|
|
|
8 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Dış mihraklar, gelin bizi kurtarın!.. |
Merhabalar
İnsan olarak güvenecek makam, tutunacak dal arıyoruz. İnsan onuru diyoruz, hukuk diyoruz, takılıp kalıyoruz. Her tarafımızdan pislik akarken, yeryüzünde eşi benzeri görülmemiş bir temizlik hareketine girişiyor, komik duruma düşüyoruz. "Nereye, kime dokunursa dokunursun, sonuna kadar gidilecek." diye çıkılan yola döşenen kaldırım taşlarından, hukuk arabası yolda kalıyor. Ne bir adım ilerliyor ne de ilerleyeceğine dair bir işaret veriyor. Bir yıldır tutuklu bulunanların daha sorgusu yapılmamışken, altı ay önce alınanlar hakkında daha iddianame yazılmamışken, yepyeni, gepgeniş, yüpyüksek bir dalga daha geliyor, hukuk adına kalan son umutları da çekip beraberinde götürüyor. Suça zanlı değil, zanlıya suç aranıyor. Bir hukuk garabetidir gidiyor. İnandırıcılık sıfır. Güvenilirlik sıfır. Görev bilinci sıfır. Uşaklık, maşalık, yalakalık YÜZ!
Bu nasıl bir örgüttür ki, astsubaydan orgenerale, müflis iş adamından Yargıtay Onursal Başsavcısına kadar yayılabiliyor. Her darbede içeri alınan, söylediği her sözünü kitaplaştıran bir akademisyen yazar sanki ilk defa keşfediliyormuş gibi, darbeci diye gözaltına alınıyor. Fethullah okulları ABD'den tüm Dünyaya yayılıp misyonerlik görevini azar azar damarlara zerk ede dursun, Atatürk'e bağlılığı tartışılmaz ilim irfan yuvalarının kurucusu, "1 Numara" olabileceği dedikodusuyla aranıyor, bulunamayınca çocukları gözaltına alınıyor. Neden her dalgada sürüklenip götürülenler hep bu iktidarın muhalifleri? Yok mu bu iktidarın içinde darbe heveslileri? Yoksa onlar aralarında darbeye cihad dedikleri için mi yırtıyorlar? Güldürmeyin adamı, zaten gülecek yerlerimiz sızım sızım sızlıyor. Eğer öyleyken böyleyse, ben de bir suç duyurusunda bulunuyorum. Ergenekon savcısı Öz'ü, kendisi ortada olmayan ne idüğü belirsiz hasta şahsın beyanlarına itibar etmek, kanunsuz şekilde dinlediği özel görüşmeleri fütursuzca iddianamede kullanmak, birilerine vakit kazandırmak için olsa gerek görevini yavaştan almak, elinde taşıdığı tesbihi alenen yüzümüze yüzümüze sallamak suretiyle Türk halkına korku salmak, böylece halkı zayıf düşürüp tahakküm kurmak üzere çete oluşturmaktan bir üst makama şikayet ediyorum. Komik değil mi? Merak etmeyin, siz olup bitene güldüğünüz kadar gülün yeter.
Dış mihrak falan artık fasarya. Dış mihrak olmuş artık iç mızrak. Birbirimize hedef gözetmeksizin attıklarımızın birgün kendimize de geleceğini unutma aymazlığında yuvarlanıp gidiyoruz. Düşmana ne hacet, düşman artık BİZİZ! Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
'Kıyam' Et!
İnsanoğlu, yaradılışı gereği bazı sınırlarla doğuyor. En büyük sınırımız da ruhu sınırlayan bedenimiz.
Duyu organlarımız, örneğin kulağımız; belli frekans aralıkları dışında duyamıyor
(16Hz - 20000 Hz). (1) Gözümüz, belli sınırlar dışında göremiyor. (Benim gibi miyoplar, o kadarını da göremiyor!)
Uzmanlar, beynimizin en çok % 15-20' sini kullanabildiğimizi söylüyor. Bu kısıt doğuştan mı, yoksa biz mi kullanmayı beceremiyoruz, onu onlar bilir ama; bu kadarcık kısımla bile başarabildiğimiz çok şey var. Olmalı da!
