ediyormuşum.
Ah bu kadınlar neden hep akıllarında gitmek, gitmek, gitmek. Durup dururken gitmek, severken gitmek, her şey iyiyken gitmek, her şey kötüyken gitmek. Hep gitmek. Nedensiz gitmek, niçinsiz gitmek, yanıtsız gitmek, sorusuz gitmek... Hep gitmek, yalnızca gitmek, yalnız gitmek. Uzağa bakıyor gözleri hep daha uzağa... Sanki kendi içlerinde bir şeylerden kaçıyorlar, sanki kendilerine kaçıyorlar, bilmiyorlar ki... Bilmiyorsun ki...
Biliyormuş işte, biliyormuş, özgür olmalıymış, yalnız olmalıymış... Artık çift kişilik sabahlara uyanmak istemiyormuş. Tek kişilik gecelere, tek kişilik uykulara, tek kişilik rüyalara yatmak istiyormuş. Sabaha kadar taşıyıp beyninde geceyi, kendine uzak, yabancı şehirlere, yabancı yüzlere uyanmak, belki de uyumamak günlerce, gecelerce içmek içmek, ayrımsayamadığı bir zamanda, kimbilir hangi yaşanmışlıkları taşıyan bir kumsalda tüm içtiklerini çıkarmak için saatlerce öğürmek istiyormuş. Sonra da hemen yanı başında duran o çok sevdiği denize, mide kasılmalarından yorulmuş, iki büklüm olmuş bir halde anadan üryan girmek, denizin tüm pisliğini teninde hissetmek, günlerce vücudunda taşımak istiyormuş. Nihayet kendini tam bir pislik gibi hissettiği bu dünyada, umumi tuvaletlerden birine girip kimse görmeden klozete atlamak sifonu çekmek, kanalizasyon borularında yapacağı uzun ve zahmetli yolculuğun sonunda, binlerce yaşam artığı, bok böceği ve fareyle birlikte geniş bir boru ağzından herhangi bir akarsuya karışmak, akarsuyu karıştırmak, muhtemelen yine bir gece vakti ayın bulutların arkasına sıkıştığı bir anı kollayıp yatağını değiştirmek istiyormuş.
Hiçbir şeyi değiştiremeyeceksin, gitme dedim. Yine abartıyorsun, yine masallaştırıyorsun her şeyi... Bunlar, bunlar… Kendini kandırıyorsun, uyduruyorsun, beni öldürüyorsun. Dinlemedi...
Evet bunlar uydurmaymış ama, böyle saçma sapan, uydurma şeyler için bile gitmek mümkünmüş. Anlamalıymışım artık, içinde öyle bir şey varmış ki onu bulunca, bambaşka bir hayatı olacağını hissediyormuş. Bambaşka bir Nevin.
Belki de aradığın hazine kendi bahçendedir, ya da aradığın, o bulacağın, olacağın şey felaketinse. Yola çıkmaya değer mi? Hiç bulamamak da var.
Tabii. Ama bulacağını biliyormuş.
Ne de çok şey biliyormuş. Ah bu kadınlar akıllarına gitmek düştü mü bir kez en güzel yalanlar, en acımasız gerçekler çeviremez onları yollarından. Yine de son bir yalvarma, son bir tehdit, son bir ümit...
Ölürüm bak Nevin gitme, katilim olursun, bu mu aradığın?
Bir şey olmazmış,
Ama,
Aması yokmuş, Hem bu ayrılık sayılmazmış ki… Öyleyse ne mi sayılırmış?..
Güldü.
