Mutlu Yıllar



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.541

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 30 Aralık 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İyiliklerle gel geleceksen 2009!..


Merhabalar

Bir koca yılın daha sonuna geldik. "Acısıyla tatlısıyla..." diye başlayan bir cümle ile devam etmek isterdim ama "tatsız tutsuz bir yıl.." diye başlamak daha uygun düşüyor. Hasta girmiştim, hasta olmaya ramak kala çıkıyorum. Ben aslında bu 2008'i yaşanmamış yıllar arasına atmak istiyorum. Felaketler, entrikalar, yolsuzluklar, davalar, inadına seçimler, vurup kaçmalar, dalıp çıkmalar derken bitirdik bu yılı da. Oysa her zamanki gibi umutlu girmiştik, tıpkı şimdi ki gibi. Krizden çıkmak, istikrara kavuşmak, hakkıyla bir seçim geçirmek en büyük dileğimiz. Ama her işin başı sağlık. Memleketin selameti için önce kendi sağlığımız.

...

Ne var ne yok diye haber sitelerine bakıyordum, orada gördüm. Çiçek Bakan Ankara'ya başkan oluyormuş. Hayırlı uğurlu olsun. Gökçek'ten bin kat iyi olacağına eminim, tabi seçilirse. Benim umudum gene Gökçek'te. Şimdi elinde avucunda kalan herşeyi AKP'nin tökezlemesi için harcayacağına eminim. Aradan Karayalçın sıyrılırsa ne ala, sıyrılamazsa yandı gülüm keten helva.

İstanbul Üniversitesi'ne de yeni rektör atanmış. Hani şu, seçimde geride, türbanda ileride olan hoca. Şimdi herkes Sezer'le Gül'ü karşılaştıracak ve "O yapıyordu, bu da yapıyor, n'olcak?" diyecektir. Haklıdırlar. Bu YÖK denen garabetten kurtulmadıkça daha çok böyle mantıksızlıklara şahit olacağız. Allah beterinden korusun.

Asıl haber burçların onikiden onüçe çımış olması. Sevgili Nurettin bu işe ne der bilmem ama ben depresyondayım. Akrep'i yeni yeni öğrenmişken şimdi karakter değiştirip Terazi olmuşum, vay benim halime. İşin yoksa bir burç daha öğren. Demek ki yeni yılda kıskançlıktan çıkıp dengeli bir insana döneceğim, ne mutlu bana.

Ama asıl haber en sonda. Taksim'de yılbaşı kutlamaları gene iptal. Gazze'de olanlar yüzünden iptal edilmişmiş. Gelin siz onu benim külahıma anlatın. Ne yapsak ta iptal etsek diyorlardı, en alasından bir sebep buldular. Hani körün istediği bir göz Allah verdi iki göz misali. Dökülen kana, giden cana üzülmemek mümkün mü? Ama bize ne oluyor anlamak da mümkün değil. Protestoysa protesto ama bir kutlamayı iptal etmek için yeterli mi? Şimdi bazı aklıevveller çıkıp beni saygısızlıkla suçlayacaklar. Varsın öyle olsun. Ama kendi düşen ağlamaz diye bir laf vardır dağarcığımızda. Seçimle işbaşına getirdiğin terör örgütünden ülke yönetimi ancak bu kadar olur. İran'ın gazıyla horozlanmalarının cezasını görüyorlar. Olan gene masum sivil halka oluyor. İşin kötüsü o bölgede gitgide masum sivil halk ta kalmıyor. Hepsi birer gerilla olup çıkıyor. Arap memleketlerinden çıt çıkmazken biz yılbaşı kutlamalarını iptal edince galiba huzur buluyor, bir nevi adam oluyoruz. Sevsinler bu adamı!..

...

Yılın son laf ebeliğini de yapıp bitirdik. Yeni yılda daha iç açıcı haber ve yorumlarda buluşmak üzere, hepimize sağlıklı, huzurlu, yeterince paralı, işinin başında bir 2009 diliyorum. 2 Ocak 2009 Cuma günü yeniden görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Beyhan Ada


Ayrılığın Ardından

Üç yıldan sonra ilk kez bugün ayrıldık senle, ağlamadım yanında ayrılık busemi emanet ederken gözlerine. Gözlerini ne çok sevdiğimi geçirdim aklımdan incitmemek için zarifçe öperken. Gözlerimin ışığı olmuştu gözlerin seneler sonra, kulağıma ses olmuştun. Canıma can katmış, katıksız sevdanla yeni bir ben yaratmıştın. Arabamla dönerken havaalanından ve ben bu düşüncelerdeyken, dilimde ayrılık türküsü, yanıbaşımda gülyüzün, bir de gözlerimden dökülen ayrılığın yağmuru.

