|
|
|
29 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Keşke oynamasaydın be Olgaç!.. |
Merhabalar
Saatler 02:00'yi gösterdiğinde kanallar arasında zaplaya zıplaya dolaşmak üzere koltuğa düştüm. Zıplarken sıra atv'ye geldi. Kenan Işık'ın sunduğu "Dünya Bir Oyun Sahnesi" diye bir program varmış. Cem Yılmaz'ı konuk ediyordu. Bir saat kadar aralıksız onu seyrettim. Bir tarafta tiyatronun gerçek bir emektarı, diğer tarafta ise bence Türkiye'nin sahip olmakla övünebileceği biri. Hoş bir sohbet, üniversite öğrencilerinin önünde sürüp gidiyordu. Reklam arası verdiğinde aklıma son günlerin patavatsız tiyatrocusu Attila Olgaç geldi. Onu o koltukta otururken ve Kenan Işık'ın sorularına "Vur dediler, gözümü kırpmadan vurdum." "Elleri bağlıydı, karşı koyamazdı." "Onun gibi 10 tane öldürdüm." diye cevap verirken düşündüm, içim ürperdi.
Oysa sanatçı duyarlılığı denilen bir olgu var hayatımızda. Sanatçı sahip olduklarıyla değil, sahip olamadıklarıyla, kendi dışındakilerin dertleriyle, aykırı olmayı da göze alarak, ilgilenen bireydir. Herşeyin ötesinde, toplumun en az bir adım önünde olmayı becerebilendir. Onu adam mertebesine eserleri ulaştır. Olgaç'ın, son yıllarını verdiği "Kurtlar Vadisi" dizisinden ve gündemin belirleyicilerinden Ergenekon davasının fazlasıyla etkisinde kaldığı anlaşılıyor. Sıradan bir sohbet programında, sonradan ifade ettiği üzere, düzmece bir hikayeyi sanatının inceliklerini kullanarak gerçekmiş gibi anlatması belki hoş karşılanabilir ama sözcüklere yüklenen anlamların çağrışdırdıklarını hesap edememesi başlı başına bir patavatsızlık örneğidir. Anlattıklarının, gerçekle ilgisi olmasa da, bu durumu hoş karşılayan bir beynin ürünü oldukları aşikardır. Durumdan vazife çıkaran bir sürü kişinin boy hedefi olması bir yana, Kıbrıs gibi netameli bir konuda millet itibarını da ne yazık ki zedelemiştir. Olayın bu aşamalara geleceğini hiç tahmin etmemiş olduğuna eminim ama görülen o ki, sebep olduğu algılama hem kendisini hem de memleket imajıni olumsuz etkileyecektir. Tiyatroya bunca yılını vermiş, ekmeğini bu sanatıyla kazanmış bir kişinin bundan sonraki yaşamını "Keşke.." diyerek geçirmesini hiç arzu etmezdim ama galiba bu işin sonu oralara kadar varacak. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir Masum Değiliz |
|
Her adımla güneşe biraz daha yaklaşan; yaklaştıkça aydınlanan, aydınlıktaki nedenli huzurun sıcaklığıyla ellerinin derisi her zaman durduğundan daha göz alıcı duran, durağan olmayan zamanlardı bir zaman. Güneşe yürüdükçe İkarusu anımsayan; yıldızdan aydan ve karanlıktan genelde korkan... Zamanlar vardı... Hani bir var olmak ve yok olmak durumunun ilk cümle olarak masallara yansıtılsın istendiği, düğünlerin neredeyse tamamının 40 gün ve gece içinde seyrettiği, kötülerin öykü sonlarında cezalarını bulduğu, iyilerin kazandığı, sevmenin hiç kaybetmediği güzel dünyaydı...
Muratlarına erenlerin kerevetiyle huzurlandığım, bu kerevetten her yoksun akşamda huysuzlanarak uykuya daldığım günler. Annemden dinledim masallarımı. Bazen aklından çok ağır fikirler geçen, çocukken anne olmuş kadından. Uydurduğu masalların kısa sürmesini istediği gecelerde hızla anlatırdı hep. Elini alnıma dayardı. Elinin soğukluğunun alnımın ateşiyle ısındığı çok oldu. Şimdi benim ellerim de soğuk. Alnımın ateşi annemin eline devasız...
