|
|
|
3 Şubat 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bayılırım İspanyol asilzadelerine!.. |
Merhabalar
Bir siyonistliğim eksikti, onu da oldum. Neyse canları sağolsun. Birileri beni vatan hainleriyle bir kefeye koyarken ben de televizyonun başında seyrettiklerime kahkahalarla gülmekle meşgulüm. İran'da, Filistin'de bestelenen Erdoğan şarkılarının hepsi "Düm tek tek"e rakip alimallah. Ama en komiği tabi ki Nobel barış ödülü. İran'ın mollaları Tayyip Bey'i Nobel'e "lâyık" bulmuşlar, ah keşke biz de onu kenarından köşesinden "Lâik" bulsak, deve keseceğim deve. Ha bir de Tayyip Bey'i İspanyol asilzadeleri gibi ananlar var. Zaten uzun olan isminin yanına bir de Fatih eklemişler harika olmuş. Haberin altında ki yorumlar ise insanı yere yatıracak cinsten. Mesela biri ismi uzattıkça uzatmış; "Van Minut Olmaz Fatih Recep Tayyip Erdoğan" Hey Allahım, güleyim mi ağlayayım mı bir türlü karar veremiyorum.
Ben bu seçim arefelerini seviyorum. Vaatlerden ziyade, sokak aralarında yaşanan kavga gürültünün absurd komedisine bayılıyorum. Barbaros bulvarındanyukarı doğru çıkıyorum, kocaman bir CHP seçim ofisi panosunun üstünde yüzlerce turuncu mavi naylon ampul. Yananından değil, sembol olanından. Hele Mustafa Sarıgül'ün reklam afişlerini Maltepe'de görünce ağzımdan çıkan nidayı buraya yazmam bile mümkün değil. Bilmeyenler için söyliyeyim. Sarıgül İstanbul'un Şişli'sine DSP'den aday. Şişli ile Maltepe arası da kuş uçuşu 35 kilometre. Belli ki Sarıgül bir açıkhava reklamcısının komplosuna kurban gitmiş. Aman ona ne, sanki cebinden çıkıyor. Bunlar daha başlangıç. Ben yakında Kılıçdaroğlu'nun başına pembe peruk geçirilmiş afişlerini görürüz diye bekliyorum. Hoş o da asacak yer bulursa tabi. Maşallah Kadir Bey'in, Tayyip Bey tazyikli rapor mahiyetindeki panoramik panolarından göz gözü şimdiden görmüyor. Yakında kedilerin kuyruğuna da bağlayacaklarmış. Şaka bir yana, İstanbul ihyâ oluyor ihyâ. Metro, metrobüs derken yıl sonuna kadar kısmi bir rahatlama bizi bekliyor gibi görünüyor. Kriz zaten teğet olmuş deliklerimiz arasında dolaşıyor, denk gelip yüreğimize batması zor ihtimal. O zaman kriz bize tırıs gelir tırıs gider. Yaşasın seçimin kriz tanımaz yükselen ekonomisi.
Bu arada adaylar açıklanmaya devam ediyor. İzmir Seferihisar'da bir can arkadaşım CHP'nin adayı, M.Tunç Soyer. Elimiz erdiğince buradan yardım edeceğiz ama asıl iş o taraftakilerde. Haydi gayret. Bugünlük te bu kadar, hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu ÜÇÜNCÜ SAYFADAN TAŞAN ÇÖKÜŞ |
|
Yolda yürürken kafamı eğip sadece taşları, toprağı ve çiçekleri seyretmek istiyorum bazen.
Ya da bir devekuşu gibi kafamı toprağa gömüp olup biteni görmemeyi. Dünyaya bir çocuk dünyaya getirmekle tüm bunları artık yapamayacağımı biliyorum. Olup biteni seyrederken yaşadığım ürperti, haydi cesurca söyleyeyim işte, derin korkuyu yüksek sesle beynime işledikçe kalbim sıkışıyor.
Çocukken hayatıma kattığım tüm değer yargıları büyük bir çöküş içindeyken nasıl?
