|
|
|
29 Aralık 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Çuvaldızdan önce iğne!.. |
İyi haftalar
Görüntüleri görüp kahrolmamak elde değil. Dünyanın şanssız coğrafyalarından biri olan Orta Doğu gene kana bulanmış. İsrail jetleri Gazze'de Hamas'a ait askeri hedefleri vurmak için havalanmış ama o küçücük alanda olan gene sivil halka olmuş. Olmaması mümkün değil. Olayı lanetlemek yollardan biri ama yıllardır süren bu karşılıklı düellonun bizzat kendisi bir lanet değil mi? Bu bombalar da o lanetin tezahürü işte. İsrail, bunu bir nefsi müdafa, alınan istihbaratın değerlendirilmesi olarak yorumluyor. Haksızdır demek biraz da kendimizi inkar etmek olmaz mı? Birebir karşılaştırmak yanlış gibi görünebilir ama biz de benzer sebeplerle Kuzey Irak'ı vurmuyor muyuz? Olayı sadece dindaşlık çerçevesinde değerlendirip meydanlara koşmak, duyulan infiali göstermek açısından yararlı belki ama büyüklerimiz ne demiş? "İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır." Savaş, terör, kan, dehşet, korku, tedirginlik, gerilim,vb. bunların hepsi lanetlenesi sözcükler. Tabi, olan biteni iyi anlayıp, yargılamak kaydıyla. Hayatını kaybeden masum insanlara rahmet dilemekten başka birşey gelmiyor elden. Kan döken, can alan her türlü eyleme lanet olsun.
...
Şu sıralar memleketin en sorunlu kişisi Tayyip Bey olmalı. Ankara'da başkan adayını söyleyememesi onun iyi bir uyku çekmesine engel. Uykusunu alamayınca da, yağıp gürlemesi kaçınılmaz. Yani Gökçek'li ya da Gökçek'siz bir çözüm tüm memleketin hayrına. Anlaşılan o ki, Tayyip Bey Gökçek'in şerrinden epeyce korkuyor. Karşısında normal bir vatandaş olmadığının pek farkında. Aday yapmasa, AKP'nin başarılı olmaması için elinden geleni adına koymayacağını biliyor. Yapsa, artık işin garantisi yok. Velhasılı kelam, iki ucu kakalı deynek. Tayyip Bey'in alacağı kararı sadece Ankara'lılar değil, tüm Türkiye bekliyor. Son günlerde bu adamdan kurtulabilme ihtimalini bile sevmeye başladı bu halk. Eh buna da şükür. Hepinize güzel bir hafta diliyorum. Yeni yılınızı yarın kutlayacağım, unuttuğumu sanmayın. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Kahveci : Nevriye Hamitoğlu |
Batu Büyüyor!
Sıcak bir yaz gününde doğdu kerata, havuç kafasıyla, tombik bedeniyle, merhaba dedi hayata. Ay doğdu geceleri, o ağladı, süt kokulu küçük bedenini kucakladım, beşiğinden alıp götürdüm annesine, annesinin saf sütünden içsin diye. Güneş doğdu sabahlarda, o ağladı, yine karnı acıktığı için mi, annesini özlediği için mi onu bilemedim?
Adı Batu… Benim biricik kardeşimin oğlu… Bir gece, meleklerin şarkılar söylediği rüyaların içinde mışıl mışıl uyurken, fısıldadım kulağına: "İyi ki doğdun Batu, sen şimdi beni duyuyorsun biliyorum ve sana söylemek istediklerim var. Bu dünya iyiliklerle ve kötülüklerle dolu. Senin için diliyorum ki, kötülükler senden çok uzaklarda olur. Güçlüklere boyun eğmeyip hep güçlü ol, farklı çocuk ol, büyük düşün büyük ol! Güneşi ve ayı sorgulayan bir çocuk, kendi varlığını anlayabildiğin, insanlığa değer veren bir yetişkin ol! Hayallerin büyük olsun ve en önemlisi sevgin sonsuz olsun, benim birtanem."
