|
|
|
6 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Geç te olsa ayıptan dönmek güzel!.. |
Merhabalar
Dünkü yazımızı at gözlükleriyle okuyan bir iki arkadaşımız sertlik yapmışlar sağolsunlar. Bende bir İsrail yanlısı tutum sezmişler. Dedik ya gözlükleri karıştırmışlar. Savaşın vahşetine lanet okumamak hangi babayiğidin harcı ki benim olsun. Söylediğimiz farklı birşey. Daha dün kendi kanından canından Filistin halkını kesen radikal İslamcı Hamas'ı affetmek bu kadar kolay mı? Batının sessiz kalmasının bir nedeni de İsrail'e Hamas'ı yok etmesi için şans tanıması olamaz mı? Olur elbet. O bakımdan duruma at gözlüklerinden değil de, geniş ekran bir televizyondan bakmakta yarar var.
...
Günün haberi Kültür Bakanlığından geldi. Ertuğrul Bey bakan olalı bir kuş tutmayı başardı galiba. Ellisekiz yıllık ayıp sona eriyor. Nazım Hikmet'e vatandaşlığı iade ediliyor. Hep benim vatandaşımdı, bundan hiç şüphem olmadı ama devletin bunca yıl sonra bir ayıptan dönmesi de güzel. Bunun şerefine ben de size geçenlerde elime geçen gayet güzel hazırlanmış bir Nazım Hikmet derlemesini hediye ediyorum. Tıklayın, saklayın, içiniz daraldıkça çıkarıp çıkarıp okuyun efendim.
...
Birkaç gündür Kahve Molası'nın en üstünde, sağ üst köşede sarı renkli birşeyler görüyorsunuz. En azından ben gördüğünüzü umuyorum. Hiç merak edip nedir bu diye ziyaret ettiniz mi? Etmediyseniz hemen edin olur mu? Bukalemun Kitaplar, benzerleri ve rakipleri olan ama hepsinden iyi olmayı hedeflemiş bir proje. Sizin belirlediğiniz kahramanlarla, sadece size özgü, kişiselleştirilmiş bir kitap hazırlanıyor ve size basılı olarak teslim ediliyor. Sayısı önemli değil. 1 ya da 1000 farketmiyor.
Bukalemun Kitaplar genellikle hediye amaçlı olarak isteniyor ama biraz düşününce çok daha farklı uygulamalara da açık olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Hayal gücünüzü çalıştırıp bizlere söylemeniz yeterli. Bizlere diyorum çünkü bu projenin bir ucundan da ben tutuyorum. Yapmanız gereken ilk şey, ne demek istediğimi daha iyi anlamak için siteye bir uğramak. Örnek çalışmaları görmek, kişiselleştirmeye şahit olmak ve tabi içlerinden birini ısmarlamak. Sakın ola çocuk kitapları deyip geçmeyin, bu kitaplarla evlenme teklifi bile yapanlar var, benden söylemesi. Konu hakkında bilgi almak isteyenler direk bana ulaşabilirler. Site henüz tam bitmiş sayılmaz. Kredi kartı entegrasyonu sağlanmak üzere ama havale ve mail order yoluyla şimdiden rahatlıkla sipariş verebilirsiniz. Gerekli ilgiyi göstereceğiniz umuduyla hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
..........
Her şeyiniz öldürmek olmuş, bütün derdiniz savaş
Almayın mazlumun âhını, çıkar elbet yavaş yavaş
Onun bir hayatı olsaydı eğer, bu yazının da bir başlığı olurdu. Daha hayatın başlangıcında ona bu dünyayı çok görenlerin açgözlülüklerinin karşısında direnecek gücü yoktu ki onun. O kim mi?