Yanağıma bir öpücük kondurup duraktan kalkmak üzere olan otobüse bininceye kadar bunların gerçekliğine inanmadım. Oysa ben ona sarılmak, sıkıca sarılmak, onu bırakmamak... Oysa ben orda öylece kalakalmıştım. Ne iyice ağırlaşan vücudumu kıpırdatabiliyor, ne de son kez göz göze geldiğimiz, çoktan kara bir boşluğa dönüşen yerden gözlerimi alabiliyordum. Beynimin içinde boyna dönen, çaresiz dönen, beni en kötü yerimden yakalayan o şarkının sözleri boğazıma takılıyor, anlamsız, acı hırıltılardan başka hiçbir ses vermiyordu. Gözlerim acıyordu. Yüreğim acıyordu. Gitmişti. Bütün inançlarımı yıkarak, beni bensiz bırakarak, gitmişti. Orada, o otobüs durağında, beni bıraktı. Gitti. Ayrılık sayılmazmış. Bal gibi ayrılık. Zehir gibi ayrılık. Hatırı sayılır, ayrılık işte. Oysa ben onunla kurmuştum her şeyimi. Geleceğimi, hayallerimi. İster buna hastalıklı bir bağımlılık deyin, ister aşkın karası. Onsuz hiçbir gün yoktu ki geçirmeyi düşündüğüm. Şimdi o ilmek ilmek ördüğüm, onunla ördüğüm geleceğimden kendini çekip alıyordu, bense tek bir şişle örgü örmeyi bilmiyordum. Ben onsuz yaşamayı beceremezdim. Onca şeyi biliyordu kuşkusuz, ama bunu hiç öğrenememişti.
Demlendikçe koyulaşan, acıyan çaylar gibi demlenen, acılaşan düşüncelerden ne zaman sıyrıldım? Ne zaman kıpırdadım, kıpırdayabildim? Kaç otobüs geldi geçti? Kaç kişi indi bindi, gitti, geldi? Kaç kişi çarptı bana, kaç kişi çarpmamak için özen gösterdi, söylendi sonra? Bilmiyorum. Yürümeye başladığımı hayal meyal, kaldırım taşlarının pembelerine basıp beyazlarını atladığımı, karşıma çıkan her basamağı sayarak inip çıktığımı gayet net hatırlıyorum. Uzun bir yürüyüşten sonra nihayet o çok sevdiğim parkın, o çok sevdiğim ağacının altına çökercesine oturduğumu, içimin yandığını, öylece parkın ve gecenin ortasında, ağacın altında, çimenlerin üstünde kulak kesilip, dünyanın soluklanışını dinlediğimi ve bunun bir haksızlık olduğunu düşündüğümü de...
Sustu Adnan, nefes aldı... Tekrar konuşacak gibi açtı ağzını. Kapadı sonra. Karşısında oturan, binlerce renkten oluşmuş, iki kırık kanadı okşayan yaratığın ellerine baktı. Bu eller, bu hiç de yabancı gelmeyen eller, nasılda anlaşılır geziniyordu tüylerin üzerinde. Gözlerini kaldırdı, göz göze geldiler. İçinde bir şeyler havalandı, bir şeyler bölündü sanki... Sanki duru bir su yüzünde kendilerine bakıyorlardı. Kendilerinden çok ötedeki gölgelerine. Nasıl birbirlerinin hareketlerini izliyorsa gözlerinde, yavaşça kıpırdanan kanatların havalanışını, üzerlerine bir serinlik bırakıp gitmesini de birbirlerinin gözlerinde izlediler. İlk kim anladı diğerinin aklından geçenleri, ilk kim her ikisinin de ellerine yamalı ölüm paçavralarını gördü. Ölüme yakın bir tek yüreğin çarptığını anladı... Bir ışık gözlerini aldı Adnan'ın, kaçmayı düşünmesiyle, kaçması bir olurken,
Düşmanıma mı? Dedi, anlattım tüm serüvenimi... Katilime miydi tüm aşkım?
Nevin huzursuzca döndü yatağında. Gözlerini açtı. Ter içindeydi. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Belirsiz, net hatırlamadığı bir düş görmüştü. Sanki yarım kalan bir düştü bu. Uzaklardan gelen motor sesini dinledi. Etrafına bakındı. İçi yanmıştı. Baş ucundaki bardağa uzandı suyun hepsini içti. Derin bir nefes aldı. Belki içtiği sudan, belki açık pencereden gelen rüzgardan, ürperdi. Kalkıp pencereyi kapattı. Gökyüzüne baktı. Dolunay, ne güzeldi. Perdeyi çekti, yatağına döndü. Karşı duvarda asılı kılıca takıldı gözleri. Yeniden, uykuya, yarım kalan düşü tamamlamaya uzanırken Adnan'la bu kılıcı aldıkları günü anımsadı. Gülümsedi.