Yüce Kur' an, sürekli akla atıfta bulunuyor ve "işletin" diyor. (Müminun 80, Yasin 68)
Yoksa üstünüze pislik yağar! (Yunus 100)
Bu da demektir ki; üstüne "pislik" yağdığını düşünüyorsan, kimseyi suçlama! Sorunu da, çözümü de, dön kendinde, işletmediğin aklında ara!
Hepimizin sürekli olarak tekrarladığı; bu yüzden de "pislik" sağanağından kurtulamadığımız iki önemli hatası var. Biri suçlama yapmak, diğeri ise kurtarıcı arama illeti. (2)
Önce şunu iyi bilelim; Kur' an bize, kimseyi suçlama hakkı vermemiş. "Yapıp ettiklerinden başka, neyin karşılığını görüyorlar ki?..." diyen, çatan belaları elimizin ürünü sayan bir Kitap; başkalarını suçlama hakkı verir mi insana? (Sebe 33, Yasin 54, Yunus 52, Şura 30 )
Benim anladığım, suçlamanın hiç bir türü Kur'an' ın mantığında yok. Ne başkasını suçlamak, ne de kendini.
Kişinin kendini suçlaması, egosunun eseri… ("Ben bu hatayı nasıl yaparım, ben nasıl yanılırım…")
Sen kimsin ki hata yapmayacaksın? Yoksa Tanrılığa mı soyundun?
Suçlama yapmak çözüm getirmiyor. Bilakis; sorunun kaynağını görmemize engel oluyor.
O' nun istediği; yapılan hataları fark etmek, ders almak ve tekrarlamamak. (Ali İmran 135)
Suçlamanın temelinde; iki önemli nokta yatıyor. Biri; "kendini aklama içgüdüsü", diğeri ise "beklenti". (3)
Hoşunuza gitmeyen sonuçların "günahını" birilerine yüklerseniz, işiniz kolaydır; Amerika yaptırır, şeytan saptırır...
Üstelik şeytanın bile üstümüzde sultası yokken. Yani onu bile suçlamaya hakkımız yokken. (İbrahim 22, Nahl 99-100, Saffat30, Sebe21)
Unutmayın; "şeytan", sadece işini yapıyor. Hem de herkesten daha iyi yapıyor. (4)
Emin olun siz suçluyorsunuz diye, "şeytan" şeytanlığından vazgeçmeyecek.
Biz, yenilmemek için nasıl önlem alıyoruz, ona bakalım.
Suçlama varsa, beklenti de vardır. "Şeytan"dan ne bekliyoruz ki?
Beklentisi karşılanmayan, suçlama kalkanına sarılır hemen. Suçlama başladı mı, öfke kaçınılmazdır. Öfke gelir de kin durur mu?
Sonra?
"Hasta kalpler" kulübüne hoşgeldiniz! (Muhammed 29)
Şimdi silmeye uğraşın bakalım kalbinizdeki pası! (Mutaffifin 14)
Kimden, ne beklemeye hakkımız var ?
Eğer Kur' an' a inanıyoruz diyorsak, tek beklentimiz Yüce Yaratıcımız' dan olmalı, başkasından değil! O' ndan başkasından dost olmaz diyen de O. (Nisa 45, Secde 4, Ankebut 22)
Hesap edin; hergün namaz kılan biri, günde en az 40 kere, " …yalnız senden yardım dileriz" diyor (Fatiha 5). (Yazık ki çoğu, ne dediğini bilmeden söylüyor!)
"Yardımı Allah' tan beklemek" ne demektir, hiç düşündünüz mü?
Piyango bileti almadan ikramiye çıkmasını bekleyemeyeceğimiz gibi, Allah' ın "istediği gibi" olmadan da yardım beklemeye hakkımız yok demektir.
Biraz aklımızı işletelim mi?
Her şey Allah' ın izniyle olmuyor mu? (Enam 80, Teğabün 11, Fetih 11 )
Evet.