Henüz ismi bile konmamış ufacık bir bebek. Ne hayalleri vardı kim bilir hayata ve insanlara dair? O, kimseye söyleyemedikleriyle sessizce ayrıldı aramızdan. Zaten sesi istese de çıkamazdı. Konuşamıyordu ki..Küçücüktü…Yakınında patlayan bombalardan bile daha küçük. Kulağını tırmalayan silah sesleri “Hoş geldin dünyamıza, işte bizim dünyamız bu!”diye haykırıyor, adeta kan kusuyordu. Eğer yaşasaydı, ileride çocuklarına anlatacağı ilk masalın konusu savaş olacaktı. Eğer yaşasaydı, ilk konuşmaya başladığında gökte uçan savaş uçaklarını gördüğünde parmağıyla annesine onları işaret edecek ve muhtemelen “Ne?”diye soracaktı. Ve onun oyuncak silahlara, bombalara ve uçaklara hiç mi hiç ihtiyacı olmayacaktı. Eğer yaşasaydı, “Bu dünyaya niye geldim?”sorusuna vereceği bir cevabı da olmayacaktı. Savaşlar ve acılar içinde onun yaşaya(maya)cağı çok şey olacaktı. Eğer yaşasaydı….
Sahi niye doğmuştu sanki? Bu dünya bütün güzellikleriyle hayalinde kalsaydı daha iyi değil miydi? Her yeni yıla girerken savaşların olmadığı, barışın egemen olduğu bir dünya dileklerinde bulunanlar ve her savaşta ezeni kınamaktan başka ellerinden bir şey gelmeyenler o adsız bebeğin hafızasında yer ederler miydi acaba ? Halbuki o, insanın çok değerli olduğu düşüncesine kanarak gelmek istemişti dünyaya. Her şey insan içi olacak demişlerdi ona. Paranın pulun, malın mülkün ne kıymeti kalırdı insanın varlığı söz konusu olduğunda? Niye yalan söylemişlerdi sanki? Çocuk olmak, onun suçu muydu hem? Herkes çocuk olarak doğmamış mıydı? Bugün acımadan çocukların üzerine bomba yağdıranlar da bir zamanlar çocuk değiller miydi? Onlara çocukları sevmenin güzelliği öğretilmedi mi? Birilerinin egolarının tatmin olması, onun bir bacağından, bir kolundan dahası bir canından daha mı değerliydi?
Gazetelerin sayfalarında kanlar içinde kalmış fotoğraflarıyla kazınacaktı o, beyinlere ve yüreği olanların yüreklerine. Küçücük bir mezarı dahi olmayacaktı seneler sonrasına ibret olsun diye. Ve en önemlisi kendisine bu vahşeti reva görenlerin yakasına bu dünyada yapışamayacaktı minicik elleriyle.. “Bizim hedefimiz siz değildiniz, yanlışlıkla vurulmuşsunuz” diyerek sırıtan yüzlere şöyle iki tokat tane indiremeyecekti yüreğindeki acıyı soğutacak.. Kendisine yaşamayı çok görenlerin, bana dokunmayan yılan bin yaşasın havalarıyla yaşamaya devam edenlerin, “Şiddetle, esefle kınıyorum!”diyenlerin, kına yakmalarına da şahit olamayacaktı o. Olsa olsa şehit olacaktı. Küçücük bedeniyle büyük rütbelerin sahibi olacaktı. Bombalarına, kurşunlarına maruz kaldıklarının nasıl aheste aheste süründüklerini ve küçüldüklerini gökyüzünden bembeyaz bulutların üstünden seyredecek o.
Sen üzülme ve ağlama adsız bebeğim! Gün gelir, devran döner ve hesap tersine dönmeye başlar. Dünyaya sığamayanlar küçük bir çukura sığar elbet. Senin içine atıldığın çukurdan büyük olmayacak onların yeri. Senin bir adın hiç olmadı. Fakat için rahat olsun. Unutma ki, sana zulmedenlerin beş tane de ismi olsa, asırlar sonrasında bu isimleri her duyan vicdan, lanetle anacak onu. Silahlarıyla küçücük bedenini darmadağın edenler darmadağın olarak ölecekler, inan ki…
Büyükler savaş oyunu oynuyor, küçüğüm! Bildikleri tek oyun o çünkü. Kızma onlara olur mu? Onlar daha çocuk(!) Ne yaptıklarını bilmiyorlar. Sen niye doğduğunu bilmiyordun, onlarsa niye yaşadıklarını bilmiyorlar. Gariptir, bu oyunda kaybedenlerse, oyuna dâhil edilmeyen insanlara oluyor. Yenilen hep onlar.. Acıyı çeken hep onlar..Ölen hep onlar..Kan dökmeye alışanlar, kan yiyici vampirler, kan kusa kusa ölseler bu onlara çok mudur bebeğim?
