Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.538

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 25 Aralık 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Birken iki oldular, yandık!..


Merhabalar

İmzala(ma) ile yeniden gündeme gelen azınlıklar meselesini uzatmanın, ülke sathında neredeyse parmakla sayılacak kadar kalan dostlarımızı oldukça rahatsız etmeye başladığı kanısındayım. Hele etnik kimliklerinin, en üst düzeylerce, hakaret addedilmesi karşısında neler hissedebileceklerine dair empati yapmaya çalışıyorum ve çok üzülüyorum. Eğer özür dilemekse, işte ben, onları bu duruma düşürdüğümüz ve karşı çıkamadığımız için özür diliyorum. Bir Atatürk çocuğu olarak onlara en iyi morali gene Atatürk'ün vereceğine inanıyor ve dün Yavuz Donat'ın köşesine aldığı bir anıyı kayıtlara geçmesi açısından izniyle buraya da alıyorum.

-------
"Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
***
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
- Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın."
-------

Bu hikayeyi bir Noel hediyesi olarak kabul etmelerini arzu ediyor ve tanıdık tanımadık tüm inanan dostların Noel Bayramını en samimi duygularla kutluyorum.

...

Sonunda bunu da duyduk. Memleketin itiraz edilemez en yüksek iki makamı birbirine düştü. Kapatılan belde belediyelerinin itirazları neticesinde, Danıştay kararı doğrultusunda, yeni seçimlere katılmalarının önünün açılması YSK ve Anayasa Mahkemesini birbirine düşürdü. Tayyip Bey de aldığı pası iyi değerlendirip, kendine yakışan bir üslupla, Danıştayı kasdederek konuya açıklık getirdi sağolsun; "Ben doğrusu yeni bir şey öğrendim şimdi. Türkiye’de ikinci bir Anayasa Mahkemesi daha çıktı. " Türkçesi şu; "Birinden çektiğimiz yetmedi, şimdi iki mi oldular? Yandık."

Bu memlekette yargıdan başka güvenebileceğimiz neyimiz kaldı Allah aşkına. Kararları tartışmasız kabul edilen yüksek mahkeme üyelerinin daha dikkatli olmaları gerekmez mi? Gerekir gerekmesine de, işin çivisi baştan ayağa çıkınca onlar da çarka uyuyorlar zahir. Esenkalınız.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  Mum yorgunu Sanıklar, Yanıklar…

Aralık ayı. Bir üşüme hadisesine en çok yakışabilecek ay hangisi diye sorsalar; ilk aklıma geleni söylememi husus koşsalar; aralık derdim. Düşünmeden.. Ölçüp biçmeden, aralık…

O kadar üşüdüğüm oldu ki bu ayda. Hem de yıllarca. Uzun, uzun, uzun yıllarda hep devasız üşümelerimin aralık ayında yaşanıyor olduğuna şahit oldum günlerden sonra... Yaz boyu unuttuğum; soluğumu tıkayan, vücudumu dermansız bırakan bacak sızılarım aralık ayında geri dönüyordu genelde. Ben aralık aylarında uğurluyordum ömrümden çıkarmaya karar verirken içimi tarifsiz ağrılara salanları. Bir başka aralık; ben çıkıyordum birilerinin içinden. Dönmemeye yemin ederek. Bir daha o içe asla dönmeyerek…

Aralık ayı hüzünlüdür. Hep hüzünlü filmler yazar sinemalarda. Şarkıların hızlısı tutmaz, benimsenmez. Şiirlere sığınılır belki hiç sığınılmadığı kadar. Bir cümleden alacaklı istasyonlar daha küskündür giden bavulların içine sığdırılamamış anılara. Yataktan kalkıp pencereni açtığın kuşluk vakitlerinde dardır için. Dışarısı gereksiz gam yüküdür de boğazına dolanır. Sebepsiz mutsuzsundur aralık aylarında. Çünkü sebep bulmaya kalksan sebeplerin seni sebepsiz bırakabilecek kadar fazladır. Aralıktır. Ağrıtır. Üşütür. Sızlatır…

