Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.542

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 2 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Seksi türkücü önderliğinde sabah duası!..


Merhabalar

2009'dan bir kocaman merhaba sizlere. Yeni yılın şu ikinci gününde insan eli yüzü düzgün şeylerden bahsetmek istiyor. Umutları taze tutmanın bir yolu da bu. Ama ilahlar aksini söylüyor. Yanı başımızda bir savaş, türlü şıllıklığına rağmen yeniden aday gösterilmek zorunda kalınan bir başkan, pisi pisine yok olup giden yedi genç, içki içiyor diye doğranan vatandaşlar,vs. bunları bilip te yıla neşeli başlamak mümkün mü? Gene de umutları yeşertmenin bir yolunu bulup çıkarmak lazım, başka yolu yok.

Ankara'yı ele alalım. Tayyip Bey ıkındı sıkındı, boşa koydu sığmadı, doluya koydu olmadı, baktı eli darda, tutundu Melih'in paçasına. Açıklarken bir kükreyişi vardı ki, sanki tükürdüğünü yalarken çıkan sesi kimse duymasın istiyordu. Karayalçın'a, doğalgazın henüz memlekete gelmediği zamanlardaki hava kirliliğiyle, Sefa Sirmen'e 4,5 milyara mal etti diye yalan söylediği Yuvacık barajıyla saldırdı. Aynen, Kılıçdaroğlu'nun karşısında kıvranan Gökçek üslubuyla ve aynı yalanlarla. Tek farkı karşısında Kılıçdaroğlu yoktu. Süt kardeşlerine bir tane daha eklendi. Yolsuzlukta hakça paylaşıma evet, durmak yok yola devam dedi. Ey Ankaralılar işte size fırsat. Bu süt kardeşlere hakkı hukuku öğretmenin, şişen egolarını söndürmenin ilacı sizsiniz artık. Ne yapıp edip şu adamdan kurtulun. Bilin ki, o adamdan kurtulmak Tayyip Bey egemenliğinini de çatırdatacaktır. Belki yıkmaya yetmez ama hesapsız davranma lüksünü ellerinden alır. Bu bile memleket için kârdır. İstanbul için de, bize bu olanağı sağlayacak Kılıçdaroğlu kimliğinde bir başkan adayı gerek. Umarım Bay Baykal bu sefer yanlış ata oynamaz.

Başkan adayı açıklama törenindeki konuşmasında, doğalgaz öncesi hava kirliliğini, ölümleri hatırlatan Tayyip Bey'e inat, bir sonraki haber, doğalgaz kullanımındaki pervasızlığın yedi genç insanı uykularında alıp götürmesiydi. Bu nasıl bir acıdır, anlamak, empati kurmak bile mümkün değil. Tek amaçları yeni yıla neşeyle girmek olan gençlerin üzerine çöken karbonmonoksit kabusunun müsebbibi olarak gene beş liralık bir boru suçlanıyor. Evin içine kombi taktıranlar, bunu kontrol edip yetki verenler, o borunun daima sağlam olmasından sorumlu olanlar, ev sahipleri, yöneticiler, hepsi birer mağdur olarak dosyada yer alacak, boru satışları tavan yapacak, ama olan o yedi tane genç insana ve onların ailelerine olacak. Çok korkunç çok.

Peki ya, din adına müslüman halkı soyduğu Alman mahkemelerince tescil edilmiş bir kanalda yılbaşı kutlamalarına "Rezalet" diyen çakma din alimlerine, seksi türkücü olarak saldığı namını aynı kanalda sabahları dua okuyarak pekiştiren sunucuya, Beyoğlu'nda "Bizim yılbaşımız 1 Muharrem'dir. Bu yılbaşını kutlamayın." diye tebliğ eden cüppeli bezirganlara, içki içenlere satırla saldıran hayvanlara ne demeli? Tabi ki, asıl bunlara değil, bunlara bu cesareti verenlere epeyce şey demeli ama burası yeri değil. Hâlâ uyuklayanlar uyanın artık uyanın.