Daha dünyaya adım atar atmaz seni vuranların, emelleri uğruna insanı doğramayı mubah sayanların, gözünü nefret bürümüşlerin, dünyaya sahip olmayı, bir kalbe ve vicdana sahip olmaya tercih edenlerin adına senden ÖZÜR DİLİYORUM!
Ömer Kemiksiz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Sema Çevik Yıldırım |
Gri Duvaklı Gelin -1
Gri duvaklı bir gelindi İstanbul... yer gri,gök gri,deniz gri... ve bu caminin avlusunda bekleşen herkezin gözyaşı griydi. Sonbahar kışa kucak açmış ''gel''diye şarkılar söylemişti.... Kışın nazlı nazlı ama heybetli gelişini izlerken hep bu duyguları yaşardım... Ölüm,hep yanımızda,her an mümkün olacak beklediğimiz, nekadar gelmesin desekte gelecegini bildiğimiz mutlak son değilmi?İşte gelmiş..23 yaşında gencecik bir kızın üzerine yeşil bir örtü, beyaz bir yazma olmuş serilmiş yatıyor... gözler gri yaşlarda ıpıslak, dudaklarda dua yerine isyan, bakışlarda acının içine kurulmuş çakan şimşeklerde öfke, öfke var.
Onu tanıdığımda 7- 8 yaşlarında anasının babasının kınalı kuzusu.. nazlı ceylanı minik bir çocuktu. Babası Orhan bey başına gelen bir vergi borcu sorunu ile bana ulaşmış ve aradan geçen onaltı yılda bir dava ile başlıyan ilişkimiz yılların ateşinde pişip sağlam bir dostluga dönüşmüştü.
Güzelim anacığı bir sandalyede oturuyor. Belli ki 2 gece önce kitrafik kazası ve Elif'in kurtarılamayışının ardından verilen ilaçlarla ne olup bittiginin farkında değil. Aslında oldum olası karşıyımdır acının ilaçlarla engelllenip durdurulmasına,acıyacaksa zamanında acımalı tüm yaralar, ayrılıklar, ölümler... Bırakın bırakın da ağlayalım, dövünelim, haykıralım hatta bayılalım... bırakın desem de...
Ya o güçlü,yakışıklı ,efendi baba...kızını hep kucakladığı gibi..kolunu omuzuna attıgı gibi kucaklamış ,taziyede bulunanlarla konuşuyor ... konuşmak mı..? O baba sadece orada duruyor, inanamadığı gerçek ellerinin altında yeşil örtüde sarılı.
İçim acıyor. Avlunun en ücra köşesine sinmekte benim kaçış yolum.. İnsanlar, insanlar.. kimi gerçekten Elif'i ve Orhan' ı tanıdıkları sevdikleri için , kimisi de Orhan'ın popüler kişiliği için oradalar.. Onları izlemeliyim , yoksa Elif'in 'Asuman abla' diye şakrayıp şıkraması beni de gözyaşlarına bağacak. Onların sadık dostu olarak ağlamak yerine hukuk danışmanları olarak cüppesiz ortalığı gözlemlemeliyim... Gözlüklerimin arkasına saklanıp, en acımasız yüzümle durmalıyım burada. Yaşsız, gri gözyaşlarımı eve götürmeliyim simsiyah akmaları için.
Herzaman olduğu gibi burada bu cami avlusunda, herkes gibi gözyaşı dökme hakkım yok. Otopsi sonuçları ve trafik raporları çoktan çantamda külçe gibi yerini aldı.. Bu haksızlıga gözyaşlarımla değil mahkeme salonunda isyan edeceğim etmesine de, güzel Elifciğe can verecek mi davayı kazanmamız, anacığının babacığının acısını dindirecek mi.?
Böyle amansız ve imansız düşüncelerle savrulup dururken, avludakilerden birinin ısrarcı bakışlarının yörüngesinde kaldım bir an.