Batu büyüdü. Yürümeye başladığında plastikten mavi arabası oldu. Arabasının altındaki boşluktan küçük ayaklarını yere uzatıp, arabası ile evin içinde her odayı keşfetti. Sarı direksiyonunu kıvıra kıvıra duvarlara çarpmadan kendi kendine araba kullanmayı öğrendi. Geri geri gidip park etmeyi de keşfedince küçük ama büyük şöför oldu. Yoruldu, yoruldu, çok yoruldu. Arabasının içinde uykulara daldı, uyurken de salya sümük parkelere aktı.
Batu büyüdü, konuşmayı öğrendi. Ancak bazı harfleri söyleyemedi. "K" harfini "T" ile söyledi, "R"harflerini "L" ile söyledi. Ablamla ikimizi çağırdı bir gün: "tızlal gelin bulaya!". Araba ile gittiği uzun yolculukta, babasına tekrarlatıp ezberlediği 10.Yıl Marşnı bağırarak yol boyunca söyledi: "çııııttıt açıt alınla, on yılda hel savaştan…" Dedesi uğraştı onun "t" harfleriyle, sonunda "k"lar yerine geldi. Ben de "r"ler için, haydi söyle dedim: "rrrrrrrrrr", o söyledi "llllllllll" , ben dedim: "rosto, roka, rulo, rambo", o söyledi: "losto, loka, lulo, lambo". Ah Batu, olmadı olmadı!
Batu büyüdü anaokuluna gitti. Her şeyi öğrenmeye başlamakla birlikte, cinselliğini sorguladı. Önlük altına eşofman değil de kot pantolonunu giymeye başladı. Parfümünü sürdü, saçlarını jöleledi. Anneannesine bir gün sır verdi: "Anneanne, sen biliyolmusun, elkeklelde pipi, tızlalda koko val. Ben öğlendim altık. Büyüdüm ya!" dedi. Babasına özendi, okulu iş gibi gördü. Babasının kravatını boynuna taktı ve anaokuluna öyle gitti. Bir iki hafta aldığımız çocuk kravatını taktı ve sonra vazgeçti. Bir gün uzayan saçlarını keseyim dedim, berbere gitmeyi sevdiği için de teklifimi kabul etti. Oturdu sandalyeye, o benim masalımı dinlerken ben makine ile saçlarını kestim. Aynaya bakınca, çığlığı basıverdi… Kısacık saçlarına öfkelendi. Hafızasında yer ettim, saçlarına dokunmam yasak oldu.
Batu büyüdü, sünnet oldu. Canının acısına hiç ağlamadı. Büyük gibi düşündü ve neden sünnet olmak gerektiğini sordu. Verdiğimiz cevaplar ona yetmedi, sorgulamaya devam etti. Bir gün bana: "Teyze, bil Müslüman sünnet olmadan ölülse ne olul?" diye sordu. Cevabı biraz düşünmem gerekir dedim, sonra da kendimce bir cevap verdim.
Batu büyüdü, sosyalleşti. Sinemaya gitti, tiyatroya gitti, etkilendi. Birlikte çizgi film izlemek istediğinde: "Teyze, bu filmi izletelim mi?" dedi, "izleyelim" dedim. Eğlenmek istedi, ona yorgan çarşafından çadır yaptım. Gövdesi meyvelerden bacakları kürdandan olan hayvanlar yaptım, sonra onları bir güzel yedik. Kartondan kestiğim karakterlerle duvarda kukla tiyatrosu yaptım. Tiyatronun konusunu o seçti: "Komik bir aşk hikayesi"…
Batu büyüdü, karar verdi. Ailece kutlanacak doğum gününe, annesinden habersiz bütün mahalle arkadaşlarını davet etti. Pasta büyük olduğundan bütün çocuklara yetti. Ne olmak istediğini söyledi: "pilot". Başına taktığı mavi havuz bonesi ve deniz gözlükleriyle pilot kılığına girerek, koltukların tepesinden kendini bırakıverdi…Uçtu uçtu… Kağıttan, legodan uçaklar yaptı ve çeşitli uçak oyuncaklar ona alındı. Gökyüzünü sevdi, güneşi ve ayı sorguladı; gece ve gündüzü… Bir gün bana dünya çizdi, güneşi ve birkaç gezegenle yıldızları… Resmini yaparken sorular sordu, ben de ona ceviz kabukları ile uzayı anlattım. Batu duygularını söyledi, hasta dedesini ziyarete giden babasının cebine, dedesi için hazırladığı mektubu gizlice koydu. Mektubun içinde, yazmayı bilmediği için sadece ailesini gösteren elele tutuşmuş çöp adamları vardı. Fikirlerini söyledi. Bir kız arkadaşım, uzun saçlarını kestirince beğenmeyip: "Hiç güzel olmamış, ben uzun saçlı tızlalı sevelim!" dedi.