Kendi kalabalığına karşıtıkça gerçek yalnızlık nedir sorusuna daha teorik cevaplar üretmeye başlayabiliyor insan. Güneşi ikarusu ayı karanlığı uzun uzun düşünmeyi içimde hissedemeyecek kadar hızlı yaşıyorum bir zamandır. Hızlı yürüyorum. Hızlı düşünüyorum. Hızlı ağlayıp hızlı kederleniyorum. İvediğimde bir ayrılığın geçmiş zaman özneleri var. "bu yaralar iyileşecek gibi görünmüyor; bu acı fazla gerçek" diyen şarkılar. Oysa bir başka lisanın acıyı omuzlayışı başkadır. Ama bazen bu başkalaşım çok aynı olanlardan daha iyi açıklamaya yetebilendir de içindekini. Bir başka lisanda söylenen şarkı gibi. "ve eğer gitmek zorundaysan; hemen gitmeni dilerim..."
...
Masal bitti. Annemin dilinde artık torun yorgunu saatlerin yordamı. Babamın sessiz düşüncesinde belki bizden çok daha sevip, dizinde taşıyacağı aslan oğlunun aslan oğluyla bölüşeceği zamanlar vardır. Kim bilir; eksik tekerin aksak adımları bir evladın evladıyla tamire bırakılır. Tören olur o zaman. Kimsenin kırmızı bir kurdeleyi makaslamadığı ama buruk ama güzel ama umutlu bir törenle başlayan devamı buğulu bir geniz yanığı da yaşatsa yine de geleceğe umutla baktırabilen şölen rüzgarı. Iğıl, ağır, mağrurca...
Ayakkabılarım olmadığı için her ağladığımda ayakları olmayanları anımsatanlarım içinde büyüdüm. Ham meyvenin kırmızısına aldandığım olmadı hiç; belki bu yüzden. Bahardan önce dalına el uzattığım kiraz yok. Hiçbir zerdali alacaklı değil benden. Sabırsız değilim; zeytinin yeşilini bekleyebilirim. Sabrımın sınırında artık çok yorulmuş bu yorgunluğun halsizliğiyle bazen başedemeyecek bir kız var. Sabrettiğim sabırsızlıkların tamamını topladım bu akşam. Sabrımda hata yok. Hatalı olan daha çok yaşam... Kiraza da zeytine de zerdaliye de yok verecek hesabım; sabırsızlığım...
Doyumsuz kaldıklarımın hesabıyla vardım sonra sabaha. Doyduğum tabakların şükrünü hesaplasam doyumsuzluklarımın yanında doyum kendini Tanrı ilan edecek. Doyumsuzluğum sefil. Ve ben doyumsuzluklarımı içimde avazlandırmadan kendime anlatmayı her zaman beceremeyecek kadar çocuğum zaman zaman. Harımda ateş var; demleniyorum. Her kısık ateşin sesiyle biraz daha yanıp, daha çok içime dönmem gerektiğini görüyorum. Sadece doymak için sustuğum tabaklar boyumu aştı. Yine de doyumsuzluğunu dillendirmemeli insan. En çok hayat hatalı...
Kendime karşıdan bakıyorum şimdi. Öğrendiklerim okuduklarımsa eğer, daha uzun yolum var. Yok yaşadıklarımsa; kısalıyor zaman. Koştuğum ıslak saçlı baharlar uzak, çok uzak... Bazen bir bahar sabahında sanıyorum kendimi. Saçlarımı ıslatıyorum. Tam evden çıkıp tıpkı eski günlerdeki gibi koşmaya yelteniyorum; kapıda dermanını koşuya harcaması benden daha mühim bir güzel oğlanla karşılaşıyorum. "Nereye Abla" sorusuyla kendimi anımsıyorum. Yanıyorum. Aldanıyorum...
Masal dinlemek için haylazlığımı masala esir ettiğim her alacaklı yılın kefaretini kendi içimde bıraktım. Şimdi masal taslaklarını yazabilecek kadar ellerimi yaşlandırıp mürekkebimi olgunlaştırdım. Arada hala ıslak saçlarımla koştuğum bahar sabahlarındaki gibi uyanıyorum. Bu uyanış uzun sürmüyor. Kapıda bir güzel delikanlı, odada bir yorgun alacaklı, borda koltukta şakakları karlı bir susmuş verecekli var. Bütün kalabalıklar yalnızlığın içinden çıktı. Hatanın tamamını hayatın omuzlarına versem; hayatın omuzlarına güvenmiyorum. Sabrımın istikrarındaki hata payı da doymazlığım da en çok bu yüzden...