Devamı bile zor gelen cümlelerim var artık.
Bu kadar hızla değişen ve hızla tüketilen dünyaya nasıl hazırlayacağız çocuklarımızı?
Sadece bu kadar mı sorular?
Hayır.
Burnumuzun dibinde yaşanan savaşı başka bir yere koyun, dalga dalga yayılan ekonomik krizi ekonomistlere bırakın, böylesi daha görülmedi denen kışı da saymayın.
Daha yaşamdan, yolda yürürken içine dalıverdiğiniz bir kavgadan başlayın.
Biz çocukken bir sapanı, hadi bilemedin okkalı bir taşı aracı seçerdi kızgınlıklar. İki çocuğun ağız dalaşı en fazla büyüklerin kollarını sıyırtır, yumruklar bile şakacıktan savrulurdu. Sokakta büyüyen çoçukluk kavgalarında kalırdı kinlerimiz.
Haydi şimdi küfret yol ortasında, iki çocuğun kavgasında bacağa saplanan bıçak da masum kalacak yakında, öfkemizi kurşuna saydırıyoruz birer birer.
Çocuklara kavga etmemeyi öğretmek mi?
Kavgadan nasıl kaçmayı öğretmek mi?
Kavgaya nasıl karışmamayı öğretmek mi?
Kavga kötüyse, O zaman?
Hayatı televizyon ekranından tanıyan çocuğun sözlüğünde kavganın karşısında yazan kelimelere bakmaktan korkuyorum.
Küfür, tokat, dayak,bıçak, silah, ..., ölüm
Delikanlıca yumrukları bile aradığımız devirler mi geliyor ne?
Laf kendi halinde dolanıp dönüyor. Söyleyin bana hep iyi ol, kibar ol, sakin ol diye öğreteceğim çocuğum bir gün bir kavganın ortasına düşerse?
Yeterince iyi ol, yeterince kibar ol, yeterince sakin ol. Her zaman hakkını ara.
Böylesi çağa uygun daha esneyebilen öğütler mi sıralamalı?
Üçüncü sayfadan saçılan dehşet yanımıza uğramaz gibi dururken plazalarımızda, güvenlikli evlerimizde ya da ne bileyim benim gibi böyle dünyanın bir başka yerinde niye bu kadar endileşeliyim?
Bir gün yolda yürürken başımın üzerinden bir kurşun geçebilme ihtimalini yaratan öfke, çöküş ve vurdum duymazlığı sorguluyorum bu kış günü.
Evime çat kapı girebilecek zorbalara karşı şimdiden soruyorum, biz nereye gidiyoruz?
Markette karnımıza bıçak da dayayabilirler. Arabamızın yolunu kesip kapkaç da yapabilirler.
Suç, suçlu, ceza, adalet kavramlarının tersyüz edildiği bir sistemde gazetelerin üçüncü sayfalarını okuyarak hayata şaşkınlığımı artırıyorum.
Biz büyürken de vardı da biz göremedik mi?
Yoksa büyüklerimiz bizi böylesi bir dünyaya hazır etmedikleri için mi?
Büyümekte olan bir çocuğa kendi büyüklerimin mi, yoksa bu dünya düzeninin mi öğütleri ile yol göstereceğim?
Benim kadar şaşırmasın diye ne yapmalıyım?
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı AKILLI DELİ... |
|
Bu kente yeni yerleşmiştim. Sağını solunu bilmiyor, tanımaya çalışıyordum. Bir gün, kasaptan et alırken zengin ve iyi giyimli, altın dişli birinin birkaç kilo pirzola, bonfile aldığını gördüm. Tam bu sırada orta boylu, kır saçlı, şişmanca bir kadın yanaştı zengin kişinin yanına. Adamın et paketini açtı, yarısını aldı, yarısını geri verdi:
"Bu kadarı yeter sana!" diye bağırdı. Oradan geçmekte olan yoksul kılıklı birinin eline tutuşturdu etin yarısını. Adam itiraz edecek oldu. Bizimki gözleri açtı,
"Dünyayı mı yiyeceksin? Hadi yürü bakayım" diye azarladı onu.
