İyi Bayramlar



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.529

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 5 Aralık 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İyi Bayramlar!..


Merhabalar

Israrlara dayanamadım dün kalkıp muhtarlığa gittim. Eklenen altı milyon yeni seçmenden bizim eve düşen gayrisafi hasılayı öğrenmekti amacım. Hani bilelim, bayramda kaç nüfus olacağız? Kaçı kız kaçı erkek, değil mi ama? Neyseki korktuğum başıma gelmedi. Yoksa geldi de benim mi haberim yok? Soyadına göre sıralanmış listelerde kendi adını bulup yanındaki hane nolarını ancak kontrol edebiliyorsun. Bir başka soyadlı zatı muhteremin benim hanemde bulunup bulunmadığını anlmak için mmüneccimden hallice olmak lazım. Velhasıl, benim başıma gelmedi ama pekçok kişinin başına gelmesi kuvvetle muhtemel zorunlu sanal misafirler yüzünden şaibeli bir seçim yaşayacak gibi görünüyoruz. Aslında Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olmuş da biz farketmemişiz. Seçim sorumluluğu Yüksek Seçim Kurulu'ndan alınıp Türkiye İstatistik Kurulu'na verildiği gün olanlar olmuş zaten. "Formları bırak, doldurunca alırsın" anafikri ile yapılan adrese dayalı nüfus sayımımız sayesinde seçmen nüfusumuzdaki artışın haddi hesabı dağa kaçmış artık. Az buz değil, Avrupa'daki pekçok ülkenin nüfusu kadar bir sayıdan bahsediyoruz. Hani lafını etmemiz bu yüzdendir, yanlış anlaşılmasın.

Bayram da geldi. Bende çağrıştırdığı duygular nedeniyle pek hazzettiğim söylenemez bu bayramdan. Lafı dolandırmaya gerek yok. Ben bu kurban kesme, telef olma haline oldum olası karşıyım. Evet, bayramdan bayrama et yiyenler olduğunun da farkındayım ama bunun yanında heba edilen, Arap çöllerine gömülen kurbanlıkları da biliyorum. Kesilen kurbanın ihtiyaç sahiplerine değil de konu komşuya dağıtıldığı, dağıtılan kadar da alındığı bir bayram bu bayram. İşin dini vecibe yanını kurban etmeden yerine getirebilme müessesinin ihdas edilmesi konusunda artık ulemalarımız bir karar vermeli bana kalırsa. Öyle ya, vekaletle hacca gitmek, şeytan taşlatmak, arabayla Kabe tavaf etmek oluyor da, keseceğin kurbanın ücretini bir hayır işi için kullanmak neden olmasın. Önemli olan niyet değil mi?

Bayram nedeniyle 15 Aralık Pazartesi gününe kadar yayınımıza ara veriyoruz. Hepinizin bayramını kutlar, sevdiklerizle mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir tatil dilerim. Hoşçakalınız.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  ÇEVREMİZİ TANIYALIM - 10

Onlarca yıl önce küçüktüm, küçücüktüm ve çocuktum. Hacırahmanlı kasabasını sabahtan akşama kadar gezsem bitiremezdim. Annem "Sakın kapının önünden ayrılma, dilenciler çocukları kaçırıyormuş. Seni de alıp gitmesinler. Ben sensiz ne yaparım," dediğinde korkudan aklım çıkardı. Kerpiç duvarları bel vermiş evler ve bahçe duvarları tren katarları gibi birbirine eklenip göremeyeceğim kadar uzaklara giderdi. Okula başlamadan önce hep kendi sokağımızda oynardım. O zaman bütün sokaklar güneşli günlerde toz toprak, yağmurlu havalarda çamur ve göle dönerdi. Çamur mevsiminde at arabası tekerleklerinin bıraktığı kalın çizgiler kasaba sokaklarını baştanbaşa çizerdi. Sadece kasabaya giren anayol çarşıya kadar kesme taştan yapılmıştı. Ve kenarlarında evlerden çıkan atık suları dereye ileten küçük bir ark akıyordu. Çift pervazlı kapıların çatısı altında at arabalarının konduğu sayalar vardı. Sayaların altında pulluklar, üzüm bandırma kazanları ve boş pamuk balyaları da…

Yetmişli yıllarda Hacırahmanlı'da çocuk olmak hem çok güzel hem de zordu. Pamuk zamanı, bağbozumu veya zeytin mevsiminde yediden yetmişe herkes tarlalarda olurdu. Küçükler için neredeyse her mevsim mutlaka yapılacak işler vardı. Herkes zeytin toplayabilir veya testiyle suya gidebilirdi. Gün ortasında tarlada çalışanlar hep çok susardı. Testiyi kırmak zorunlu mola anlamına gelse bile sonunda temiz bir dayak vardı. Korkudan kıramazdık. Sipil'in tepesine kar düştüğünde ovada da kırağılar başlardı. Pamukların üçüncü ellerinde ve zeytinde parmaklarımız donardı. Tarla sahibi izin verirse ateş yakardık. Islak dallar ve çalı çırpı dumanı bizi ısıtmaz ama ovayı yalazlardı. Büyükler "Hadi işinize dönün," derlerdi. Peki, bizim tırnaklarımız düşerken onlar niye hiç üşümezdi? Bu sorunun yanıtını büyüyünce öğrendim. Herkes üşürmüş ama eşek kadar adamların ateş başında ısınırken işten kaytarması ayıpmış. İki çift hatta üç çift çorabı üst üste giyerdim. Lastik ayakkabılarım balon gibi şişerdi. Ne yaparsam yapayım fayda etmezdi.

Aylardan kasım olmalı. Taşçı Akif'in zeytinliğine gittik. Kasabanın hemen çıkışındaki, dere üstüne… Oğlu da bizimle birlikte. Üstelik Ünver sınıf arkadaşım. Ne yaptıysam fayda etmedi, Isınamadım, içim üşüyordu. Dokuz gibi güneş çıkar diye bekledim. Nacar saatime kulağımı dayayıp, dinledim. Tıkır tıkır çalışıyordu. Çok soğuktu ve acayip üşüyordum. Çişe gider gibi usulcacık zeytinliğin aşağısına indim. Çaresi yok kaçacaktım. Dayanamıyordum. Akif Abi disiplinliydi. Ateş yaktırmaz, zırt pırt başına dikilmemize izin vermezdi. Zeytinliğin aşağısından derenin kuytusuna süzüldüm. Derenin çukurundan ilerleyerek bastım kasabaya gittim. Zaten kasaba ile zeytinliğin arası en fazla beş dakikaydı.

