|
|
|
19 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : ETÖ değil FTÖ, FTÖ!.. |
İyi haftalar
"Karısını porno yıldızı sandı! 22 yerinden bıçaklayarak öldürdü!" Şu haberi akıl mantık çerçevesinde değerlendirmek mümkün mü a dostlar? Duyunca çarpıldım. İnternette izlediği porno filmindeki kadını karısı sanmış. Yazık. İnsanımızın namus anlayışından üçüncü sayfaya düşen bir ufak ayrıntı. Buna benzer daha niceleri var. Aynı insanımızdan, boyunu çok aşan koca koca davalar için de yorumlar yapmasını bekliyoruz. Kim haklı kim haksız ayırdına varmasını istiyoruz. Varsın ki, kurda kuşa yem olmasın değil mi? Oysa devlet televizyonunda dört saat izlediği herifin lafları çok daha ilginç geliyor ona. Adlarını "Büyükler" hanesinde işittiği onlarca insanın yedi sülalesini sümkürür gibi söyleyen bir tetikçinin sözleri ona vadili dizileri hatırlatıyor belki de.
TRT'yi yaptıkları ile ilgili zerre kadar eleştirmeye gerek yok. O bir emir kulu. Emri uygulayana değil, emri verene bakmalı. Bakmayı bilirseniz hemen göreceksiniz zaten. "Ben bu davanın savcısıyım." diye başlayan serüven, yargıcı olmakla devam edip, son vecizesi "Bu daha birşey değil, daha neler var." ile tehditçisi ve dahi tetikçisi olmaya kadar vardı işte. Veciz sözlerine "Arı kovanına çomak soktuk" u da rahatça ekleyebiliriz. Bunların hepsi aslında birer itiraf. Gizli tutulması gereken rolünü afişe eden bir boşboğazlık. Vekillerin ağzına kilit vurarak onları sessiz kalmaya zorlayabiliyor ve açık vermelerinin önüne geçebiliyor ama ya kendi ağzı? Onu kim tutacak? Var mı öyle bir babayiğit? Yok. Olmadığı için de konuştukça çoşuyor, çoştukça açık üstüne açık veriyor.
Bu davayı eleştirenler şimdilerde "Eee o kadar mühimmat bulunuyor, onlarda mı yalan?" sorusuna sıkça maruz kalıyorlar. Krokinin şıp diye ele geçmesini, kazılan ilk yerde bomba bulunmasını, ardından boşa kürek sallanmasını, parkta, bahçede, Ergenekon apartmanının önünde naylon torbada el bombası bulunmasını, bulunan torbalara içinde ne olduğundan emin bir şekilde yaklaşılmasını, kazıların kepçelerle dangır dungur yapılmasını, bombaya vursak patlar mı acep diye hiç merak edilmemesini,vs. bir kenara bırakıyorum. Amma velakin, bu el bombacı çeteyle, darbeci diye tutuklanan onca insanın ne alakası var diye de sormadan edemiyorum. Bunların hepsi bir çetenin işi de olabilir, ona da amenna. Ama çaycıdan çorbacıya, teğmenden orgenerale her dereceden mensubu olan bu çetenin işinde ilaç için bir de İslami nefer yok mudur diye düşünüp duruyorum. Öyle bir yapı ki, her çaptan, her yetenekten insanı barındırıyor ama darbe sonrası dini problemlere çözüm getirecek ulemayı atlıyor. Sizi gidi topal darbe planlayıcıları sizi!?..
O ulemanın daniskası Amerika'da sedirine kurulmuş oturuyor aslında. İşte bu yapılanma da eksik kalan bacak orada, Amerika'da. ABD'de kalsın diye hakkında referans veren 24 kişiden 21'inin CIA ve FBI kökenli olduğu anımsanırsa, kimin kimi neye memur ettiği şıp diye anlaşılır. Hiç lafı dolandırmadan söyleyeyim, bu ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) bundan sonra benim literatürümde FTÖ (Fethullah Terör Örgütü) olarak yerini almıştır. Olanı biteni anlamak için Youtube'ta "Fethullah" araması yapmanızı ve karşınıza çıkan konuşmalarını bıkmadan sonuna kadar dinlemenizi öneririm. Herşeyin nasıl bir plan dahilinde yürüdüğünü anlamak için dahi olmaya da gerek yok, aklı başında olmak yeter de artar.
...