.."İşe gitmeden odama okuyacak birşeyler bırakır mısın; aslında eskisinden çok daha fazla şimdi anladım; kitaplar senin limanın. Yazacakların çoksa ve buna gücün yoksa okumalısın. Doğru düşünüyor muyum"
Evet anne...
...
Hatanın tamamını hayatın omuzlarına verseydim, yükümü hafifletirdim... Hayata güvenmedim. Omzumdaki bu lal sızı sabırsız yangı bu yüzden. Yüzümdeki ıslak saçlı günlerimden kronolojik farklılıklar çıkarttıracak bu derinlikler... Hani bir şarkıda söylendiği gibi; masum değiliz... Hiç ama hiç birimiz...
....
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ESNAFLAR HERKESİ TANIR
Esnaflar kendisinden alışveriş yapan herkesi tanır. Yaşı, mesleği önemli değildir hiç. İster 7 yaşında bir çocuk, ister 70 yaşında bir dede olsun hiç fark etmez. İster üst düzey bir yönetici, ister memur, isterse emekli olsun. İşin ilginç kısmı, ilk defa dükkânına gelenleri bile tanır esnaflar!
Bir esnaf dükkânından bir alışveriş yapıp, sıra fiyat mevzusuna gelince şuna benzer bir diyalog geçer aranızda:
- Borcum ne kadar?
- Abi valla 50 lira ama sana 40'a olur!!
Düşünürsünüz: "İyi de niye? İlk defa gelmişim ben senin dükkânına. Benim ayrıcalığım ne? Kara kaşım, kara gözüm mü? Meşhur mu oldum, haberim mi yok yoksa? Eğer ayna varsa aynaya bakarım. Acaba üstümde mi bir tuhaflık var? Niye yahu niye?"
Kendinizi tanınmış ve önemli bir kişi zannedip hemen havaya girmeyin. Esnaflar sadece size karşı böyle değildir. Onlar herkese karşı böyledir ve herkesi tanır. Tanır ki indirim yapar.
Ya da durun, aklıma bir şey daha geldi. Belki de hepsi yufka yüreklidir bunların. O kadar yufka yüreklidirler ki herkese yardımcı olurlar. Hem de bu dünyada!!
E tabi yerseniz!..
Okan Aksoy
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
"DOKUNMA"
İnsanları diğer varlıklardan ayıran olgu ; O'nları " İnsan yapan" özelliği beş duyusunu doğru orantılı olarak bir çizgide buluşturmasıdır. Kulak-Göz-Burun-Dil-Deri (Dokunma) duyularının olumlu birleşimidir ki kişiyi karakter yapısı sağlam bir olgunluğa giderek Allah'ın yarattığı gerçek bir kul'a dönüştürür. Çünkü, ruh bedenle birleşir, bu fiziksel mekanizmaya bağlı olarak projeler yaratarak beyni harekete getirir. Dokunma duyusu fonksiyonu da hayatımızda tüm ilişkilerimizi düzenleyen bir rol üstlenir.
İyi de Ağabey, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile ömürler geçip giderken , denizi görmeden paçaları sıvayan bizler , deniz nerede-yılan nerede diye sorguladık mı hiç zamanı? Zülfiyare dokunmadıktan sonra boş verdik hep, gelen ağam giden paşam. Dişe dokunan ne yaptık bu güne kadar, topluma ne verdik-toplumdan ne aldık, kime ve kimlere faydamız dokundu? İyi insan-iyi vatandaş-iyi dost-olabildikmi! Ortalığa kulak kabartıp, gözlerimizi açıp dilimizle sevgi şarkıları söyledik de , burnumuzla aşkım benim diye hapşırdık mı, incitmeden dokunduk mu güzelliklere? Kocaman bir hayır, aldatmayalım birbirimizi , egomuza mahkum olmaktan hiçbirimiz kurtulamadık. Allah bize bu duyularımızı niçin verdi? Niyekine, balık gibi gün yüzüne muhtaç hale geldik. Dokunduğumuz yer kurudu, gidene rahmet gelene eziyet , varsa sende oyalan kabilinden dünyadan tat almaya çalışmadık. .
Haydaa! Yine başladık felsefe kırıntılarına. Doğru; bu deyişler karın doyurmuyor.
Sen gel hele dokunmanın meziyetlerine ve dahi (Arı türkçemizde - ve , dahi-nin kullanılması uygun değil ise de ben konuşur gibi seviyorum bu kullanımı) serüvenlerine.
" Bir dokun bin Ah!işit. " diyenler dertlere ortak olmak istemeyen , kendi kendilerine yettiklerini sananların martavalı olup, aslında dokunmanın bir şefkat aracı olgusunu bilemiyenlerdir.