'Beş hafta nasıl geçer aa gülüm' derken, 'döneceğim üç beş gün sonra' demiştin, saçlarımı okşarken.

Yemek masasında tabağın aldı yerini, sen varmışsın gibi. Yıkamadım nevresimleri kokun sarsın bedenimi diye. Pijamaların öylece duruyor katlanmış, aldım elime kokladım seni içime çeker gibi. Neden olmasın dı? Giydim pijamalarını gözlerini üzerime giyer gibi.

Ben 'canın'dım, gittiğin yerde seni bekleyen de diğer 'yarın'. Bunun içindir ki bu ayrılığa katlanışım. Bilirim kimsenin yerimi tutamayacağını, bilirim diğer 'yarı'nın' yerini dolduramayacağımı. 'Senin canın benim ciğerim' demiştim sana hatırlıyor musun? Sen canına giderken, ben yüreğimi ve emeğimi koydum seni ve diğer 'yarını' severken. İşte bunun için bana beş hafta beş yıl gibi gelecek, sana beş hafta üç beş gün kadar çabucak geçecek.

Aklın bende kalmasın adamım, ben yürekli bir anayım. Gittiğin yerde bekleyen 'yarın'la' tadını çıkar ayrı geçirdiğiniz günlere inat. Ben seni beklerim, her zaman yanınızdayım.

Beyhan Ada


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,369,369,369,369,369,369,369,369,36
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  VERMEK İYİ MİDİR?

Hayat bir alışveriştir. Yaşamak için nefes alıp vermemiz gerekir. Vermek türlü çeşitlidir: Sporcular arkadaşlarına, kızlar yakışıklı delikanlılara pas verir. Öğretmenler ders, sanatçılar eser verir. Özel günlerde sevgililer birbirlerine hediye verir. Büyükler küçüklere öğüt verir. Herkes akıl verir de para veren pek bulunmaz! Kimi dostuna borç, kimi her şeye boş verir. Seçimde vatandaş politikacılara oy verir, politikacı ona hizmet edeceğine söz verir ama başa geçince vatandaşa üçün birini verir! Sevenler sevdiklerine gönül verir. Sevgilinin tatlı bakışı âşığa can verir, o da sevgilisi için gerektiği zaman canını bile verir...

Sevmenin diğer adı meyil vermektir. Kimi açgözlülere yüz verirsin, astar ister. Atalarımız, "Çocuğa yüz verme; arsız olur, az verme; hırsız olur" demişlerdir. Az veren candan, çok veren maldan verir. Beceriksizler(!) ise kaşığıyla verirler, sapıyla göz çıkarırlar! Eski bir İstanbul türküsünde, "Gemi gelir yan gelir/ İskeleye şan verir/ Şu İstanbul kızları/ Recep diye can verir" diyor. Günümüz kızları da moda diye can veriyorlar...

Vermekle ilgili söz ve deyimlerimiz pek boldur.

Veren el alan elden üstündür. Ne verirsen elinle, o gider seninle. Hak verilmez, alınır. Ağalık vermekle olur. Vermemiş mabut, neylesin Mahmut? Bir yakını ölen, "Allah verdi, Allah aldı" diye teselli edilir. Erkeklere konulan Hüdaverdi adı "Allah verdi" anlamındadır. Fedakârlık sözcüğünün Türkçe karşılığı özveridir. Kızdığımız kişilere, "Allah belanı versin!" ya da "Allah cezanı versin!" diye ileniriz. Kazadan sağ salim kurtulanlara, "Verilmiş sadakan varmış" deriz. Çıkarcılara elini verirsen kolunu kaptırırsın. Uzun boylularla, "Allah bir boy vermiş, kapmış koyuvermiş!" diye dalga geçilir. Garsonlara bahşiş verilir, dilencilere, "Allah versin!" denilir. Dostlar el ele verirler, suçlular ele verilir, düzenbazlar er ya da geç yakayı ele verirler. Eve hırsız girince polise haber verilir. Veresiye veren esnaf zarar eder, "Veresiye vere vere kalmadı, Allah canımı almadı" diye oynar...