Bir de bizden acı bir haber var. Sevgili Seda Küçüktaşdemir (Demirel) babacığını cennete yolcu etti. Bu acı günlerinde onun yanında olduğumuzu, acısını paylaştığımızı bilmesi için gelin bu satırları okurken bir süre ara verip bir babayı kaybetmenin ne anlama geldiğini, gelebileceğini düşünelim, içimizden minik bir dua okuyalım. Canı Babasına gani gani rahmet, Sevgili Seda'ya ve tüm ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı KİM KİMDEN ÖZÜR DİLEMELİ? |
|
Son zamanlarda bir özür dileme kampanyası başladı. Daha doğrusu başlatıldı. Neredeyse yüz yıl önce meydana gelmiş kötü olaylar sanki yeni olmuş, Cumhuriyet döneminde geçmiş gibi, ısıtılıp ortaya dökülüyor; bu olayla yakından uzaktan ilgisi olmayan ve yeterli bilgisi bulunmayan kişilerin özür dilemeleri isteniyor. Sanki özür dilenecekler sütten çıkma ak kaşık! Sanki kendileri ve de ataları hiç masumların canına kıymamışlar, durduk yerde zulme uğramışlar. O zamanki beceriksiz yöneticilerin hataları yüzünden ortaya çıkan olaylardan niçin günümüz insanı sorumlu olsun? Burada bir art niyet, kin ve intikam duygusu var. Ayrıca yüz verilince astar isteyecekleri belli oluyor...
Eğe özür dilemek gerekiyorsa, önce Amerika Kızılderililerden ve zencilerden, işgal ettikleri topraklarda oturanlardan; Vietnam ve Irak'tan özür dilemeli. İngiltere sömürdüğü müstemlekelerinden, Almanya Yahudilerden, Yahudiler Filistinlilerden, Fransa Cezayir'den özür dilemeli. Bu böyle sürüp gider... Onun için, gelin fıkra ve esprilerle konunun güldürücü düşündürücü yönlerine, gülünç örneklerine değinelim, biraz yüzünüzü güldürelim.
Delikanlı otobüste bir genç kıza yiyecek gibi bakıyor, bakışı ve davranışlarıyla onu rahatsız ediyordu. Kız otobüsten inince arkasından o da indi, yanına yaklaştı, "Demin sizi rahatsız ettim. Özür dilerim. Güzelliğinizi görünce ne yapacağımı bilemedim. Kusura bakmayın" dedi. Kız hiç sesini çıkarmadı, yürümeyi sürdürdü. Delikanlı bu sefer, "Beni affetmeniz için bir şey yapmalıyım. Yoksa içim rahat etmeyecek. Gelin size yemek ısmarlayayım" diye konuştu. Kız onu başından savmak için, "Karnım tok" dedi.
"Öyleyse şu kafeteryada bir şeyler içelim. Kendimi size muhakkak affettirmek istiyorum. Gece uykum kaçar sonra" diye üsteledi genç.
Kız baktı ki olmayacak, "Tamam. Sizi affettim. Özrünüzü kabul ettim. Peşimi bırakın da gidin artık" dedi ama delikanlıdan kurtulamadı gene de.
"Lafla olmaz bu iş, dedi. Size bir hediye almalıyım. Bakın çiçekçide güzel çiçekler var. Hangi çiçeği seviyorsanız söyleyin de ondan alıvereyim."
Kız dayanamadı, oradan geçen bir taksiye atlayıp gitti. Böylece gencin özür dileme hevesi kursağında kaldı. Taksinin arkasından bakakaldı...
***
Geçenlerde bir sinemaya gittim. Filmin birinci yarısını seyrettikten sonra verilen arada dışarı çıkanlardan bazıları film tekrar başlayınca, karanlıkta önlerini göremeyip oturanların ayaklarına basa basa yerlerine geçmeye çalıştılar. Yer arayanlardan biri kulağıma eğildi, "Demin ayağınıza bastım mı?" diye sordu. Ben "evet" deyince karısına döndü, "Gel Rebeka! Yerimiz bu tarafta" diye seslendi. Kadın ayağıma basarak yerine geçti. Öfkeyle, "Demin sorunca özür dileyeceksiniz sandım dedim. Adam zeytinyağı gibi üste çıktı, "Siz bizden özür dileyin" diye konuştu. Hayretle, "Niye?" diye sordum. "Tarihi okursan anlarsın!" demesin mi! Adlarından onların Ermeni olduklarını anlayan arka sıradaki biri, "Siz Azerilerden özür dilediniz mi?"diye bağırdı. "Kendi yaptıklarınızı unutmayın. Konsoloslarımızın ne günahı vardı?" diye sordu öteden bir başkası. Üç beş seyirci, "Susun da film seyredelim. Biz buraya tarih okumaya değil, film izlemeye geldik" demeseydi iş daha da uzayacak, fenaya varacaktı...