Dokunmak yalnızca (Temas)içeren bir duyu iteklemesi değildir. İnsanın ağrına
giden bir durum oluştuğun da" Sinirime dokundu " deyişi , içimi acıttı demek değil midir?
Dokunaklı sözler sarfederek insanların insanların duygularına dokunduranlar
bam telleri attığında " Ayıp etti verdiği cevapla " diyerek kenara çekilmezler mi?
Geçenlerde bir annenin şehit oğlunun eşyalarını ayırırken yüzlerine sıvayıp ,
öpüp öpüp koklayıp " Bunlara yavrum! O'nun elleri dokunmuştu " çırpınışı , ağıtlar yakması
sorayım hadi " Sizlerin yüreklerine dokunmadı mı?"
Biri birileri, gibileri gibi bazı dokunulması mümkün olmayanlardan burada bahis etmek yersiz kaçar. Ne demek istediğimizi açıklamak üstüme vazife değil, şöylecene dokunuvereyim diye düşündüm ama dokunanlar kurdeşen oldular, ben kaşınmayı hiç sevmem.
Bir de ucu nereye dokunursa dokunsun diye efelenenler var ki , bu bizim üstün edebiyyat terbiyemize yakışmadığından (Edebiyyat kelimesi Arapça İlm-i Edep'ten gelir. İyi ahlak, nezaket, usul ve kurallar bütününün, utanma duyusunun yansıtılmasıdır. Edebiyyat' ta çirkin sözün yeri yoktur. ) bu kişiler için sözlerimin altını dolduramıyacağım.
Hocam Sn. Ahmet Kabaklı'nın (Türk Edebiyatı)kitabında kenarını kıvırdığım sahifede aşağıya aldığım şiir var, iki kıt'asını yazıvereyim, bilenleriniz vardır-bilmeyenlere:
"...
Bilmem ki ne olmaktı senin gayen, maksadın
Fare gibi kitaplar arasında yaşadın
Ne dansettin eğlendin ne de sevdin kız kadın
Kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye.
...
Fırsatı, iyi kolla sakın olma dangalak
Genç iken vur partiyi , durma ye , keyfine bak
Sonra iç şampanyalar, viskiler bardak bardak
Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mide'ye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye. .
Namdar Rahmi KARATAY/1933"
Yukarıdaki şiirde Karatay, Mizah'ın felsefesini büyük bir zerafetle kullanmış aslında öfkelendirmeyen nezaket içeren , bir uyarı , bir yola getirme ve nükteli ifadeyle , öz eleştiri ile zihinleri düşünmeye yöneltmektedir.
Yüzünüzün gerildiğini hissettim, size kıyamam. Yazıyı İncili Çavuş'tan bir mizah İncisi ile bağlıyayım:
Çok PİNTİ bir vezir, İncili Çavuş'un bir tazı getirmesini emir buyurmuş. İncili -gidip besili bir çoban köpeği bulup getirmiş. Vezir" Bana bak Çavuş, ben senden tazı istemiştim, tazı dediğin böyle olmaz " der. İncili " Nasıl olur " diye sorunca Vezir" Tazı incecik , sıska , karnı sırtına yapışık bir hayvandır. " diye tarif edince , lafını esirgemeyen -nüktedan , hiciv dolu cevabını yapıştırmış. " Merak buyurmayın Paşam, Bu hayvancağız da devleti mutfağınızdan bir ay yemek yesin , o tarif ettiğiniz tazıdan beş beter hale gelir"
İşte öyleyse böyle, sizler yukarıdaki şiirin kıt'alarını ve fıkrayı nerelere dokundurursunuz ben buna haşa-sümme haşa karışamam.
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
DAĞLAR YÜREĞİMİ DAĞLAR
Yüreğini sevda yakanların önünde hep en büyük engel olmuştur dağlar. Yükseklikleri ve ihtişamlarıyla, geçit vermez huylarıyla sevdalılar arasında bent kurar onlar. Sevdiğini görebilmek arzusuyla yanıp yakılanlar dağlara yalvarır vuslat için:
"Dağlar, dağlar, yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun
Yakından görem…"
Âşık ne kadar yalvarırsa yalvarsın yalçın dağlar kararlıdır geçit vermemeye. Yaralı yürekten çıkacak bir of karşıki dağları yıkmaya yeter belki ama o yürek dövünmekten başka bir şey yapmaz. Dağlar kazanmış, yârin yüzünü göremeyen âşık, siteme bürünmüştür:
"Diledim ki nazlı yâre gideyim
Her yandan çevirdi yolumu dağlar
Gurbet elde garip kaldım nideyim
Kırdı kanadımı kolumu dağlar."