İnanılmaz bir merak ve sorguyla çelik mavisi gözlerini bana dikmiş ''sen kimsin'' diye soruyordu sanki. Hani rahatsızlık verir ya bazı bakışlar, başka şeyler sorgular sen o anı yaşarken. İster istemez sağıma soluma bakınıp ,acaba yakınımda birine mi bakıyor diye yer değiştirdim.. arkamı döndüm... gözlüklerimi bile çıkartıp taktım. Hani belki birine benzetti. ''Ben o değilim'' rahat bırakın demek istercesine. Böyle bir ortamda ister istemez bu sorgulayıcı bakıştan adeta göz hapsinden rahatsız olmuş ,tedirgin bir ruh hali içindeyken birden adamı tanıdım. 70 milyonluk Türkiye'de televizyon izleyicilerinin yakından tanıdığı bir program yapımcısıydı.. Aslında yanındaki basın ordusundan anlamalıydım çoktan ama ben içimdeki yasta, gözümden akıtamadığım gri gözyaşlarından
algılayamamıştım. Buz gibi soğuktu gözleri. Ekibi yönlendirip ,kişileri işaret edip çekim yaptırıyor, fotograflar ve röportajları yönlendiriyordu. Dedim ya bu avluda bir evladın kaybının acısını paylaşmaktan öte duygularla gelenler öyle çoktu ki. Bu da onlardan biri. Programına malzeme toplayan bir yayıncı. Akşama varmaz akıl almaz anlatımlarla televizyon ve gazetelerinde sevgili yavunun kazası ve kaybını yazacak, söyleyecek ve Orhan'ın adıyla reyting yapacaklar. O da işinin başında. Tamam da, beni böyle niye gözlerine hapsetti bu adam, neden?
Bu apansız ve acımasız gelen ölüm önce cami, sonra mezarlık ve sonra evdeki duaya kadar bütün günü aldı sardı. Kalabalık azalmış evde aile efradı, elif'in arkadaşları, birkaç dosttan ibaret bizler kalmıştık. Acının sustuğu, gözyaşının artık akmadığı derin bir kabulleniş içinde dualar dinlenilen bir gece de yine o mavi bakışlar, buz gibi sular gibi üzerime dökülüyor, durmadan 'sen kimsin' diye sorguluyordu. Hani başka bir yer ve zamanda olsa çoktan ben sorguya çekmiştim ''beyefendi ne istiyorsunuz ' diye ama. Rahatsızlıgımın son noktasında seyrederken Orhan seslenip beni çalışma odasına davet etti. Bu bir kurtuluş diye sevinmeme fırsat kalmadan;
- Selim sen de gel Asuman'la tanış. Davayı hukuki boyutuyla o açacak. Birlikte görüşelim.
Siz tanışmadınız değil mi? Asuman benim hukuk danışmanım. Selim'le de Almanya'da 4 yıl aynı odayı paylaştık. Siz daha önce tanışmadınız değil mi?
Tanışmak, tanışmak.
İşte bütün gün o gözlerdeki sorgu bu kelimede kilitlenmişti. Tanışmak. Aman allahım. Yıllar yıllar içindeyim. 18 yaşlarında liseyi yeni bitirmiş Hukuk fakultesine girme sevdasında ,deli dolu yıllar. 30, tam 30 yıl.
- Asuman hadi gir içeri ,neden kaldın orada? Bak Selim ne diyor, Elif 'in uğradıgı bu akıl almaz trafik kazasını bir an önce programa taşıyalım ki ,ehliyetli trafik canavarlarına engel olalım diyor,ne dersin?
Kımıldayamıyorum. Kapının eşiğinde donmuş kalmışım, o buz gibi bakışlar gözlerimde. Elini uzatıp beni koltuga oturtan Selim oldu.
- Asuman hanım, ben de sizin kadar üzgünüm. Elif benim kızım canımdı. Böyle bir anda haber düşündügümü kurgulayarak bakmayın lütfen. Orhan'la konuştuk. Bu acıya katlanıp sessiz kalmaktansa ,olayın üzerine gidip medya aracılığıyla kamuoyu yaratmamız belki içkili araba kullananlara uygulanacak yasalarda değişiklik yapılmasını sağlar diye düşündük. Yapabiliriz de. Olayı böyle değerlendirebilir misiniz? Siz hukukcusunuz, daha mantıklı düşünebilirsiniz.