Eve gitmeyi, sobayı tıka basa asma kütükleriyle doldurup ısınmayı istiyordum. Herkes sabah zeytine gittiği için evde kimse yoktu. Bahçe kapısını hiç bir zaman kilitlemezdik ve evin anahtarını bahçede çürümeye terk edilmiş eski bir kuzinenin içine gizlendik. Kuzinenin içini araştırıp anahtarı bulamayınca büyük bir düş kırıklığına uğramıştım. Genelde yapmazlardı ama anahtarı yanlarına almışlardı. Soba karşısına geçip keyif çatmak birden hayal oluverdi. Evimizin arkasında annemin ekmek pişirdiği sayaya gittim. Alçak tavanın mertekleri arasına gizlenmiş kibriti aldım. Pamuk çırpılarından kocaman bir ateş yaktım. Pamuk çırpıları çabucak yanıp geçiyor ve bir yanım ısınırken öteki tarafın üşüyordu. Ateşi kucak kucak pamuk çırpılarıyla defalarca besledim. Kara lastiklerimin içini alevlerin üzerine tuttum. Isıtıp ısıtıp yeniden giydim.

Tarladan ve okuldan kaçmanın en kötü yanı yapayalnız kalmaktır. Ovada iş zamanı sokakta oynamaya, birlikte haytalık yapmaya arkadaş bulamazsın. Okuldan kaçtığında da bütün arkadaşların okulda sen sokaktasındır. Üstüne üstlük pazartesi günü okula gidince Ünver'i görüp zeytinden niye kaçtığını anlatmak zorundasın. Çünkü bu köşe bucak kaçmaktan iyidir. Aynı sınıfta oturup sıraları paylaştığın birinden kaçmak zaten imkânsızdır. Tarladan ve okuldan kaçmanın bir ortak yanı daha vardır. Kaçaklık durumu su yüzüne çıkınca mutlaka dayak yersin. Ben öteki çocuklardan daha şanslıydım. Babam çocuklarını dövmeyi pek sevmezdi. Dayaktan yana korkum yoktu ama Ünver'e durumu nasıl anlatacaktım? En iyisi hasta oldum falan gibisinden bir yalan uydurmaktı.

Zeytinden kaçtığım gün anahtarı bulamadığım için soba keyfi yapamadım. Mutfağa girip ekmek de alamadım. Üstelik haytalık edecek arkadaş ta bulamadım. Topal Süleyman'ın bağının altındaki bademlikler sırasında ona yakın ayva ağacı olduğunu biliyordum. En iyisi bir operasyon yapıp kaldıysa birkaç ayva aşırmaktı. Bağlar çoktan yapraklarını dökmüştü. Neferne salkımlarını kuzular birkaç hafta olmuştu. Mahalledeki evlerin bahçelerindeki narlara saldırmak da mümkündü ama çok riskliydi. Mutlaka bir gören oluyor ve akşam eve yetiştiriyordu. Üstelik o ayvalara daha önce Tetiğin Alaattin ile bir kez saldırmışlığımız da vardı. Yalnız başıma bağların arasından, hayvan mezarlığının yanından geçerek ayva sırasının olduğu bağın kenarına geldim. Ayvalar çoktan toplanmıştı. Yine de ağaçların üzerinde ufak tefek ve biçimsiz birkaç ayva kalmıştı. Erişebildiklerimden iki tanesini aldım. Güzel görüneni dişledim ama hiç beğenmedim. Ekmek ayvası diyorlardı. Olsa olsa bunlar kepek ayvası olabilirdi. Karnım açtı ve çaresizdim. İstemeye istemeye ikisini de yedim. O gün akşama kadar köşe bucak dolandım. Eve de bizimkilerden sonra döndüm. Onlar benim zeytinden geldiğimi düşündüler. İşten kaçtığım gerçeği yevmiye alma günü gelinceye kadar ortaya çıkmazdı. O zaman da paramı vermediler diye yeni bir yalan uydurabilirdim.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


İSTİFA KÜLTÜRÜ

"İstifa" demokrasinin yazılı olmayan en değerli kurallarından biridir.

Bir politikacı ya da yönetici hakkında toplum değerlerine aykırı davrandığına ilişkin iddialar varsa istifa eder.

Bir seçimde başarılı olamayan lider, yenilen pehlivan güreşe doymaz örneği davranmaz; iki sözcüklü bir dilekçe verir: İstifa ediyorum…

Bir siyasetçi, atadığı bürokratların başarısızlıklarının bedelini istifa ederek öderse en onurlu demokrasi eylemlerden birini gerçekleştirmiş olur.

Siyasal gücünü baskı aracı olarak kullanmaya kalkışan politikacı, kamuoyunun tepkisini görmezden gelip yoluna devam edemez, istifa eder.

Hindistan'ı kana bulayan terör eylemleri içişleri bakanıyla ve ulusal güvenlik danışmanını da koltuklarından edince küçük bir internet araştırması yaptım. İşte ağa takılanlar:

• Kızını tıp fakültesine sokabilmek için önce yasayı değiştirmeye çalışan, sonra da eğitim bakanı kanalıyla torpil yaptıran Portekiz Dışişleri Bakanı Antonio Martins da Cruz olay ortaya çıkınca bakanlıktan ve partisinden istifa etti. Bir hafta sonra da torpil yapan Yüksek Eğitim Bakanı Lynce, partisinin ve kamuoyunun sert eleştirilerine dayanamayarak istifa etti (10.10.2003).

• Japonya'da, aralarında huzurevleri ve okulların da bulunduğu pek çok kuruluşa, Çin ve Vietnam'dan ithal edilen ilaçlı ve küflü pirinç gönderildiği ortaya çıkınca, Tarım Bakanı Seyçi Ota istifa etti (21 Eylül 2008).

• "Japonlar yabancıları sevmez!.. Burası etnik bakımdan homojen ve fazlasıyla içe dönük bir ülke!.." diyen Ulaştırma: ve Turizm Bakanı Nakayama kamuoyu baskısına dayanarak istifa etti ( 29.09.2008).