Batu büyüdü, okula başladı. İlk zamanlarda zor gelen okulun üstesinden geldi. Sordum: "Batu okul nasıl?", "Bildiğin okul işte, delslel falan val. Of teyze sanki sen hiç okula gitmedin mi?"dedi. Bitişik yazmayı, okumayı öğrendi "Ta-lat ip at". Evde bir süre hep "Talat" konuşuldu. Batu, bir iki harf öğrendi diye her şeyi okur oldu. Hatta Türkçe yetmezmiş gibi, İngilizce öğrendiğini söyledi. "Bir iki şey söyle bize İngilizce!" dedik. Batu gayet sakin bir şekilde: "O kadar heyecanlanmayın bakayım." dedi. Şaşırsak mı, gülsek mi bilemedik?
Batu büyümeye devam ediyor, biz de onu sevmeye...
Nevriye Hamitoğlu nevriye.h@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ÇOCUKLAR MI? SINAVLAR MI?
"Bu hafta sonu iki yüz tane matematik sorusu çözdüm.."
"Bu akşam üç konuyu tekrar etmeliyim."
"Sınava yakın kendimi odaya kapatacağım."
"Sınavı kazanamazsam ne yaparım?"
"Sınav benim için hayat demek!"
Yukarıdaki cümleler genel olarak her öğrencinin belli dönemlerde kullandığı ifadelerdir. Sınav bir yarıştır ve yarışa erken başlayanlar, hızlı koşanlar menzile önce varacaktır. Ve her şey güllük gülistanlık olacaktır. Acaba?
Anne babaların çocukları için güzel bir gelecek hayal etmeleri haklarıdır. Her anne baba çocuğu için iyi şeyler düşünür. Olması gereken de zaten budur. Fakat bu noktada unutulmaması gereken şeylerin en başında, çocuğun varlığıyla başlı başına bir nimet, bir değer olduğudur. Hiçbir şey ondan daha değerli değildir ve olmamalıdır. Evet, belki sınavlar hayatın bir gerçeğidir ama asla kendisi değildir. Sınavla hayatı eş tutacak hâle getirdiğimiz çocuklarımız, belki girdikleri bütün sınavlardan başarıyla çıkacaklardır ama bununla birlikte çok şeyi de kaybettiklerini er geç anlayacaklardır. Şunu onlara iyice öğretebilmeliyiz: Hayat sadece sınavlardan ibaret değildir. Herkes okuyacak diye bir yazılı kural da yoktur. İnsan kendi yetenekleri doğrultusunda dd kendi kendini yetiştirip başarıdan başarıya koşabilir. Ve en önemlisi Can Yücel'in dediği gibi "Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez."
Daha hayatlarının baharındaki çocukların sırtlarına kaldıramayacakları yükleri yüklemeyelim. Onları kendileriyle barışık yetiştirmek gibi bir görevimizin olduğunu unutmayalım. Çocuğu odaya kapatıp ders çalıştırmak değildir başarı. Bu onun, ailesine ve belki de kendine yabancılaşmasına neden olmaktan başka işe yaramaz. Evlerde anne-babayla çocuk arasında sınavlar dışında da başka konular konuşulabilmeli. Ergenlik döneminin stresini zaten fazlasıyla yaşayan çocukların büyükleriyle dertleşmeye çok ihtiyaç hissedecekleri bir gerçektir. Dört koldan onları sınav, başarı diye kuşatmayalım; kollarımızla onları her zaman ve her halükârda sevdiğimizi göstermek için sımsıkı saralım. İnanın, böyle bir sarılmaya onların özlem duyduklarını düşünüyor ve böyle bir sarılmayı hak ettiklerine inanıyorum.