Adam gülmeye çalışarak çekti gitti. Eti alan yoksul da güle oynaya oradan uzaklaştı.
Dudak bükerek, kim bu dercesine, kasaba baktım. Kasap başını salladı:
"Delidir. Böyle her işe karışır. Kimse bir şey diyemez" dedi.
"Nasıl olur?" diye sordum.
"Arkası kuvvetlidir."
"Sadece bu değil yaptıkları. Geçenlerde, çalışmayan, koca parası yiyen kadınları evine çağırmış. Yedirip içirmiş ama sonra da bulaşıkları yıkatmış onlara. Yediklerinizi ödeyin bakayım. Karşınızda enayi kocanız yok sizin. 'Bedava yiyip içmek yok!' diye bağırmış. İtiraz edenlere bıçak çekmiş. Kadınlar korkularından birikmiş bütün bulaşıkları yıkamak zorunda kalmışlar. Bulaşıkları iyi yıkamayanlara da yerleri sildirmiş..."
"Bir daha oraya gelmeye tövbe etmişlerdir."
"Ne etseler kurtuluş yok. Evine kimse gelmez olunca bu sefer o gitmiş onların evine. Hanımlara iş yaptırıp hizmetçilerini oturtmuş. Çirkin ama varlıklı ve bir sürü giysisi olanların giysilerini alıp güzel yoksul kadınlara, kızlara dağıtmış. Sende yakışmıyordu. Bak şu kızcağıza nasıl da yakıştı. Zaten bunu giymeyi hak etmiyordun, demiş."
"Kendince sosyal adaleti sağlıyor böyle demek ki. Döven, mahkemeye veren, polise şikâyet eden olmuyor mu hiç? Nasıl böyle serbestçe dolaşıyor?"
"Dövmeye kalkanların elinden, yardım ettiği yoksullar kurtarıyor. Hem yanında bıçak taşıdığı için yanına pek yaklaşamıyorlar. Avukat, yargıç akrabaları var. Başı derde girince kurtarıyorlar. Polis de bir şey yapamıyor, idare edin diyor."
Kasaptan çıkıp giderken ilerdeki kahvenin önünde bir gürültü patırtı koptu. Merakla oraya yaklaştım. Bizim deli, erkekleri sıraya dizmiş nutuk çekiyordu. "Demek sıra erkeklere gelmiş" diyerek olup bitenleri anlamaya çalıştım. Delimiz sözünü bitirdikten sonra erkeklere, "Hadi bakalım iş başına. Kahvede bomboş oturup çene çalacağınıza, oyun oynayacağınıza, işe yarayın biraz. İş yok diyorsunuz değil mi? Alın size iş. Toplayın bakayım sokaklardaki çöpü. Sizin canınız can da çöpçünün canı patlıcan mı? Zavallılar hangi işe yetişsin?" diye bağırdı, çöp toplattı.
O sırada oradan geçmekte olan biri farkında olmadan yere bir çöp attı. Deli hemen adamın yakasına yapıştı, "Sokak senin çöplüğün mü? Çabuk al şu çöpü de ye bakalım!" diye bağırdı. Adam denileni yapmayınca bıçağını boğazına dayadı. "Ufacık bir kâğıt parçası attığına şükret. Eğer yere tükürseydin tükürüğünü yalatacaktım" diye başını salladı.
Adam imdat ister gibi sağına soluna baktı. Kimse aldırmadı. Hatta deliyi alkışladılar:
"Bravo abla! Memlekette böyle senin gibi üç beş delimiz daha olsa ortalık sütliman olur! Dinsizin hakkından imansız gelir!" dediler.
Adam çaresiz, yere attığı çöpü yemek zorunda kaldı.
