Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.565

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Şubat 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Tayyip Bey ödülü gapmış!..


Merhabalar

Tayyip Bey'e Arap ellerinde halk methiyeler düzerken, Arap Birliği'nin dışişleri bakanları da "Hooppps" demiş. Laf ta güzel hani, hiç öyle "Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla." gibi değil, yekten suratına suratına; "Arap olmayan tarafların, Arap ülkelerindeki gelişmelere, yıkıcı bir şekilde karışmasından rahatsızlık duyuyoruz." Duyarlar tabi, baksanıza Lübnan'da gazeteler "Osmanlı dirilsin, Erdoğan’ı halife seçelim" diyormuş. Eminim bunu Tayyip Bey bile tahmmin etmemiştir. Gelinen noktada, mutlu mu değil mi pek çözmek te mümkün olmuyor. Ama hamdolsun şimdilik halinden memnun görünüyor.

Can Dündar üşenmemiş, Erman Hoca'lığa soyunmuş, güzel bir araştırma yapmış. Hani şu kavga dövüşe sebep olan süre, el kol hareketleri falan var ya, işte ona bir çeki düzen vermek uğruna, programı baştan sona elde kronometre izlemiş. Çevirileri kontrol etmiş ve ortaya çıkan soru işaretlerini bir bir sıralamış. Birçoğumuzun gözünden kaçan ilginç noktalar varmış hakikaten. Bir kere Peres 25 dakika değil 21 dakika, Tayyip Bey de 12 değil 16 dakika konuşmuş. Aradaki 5 dakikalık fark böylesi bir tepkiye yeter miydi tartışılır.. Moderatör mü Tayyip Bey'e, Tayyip Bey mi moderatöre ilk dokundu sorusunun cevabı da bulunmuş. İlk temas moderatörden, ilk tutma Tayyip bey'den. Sekiz kere "Van minut olmaz." dedikten sonra 3 dakika daha konuşmuş. Tercümelerde de tercümanlar sansür uygulamış. Peres en azından orada kendisine "Katil" dendiğini anlamamış. Bunların en tepesine, paneli bizim istemiş olmamızı, moderatör değişikliğine fazla ses çıkarılmamasını, böylesi herşeye açık bir konu için sadece 1 saat ayrılmasını da eklersek, halifeliğe kadar uzanan yolun bir danışıklı dövüş olduğu hususunda şüphelerimiz, haklı olarak, artabilir. Anlaşılan o ki, Arabın yalellisi böyle devam ederse biz bu çorbaya daha çok su ekleyeceğiz. Meraklıları için, DAVOS panelinin internetten seyredilebilen tam videosu şu adreste bulunabilir; http://gaia.world-television.com/wef/worldeconomicforum_annualmeeting2009/default.aspx?sn=7017&lang=en, Can Dündar'ın yazısı ise http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1054861&b=Kayitlardaki%20surpriz&ver=74'de okunabilir. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard


  YOLUN YOLCUSU -8


Tatil köyündeki yedinci geceyi de keçisiz, koyunsuz, derin uykuda geçirdiğim için, bu sabah çok mutlu uyandım. Dışarıdan, kapı aralığından sızan ışıktan başka, gittikçe daha da yaklaşan insan sesleri netleştikçe kulaklarımı dikip dikkat kesildim. Hangi lisan konuşulduğunu merak ederken, bağıra çağıra yaklaşan çocukların seslerine dayanamayıp yatağımdan fırladım. Kapının üzerindeki anahtarı çıkarıp delikten dışarısını gözetlemek istedim. Bakar bakmaz da bir çığlık atıp geri çekildim. Gözlerime inanamadım ve tekrar tekrar delikten baktıkça aptallaşıp "yoksa, şimdi de çıplaklar kampında mıyım?" diye endişelendim. Tam paniğe kapılacakken içimdeki çoban yıldızım hemen araya giriverdi;

- Senin bu yaptığına resmen röntgencilik denir...