Tüm olumsuzluklara rağmen umudun peşine takılmayı unutmayacağınız bir yeni yıl diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  ÇEVREMİZİ TANIYALIM - 13

Şerif akşamları Leyla'ların kapısından geçiyordu. Kız hemen kokusunu almış gibi kendini sokağa atıyordu. Bana hiç böyle davranmamıştı. Kendi gözlerimle görmesem, inanmazdım. Bu kadar gücüme de gitmezdi. Bir iki gün sabrettikten sonra yüzüme iyice derbeder bir rol takınıp durumu arkadaşlara çıtlattım. Onların henüz Leyla'ya yanık olduğumdan bile haberleri yoktu. Önce şaşırdılar, hatta biraz alay ettiler. Sonra da benim Türk filmi kopyası derbeder görüntüme eşlik ettiler.

Osman;
- Dövelim anasını sattığımın oğlanını, dedi. Görsün başkasının sevgilisini araklamanın ne olduğunu.
Cihan;
- Kız da amma şerefsizmiş ha…
Recep;
- Karı milleti oğlum bu, zaten güvenilmez.
Recai;
- Şerif'i döveceksek iki abisi olduğunu da unutmayalım arkadaşlar,
Osman;
- Ne dövmesi ya bırakın bunları. Lan oğlum sana kız mı yok ya…
Recep;
- Aslan gibi delikanlısın evelallah, Leyla kaybetmiş oğlum, Senin gibisini bi daha hayatta bulamaz.

Konuşmalar zikzaklar çizerek ilerledi gitti. Şerif'i zaten dövemezdik. Yumruklarımı sıkıp birine vurmak benim huyum, tarzım değildi. Kavga edecek neden de yoktu. Leyla ile ilişkimiz tavşan ve dağ hikâyesiydi. Kimse bana ait olan bir şeyi izinsiz almış gibi görünmüyordu. Her şeyin tamamen dışındaydım. Onun benden haberi bile yoktu. Arkadaşlar haklıydı, bana kız mı yoktu…

Arkadaşların söyledikleri gönül okşayıcı sözlerin hepsi yalandı. Leyla'yı da içine katarak söylemek gerekirse benim için yanıp tutuşan hiç kız yoktu. Üstelik yirmili yaşlarıma varıncaya dek de olmayacaktı. İlerleyen yıllarda başka bir şey daha öğrenecektim. Altı yıl bir kızla ara zamanlı romantik takılmak ve beklemek de çok kolay bir şey değildi. Kasabadan tanıdığım on kişiden dokuzu on beşindeki sevgilileriyle evlenmemişti. Şerif ile Leyla da birbirleriyle evlenmemişti. Çok nadiren inatçı tipler çıkabiliyordu. Erdoğan abinin söylediklerinin hemen hemen hepsi doğruydu. Yine de herkes kadın ve erkek ilişkisini duygusal konfeti sağanakları ile süsleyip daha lezzetli hale getirmeye çalışıyordu. Bütün ömürlerini ilk günlerin adrenalin patlamalarını arayarak geçiriyorlardı.

Karşılaştığım bütün insanlar ilişkiler ve aşk konusunda filozoftur. Herkes yaşadıklarından yola çıkarak kocaman cümleler üretmektedir. Bir zamanlar bir kadın tanımıştım. "Ben aşka inanmam," diyordu. İnanmadığı aşkın peşinden onlarca erkekle tanışmış, defalarca kandırılmış ama hala usanmamıştı. Neden aşka inanmıyorsun diye sorduğumda. Aşk her zaman bitiyor. Mutlaka sonu geliyor. Küçücük bir şey, ufacık bir zaman dilimi. Onu bulup doya doya yaşamak imkânsız, diyordu. Sanırım haklıydı. O kadının düşüncelerine rağmen ben biten şeylere de inanırım. Örneğin dondurmaya inanırım. Sütten ve şekerden yapılır. Soğuk ve güzeldir. Yalayınca biter ama dondurma yine de vardır. Şimdi bu ikisini bir araya koyarsak. "Aşk durdurma gibidir. Yalayınca biter. Birisi sıcak, ötekisi ise soğuktur mu diyeceğiz. Adam sende, felsefe bana göre değil. Geçelim bu konuyu…