Sınav hazırlıkları çocuğun hayat düzenini karmakarışık hâle getirilmemelidir. Sınavlar ölüm kalım mücadelesiymiş gibi algılanmamalıdır. Hayat akıp gidiyor ve o gerçekten çok güzel. Belki de bu güzelliğinden dolayı bir defaya mahsus yaşanıyor. O zaman bu hayatı dolu dolu, sindire sindire yaşamak varken, çocuklarımız ve kendimiz için zehretmenin ne anlamı var? Sınavlar gelir geçer. Kiminde on doğru cevabın olur kimin de yirmi..Bunlar çok da önemli değil.
Hiçbirimiz öğrencilik yıllarımızda girdiğimiz sınavlarda kaç tane doğru yaptığımızı, kaç puan aldığımızı bugün hatırlamayız bile. Okul hayatımızda yaşadığımız güzel anılar ise hafızamızda hâlâ tazeliğini korumaktadır. Hayat bir tane, sınavlar birden fazla. Çocuklarımız bırakalım üç/dört yanlış yapsınlar sınavlarda. Gitsin bir tanecik doğruları… Lâkin yapmasınlar hayatlarında bir tane büyük yanlış. Gitmesin bütün doğruları…
Çocuklarımızın bir ellerinde test kitabı, bir ellerinde tost…Onların en büyük ihtiyaçları ise, dertleşebilecekleri, candan sevecekleri ve sevilecekleri, iyi günde kötü günde yanlarında görebilecekleri bir dost…a'lar, b'ler, c'ler, d'ler ile sınırlandırdığımız çocuklarımız bugün kendilerini ifade edemeyecek, bir dilekçe dahi yazamayacak duruma gelmişlerdir. Sınavı ve günü kurtarmak için beyne dolduran yığınla bilgi, beyni işgal etmekten başka işe yaramaz. Yeni bir şey üretmek için kullanılmayan bilginin sahibine faydası da olmaz.
Önce çocuklarımız.. Sonra diğer şeyler…Öncelikle onları dürüst, vatanını milletini seven bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Takdirlerle, diplomalarla donattığımız kişiler, insanlıkta sınıfta kalıyorlarsa demek ki daha yapmamız gereken çok iş var. Yunus Emre'ye ait şu iki dörtlük ilk hedefin ne olması gerektiğini göstermesi bakımından her çocuğun zihnine yerleşmelidir:
"İlim, ilim bilmektir,
İlim, kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.."
"İrfan meclisine vardım,
Kıldım ilmi talep
İlim geride kaldı,
İlle edep, ille edep…"
Ömer Kemiksiz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
İçimdeki Şehir
Bu içinde bulunduğum şehir gibi sessiz, sakin uzaklaşmak istiyorum her şeyden. Neden insan düşlerine varmakta hep gecikir? Ve sonra zamanı geçince…
Bu baktığım duvarlar gibi dingin soğuk öylece kalmak istiyorum. Kimsenin bu yanan tenime değmesini istemiyorum artık. Bu, ekşimiş nefes benim mi? Bu ten, dokunanın beynini uyuşturan bu ten? Şimdi nerdeyim? Benden neler götürün bakmaya kıyamadığım sen ve neler bıraktın bana?