Şimdi, karanlık, dar bir geçenekte koşarken görüyordu Nevin kendini. Bir şeyden kaçıyordu. Onu kovalayan, öldürmek için kovalayan bir şeyden, birinden. Zemin kaygandı. Sanki kuş tüyleriyle, teleklerle kaplı gibi, hem yumuşak, hem sert, dengesiz, kaygan. Daha hızlı koşmalıyım diyordu. Ama o hızlanmaya çalıştıkça geçenek daralıyor, zeminin dengesizliği, kayganlığı artıyordu. Arkadan gelenin nefesini duyuyordu. Küçücük bir kapı belirdi önünde. Bu kapıdan geçemem diye düşündü ama geri de dönemem. Tam kapıya ulaştığında kapının genişleyip büyüdü.. Hemen girdi içeri. Kapıyı hızla kapattı. Burada güvendeydi. Geçeneğe göre oda daha aydınlıktı. Yerdeki kuş tüylerinin rengarenk olduğunu ayrımsadı. Sonra kendini kapının arkasında değil odanın ortasında gördü. Kapı açıktı. Kendisini kovalayan o şeyin, o kişinin kapıdan içeri girdiğini ayrımsadı. Etrafına bakındı. Silah olacak bir şeyler arandı, yoktu. Korkudan nefesinin kesildiğini duydu, kımıldayamıyordu. Hırıltılı nefes iyice yaklaştı. Öleceğim, birazdan öleceğim diye düşündü Nevin. Arkadan uzanan elin boynuna dokunduğunu hissetti. Kendini geriye doğru atarken, elinde bir ağırlık hissetti. Ağır, uzun, soğuk bir şeydi bu. İki eliyle kavradı onu, geriye döndü tüm gücüyle arkadan gelene indirdi. Kısacık bir an cansız yere yığılan şeyin tuhaf bir yaratık olduğunu gördü. Duvara dayalı, öylece oturur gibi duruyordu. Gözleri açıktı. Nevin yaratığın gözlerine bakarken, aslında bir aynanın karşısında, elinde kılıçla durduğunu gördü.
Sabah olduğunda, gün yeni yeni ağarırken, göz akla karayı henüz seçmeye başlamışken. Kentin, pek de gösterişli olmayan ama kimilerinin çok sevdiği parklarından birinde, bir ağacın altında, çimenlerin üstünde, yüzü sanki tüm gece koşmuş gibi yorgun, sanki terkedilmiş, yapayalnız kalmış gibi hüzünlü, sanki dünya başına yıkılmış gibi yılgın bir adam oturuyordu. Ortalık iyice aydınlandığındaysa bu parktan geçenler, bir ağacın altında, çimenlerin üstünde boynundan aldığı kılıç darbesiyle ölmüş, genç bir erkek cesedi göreceklerdi.
Nevin, yüzünde gülümsemeyle uyandı. Kahvesini hazırlarken gece, garip, karışık bir rüya gördüğünü anımsadı. Ama pek üzerinde durmadı. Pencerenin kenarındaki koltuğa oturdu. Keyifle kahvesini içti. Gitmek kararı bile onu kendine yaklaştırmıştı sanki. Ellerine baktı. Onları seviyordu. Geceden hazırladığı valizinin kapağını kapatmadan önce duvardaki kılıca baktı. Onu da alsa mıydı? Bir kez daha gece gördüğü rüya geldi aklına, tanıdık bir koku gibi ama bir türlü çıkaramıyordu ne gördüğünü. Boşverdi. Kılıcı Adnan'a bırakacaktı. O daha çok sever, diye düşündü. Hem hiçbir bağ istemiyordu yanında. Kılıca bir öpücük kondurdu, Adnan'ı öper gibi sıcacık, tuhaf bir his duydu içinde. Valizini aldı. Çıktı.