O' nun sisteminde haksızlık edilir mi?
Asla!
Peki kötülüklere niye izin veriyor?
Yoksa zulüm mu ediyor kullarına?
Kur' an' a inanan birinin, bunu kabul etmesi mümkün olmadığına göre..(Yunus 44-52, Hac 10, Enbiya 47)
O zaman?
Bakın ne diyor Kur' an: "Nankörlerden başkasına ceza verir miyiz hiç?" (Sebe 17)
"Allah, zalimler topluluğunu doğruya ve güzele klavuzlamaz."(Bakara 258)
"Allah, küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele klavuzlamaz."(Bakara 264)
"Gayret gösterip didinenlerle, sabredenleri bilinceye kadar, belarla imtihan edeceğiz" (Muhammed 31)
Eğrilik sende ise, kimi suçluyorsun?
(Bakara 81)
"Şeytan" sana hala sözünü geçirebiliyorsa, başına geleceklere hazırlan.
Madem başına gelenler elinin ürünü, "kötü" olana niye kızıyorsun ki? Dön kendini düzelt. (Maide 105, Müddessir 38, Enfal 53)
Sen "adamsan" o kötü sana ne yapabilir ki? (Hac 38)
Sistem kurulmuş, kuralları O koymuş... Şer'i de yaratan O... (Enbiya 35)
Ama onu hak edip etmemek, bizim "adamlık" derecemize bağlı.
Biz düzelene kadar, Allah, o kötünün musallat olmasına izin verecek; başka çare yok!
Torpil yapmasını mı bekliyorsunuz?
O halde suçlamayı bırak, düzelmeye bak!
Sen hak ettin de, O vermedi mi? O' nun vereceğine kim engel olabilir ki? (Yunus 107, Necm 39, Maide 105, İsra 20, Yunus 107, Zümer 38)
Beklenti dedik; bunun bir başka türü de, kurtarıcı bekleme illetidir. (5)
Kurtarıcı arayan, teslimiyeti baştan kabullenmiştir. Allah ile de aldatılır, iki kilo bulgurla da...
Pratikte pek mümkün gözükmese de; bir 'Atatürk' bekler, tekrar kurtulsun diye... Ya da 'şeyh'ine teslim olur, şefaat etsin diye...Sonuç hiç değişmez! Ne o teslim olduğu Amerika kurtarır onu, ne de şefaatçileri. (En' am 51)
(14 bin küsür gündür, beni benden başkasının kurtardığını görmedim.)
Kurtarıcı beklemek kadar, birilerini kurtarmaya çalışmak da Kur' an mantığına ters gelen bir düşünce tarzı benim anladığım. Çünkü kimseye, birilerini "kurtarmak" gibi bir sorumluluk yüklememiş Yüce Yaratıcı; peygamberlere bile. (Zümer 19-20-61, Yunus42-43-99-108, Enam 48-149, Şura 48, Sebe 28)
Tek yapabileceğimiz, uyarıcı olmak, uyandırmak. Tabii önce sen uyanabildiysen! (Ğaşiye 21, Hud 25, Zariyat 55)
Kimsenin, başkasını "adam etmek" gibi bir görevi yok. Ama herkesin, "adam olmak" gibi bir zorunluluğu var. (Maide 105;Yunus 108, Zümer 61)
Hiç kimseye "bilmiyordum" deme hakkı vermemiş Kur' an; zeka özürlüler hariç tabi.(Zühruf 44)
"Kurtarıcılıksa" hedefiniz; yapacağınız en büyük iyilik, önce kendinizi kurtarmak, "adam olmak" olmalı. Emin olun, siz "adam" olursanız, toplumu da kurtarmış olacaksınız, vatanı da.. Zaten vatan da senden ibaret, millet de! ("Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." Mustafa Kemal Atatürk)
Kurtarıcılığa soyunurken, zalime hizmet ediyor da olabiliz. Aksini kim garanti edebilir?
Aydınlanmış bireyler olmak, herkesin boynunun borcu; belli bir zümrenin değil!