Hani, hatırlıyor musun, Japonya'da, Nikko kasabası civarındaki o termal otelini? Kaldığın otelin hamamını? Herkeslerin çırılçıplak, ailece, kadınlı, erkekli, çocukları ile birlikte aynı havuzda güle oynaya yıkandıkları hamamı? Hani, hamamın sıcaklığından değil de, soyundukça utancından nasıl kızarıp terlediğini, bir yabani tavşan gibi ön ayaklarını sallayıp belli etmeden ellerinle oranı buranı saklamak için sarf ettiğin çabayı ve o utangaç, ama yapmacık sırıtan suratınla sen havuza gözlerini kapayıp girerken, tüm Japonlar'ın senden rahatsız olup aniden havuzu terk ettikleri zaman ortada nasıl piç gibi kaldığını, sonra havuzun kenarına büzülüp onlara baygın gözlerinle bakıp kendini acındırdığın için tekrar geri geldiklerini, hatırlayabiliyor musun? Havuzun içinde kendi kendine, bir gün önce NIKKO kasabasının parkında gördüğün ve karşısına oturup hayranlıkla seyir ettiğin üç maymunu hatirlayip "amaaan! sen de duyma, çok konuşma, görme " deyip susarak hamam sefası yaptığını... Hadi bakalım, şimdi giy mayonu çık dışarıya, onlara da normal bir gözle bak ve rahatsız etme!

Çoban yıldızıma hak verip mayomu giyerken de kendi kendime, "kimin kimi sorgulama hakkı var ki, sen bir vapur dolusu çırılçıplak insanları anormal bir gözle gördün; onlar böyle, analarının karnından doğduğu gibi tatil yapmak istiyorlarsa, sana ne onların felsefesinden?" diye düşündüm. Hem hiç de görmediğim bir tablo idi. Aslında, bir bakışta insanoğlunun tüm biyolojik yönlerinin ne kadar çeşitli olduğunu görmekte bir şans değil mi? Baksana şu erkeklerin cinsel organlarına!.. Kimi uzun, kimi kısa, yassı, eğri... Hele şu kadınların göğüsleri! Aman Allahım, beline kadar sarkanı bile var, valla!.. Tanrı vergisi ama giyinik iken insanlar daha güzeller derken, Jose kapıyı tıklattı; açtım, nefes nefese bana:

- Sakin merak etme! bunlar ayda bir gelir, kahvaltı eder, giderler, dedi.

Kadıncağıza bir "günaydın" bile demeden, "ben onların oturduğu iskemlelerde oturup yemek yemem" deyiverdim.

- Biz de zaten onlar geldiğinde bütün iskemlelerin üstüne muz yaprakları döşüyoruz, ama istersen senin kahvaltını kabanına getirtebilirim.

Her ne kadar zoraki iyi niyetli olsam da, hiç tereddüt etmeden getirtmesini rica ettim.
Aynen Jose'nin dediği gibi de kahvaltılarını edip konuşa konuşa gemilerine doğru ilerlerlerken onları arkalarından da seyretme fırsatım oldu. İçimden, "arkadan görünüşleri daha derli- toplu" dedim.
Nü arkadaşlar gittikten sonra, deniz kıyısında şemsiyenin altına yayılıp tam kitabımı okumaya baslamıştım ki, bu sefer de denizin içinde, bana yüz metre kadar mesafede bir grup çocuğun ıslık çalıp benden tarafa doğru bağırarak dikkatimi çekmeye çalıştıklarının farkına vardım. Sırayla denize dalıyorlar ve ellerinde ya bir mercan dalı ya da envayi çeşit deniz mahsulleri çıkartıp sol elleri ile bana gösteriyor, sağ ellerinin parmakları ile de iki, üç veya beş, diye işaret ederek "dolar" diye bağırıyorlar. Ama öylesine şirinler ki, denize dalarkenki ciddiyetlerine bayıldım. Hele denizden çıkarken silkinmeleri, harikaydı.
Çocukları mutlu etmek için onlarla pazarlığa giriştim. Hepsinden birer tane aldıktan sonra ortadan hemen yok olup gittiler…

Onlar gitti ama benim aklım onlarda kaldı. Plaja bu kadar yakın mesafede denizin dibi bu kadar zengin mi ki, bu çocuklar bana dalıp dalıp harika şeyler çıkartıyorlar? Çok merak ettim der demez, denize atladım ve çocukların olduğu yere varınca, dala çıka denizin dibine bakındım, bir kaç yosundan ve bir-iki deniz mahsulu kabuklarindan başka birşey göremedim. Biraz daha ilerleyince, denizin dibine yerleştirilmiş ve bağlanmış, ağdan bir torba gördüm. Yanına yaklaşınca, içindeki malzemelerin bizim küçük tüccarların ana malları olduğunu anladım ve çok güldüm. Torbayı sırtladığım gibi benim kabana taşıdım.