• Schiphol Havaalanı`nda 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangında hükümetin hatalı olduğu sonucuna varılmasının ardından İmar, İskan ve Çevre Bakanı Sybilla Dekker, Adalet Bakanı Piet Hein Donner ve Haarlemmeer Belediye Başkanı Fons Hertog kendilerini siyasal açıdan sorumlu tuttukları için görevi bıraktıklarını dile getirdiler (21.09.2006).

• Hollanda'da 22 Kasım 2006'da yapılan erken genel seçimler sonrası kurulan koalisyon hükümetinde İskan, Semtler ve Uyum Bakanlığı görevine getirilen Ella Vogelaar, suç işleyen Antili gençler için bir data bank oluşturulması kararına tepki göstererek istifa etti( 15.11.2008).

• Kanada Dışişleri Bakanı Maxime Bernier, gizli belgeleri güvenli olmayan yere bıraktığı için istifa etti (27.05.2008).

• Karikatürlü ( Hz. Muhammed'le ilgili ) tşört giyerek tepki toplayan Reform Bakanı Roberto Calderolli, dün istifasını Başbakan Berluscaoni'ye sundu (18.02.2006).

• İtalya Adalet Bakanı Clemente Mastella, eşi hakkında savcılık makamınca tutuklama emri çıkarılması üzerine, görevinden istifa etmeyi kararlaştırdığını açıkladı (17 Ocak 2008).

• Sırbistan-Karadağ'da meydana gelen ve 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan tren kazasının sorumluluğunu üzerine alan ulaştırma bakanı istifa etti (25.01.2005).

• Mısır Kültür Bakanı Faruk Hüsnü, Kahire'nin güneyindeki Devlet Tiyatrosu'nda çıkan ve 42 kişinin öldüğü yangının ardından istifa etti (18.09.2005).

• Kuveyt`in ilk kadın bakanı olarak tarihe geçen Masuma El-Mübarek, 2 kişinin öldüğü hastane yangınının ardından istifa kararı aldı (25.08.2007).

• Buenos Aires- Arjantin`de, makamının tuvaletinde bir çanta içinde 64 bin dolar tutarında para bulunan Ekonomi Bakanı Felisa Miceli istifa etti (17. 07.2007).

• Alman Yeşiller Partisi sözcüsü Türk asıllı Cem Özdemir, hakkında çıkan yolsuzluk (devlet işleri için yapılan uçak gezilerinde toplanan bonusları özel gezilere kullanmak ve bir bankacıdan ucuz kredi sağlamak...) iddiaları nedeniyle istifa etti (26 Temmuz 2002).

Liste böyle uzayıp gidiyor. Peki, bu listede bizden bir bakan neden yok? Yanıtı Meclis Başkanı Sayın Köksal Toptan veriyor: 'Ülkemizde istifa kültürü yok!'

Doğru söze ne denir!

Not: Sayın Toptan'ın sözlerini okuyunca bu garip: "Eski DYP Bartın Milletvekili Köksal Toptan, İzmir'de ortaya çıkarılan trilyonlarca liralık hayali ihracat ve naylon fatura yolsuzluğu soruşturmasının önde gelen ismi Mehmet Niyazoğlu'ndan 1999 seçimleri öncesinde yaklaşık 15 milyarlık seçim yardımı aldığı iddialarını doğruladı." haberini anımsamıştı.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Derya Ongun

 Deryaneval : Derya Ongun


  EYLÜL 2005 - TANIDIK III VE SON

Telefon çalıyor, açıyorum:

- Merhaba şekerim
- Deryacım naber
- İyidir tatlım senden naber
- Akşama ne yapıyorsun, Leyla'ya gidelim dedik Cihangir'e, sonra da belki yukarı çıkarız Bar'a, hazır havalar daha soğumadan,
- Valla olur şekerim, orada mı buluşalım, kaçta?
- Akşam 8 iyi mi, sen istersen geçerken beni al birlikte gidelim
- Tamam 8 de alıyorum seni

Leyla İstanbul Cihangir'de bir Bar, çoğunlukla sanatçıların ve film dünyasının gittiği bir yer olarak nam salmış. Kim bilir neden oraya gidiyoruz durmadan, hele içki içmeyen ben, ama bu akşam içmek istiyor canım, uzun zamandır içimden gelen şeylerin nedenini sorgulamaz oldum ve bundan memnunum.

Bardayız, tabure üzerindeki beceriksiz oturuşumu sabitlemeye çalışıyorum, çantamı asacak kanca allahtan var ama hem yüksek hem de dönen bar sandalyesinde daha içki içmeden oturamaz olmamı haklı bir sebebe bir türlü bağlayamıyorum. Bacak bacak üstüne attım ve oldu galiba, şu, bacağımı diğerinin üstüne atarken geri sallanma travmasından titreyen ellerim de bir sakinleşse tam süper olacağım. Hayır bir şey değil, buraya sarhoş geldiğimi zannedecekler, oysa değilim. Aman tamam ne sanarlarsa sansınlar, düşmedim ya, kendimi sabitledim ya, oh.

Ebru'yla sohbetteyiz, erkek arkadaşı ise gene birilerini bulmuş onlarla hasbıhalde, yaşasın biz aramızda istediğimiz gibi kaynatabiliriz. Bu üstünde olduğum bar sandalyesinden hala korkuyorum ve bacağımı değiştirirken gene sallanıyorum. Bara tutunuyorum, aynı zamanda da ürküyorum ve bunu bir beceriksizlik kabul ettiğim için ürkme anını etrafa umarsız bakışlar atarak örtmeye çalışıyorum. İkinci içkiyi istedim, sahiden de içiyorum, Allahım acaba neden içiyorum, ama yok sormayacağım da, merak da etmeyeceğim, iç Derya!

Bacak değiştirme kabusu geldi gene, ve..ve..kabusu örtme tiyatromu sahnelerken kapıdan içeri girene takılı kaldım, bacağım havada, sandalyeden de korkmuyorum, düşmekten de, aklım başımdan gitmiş, titreme mevcut ama gördüğüm kişiden, dengesiz sandalye ve düşmek korkusundan değil.

Aklımdan sırasıyla ve ama şimşek hızında şunlar geçiyor:

- Bu o!
- Saçları beyazlamış ama bu o!
- Allahım hiç ihtiyarlamamış ve bu o! (Ben 47 yaşımda olduğuma göre o da 67, yuh!)
- Hale bak, iki senedir arıyorum, nette ararken Bar da buldum, bu o!

