|
|
|
30 Ocak 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ben gurur duymuyorum kardeşim!.. |
Merhabalar
"Davos Fatihi, Hamas Hamisi, Kasımpaşa Delikanlısı, İmam Tayyip Bey yurda döndü. Gazamız mübarek olsun." Hiç top çevirmeye gerek yok. Onu havaalanında karşılayan binlerin, yarın Cuma namazı çıkışında terörist Hamas'a tekbir getirerek destek çıkacakların, "Oh işte yüreğimiz soğudu, oh olsun" diyen dangalakların aksine, ben böyle bir başbakan tarafından yönetiliyor olmaktan utanıyorum. Evet utanıyorum. Bu kadar kontrolsüz, bu denli sinirli, ağzıyla beyni arasında koordinasyon eksikliği olan birinin beni Dünya nezdinde düşürdüğü konumdan utanıyorum. Milyonlarca dolarlık askeri anlaşmalara imza attığın, müttefikin olan bir milletin Cumhurbaşkanına, tam da savaşta arabulucu olmaya soyunmuşken, katil diyebilen birinin beni yönetiyor olmasına içerliyorum.
Dünya'da, Türkiye'yi Arabın vicdanı haline getirmeye çalışan bu nafile anlayışın, bu memleketin başına ne işler açabileceğine ileride şahit olacağız mutlaka ama yarattığı yaraları nasıl iyileştirebileceğiz orası meçhul. Arap İsrail savaşını bir Türk İsrail çatışması haline getirme çabasına helal olsun. Havaalanında karşılamacılar "Türkiye uyuma başbakanına sahip çık." diye bağırıyor. Yok öyle yağma, artık ona Hamas sahip çıksın, bana ne.
Tayyip Bey'in savunması da tepkisi kadar ilginç. Tepkisinin, oturumu yöneten moderatöre olduğunu belirterek, "Herhangi bir şekilde ne İsrail
halkını ne Cumhurbaşkanı Perez'i ne de Musevi halkını hedef aldım" demiş. Yersek tabi. Yahu adama "Katil" dedin, daha ne diyecektin ki? Diplomasiyi ayaklar altına aldığı bir toplantıdan sonra diplomasi yapmaya gayret etmesi de komik kaçmış. Eğer doğru söylüyorsa bu kadar adam boşuna kendisini bekliyor. Pankartlarda yazan "Dünya başbakan görsün." sloganın içi boşalıyor. Hoş, yalakalığın, koyunluğun sonu yok. Biz onun "AB Fatihi" olarak kırmızı halılarla karşılandığı günleri de biliriz. Sonuç ortada.
Kısa basın toplantısından sonra halkının bağrına doğru yola çıktı Davos Fatihi. Toplantıda, karakteri itibariyle tepkisinin normal olduğunu belirtti. Detayları yarınki Şişhane metro açılışına bıraktığını da özellikle söyledi. Kadir Bey sürekli yanında maaşallah. Allah Kılıçdaroğlu'ndan razı olsun, yeni yeni dostluklara sebep oldu. Artık el ele diz dize Büyükşehir'i kaptırmamak için ne gerekiyorsa yaparlar. Neşeli bir yarış bizi bekliyor, hazır olun. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan ÇEVREMİZİ TANIYALIM - 17 |
|
(Düğün )
Hala onlarca yıl öncesinden bir resim durur aklımda. Öylesine yağmurlu bir öğleden sonrasıdır. Ayıtlı Dere üzerindeki yorgun taş köprünün kemerlerinde davul zurna sesleri yankılanır. Delikanlılar yine çok sarhoştur. Düğün alayı sıkılmıştır. Aynı türküyle beş kez, on kez yeniden oynamışlardır. İstedikleri tavuk ve rakılar da çoktan verilmiştir. Düğün alayı santim santim, adım adım ilerlemektedir. Birkaç metre bile gitmeden davulcuya " Vur bakalım bi köprüden geçti gelin havası daha, " demektedirler. Davul zurnanın da köprüden geçti gelin çalma hevesi iyice tükenmiştir. Aman bir tatsızlık çıkmasın diye isteksizce çalmaktadırlar.