Delinin gözü sigara içen birine takıldı:
"Bunu içmekle hem kendine hem çevrene zarar verdiğini bilmiyor musun ha?" diye bağırdı. "Bu zıkkıma harcadığın parayla çocuklarına yiyecek bir şey al" diye adamın üstüne yürüdü. Adam belki sigarayı yedirmeye kalkar diye kokusundan oradan hızla uzaklaştı, kaçtı.
Ben de, "Bakalım daha neler yapacak?" diye deliyi izlemeye başladım.
Deli yolda giderken birkaç gencin bir birahanenin önünde bira içtiklerini gördü. Hemen yanların gitti, onları şöyle bir süzdü:
"Yazık sizin gençliğinize! Burada gençliğinizi niye ziyan ediyorsunuz, yapacak işiniz yok mu?" diye bağırdı, kollarından tutup ayağa kaldırdı, sıraya dizdi, adlarını soyadlarını, nerede okuduklarını, kimin çocuğu olduklarını sordu.
Cebinden bir defter çıkardı, adlarını oraya yazdı. "Hepinize birer sıfır veriyorum. Bir daha buraya geldiğinizi görmeyeceğim. Görürsem sizin için fena olur" dedi.
Gençler boyunlarını büküp önlerine baktılar. İçlerinden biri:
"Kimimiz üniversite sınavlarını kazanamadı, kimimiz de üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamadı. Ne yapalım, nereye gidelim?" diye sordu.
"Kitap okuyun!"dedi deli.
"Kitap fiyatları pahalı olduğu için alamıyoruz."
"Bira içecek parayı buluyorsunuz ama" dedi deli.
Gençler bir şey diyemediler. Deli sözlerin şöyle sürdürdü:
"Kütüphaneye gidin be! Orada kitap okumak bedavadır. Biz okuyamadık, bari siz okuyun, kendinizi yetiştirin. Bu günler bir daha geri gelmez. Bu ne biçim iştir böyle? Birahaneler, kahveler dolu, kütüphaneler bomboş."
Deli böyle dedikten sonra gençlerin önüne geçti:
"Belki kütüphanenin yerini bilmiyorsunuzdur. Beni izleyin. Size yolu göstereyim" diyerek onları kütüphaneye götürdü. Müdüre, "Bu gençler size teslim. İstedikleri kitapları verin onlara. Akşama kadar burada kalacaklar, kitap okuyacaklar, Okumayanları bana bildirin" dedi. Gençlere döndü, "Şimdi ben gidiyorum. Her gün kontrole geleceğim. Kaytaran olursa canına okurum ha, ona göre!" diye işaret parmağını salladı.
Kendi kendime, "Tam yönetici olacak kişi bu; ama ne yazık ki deli. Akıllı olsa, acaba bu yaptıklarının binde birini yapabilir miydi? Yapsa bile söz dinletebilir miydi yoksa başı belaya mı girerdi?" diye söylendim. İnsanlara söz dinletebilmek, onları doğru yola getirmek için akıllı değil, deli olmak gerekiyor görünüşe bakılırsa. O halde haydi deliler iş başına! Akıllıların neler yaptıklarını, daha doğrusu yapamadıklarını gördük. Bir de sizi deneyelim bakalım. Durumumuz bugünkünden daha kötü olmaz herhalde...
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
ÖZLEYİŞ
Özledim... Yalnızlık canıma değdi
Özledim, yıllarca daha özlerim
Hasret türkü olsa, ben onu çalsam
Kırılıp giderdi nice sazlarım
Yatın ümitlerim, uykuya yatın
Bitin hasretlerim, tükenip bitin
Ayrılık ateşi çetinmiş, çetin
Onunla dikleşir bütün düzlerim
Yanımda sanırım, bakarım düştür
Güldüm zannederken gözlerim yaştır
Umduğum ne varsa hepsi de boştur
Yine de bekliyor onu gözlerim
Sazlar var: Durmadan gurbeti çalar
Hayal var: Gözümü, gönlümü çeler
İçimde bir bülbül şakıyıp çiler
Özledim, yıllarca daha özlerim
Hüseyin Nihal Atsız
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.
http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.
Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|