Bir öğrenci, arkadaşına, "Bugün güzel bir kız gördüm. Allah bir göz vermiş..." derken karşıdan müdür beyin geldiğini görüp lafı değiştirivermiş, " Allah bir göz vermiş ama diğerini vermemiş. Acıdım zavallıya!" demiş.

Annesi komşularına evde kalmış kızını övüyormuş:
"Kızımı ne doktorlar ne mühendisler istedi de vermedim."
Kızı en sonunda dayanamayıp şöyle demiş: "Merak etme anne, ben hepsine verdim!"

Yağmur yağınca, "Teknede hamur, yollarda çamur, ver Allah'ım ver!" denilir. Yedi kocalı Hürmüz de, "Bir koca yetmez, iki tane olsun. İki az gelir; üç tane ver. Üç değil beş olsun. Ver Allah'ım ver!" diye dua eder... Hayırlı bir kısmet arayanlar "Telli Baba"ya ya da "Tezveren Dede"ye gidip onların kendilerine münasip bir koca vermesini isterler.

Adamın biri bir torba erik almış, evine giderken bir çocuğun eriklere iştahla baktığını görür, acır, "Aç avucunu da sana erik vereyim" der. Çocuk, "Erikleri kendi avucunuzla verin" diye konuşunca adam şaşırır, niye diye sorar. Çocuk bilgiç bir tavırla, "Sizin avucunuz benimkinden büyük de ondan" der...

Bir gün bir çocuk doktorunun önünden geçerken kapının önünde annesinin kucağında mahzun bakışlı bir çocuk gözüme çarptı. Misafir şekeri almıştım. Birini çocuğa uzattım ama almak istemedi. Ne yaptıysan almayınca annesi dayanamadı ve bakın ne dedi: "Benim çocuğum alma gibi soğanı yemiyor, şekeri neylesin!"

Âşık Veysel toprağın verimli oluşunu ve dostluğunu, "Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi/ Koyun verdi kuzu verdi süt verdi/ Kazma ile dövmeyince kıt verdi/ Benim sadık yârim kara topraktır" diye dile getiriyor. Dostluk budur işte! Kimi insanlar toprak kadar olamazlar, vermek işlerine gelmez, hep almak isterler.

Cimri biri ırmağa düşmüş. Neredeyse boğulacakmış ama kurtarmak isteyenler, ver elini deyince vermek istemiyormuş. Hoca hemen adamın yanına koşmuş, "Al elimi" demiş. Adam uzatılan ele yapışmış ve boğulmaktan kurtulmuş.

O kurtulmuş ama şunu iyi bilelim ki, bencillik denizine düşenler, orada sarılacak yılan bile bulamazlar. Zaten cennetle cehennemin farkı almak vermekmiş. Nasıl mı? İşte şöyle:

Cehennemde uzun bir masa, masanın üstünde yemekler, etrafında da ellerine uzun kaşık bağlanan insanlar varmış. Kaşıklar uzun olduğu için bir türlü yemeği yiyemiyorlar, döküp saçıyorlarmış. Cennette de aynı şey olduğu halde oradakiler yemekleri afiyetle midelerine indirebiliyorlarmış. Çünkü her biri kaşığını karşısındakine uzatıyor, onu doyuruyormuş. Erdemli kişi "Rabbena hep bana" demez; karşılık beklemeden her şeyini verir eşine dostuna. Çıkarcılar ise saman doldurmaya çalışır postuna.

Unutmayalım ki, insanlık vermeyi bilmekle olur.

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,758,758,758,758,758,758,758,758,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Solmaz Akça

 Kahveci : Solmaz Akça


  KADIN ve MURADI

( Kimisi kaldırıp sokaklara atıyor yüreğini... Ne yapacağını bilemiyor içindeki aşkla... Çünkü karşılıksız bir sevdanın zindanında tükenmekte... Kimisi de bu zindandakine gönül vermiş sabırla beklemekte... )

Adam esmer tebessümüyle huzur yayardı. Gözlerini insanın içine dikerdi, severdi, yürekliydi. Gecesini gündüzüne katmadan çalışırdı. Hırsı kazanmak içindi ama, insan kaybetmeden kazanmak isteyenlerdendi. Yani adamlığına yakışırdı "adam olmak" cümlesi. Birini sevmişti zamanında. Hangi zamanda, nasıl, neden bilinmez... Gönül vermişti, gururunu hiçe saymış defalarca aşkını haykırmıştı. Ama kadın gitmişti. Döner miydi? Bunu kadın bile bilmemekteydi.