Öğle yemeğimi yemek için otelin yemek salonuna girdiğimde bir de ne göreyim? Jose, benim deniz tüccarlarıyla, oğlu da dahil, bir masada oturmuş yemek yiyorlar. Beni de yanlarına çağırınca hiç tereddüt etmeden iskemleyi çekip oturdum. Jose, çocukların sabahları çok erken saatlerde kayıkla denize açıldıklarını ve denizin dibine dalarak topladıklarını satıp böylece okul masraflarını karşılamaya çalıştıklarını anlatırken, içim burkuldu doğrusu, denizden çıkarıp aldığım torbayı onlara anlatmadan…

- Ah, bende çocuklarla birlikte dalmayı ne çok isterdim,
deyince Jose;
- Neden olmasın, yarın sende onlarla gider dalarsın,

dedi. Buna, en az çocuklar kadar bende sevindim. Sonra, denizden torbayı onlardan izin almadan çıkardığım için özür dileyerek, hepsini satın alacağıma söz verdim.

Ertesi sabah balkona çıktığımda güneş henüz doğmamış, ay da batmamıştı ki uzaktan, Jose başta olmak üzere yanında çocuklar, kabanıma doğru beni almaya geliyorlardı. Günaydın ve selamlaşma faslında Jose'nin bana dirsek vuruşundan sonra, ben de "aslan Jose" der gibilerden, onun arkasına hafifçe vurdum. Hep beraber deniz kıyısından asağıya doğru ilerlerken, adaya mahsus, okunmuş, üflenmiş, muska gibi tüylü nazar boncuklarımızı da Jose tek tek mayolarımıza taktı...

Denizde bağlı bizi bekleyen eski balıkçı teknesini, el birliği ile karaya doğru çektik. Teknenin içi su almıştı. İçindeki suları da güle-oynaya boşalttık. İçine süngerleri yerleştirdik. Teknenin motorunu çalıştıracak ipi çeken çocuk, ipi defalarca çeke çeke, tam umidini kesmişti ki, motor çalıştı ve Jose'ye el sallayarak sahilden ayrıldık. Epey gittikten sonra motoru durdurup çıpayı denize attık. İlk önce, sabah kahvaltısı olarak Jose'nin bize hazırlayıp getirdiği kızartılmış, tahta gibi olmuş, acı biberli, içi balıklı samsa böreklerini, yumuşasın diye deniz suyuna batırıp yedik.

Jose'nin oğlu, çok az Fransızca konuşuyor ama her söylediğimi gayet güzel anlıyor. El-kol hareketleri ile de bana nasıl dalacağımızı hep birlikte anlatmaya çalışıyorlar. Ben de onlara anladıklarımı tekrarlıyorum. Jose'nin oğlu da beni tasdik ediyor.

Anlaşmamıza göre iki çocuk sandalda kalacak, hem sandalın suyunu boşaltacaklar, hem de incecik hortumların bir ucunu onlar tutacaklar; diğer bir ucunu ise, sağ elimin parmakları arasından geçirerek, hortumun ağızını baş parmağımla sımsıkı tutup tıkayacağım. Dalınca, hava almak için hortumu baş parmağımı emer gibi ağzıma sokup nefes alacağım. Bu üç kişilik dalma ekibimizden ben, daha dalar dalmaz, hortumun ucunu elimden kaçırıverdim. Sonra kaç defa denedimse, hep can havliyle suyun yüzüne çıkıp hortumu tekrar elime takarak yeniden daldığımda da beceremeyince kendime çok kızdım!