Yetmişli yılların toz duman, sarı sıcak yazlarında biz henüz çocuktuk. Yaramaz ve haşarıydık. Can sıkıntısından akla hayale sığamaz işler yapardık. Hacırahmanlı sokaklarını bir uçtan ötekine geçip meyve ağaçlarını talan eder, sulama kanallarına yüzmeye giderdik. Mezarlık mahallesinin köprüsünde neredeyse iki yazdır peş peşe takılıyorduk. Günde iki posta, üç posta yüzmeye gidip, yazlık sinemanın arkasındaki oyun alanımıza geri çekiliyorduk. İncir ağaçlarının gölgesinde bilye oynuyorduk. Ve nar ağaçları ile duvar arasına dizilmiş su borularının üzerine çıkıp gizli gizli topladığımız izmaritleri içiyorduk.

Kasaba içinde Zabıta çavuşu Recep bisikletiyle sürekli devriye gezerdi. Çocukların okulla, parka, sinemaya şimdi aklıma gelmeyen onlarca şeye zarar vermelerini engellemek onun göreviydi. Sokak lambalarından birini mi kırdınız? Hemen sizi bulup enselerdi. Sizi alıp belediyeye götürür arkasından da babanız çağrılırdı. Zarar babaya ödetilince baba da bunun acısını elbette oğlundan çıkarırdı. Recep Çavuş iyi bir insan olmasına rağmen zaman zaman başımıza bela olurdu. İşini de gerçekten güzel yapardı. Kasabanın bütün haytalarının takıldığı sokakları bilir, bir suç işlediklerinde bir bir eliyle koymuş gibi toplardı. Bizim haytalar sıcak yaz günlerinin birinde sapanlarını alıp serçe avına çıkmışlar. Asfalt boyundaki çamlığa ve dutluğa… Sonra canları sıkılmış. Işıklı bir tabelamız vardı. İstanbul karayolu kıyısında… Üzerinde Hacırahman'lıya Hoş Geldiniz yazıyordu. Bunu taşa tutup un ufak etmişler. Sonra da suç mahallinden tüymüşler. Tesadüfen o gün ben onlarla değildim. Bir araya toplanmış, sinemanın arkasında boruların üzerinden laflıyorduk. Çavuş bisikletiyle usulcacık geldi. Beş kişinin isimlerini tek tek sayıp aldı götürdü. Tabelayı kıranlar da tamı tamına onlardı. Adam başı ellişer lira ödedi babaları ve çocuklarını eşek sudan gelinceye kadar dövdüler. Terbiye etmek için, adam olsunlar diye…

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


YENİ YIL FALI

Kariyon Şiirleri Nerede, kimle, hangi koşulda girmiş olursanız olun yeni yıldasınız. Okuduğunuz gazetenin tarihine bakın inanmıyorsanız: 02.01.2009.

Çocukluğumuzda, bizim yılbaşımız, tütün tohumlarını ocağın kıyısına ısladığımız gündü. Çünkü o tohumlar, bizim yaşama asılmamız için yeni bir umuttu.

Kemalettin Kamu'nun:

Okuma yazma yok, bilmeyiz eski yeni
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini

Dizeleriyle şiirleştirdiği çobanın umudunu yeşerten de kuzularıdır. Bu yüzden onun yeni yılı kuzularının doğumuyla başlar.

İnsan, umutlarını canlı tutabilmek için birçok özel gün yaratmış kendine: Çiftçinin tütünü, çobanın kuzusu; Nevruz, bayram, doğum günü, evlenme yıldönümü…Yılbaşı da böyle bir gün.