- Derya noldu, nereye bakıyorsun?
- Ebru inanamayacaksın ama demin kimi konuşuyorduk, ona bakıyorum?
- Hadi canım sen de..
- E...evet, bak karşımda (U şeklindeki barda tam karşıma gelmiş, gözlerimi dikmiş ona gülümsüyorum)
- Şu beyaz tea-shirt'lü mü?
- (Ben hala gülümsemekteyim ve dudak hareketlerimle sessizce "merhaba beni tanıdın mı" diye soruyorum.)
- (O da gülümsedi ve "buraya gel" dedi)

Korktuğum bar sandalyesinden şu anda hatırlayamadığım bir çeviklikle indim, kendimden emin, sürprizden mutlu şaşkın, kalabalık hatta itiş tepiş bar kalabalığını benden beklenmeyecek bir yumuşaklık ve beceriyle yararak yanına vardım. Ben ona bakıyorum, o bana, ben gülümsüyorum, o da gülümsüyor,

- Sen beni tanımadın (tanımadı biliyorum, gözlerinden belli, gözlerinde mekandan içeri girer girmez birini "düşürmüş" olma heyecanı var, bunu nasıl tanıyıp ayırdettiğimi bilmiyorum ama öyle.)
- Dur dur tanıyacağım (şaşkın, bunu beklemiyordu bu kesin)
- Durmam, ben Derya'yım (daha ilk anda gözümde kalibre kaybı istemiyorum)
- Ne! Derya mı!! Tabii yaaaa.....
- (gülümsüyorum, bana sarılıyor ve benim hiçbir yerim titremiyor, Aladağ'dan serinim ve bundan da memnunum)
- Biblom, kaç binn sene oldu, otur, çantanı da al, içkini getirsinler, yanındakiler kim, yalnız mısın, anlat..
- Ehh, son konuşmamızdan bu yana birkaçbin sene geçti.. İçkim bitmişti zaten, yenisini söyleyelim.
- (Barmene) Bize bir rakı, bir de...ne içiyordun sen biblom? Nasılsın Deryacım, anlat, ne güzel büyümüşsün, ne kadar güzel bir kadın olmuşsun sen, anlat çabuk hadi...
- İyiyim, sağlığa.. (kadehimi kaldırıyorum ama havada kalıyor kadeh, o çoktan ilk yudumunu aldı bile... ağzına bir zeytin atarak devam ediyor)
- Mmffh.. şu karşımda oturan esmer adam kocan mı, sevgilin mi?
- O adamı tanımıyorum, kocam ise artık hayatta değil..
- Çook üzüldümm, anlat hadi, bütün hayatını anlat bana, hadi..
- Biliyor musun bir kızım olmadı, iki oğlum var ve son iki senedir deli gibi seni arıyorum, hiçbir yerde bulamadım, bir dergide yazıyormuşsun, onlara adımı ve telefonumu bıraktım ama senden ses çıkmadı.
- Ah yavrum, o dergiden beni çok arayan oluyor, o sebeple rica ettim telefonumu vermiyorlar.
- Hm anladım..("ukala!!" )
- Esas ben seni çok aradım, özellikle de 5-6 sene evvel, çok ihtiyacım vardı sana, her şeyin berbat olduğu bir zamandı ve hep seni düşündüm.
- Hayrola roller ne zaman değişti, ben en son "sana ihtiyacım olduğunda seni arayabilirim" repliğinde kalmıştım?
- Kız sen daha da akıllı ve keskin dilli olmuşsun, hı?
- Yok canım, sadece söylemem gerekenleri ertelemiyorum artık (hala bir etkisi var üzerimde, ama ben eski ben değilim, etki içime dokunamadan üstümden akıp gidiyor)

Bana uzun uzun iş hayatını, aile hayatını anlatıyor. Dinliyorum ama benim beklentim bu değildi ki, ben sarıp sarmalanmak istiyor/dum (muşum meğer), ay ne kadar uzun anlatıyor, bir de karmaşık, oradan oraya atlıyor konuşurken. Barmen mesela farketti sıkıldığımı, e tabii normal, çalan müzikle omuzlarımı dans ettirerek dinlemem beni ele veriyor. Arada Ebru'ya bakıyorum, göz göze geliyoruz, bana gözlerini kaldırıyor Ebru, o bile anladı beklediğimi bulamadığımı, ama karşımdaki hiçç anlamadı, ama zaten bu durumla ilgilenmiyor ki hiç. Bu adam 27 sene evvel de böyle miydi? Evet böyleydi, hatırladım. O hep böyleydi demek.

- Söyle bana Derya, sen beni neden iki yıl boyunca aradın?
- İnan bilmiyorum, daha doğrusu nedenini hiç düşünmemiştim.
- Hala mı bilmiyorsun?
- Yok biliyorum. Sanırım şu, sen bana demiştin ya "ihtiyacın olursa bir gün ben buradayım" diye, ben de hayatımın yarısını kaybettikten sonr..
- Sizi tiyatroda görmüştüm, hatırlıyorsun değil mi?
- Evet, seni görmek hiç de iyi gelmemişti bana, o yüzden de selam vermemiştim.
- Farkındayım biblom, ama ertesi gün seni aradığımda...
- Bir dakika, lafımı bitirmek istiyorum,
- Tamam, bağışla, bu arada içkini içmiyorsun..
- Lütfen kesmez misin, kesmeden sorunun cevabını dinler misin!
- Tamam bebeğim, devam et gözüm kulağım sende, ama çok da güzelsin be yahu.
- Ben kalkıyorum..sana iyi..
- Tamam tamam lütfen otur, sustum, bak fermuarladım ağzımı
- (Gülmüyorum, eskiden buna dakikalarca gülerdim...)
- ......
- Nerde kalmıştım, ha işte, demiştin ya "...ben buradayım" diye, beni en eski tanıyan bir eski sevdiğimle, kaybettiğim hayatımın yarısına tanık olmayan bir eski sevdiğimle yakın olmak istedim zahir.
- Ben buradayım Derya, ve artık hep burada olacağım, şartlarım değişmedi ama artık senin yanında olacağım.
- Bir dakika, daha lafımı bitirmedim dur, ben sadece bir omuz ve ama senin omuzunu istedim, bu omuzda herhangi bir taahhüt ya da eskiye dair bir özlem yok, sadece sağlamlığından emin olduğum bir omuz olma özelliği beni çeken. (Allahım beni anlamıyor bu adam)
- Tamam biblom, ben de onu diyorum, her türlü yanındayım artık, hem de kovsan da gitmem, ah ben seni ne özlemişim, bak ne diyorum, arkadaşlarını da çağırsana yanımıza (elini kaldırıp Ebru'ya işaret ediyor)
- Ya gerek yok, ben zaten birazdan kalkacağım, içkim bitsin
- Dünyada olmaz, bu akşam benimlesin, daha başka yerlere de gideriz, kaç senenin hasreti var.