Yıllar önce bir aralık ayında astılar onu. Nedeni nedensiz. Hatta nedeni yaşıyla mukayese edilemeyecek kadar çocuk; Erdal Eren. Düşlerini lise sıralarında asanların bu utancı taşımaya nasıl dayandıklarına anlam veremeyeceğiniz kadar çocuk. Fotoğraflardaki ürkek bakışlı, mağrur, yönetici amcalarını utandıracak kadar kendine güvenli ve dik ölüme yürüyen düş yangını Erdal. Ardından türkü yazılan, yazgısına çare olamayan şairlerin şiire küstüğü zamanları kafiyeye yaşatan Erdal… Yitişine engel olamayan hüzünlü babaların oğullarına Erdal ismini koyarak acısını biraz hafifletmeye çalıştığı aralık ayları…

Kaç yıl geçti üzerinden. İzlerini unutanların oransal fazlalığı düşünüldüğünde uzun yıllar oldu denilecek kadar çok zaman.. 18'ini görmemiş, düşlerinin çoğunu yaşamayı değil düşünmeyi bile düşünecek kadar zaman lüksü verilmemiş, ürkek ama mağrur bakan, dik duran, çocuk fakat herkesten çok daha adam Erdal Eren… 13 Aralık 1980. Ankara'da astılar. Soğuk bir aralık ayında. Ne düşündüğünü sormadılar. Çocuktu daha. Susuyordu. Olanın bitenin karşısında susarak duracak kadar dikti. İnançlıydı. Kararını korkusundan ayrı tutabilmeyi bütün yönetici amcalarına ders vere vere yaşıyordu. Bir çocuk ölüme gidiyordu. Utanması gerekenler utanmıyor. Şairler şiire küsüyor. Ozanlar türküler yazıyor. Babalar oğullarına Erdal ismini koyuyordu. Aralıktı. Soğuk ve kuru bir Ankara sabahı…

Büyümesine izin verilmemiş, düşlerini gerçekleştirmek bir tarafa düşünecek kadar zaman biçilmemiş Erdal. Yıllar önce ölüme giderken cesaretin dersini gözlerindeki mağrur güçle dünyaya bırakan; annesinin rüyasında hep aynı yaşta kalan, kalacak olan… Hani ardından yazılan bir şarkıda söyledikleri gibi; Ateşi harlı delikanlılar ne şehit ne kahramanlar düşmansız bir savaşta öldüler kalkmayacaklar…

Aylardan aralık. Cama vuran hüzünlü ve uğultulu yağmurun değişmeyen eksiltisi. Saat geç olmuş. Uykuda çokları. Ben uyumuyorum. Elimdeki kitaptan duvarımdaki resimden kulağımdaki türküden damıttığım çok şey var. Yanan mumun isli kokusunda Erdal'ın ölüm yıldönümü. Acılar derindir aralık aylarında. Belki de sensindir şanslı olan Erdal. Tanrı'nın yanında düşlerini düşünmeye fırsatın olmuşsa gerçek de olmuştur düşündüklerin. Oysa burada aylardan aralık ve soğuk ve hüzün ve yalnızlık. Aralık ayları bir başka dünyada soğuk mudur bilmiyorum. Ama tanrı üşütmez evlatlarını. Üşümüyorsan düşlerin yanmıyordur. Düşlerini bir kez yakmaya yeltendiler Tanrı yanına aldı seni. Aralık tanrının yanında soğuk değildir. Huzurluysan aralık güzel bir mevsimin geleceğidir. Dünya bıraktığından çok da farklı değil anlayacağın Erdal. Neyse geç oldu. Orada, Tanrı'nın yanında "geç" kavramı var mı emin değilim. Huzurlu düşlerin Tanrı'nın yanında gerçek olsun Erdal. Aralık ayı hiç üşütmesin seni. Şad olsun ruhun, düşlerin ve çocukluğun…

...

"Duran ile yürüyenler(yahut gezegen ile sabit yıldızlar) arasındaki farkı kestirmek zordur. Gemi yolcusuna göre yürüyenler sahildedir çünkü."