Abartmayı çok seven bir toplumuz. Kimimiz yılbaşı için bu gavur kültürü deyip fetvalar döşenirken, kimimiz de bu günle, geçen yılın bütün dertlerinden kurtulacakmışız gibi davranıyoruz. Keşke insanlık, bu özel günlerin ertesine acılardan arınmış olarak gelebilse. Keşke Afrikalı çocuklar sabahleyin kapılarının önünde bir şişe süt, bir somun ekmek bulabilse. Keşke Filistin'de oğullar, kızlar barış borazanlarının sesiyle uyanabilse. Keşke Anadolu'da kar çığa, yağmur sele değil; berekete, sevince yağsa.

Dünya, yeni yılda güllük gülistanlık olmayacak, bu kesin. Yine de biz, dostlarımıza bir kelebeğin kanat çırpışının okyanuslar ötesinde fırtınalar yaratabileceği gerçeğinden yola çıkarak fallarına baktık. Elbette Nurettin Özdemir üstadın koltuğunda gözümüz yok. Ama bize yıldızların söyledikleri bunlardı.

Dilerim falınız, yeni yılda gerçek yolunuzu görmenize yardımcı olur.

KOVA
Bir dövüş sanatları öğrencisi hocasına sorar:
"Dövüş sanatlarındaki yeteneklerimi arttırmak için, başka bir hocadan daha ders almak istiyorum. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?"
"İki tane tavşanın arkasından koşan avcı," der üstat, "eve eli boş döner."

BALIK
Tenno, on yıllık çıraklıktan sonra hoca unvanını alır. Yağmurlu bir gün, ünlü Zen ustası Nan-İn'i ziyarete gider. İçeri girdiğinde usta onu bir soruyla selâmlar:

"Tahta takunyalarını ve şemsiyeni kapı önünde mi bıraktın?"

"Evet," diye yanıtlar Tenno.

Zen ustası devam eder:

"Şemsiyeni ayakkabılarının sağında mı, solunda mı bıraktın?"

Tenno soruyu yanıtlayamaz; henüz "Tam farkındalık" olayına erişemediğini anlar ve Nan-İn'in yanında çırak olup on yıl daha çalışır.

KOÇ
Bir üniversite profesörü bir gün Japon Zen ustası Nan-İn'i ziyarete gider; amacı Zen hakkında bilgi edinmektir. Nan-İn profesöre çay ikram eder ve fincanını iyice doldurur; fincan dolduğu halde çayı koymaya devam eder. Profesör fincanın taştığını görünce dayanamaz ve sorar:

"Fincan doldu, taşıyor! İçine daha fazla bir şey alamaz!"

Usta Nan-İn yanıtlar:

"Bu fincan gibi siz de kendi fikirlerinizle dolusunuz. Fincanınızı boşaltmadan size nasıl Zen'i gösterebilirim ki?"

BOGA
Ünlü Zen ustası Tozan şöyle der:

" Mavi dağ, beyaz bulutların babasıdır. Beyaz bulut, mavi dağın oğludur.
Birbirlerine bağımlı olmadan, gün boyunca birbirlerine bağlı yaşarlar. Beyaz bulut daima beyaz buluttur, mavi dağ ise mavi dağdır."

İKİZLER
Bir öğrenci, Zen ustası Suzuki Roshi'ye sorar: "Neden Japonlar çay fincanlarını ince ve kolayca kırılır bir şekilde yapıyorlar?" Usta yanıtlar: "Fincanlar kırılgan değil, sen onları nasıl tutacağını bilmiyorsun sadece! Kendini çevreye uyumlu hale getirmelisin!"

YENGEÇ
Ruhani hoca ve öğrencileri meditasyonuna başladıkları an çevrede yaşayan bir kedi çok gürültü yapar ve dikkatleri dağıtır. Hoca kedinin akşam duaları esnasında bağlanmasını emreder. Yıllar geçer, hoca ölür. Öğrenciler meditasyon esnasında kediyi bağlamayı sürdürürler. Sonunda kedi de ölür. Ancak hemen manastıra bir başka kedi getirilir ve bağlanır.