Bu esmer tebessümüyle huzur yayan adama gönül veren, esmer tebessümü hüzünlere gebe bir kadın vardı. Kadın aslında bir çocuktu, masallara inanan. Adamın yüreğinin kapısının önünde beklemesi de hep masallara inanmasındandı. Fakat zamanı gelince anlayacaktı kadın, gerçek hayattı yaşadığı, masallar sadece kitaplardaydı. Kadın, aslında adamın sevdiği kadına olan aşkını sevmişti. Adamın kendini anlatmasını... Adamın ona sahip çıkmasını... Dostluğunu seviyordu adamın, kahve tadındaki sohbetlerini.... Bu yüzden muradım, diyordu kadın adama. Muradına eremeyeceğini bile bile kör bir aşkla, umutsuzca bekliyordu...

Günlerden bir gün adam, kadınla oturup kan kırmızı bir sohbetin arasında yudumladı sarhoşluğu... Sorunlarının arasında sohbet onu sımsıcak sarmıştı. Ve esmer tebessümü hüzünlere gebe kadın, ona ılık bir şefkatin sözleriyle uzaktan sarılmaktaydı. Adam o ılık sohbeti çekti dudaklarından içeri. Ve çeker çekmez, pişman oldu. Ama son pişmanlık işe yaramıyordu. Kadın umutlanmış, önünde beklediği yürek kapısı ona açıldı sanmıştı. Oysa adamın ki basit bir sarhoşluktu. İhtimaller arasında yer almayacak bir iç çekişti aslında kadını öpüşü... Kadın muradına erdiğini sanırken, aslında sonsuza dek yitirmişti muradını...

Kadının bunu anlaması için sarhoşluktan sıyrılması gerekiyordu. Ama umutları gerçekleşti, esmer tebessümü huzur yayan adam onu sevdi sanmıştı. Bu yüzden kadının ayılması pek kolay olmadı. Çok zaman geçti aradan. Ve bu zaman zarfında kadın olmayacak cümlelerle adamı yaralamaya çalıştı. Oysa "sevgi" zorla elde edilmezdi. Kadının ki nafile bir bekleyişti. Bu aşkın hiçbir zamanda, hiçbir çağda karşılığı yoktu... Muradına eremeyeceğini anlaması için gururunu ayaklar altına aldı ve aşkının karşılığının olmadığını duydu sonunda muradından...

Hüzünlerini topladı gözlerine kadın... Herbirini zamanla akıttı... Ve zamanla aslında adamı anlamaya başladı. Sevilmiyordu ve sevilmeyecekti. Umut etmenin, boşu boşuna bir kapıda beklemenin sebebi yoktu. Kadın adımlarını ileri sürerken, yüreği geriye gitti. Hala seviyordu ve "gitme" diyecek, "seni seviyorum" diyecek cesarette olmasını umuyordu adamın. Muradıma ereceğim, herşey sonunda güzel olacak, diye kendini kandırıyordu. Tek taraflı bir aşkın kollarında günden güne yanıyor, muradına kendini güçlü göstermek için, muradı kirlenmesin diye yalanlarla kendini kirletiyordu. Yani kadın hala çocuktu ve yaşadıklarından öğrendiği hiçbir şey yoktu...

Solmaz Akça


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,179,179,179,179,179,179,179,179,17
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard


  YOLUN YOLCUSU -3

Aylardır ilk kez evden çok mutlu ayrıldım. Kapının önünde beni bekleyen taksiye biner binmez de yine günlerdir kurduğum hayallerime dalıverdim. Avucumun içi gibi bildiğim hava alanına vardığımda durup sanki ilk defa uçağa binecekmişim gibi ürkek ve çekingenlikle etrafıma bakınıp diğer yolcuların telaşlı koşuşturmalarını seyir ettim. Bilet, bagaj ve pasaport işlemlerimi bitirip uçağın yanına doğru yaklaştıkça hafif puslu bir korku, ruhumu sarmak istese de, neyse ki çoban yıldızım ona yol vermiyor.

Uçağa yerleşip kemerimi de bağladıktan bir süre sonra hostes anons yaparak, bazı yolcuları uçağın ön tarafına çağırdı. İkinci bir duyuru ile de, uçağın bir saat rötar yapacağını açıkladı. Endişelenmeye başladım. Los Angeles'dan aktarma yapmak için sadece iki saat vaktim var. Tahiti uçağını kaçırırsam, yandım! Haftada bir uçak var diye endişelenirken, hostesin üçüncü duyurusuyla ben de uçağın ön tarafına çağırıldım.