Kılıç, Nevin'in öptüğü yerden kanıyordu.
Cennet Türker
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
"AK"
AK hecesi AKlıma düştü. Parti Martinin kısaltılmış biçimi ile ilgili değil sözümüz. Siyaset bizim işimiz olmadı-olamadı. Siyaset ince iş. Yanikine ince zenaat;ezberlemek ile -ezber bozmak arasında çizgiyi yakalamak gerekir. Eğer bu çizgide bir cümle içinde bir kaç yalanı birden kullanabilme yeteneğiniz varsa başarınız kaçınılmaz olur. Bir de " Devenin gölgesinde karınca ezilmez" öz deyişini çok iyi hazmetmeniz lazım. Sonracağazım yüksek gerilim AKımlarına kendinizi kaptırmamak için tedbirli davranmanız önerilir.
Gelelim zihninizi hasara uğratmadan AK hecesinin serüvenine . Hukukta AKlanma çok önemli bir yer kaplar. Sav ve Savunmanın sonucu kişileri çepeçevre sarar, her bir devirde varsa bir girişim " AKlanda gel arkadaş!" çağrısıyla engellenir. Kimin suçlu -kimin masum olduğu Türk Ulusu adına karar veren mahkemelerin kararları ile belirlenir. Belirlenir de bana göre ;masum olmak başka, beraat ile AKlanma ayrı ayrıdır. Söz temsil suçlu olan AKlanır, masum olan için verilen karar aklanma değildir. Bir tespittir, onun için Beraata değil
" Suçun işlenmiş olmadığına " karar verilerek sonucu bağlamak gerekir. İmdii , aynı şey diyenleri duyar gibiyim. Hayır, bir suçun işlenmiş olup olmadığı başka -işlenmiş gibi gibi olmakla birlikte yasalara göre uyarlanan beraata hüküm kişiyi kağıt üstünde AKlasa da toplum vicdanında mahkumiyeti önleyemez.
Vaktin birinde adam arkadaşına dert yanıyor , çok sıkıldığını -üzüldüğünü belirterek" Yahey, Anamı şey ediyorlar" diyerek öffler. Arkadaşı " Ağabey kadıya şikayet et, versin cezasını" diye cevap verince , Adam" İyi hoşsun da Anamı şey eden Kadı!?" diyerek pufflar. 50 yıla yakın Hukuk yalayan kahveci kardeşinize sakın kızmayın, ben gariban bir Hak -Hukuk savunucusum.
AK kelime anlamı ile " temiz-kirlenmemiş" demektir. Hep düşünmüşümdür. " AK akçe kara gün içindir" özdeyişi paranı koru-tasarruf et , bir gün gelir lazım olacaktır anlamı yüklenmiş olmakla birlikte asıl vurgulanmak istenen şudur:Namusunla , vicdanınına hükmederek kazandığın para, kara gün için makbul olandır. Yoksa kirli kazanılan para bilhassa insanların omuzlarına basarak O'nları ezerek-ite kaka elde edilen para ak akçe de olsa kara akçe de olsa yaramaz. Ne demişler " Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. "
Hadi yazmayayım diyordum, klavyenin tuşları AKıverdi mecrasına . Deniz Feneri hakkında o ka şey yazıldı çizildi ki gündem gene kendini şaşırdı-az biraz unutuldu-gibi gibi durumları aslında sıcak tutmak lazım di mi?Soyadı AKman olan kişinin soyadına yaraşır bir çizgide gezinmesi gerekirken , benim en sevdiğim dizide (Avrupa yakası) Bip-lemeyi tercih etti. Olsun be mori, ne ka Bip-o ka espri bol demektir. Argo dışında mahalli deyişlerin yasaklanması ne ola ki? Harika'nın " Şaşırdım" deyişini hep birlikte (Biz sizlerin hiciv dünyasını , gönül zenginliğimizle döveriz ağabey)diyerekten bağıralım. Haydi, oleey!