Yüzyıllar sonra, ruhanî hocanın izinden gidenler meditasyon pratiği esnasında kedilerin bağlanmasının dinsel önemi üzerine bilimsel yazılar yazarlar.

ASLAN
Tzu Ch'i, dağlarda gezerken, çok büyük bir ağaç görür.

" Ne ağacı bu böyle!" diye bağırır. "Olağanüstü nitelikli kerestesi olmalı."

İyice bakınca dalların, dikme olarak kullanılamayacak denli eğri büğrü oluşu dikkatini çeker. Ana gövdeyse, damarlarının düzensizliğinden ötürü, sepet örmede işe yarayacak değerde değildir. Bir yaprağını kopartıp tadına varmaya çalışırken, dili yüzülecek gibi olur. Tadıysa, insanı üç gün sayrı edecek denli berbattır.

"Anlaşıldı" der Tzu Ch'i "Hiçbir iş için elverişli olmadığından böylesi serpilebilmiş. "

BAŞAK
Yeni bir öğrenci Zen ustasına sorar:

"Eğitimim için kendimi nasıl hazırlamalıyım, usta?"

Zen ustası yanıt verir:

"Beni bir çan gibi düşün; bana hafifçe dokunursan küçük bir ses çıkacak. Güçlü vurursan, yüksek bir ses duyacaksın!

TERAZİ
Nobushige isimli bir asker Hakuin'e sorar:
"Cennet ve cehennem gerçekten var mı?"
"Sen kimsin?" diye sorar Hakuin.
"Ben bir Samurayım," diye yanıtlar savaşçı.
"Sen bir asker misin?" diyerek küçümser Hakuin ve devam eder: "Ne çeşit bir yönetici seni koruması olarak kabul eder ki? Tıpkı bir dilenciye benziyorsun!"
Nobushige çok öfkelenir ve kılıcını çekmek üzere hareketlenir.
"Demek bir kılıcın var. Bu elindeki şey büyük ihtimalle benim kafamı kesemeyecek kadar körleşmiştir!" der usta.
Nobushige kılıcını çeker. "İşte cehennemin kapıları açıldı!" diye haykırır Hakuin.

Samuray, bu sözler üzerine ustanın olayı ortaya koyma tarzını anlar ve kılıcını bir kenara koyarak onun önünde eğilir.
"İşte cennetin kapıları açıldı!" der Hakuin usta.

AKREP
İki Zen öğrencisi dere kenarında ellerini yıkıyorlarmış. Biri suda boğulmakta olan bir akrep görmüş ve onu avuçlayarak kenara çıkartmış. Bu esnada akrep onu sokmuş. Buna aldırmayan Zen öğrencisi elini yıkamak için tekrar suya sokmuş. O an yine suda boğulan bir akrep görmüş ve onu da avuçlayarak kenara çıkartmış; fakat bu akrep de onu sokmuş. Onu izleyen arkadaşı:

"Neden sudan akrepleri çıkartıp da onların seni sokmasına neden oluyorsun? Onlar seni her durumda sokacaklardır çünkü bu akreplerin doğası!" deyince akrebin soktuğu öğrenci: "Evet biliyorum ama bu da benim doğam" diye yanıt vermiş.

YAY
Yaşlı bir adam kazayla nehre düşmüştür ve yüksek bir şelaleye doğru gitmektedir. Etraftakiler hayatı için endişe ederler; ama adam, mucizevi bir şekilde şelalenin altından sağ olarak çıkar. Herkes ona nasıl sağ kaldığını sorar; yaşlı adam yanıtlar: "Kendimi suya uydurdum, suyu kendime değil!"

OĞLAK
Bir dövüş sanatları öğrencisi, hocasına sorar: "Ben kendimi sizin savaş sanatı sisteminizi öğrenmeye adadım. Bu konuda ustalaşmam ne kadar sürer?"