Her kaybolmak üzere olduğumda yanımdaydın, fakat en çok ihtiyacım olduğu anlarda kayboluverdin…
Sonunu baştan bilmemiz gereken bi' gece- gündüz hikayesi gibi… Sabahın olacağını, gecenin karanlığını da bilip yine de umutla yaşamak gibi… Tan kızıllığı hariç birbirine hiç dokunamayan iki farklı zaman aralığı gibi… Bir tek o kızıllık gibi olan öfke patlamaları dışında, hiçbir an, hiçbir zaman… Öylesine kaybolmuş ki bedenim, öyle ıssız yüreğim; nefret etmediğim kimseye dokunamıyorum, öfkem kabarmadan aşk hayatıma benliğime dahil olamıyor…
Beni incitip acıttıktan sonra bir şey yokmuş gibi yaklaşıp yüzümde gezen soğuk, kendinden emin parmakları… Mutluluğum mu? Mutsuzluğum mu? Öfkeden deliye dönmüş beynim sakinleşmediği, içimdeki sızı geçmediği için; cezalandırmak mı? Kendimi mi, onu mu? Bir bedeni mi yalnızca; ya ruhumuz? Bir insanın ruhundaki o derin yara bedenin arzularıyla geçer mi? Vücuttaki derin izler, yaralar gibi dokundukça, altını merak edip eşeledikçe tekrar tekrar kanayıp büyümezler mi? Peki ya ruhumdaki yaralar böyle büyüyorsa; içimi günden güne o berbat sarı sulu, irinli yaralar kaplıyorsa… Günün birinde nasır tutmazlar mı, kabuk bağlayıp sertleşmezler mi? O zaman hangi dokunuş bu yalnız yüreği kendine getirebilir ki…
Aşkın içindeki tozdu, çamurdu üstüme bulaşan… Yıllar öncesinde senin bıraktığın yaraların içine tozlar dolmuştu, belki tüm büyülü anlardan korkarak kaçışım bu sebeptendi, bana kalan yalnız ten kokusu…
Bağışlayanlar bizleriz, ya bağışlamamız gerektiğini düşündüğümüzden ya da kaybetmenin yoğun-yakıcı sıcaklığı yüzünden… Bana küçükken su gibisin, tertemizsin, her şeyi temizliyorsun derdin… Oysa artık tenime değen sular tenimi bile temizleyemiyor. Onlardan kalan ekşimsi koku, her an benden de yayılıyor etrafa…
Başka şehirlere giderek unutamazsın diyorlar, sende böyle derdin eminim… Ama daha acımasızca bir şey söyleyeyim mi sana; insan başka bir ten arar mı kendine, ya başka bir yüz? Başka şehirlerde bana yeni yüzler vermezler belki ama, uzaklık yaralarımın acısını dindirir belki biraz… Yollar bir şey unutturamaz, peki unutturucu uzaklık neresidir? Ne kadar uzakta kalsam yeterli olur kendi derinliğimi kazanabilmek için?
Ezgi Yekbun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç ÖNCE ÖZÜR BEKLİYORUZ… |
|
Türkiye'de birileri düzenli olarak her yıl Ermenilerle ilgili iddiaları dile getirir durur. Bunda amaç Ermeni meselesini sürekli sıcak tutmaktır. Birileri zamanı gelince bu konuyu Türkiye'nin gündemine oturtuyor. Son zamanlarda da bir özür kampanyası ortalarda dolaşıyor. Neymiş efendim, bir kısım aydınlar bir araya gelerek sanal ortamda Ermenilerden özür dileme platformu oluşturmuşlar. Bizler yaratılanı Yaratan'dan ötürü seven ve hoş gören bir inancın şerefli mensuplarıyız. Onun içindir ki bölücülerin ve hainlerin dışında herkesi severiz. Bize Ahmet Yeseviler, Yunus Emreler, Mevlanalar, Hacı Bektaş Veliler bunu öğretti. Hiçbir zaman nefret bizim güzelliklerimizi gölgeleyemedi, gölgeleyemez de…
Bu ülkede kendini aydınlatmaktan bile aciz bazı sözde aydınlar sürekli 1915'te Ermenilerin yaşadıkları sıkıntıları gündeme getirip Türkiye'yi ve Türk insanını mahkûm etmek istiyorlar. Fakat bu kişiler bir kez olsun Ermenilerin Türklere ve Türkiye'ye yönelik çirkin saldırılarından söz etmiyorlar. Bu ülkede Ermeniler acı çekti de Türkler çekmedi mi? Birçok insanımızı kadın, çocuk, yaşlı demeden öldüren, köyleri basan, evleri ateşe veren, diplomatlarımızı hunharca öldüren Ermeniler niçin bu kadar masum, sütten çıkmış ak kaşık olarak gösteriliyor? Ermeni çetelerinin bu ülkede yaptıkları zulmü hiç mi okumadılar tarih kitaplarından? Bir internet sitesi kurarak Ermenilerden özür dileyen, tarihî gerçeklerden habersiz bu aydınlar Ermenilerin yaptığı zulümlerden dolayı Ermenilerden hiç mi özür beklemiyorlar? Yoksa onların dedeleri, nineleri, körpe çocukları Ermenilerin 'Mosin' marka tüfeklerinden çıkan kurşunlara hedef olmadı mı? 1914'te Sarıkamış'taki, 1915'te Van'daki Ermeni isyanlarında Rus yapımı 'Mosin' tüfekler nice masum müslümanın canını almıştı.