Köprüden geçti gelin,
Saç bağın düştü gelin, diloy loy…
Hacırahmanlı Kasabasında bundan yirmi, otuz yıl önce düğünlerin neredeyse tamamı kışın yapılırdı. Çünkü tarımdan geçinen kasabalıların yazın işleri bitip tükenmek bilmezdi ve ürün parası genellikle üreticilerin eline kışın geçerdi. Gençler tütün, pamuk ya da üzüm parasına evlenirlerdi. Ve yine bütün düğünler kapı önlerinde sokakta yapılırdı. İki gün davul zurna sesleri kerpiç duvarlarda yankılanırdı. Sokak arası düğün geleneği hala tek tük bile olsa yapılmaktadır. Düğünler her zaman davul zurna ile yapılmazdı. Göçmen düğünlerinde İzmir'den ince çalgı getirilirdi. Gültepe'li çalgıcılar payduşkalar çalardı. Düğün evinin tenhalarında iki tek rakı parlattıklarında da iyice coşarlardı.
Artık okul bahçelerinde şehirli düğünlerine benzer törenler düzenleniyor. Ve bir gecede her şey alelacele bitiriliveriyor. Bunlara yeni moda ağızla kır düğünleri deniyor. "Ağabeyime geçen Temmuzda kır düğünü yaptık. Çok güzel oldu," diyenlere kıçımla gülmeden edemiyorum. Gediz ovasının ortasında, her tarafın tarla, bahçe, çayır, çimen olduğu bir kasabalı kır düğünü yapıyor. Sanki dağ, deniz, yayla, plato, vadi düğünü yapma seçeneği varmış gibi. Değişen sadece düğünlerin adı değil elbette. Artık bütün düğünler yaz mevsiminde yapılıyor.
Düğünleri anlatırken amacım eski düğünlerin ne kadar güzel olduğunu, geleneklerin nasıl bozulduğunu vurgulamak değil. Sadece değişimi anlatmaya çalışıyorum. Kışın sokaklarda yapılan düğünlerin bir kısmı yağmur zamanlarına denk gelir ve her taraf çamur olurdu. Davul zurna ile oynayan damat ve sağdıcı gözünüzde canlandırabilir misiniz? Ayakkabılar ve paçalar çamur içinde... Şimdi insana komik geliyor ama o zamanlar buna kimse aldırmazdı. Bir da gelin almaya giderken sarhoş olup yerlere savrulanlar vardı ki hiç sormayın. Resmen çamur adam olurlardı.
Kına geceleri kız evinde yapılır ve erkekler bu eğlencelere katılmazlar sanıyorsunuz. Elbette öyle değil. Erkekler oyuna katılmazlar, kızların içine karışmazlar ama kına gecelerine katılırlardı. Kızlardan birkaç metre ötede ayakta dikilerek kızların eğlencesini izlerlerdi. Erkekler gelmezse eğlencenin hiç tadı olmaz kızlar oynamaya kalkmazlardı. Kızlar da haklı, kime oynayacaklar kine? İki ahretlik kız kalkar, çalgıcıların önündeki sepete para atıp karşılama oynarlardı.