Hoca yanıtlar: "10 yıl!"

Öğrenci sabırsızca konuşur:

"Fakat ben daha kısa sürede usta olmak istiyorum. Çok çalışacağım. Her gün pratik yapacağım, gerekirse günde 10 saatten fazla çalışacağım!"

Hoca bir an düşünür ve yanıt verir: "Öyleyse sana 20 yıl gerek!"

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  İhtiyar Adam ve Çocuk

Kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini farkeden çocuk; çiselemekte olan kar tanelerinin camın üzerinde bıraktığı şekillerle avunuyordu. Önce beyaz ve küçücük bir top gibi cama çarpan kar tanesi, sonra hemen yağmur gibi su damlası haline dönüşüp aşağıya doğru süzüle süzüle kayıyordu. Ağzından çıkan buhar ile camın bir yüzü buğulanmış bu nedenle dışarıyı görmekte zorlanmaya başlamıştı. Sokaktaki insanlar koşarcasına hızlı adımlarla bir an evvel evlerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Bu telaşı anlayamıyordu. Birkaç gündür aynı pencerede olmasına rağmen diğerlerinden farklı bir gün olduğunu hissediyordu. Ara sıra camın buğusunu siliyor ve sanki tanıyormuşçasına sokaktan geçenleri inceliyordu.

Özellikle içlerinden biri onun ilgisini çekmişti. Son birkaç gündür; ihtiyar bir adamın ona el salladığını görüyordu. Ardından baktığında ise; onun güçlükle yürüdüğünü ama kimsenin yardım etmek için onun koluna girmediğini farketmişti. Her seferinde bir solukta peşinde koşup, elini tutmak ve onun evine kadar gitmesine yardımcı olmak istemişti. O ihtiyar görüntüsüne rağmen kendisinden hiç de beklenmeyecek bir hızla sokağın köşesinden kayboluveriyordu. Oysa; bu kadar zamanda o pabuçlarını bile giyemezdi. Ama bugün çok iyi hazırlanmıştı. Eğer yine görecek olursa derhal sokağa koşacaktı. Paltosunu, kaşkolunu, eldivenlerini ve hatta ayakkabılarını giymiş, pencere önünde onun sokaktan geçmesini bekliyordu. Gerçi dün gece de hazırlanmış ancak ne yazık ki onu görememişti. Acaba, bugün gelecek miydi ? Gelirse onu görebilecek miydi ?

İşi şansa bırakmaya niyeti olmadığından derhal sokağa indi ve köşedeki çöp bidonunun arkasına saklandı. Sokak gitgide tenhalaşmış, hemen hemen kimseler geçmez olmuştu. Gecenin etkisiyle hava gerçekten soğumuş ve içi titremeye başlamıştı. Pencereden baktığının aksine bu kez sokaktan evlere bakıyordu. Hiç görmediği biçimde sokaktan evlerin ışıklarını izlemenin daha güzel olduğunu farketti. Her yer ışıl ışıl yanıyor, kahkaha seslerine karışan melodiler kulaklarında çınlıyordu. Artık üşümüyordu ve eldivenlerini çıkartıp yağan kar tanelerini tutmaya çalıştı. Sokak lambasının altında ve onun ışığında yukarıdan süzülen kar tanesini gözüne kestiriyor ve avucuna düşürmeye çalışıyordu. Ve fakat tıpkı pencerede olduğu gibi; kar taneleri avucuna düştüğü anda su damlacığına dönüşüyorlardı. İhtiyar adamın;

"Ben de seni arıyordum, gel bakalım evlat ..!"

sözleriyle irkildi. Ne zaman yanına geldiğini farkedememişti ama geldiği için çocuk gözleri sevinçle parladı. Hatta; onun yorgun yüzüne rağmen boynuna atlamak geldi içinden. İhtiyar adam sanki bunu hissetmiş gibi;

"Çok yorgunum evlat, haydi tut elimi !"