Meğer, uçağın ağırlık dengesinde fazlalık varmış. Kargo servisi bazı yükleri mutlaka göndermek zorunda olduğundan, mecburen bu uçakta ücretsiz seyahat edecek hava yolları personelinin indirilmesi gerekiyormuş. Ama istersek, bu gece bizi Miami üzerinden Şili'ye, oradan Paskalya Adaları'na uğrayıp Tahiti'ye gönderebilirlermiş. Yani tersten gideceğiz. Duraklamalarla birlikte, 48 saate yakın bir yolculuk. Her ne pahasına olursa olsun, tekliflerini hemen kabul ettim. Pasaportumu alıp gittiler. Beklemeye başladık.

Düşünüyorum da, arta kalan şu kilolarım da bir işe yaramadı. Bu sefer de fazla geldiler. Uçağın dengesini bozdular. Rotasını değiştirdiler. Yolumu uzattılar. Sol elinizi, sol kulağınıza götürün, sonra da sol elinizi başınızın üstünden sağ kulağınıza götürün; işte böyle bir yolculuk olacak benimkisi. Dönüşte, eğer Los Angeles üzerinden dönersem, resmen dünya turu yapmış olacağım. İyi de, ne işe yarar ki, böyle uçağın içinde oturup bulutların arasına gire çıka, hiçbir şey görmeden dünya turu yapmak?..

Paskalya Adası, Büyük Okyanus da Tahiti ile Şili'nin tam ortasında. Acaba bir-iki gün orada kalsam mi? Peki, Paskalya Adası'nda neler yapabilirim? Bir dizi antik heykelden başka ne vardı orada?

Papa Nui, bu adayı paskalya yortusunun arifesinde keşfettiği için adını, "Paskalya Adası" koymuşlar. Mistik Nui rahiplerinin heykelleri de adanın sembolleri olmuşlar. Sahilleri son derece kayalık ve yüksek olan adada denize girmek hayli zor.

Başka ne vardı orada diye düşünürken, elinde pasaportlarla bize doğru gelen yetkiliyi görünce yerimden fırladım. Adam, pasaportları sahiplerine teker teker dağıtmaya başladı. En sonunda sıra bana gelince:

- Maalesef sizinki Türk pasaportu olduğu için, Santiago'da Şili transit vizesi veremiyorlar. Şili vizesini, yolculuktan en az 3 gün evvel müracaat edip almanız gerekiyormuş!

demesin mi? Teselli olarak da bana, arzu edersem Amerika'nın her hangi bir eyaletine gidebileceğimi bildirdi. Pasaportumu, elimi istemeye istemeye uzatıp geri aldım. Donmuş vücudumla, ayaklarım sürüklenircesine ilerleyerek, ilk bulduğum koltuğa yığılıverdim. Sanki taş kesilmiştim. Hemen bir sigara yakıp kara kara düşünmeye başladım.

Ne olacak simdi? Ne yapacağım ben? Bir kere, asla ve asla eve geri dönmem! Eve dönmektense, Amerika'ya giderim. Peki, orada da ne yapabilirim? Doğrusunu söylemek gerekirse, ben kesinlikle bir Amerika hayranı veya meraklısı, hiç değilim! Amerika, bana yakın olacak kadar sıcak, gönlümü oyalayacak, huzur verecek kadar doğal ve çekici gelmiyor. Bu yüzden gitmeyi de içim çekmiyor. Nedense, "Amerika" denildi mi, gözümün önüne hep çiklet çiğneyen, küstah, şişman insanlar geliyor. Kim bilir belki de onlara Kızılderilileri yok ettikleri için kızgınımdır.

Şimdi bunları düşünecek zaman mi, Tanrı aşkına! Ama ne yapabilirim? Zavallı göynüm, Tahiti'ye gidemeyeceğime hâlâ inanamıyor. Olamaz, birileri sana eşek şakası yapıyor! Beynimi zorlayıp çare arıyorum. Bir hafta daha bekleyip sonra gitsem? Hayır! asla eve geri dönmeyeceğim. Karmakarışık duygularla, açılacak bir kapı bekliyorum. Birazdan valizimi geri verecekler. Ah, ne kadar büyük ümitlerle isterdim valizim geri geleceğine, bana desinler ki:

- Tamam, tamam! madem Şili'ye de gidemiyorsunuz, o zaman sizi Tahiti uçağına alalım.