Günler AKıp gidiyor. Ömrümüzün kaçıncı baharındayız , kaç bahar kaldı bilmemiz de mümkün değil. Saçlarıma AK düşeli yıllar oldu, yarısından fazlası döküldü. Ellerimi saçlarımın arasında az değil düşünlerle dolaştırdığım zamanlar, ağlamayı gülmeyle harman yaptığım günler. Kimin mısralara döktüğünü anımsamadığım, şair , şöyle seslenmiş yavuklusuna. Hafızamda yer ettiği şekilde , isteyim yazam:
" Seni sevgilim
Yıllar yılı sarı saçlarıma doladım.
Saçlarımı kestirdim dün
Seni bulamadım. .
Bazı insanlar vardır, ne AKar -ne kokar. Bu gibilerin sessiz sedasız AKarları(Gelirleri) akar da akar. Ta ki balık kavağa çıkana değin kıssadan hisse böyle ömür boyu devam eder sanılır. Bu tip insanlar dost nedir ne değildir bilebilmezler, kimseye yardım ve iyilikte bulunmazlar, yürekleri git git katılaşır. Hayatlarında ellerini birbirine çırpmadıkları gibi, gözlerini de yaşlarla kırpmamışlardır. İsimleri geçince -dünyaya geldiler, hayatlarını sürdüler , ve gittiler-gönüllerde iz bırakmamaları bir yana" Anılmaya değmez" denilir geçilir.
Şimdi bu yazıda derin mevzulara girmekte istemiyorum. Bu günlerde AKsırsan kabahat-öksürsen suç.
Biz şöyle diyelim geliniz , Cahit Sıtkı Tarancı'yı rahmetle analım:
" Haydi Abbas vakit tamam
AKşam diyordun işte oldu AKşam
Kur artık çilingir soframızı
Dinsin bu kalb ağrısı"
Hele son dizelerdeki çağrıya kulak verelim, insanın içini titreten , ruhuna dolan şu dizeler :
Aya haber sal çıksın bu gece
Görünsün şöyle gönlümce
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye,
ve zamana.
Katıp tozu dumana ,
Var git ,
Böyle ferman etti Cahit
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan
Yaşamak istiyorum gençliğimi baştan"
Ya şu şiirine ne demeli Sevgili Kahveciler , böyle umutsuzluklar içinde mutlulukları yaşatan , melankoliyi yenen , gönüllerdeki yangınları söndüren şiirler artık yazılıyormu? Hiç sanmıyorum:
" Mademki vakit AKşam
Madem ne evim barkım
Ne de birtek aşinam
Açılsın gizli sofram
Gelsin kadehte rakım
Dostum, neşem ve şarkım
Mademki vakit AKşam. "
AKşam kelimesinin şiirlerde , şarkılarda nerelerde ve ne denli hoş ve güzel çağrışımlar yaptığı olgusunu sizlerin hayal gücüne bırakıyorum. Deyivermeden de sözü bağlamıyacağım. Sizlere bir Kahveci olarak bir Baba nasihatinde bulunayım; AKıntıya kürek çeken insanlardan olmayın sakın. Yanıldığım olmadı değil , kürek çekmedim ama AKıntıya kapıldım . Ancak sakalı bıyığı kaptırmadan kıyıya kendimi dar attım. Şimdilerde AK-PAK kalmanın tadını çıkarıyorum.
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Ziya Paşa Akyürek |
AHİR ZAMANIN DOYMAYAN İNSANLARI
Okumak üzerine söylenenler içimizde yeni heyecanlar uyandırır hep. Hepimiz aslında bol okumak isteriz. Okumadan söz edilince hayalimizdeki "biz" zihnimizde canlanır. Kâinatı okumak, zamanı okumak da okumanın onlarca türündendir.
Zamanı okumak ise tüm okumaların üzerinde bir kuşatıcılığa sahiptir. Mekânı anlamak, kendi içini dinlemek, bilme yolunda bir adım atabilirim demek, istenmesi gerekeni hakkıyla istemek bu şümullü okumanın alt kümeleridir.