Ebru ve erkek arkadaşı yanımıza geldiler, onlarla tanıştırdım, Ebru'nun erkek arkadaşı çakırkeyif kıvamının keyifötesi faslına geçmiş, benim Tanıdık ise yıllar sonra tanınmanın, yetmedi, aranmış olmanın şımarıklığında, böyle bir saçma sapan, yakışıksız bir coşku içinde, itici ama.. Sıkılmaya başladım bile.

- Çocuklar, bu Derya var ya bu Derya (bana sarılıyor, istemiyorum, noldu bana..)
- Ya Derya'yı biz de çok severiz
- (Allahım ne suni ve manasız laflar, sırf donuk ve yapay sohbete kenarsüsü olsun diye beyhude çabalar, sırıtıyor çok)
- Çocuklar, biz Derya'yla buradan devam ediyoruz, siz de gelmek ister misiniz?
- (Biz olduk gene, ama nerdeeee, nerde Divan Pastahanesi'nin kapısında başlayan "biz", nerde bu. Ya da, o biz bu bizle aynı biz, ama ben aynı ben değil, hayırlısı bakalım..)
- Ah çok teşekkürler ama biz burada arkadaşlarımızla buluşacağız, siz gidin, bir başka sefere keh kih..
- Tamam, zaten artık Derya'nın yanında beni görmeye alışın, çünkü bundan sonra Derya'yı bir daha tek göremeyeceksiniz, (bana dönerek) biblom, hayatında bir erkek var mı?
- (Allahım bu ne patavatsızlık, ne alakası var..cevap vermiyorum, umarım anlar)
- Çocuklar size iyi akşamlar iyi eğlenceler, biz kalkıyoruz, sakın hesap ödemeyin tamammı, hahhhha hadi görüşürüz, gel biblom...

Cihangir'den çıktık, arabaya gidene kadar benim kah önden yürümemi istedi, kah önüme geçti yüzü bana dönük geri geri yürüdü, ay hiç yakışıyor mu, endamımı görecekmiş, ve gördü, ve beğendi, ve ben buna da çok sinirlendim.

İstiklalde bir çatı katındayız, bir başka Barda:

- Derya, seni bulduğuma, daha doğrusu beni bulduğuna inanamıyorum, bu gece benim miladım.
- Abartma nolur,
- Abartmıyorum, ben seni hiç unutmadım ki.
- Unutamazsın bence de, Yugoslavya'dan sana yazdığım mektuplarla ilgili ettiğin telefon bile yeter unutmaman için.
- Deryacığım, sana onu telefonda izah etmiştim.
- Edememiştin, hayır edememiştin.

"Migros'un önündeki sendelememin üzerinden 4 yıl geçmişti, işteydim, telefon çaldı:
- Derya
- (bu o......omuriliğim dondu) ..e (öhhö). fend...im
- nasılsın
- iyi...yim, sen
- ben de iyiyim, sesin hala çok güzel biliyor musun, haha ne zevzeğim dimi, sesin neden güzel olmasın ki, hala kelimesini kaldırıp tekrarlıyorum "sesin çok güzel",
- (telefonun diğer ucunda salakça gülümsüyorum ve başımı iki yana sallıyorum," zevzek değilsin" diye,)
- Deryacım seni neden aradım biliyor musun, ofisi boşaltıyorum da, kasadan senin mektupların çıktı, e şimdi senin önünde bir hayat var, ölüm var kalım var.....bla bla bla... diyorum ki bu mektupları ben imha etsem sence bir mahsuru var mı?
- ................. (bir anda büyüdüm, bir anda aklıma en sivri, en nalına mıhına cümleler geldi, yutkunuyorum).....
- Derya?
- Buradayım,
- Ne diyorsun?
- Şunu diyorum, o mektupları "izansız ve saygısız" birine sehven gönderildikleri için dürüp dürüp...... hoşça kal."

- Deryacım daldın?
- Dalmadım, mektupları dürüp dürmediğini düşündüm ama merak etmediğime karar verdim.
- Of çok güzelsin, sanki hiç 27 sene geçmemiş, ya da 27 sene seni hatırladığımdan daha da güzel yapmış.
- Saçmalama, 27 sene dile kolay, 20 yaş neree 47 yaş nere,
- Yok yok, sen böyle kuğu gibi olmuşsun, 27 sene evvel kucağıma geldiğinde kucağımı doldururdun, şimdi gel bakayım dolduracak mısın..
- Kalkalım mı, geç oldu
- Bu gece benden ayrılma Derya
- Yarın sabah işe gideceğim, çok da geç oldu.

Ertesi gün ve devam eden günlerde, toplamda 3 haftalık bir finalde, Tanıdık, bendeki mevcut, uyuyan, çoktan uyandırılmış, uyuyormuş gibi yapıp da aslında avaz avaz haykıran tüm hatıraları canlandırıp sonra da süratle tüketti.