O zaman iyi düşünün!
Suçlayarak, kurtarıcı bekleyerek kıyameti mi istersiniz, yoksa; aklınızı işletip, 'kıyam' etmeyi mi?
Akıl işlemeden ruh kıyam etmez.
Ruh kıyam etmezse, özgürleşilmez.
Esaret altındaki bir ruhu cennet ne yapsın?
Meltem Kaynaş
(1) http://www.baskent.edu.tr/~byilmaz/teaching/BME502/IsitmeGormeTatAlma.pdf
(2-3-4-5) Eğitmen İbrahim Yumuşak ile sohbetler. (Matematik-İngilizce- Öğretmeni)
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir Mahsup |
|
Liman yok. Fırtınası kendi rüzgârında gizli. İzinde bir soğuk uyku zamanı. Uyunmuş gecelerini toplasa sabahlar çok daha fazla. Sabahlarındaki karanlıkların tamamını çıkarırsa da ama; gece aciz, riyakar, ten buğusunun son harındaki bereketli kusur...
Gelenlerin kıyısı gidenlerin izli günlerinden geçer. Unutmak bir hadiseyse eğer yakmamalıdır içini. Deri dediğin tenin altında gizli. Ve sen her "canım yanıyor" dediğinde derini küstürmüşsündür tene. Aradaki uzlaşı uzun sürerse dinmez sancı. Ağrıdıkça ayrıştırır, ağrıtır ve ağlatır....
Canım yandı. Bazen uzun. Derin. İzli. Çığlıkla. Avazla.
Sütten kesilmiş çok bebeğin masum o ilk sütsüz gecesindeki ıssızlıkta, sütten kesilmek için çok geç kaldığım yaşlarda yürek izlerim var, süt kesiği bebeklerin masumiyet diyarlarındaki yalnızlıklarda. "senin iyiliğin için" diyerek kendi iyiliğini bertaraf eden annem kendi iyiliğinden her feragatta kalbimi limansız denizsiz bucaklara bırakmış. Denizin derinliğini ölçebilirim. Alkali miktarını. Sana denizin anatomisini anlatırım. Bu anlatıyla aklımda tutup bilgimde beslediklerimle geçerli notlar alırım. Bunu başarırım. Sana bir limansız ayazda çıplak ayaklarım, üşümüş ellerimle neden belime kadar bu soğuk mavinin ortasındayım açıklayamam ama... Denizin derinliğinin en üşüten uzağında ayaklarımın altında taş soğuğu kesikli kan... Şaşıyorsun... Kan göletli, kesik tenli, yarık yürekli bir kızın bu sabah namazı zamanında elinde kitap, dilinde lal tını neden hala burada olduğunu anlamıyorsun...
Can yaktım. Bazen uzun. Derin. İzli. Çığlıkla. Avazla.
Aldığım her kararın yeni bir hareket noktasından geçtiğini; noktaların birleşince simetriyle samimiyeti geliştireceğini gördüm. Aldığım kararları bir başkasına verdim. Hareketimde asimetrik hatalar. Ve daha fazla söz oyunları....
Ölümü susturan bir yaşama sevincidir işte. Nereden gelirse ölüm tanrı dışında; karşı koyacaksın bu yaşam sevinci uzuvlarını aldatmadıkça. Uzuvlarının aldatıldığına inanmış bir kadının yaşamdan vazgeçerken neleri öldürdüğünü gördüm ben. Bir yaz gecesi. Süt arası. Uyku zamanıydı. Bir kadın o kadar güzeldi ki; bütün çabalardan vazgeçip onu güldürmeye yemin edeceğim kadar güzeldi. Gülmeliydi. Gülümsemesi için evrenin tamamını dize getirmem gerekirse getireceğim kadar sevgisini ömrümde hissettiğimdi.... Annemdi...