Ahirzaman denince de durup düşünmek gerekir. Nedir bu dillerde sürekli dillendirilen, nedir bu güzel işine bin yankı aksedilen, mütedahil dairelerin en küçük dairesine (en büyük mesele halledilen en küçük dairesine) yakin addedilen?
Zor bir zaman da dense hata olmaz, kutlu bir zaman da dense yanlış söylenmiş olmaz zannımca. En güzel asır asırların yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Fahr-i Kâinat'ın (sav) asrı ise, sonraki en güzel zamanlar da ondan sonraki sıralamayla devam edenler ise demek zamanın sonu denilen bu Ahirzaman bu yönüyle garip, ama gariplere müjdeler olsun hakkaniyetiyle müthiş bir kurbiyete sahiptir. Üzerinde durulması gereken en önemli meselelerden birisi neden bu asra bu kadar büyük bir mükâfat yüklenmiş ve neden bu asırda din-i mübin-i İslamı yüceltmeye çalışanlara kardeşim denmiş ve neden o kardeş olunan Gül-i Rana (sav)'in bir yaptığını yapmaya yüz adet şehit sevabı verilmiş. Birer nasihatçi hükmünde verilen bahşiş diye de söylense veya ulufe diye anlatılsa (bilmem ki hata olur mu) yerinde olacak bu teşvikler zamanın zor bir zaman olduğunu anlatıyor.
Zor işlerde her zaman tutunulacak dalların fazlalığı ayrı bir öneme sahiptir. Zamanın hükmü gereği başa gelecekler vardır. Yılmamanın, yorulmamanın, dayanmak var; darılmak yok demenin ve hedefe alabildiğine çalımla yürümenin kalbin tatminkâr-ı sevda ile olmasına bağlıdır aşk-ı şevk içinde.
Musa'nın dilinden düşünce Nur-u Rahman ile hemhal olma arzusu kendisine iman ile ilgili şüphesi sorulunca yolumuza ışık olacak bir söz söylendi Musa (as) tarafından: Ya Rab! Senden şüphem yok ama kalbim tatmin olsun diyedir bu arzum.
Sonrasında dayanamasa bir nurun bir dağı eritmesine yine de kalben mutmain olmuştur.
Şimdi daimi yalnızlık çeken ve arayışta olanla, imanını haykıran teslimiyet kahramanları bu garip asırda hep aradığını bulmuştur. Zira bire binler yazılır, yeter ki yolcu yolunda daim ve kaim olsun.
Sözlerin altında yatan derin manaları anlamak için ihtiyacı hissederek okumak ve dinlemek gerekir.
Zaman ağır ağır geçiyor. Tüm kuşatıcılığı ile dört bir yandan kuşatıyor. Örümceğin ağını ördüğü gibi örüyor bizi, içimize ters düşürmek isteyen yığın yığın uzaklık virüsleri.
Her dem ayrı inliyoruz ve özlemlerimizden bahsediyoruz. Bu zamanın yüzümüze çarptığı hakikatleri unutursak şikâyetlerimiz artacak, tereddütlerimiz birbirini takip edecektir. İç yabancılaşmalarımız, yakınlaşmalarımıza engel olacaktır. Hâlbuki bize denen en ufak ile en büyük mükâfat arasında bize sesleneni duymamız ve kendimizi burada bulmamız gerekmektedir.
Bir sünnete bin şehit sevabı verilen ve kazandıkça kazanan sensin. İnanıyorsan ve seviyorsan, en azından bunları diyorsan duy duyabildiğin kadar ve uy uyabildiğin kadar.
İyi anlaşılan, vakti geçmeden farkına varılan hiçbir zaman pişmanlık getirmeyecektir. Zor zamanların çelikten insanları, ayrı duruşları enfes yorumlayışları, hakkınca anlayışlarıyla karanlıkların en koyusuna ışık olacak kadar cesur, özlemlerin vuslatını hicrandan çekip olacak kadar yürekli ve bunca zor şartlarda hep yar diyenleri, canan özlemi çekenleri de beraberinde götürecek kadar hasbi ruhlu da olmak zorundadırlar.