30 yıl önce mantıklı düşünen gencecik bir kız şimdi nasıl da dağılmıştım.
- Haklısınız Orha.. Selim bey, ben dökümanları paylaşırım sizinle, neler yapacağız?
Sema Çevik Yıldırım
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KENDİME DAİR
Lağım çukurunda yaşıyorum. Fare gibi hissediyorum kendimi. Kurduğum hayaller haricinde mutluluğa dair en ufak bir kıvılcım göremiyorum.
Mutsuzluğun kelime anlamını görüntümle resmediyorum. Fotoğraflarım başarısızlık ve dipte sürünmeyi en ince ayrıntısına kadar tanımlıyor. Üşüyorum, yanıyorum, aşık olmuşum, hangi duygu olursa olsun bunları yaşama lüksüm bile yok.
Kelimenin tam anlamıyla bir sürüngen oldum.
Pis bir hayalim var böyle zamanlara dair. İnsanı iğrendiren.
Bacaklarımı açmışım bir klinikte; ortam çok kötü burnuma lağım farelerinin çürümüş bedenlerinin kokusu geliyor. Yattığım yatak hiç steril değil. Kan, kir ve yağ lekeleri içerisinde. Doktor bacaklarımı dizlerimin altından kaldıraça koymamı söylüyor sigaradan sararmış dişleriyle sinsi sinsi sırıtarak. Bacaklarımı kaldırıyorum. Elinde iğrenç bir aletle içime giriyor, kimden peydahladığımı bilemediğim , kendisinden kesinlikle nefret ettiğim içimdeki canlıyı tutunduğu yerden çıkarmaya çalışıyor. Kanlar boşalıyor benden . Halsizleşiyorum. Birde içimde bir ürperti doktorun aletlerinden hastalık kaparım diye. Çaresiz ve mecbur olarak kendimi ona teslim ediyorum.
Ben o haldeyken bacaklarıma dokunuyor doktor bozuntusu. Nefret dolu bakışlarıma aldırmadan ellerini kasıklarıma getiriyor. Parmaklarını vücudumda gezdiriyor. İşini bir an önce bitirmesini istiyorum.
İçimdeki canlı nihayet kazınıyor olduğu yerden. Doktor bozuntusu bir hafta sonra tekrar gelmem gerektiğini söylüyor. İçimdem küfrederken dudaklarım gülümseyerek tabi diyor. Elime tutuşturduğu antibiyotik reçetesine göz atıyorum. Ve arkama bakmadan ayrılıyorum.
Bu ne biçim bir hayal? Bir önceki hayatımda sokak fahişesi olmalıydım. Orta çağda parisin bok dolu caddelerinde s...şen bir fahişe. Dünya üzerinde canlı kalmasının nedeni bacakları arasındaki vajinaya bağlı, frengi kapmış, bel soğukluğundan dolayı sürekli akıntısı olan, dişleri yediği dayaklardan dökülmüş, leş gibi kokan bir fahişe...
Bir sonraki hayatımda ise Paris'in caddelerindeki boklardan biri olmalıyım. Üstelik az önceki fahişe üstüme basmış olmalı ki yok olmakta bile zorlanıyorum. Sanki birileri beni karantinaya alıp çevremi çevirmişler ve kimseyi yaklaştırmıyorlar. Bulaşıcı bir hastalık gibiyim. İnsanlar dokunmaktan, bakmaktan, koklamaktan, yakınımdan geçmekten korkuyorlar sanki. Ne yok olmama izin veriyorlar ne de yaşamama. Hayatta kalıyorum onların izinleri dahilinde. Hayatta kalıyorum onların planları gereği.
Bu hallerden ve kendimden nefret ediyorum. Aslında çok iyi bir insan olduğumu düşünüyorum. Herkese yardımcı olmaya, herkesle iyi geçinmeye çalışan, hep özveride bulunan ve bunun karşılığı hiç bir zaman alamayan.