dedi. Dikkatlice baktığında diğer elinde bir baston olduğunu ve ondan destek alarak zorlukla ayakta durmaya çalıştığını görebiliyordu. Hemen boşta duran diğer elini tuttu ve ağır ağır yürümeye başladılar. İhtiyar adam hiç konuşmuyordu ama zaten konuşmaya bile nefesi olmadığı anlaşılıyordu. Buna rağmen adımlarını hızlandırmaya başlamıştı. Ufacık aklında ona soracağı ne çok soru biriktirmişti. Dumanı tüten bir kulübenin önüne geldiklerinde ihtiyar adam soluk soluğa;

"Evlat, al şu anahtarı ve aç bakalım kapıyı !"

dedi. Kulübe sıcacıktı ve küçük elleri soğuktan üşümüştü. Hemen ateşin başına geçti ama gözlerini de ihtiyar adamdan ayırmamaya çalıştı. İhtiyar adam; ufacık kulübede bulunan tahta bir sedirin üzerine oturdu. Eliyle masanın üzerinde duran sürahiyi gösterdi. Çocuk hemen sürahiden bir bardak su doldurup ona uzattı ve bitirmesini bekledi. Bardağı yerine koyup neredeyse soru işareti haline gelmiş gözleriyle ihtiyar adamın karşısına oturdu. O, yine konuşmadan eliyle pencereyi işaret ediyordu, merakla gitti. İnanılmaz bir görüntü onu bekliyordu. Tıpkı filmlerde gördüğü gibi kendisini uzayda hissediyordu. Sadece sokağı görebildiği penceresine göre bu çok farklıydı. Tüm dünyayı avucunun içinde bir cam bilye gibi görebiliyordu. Bir şeyler sorması gerekiyordu ama şaşkınlıktan dili tutulmuştu. Az sonra dünyanın üzerinde patlayan havai fişeklerini gördü. Gözlerini alamıyordu zira biri bitiyor bir diğeri başlıyordu. Dünyayı avucunun içinde gibi gören o küçük kulübede;

"Artık sahne senin ama unutma göründüğü gibi değil evlat. Beni çok yordu, umarım senin için daha kolay bir yıl olur" diye duyuldu ihtiyar adamın dudaklarından çıkan cılız sözleri...

"Umarım ama bu henüz ilk dakika ve ben hiç bir şey anlamadım" diye cevap veriyordu çocuğun adeta mutluluktan parlayan gözleri...

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ömer Kemiksiz


ÖNCE SEVGİYİ KAYBETTİK

Hayat o kadar kısa ki, yetmiyor sevmeye,
Değmez kalp kırmaya, değmez nefret etmeye…


Önce sevgiyi kaybettik… Dünya daha sonra bu hâle geldi. Güneş, her akşam batarken yüzümüze gülümsemeyi; ay, semada süzülürken ışığını cömertçe sunmayı unuttu. Yıldızlar dahi eskisi kadar yakın değiller birbirlerine… İnsan sevgiyi unuttu, gökyüzü insanı…

Küsmeler baş gösterdi peş peşe… Tohum toprağa küstü, toprak suya… Gidenler dönmedi, dönenler gülmedi. Sevgiyi kaybettik… Hiçbir ağaç isteyerek meyve vermedi. İstemenin büyülü dünyasından kovduk kendi ellerimizle kendimizi. İstememeyi ve istenmemeyi de öğrendik sevgiyi unuttuğumuz an. Bizi sevenleri sevmemekten nasıl oldu da haz duyduk? Sevdiklerimizin bizi sevmediğinden şikâyet etmeyi ne kadar çok sevdik!"Seni seviyorum" demekten utandık, zaten sevdiğimi biliyor diye kendimizi kandırdık. Sevgiye açılan her sayfada adımızı bile bile sona yazdırdık. Sevenleri küstürdük, dostları kızdırdık. Sevginin o tertemiz, o en masum ruhuna nefreti niye sızdırdık?