Karakaşlı yar, söyle derdini,
Ne bileyim ben senin cama geldiğini, candan sevdiğini…
Oyun türküleri her yıl değişirdi ama bu türkü birkaç yıl kına gecelerinde liste başı kalmayı başardı. Üstelik ezgisi, ritmi oynamaya pek uygun da değildi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde kınalar yakıldıktan sonra pembe renkli yuvarlak bir şeker gelinin kafası üzerinde kırılır dağıtılırdı. Şeker kırma seremonisi nişan törenlerinde de yapılırdı. Kocaman diyorum çünkü bu şeker bir kilodan fazla olurdu. İşte o zaman bütün gece ayakaltında dolaşıp sıkıntı yaratan çocukların şenlendirme vakti gelmiş olurdu. Kına gecesi müzikleri çok sade ve coşkusuz olurdu. Manisa'dan Beyaz Fil çarşısından kiralanan çalgıcılar getirilirdi. Bir darbuka, bir def ve bir de köçek. Köçek gecenin sonunda oynar ve her şey biterdi. Kızların uzağından erkekler köçeğe hayran hayran bakarlardı ve mutlaka yorum yaparlardı. "Yok abi, bu köçeğin artlık içi geçmiş… Köçekte beygir gibiydi namussuzum…"
Yaşar Hocaların düğününde gecenin sonuna yaklaşıyorduk. Avlunun kenarında bir tulumba ve kavak vardı. Çoğu asmalarla örtülüydü. Asmaların altından başlayarak seyyar çekilerek aydınlatılmış beton hayatta kızlar eğleniyordu. Coşku doruktaydı, herkes gülüşüp şakalaşıyordu. Gelinin kına yakılmış elleri tortop bağlanmıştı. Zar zor eline taktığı testiyi yere vurup kırdı. Testinin içinden her tarafa sular saçıldı. Akrabalardan birisi meydana uzun bir sırığın tepesinde temsili kaynana donunu getirdi. Üzerine gaz döktüler. Don birden parladı, kızlar coştular. Müzik gecenin en coşkulu ritmine erişti. "Aman dikkat," dedi biri. "Kablolar var yukarda." Harıl harıl yanan don bir o yana savruldu, bir bu yana. Pat diye bir kadının kafasına düştü. Neyse ki çabuk söndürdüler. Ama söndürülünceye kadar kadının bütün saçları yandı. Donu yakılarak kaynanaya ne kadar gözdağı verildi bilmiyorum ama o gece o kadın bir anda cascavlak, kel oluverdi.
(Not: Kaynananın donu eski ve kocaman bir şalvardır. Temsili olarak kına gecelerinde yakılırdı.)
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu |
GÖREME'YE TERMİK SANTRAL
"El altından edindiğimiz bilgilere göre "Bizim Çalık" Göreme'ye, hem de peri bacalarının yakınına termik santral kuracakmış. Başbakanımız Sayın R.T. Erdoğan bu gruba söz vermiş."
Ulusal basında böyle bir haber yayımlansa bizim Ankara'dan İstanbul'dan Anadolu'yla ilgili ahkâm kesmeye bayılan kent soylularımız eminim ki çok şaşırır. Kimileri:
"Bu kadarına da pes!"
Kimileri:
"Vah vah! Oraya da mı göz diktiler" derken, aklı fikri midesinden aşağıda olanlar da:
"işsizliğe çare olur. Nerde para orda hayat!" diye düşüneceklerdir.
Peki, Göreme adının yerine "Gökbel"* dersek sizce, bu kentsoylularımızın tepkisi ne olur?
Bana göre, Gökbel'le ilgili kafalarında bir izlenim olmadığı için Göreme için vicdanlarda uyanan "korumacılık tepkisi" kalkacak, yerine "yapılabilir kapısını" aralanacaktır.
***
Hafta sonu hem zeytincilerle görüşmek hem de son günlerde hepimizi sevindiren yağmurları dağlarda izlemek için Gibye, Leyne, Hacıbayramlar, Hacıveliler, Gökgedik'te dolaştık.
Hacıbayramlar'da, Hacıveliler'de köylülerimiz gerçekten çok zor koşullarda yaşıyorlar.
"Tütüncülük bitti, ziraat öldü." diyor yol üstü konuştuğumuz bir köylü.
"Neyle geçiniyorsunuz?" diye soruyoruz.