Yaşamı konuşturmaya karar verdim o gece. Kendim sustum. Kendimle,
Kendi kendime, kendimce yapmam gereken her ne ise gereksizdi. Ötelenebilirdi. Bir kadının yaşamdan vazgeçerse kendiyle birlikte nelere günah yazık edeceğini gördüm. Küçük ellerinin kemikli parmakları sigarayı tutarken titrerdi. İçim de... Baktığı uzaklıklarda beni göremediği oldu bazen. Baktığı uzaklıklara gitmeyi göze aldım o zaman. Gözlerinin baktığı uzaklıklarının önüne diktim gövdemi. Ben varım. Kızınım dedim. Geri döndü...
Şimdi bir üşümek ve üşütmek arasında birikiyor çok şey. Üşüdükçe kendime; üşüttükçe başkasına sataşıyorum. Küsmelere küstüğüm o yaz gecesinden beri en çok kendimden harcıyorum. Nakitim tükendi; içerden yiyorum. Her içerden yiyiş yeni bir içleniş; her yeni içleniş bir başka bitişe iteliyor gençliğimi...
Daha hesaplı bir zamanın daha aheste günlerinde gelebilseydi... Bu kadar acıtmazdı. Kendimle savaştığım kaçıncı hesapsız ağrının sabahındayım. Aynada kendi yüzüne bakıp kendi yalnızlığına acımak ve ağlamak; yanağını kendi elinle okşayıp, başını kendi omzuna yaslıyor olmak....
Giyindiğim rolde başı çekecek kadar artist kimse yok. Tek figüran benim. Senaryonun sonunu genelde yaşamadan idrak etmeyi bilebilecek kadar artık; kendimle tecrübe sahibiyim. Oysa şehirlerarası bir sabaha karşı molasında, içimi ısıtmak için içtiğim dibi un kavruğu o ılık çorbanın son yudumunda kaldı aklım. Arada hatırlarım. Onlar benim artık sadece zamansız hatıralarım...
"Değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak
şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhabayı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar
değişen ben değilim
dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...
Geceler...
Yani
Ahmet Haşim in kafiyeleri...
Seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var...
İşte hepsi bu kadar..."
….
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
"GÖZ"
" Yüzünde göz izi var
sana kim baktı yarim"
Dün eski defterleri karıştırıyordum, tırnak içinde bir not düşmüşüm. Ziya Osman Saba'nın şu deyişini yazmışım: " Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı! Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu. " Bunu oraya ne zaman ve ne denli bir ruh haletini (Ruhun cazibelere kapılarak canhıraş coşkusu-belki de çırpınışı kastım)taşıyarak yazıvermişim. Demekki o vakitler özlemler içindeymişim , ne demeli ağabey ;o günleri biraz gözden geçirmek gerekiyor herhalde.
Gözler ruhun aynasıdır. Sevgi. nefret, kin ve kıskançlık -umutlar, umutsuzluklar insanların yüzlerine yansır, tabii görebilene. Bazen bir bakış veya göz kaçırma çok şeyler anlatır. Ömer Seyfettin bir hikayesine " İnsanı gözle yiyip bitirirler" diyerek başlamış göz nazarının önemli olduğunu vurgulamıştır.
Gözden düşmek ile Gözden çıkarılmak aynı değildir. Doğruyu göremiyen gözle bir kişiyi gözden düşürmek yanılgıdır. Görüpte gözden çıkarılmak daha acıdır , aslında yaşam bunun örnekleriyle doludur. Bu gibilere bakar kör denildiği duyulan bir meseldir.
Ziya Paşa-Terkib-i bend eserinde şöyle bir kıt'a geçmiş:
" Erbabı kemal çekemez nakıs olanlar
Rencide olur dide-i huflaş Ziya'dan" Dide -farsça göz demektir. Diyorki Ziya Paşa(Olgun kişileri olgunlukta noksanı bulunanlar çekemezler-nitekim yarasanın gözleri ışıktan" Yani Ziya" dan rencide olurlar. Daha açık bir ifadeyle- edebiyatımızda TEVRİYE sanatının en güzel örneğini vererek-(Kendisine muhalefet eden olgunluk noksanı kişilerin kendisinden, Ziya'dan;rahatsız olmalarının normal olduğunu )belirtiyor. Etrafınıza bakınız çevrenizi saran bir yığın insan göreceksiniz böyle.