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beltan Göksel


"GA"

Biliyorsunuz , hecelerle ve kelimelerle oynaş içindeyim. Aman! Oynaşmaya siz derin anlamlar yüklemeyin. Niyekine? Oynaş işinde çok bi tehlikeler var. Söz temsil ne demişler :" ATın önüne et, İTin önüne ot konmaz" gibi bir durum hani. Bundan da türlü manalar çıkarmayınız , ben lafımı ortaya koydum isteyen istediği kadar alır GAri. . Kahveciler bilirler ; bu oynaş içinde AT ve İT yazıları da benim patentimde. Irak'ta Bush'a fırlatılan ayakkabı gündemi sarmaladı, tam pabuç-kelimesi için yazı kaleme alıyordum ki, Sn. Hadi Uluengin " Pabuçname " diyerekten köşe yazısı yazmasın mı; vallahi kıskandım hala krizdeyim. (Hürriyet GAzetesi 17 Aralık) Ol sebeple yazı yazma özgürlüğümün kısıtlanması olarak bu durumdan kendime bir pay çıkarıyor, GarGAra yaparak hırsımı yeniyorum.

Allah GAni GAni rahmet eylesin, Yunus Emre 'nin deyişlerine ihtiyacımız var, hele bu günlerde sevginin dibe vurmak üzere olduğunu düşünürsek:

" Söyle aşık dilinden bunu Yunus
Eğer aşık isem ölmezem GAyri"

(Eğri oturup doğru konuşalım)diye bizi avutanlara sözüm var. Eğri oturanın doğru konuştuğunu hiç görmedim. . Akıl var fikir var, aslında her eğri bir doğrunun sapmasıdır. Ağabey doğru oturun , zarar yok eğri konuşun Onun için GAza gelip kendi doğrularınızdan vazgeçmeyin. Gibi gibi durumlarla karşı karşıya kalmak mecburiyetinde kalırsanız doğru oturup doğru konuşmanız en GAymaklısıdır. Yanikine lati lokum. . (a'nın şapkası var, ne kadar uğraşsamda bilgisayarımın klavyesi harfin üstüne şapkayı koymuyor , çözemedik bir türlü)

Yaşam denilen çıkrığı Sevgili Yunus bakın nasıl noktalıyor , insan olana :

" Bir GArip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle GArip bencileyin "

Ne alaka demeyiniz, çok bir alakası var. Kıssayı açarsak demekteyiz ki, siz doğru oturup doğru konuşun, işin GArip tarafı şudur :" Nasıl olsa bir gün gelecek sizi de soğuk su ile yuyacaklar, ister GAriban ol-ister dünya GAnimetlerine boğulmuş ol"

Bana karşı gene GAdrınızı aldığınızı görür gibiyim. Ağabey , kimseyi GAGAlamak değil niyyetimiz, bizimki " Manzara koymak" ; şunun şurasında GAyet az biraz parçalı bulutlu havada ne yazalım yani. GAliba lafı eziyorum. Olsun bazı merciler GAliz küfürlerle dokundururken benim yoGA'yı andıran deyişlerimi çok görmeyin.

Televizyon seyretmekten kaçıyorum, bazen çor çocuk seyrederken bende yakalanıyorum. Aman Yarabbi! Millet yiyecek ekmek bulamazken Yemek Programları almış yürümüş, saatlerce devam ediyor. Şöyle soyar-şöylecene doldurur fırına veririz, sonra mis ağabey afiyet olsun!Hele Mahkeme programları -sosyal ve dahi toplumsal gelişimimizi nasıl da besliyor. Samanyolu TV. de " Boşanmak istemiyorum" -Kanal D herhalde " Ceza Mahkemesi" . Mahkeme hakimlerinin " Evladım, güzel çocuğum-kalkarmısınız, oturunuz yavrum" hitapları beni Adalet Terazisini eleştirenlere selam göndermelere yöneltiyor. Naçizane bu Beltan kulunuz 42 yıllık bir Avukattır. Bırakınız bu söylemleri , vatandaşa nasıl davranıldığı konusuna burada değinmekten bile uzak durmalıyım. Zaten bıkkınlık geldi karşılaştığım GArabetlerden, emekli oldum çekildim köşeme .

Devrin birinde rüşvete fena içerleyen bir Kadı varmış. Davalı bakmış davayı kaybediyor, ne yapsın aklı birkaç adım önde giden arkadaşının tavsiyesine uymuşVe yaptırmış bir sini baklava ile börek. Tepsilerin İçine de davacının adını yazarak afiyetle yemesini içeren bir mektup koymuş. Varın artık siz düşünün davanın sonucunu.

GAvur icadı olan o kadar icat var ki, birini tam öğrenemeden bir diğeri çıkıyor. Hadi perhiz yapalım almayalım diyor insan bir süre yinede dayanamıyor. Bu durum aynı insanı doyuramayan GAleta yemeğe benzer. Biz yine de somun ekmeğin hatırını kırmayalım.