****
Saf bir er varmış. Kendisinden daha kıdemli olan asker arkadaşları hem alay eder hem de tüm angaryaları ona yaptırırlarmış. Günlerden bir gün yaptıklarından pişman olmuşlar, bu saf erden özür dilemişler. "Bizi affet. Yaptıklarımıza pişman olduk. Söz veriyoruz. Bir daha seninle dalga geçmeyeceğiz" demişler. Bizimki sevinmiş, "Ben de bundan sonra, size getiriverdiğim kahvelerin içine tükürmeyeceğim" demiş...
****
"Özrü kabahatinden büyük olmak" diye bir deyim vardır. Bilmem duydunuz mu?
Padişah bu deyimin nasıl bir şey olduğunu merak etmiş ve İncili Çavuş'a:
"Öyle bir şey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun" demiş.
Aradan birkaç gün geçmiş. İncili Çavuş, Padişah pencereden dışarı bakarken arkasından yanına yaklaşmış ve ona bir çimdik atmış. Padişah hiddetle, "Bu ne hal?"diye sorunca da, "Kusura bakmayın efendim. Özür dilerim. Sizi hanım sultan sandım" demiş.
Buna benzer şöyle bir fıkra daha vardır:
Saray muhafızlarından biri, pencereden dışarıya bakmakta olan Çariçe Katerina'yı saray hizmetçilerinden biri sanmış, kalçasını çimdiklemiş. Onun kim olduğunu anlayınca da korkuyla titreyerek, "Özür dilerim. Kalbiniz de kalçalarınız kadar sertse yandım!" demiş. Bu söz çariçenin çok hoşuna gitmiş ve onu saray muhafızlarının komutanı yapmış.
****
Bu dünyada kimi bedensel özürlü kimi zihinsel özürlüdür. Kibar ve nazik kişiler yaptıkları en küçük bir hatadan dolayı bile özür dilerler. Böyle biri yolda giderken ayağı eski bir lambaya takılır. Lambanın içinden çıkan dev, "Dile benden ne dilersen" diye bağırır. Bizimki boynun büker, "Özür dilerim efendim!" der. Özür dileme özürlüleri ise kimseden özür dilemezler. Onlar her zaman ve her yerde haklıdırlar. Bir de özür kabul etmeyenler var. Böylelerine, "kusura bakma" dersin, "Ben sünnetçi miyim, kusura bakacak" derler. "Af edersin" dersin, "Af edersem bir daha yaparsın" diye alayla gülerler...
Bu dünyada en çok özür dilemesi gereken kimdir acaba hiç düşündünüz mü?
Sizi bilmem ama bence politikacılardır bu sorunun yanıtı. Ama onlar özür dilemeyi sevmezler. Bu yazıyı yazarken, Milliyet gazetesinde, Hurşit Güneş imzalı "Özür Diliyorum" yazı gözüme çarptı. Yazar yazısına, "Özür dilemek bir erdemdir. Ama erdem kazanmak için kabahatin bariz olduğu bir konuda özür dilemek doğru olur" diye başlıyor yazısına. Şöyle bitiriyor: "Ekonomi kötü durumdaysa, İMF'den çok onun güdümüne gren hükümet sorumlu olur. Özür dilemesi gereken de odur. Kimden mi? Tabii bizden değil. Yani halktan.
Demokrasilerde halktan özür dileyen hükümet ne yazık ki pek olmaz. Kabahatli bile olsa! Ama bugünlerde birçokları kendisinin kabahatli olmadığı acılardan özür dilediğine göre, ben de ekonomik durumdan dolayı özür dileyeyim, olsun bitsin..."
Yazarımıza uyarak diyorum ki ben de; Aydın bir kişi ve şair yazar olarak biz de özür dilemeliyiz halkımızdan. Kısır çekişmelerle oyalandık, vakit kaybettik. Lafla peynir gemisi yürütmeye kalktık. Gül ve bülbül masallarıyla uyuttuk onları, dikkatlerini başka yöne çektik. Bunlar yetmemiş gibi, soyut, içi boş sözler ve imgelerle, anlamsız yazılarla şiirlerle düşüncelerini, duygularını bulandırdık. Kısacası kandırdık...
Hadi gelin el ele verelim, geçmişi bırakıp geleceğe bakalım; doğruya iyiye güzele koşalım; kimsenin kimseden özür dilemek zorunda kalmayacağı bir dünya kuralım.