İçimden, "Tahiti'ye gidebilseydin, çok lüks şartlarla dalmayı öğrenmek çok kolaydı, di mi? Hadi bakalım, ilkel şartlarla da dalmak için zorlanmadan, sakin olmalısın" dedim ve hortumu elimde ağzıma sokmadan sıkı sıkı tutup yavaş yavaş denizin üstünde yüzerek gezinmeye başladım. Denizin dibindeki mercanları uzaktan görünce de dalıp çıkıp bu tabiat harikasını daha yakından seyredebilmem için zen olmaya karar verip hiçbir şey düşünmeden bir müddet gözlerimi kapayıp sandalın etrafında, hortumu ağzıma takıp çıkararak yüzdüm. Sonra, çocukların anlattığı gibi tekrar hortumu elime dolayıp suya gömüldüm. Sakince denizin içinde yüzerek dibe doğru indim. Bu güzel alemi dikkatle seyrederken farkına dahi varmaksızın hortumdan ihtiyacım olan oksijeni doğal olarak aldım.

Rengarenk balıklar şahidimdir ki, içimdeki pisi pisi paketini bu güzelliklerin içine onların huzurlarını bozmamak için bırakamadım... Belki bir gün, yoluma başka bir fırsat çıkar da kurtulurum, kimbilir...


Bitmedi

Banu Kurtis Chouard


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ömer Kemiksiz


AH AYRILIK

Hayat böyle işte, bazen vuslat bazen ayrılık
Bazen güler yüzler, bazen kalpler kırık…


Ayrılık dendi mi akan sular durur, onu anlatmaya kifayet etmez kelimeler. Sözün bittiği yerde ayrılık başlar; ayrılığın başladığı yerde gözyaşları…Ölümden bile acıdır ayrılıklar. Onun içindir ki "Ölüm Allah'ın emri de şu ayrılık olmasaydı.." demişlerdir.
Hangi şekilde olursa olsun içinde derin bir hüznü taşır ayrılık denen şey. Sevdiğinden ayrılmak, evinden ayrılmak, vatanından ayrılmak…ve daha birçok ayrılık türü vardır. Hepsinin kendince acı tarafları, derin yaraları vardır tarifi ve sarması imkânsız. Şairin "Her ölüm erken ölümdür" dediği gibi her ayrılık da erken olmuş bir ayrılıktır. Belki biraz daha erteletmek mümkün olsaydı ayrılıkları, ayrıldıklarımızın değerini daha iyi anlar, onları kaybetmemek için daha çok mücadele ederdik kim bilir?
Sevdiğinden ayrı düşen birinin hâlini ifade etmeye hangi kalem hangi mürekkep yeter? "Ayrılık ateşten bir ok" olup sinesini dağlamış, gönlünü parçalamıştır onun. İlaçlar merhem, sözler teselli olmaz onun kalbine. Her ne kadar şair;

"çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dâhil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili"


dese de âşığın dilinde ayrılığa, ayıranlara, ayrılanlara karşı sitem yüklüdür.

"Fikrimden geceler yatabilmirem
Bu fikri başımdan atabilmirem
Neyleyim ki sene çatabilmirem

Ayrılık ayrılık aman ayrılık
Her bir dertten âlâ yaman ayrılık

Uzundur hicrinle kara geceler
Bilmirem men kendim hara geceler
Bir oktur kalbime yara geceler

Ayrılık ayrılık aman ayrılık
Her bir dertten âlâ yaman ayrılık"


Dilinde sitem yüreğinde yara olan kişinin yanına yaklaşmak olmaz doğrusu. Onu biraz kendi hâline bırakmak, yarasını deşmemek en doğru hareket olacaktır belki de. Ona ayrılığını hatırlatıp yarasına tuz basmaktansa hiç değmemek daha güzeldir. Zaten o da bunu istemektedir:

"Değmen benim gamlı yaslı gönlüme,
Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım.
Evvel beraberdik dostun bağında,
Felek vurdu yuvamızdan ayrıldım."


Her ayrılık farklı acılarla bırakır insanları gerilerde. Bazılarının yarası çabuk kabuk bağlarken bazılarına alışmak, onları kabullenmek çok uzun zaman alır. Hayatında birçok ayrılıkları yaşamış, ayrılığın kitabını yazmışlara, ayrılıklar arasında karşılaştırmalar yapmak elbette daha kolaydır. Ama bilinen bir şey varsa o da az veya çok da acı verse her ayrılığın zor olduğudur.

"Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce
Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı
Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm
Hiçbir ayrılık bana bu kadar komadı."