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ziya Paşa Akyürek


KANTİNCİ LEVENT

Geç saatte karşıma dikildi. Hoşbeşten sonra diline düştü meramı. Önce onun diline sonra benim gönlüme düştü. Hocam, bari ufaklığı uyurken görelim, dedi. Dedi demesine lakin beni vurdu ciğerimden. Diyeceklerim ardı ardına dizildi boğazıma; ama ben dönüp gitmekten yana kullandım hakkımı.

Konuşsaydım diyecektim ki:

Sabah evinden belediyenin umursamazlıkla döşediği kaldırımlardan yürürken işine doğru ben senin sadece bedenen geldiğini biliyorum. Ve gelirken dönüp arkana bakmalar tam sana ihtiyacı olduğu anda onu bırakmalar ne demek gözlerinden anlaşılıyor merak etme. Bu okuldaki öğrencilere yüreğini ortaya koyarak davranışın oğluna özleminin bir izdüşümüydü sadece. Bazen, bir çay doldur, diye bağıra çağıra yaklaşırken senin dalmalarından hep anlardım; lakin sen derdini her zaman açmayacak kadar da içten adamdın. Bakışı göç kaldıranın, sinesini söze sığdırmak hayli güçtür. Olsun her sabah erken, her akşam geç buluşmalar olsun… senin helal lokma yedirmen, ilerde benim babam bizi muhanete muhtaç etmedi dedirmen, hayatın tüm yorgunluğunu mahşere sade yalın bir olarak taşınayacak merak etme…

Sen kısa ayrılmalardan, uzun mutluluklara yol buluyorsun ya. Ya kazanırken kaybetseydin. Ya tam eriştim derken bitseydin. Bak bu gecenin körü, sabahın ışığının müjdesi gördün mü.
Halinden okunuyor neyi niye özlediğin. O alnın aklığı sinenin paklığınındandır. Ah Levent usta. Sen derdini özlemini o zamanlardaki iç çekişini göm sinene.

Çayını biraz daha demli koy. Para üstüne bir de gülümseme ekle.. arada demli çay içiriyorsun bize. Ben içimden yine özlemler koyulaştı anlaşılan diyorum. Ama sen duymuyorsun. Sen şairlerin iç yakarışlarının bile erişemediği yükseklerde vuslat ve firak sultanlığında naz makamındasın. Seyrin sana kalsın yolundan bize haber eyle.

Helal yolda duruş ne güzel değil mi?

Ya da şöyle düşün: özlemek bir oğlu, kavuşacak bir oğlun olduğunu gösterir. Ya oğlu olmayanlar, oğlu olup da özlenecek oğlu olamayanlar, ya da oğluyla aynı mekanda olup da bulaşamayanlar…

Ne oldu bak birden özlem makamında seyri süluk notalarında durak aradın. İşte bak gecenim karanlığından zifiri hayatlar var. Onlara bak da yıldızlardan daha parlak yaşadığına şükret. Bu sözüm abartı değil. Yıldızların gece gündüz çıkıp kayboluşuna bakarak derim ki, belki sen de evinde bir gözüküp kaybolsan da unutma oğlunun ufkunda her dem bir güneşsin. Olsan da olmasan da… Oğullar yıldızları unuturlar; ama güneşi asla unutmazlar.

Güneş şahsiyetler unutulmaz ki…

" yürek koyu söz açık derdimi bilemediler,
zaten onlar da seni ondan gayrısı bilemez ki dediler…"


bunları diyecektim., ama ben hakkımı dönüp gitmekten yana kullandım. Zira seni sözümün erişemeyeceği kadar yüksekte gördüm. Helal olsun sana Levent Usta…

Ziya Paşa Akyürek


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,868,868,868,868,868,868,868,868,86
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Görkem Yanık