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nuran Talay ATATÜRK TÜRKİYE'SİNDE KORKU İMPARATORLUĞU |
|
Her yeni gün yeni bir başlangıç yeni bir umuttur diye güne başlarım hep, ancak artık bunun bir anlamı kalmadı. Akşam ki Türkiye başka sabah ki Türkiye başka oluyor. Osmanlı'nın torunları olarak Atatürk Türkiye'sinde korku imparatorluğu kuran Adalet ve Kalkınma Partisi yine iş başındaydı.
Baskıcı rejim, dikta hevesler hukuk devleti uğruna ömür harcamış Sabih Kanadoğlu'nun evinin aradılar, emekli orgeneralleri gözaltına aldılar. Haklarında ne gibi suçlama var yine bilmiyoruz. Ergenekon kasası diye bir yıla aşkın süredir içerde tuttukları sonrada ölümüne sebep oldukları Kuddusi Okkır' ın suçunu bilmediğimiz gibi.
Daha önceki Ergenekon safsatası dalgası ile içeri tıkılan emekli Org. Şener Eruygur hakkında da iddianamenin bir dayanağı yok. Hakkında suç bulamayanlar öfkelenmişti. Hipertansiyon sebebiyle merdivenlerden düşüp beyin kanaması geçirdi Eruygur. Aslında merdivenden değil ranzadan düşürülerek "suikasta" uğramıştı. Sonra belki Hurşit Tolon kafasını kırar, Doğu Perinçek kolunu, Tuncay Özkan bacağını kaza işte geliyorum demiyor.
Burada anlatılmaya çalışan, "hukukun üstünde de, ordunun üstünde de biz varız, dileğimizi içeri alır, dileğimizi içeri tıkarız" var mı itirazı olan diye efelenip "diktatörlük" ilan etmektir.
Cumhuriyetçileri sindirme işi Van 100'ncü Yıl Üniversitesi rektörü Yücel Aydın'ın gözaltına alınıp hapse atılması ile başlamıştı. Aşkın'ın yargılandığı davada genel sekreter Enver Arpalı henüz iddianame hazırlanmadan onuruna yetiremeyip intihar etmek zorunda kalmıştı. " Aşkın ve Arpalı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce (YYÜ) İspanyol Expansiyon firmasına ihale edilen 25 milyon dolarlık tıbbı cihaz alımıyla ilgili soruşturma kapsamında tutuklanmışlardı. Arpalı ve Aşkın'ın suçları, 'çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, tehdit ve baskı ile ihaleye fesat karıştırmak, resmi evrakta sahtekârlık' . Şu an gözaltına alınanlara yapılan benzer suçlamalarla ve iftiralara maruz kalarak içeri alınmıştı. Sonra hepsi "beraat "etti. İddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın soruşturmanın üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen iddianameyi tamamlayamamıştı. Çıkan tartışmalar üzerine meslekten atılmıştı. Şimdi o savcı ABD de yaşıyor. Kim bilir kimlerin koruması altında?
Bugün ise benzer olaylara adı karışmış "Şaban Dişli, Dengir Mir Mehmet Fırat, Melih Gökçek ve Deniz Feneri yolsuzluğuna adı karışmış birçok AKP'li var." Ve "eş dost, damatlara sağlanan olanaklar ve ballı takas olayları" var. Onların hakkında neden benzer bir gece yarısı operasyonu düzenlenmiyor?
Dokunulmazlığı var diye ihaleye fesat karıştırmak, yolsuzluk yapmak, rüşvet almak serbest mi?
Yoksa AKP'li diye kimse dokunamaz mı?
Yargının bağımsızlığını savunan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Türkiye'de yargı bağımsızlığı olduğunu ve müdahale olmadığını söylüyor. Bununla beraber Yargıtay'ın Ergenekon konusunda bir açıklama yapmasının "İhsas-ı Rey" olacağının altını çiziyor.
O halde iddianamesi dahi olmadan ne ile suçlandıklarının delili olmadan teröriste bile yapılmayan aşağılık bir muameleyle Türkiye Cumhuriyetine emek vermiş hukukçuları, Orgeneralleri sorgusuz sualsiz içeri almak ne oluyor?
Bunun adı iftira,
Yargısız infaz,
Kemalistleri sindirme,
Atatürkçüleri susturma,
Laikleri şişe dizme,
Cumhuriyetçilerden intikam alma operasyonudur.