Bu ülke Ermeni isyanlarından ve baskınlarından çok çekti. Hınçak, Ramgavar, Armenakan ve diğer Ermeni çeteleri çok kan döktüler bu topraklarda. Yıllarca Türklere ve Kürtlere kan kusturdular. En zor zamanlarımızda ortaya çıkıp gücümüzü böldüler, yıprattılar. Artık o kadar çekilmez ve dayanılmaz bir hale geldiler ki Osmanlı onları örgütlendikleri yerlerden ayırarak tehcire tabi tuttu. Tehcir sırasında istenmeyen şeyler de yaşandı şüphesiz. Fakat bunlar orana vurulunca Ermenilerin yaptıkları yanında devede kulak ölçüsündeydi. Bizler tehcir sırasında yaşanılanları tasvip etmiyoruz. Ama bunları değerlendirirken bizlere yapılanların da hesaba katılmasını istiyoruz. 'Bizler zalim, onlar mazlum' oyununu oynamaya kimsenin hakkı yoktur. Ermenilerin öldürdüğü vatandaşlarımızın toplu mezarları her şeyi ortaya koyuyor. Ülkemizde Ermeni mağduru olmayan aile sayısı azdır. Çoğumuzun ailesinde Ermenilerce şehit edilen, sakat bırakılan birileri vardır. Bu acı gerçeği göz ardı etmemeliyiz.
Özürcülerin girişimi ilk bakışta masum görünse de bu olay Türkiye'yi ilerde büyük sıkıntılara düşürebilir. Ermenilerden özür dilemek sözde Ermeni soykırımını kabul etmektir. Bu da Türkiye'yi ağır tazminatlar ödemeye mahkûm edecektir. Tazminat verseniz de bu iş burada bitmeyecektir. Bu sefer Ermeniler Türkiye'den toprak talep edecektir. Kanla ve canla alınan bu mübarek toprakların bir karışını bile kimseye hibe edemeyiz. Ermenilerin entrikaları tarih boyunca hiç bitmedi, bundan sonra da bitmeyecektir. Tarihte başka milletler tarafından hep bir maşa olarak kullanılan Ermeniler, ülkemizin insanlarına büyük acılar yaşattılar.
Irkçılığı ve şovenizmi tasvip etmiyoruz. Ermenilerle dostluk ilişkilerinin kurulmasından yanayız. Fakat tek taraflı değil, taviz vererek değil. Geçmişteki kin ve nefret geçmişte bırakılmalıdır. İnsanlar geçmişteki hataları kurcalamaktansa gelecekte bu hataları yapmama gayreti içerisinde olmalıdır. Hata aramak için yola çıkanlar barışa hizmet edemezler. Onlar kin ve nefret tohumlarını ekerek yeni meselelerin boy vermesini sağlarlar.