Bende, koşa koşa, terden sırılsıklam vaziyette son dakikada uçağa dalıp, "ooffffffffffffff nihayet!" demeyi…

Valizimin geri gelmesini beklerken, cama dayanıp Tahiti 'ye giden uçağın pistin üstünde süzüle süzüle ilerleyişini ve gittikçe hızlanarak, burnunu kaldırıp arkasına bakmadan havalanıp gidişini seyrettim.

Eli-kolu neye bağlı olduğu belli olmayan ruh halimle, neyi beklediklerini bilmediğim diğer yolcular arasında, o hiç sevmediğim kaderine küsmüş insanlar gibi önüme baka baka, ilk bulduğum koltuğa sanki sığındım. Çare aramaya fırsat kalmadan, az sütlü bir çukulata ailesi, büyük bir patırtı ve gürültüyle gelip karşıma yerleştiler.

Kucaklarındaki sevimli küçük çocuk, son derece huzursuz, durduğu yerde durmak istemiyor ve sürekli ağlıyordu. Kulaklarımı tıkamak istercesine hain hain çocuğa bakınca, birden sustu. Bende dikkatle onun gözlerinin içine, "nedir bizim derdimiz" der gibi baktım. Uzun uzun, kıvrık, kalın, güzel kirpikleri, kaşlarına değerek açıp kapanırken, göz yaşları sanki yapışmış, akmadan yanaklarında duruyordu. İsteksiz ve hafifçe gülümsedim. Göz göze geldik, hemen ağzının kenarına sıkıştırdığı yalancı memesini çıkartıp bana uzattı. Karşılık vermek için ona doğru uzandığımda, benim bile hissetmeden akan göz yaşlarıma ortak olan bu miniğin uzattığı emziği alarak, avucumun içinde saklayıp emer gibi yaptım.

Ne güzel şey çocuk olmak... Bebeğim, beni mutlu etmekten mutlu, o da ağlamıyordu artık. Tam o sırada, çocuğun annesi bana;" yolculuk nereye?" diye sordu. Duymazlıktan geldim. Ama o ısrarla tekrarladı:

- Pardon, yolculuk nereye?
- Bilmem, sorun çıktı, gidemedim. Şimdi nereye gidebilirim acaba diye düşünüyorum.

Kadın, elimde sımsıkı tuttuğum pasaportuma bakarak cevabıma çok şaşırdı. Öyle ya, garibanım senede bir kez vatanına dönmek için tüm bir yıl para biriktirmiş. Heyecanla, sıla hasretini gidermek için gitmeyi bekliyor. Karşısında ki kadın ise, hâlâ nereye gidebilirim diye karar veremiyor. Belki de kadıncağız kendi gözüyle beni acayip dejenere, şımarık biri olarak görüyor. Öyle de olmalı ki, bana bakıp gevrek gevrek gülmeye başladı. Sinirlerim iyice boşalmış olsa gerek, oturup ağlayacağım yerde, ona katılıp gülmeye başladım. Hava biraz sakinleşince bu defa bende ona sordum:

- Siz nereye yolcusunuz?
- Bizim uçağımızın kalkmasına daha 7 saat var. Biz AITI'ye gidiyoruz...
- Tahiti'ye mi?.. Benim bildiğim, o uçak… !
- Tahiti'ye değil, " H ", Haiti'ye gidiyoruz biz. Bir gece Miami'de bekleyeceğiz, sabah erkende Haiti'ye varacağız.
Yaaaaa!.. Haiti'mi?.. hımmmmm! Kaç harf fark var arada, Tahiti - Haiti?... eeeeee!..

Kafamda birden şimşekler çaktı. Yaaaaa! o zaman bende Haiti'ye gideyim. Kadıncağıza, el çantama göz kulak olmasını rica ederek derhal fırladım yerimden. Kontuardaki, Tahiti'ye giden yolcuların biletlerini sayan memura:

- Biletlerimi değiştirmek, mümkünse bende Haiti'ye gitmek isterim, dedim.

- Oraya da vize lâzım. Ama konsolosluğa bir telefon edip öğrenelim,

demesin mi? Biraz sonra da sevinçle bana:

- Hemen bir taksiye atlayın, Haiti konsolosluğuna gidip vize alin. Konsolos sizi bekliyor.