"Taşlar üzerime toprak tenime
Yol vermedi dağlar gidem yârime
Yürek mi dayanır ahu zarıma
Var gücümle vurdum sineme dağlar."
Dağlar acımasızdır, dağlar geçilmezdir, dağlar erişilmezdir, dağlar kavuşmanın yolundaki engeldir. Dağlar sevdanın çetin imtihanıdır. Ferhat'ın kazması Şirin için iner dağların her zerresine. Sevenin yüreği dağlardan daha yücedir. Fakat Ferhat'ın kazması da söz geçiremez dağlara. Dağlar mezar olur Ferhat'a…
Dağlar, sevdalı yürekleri dağlamıştır. Dağlanmış yürekler, dağların kendileriyle aynı cezaya çarptırılması için feryat eder:
"Dağları dağlasınlar,
Görenler ağlasınlar,
Yârimin mendiliyle
Yaremi bağlasınlar."
Sevdalılar kavuşamamıştır. Yârdan ayrı düşen yaralı gönül, bu kez de derman için seslenir dağlara. Öyle ya, bu dağlar hep dert olacak değil ya insanlara…
"Ayrılık ateşten bir ok
Nazlı yârdan hiç haber yok
Benim derdim herkesten çok
Ben nasıl yanmıyam dağlar."
"Dayadım sırtımı yamaçlarına
Gönlüm sevdalandı bakışlarına
Beni götürsünler yârin yanına
Derdimin dermanı olsana dağlar"
Yâr elden gitmiştir. Yâr ele gitmiştir. Sevdalar yele verilmiştir. Kimsesiz kalan âşığa kucağını açansa kavuşmaların önünde her zaman engel olarak görülen dağlar olmuştur:
"Yârimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Yelleri bana gönderin;
Benim meskenim dağlardır."
Dağlara çekilen sevdalı yürek, vatansız kalmıştır. Boynu bükük kalmıştır. En önemlisi yârsız kalmıştır. Hayat onun için dağların ardı gibi karanlıklara bürünmüştür:
"Şu dağların ne karanlık ardı var,
Lale, sümbül boynun bükmüş derdi var,
Elâlemin vatanı var, yurdu var,
Benim yurtsuz kalışıma ne deyim."
Elbet tek derdi olan sevdalı yürekler değildir. Kim bilir dağların da kimseye diyemedikleri ne sıkıntıları vardır da hep içlerine atmak zorunda kalmışlardır:
"Derdini kimseye diyememek zor,
Dağlar ondan böyle kaskatı, mosmor…"
Dertli kişi, dünyadaki tek derdi olanın kendisi olduğunu sanır ya, sevdiğine kavuşamayan da dağların serzenişine aldırmaz bile. Dağların şikâyet etmeye ne hakkı vardır:
"Dağlar siz ne dağlarsınız,
Kardan kemer bağlarsınız,
Gül sizde bülbül sizde,
Hangi derde ağlarsınız?"
Sevdalısını kaybeden, dağların soğuk bağrına sığınan âşık, yine de vazgeçmeye meyilli değildir sevdasından. Bu sevda yüreğinde mezara kadar gidecektir onunla:
"Yüce dağ başında yayılır atlar,
Yâr mendil işlemiş ikiye katlar,
Mezarım üstünde beş karış otlar,
Bitmeyince gönül yârdan ayrılmaz."
Ömer Kemiksiz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Dost Selamı
silin gözlerinizdeki buğuları
suskularımda sızlayan aynalar
köşelerde buluşan duvarlar
yeşil kavaklarla sevişen rüzgar
bırakın beni kıskandırmayı
ıssızlığımın baş döndürücü gürültüsü
dolayıver ıslığına sevginin ezgilerini
yüreğimden çekilen tatlı sular / düşürün
yağmurlarınızı kıraç topraklarıma
denize küsmüş çatanalar / takalar öpüşün
yakamozlarıyla nazlı ege’nin
elini kara bulamış acımasız kış
bahar namına
teslim ol güneşe
başını kuma saklamış tüm çiçekler
börtü böcekler
soyunun tohumunuzdan
takıp sevdasını bir bulutun kanadına
dost selam göndermiş bana
Eşref Karadağ
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.
http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.
Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|