"Hayvancılık yapalım, dedik, yapamadık. Gördüğünüz gibi zeytincilik yapıyoruz: ama zeytinyağı üç yıl önceki fiyattan alıcı bulamıyor."
Aşağılarda bağ bahçe kıyılarındaki fıstık çamlarını gösteriyoruz.
"Katrancı'ya hayat veren fıstık çamları neden burada yok?"
"Dikersen, bakarsan oluyor" diyor köylü bu kez.
Bir çiseleyip bir hızlanan yağmura aldırmadan sağlı sollu kayalar arasından tırmanıyor, fotoğraflar çekiyoruz.
Burada her kaya başka bir masalın kahramanı. Sanırsınız ki bir zamanlar kara vezirin karısı, ülkenin tüm prenslerini, prenseslerini taştan kurbağalara, kaplumbağalara, dev kanatlı kartallara çevirmiş de bu dağa salıvermiş. Bu, diplerinden, böğürlerinden, sırtlarından filizlenen zeytinler de onlara el ayak, dil, yürek olmuş.
"Hey mübarek!" diyorum. "Sen Hazreti Nuh'a güvercin gagasında giden hayatın haberi, sen hipodromlarda, stadyumlarda insanoğlunun azmini taçlandıransın."
"Hey mübarek hey!! Bitki dediğin toprakta biter. Sen, tok yatsın diye bebeler taşta bile bitiyorsun. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun binlerce yıldır sana uzatılan her eli asla boş çevirmiyorsun sen. Hayata tutunma sorunu olanlar gelip senden ders almalı."
***
Bu dağ, ta Gerga'dan Labranda'ya her köşesi insana "İyi ki yaşıyorum." dedirten dev bir büyü sandığı.
Ah bilmez miyim ben, şimdi o kara kafalılar duman altı kahvelerde nutuk çekerler.
- Madem ki böyle matah bu yerler. Bu insanlar niye aç, niye yoksul?
- Bir zeytin fidanı bile olamadığımızdan, derim onlara.
Kolayca söküp atmak için buralardan bizleri "ot" kalalım istemiş kimileri. Yol yordam öğrenmemizi engellemişler. Kim ki ışık tutacak olmuş, zindanlara mahkûm edivermişler onu.
Dünyanın dört bir yanından insan yağmalı buraya. Çocuklar, kaya tepelerinde mağrur bakışlı tekeleri, geyikleri seyretmeli. Gençler, keklik ötüşlerinde sevginin, aşkın izini sürmeli. Herkes bu büyü sandığından hayata dair bir güzellik alıp götürmeli yanında.
Ey ressamlar, alın şövalelerinizi, fotoğrafçılar makinelerinizi, sinemacılar
kameralarınızı kapın; şairler, yazarlar siz de sözcük torbalarınızı yüklenin, besteciler
haydi gelin, bu kayalardan zeytin türküleri devşirin. Kara vezirler yok etmeden,
zamanın belleğine nakşedin bu güzellikleri.
* Gökbel: Aydın (Çine) - Muğla (Yatağan) sınırlarını belirleyen sıra dağlar.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Kahveli Köyün Telveli Muhabbetleri - 2 |
|
"Hocam, sen de bilgisayar ile ilgili bir şeyler anlatırsın" dedi Kahveci Edi.
- "Biraderim, genç kuşak zaten bilgisayarla yeterince haşır neşir, benim gibi dinozor bilgisayarcının ne anlatısı olabilir ki ? Bir büyük odada kocaman kocaman aletler. Disk Ünitesi şu, Merkezi İşlem Ünitesi bu. Köşedeki hayvan gibi duran şey Sistem Yazıcısı desem; kim ne anlar ? Makara teyp desem, makaraya alırlar. Genç kuşağın elinde son model PiSi, vız gelir tırıs gider gerisi. Ben sana başka anılarımı anlatayım en iyisi" dedim.
"Tamam, o da olur, Kahvehane'ye bekliyorum o zaman" dedi.