Dide dedim de , Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şarkılardan Hacı Faik Beyin bestesi düşüverdi dilime :
" Nihansın dideden ey mest-i nazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım
Benim sensin felekte çaresazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım "
Bu şarkıyı Ahmet Özhan'dan dinlemenizi önerirken, mademki bu yazımıza şiirle girdik şiirle çıkalım. Aşık Veysel'in dörtlüğü :
" Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulamazdın elimden
Göz gece demez gündüz demez ağlardı"
Yaşamım boyunca kimseye gözdağı vermemeye dikkat ettim, göze girmek için bazıları gibi göz boyamadım. Göz göre göre yalanlar söylemekten ırak tuttum benliğimi .
Sevgili Kahveciler, sizler de benim bu gözlemlerime göz yummayın gözleriniz hayatın gerçeklerini görsün. Bakınız, Özdemir Asaf görme duyusunu kaybetmiş bir insanı dört küçük mısrada nasıl ölümsüzleştirmiş .
" Bana senin için
O'mu dediler
Hayır dedim
Anladılar "
Yazılarımı, yeme içme ile bağlıyorum. Ne edeyim perhiz beni boğuyor. Midemi boşverin siz, gözümü doyurmalıyım. .
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Ersel Akant DSP-CHP Tartışmaları |
|
Bu aralar sıkça duyar oldum, bu parti yarıştırmalarını… Şuan için öncelikli sebebi, yerel seçimlerdi kuşkusuz. Genellikle karşılaştığım soru şuydu; DSP Ankara`da aday çıkartmazken, CHP neden Eskişehir`de çıkartıyor?
Bu sorunun cevabını siyaset bilimi çerçevesinde yorumlamaya çalışırsak, iki partinin de yerel seçimlerde aday çıkarması kadar doğal bir şey olamaz. Hatta genel seçimlerde de herhangi bir iş birliği yapmak zorunda değiller diye düşünüyorum ve gerçekten de bende bu görüşe katılıyorum. Fakat öne sürülen sebepler Türkiye`nin kötü gittiği ve iş birliğinin gerektiği şeklinde oluyor bildiğiniz gibi.
Türkiye`in iyiye gitmediği bir gerçek fakat Cumhuriyet kurulduğundan beri neredeyse "Türkiye hep kötüye gidiyor" deniliyor. Bununla ilgili eski tarihli gazetelerde köşe yazıları okuyunca Türkiye`de hep bir korku senaryoları çizildiğini görüyorsunuz. Bu senaryoların bilinçli gündemde tutulduğu kesin fakat bu senaryolardan etkilenen insanların siyasi hayata bakış açıları panik şekline dönüşüyor. Bu da insanları mantıkla değil de, duygularıyla hareket etmesine sebep oluyor.
Birde bu parti tartışmalarında ki bakış açılarının darlığı ve partilerin büyülüğünün ve küçüklüğünün aldıkları oya göre olduğunun savunulması, birçok kişinin siyasetten ne anladığını gösteriyor!
Ersel Akant erslaknt@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
ÇÖL
Mecnun'un âhını taşır geçtiğim bu çöller,
Her kum tanesi bir gözyaşı
Her kum tanesi Leyla'yı gizler
Gitmeliyim bu çöllerden
Yoksa çöl beni acımadan yakacak
Mecnun gitmiş, adı kalmış burada
Çöller ondan böyle sımsıcak
Dizlerimde derman yok
Kafamın içi kördüğüm,
Aşk mı yalandı, yâr mı yalan
Yoksa bir serap mıydı gördüğüm?
Ömer KEMİKSİZ
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.
Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.
Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.
İster amatör, ister profesyonel olun çektiğiniz fotoğrafları paylaşmayı seviyorsanız sizin için uygun bir web sayfası tavsiye ediyorum http://www.fotokritik.com/ paylaşmayı sevenlere özellikle tavsiye olunur.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|