Ayrılık kaçınılmazsa yapacak pek bir şey kalmamıştır artık. Geçmişe kalın bir çizgi çekip, yaşanmışları yaşanmamış kabul etmek ve geleceğe bir başına devam etmek zamanı gelmiştir:

"Vakti geldi ayrılığın ne yapsak boş
Kurtulamaz bu sevda bu amansız rüzgârdan
Anla beni geçmişteki günlerimiz
Birer birer hayal oldu
Birer birer yalan"


Bir de vatanından ayrı düşenler vardır. Gurbetin yakıcı sinesine yaslanıp sıla özlemiyle nefes alıp verenlerin derdi daha bir başkadır. Onlar sevdiklerine selamları ve gizli gözyaşlarını turnalar vasıtasıyla gönderilirler:

Bir çift turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla'yı kalma yollarda
Sizi bekleyen var bizim ellerde
Bizim ele doğru gidin turnalar

Turnam dertli öttün derdimi deştin
El vurup yaremin başını açtın
Eşinden mi ayrıldın yolun mu şaştın
Doğru bir katere gidin turnalar


Kolay değildir işte sıladan ayrılmak. Burcu burcu tüter gözlerde vatan toprağı, sevdiklerin simaları. Günler geçmek bilmez gurbet diyarda. İnat etmiştir zaman, ilerlemeyi bilmez. Ayrılıklar, özlemler uzaaaaar gider…

"Bir mendildir ki sallanır
Dostun elinde ayrılık
Yürüye yürüye bitmez
Gurbet yolunda ayrılık"


Ayrılık hakkında daha çok şey söylenebilir, daha çok şey yazılabilir. Ayrılığı en iyi onu yaşayanlar bilir. Ayrılık en büyük dertlerden biridir. Ayrılıkların kapınıza uğramaması dileğiyle Karacaoğlan'dan bir şiirle yazımıza nokta koyalım.

"Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karac´oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm"


Ömer Kemiksiz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Hatice Bediroğlu

 Kahveci : Hatice Bediroğlu


  GÖNLÜMÜN GÜNLÜĞÜ 20

Bir tanem,

Benim canım hüzünlenmiş de ağlamış mı? Efkârlanmış mı? Gözyaşlarını seveyim senin. Gel bana yaslan ve öyle ağla. Ben de sana katılırım beraber döktürürüz. Sarhoş olmak için içmeye gerek yok hayatım. Bir gün seninle o güzel şarkıları, birbirimizin sıcaklığını hissederek dinleriz. Sen yine çalışmalarına devam eder üretime başlarsın. Beni de sekreter alırsın olmaz mı? Maaş filan istemem beni sevmeye devam et yeter. Ama ara sıra grev yaparım bak! Çayımı içerim. Çaysız olmaz. Hem sana da servis yaparım. Sinirlerin yatışır daha rahat çalışırsın.

Demek öptüğüm yerler yandı. Ee sana acı biber yediğimi söylemiştim ama. Benim hiç suçum yok.

Canım şimdi çayımı dolduracak ve yanında kabak çekirdeği yiyeceğim. Her çekirdeği sen diye yiyeceğim. Her çitlemede senden bir şeyler gidecek. Bitince senden geriye bir şey kalmayacak. Eyvahlar olsun yandın gittiii.

TV de ilk kez diye oynattıkları bir filme bakmaya başladım. Daha önce oynamış hep bizi kandırıyorlar. Bazı yerlerini hatırlamadığım için seyretmeye başladım. Bir polisin suçluyla yüzleri değiştiriliyor ve birbirlerinin yerine geçiyorlar. Olaylar hızlı bir şekilde gelişiyor. Suçlu polisin eşiyle beraber yaşamaya başlıyor. Polis olan da hapishaneye düşüp oradan kaçmayı başarıyor. Polis suçlunun peşinde kendi hayatını yeniden almak için çalışıyor. Hareketli bir film.

Canım, sen ne yaptın bakalım. Karnın toktur çayını da içmişsindir herhalde. Benim kabak çekirdekleri çoktan bitti. Sen hala orda mısın? Kekik suyu içiyorum yemekten yarım saat sonra. Hazmı kolaylaştırıyor, kolesterolü düşürüyor ve çabuk hazmı sağladığı için kilo vermeye de yardımcı oluyor. Ama tansiyonu olanlarında tansiyonunu yükseltiyor.