Tüm gelişmeleri Genelkurmay nasıl değerlendiriyor? Neden suskunluğunu koruyor? Orgeneralleri içeri tıkarak ordunun onuru ile oynayanlar, milletinin tek güvencesi olan orduya duyulan güveni sarsmak istiyorlar bunu artık hepimiz biliyoruz. Ama yinede askerin sesini ve tepkisini bekliyorum.
Bir milleten beklenti, korku imparatorluğunu yaratanlar "bak askeri de susturdu, askeri bölgelerin didik didik edilmesine bile ses çıkaramıyorlar " yaklaşımıdır. Ordu buna izin vermemelidir. Gerçi Genelkurmay sert bir bildiri yayınlasa ordu bizi istemiyor diye "ajitasyonla" yine milletin duygularını sömürür Başbakan.
Düşünsenize silahları gazete kâğıtlarına sarıp gömüyorlar sonrada krokisini evde saklıyorlar. Ya buna çocuklar bile güler. Sanki define haritası.
Kemal Suna'lın bir filmini hatırlattı bu senaryo. Sırtında altın çuvalı ile geliyor bir yere ve kazıp saklıyor altınları. Sonrada hangi ağaçtı düşünüyor, hah… üç adım sol, iki adım sağ, 5 adım ileriydi diyor ve bulamıyor altınları. Krokisi olsaydı böyle mi olurdu.
Atatürk orman çiftliği ve Atatürk'ün evinin bahçesine gömülmüş silahlar varmış kroki öyle diyor. Kazıyorlar da kazıyorlar. Belki bu kazıda yine tarihi eserler bulup daha öncekiler gibi yurt dışına uçururlar ama bu kez olmaz medya var kameralar var gizli yapmak lazım bu işi.
29 Mart seçimleri öncesi bu dalga AKP'yi birinci parti olarak çıkarır mı bilemiyorum ama hesaplar bu yönde.
Yalnız unutulan bir şeyler var…
Başbakan Erdoğan hakkında bir yığın dosya var bekleyen. Üstelik delilleri de var. Kayıp trilyonlar var. Bu dosyalar yenide değil, Tayyip Erdoğan'ın İstanbul belediye başkanlığı döneminden geliyor. Bu kadar yıl geçmiş hala bu dosyaların akıbeti belli değil. Ama Ergenekon safsatası ile içeri alınanların sözde dosyaları bekletilmiyor.
Başbakan Erdoğan zaman aşımı ile bu dosyalardan kurtulur. Olan bu ülkeye emek vermiş, gönül vermiş ülkesinin bölünmez bütünlüğünü koruyan, hukuk devletini koruyan hukukçularımıza ve Orgenerallerimize olur. Bir hiç uğruna içeride ömür çürütürler F tipinde.
Dikta heveslileri şeriat yanlıları da kurdukları korku imparatorluğunda diktatörlüğünü sürdürürler.
Ama nereye kadar?
Nuran Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
MEDYAMIZIN TUHAF HALLERİ
Kuponla stres bileziği verdiler. Zamanla promosyon halkası genişledi. Futbolcu resimleri çıkarmasından devam edip çakma deterjana kadar ilerlediler. Kimsenin yüzünü açıp bakmadığı ve neden aldığını bilmediği ansiklopedileri saymıyorum bile. Artık eş ve iş buluyorlar. Pozitif enerjiye inanıyorsan bol para veriyorlar. Yakında, kanal değişmek için kumanda düğmesine basınca ekrandan çıkan adam size kafa atarsa şaşırmayın. Bu gayretle çoğumuzu fezaya fırlatacaklar. Konuyu daha iyi anlamak isteyenler , marketlerin et reyonlarında asılı duran "Sığırın kasaplık bölümlendirilmesi" resmine baksın…
Yeni Heves
Tek kanallı dönemin yeni bittiği yıllardı. Kasabaya ilk çanak anten geldi. Sakin insan kahveci Mesut işinde gücünde bir adamdı. Çanak anteni kahvenin çatısına kurmasıyla sakin yaşamı geride kaldı. Metrelerce kablo getirdi. Aylık ücret karşılığı yirmi eve kablo çekip çanak yayınını vermeye başladı. Futbol maçı saatleri dışında kahveye sürekli telefon geliyordu. Her arayan farklı bir kanal izlemek istiyordu. Sürekli kanal değiştirip telefonlara bakmaktan santral memuruna dönen Mesut abi, kahvede ocakçıyı dövdü. Kendini şaraba vurdu. İşin içinden çıkamayınca kahveyi devredip köftecilik yapmaya başladı. Okşin tayfasının sipariş ettiği köfteleri kahveye götürürken duygulu anlar yaşadı. Eski hasmı lisenin yaptığı sınavı geçip zabıta olunca Mesut abiye sardı. Duygusal yoğunluğu daha fazla kaldıramayan Mesut abi köfteciliği bıraktı. İkinci el bir kamyon satın alıp terk-i diyar eyledi. Bir daha kasabaya gelmedi, nereye gittiğini kimse öğrenemedi…
Stres Bileziği
İlkokul çağlarımdı. İlginç bir reklam dönmeye başladı. Bir gazete stres bileziği verecekti. Uzak doğudan geldiği söyleniyordu. İki ucunda baza başlığı topuzu gibi mıknatıslar olan demir bir halka. Tüm stresi aldığı söylenmişti. Kasaba yerine gazete akşam vakti gelirdi. Şoför Ahmet le aran limoniyse gazete alman zordu. Bu bileziği almak için değişik kulis çalışmaları yapıldı.