Sonunda önce onunla hayalimde bir diyalog yaptım:

- Ben seni 20 yaşımın coşkusu ve enerjisiyle çok sevmiştim
- Biblom ben d..
- Lafımı kesmezsen sevinirim
- Dinliyorum
- Benden ayrılmanı, o zamanlar büyük bir yıkım gibi gözükmüş olsa da, ilerleyen yıllarda senin tarafından bana verilmiş büyük bir şans olarak gördüm. Bütün bu geçen yıllar içinde zaman zaman, "ben bunu nereden biliyorum" diye afalladığımda cevap olarak karşıma hep sen geldin, bu yüzden sana harcadığım duyguları boşa harcanmış saymadım, sadece karşılıklarının duygu değil de "bilgi" olarak tescilini kutlamayı öğrendim.
- ... (bu hayali diyalogda bütün replikleri ben ayarlıyorum ve onu konuşturmuyorum işte)
- Buraya kadar bir mağduriyet yok, ve ama benim etik "mahsup etme" çabalarım sayesinde yok, yoksa, tamamen duygusal sorumluluk açısından bakarsam (bugünkü aklımla elbette) seni mahkum etmek inan kaçınılmaz son, ama dediğim gibi ne sen borçlu kal hayata, ne ben alacaklı, iyi böyle....diyemiyorum, değil işte, iyi değil, artık iyi değil.
- ..........(Burada ona gene replik vermiyorum ama pişman ve çaresiz bir yüz ifadesi veriyorum)
- Artık mahsup edemiyorum, zira aynı sorumsuzluk, aynı umarsızlık, aynı egoistlik sende hala mevcut.
- Deryacığım, ne yaptım ben sana?
- Anlatayım, ve anlatırken de senin bunları sahiden yaptığını kazıyayım kendi hafızama, kazıyayım ki bir daha unutmayayım ya da mahsup etmeyeyim. Bir: Beni ilk bakışta tanıyamayan sen, nasıl olur da bir saniye sonra "yıllardır seni özlüyordum" ezberine kapılmamı beklersin? İki: nasıl olur da hayatımın yarısına benimle birlikte şimdi ağıtlar düzen adam iki dakika sonra "sen hep benim ben hep senindim" diyebilir ve bunun da ucuna hiç yeri ve zamanı değilken, yakışıksızca ve arsızca "biliyor musun karımla 15 senedir kardeş olduk" pespayeliğini iliştirir, tüh ve yuh! Üç: nasıl olur da kendi hayatını hep kendine saklayan sen emrivakiyle benim evime gelip evimin sahibiymiş gibi davranabilir? Benim özel alanıma bu kadar saygısızlık nasıl yapabilir?
- Bütün bunları ben mi yaptım?
- Ve işte dört ve son: nasıl olur da bir erkek, 27 yıl sonra, duygusal ve sosyal zeka olarak +20 yaş avantajına rağmen benden geri kalmış olabilir? İşte cevap burada. Sen hiç gelişmemişsin, aksine daha da bencilleşmişsin. Ben ise çok gelişmişim, ve ama hem senin aksine hem de bir yandan sana benzer, saçma salak gençlik hezeyanlarımdan arınabilmiş ve kendimi senin gibilerden koruyabilecek kadar bir "ego" geliştirebilmişim. Kendimi sana, hayatımı ve ailemi senin egona hırpalatmam artık.

Bu sessiz diyalogu yaptıktan sonra gerçek hayatta bir mail ile temize çekerek noktayı acı tespitlerimin sonuna bir teşekkürle koyduktan sonra düşündüm.:

Beni duygularla arşa çıkartıp sonra gene duygularla yere çakan, yere çakılmamı takiben kendimle uzun bir hesaplaşma dönemimin bilmeden tetikçisi olan, sonrasında gerek mektuplu telefon konuşması gerekse de şu anda düşünmek istemediğim cızırtılarla hayatıma kısa ama etkili darbelerle ani giriş çıkışlar yapan bu insan son kez neden hayatıma girmişti? Cevap hemen geldi : Bana kendimi bir kez daha göstermek ve sonrasında da tamamen çıkmak için.. ve çıktı. Ona sunduğum tüm duygusal ve fiziksel ilklerimin hala daha farkında değildi. Ben ise bana bilmeden öğrettiklerinin hem farkında hem de başarıyla uygulayabilmenin kazancındaydım.

Kan ter içinde uyandım, saate baktım, geç mi kalmıştım, yerimden fırlarken bir yandan "bugün günlerden ne diye düşündüm. Lanet olsun geç yatmaktan vazgeçmeliyim diye kendi kendime söylenirken aklımda belirdi ve "ohh Cumartesi uyuyabilirim" dedim kendime, sevindim. Tam başımı tersini çevirdiğim serin yastığa bırakmıştım ki, yukarıda anlattıklarımı anımsadım, gene fırladım. Rüya mı gördüm diye bir ter daha boşandı, ama hemen akabinde hatırladım ki hayır! E maili gece yatmadan evvel göndermiştim, bu rüya değildi. Bir daha sevindim, bir de kendimi sevdim, afferimdi bana. Başımı serin yastığa koyduktan hemen sonra gözlerimi keyifle kapatırken içimden şunlar geçti:

"O halde, ona uğurlar olsun. Ben iyiyim."

- Bitti -

Derya Ongun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,559,559,559,559,559,559,559,559,559,55
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Bayramlık Ağızlara Kurbanlık Kulaklar

İyi günler Ahmet Bey, ben Arzu, nasıl yardımcı olabilirim ?
- İyi günler efendim, şöyle olabilirsiniz sanırım. Ben, hemen hemen ilk üyelerinizdenim.

Evet efendim, kayıtlara göre öyle görünüyor.
- Madem kayıtlara bakıyorsunuz üyelik tarihimin sona ermek üzere olduğunu da görüyorsunuzdur. Mevcut pakete göre 77,80 YeTeLe olan ücretim yaklaşık 86,80 YeTeLe olmuş. Bu kriz ortamında bana pahalı geldi de, neler yapabiliriz acaba ?

Olabilir, başka paketlerimiz de var efendim. Paketinizi değiştirebiliriz mesela...
- Zaten ben de onun için aramıştım sizi. Örneğin; Ekonomik bir paket var o da ayda 62,80 YeTeLe gibi gözüküyor, doğru değil mi ?

Doğrudur efendim.
- Öte yandan; üyeniz olmayanlara aylık 39,90 YeTeLe gibi bir kampanya düzenlediğinizi de reklamlardan izlemekteyim. Ekonomik Paket ile aynı özelliğe sahip görünüyor..

Eee ..?
- Eee'si bana da o fiyatı teklif edin, ben de size "He" diyeyim...

Cık ..! Olmaz ..!
- Üstelik; 30 YeTeLe aktivasyon ücreti almanıza da gerek yok, zaten aktif durumdayız.

Katiyen olmaz ..!
- Neden ?