Sıcaktan bulgurlarım kurtlanacak. Ev bulguru çok kıymetli. Burada her şey buzdolabına giriyor. Kuru erzak bile. Dondurucuya altı kilogram barbunya koydum. Dereotunu da yeniledim. Bu yıl yeşil zeytinimi daha çok yapacağım.Nüfus çoğalacak değil mi? :-) Boş boş konuşuyorum evet ya... Efkârın dağıldı mı acaba? Canım benim. Gel beraber bira içelim. Ben şimdi içeceğim canım istedi. Yanında da badem. Bira, badem ve sen. En tatlısı sensin. İyi ki varsın bir tanem. İyi ki hayatımdasın. Ne kadar güzel seni sevmek...

Beni tanımaya başladın. Evet, çaldırdığımda aynen dediğin gibi; " Hayrola hiç sesin çıkmadı, mektubun da gelmedi gari yazacaksan yaz" demek istemiştim. Şimdi burada olsaydın ben seni öpseydim ve içimde biriken bütün sevgimle kucaklasaydım ne harika olurdu. Bir bira daha içsem mi acaba? Ne dersin. Evet, film bitti mutlu son. Kötü olan öldü. İyi olan, ailesini geri aldı. Sevdiklerine kavuştu. Biz de kavuşacağız canımın canı. Seni öyle bir şımartacağım ki, çok şımarık bir şey olacaksın. Ama bundan hiç yüksünmeyeceğim. Canım, çook seviyorum seni. Gözlerim ve kafam biraz kayık şu an. Senin kadar lezzetli mi desem? Yok canım sen daha lezzetlisin.

Sana dokunmak istiyorum. Dokunamıyorum. Öyle çok uzaktasın ki... Fiziksel olarak böyle ama hep içimdesin. Baktığım zaman görebiliyorum seni. Hissedebiliyorum. Hatta dokunabiliyorum da. Buna inanmayabilirsin ama böyle. Sevginden delirdiğimi zannediyorum bazen. İçim öylesine dolup taşıyor ki seninle... Uyuyorum, uykumun içindesin. Uyanıyorum yanı başımdasın. Her anım seninle dolu. Sanki birbirimize yapışmışız da ayrılamıyormuşuz gibi. Beynimin içindesin. Bedenimin içindesin. Öyle çok kucaklamak istiyorum ki seni. Bazen tahammül edemiyorum. İşte o zaman sabret diyorum kendime sabret. O zaman da gelecek. Evet, canım gelecek biliyorum. Lütfen sabırsızlığımı affet. Sen bensin, ben senim bir tanem.

Şimdi çaldırdın. Tamam, yazıyorum işte biraz uzun sürdü ne yapayım... Üstelik elinde daha okumadığın bir mektup var onu oku ne yapayım. Ama ben biraz sarhoş muyum ne?

Galiba biraz sarhoşum. Senin sarhoşun. Sana olan duygularımla kafayı bulmuşum. Bunca yıl sonra bu yaşta nereden karşıma çıktın ve seni nasıl bu kadar çok sevebildim. Ah be bir tanem, benim sevgimin nasıl bir fırtına olduğunu bilmiyorsun. Henüz bunu yaşamadın. Sevdim mi? Her bir zerremle severim ben. Bütün hayatımı her şeyimi adarım sevdiğim kişiye. Bu iyi midir kötü müdür? Bunca yıldır çözemedim. Belki senin bana söyleyecek bir iki kelimen vardır.

Şu an ruhum çırılçıplak karşında...

Sevgilim

Günümün aydınlığı
Duygularımın coşkusu
Heyecanlarımın
Doruk noktası.
Uykularımın
Mahmurluğu
Hayatımın anlamı
Sensiz
Seni içiyorum şu an
Bir yudum birayla beraber
Yediğim bademin
Tadındasın.

Canım seni öpüyorum sevgiyle... Aşkla...

Hatice Bediroğlu
hatice@haticebediroglu.net


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


BÜTÜN ERKEKLER ÖLÜR

Çünkü gök sıkıntıyla ağar
rüzgar buruşur, bir yaprak düşer
ve kaçıyordur solgun mavilikte
maviler ve al geyikler.
İşte altın ve kara akıntılar:
analar, yitirilmiş resimlik
yoksulluk, o korkunç kadın.
Susun, tümünün anıldığı gündür
kara yağmur ve ebem kuşağı
usulca bütün erkekler ölür.