Dünyanın tüm servetini, ahir zamanın bir fırsatına değişmemek gerekir. Bunca iltifatın sebebini düşünmek bu iltifatın şükrü olur, dua dua yükselir, rahmet rahmet bulutlaşır; damla damla mükâfat olur, hayat olur, olur da âşıklar maşukuna yol bulur.
Sahibini arayanlar, gözlerini yummuş olan kâinatın zikrini duyar ve dışa dönük canlılıktaki içli âminlere serzakir oluverirler.
Yolculukta menziller farklılık arz edebilir. Bir terzi elbisesini istediği kadar biçebilir. Her şeyin sahibinde tüm varlığı görenler mecaza takılıp kalmaz ve eşyanın hakikatinde yudumlarlar iç yangınlarını söndürecek vuslat meylerini.
Gül benizli hayata sımsıkı sarılan ey. Bir alıp bin almasa hemencecik darılan ey, diye anlatılan kırılgan kalplerin şükürsüz solukları elde olanı da yiyip bitirir.
İnsan durduğu konumu da unutmaya görsün elde olan ve olacak olanı da yitirir.
Zaman Ahirzaman… Unutma yaşaman kadar önemli zamanı okuman…
Ziya Paşa Akyürek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç KURBAN VAHŞET DEĞİL, SELÂMETTİR… |
|
Zaman sular seller misali akıyor, mecrasını buluyor en sonunda. Zaman yine gönül değirmenlerimizde öğütüldü ve gelinen noktada çok şükür ki bir başka bayrama ulaştırdı bizi. Bayramlar asırlardır dört gözle beklenir milletimiz tarafından. Beklenen misafir kapımızı çalıyor yine. Şimdi bütün gönüllerde sevgi panayırları kurulmuş, yüreğimiz bayram yerine dönmüş. Bayramlar milletleri kenetleyen müstesna zaman dilimleridir şüphesiz. Yıl boyunca değişik sebeplerle dağınıklaşan insanlar, bayramlarla birlikte toplanırlar. Böylece insanlar arasında kaynaşma ve yakınlaşma gerçekleşir; dostluklar pekişir, kin ve haset ortadan kalkar.
Kurban; kim ne derse desin, İslam'ın en büyük şiarlarından biridir. Kelime anlamı 'yaklaşmak' olan kurban, kulu Allah'a yaklaştırır. Kurban şükür, teslimiyet ve fedakârlık ekseninde gerçekleştirilen bir ibadettir. Allah'a teslimiyetin zirvesidir kurban… Hz. İbrahim'in can parçası İsmail'i Hakk için feda edebileceğinin, herkesin de can parçalarını feda edebilecek bir imanî ruh zenginliğine sahip olması gerektiğinin hatırlatılmasıdır bu ibadet. Kurban bir anlamda da Hz. İbrahim'in güzel hatırasıdır. Onun fedakârlığının nişanesidir.
Son yıllarda sözde hayvan sevgisini insan sevgisinin önüne koymak isteyen bir kısım güruh, her şeyi olduğu gibi kurbanı da sulandırma eğilimindedir. Onlara göre kurban (hâşâ) vahşice bir ibadetmiş; bir çeşit hayvan katliamıymış. O kişiler kurban kesmek yerine fakirlere sadaka vermeyi önermektedirler. Hatta bunu organize etmektedirler. Görünürde yardımseverlik renginde olan bu davranış, aslında Allah'ın dinini değiştirmeye yönelik bir eylemdir. Müslümanlar bu çirkin tezgâha gelmemelidir. Kurban başkadır, zekât ve sadaka başka… Sapla samanı birbirine karıştıranlar insanların zihnini bulanıklaştırarak merhamet avcılığı yapmaktadır. Bu sahte yüzlere itibar edilmemeli, Allah'ın emri dikkate alınmalıdır.