Bu ülkedeki Ermeniler hiçbir zaman ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmedi. Aksine çoğu kez ayrıcalıklı oldular. Bizler bu ülke için çalışan, bu bayrağa, bu topraklara ihanet etmeyen Ermenileri bizden sayıyor ve seviyoruz. Gelin tek taraflı düşünmekten ve bakmaktan vazgeçelim. Dostluk, kardeşlik fidanları dikelim gönül bahçelerine. Nefretin zincirini kıralım.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Sevgili aslanlar 2009 yılına girerken tüm umutlarınızı yeni yıla taşımaktan çekinmeyin çünkü yıldızlardan bereket yağmuruna tutulacaksınız. Kendinizi geliştirmek açısından etkili olacak bu süreçte sizde manen çok güçlü olmalısınız. Eksik noktalarınızın farkında olarak ve asla abartıya kaçmadan alçakgönüllülükle hareket etmeniz gerekecek. Kariyerinizle ilgili alanlarda birlikte çalıştığınız kişilerle olan iş ilişkinizin önemli hale geleceği bu dönemde, başkalarına hizmet amaçlı sağlık, yöneticilik,eğitim ve turizmle ilgili mesleki alanlarda faaliyette bulunmanız kuvvetle muhtemel..
Bu arada yine de pek sevmediğiniz Satürn gezegeni 2009 yılında maddi ve manevi kaynaklarınız, mallarınız, yetenekleriniz ve finansal güvenlik konularında eğitici olmak adına dersler vererek, ara sıra ufak engellerle karşılaştırarak sabırlı olmanız için baskıda bulunacaktır. Sizler de bu süreçte yoğun çaba sarfederek sabırla görevlerinizi yerine getirmelisiniz. Elinize geçecek güzelim finansal fırsatları ve gelirleri akıllı yatırımlarda kullanmaya özen göstermeniz son derece faydalı olacaktır. Siz aslanlar etrafınıza kalitenizi ispat etmekten kesinlikle hoşlanırsınız. İşte fırsat önünüzde, gelecek aylarda ki Mars gezegeninin Yay burcundan geçiş süreci sizlere biçilmiş kaftan olacaktır. 2009 yılı boyunca yabancılarla heyecan dolu iletişimleri yaşamak açısından da süper enerjilere sahipsiniz. 13 Ocak tarihinden itibaren Venüs gezegeninin Kova burcunda ilerleyişi beklenmedik gelişmelere şahit olacağınız günleri getirecektir.
Özgür yaklaşımlara sahip, sosyal ilişkilere yatkın ve sıradışı özelliklere sahip bir kişiyle karşılaşabileceğinizi söyleyebiliriz.
Dönüşüm ve yenilenme gücünün astrolojik temsilcisi Pluto artık burcunuza iyice yerleşmiştir. 2024 yılına kadar devam edecek süreçte alışılagelmiş köhne düşünce kalıpları ile yolunuza devam etmeniz çok ama çok zor olacak. Yenilenmek için eskinin terkedilmesi kesinlikle icap edecektir.Seçimler size ait aslanlar. 31 Aralık 2008 günü başlayacak ve Mayıs ayına kadar sürecek Satürn gezegeninin geri hareketi yukarıdaki konularda dikkatli olmanızı, eksiklerinizi tamamlamanızı, kendinizi gözden geçirerek düzenlemenizi sağlayıcı bir dönemi başlatacaktır. Özetlersek sevgili aslanlar 2009 yılı boyunca bereketler gezegeni Jüpiter yaşamlarınıza rengarenk güzellikler katacak.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Sevgili başaklar 2009 da yaşamın güzelliklerinin tadını çıkarmak konusunda talihin müthiş yardımlarını göreceksiniz. Yeni yılda isteklerinizin birbiri ardına gerçekleşmeleri sizleri hayli şaşırtacak. Herşeye rağmen sabırlı davranır ve hemen havalara uçmazsanız uzun yıllar unutamayacağınız bir yıl sizleri beklemekte. Unutmamalısınız ki ayaklarınızın üstünde durduğunuz müddetçe ve kendinizden emin olduğunuz sürece düzgün, seviyeli ve aklı başında kişilerle oldukça mutlu ilişkiler yaşayabileceksiniz. 2009 yılında sizlere adeta yapışırcasına misafir olacak Satürn gezegeni, eğitici ve öğretici deneyimleriyle, kendinizi dış dünyada ifade edebilmeniz, girişimlerinizde daha başarılı olabilmeniz ve yeni bir düzen kurabilmeniz adına sizi geliştirmeye devam edecektir. Satürn aslında yorucu yani öğretici bir gezegendir. Bu yüzden zaman gelecek kendinizi zihinsel de olsa bitkinlik içinde bulabileceksiniz. Bu yılın sonunda yaşınızdan daha fazla olgunlaştığınızı hissedeceksiniz inanın buna.