Efendim o yeni üye kazandırmak için düzenlenen bir kampanya..
- O zaman önce benim üyeliğimi iptal etseniz, ben de gidip kutunuzu bayinize teslim etsem. Sonra yeni üyeniz olmak için gereken toplam parayı ( aylık 39,90 YeTeLe edecek şekilde ) bankaya KK ile 12 taksit ödesem..?

Olur tabi ..! Bu durumda 48 saat içinde kutunuzu bağlıyoruz efendim.
- Evimin mutena köşesinde duran kutunun 48 saat adresinden uzaklaştırılması sizin için neden önem taşıyor ?

Ama efendim...
- Aması maması yok, bak şimdi geçen gün başımıza ne geldi ..!

Ne geldi ?
- Efendim, 1988 yılından beri aynı adreste ikamet etmekteyim. Bu 20 yıl içinde kaç tane seçim yapıldı ise hepsinde seçmen kütüklerinde ismim var idi ve oyumu kullanmıştım. "Adrese Dayalı Nüfus Sistemi" sonucu ne oldu dersin ?

Ne oldu ?
- Seçmen kütüklerinde kaydımız kuydumuz yok oldu...

Nasıl olur ? Muhtarlıktan; İkametgah Senedi istediğinizde ne oluyor ?
- Muhtar; "2 gözüm önüme aksın ki; bu adam ilişikteki şu adreste oturuyor" diyor.

Eee ?
- Lakin; "Adrese Dayalı Sistem" ve ( YSK ) Yüksek Seçim Kurulu'na dayalı seçmen listeleri, muhtarlık kayıtlarını hiç mi hiç kaale almıyormuş...

Böyle şey ne duydum ne gördüm doğrusu efendim.. Cık cık cık ..!
- Yaaa ..! İşte bu nedenle; gelin şu kutunun adresini değiştirmeyelim, ne dersiniz ..?

Tamam efendim, kutunuzu sizin adreste bıraktık. Kayıtlara geçsin diye tekrar ediyorum. Diyorsunuz ki; "Ekonomik Paket ile üyeliğim devam etsin ve aylık ödemem 62,80 YTL olsun". Doğru mudur ?
- Hayır efendim, doğru değildir. Ekonomik Paket kısmı doğrudur ve fakat aylık ödemem 39,90 YTL olsun diyorum...

Öyle bir fiyatımız yok efendim, bahsettiğiniz paketin bedeli sistemde 62,80 YTL olarak gözükmektedir.
- Elinizde 39,90 YTL ödemeli bir sistem var mıdır ?

Vardır efendim.. Yeni üyelerimiz için...
- Bizler eskidik mi yani ?

Yok, yani o anlamda söylemedim. Daha önceden üye olmayan yeni müşterilerimiz için bir kampanyamız var, onu demek istemiştim.
- Anladığım kadarıyla diyorsunuz ki; yeni müşteriye canım feda, eskisine elveda ! Kayıtlara geçsin diye soruyorum efendim : "Matematik ile aranız nasıl ?"

Fena değil de, şey bunu neden soruyorsunuz ?
- Varsayalım mevcut müşteri sayınız X olsun. Kampanyadan yeni bir müşteri gelirse; müşteri sayınız X+1 olur mu ?

Olur.. Elbette yani, bunu bilemeyecek ne var ? Teessüf ederim ..!
- Etmeyin etmeyin.. Pekala; ben üyelikten vazgeçersem; bu kez yeni müşteri sayınız X-1 olmaz mı ?

Siz de olur olmaz laflar ediyorsunuz ama kafam karışıyor...
- Kampanyalarla siz bizim aklımızı karıştırmıyor musunuz ? Sonra da; "Kek gibi 62,80 YTL ödemeye devam eden müşterilerimiz olabilir" diye düşünüyorsunuz. Bu mudur ?

.........
- Bağla bakayım şimdi bana YSK'nu, hazır hızımı almış iken...

Nasıl bağlayayım efendim ?
- Şöyle bağla : Ben sizin üyeniz değilim, bankaya gittim, ayda 39,90 YTL olarak 1 yıllık abone bedelini ödedim.

Diyelim bağladım...
- Aaa, tesadüf bu ya bizim evde adrese dayalı kutunuz da varmış..!

Ciddi misiniz ? Ne şans doğrusu..
- Bana da çok ilginç geldi gerçekten.. Bir dakika, bir dakika, aaa ..! İnanmıyorum...

Ne oldu efendim ?
- İnanır mısınız bilmem ama şu anda yayınlarınızı bile izleyebiliyorum..

Şaka yapıyorsunuz, hadi canım...
- Yok inanın şaka felan değil, ciddi söylüyorum...

Kutunuzda bir kart var mı efendim ?
- Du bi bakayım; aaa, varmış..

Kartın üzerinde bir numara olacak, okur musunuz ?
- 1234567...

Ahmet Bey ile mi görüşüyorum..?
- Buyrun benim...

Annenizin kızlık soyadı ?
- En sevdiğim soru da geldi..........

Aaa, kaydınız doğru ..! Ben Arzu, size nasıl yardımcı olabilirim ?
- Seçmen Listesi'nde adımı bulamadım da efendim..

Bilgisayar kayıtlarımıza göre; adresiniz .......................... değil mi ?
- Doğrudur. Telefonumun ilişiğinde Muhtarlıktan yeni aldığım İkametgah Senedi de var...

Ne gerek var efendim ?
- Acaba şimdi hangi seçmen oturuyor gibi gözüküyor dersiniz o adreste ?

Müneccim miyiz biz, nerden bilelim ? Adresten sorgulama yok sistemde, sadece isimden yapabiliyoruz. Son seçimlerde .......... İlkokulu, ....... no'lu sandıkta oy kullandınız mı ?
- Bravo yani..! Şimdi nerede oy kullanmamı uygun görüyorsunuz ?

Bilemem efendim, yeni seçmen kütüklerine ait bilgisayar kayıtlarında yoksunuz...
- Çok güzel.. Bilgisayar yazılımında kullandığınız paket program mıdır ?

Bilmem, olabilir.. Ne olacaktı ki ?
- Paket değiştirecektim de...

Nasıl yani ?
- Örneğin; Ekonomik Spor Paketi... Ayda; 39,90 YTL ödeyebilirim...