SAYHO KÜLTÜRÜ ÜZERİNE DİDAKTİK BİR DENEME VE BAKINTIDA YENİ ARAYIŞLAR

Sayho kültürü dünya var olduğundan beri süregelen esaslı bir kültürdür.Fakat ne yazık ki ,Sayho kültürünün önemi ne yeterince anlatılabilmiş ne de araştırabilmiştir.İlk çağlardan beri Sayho kültürünü paylaşan insanoğlu , uzun zaman Sayhoyu yaşamış ama adını koyamamıştır.Arkeoloji bilimi uzun zaman basit ve gösterişsiz gibi görünen kalıntıları bir yana bırakarak ,hatta yok ederek görkemli anıtları aramıştır.Yükte hafif pahada ağır metalarla birlikte gömülen kralların mezarını talan etmiş ,bulduğu hazineleri kah satmış kah kaçırmış kah müzeye koyup müzeden çalmıştır.Oysa Sayho kültürü bir paylaşım , kardeşlik kültürüdür.Orta boy tavada yapılmış melemeni 9 ekmek eşliğinde bandırmak suretiyle yiyen 8 öğrencinin gelecek nesillere bırakacağı en büyük miras , en zor şartlarda mutlu olabilmek ve paylaşmanın hazzını yaşayabilmektir.Oysa bu öğrencilere bir küp altın bıraksalar ,gelecekte o altını bulup , "Ne oldum delisi" olan "zırtapoz" insan ne paylaşmanın hazzını yaşayabilecek ne de kibirden kurtulabilecektir.Bolca hisse senedi alıp ,krizle birlikte delirecek alıştığı tüketim kültürünün paylaşımdan uzak ikliminde intihar edip gidecektir.Melemenle karnını doyuran öğrenci arkadaşlar üstüne bir de piknik tüpte çay demleyip içince koyu bir çay muhabbetine dalacak , gülüp eğlenecek ,sosyal bir varlık olarak uzun süre antidepresan haplara para vermeyeceği gibi , hiçbir psikologa çocukluğunu anlatmak zorunda kalmayacaktır.

Açgözlülüğü bir tarafa bırakıp ; karbon 14 , potasyum ve argonun kullanıldığı yeni restorasyon ve tarihlendirme tekniklerini kullanan arkeologlar ,insanoğlunun ilk önce karnını doyurmak için basit aletler yaptığını ortaya çıkarmışlardır.Yani tarih Sayhoyla başlar.Gastronomi ve mutfak sanatlarının ,tarihe yardımcı bilimler arasına katılması böyle olmuştur.Sayhoyu araştıran tarihçiler ;atölyeleri , dökümhaneleri , alçak ve yüksek fırınların kalıntılarını da incelemiş ve böylece sanayi arkeolojisi doğmuştur.Sayho kültürü birçok bilim dalına öncülük etmiştir.

Tarihi devirlerin doğuşu Sayho kültürüyle olmuştur.Cilalı taş devrinin doğuşu tarımla olmuş , tarımla ilgilenme ihtiyacı Sayho kültürünün ihtiyacından doğmuştur.İnsan ,tarih öncesi olarak adlandırılan yaklaşık dört milyon yıl boyunca göçebe veya yarı göçebe küçük topluluklar halinde yaşamış , avladığı hayvanlarla ve doğadan topladığı organik meyvelerle "Sayho yapmış" tır.Sayhoda yeni arayışlarda bulunan insan tarım ve hayvancılığı öğrenip yerleşik yaşama geçmiştir.Yerleşik yaşama geçme ,hayvanı evcilleştirme ,pişmiş topraklardan kap yapma Sayho kültürünün bir sonucudur.Bu döneme damgasını vuran icatların başında ;ağaç kesmek amacıyla kullanılan dalı taştan baltalar ve yemek pişirmek için kullanılan genellikle üstü süslemeli pişmiş topraktan kaplar gelir.Bugün halen kullanılan ,toprak testiye su koyup soğutmak o dönemin yani Sayho kültürünün eseridir.Üstelik soğutma yönteminde hiçbir enerji kullanılmadığı için doğaya karbondioksit salınımı yapılmamaktadır.Sayho kültüründen uzak insanların buzullar eriyince aklı başına gelip , halen tam olarak imzalayamadığı Kyoto Protokülünü , Sayho cilalı taş devrinde gönülden imzalamıştır.