Kırk gün kupon biriktirmek gerekiyordu. Şoför Ahmetin evi normalin aksine misafirlerle dolup taşıyordu. Kadınlar Ahmetin eşiyle arayı kurmaya çalışıyor, erkekler meyhanede Ahmete rakı ısmarlıyordu.
Ahmetle arası iyi olmayan kesim, toto/loto tayfasını araya koydu. O dönem toto kuponları cetvelle kapatılır, yatırması için Ahmet e verilirdi.
Zaman ilerledikçe stres artıyordu. Rambo lakaplı Ramazan , stres bileziği vaadiyle kasabanın en güzel kızı Ayfer ablayı tavladı. Bu haber etrafı karıştırdı. Çarşıda kavga çıktı.
Erhan sümsük ve pasaklı bir çocuktu. Sesi soluğu çıkmazdı. 23 Nisan da bir günlüğüne makam koltuklarına çocuklar oturuyordu. O güne kadar hiçbir 23 Nisan çocuk bayramında makam koltuğuna oturmayan sümsük Erhan , öğretmenimiz tarafından karakol komutanlığına seçildi. Çiftçi malları koruma başkanlığına seçilen arkadaş bu durumu Erhanın şoför Ahmetin oğlu olmasına bağladı.
Kupon bitim tarihinden sonra yirmi gün kadar dağıtım tarihini bekleyen kasabalı stres bileziğine kavuştu. Bileziği iki gün takan insan üçüncü gün çıkardı. Bilezik bilekte ağrı yapıyor, mıknatıs denilen demir toplar kan akışını yavaşlatıyordu. Havayı bozmamak için uzun süre kimse bileziğin yan etkilerinden bahsetmedi…
Sonuçta , Rambo Ramazan saçmayla vuruldu. Gençler arasında feci kavgalar çıktı, hepsi karakolluk oldu. Demirci Galip usta stres bileziği taktığı için karısını dövdü. Ayfer abla halen bekar….
Manyaklaşım Sürecinde Baltalı İlah
Bir döneme damgasını vuran programlar izledik. Yaşayan ve madur olan-çoğu zaman mefta olan- insanlara hayat boyu unutamayacakları acılar yaşatan olaylar, manyaklaşım kurgusu eşliğinden bizlere sunuldu. Temsil, parkta bira içip haplanan bir dengesizin seri cinayeti, katilin geçmiş hayatından başlayıp anlatıldı.
Eskiden ne yapmış, cinayeti işlemeden önce kimlerle konuşmuş, o an ne düşünmüş, bıçağı hangi tarz saplamış. Katilin bile çoğu zaman hatırlamayacağı ayrıntılar çekici kurgu biçiminde kaleme alınıp , korku filmlerinden aparma müzikler eşliğinde verildi.
Bu tarz programlar çok tuttu. İşin ilginç yanı, programı izleyen ahalinin çoğu katile hak verdi. Genetik kodlarımızda olan feodal bakış açısı, manyaklaşmış kurgunun etkisiyle tersten işlemeye başladı. Böylelikle yeni dengesizler üretmeyi başardık. Limanda mendireğin ucuna rakı sofrası kurup kuğuyu meze yapan adam o dönemin eseri…
Türkiyede cinayetin romanı olmaz. Bakışınıza ayar olan biri her an sizi çekip vurabilir. Galiba bu tarz programlarda bize çekici gelen taraf, katilin planlı programlı davranması oldu.