Kıpırdamasın insandan gelen sesler
kamyonlar devrilir dağ yolunda.
Rehincide kalan bir gümüş saat
emanetçide unutulan bavul
geçip giden gök taşlarıdır
havadan ve selüloit mavilikten.
Ey mermeri bozuk yalnızlık
sanki kutsal bir avdır suskuda
ve bir yakut parıltısıdır artık.

Çünkü gök kanla ağıyordur
soluk soluğa atan bir damar
kalbinde hırçın denizin
ve toprağın nabzında
unutulmak gibi bir şahdamar.
Ürperir aynı rüzgarla
darağacı, çarmıh ve çiçek
sussun yatakların fısıltısı
avuçlarda parıldayan kehribar:
ekmekli, zincirli ve başları eğik
kadınların erkekleri geçiyordur.
Ve üzgün deltası kısacık ömürlerin
bir albüm, bir şarkı, bir çocuk.

Hangi doldurulmuş hüznün yakutu
çocukluk defterlerince soluk
ki savaş alanlarında parıldar
bütün koruluklardır ay ışığı
ey ulaşılmayan dayanak aşklar
elleri kanatan kesici ağıt.
Hep unutuştur akılda kalan
sıçrayan, yenilen ve ölen geyikler
derdin eksilmediği kalem ve kağıt.
Kısa ve kesin bir sözdür erkekler
İspanya'da "Non Pasaran"
kızaran kilise çanları
katedrallere çöken gölgelik
İtalya'da "Mamma Mia"
işte avuçların dünyayı duyduğu kayalar
sarkık bir bıyık Meksika'da, "Viva"
Nehirler kurur, susar aşk
ve en katı sözdür erkekler
kıraç ve yoksul Anadolu'da.

Büyük ve yeniktir erkekler
söz dinlemez serüvenci çocuk
su şırıltısında sayıklayan hasta
ve deli bir sevgilidir sabaha kadar
bulgulu, korkunç ve utançla.
Yararsız bütün leylak ağaçları
hiç bilmiyor erkekler
doğan ve ölen çocukların hüznünü
çünkü daha önceden ölürler.

Çünkü gök ağıyordur kanla
hep yenik yıldızlar vardır
anı defteri, kum saati, savaş alanı
bir yüz
işte o kandır.

Ey ışığını dağıtan kristal
ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü
ayışığı denizle kendini sürdürür
işte her şey geçip gitmede
usulca bütün erkekler ölür.

Ahmet Oktay

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bazı programlar vardır. Bilgisayara kurmak, istediğiniz zaman kaldırmak veya başka bir bilgisayarda çalışmasını sağlamak genellikle zor gelir; ama onlarsız da yapamazsınız. http://portableapps.com/ web sayfasında en çok ihtiyaç duyulan bilgisayar programlarının taşınabilir versiyonlarını bulabiliyorsunuz. Bu programları sadece taşınabilir disk ya da usb flash belleğinizde taşıyıp, istediğiniz herhangi bir bilgisayara bağlayıp kurulum yapmadan çalıştırıp kullanabilirsiniz.

http://www.bubblebox.com/ Tamamen İngilizce olmasına rağmen Türk çocukları arasında yaygın olarak kullanılan bir online oyun sitesi. Çocuklarımız hangi oyunları oynuyor diyen anne ve babalara tavsiye ediyorum. Ve tabi ki oyun meraklılarını da unutmamak lazım.

Aradığınız bir bilgiyi, tam bulduğunuzu sandığınız anda karşınıza üye olmayan giremez ve hatta, girse bile bilgilere ulaşamaz şeklinde bir uyarı ekranıyla karşılaşırsınız. İşte bunlara önlem olarak, http://www.bugmenot.com/ web sayfası sizin için neredeyse tüm üyelik gerektiren web sayfalarına üye oluyor ve size kullanmanız için üye adı ve şifresi sunuyor. Böylece, acaba ben bu web sitesine üye miydim? Ya da üyelik için bu kadar soruya cevap vermek zorunda mıyım? Gibi soru ve sorunlarla uğraşmıyorsunuz.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Memories
Elvis Presley









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090204.asp
ISSN: 1303-8923
4 Şubat 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com