Sayho arayışları sonucu tarımla uğraşan insan hayatında köklü değişiklikler olmuştur.Ekinlerin ve hayvanların bakımı avcılık ve toplayıcılıktan çok daha fazla emek gerektirdiği için , günün büyük bölümünü çalışarak geçiren insanlar arasında görev bölümü başlamıştır.Hayvanı evcilleştiren insan uzunca bir süre onu tarla işlerinde ve yük taşımacılığında kullanmış yaşlandığı vakit kesip yemiştir.Önceleri , taze etlerin tüketilmeyen kısımlarını vahşi hayvanlara çaldıran insan , "Sayho Yımah Kültürü" nde arayışlara girmiş ve kavurma yapmaya başlamıştır.Örneğin , tarla işlerinde kullanılan sığır bir süre sonra yaşlanmış ve kesilmiştir.O dönem insan nüfusu fazla olmadığı için kesilen tüm et tüketilememiş , bir köşeye saklanmıştır.Saklanan et bozulduğu için tüketilmesi mümkün olmamıştır.O dönem yapılan teneke gibi derin kaplarda etler kuyruk yağıyla birlikte kaynatılmış , donan karışım biraz alınıp ısıtılınca yeniden taze nefasetini verdiği görülmüştür.Kavurma yöntemiyle zorlu kış günlerinde ailecek karnını doyuran insan , ileri dönemde kesilen hayvanların sakatatları üzerine kafa yormuştur.Önceleri kurutup ip işlevi görmesi için kullanıldığı bağırsağın içini boşaltan insanoğlu ,bağırsağı temizleyip, içene baharat kattığı eti bağırsağa doldurmuş , bağırsağın ağız kısımlarını bağlayıp kurutmuştur.Sonra bunu ateşte pişirmiş ve beğenerek yemiştir.Günümüzde halen beğenerek yediğimiz kavurma ve sucuk o dönemin eseridir.

Günden güne gelişen Sayho tarım çalışmaları , değişik bilim dallarının bulunmasına yol açtı.Nil deltası ahalisi , her yıl suların yükselmesini izleyen çekilme dönemlerinde sulama çalışmalarını yürütüyordu.Yükselme döneminde Nil , ardında ekim ve hayvan yetiştiriciliğine elverişli topraklar bırakıyordu.Nil nehrinin yükselme zamanını ve yükselme oranını araştıran insanoğlu geometri ile tanıştı.Bu çalışmalarını ilerletip , günümüzde türeve kadar getirdi.Yani geometri de Sayhoyla doğdu.

Sayho kültürü sınıf bilinci ve sosyal haklar anlamında da öncü oldu.Vaktiyle Babil'in asma bahçelerinde ve bağlarında işçiler çalışıyordu.Bu işçilerin üzüm yemesi yasaktı.Başlarında duran işçi çavuşlarının gözetiminde öğlene kadar çalışıp yemek molası verirler , sonra işbaşı yapıp hava kararana dek çalışırlardı.İşçilerden biri az miktar üzüm çalıp zulaladı.Çaldığı üzümleri öğle tatilinde toprak testiye sakladı.Bir gün öğle molasında üzümleri yemek için gizli yerine gidince üzüm yerine tuhaf bir sıvıyla karşılaştı.Bu sıvı , doğal fermante olmuş sıvıydı yani şaraptı.Testinin yarısını içtikten sonra çalışmaya gitti.Hafiften sendeliyordu.Canı çok çektiği için ,korkuylada olsa bir dal üzüm koparıp yemeye başladı.Bunu gören çavuş ,elinde kırbacıyla gelip "Senin üzüm yemen yasak" diye bağırıp kırbacı vurdu.Alkolün gazıyla kırbacı çavuşun elinden alan işçi " Ulan çalışan çabalayan biziz.Öperim toynağını!" deyip çavuşu dövdü.Bunu gören ve canı üzüm yemek isteyen işçiler birkaç dal üzüm yediler.O günden sonra getirilen bir kanunla işçilerin belli miktar üzüm yemesine izin verildi.

İlerleyen çalışmalar ve artan insan gereksinimleri Sayho kültürünün yayılmasına , bu yayılma yeni keşiflerin yapılmasına neden oldu.

Rivayet odur ki , tarihte ilk yasayı yapan Hammurabinin ismi Sayho kültüründen gelmektedir.Ekmek pişirilen taş fırını denetleyen Hammurabiye ,içerde hamur yoğuran işçilerden biri onun kral olduğunu bilmeden ; "Hamur lazım mı abi?" diye bağırmıştır.Hiç bozuntuya vermeyen kral "Lazım tabi getir." deyince işçi hamur alıp gelmiştir.Karşısında kralı gören işci heyecandan bayılmıştır.Halk ağzında "Hamur lazım mı abi?" esprileri yapılmaya başlanmış , bu kralın ismi de tarihe Hammurabi olarak geçmiştir.