Renklerin güzelliğini yitirdik, rengimizi kaybettik. Sarı lacivertle sarı kımızının arasına simsiyah bir çizgi çektik. İki tarafta da sarı rengin ortak olduğunu bilemedik. Yenmeyi sevdik, yenilmeyi kabul edemedik; yenildik, yenenleri yemeyi sevdik. Kazandık zannederken sevgi yarışmasında elendik. Savaşmayı barışmaktan daha kolay sandık. Düşmana kurşun atmayı barışa imza atmaya tercih ettik. Gözlerden gözlere, gönüllerden gönüllere haset köprüleri kurduk. Her güzel rüyayı şerre yorduk. Barışa koşmayı göze alamadık. Yarı yolda yorulduk. Kayalara çarptığımızı anladığımız zaman azgın sular misali durulduk. Kollarını bize açana koşmadık, durduğumuz yerde durduk. Durmayı sevdik, beklemeyi değil; bekletmeyi sevdik, beklenmeyi değil.

Zor değildi sevmek, zoru seçtik. Sevgi ekemedik, sevgi veremedik. O nadide kelimeyi sözlüklere hapsettik. Bunu bile dert etmedik. Sevgi güneşinden şikâyet ettik, sevgi yağmurundan kaçtık. Muhabbeti unuttuk, dünyaya sarıldık."Sevelim sevilelim/Dünya kimseye kalmaz" diyen Yunus'u anlamadık;"Ne olursan ol yine gel" diyen Mevlana'yı tanıyamadık.

Hatayı hep başkasında aradık. Başkalarının kusurunu görünce bunu herkese anlatmaktan gizli bir zevk aldık. Kendi yanlışlarımızı görmek için kendi içimize bakmadık. Her yanlıştan sonra yüzümüz kızarmadı, utanmadık. Sevgimizi yitirdik.. Hiçbir sohbetten lezzet almadık.

Kimseye kızmayalım, kimseyi kınamayalım. Dünya sonradan bu hale geldi. Önce sevgiyi kaybettik.

Ömer Kemiksiz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,909,909,909,909,909,909,909,909,909,90
30 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Biraz cesaret;

Biraz cesaret,
Devam etmek için ihtiyacımız olan,
Geçmişe takılı kalmadan ama geçmişi unutmadan,
Yaşamak için ihtiyacımız olan.
Biraz cesaret,
Elindekinin kıymetini bilen,
Asla paylaşmaktan çekinmeyen,
Bir avuç dolusu sıcaklık,
Bir avuç dolusu güç,
Hepimizin ihtiyacı olan..
Biraz cesaret,
Mutlu olmak için ihtiyacımız olan,
Yüreğindeki aşkı ve acıyı dinleyen,
İçindeki sese kulak veren,
Zorluklara, engellere pes etmeyen,
Biraz cesaret,
İnanmak için ihtiyacımız olan,
Bütün yaşanan acıların külleneceğine,
Bir yürek dolusu umut,
Bir avuç dolusu güç,
Hepimizin ihtiyacı olan..
Biraz cesaret,
'Kendin' olabilmek için ihtiyacımız olan,
Küçücük yüreğinle kocaman işlere dalan,
An'ın tadını çıkarabilmek için ihtiyacımız olan,
Biraz cesaret,
Daha fazlası için hırslanmadan,
Ruhunu doyurmak için varolanını paylaşan,
Ve nihayetinde göreceğiz ki,
Bir avuç cesaret, umut ve güç ile kazanacak insanoğlu insan..

Beyhan Ada

Yazdırmak için tıklayınız.

Yukarı


 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.

Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.

Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.

İster amatör, ister profesyonel olun çektiğiniz fotoğrafları paylaşmayı seviyorsanız sizin için uygun bir web sayfası tavsiye ediyorum http://www.fotokritik.com/ paylaşmayı sevenlere özellikle tavsiye olunur.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Sensiz Saadet Neymiş
Ersan Erdura









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090102.asp
ISSN: 1303-8923
2 Ocak 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com