Önceleri özveride bulunmanın karşığını beklemezdim. Bunu beklemenin kötü bir huy olduğunu düşünür, içimden beklesem bile bunu belli etmez bununla mücadele etmeye çalışırdım. Fakat sen ne kadar özveride bulunursan bulun bir tane insan olsun değer vermezse insana, insan değişiyor. Önce alınganlaşıyor, sonra huysuzlaşıyor, sonraysa diplerde sürünmeye başlıyor. Benim gibi...
Erman Akçay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
İNSAN
İnsan nedir? Yaşayan bir canlı mı? Düşünerek hayvanları alt etmiş bir varlık mı? Nefes alan (o nefesi de sayılı) ve zamanı geldiğinde (nefesi bittiğinde) toprağın beş karış altına uğurlanan bir trajedi sehpası mı?
İnsan nedir? Para kazanmaya meyledilmiş bir sürü bireyi mi? Yoksa para kazandırmaya yarayan bir kurum ismi mi? Düzen mi, düzenbazlık mı? Ölümü kabullenen bir balık yemi mi, denklemi çözülemeyen bir matematik problemi mi? Yoksa tamamen bir çamur birikintisi mi?
İnsan kimdir? Ecdadının soyundan gelen bir soy ağacı meyvesi mi? Yoksa meyvesini yitirmiş bir sonbahar esintisi mi? Doğru mudur insan, yoksa yalan mı? Ölen midir insan, yoksa doğan mı? Uğruna ölen midir mazinin doğrusunda, yoksa uğruna öldüren mi? Kaşığı sol eliyle tutan mıdır insan, yoksa beyninin sağ tarafıyla düşünen mi?
İnsan nerdedir? Yerle gök'ün arasında mı, yoksa tanrı'yla şeytan'ın ortasında mı? Solda mı, sağda mı? Uç da mı, yoksa bucakta mıdır insan? İdam sehpasında mıdır insan, plaj ışıltısında mı? Kaval üfürüğünde midir, yoksa senfoni notalarında mı? Azmedilene mi yakındır, yoksa azmettirene mi? Kuşananda mıdır insan, yoksa kuşatanda mı? İki arada bir derede mi, yoksa paçası sıvanan pantolonun siluetinde mi?
İnsan nedendir? Katletmek için mi, yoksa katledilmek için midir? Pusuya yatmak için midir insan, yoksa pusuya düşmek için mi? Hep var olmak için midir, hep yok olmak için mi? Gülmek için mi, ağlamak için mi? Sevmek için mi, sevilmek için mi? Karyolada rahat uyumak için mi, yoksa esir kamplarında solucana talim etmek için mi? Severken ayrılmak için mi, ayrılığı başarıyla bağdaştırmak için mi? Ne içindir insan? Allah'a yalvarmak için mi, yoksa Allah'a küfretmek için mi? Satır aralarında naaşını kaldırmak için mi, yoksa ölürken bile sevildiğini nakşedebilmek için mi?
İnsan kimdendir? İyiden midir insan kötüden mi? Kral soyundan gelen mi, yoksa kral soyuna hizmet edenden mi? Ezenden midir insan, yoksa ezilenden mi? Bombayı bulandan mıdır, yoksa o bombayı bir otomobil kontağına iliştirenden mi?
İnsan, kandırıldığında kandırıldığının farkına ölüm döşeğinde varan ve o süre içinde masalların yazdığı en öldürücü yaratığı bile bir tükürüğüyle Allah'ına kavuşturan, ezelin not düştüğü en korkunç doğa olayıdır.
Can Bektaş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
İKSİR
Aşk, iksir gibidir!
İçinde sevgi, hüzün
Özlem, sadakat,
Acı, gözyaşı,
Hırs, haz,
İhtiras, fedakârlık
Sevinç, mutluluk
Ve umut vardır!
Hepsi şarap olur içersin
Ama sanma ki etkisi geçmeyecek!..
Okay KARAÇAY
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.
Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.
Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.
İster amatör, ister profesyonel olun çektiğiniz fotoğrafları paylaşmayı seviyorsanız sizin için uygun bir web sayfası tavsiye ediyorum http://www.fotokritik.com/ paylaşmayı sevenlere özellikle tavsiye olunur.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|