Olmaz... Ekonomik Spor Paketi için 62,80 YTL ödemeniz gerekiyor.
- Bir yol gösterseniz, ne olur ..?

Bence; YSK'na söyleyin.. Önce; "Adrese Dayalı Sistem" üzerinden üyeliğinizi iptal etsinler. Siz de kutunuzu size en yakın İlçe Seçim Kurulu'na bırakın. Daha sonra; muhtarlıktan aldığınız kapı gibi İkametgah Senedi ile bir bayimize gidip aktivasyon işlemi için gereken 30 YTL ücreti ödüyorsunuz. 48 saat sonra seçmen kütük kutusuna ait paket adresinize dayanarak en ekonomik yoldan ...
- Anladım, anladım, teşekkürler... Kurbanlık kulak bulsam bile bayramlık ağzımı açmayı hiç istemiyorum, hiiiç ..!

Kurban Bayramınızı kutlar; sağlık ve neşe dolu nice bayramlar dilerim.

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,909,909,909,909,909,909,909,909,909,90
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Kıvanç Gülhan

 Kıvanç'ça : Kıvanç Gülhan


  HAYDA BRE EFELER..

Hayda bre efeler….. İki yiğit çıktı meydane
Ellerinde merdane

Laciler çekildi üstlere, saçlar boyandı "İgora N2" ile, Nuri Leflef kundura cilası ile parlatıldı iskarpinler, gül yağları, seksen derece limon kolonyaları ile kokulandırıldı gerdanlar, esanslar sürüldü bileklere, çoraplar yıkandı, keratalar koyuldu arka ceplere. Kenarı ince çizgili beyaz mendiller sakızlar gibi yıkanıp ütülendi.Şimdi nereye?..
Doğruca partiye..

Şu aralar yeni bir yaşam şekline balıklama girmek üzereyiz. Bu yaşam şekli ki ülkemizde dört-beş yılda bir yinelenen seçimler sürecidir.

Eski seçimlerde vatandaş, parti liderlerinin gezi programlarını sıkıca takip eder, parti liderinin konuşacağı meydana ondan saatler önce gider, heyecanla bekler, seyyar satıcılardan içecekler alır içer, simitle karnını doyurur, uzunca süredir görmediği dostlarını görür hasbıhal eder, görüş alır görüş bildirir, dedikodu toplar, son vefatlardan haberdar olur , üzülür, işe sokacağı yakını için umutla bilenir geleceğe .

Öteki partilerin mitinglerine de gider. Hepsinin de doğruyu söyledikleri hissine kapılır bazen. Seçim bürolarında gezinir yassı vakti. Beleş çaylar, lahmacunlar hırladır. Karınlar doyar, sigaralar tellendirilir, kehribar tespihler turlandırılır.

Ta ki Özal devrine kadar bu işler böyle yürürdü. Bi Halk parti iktidar oldu, bi Adalet.. Derken Liberal düzen gelip çöreklendi kara bulutlar gibi ülkemin üzerine. Ne getirdi bu düzen biliyor musunuz ?. " Al gülüm ver gülümü"

Biraz açayım.

Dedi ki kul Adem.. Elimde bir yara vardır Ey Yolcu. Dermanı da sende derler. Bi işesen?!...
Yolcu düşündü, dedi ki "Be adem işesem iyileşir..
İyi ya işte. Bu sevap da sana yeter.

Yolcu Attı tuttu . Şapkasını çıkarıp kelini kaşıdı bir güzel ve "Yok" dedi.
"Mademki derdinin dermanı bendedir o halde karşılığını ödeyeceksin."

Ey yolcu neredeyse altına yapacaksın. Bi himmet buyursan da.. Boşa gitmese..

Vermeden almak Allah'a mahsus. Alacağının karşılığını ödeyeceksin. Al gülüm.. Ver gülüm..

İşte böylece başladı yeni tür seçimlerin öyküsü. Burada alınan kömürdür, alışveriş çekidir, altındır, nakittir, gıdadır. Sevaptır, cennette meskendir. Ben onu bunu bilmem.

Ancak oy diye verilen İnsanın onuruna işemektir. Geleceğe işemektir. Boşa gitmeden işemektir. Derman ola.

Kıvanç Gülhan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,638,638,638,638,638,638,638,638,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Cem Özbatur


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Portakal rengi gün

Ellerimizde portakalın yapışkan suyu
Ve ağzımızda portakal kabuğu dişlerimiz
Gülüşüyoruz onur ve ben…
Portakal reçeli kaynatıyor babanem
El örgüsü kazaklarımızda şekerli kokusu…
Annem üşüyen ellerini ısıtıyor sobada
Avuçlarında ateşin rengi portakal…
Karşıdan gelirken Eminönü simidi almış
Sarılıyorum anneme o sokulgan çocukluğumla
Anne saçında İstanbul kokusu
"çaylar soğumasın hadi" diyor
Atıveriyoruz portakal kabuğu dişlerimizi
Portakallı yapışkan ellerimizde
Susamı çıtır simitlerin
Susam susam portakal…
Sedirde portakal rengi kedimiz uyuyor
Ve duvarlarda gün sonunun rengi portakal
O günü anımsadığımda hala
Yüreğimde sıcacık, ılıcık, mutlucuk renk
Portakal…

Oya Ustabaş

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet bağlantı hızınızı test edebileceğiniz en yasal site http://speedtest.turktelekom.com.tr/ Bakın bakalım size taahhüt edilen bağlantı hızı gerçek mi? Yoksa etrafa hava attığınız kadar yok mu?

Flash oyun oynamayı sevenlere http://www.koreus.com/jeux/nouveau/ alternatif bir web sayfası. Değişik oyunlar ve yenilenmiş arayüzünü daha önceden bu siteye girmiş olanlar fark edeceklerdir.

Benim bu zamana kadar gördüğüm en kapsamlı paylaşım sitesi. http://www.mininova.org/ Kullanım için sizlere tavsiyem, ilk olarak herhangi bir paylaşımı indirmek istediğinizde karşınıza çıkan "To start this P2P download, you have to install a BitTorrent client like" yazısının sonundaki Vuze ya da µTorrent programlarından birini bilgisayarınıza yüklemeniz olacaktır. Böylece istediğiniz dosyayı sorunsuzca bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Nothing Compares 2U
Sinead O'Connor -









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081205.asp
ISSN: 1303-8923
5 Aralık 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com