Baltalı ilah dönemi, canlı yayınlanan bir yarışma programında tenasül uzvu görmemizle bitti. Toplum olarak çok rahatladık…
"İşallah"
Bu kelimeyi ağzı yayarak söylemek son iki yılın modası. Vakur ve necip insanımız benimsemiş durumda. Başına fena bir iş geldi, cevap hazır :"Hayırlısı olsun işallah"
Dünyanın en pahalı yakıtını kullanıyoruz. "Hayırlısı işallah"
"İşallah" ı mız pozitif enerjiyle birleşince insanımız tadına bayılıyor. Bizler yarışma programlarının bile bilgi gerektirmeyen türüne bayılıyoruz. Ülkemizin köyü olmayan tek ilçesi Bozcaada sorulunca , "O ada bizimmiki?" diye soran arkadaş bu coğrafyada yetişti….
Adana yönünden gelecek treni beklemek için istasyona gittim. Bekleme salonunun önünde bir kalabalık var. Temsili milis kuvveti gibi giyinmiş yaşlı bir amca hayranlarıyla sohbet ediyor. Olay, spor akademisi giriş sınavı tadını almış.
Bir arkadaşa sordum, ne oluyor burada? "Mehmet amca evlenmeye gidiyor, uğurlamaya geldik"
Tren istasyona gelince Mehmet amcayı alkışlarla trene bindirdiler. Mehmet amca yardım istedi, koltuğunu bulup oturdu. Dışarıda gaz veren güruh tezahürata devam ediyor. Mehmet amca makam aracına binmiş devlet adamı gibi hafif tebessüm edip kalabalığı eliyle selamladı. Tren hareket etti. Enerjisi tavan yapmış arkadaşlar bir süre trenin peşinden koştu.
Mehmet amca 72 yaşındaymış. İlk evliliğini 16 yaşında yapmış. Bu yaşa kadar altı kez evlenmiş. Son hanımı öteki tarafa gönderince İstanbul yoluna düşmüş. Amacı, evlilik programına katılıp kendine uygun bir eş bulmak. Programa dört kez katılmış ama gönlünün prensesini bulamamış. "Hanımı bulana kadar gideceğim" dedi.
Mehmet amcaya bol şans dileyip Kütahyada indim. Sonra yaşananları Mehmet amcanın hemşerileri anlattı.
Beşinci kez programa katılan Mehmet amcaya yine talip çıkmamış. Bizimki dümeni Beyoğluna kırmış. Bir baskın sırasında Rus bayanla yakalanmış. İfadesinde, "Evlenmek için geldim" demiş.
Haber memleketine çabuk ulaşmış. Popülaritesi artmış. Esnaf, arasında para toplayıp tekrar İstanbul a göndermiş Mehmet amcayı.
Son yorumu Mehmet amcanın çocukluk arkadaşı yapmış; "Sekis manyağı"
Görkem Yanık
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç "ÖZGÜRLÜK ŞİİRLERİ" İKİ KAPAK ARASINDA |
|
Ne türküler yakılmıştır, ne şiirler yazılmıştır özgürlük üstüne. Bazıları özgürlüğü insanlıkla, aşkla, umutla ve hayata tutunmakla özdeşleştirmiştir. Güvercin ve zeytin dalı barış ve özgürlüğün sembolü olmuştur kültürümüzde. Bütçelerinin yarısını silahlanmaya ayıranlar da barış ve özgürlük lafını ağızlarında sakız etmekten geri durmamışlardır yine de.
Şairlerin en büyük malzemesi olmuştur özgürlük. Bu kavramla ilgili şiir yazmayan şair yok gibidir. Daha doğrusu henüz özgürlük şiiri yazmayan şair, kendini eksik hisseder. Kâğıtla mürekkep arasında gidip gelen duygular, özgürlüğe methiyeye dönüşür hissiyatın kanatlarında. Özgürlüğe özgürlük talep edenler, iradenin zincirlerden kurtarılması için bazen kalemini, bazen yüreğini, bazen de bileğini kullanırlar. Her şey özgürlüğün varlığı adınadır.
Mersin'in Yenice beldesinde her yıl "Barış ve Kültür Festivali" yapılıyor. Dört yıldan beri de değişik konularda şiir yazma yarışmaları düzenleniyor. Akdeniz'in incisi olan bu güzel beldede 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde insanlar barışın, demokrasinin, insan haklarının ve özgürlüğün hayatımızın bir parçası olması taleplerini yüksek sesle haykırıyorlar. İki gün devam eden etkinlikler içerisinde ülkemizin tanınmış bilim adamları ve yazarları barışa ve dostluğa dair söz ve düşüncelerini insanlarla paylaşıyorlar. Yine ülkemizin sevilen ses sanatçıları da bu barış bayramında halkı bir araya toplayarak gönüllerince eğlendiriyorlar.