Kurban Kur'an'da Allah'ın emirleri arasında geçen önemli bir kulluk emaresidir. Kurbanın yeri hiçbir şeyle doldurulamaz. "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes"(Kevser S. 2. Ayet) ifadesi bize başka yorum hakkı bırakmamaktadır. Kurbanı hayvan hakkı ihlali olarak görenlerin belli ki gizli niyetleri vardır. Sizin bir adım ilerisini görmekten aciz olan aklınızı sevsinler! Yıl boyunca kesilen hayvanları görmez misiniz mezbahalarda. Hem bütün varlıklar insanın hizmetine sunulmamış mıdır? Siz hiç et yemez misiz? Allah'ın helal kıldığını haramlaştırma ve kerih gösterme salahiyetiniz var mı sizin? Siz de kim oluyorsunuz ki?
Kâinatı yaratan ve donatan Allah'ın emri her şeyin önünde gelir. O Rab ki, çocuklarını bile kurban edebilecek sadakatte elçiler göndermiştir Hakk ve hakikati yaymak için. Dünyada Allah'a şartsız teslim olan İbrahimler'in ve ona her halükârda tabi olan İsmailler'in sayısı arttıkça dünya huzura kavuşacaktır. Dünya, o huzuru yakalayınca esenlik beldesi olacaktır. Sizler de Nemrutlar'a karşı bir İsmail teslimiyetinde olun ki kurtulasınız.
Kurban yüce Kur'an'da zikredilen önemli bir ibadettir. O, vahşet değil, aksine selamettir. Hac Suresi'nde bununla ilgili pek çok ayet mevcuttur. Bunlardan birisi de şudur: "Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele." (Hac S. 37. Ayet)
Biz insanlar aralıksız imtihan ediliyoruz. Bu bazen mallarımızla, bazen musibetlere karşı sabrımızla, bazen de fedakârlığımızla gerçekleştiriliyor. Kurban malla yapılan ibadetler arasında sayılır. Kurban'ın içinde fedakârlık da vardır. Rabbimizin yukarıdaki ayette de belirttiği gibi kurbanların etleri ve kanları kendisine ulaşmıyor. Kurban vesile kılınarak bizlerin takvası ölçülüyor. Kimlerin Allah için vermeye muktedir olduğu tespit ediliyor.
"İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın" diyor Sevgili Peygamberimiz… Bu sözden sonra başka ne denir ki?... Kurbanlarınız hayırlı ve bereketli olsun. Kurban bayramı milletimize huzur ve esenlik getirsin. Buhranlarla cenk yerine dönüştürülen ruhlarımız felah bulsun. Bayramlar bayram olsun, kalpler huzurla dolsun.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
GECE
Bu gece matem var gökyüzünde
Yıldızlar aya incinmiş
Görünmüyor göz önünde
Boş kalan meydana karanlık serilmiş…
O ayrılık şarkısı mıydı ruhumu biçen
Bir soru var şimdi sormaya korktuğum
O yâr mıydı yanımdan görmeden geçen
Ay bu gece yarım
Ay diğer yarısını atmış vücudundan
Sandım ki
Ay kendini parçalamış kahrından…
Ömer Kemiksiz
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İnternet bağlantı hızınızı test edebileceğiniz en yasal site http://speedtest.turktelekom.com.tr/ Bakın bakalım size taahhüt edilen bağlantı hızı gerçek mi? Yoksa etrafa hava attığınız kadar yok mu?
Flash oyun oynamayı sevenlere http://www.koreus.com/jeux/nouveau/ alternatif bir web sayfası. Değişik oyunlar ve yenilenmiş arayüzünü daha önceden bu siteye girmiş olanlar fark edeceklerdir.
Benim bu zamana kadar gördüğüm en kapsamlı paylaşım sitesi. http://www.mininova.org/ Kullanım için sizlere tavsiyem, ilk olarak herhangi bir paylaşımı indirmek istediğinizde karşınıza çıkan "To start this P2P download, you have to install a BitTorrent client like" yazısının sonundaki Vuze ya da µTorrent programlarından birini bilgisayarınıza yüklemeniz olacaktır. Böylece istediğiniz dosyayı sorunsuzca bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|