El çantamı kaptığım gibi, hava alanından çıkıp taksiye binip doğru Haiti konsolosluğuna gittim. Konsolos bey derhal vizemi verdiği gibi, varışımda karşılanmamı sağlayıp otel rezervasyonumu da yaptıracağına dair bana söz verdi. Haiti'yi tanıtan çok güzel bir de kitap hediye etti.

Kapıda beni bekleyen taksiye binip tekrar hava alanına dönerken tek düşüncem, bir an evvel Haiti'ye gidebilmekti. Artık hayallerime yer yoktu. Her şey çok hızlı gelişerek, bir nevi mecburiyete dönüşmüştü.

Olsun, ne olursa olsun, yeter ki yolum açık olsun...


Bitmedi

Banu Kurtis Chouard


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Sevgili teraziler yeni yıla Mars gezegeninin getirmekte olduğu iletişimsel aksaklıklar ile başlayacaksınız. Aralık 2008 den beri sürmekte olan bu etkiler aslında kişisel mücadele kabiliyetlerinizi sınamak içindir. Herşeyden önce söz konusu periyod süresince bilgilenmek ve keşfederek öğrenme konularında başarılı bir dönem geçirmeniz gerçekten size bağlı. 2009 yılı boyunca yüksek beklentilerinize ve emellerinize ulaşabilmeniz için müthiş gayretli olmanız gerekecek..Çevrenizdeki insanlarla bağlantı kurarken iyimser ve hoşgörülü teraziler olarak yeni yılda Mars gezegeninin ziyaretini mümkün derecede olumlu değerlendirmelisiniz. Bazı teraziler ise bu etkiler altında beklemedikleri veya planlamadıkları yolculuklara çıkabilecekler. Mars seyri kimi terazilere uzak bir ülkede bulunan biriyle yakınlaşmayı simgeliyor olabilir. Anlayacağınız yeni yılınızda sevgilinizle irtibatta bulunmaktan ve konuşmaktan büyük zevk alacaksınız. Bu enerji bilhassa yeni yılınızın ilk üç ayına yayılmış olarak sizleri bekliyor olacak. Artık bu güzelim enerjilerden faydalanmak size kalmış bir şey. Aksi halde niye şansım yok diye hayıflanmakla 2009 senesini boşuna geçirme ihtimaliniz küçümsenemeyecek kadar büyük, unutmayın teraziler.

8 Ocak-3 Mart tarihleri arasında burcunuzda ilerlemeye başlayacak olan Venüs sayesinde aşk hayatınız ve arkadaş çevreniz eksenli paylaşımlardan bayağı hoşlanacaksınız. Venüs gezegeni bir birey olarak kendi farklılıklarınızı duygular vasıtası ile ifade etmekten haz duymanız anlamına geldiğinden, aşk konusunda öncelikle zihinsel düşüneceksiniz. Arkadaşlık hissiyatınızın güçlü olduğu bu süreçte, üzerinizde kontrol kurulmasından ziyade kimliğinize saygı duyan bir kişiye daha fazla ihtiyaç duyacaksınız. Hobilerini sizinle paylaşan ve orijinal yenilikler sunabilen, belli bir mesafede kalmasını bilen ama yeri geldiğinde sıcaklığını hissettiren bir kişinin dikkatinizden kaçması mümkün değildir. Neredeyse iki senedir varlığını hissettiren Satürn gezegeni zorlayıcı ama olgunlaştırıcı etkilerini temmuz 2010 yılına kadar sürdürecektir. Bu enerji altında, yaşamdan beklentiniz ne varsa, hedeflerinize kilitlenerek kapasitenizi geliştirmeli ve başarılı olmaya azimli olarak kendinize söz vermelisiniz. Burcunuz ile ilgili olarak 31 Aralık 2008 günü başlayacak ve 16 Mayıs 2009 tarihine kadar sürecek Satürn gezegeninin geri hareketi yukarıdaki konularda, eksiklerinizi tamamlamanızı, kendinizi gözden geçirerek düzenlemelerde bulunmanızı sağlayıcıdır. Sabırlı ve sorumluluklarınızın bilincinde olarak düzenlemelerde bulunursanız, bu sürecin sonunda ödülünüzü yaşamdan alabilirsiniz. Yeni yılınızın kıymetini bilin teraziler.


AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Sevgili Akrepler hepimiz gibi bir yıl daha olgunlaşmış olarak sizlerde yeni bir seneye adım atmak üzeresiniz. 18 Aralık- 27 Şubat tarihleri arasında sevgiler evinizin yöneticisi Venüs gezegeninin burcunuzda ilerlemeye başlamasıyla özel ilişkileriniz konusunda daha seçici olacaksınız. Bu süreçte karşınıza çıkacak kişilerin kaliteli ve sizleri yukarı çekici insanlar olmasına büyük itina göstereceksiniz. Kimbilir belki de bu nedenle çevrenizle aranıza duvarlar örebilir, genelde işten eve evden işe tarzı yaşamaya çalışabilir, herşeyi bir robot gibi sistemli bir şekilde yaparak sadece görev insanı imajı çizebilirsiniz. Aslında gerçek akrep burçları sakinlerinin dışarıda bıraktıkları izlenimler daha bir başkadır. Canlı ve dinamik akreplersinizdir hep yakın çevrelerinizle olan ilişkilerinizde. Fakat bu sene bayağı değişken olacaksınız ve daha çok başarılarınızla göz önünde olmayı tercih edeceksiniz. Evet kesinlikle çalışkan ve saygın insanlarsınız, yinede size önerim yeni yılda çevrenizle aranızdaki ilişkiyi kopuk bir şekilde sürdürmemeye gayret etmelisiniz.

Sevgili akrepler herşeye rağmen duygularınızı ifade etmeyi, tutucu davranmamayı ve oldukça rahat davranmayı ilke edinin. 2009 yılında aileniz ve büyüklerinizin baskısıyla karşılaşmanız mümkün fakat gerçeği söylemek gerekirse bu durum sizleri çok fazla tedirgin etmeyecek. Kendine yeni bir düzen kurmuş akrepler için senenin ilk ayları biraz sıkıntılı geçebilir. Diyelim ki iyi bir yuva kurmuşsunuzdur akrepler, fakat eşinizin işi dolayısıyla birbirinizi göremiyor oluşunuz veya bu dönemde eşinizin yuvanızdan uzak oluşu nedeniyle sıkılabilirsiniz. Sevgili akrepler kişisel yaşamınızdaki dönüşüm ve yenilenme gücünün temsilcisi Pluto gezegeni 27 Kasım 2008 gününden itibaren 2024 yılına kadar seyrini sürdürecek. Kişiyi dönüşümde bulunmaya, yenilenmeye ve yapılandırmaya yönelten bu astrolojik güç, bunun tam tersini yapmanız halinde sizi oldukça zorlayarak bütün bunları gerçekleştirmeniz adına baskıda bulunabilecektir. Yani kaytarmaya kalkışmayın akrepler hiçbir şansınız yok bu konuda. Bilmelisiniz ki bahis konusu süreçte yaşanan olayların temelinde vazgeçilemez değişimler yatmaktadır. Sevgili akrepler yeni yılınızda en uygun seçimlerin baş mimarı olarak yaşamınıza ve kendinize yeni şanslar tanıyın.


Devamı var

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,758,758,758,758,758,758,758,758,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Sevdanın Üç Hâli

Kamış kamış parlardı akşamlarda
Yıldız sayacına dönen gözlerimiz
Başka düşlerden edinmiştik zaten
Baykuş düetleriydi tek senfonimiz

Duygu kasırgalarına set çeken
Umutlardan aşk yaratmıştık biz
Solarken dikenli tarlalarda
Sarı zemheri kuru benizlerimiz

Acıları öperdik şehvetle
Komşu kızı niyetine biz
Âşıkların ağıtlarıydı hep
Geceyi dolduran rapsodimiz

Hayalimizde bir Anka Kuşu uçar
Ferhat'ın deldiği dağda gezerdik
Dinlerken gece masallarını yatakta
Mahalle arkadaşımıza âşık olurduk biz

Akşam yelleriyle dağılan saçlarımızı
Kemikten tarakla düzeltirdi halalarımız
Sevdalarına bir sığınak bulamaksızın
Göçüp giderdi bütün ıssız atalarımız

Nisanda kuruyan çimlerimize inat
Yağmur dualarında ıslanırdık biz
Anladık ama gönül yorgunuyduk
"Büyüdük bozuldu büyülerimiz!"

Mehmet Sağlam

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.

Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.

Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.

İster amatör, ister profesyonel olun çektiğiniz fotoğrafları paylaşmayı seviyorsanız sizin için uygun bir web sayfası tavsiye ediyorum http://www.fotokritik.com/ paylaşmayı sevenlere özellikle tavsiye olunur.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Besame Mucho
Dalida









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081230.asp
ISSN: 1303-8923
30 Aralık 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com