İçimden; "Ne menem bir yer acaba bu Kahvehane ?" dedim demesine de hemen devrisi gün Kahvehane'nin yolunu tutmam bir oldu. Derme çatma, internetten katma, gazeteden atma, kulübeden bozma Kahvehane'nin kapısından biraz ürkek biraz tırsık biçimde başımı uzattım. Aylardan 18.Nisan, yıllardan 2002. Zaman dediğimiz su gibi akıp geçiyor ki; o gündür, bugündür derken ömrüm Kahvehane köşesinde pineklemekle geçer oldu.
İlk girişte rastladığım insanlardan birisi; hemen hemen her konuda bilgisi olan bir arkadaş idi. Bol köpüklü sade kahvemi söylemiş, yalnızlık çekmeyeyim diye yanımda getirdiğim bulmacamı çözmeye çalışır iken, yan masadan seslendi :
- "Takıldığın yer olursa çekinmeden sorabilirsin !"
"Bu ukala da kim ola, beri geli !" diye içimden söylenirken Kahveci Edi kulağıma;
"Merak etme, iyi insandır, hamili kart yakinimdir" diye fısıldadı.
Bilgin kılıklı adamı hem bir test edeyim hem de maksat muhabbet olsun diye sordum :
"Turşusu yapılan bir tür yaban soğanı.. 7 harfli ..?" dedim.
"Soldan sağa mı, yukarıdan aşağı mı ?" dedi ciddi ciddi. Gülüştük tabi.
Yıllar sonra başlangıçtaki hızı dünyevi işlerden tükenmiş, Kahvehane'nin yolunu pek tutamaz olmuştu. Bir ara Kahve, olmadı Telve, o da olmadı Cilve derken onun Kainat Bilgini olduğunu da ilerideki yıllarda öğrenecektik. Hatta; yine o aralar; "Kim 500 milyar ister ?" yarışmasına girebilseydim, telefonla danışma hakkımı kesin ondan yana kullanmaya karar vermiş idim. Ciddi endişelendiğim konu ise; öylesi bir anda telefon dakikalarının cevap vermesi için yeterli olmayacağı idi. Kesin yetmezdi.
Bir defa sorunun şekline şemaline takardı kafadan. O sorunun asıl sorulması gereken formatını anlatırdı uzun uzun. Daha önce bu soruların sorulduğu yarışma programlarından örnekler verirdi. Ve son tahlilde tam soruyu cevaplamak üzere iken; Kenan Bey'in tiyatroda William Shakespeare karakteri canlandırır modunda;
"Süreniz doldu, maalesef !" sözcükleriyle telefon bir "Dıııt !" sesiyle kapanırdı herhalde.
"İyi oldu da beni yarışmaya kabul etmediler" diyorum laf aramızda. Yine aramızda kalmak üzere;
"Ne malum telefonla danışma hakkımı kullanayım ki ? Ben de Ana Britannica gibiyimdir evvelallah !" dediğim de olmuştur.
Aslında; ilk işyerim Petkim Aliağa'dan 3 kişi daha var ki; hangi birini seçseniz sizi telefon hakkı bölümünden kesin başarıyla çıkartırlar. Şemsi, Tezer ve Cahid.. Her biri birer ayaklı Meydan Larousse mübarek, kulakları çınlasın...
Yine bir gün Kahvehane'de, bir yandan bol köpüklü sade kahvemi içiyor bir yandan da Kahveci Edi Efendi ile sohbet ediyoruz. Kapı önünde adamın biri harıl harıl bir şeylerle uğraşıyor. Şöyle başımı kaldırıp pencereden bakmaya çalıştım ama hiç tanıdık değil. Az sonra içeri girip bir bardak çay istedi. Kahveci Edi derhal azarladı :
"Burası Kahvehane, çay bulunmaz demedim mi sana ..?"
Şöyle bir tipine bakayım dedim lakin hiç bir yere konduramadım. Bahçıvan değil, Marangoz desem değil, siparişine bakacak olursak Kahveci desem hiç değil..!