Sayho , geçmişten aldığı ve uzun deneyimler sonucu pekiştirdiği bilgileri geleceğe taşıyan ve geliştiren esaslı bir kültürdür. Sayhonuz bol olsun. Saygılar , selamlar , muhabbetler…

Görkem Yanık


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


SÜRME BENİ

kuru güneşler alnacında zaman çarmıhlınmış acıya
öyle bir bozkır ki ne desem anlamaz can
karagöz dikenleri deler suskuyu
aşkın en haylaz öğrencisi ben miyim -bir zaman
şiirler kopya çekerdim bakışlarından

gitme dedim sana mavi güvercin
koma beni gözlerinsiz ölürüm dedim
dağılmış kaşanelerden geriye hiçlik kaldı
aşkı sor ey yolcu saraylardan kalan yıkıntılardan

kendini kabullenmiş mezar taşlarının hazin yalnızlığını
aldım işte bir dağın yamacından hangi sevdaya yanmış
İyonya akşamlarının ipek bulutlarını topladım zamandan
gemiler çıkıyordu limanlara - korsanların ölüme kafa tutuşu
bir kadın bir adama sarıldı puslu bir istasyonda
kimse bilmiyordu geri dönmeyeceğini sevdiğinin
bu son gözleri olarak kalacaktı kalbine yapışmış ay mührü
orada ölmeyi bildiler..zamana karışmayı tıpkı
tıpkı ikindi gününün dağları aşması gibi ölmeyi
tıpkı otlattıkları koyunlarla bir
bir vadiden geçmek gibi kavallar çalarak
hançer kavlince yaşamışlardı
ay eşkalince -bahar işgalince sevdiler
onlardan geriye ne kalmışsa toplayıp bu tuzlu bozkırdan
kalbimde biriktirdim bin yıllık bir şarabın tortuları gibi
güneşin kollarına zincirler takmışlardı-kaç cehennem yaşadık biz
sana biriktirdim sana..binyıllardan..binyıllarca acılardan
başka ne malım ne mülküm var gayri
sürme beni ey yar
kulunum
çek gözüne sürme beni

ney çalar kamışlarda -hayat dediğin nedir
isyan birikir dünya ..ben ateşgedeyim sabrım dağ dağ
sonsuzlar biriktirdim ölüm dedikleri bitirmez sevdayı bulutlar nasıl bitmezse yağmurlarda
söz anlatamaz bir derin aha sürgün düşmüşem
uçurumlar başından akan sellerle bir
aşk ki kalbimin döşümde patlamasıdır
kanım çekilir..suları susmuş ağaçlarım
kuru bir güneş dökülür dallarımdan
bu nasıl sevda
dağlar doğururum sancılar içinde -gökyüzü çıkar yarıp döşümü
bir deli huruc
hasretin en eski mihmanıyım ben yar
bir seni sevdim işte ey
ömrüm ki hep sana oruç

sana biriktirdim sana..binyıllardan..binyıllarca acılardan
başka ne yerim ne yurdum var
sürme beni ey yar
kulunum
çek gözüne sürme beni

adnan durmaz

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet ortamındaki en geniş kapsamlı ve bir o kadar da güvenilir olarak kabul edilen ansiklopedik bilgi kaynağı http://tr.wikipedia.org Wikipedia'nın özellikle Türkiye için hazırlanmış olan bu web sayfasında her türlü bilgiye ulaşabilirsiniz. Hatta kendi bilgilerinizi de bu ortamda paylaşabilirsiniz.

Oyunlar, komik resimler, animasyonlar ve komik videolar http://www.sempanze.net/ internette komik birşeyler yok mu diye merak edenlere alternatif bir web sayfası. İyi eğlenceler dilerim.

İster amatör, ister profesyonel olun çektiğiniz fotoğrafları paylaşmayı seviyorsanız sizin için uygun bir web sayfası tavsiye ediyorum http://www.fotokritik.com/ paylaşmayı sevenlere özellikle tavsiye olunur.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Adieu Mon Pays
Enrico Macias









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081225.asp
ISSN: 1303-8923
25 Aralık 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com