2007 yılında Mersin-Yenice Belediyesi'nin davetlisi olarak bu festivale ben de katılmıştım. Barış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının yüksek sesle seslendirildiği böyle bir festival sanırım sadece Yenice'de yapılıyor. Festival boyunca insanlar bu güzel kavramlar etrafında kenetleniyor; dostluğun ve kardeşliğin güzellikleri örneklendiriliyor bu festival boyunca. Beldenin değerli Belediye Başkanı Veli Serin bu festivali aksatmadan başarıyla sürdürüyor. Çünkü o, bu kavramlara çok inanıyor ve bunların içlerini doldurmaya çalışıyor.
Mersin Yenice Barış ve Kültür Festivali'nin bu yıl beşincisi düzenlendi. Dört yıldan beri olduğu gibi bu yıl da festivalin bir ayağını da şiir yarışması oluşturdu. Konusu "Özgürlük" olan bu yılki şiir yarışmasına çok büyük ilgi ve katılım oldu. Jüri üyeliklerini Mehmet Babacan, Mustafa Emre, Mehmet Kabak ve Emin Şengül gibi değerli isimlerin yaptığı şiir yarışmasında hece dalında ve serbest dalda ilk üçe giren şiirler belirlendi. Hece dalında Çorum'dan Emine Arslan birinci, Karaman'dan İbrahim Şaşma ikinci, İzmir'den Sabri Yücel ise üçüncü oldu. Yarışmanın serbest vezin dalında da Sinop'tan katılan Necmettin Çakır birincilik, Çorum'dan katılan Şahin Örgel ikincilik, Hatay'dan katılan Muhammet Akyıldız üçüncülük başarısını elde ettiler. Yarışmada dereceye girenler değişik miktarlarda para ödülüyle ödüllendirildiler. Fakat iş bununla bitmedi. Mersin Yenice Belediyesi'nin hem kültür, hem de zabıta müdürlüklerini tek başına yürüten Tuncay Akdağ "Özgürlük" temalı yarışmaya katılan bu şiirleri iki kapak arasına alarak Türk okuyucusunun ilgisine sundu.
Geçenlerde posta kutuma içi tıka basa birbirinden özgün ve güzel özgürlük şiirleriyle dolu bu kitap düştü. Kitabı heyecanla açıp birbirinden kıymetli şiirleri okumaya başladım. Sözcüklerin özgürlük etrafında dans ettiğini gördüm. Bordo renkli kapağın ön yüzünde zeytin dalı taşıyan bir güvercin figürü, arka kapağında ise 30 Ocak 1943 İnönü-Churchill Beyaz Vagon Görüşmesi'nin yapıldığı istasyon fotoğrafı yer alıyor. Kitap 334 sayfadan oluşuyor.
"Bölgemizde ve dünyanın birçok yerinde sürmekte olan haksız savaşlara dur demek, emperyalist güçlerin saldırgan politikalarını teşhir etmek, savaşların vahşetini ülkemiz kamuoyu ile birlikte kınamak, barışın insanlık için ne kadar önemli olduğuna ve tüm dünyada kalıcı olmasına katkı yapmak, toplumumuzun en hassas ve duyarlı insanları olan şairlerimizin duygusal ve anlamlı şiirleriyle tüm insanlığa mesaj vermelerini sağlamak amacıyla, düzenlediğimiz "Özgürlük" konulu, Şiir Yarışmasına katılarak bizleri onurlandıran tüm şairlerimizin eserlerini kalıcılaştırmak amacıyla kitaplaştırmış bulunmaktayız." diyor Belediye Başkanı Veli Serin… Bu kitabı hazırlayan Tuncay Akdağ'ı yürekten kutluyorum.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
ÜŞÜMÜŞ UMUT
Hüzün duvarlarına dayalı elleri
Kavrulmuş ve kabuğu kalkmış teninin
Saçlarında fırtınalar gezgini rüzgar
Lapa lapa kar yağmış renklerine
Soluğunda boğazına takılan eski bir acı
Dağılmış kederi çizgi çizgi
Gözleri hala genç ve umutlu
Elinde eski bir gaz lambası
Isıtmış umudunu
Geçmiş kadar sıcak ve uzak,
Lambanın titrek ışığı.
Hiç sönmemiş yaşlı yüreğin alevi
Dağılmış kederi,yangın yangın
Kamburu hala ağır ve eğri…
Çiçek Erdal Şahin
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.
http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.
Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|