Klavyede bir yamukluk olmazsa haftaya devam edecek...
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Gökçe Gerçek SAYFADAN |
|
Yolculuk
Kalbim uzayıp giden umut ışığı donanmış sokak lambalarının gölgelerindeyken, kepenklerini indirmişti gözbebeklerim. Bir caddenin yüzünü kuşatan sıralı esnaflar gibiydi şimdi düşüncelerim. Hepsi farklı... Baksana düşlerim şu kumaş toptancısının kumaşları gibi üstüme sarılmış. Rengarenk, süslü püslü, albenili... Ya şu ilerde ki manavın renk cümbüşü gibi çıkardığı taze meyve-sebze resitali gibi beni kendine çeken dünya güzelliklerine ne demeli? Bir yürüyüş mesafesi yakınlığındaki korkularım da, şurada ki marangozun testeresi gibi kulaklarıma düşmekte... Bir çığlık gibi.
Telefon
Geçmişi aramaya karar verdim... Geçtim telefonun başına. Numarayı hatırlamadım başta. Sonradan geldi aklıma...Çevirdim yavaştan, parmaklarımdaki ağırlıkla. Ahizeyi kulağımla buluşturdum ve beklemeye koyuldum. Önce derin bir sessizlik... Ardından yine bir sessizlik. Gözlerim karşı ki duvara hayali bir çember çizdi. Bir kaç kere. Çember içinde çemberler oluştu. Kolye gibi..Duvarın gerdanını süsledi..Sessizlik beni, ben sessizliği dinledik. Sonra birden bir ses geldi uzaktan, çok uzaktan... Arama beni dedi. Araman gereken ben değilim..Sonra bana bir numara verdi..Bu numarayı hiç bilmiyordum. Geleceğin numarasını kim bilebilirdi ki?!..
Televizyon
Akşam izleyeceği şeylere gönülsüz biri gibi uzanmıştı televizyonun karşısına. Elinde kumandayla ordan oraya zıplaya zıplaya parmağı kaslandı. Birden gözleri açıldı kocaman. Yerinden fırladı!... Kendi hayatının dizi versiyonuna rastladı.Oynayan da kendisiydi. O ana dek hiç hayal etmeye bile kalkışmamıştı kendini televizyonda görmeye...Ama olmuştu işte. Heyecanla izlemeye başladı. Evet o kadın annesiydi, diğeri kardeşi, orda ki kahkahasına bayıldığı en yakın dostu... Hepsi onun dizisindeydi. Hayatını izlerken ekranda, gelecek günlerinin küçük bir fragmanını gördü bölümün sonunda... Şaşırdı, korktu, gülümsedi. Yaşamaya mı geldi sıra yoksa izleyip tadını çıkarmaya mı bilemedi. Yüzünün aldığı son şekli tv camının yansımasından gördü.. Dizideki ile aynıydı!.
Gökçe Gerçek gokcegercek@kahveciyiz.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
PAPATYA FALI
Birini sevdim
Adını papatya koydum
Sonra fal baktım kendime
Kendi kendime
-Zaten hep kendi kendimize değil miyiz-
Bu fala da papatya falı adını verdim
Yoo, ben vermedim
Benden önce de öyle diyorlarmış
Bunu da yeni öğrendim
Seviyor, sevmiyor
Seviyor, sevmiyor
Seviyor çıktı
Gittim söyledim
Sen dedim, papatyasın
Falına baktım senin
Beni seviyorsun, ben de seni seviyorum
Hayır dedi
Yapraklarımı kopardın sen benim
Sevmiyorum seni
Yıkıldım
Hayallerim de yıkıldı
Sevmiyormuş beni
Hangisi yalan söyledi peki
Fallara inanmıyorum artık bu yüzden
Bir de papatyalara…
Okan Aksoy
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.
http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.
Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|