Yaşamınızda başarılı olmak adına kendi kararlarınızı alıpta uygulamaya çalışırken, dışarıdan gelebilecek tüm zorluklarla baş etmeye azimli bir kimliğe sahip olacaksınız, bu kesin. 2009 sevgilerde olumlu sayılabilecek bir yıl olduğu halde, bunu evliliğe dönüştürme konusunda isteksizlikler göstermenizde mümkün. Bazı başaklar ise tam tersine kendilerine özgü nedenlerden dolayı aniden evliliğe karar vereceklerdir. İş girişimlerine gelince 2009 yılının ilk günlerinden itibaren hayli aktif olacaksınız. Mart ayına kadar sürecek bu muazzam olumlu devreyi akıllıca kullanmanızda yarar var başaklar. Mayıs ayına kadar sürecek ikinci olumlu devrede ise sıradışı kişilerle tanışacaksınız ve uzun süredir hayalini kurduğunuz ortaklıklara imza atacaksınız.
Maddi anlamda da sevindirici gelişmeleri yaşayacağınız mayıs- temmuz periyodundan faydalanarak tüm dikkatinizi uzun vadeli yatırımlara vermelisiniz. Kısacası ilkbahar sonuna doğru ve bilhassa yaz mevsimine girerken az buz değil tam 2 yıl sürmesi beklenen bereketli yeni bir dönem için ilk start yıldızlar tarafından verilecektir. Bu arada dikkat etmeniz gereken başka bir husus var sevgili başaklar. Herşey kendiliğinden ve zahmetsizce oluşmayacaktır elbette. Sizinde elinizi taşın altına sokmanız gerekecek. Yoğun iş temposu ve bitmek bilmeyen çalışmalar nedeni ile zihinsel yorgunlukları yaşamanız ise kaçınılmaz. Evet başaklar yeni yılınız altın gibi. İnanın ki eğer hazırsanız müthiş gelişmelere açık yeni bir yıl yaşayacaksınız başaklar.
Devamı var
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Kadınlar Sevmeyi Ne Bilir
Sırlarını derken, zalimin de yufkadır yüreği
Ağlar…
Kaygısızca anlatın bir bir
Taşıyabilirim yük olmaz,
Ben de ağlayabilirim
Hadi anlatın, ağlamalıyım…
Suçlarınızın çetelesi boynumda
İmzasızdır, bilen olmaz benden başka,
Duymazsınız, sırdır
Anlatın…
Kızlarını emzirmeyen anaların vebali koynumda
Savaşabilirim geceyle
Görmezsiniz
Ağlamalıyım, hadi anlatın…
Yazı kışı ve baharları bilmeyen kadınlar
Sizinle beşinci mevsime yolculuk ne büyük yanılgı
Elleriniz dilimden daha günahkar
İhanet çağlayanı gözleriniz
Ağlamalıyım…
Bir şairin yüreğinde yer bulursunuz da
Ne de çabuk eskitirsiniz aşkı
Taşıyamazsınız;
Aşkın yasını tutamazsınız
Anlatın, ağlamalıyım…
Sevmeyi bilmezsiniz
yemin ederim
Ağlayabilmek için sevebilmek gerek;
Gülmek yakışır size,
ağlamak bana düşer
Anlayamazsınız, ağlayamazsınız, sevemezsiniz…
Utanmayın, anlatın
Anlatın; ağlayabileyim
anlatın ki sevebileyim…
Hasan Gezer
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.
Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.
Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.
İster amatör, ister profesyonel olun çektiğiniz fotoğrafları paylaşmayı seviyorsanız sizin için uygun bir web sayfası tavsiye ediyorum http://www.fotokritik.com/ paylaşmayı sevenlere özellikle tavsiye olunur.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|