|
|
|
17 Şubat 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : “Eşek ölür kalır eseri” |
Merhabalar
Tayyip Bey Nevşehir'de konuşurken dili sürçmüş, “Eşek ölür kalır eseri” deyivermiş. Doğrusu "eseri" değil "semeri" olacakmış. Bana kalırsa bu dil sürçmesi değil, bilinçaltının dışa vurumu. Yani o, içinden geldiği gibi doğrusunu söylemiş. Artık ben lafı ortaya koydum, isteyen alır isteyen döner arkasını gider. (Hay sen çok yaşa emi Dilber Hala)
"Deniz Feneri dosyası nihayet Türkiye'de!" Güzel haber değil mi? 152 gündür beklediğimiz dosya Türkiye semalarında görünmüş ama Adalet Bakanlığının çatısına değil de CHP'nin kucağına düşmüş. Maalesef doğru, bakanlığın lütfen istediği dosyadan hala bir haber yok ama CHP'li bir vekil 500 sayfalık dosyanın bir kopyasını alıp gelmiş. Bundan sonrası daha da ilginç. 152 gündür sesi çıkmayan bakanlık, dosya CHP'nin eline geçince, Almanya bölge savcılığına "Bu doğru mudur?" diye acilen bir soru sormuş. Aldıkları cevaptan henüz haberimiz yok ancak çıkan kokuların pisliği lağım çukurundan farksız. Ortaya çıkan belgelerden zaten dosyanın neden bir türlü gelemediği, RTÜK başkanının neden halen o görevde taammüden oturtulduğu ayan beyan anlaşılıyor. Zahid Akman'dan başlayıp Burak'a kadar uzanan para zincirinin Tayyip Bey'in boynuna dolandığını görmemek için salak olmak ya da salağa yatmak gerek. Salağa yatanların yatacak yerleri yok. Bizim derdimiz salak yerine konulanlarla. Yolsuzluğun, hırsızlığın, din sömürüsünün daniskasını yapıp, üste çıkmayı becermeye çalışanlara gereken dersi vermenin zamanı yaklaşıyor. 29 Mart'a şurada ne kaldı ki?
Konu uyuşturucu olunca babamın oğlu olsa tanımam. Bu lanet alışkanlığa sokaklarda çaresizlikten, arayıştan, yanlış dostluklardan kapılanları bir iktar anlayabilirim ama zevk alemlerinde kokain çekip bunu da ruhsal durumlarına endeksleyen çakma sanatçılara da lanet okurum. Deniz Seki bunun son örneklerinden. "Son dönemlerde yaşadığım sıkıntıların etkisiyle uyuşturucu kullandım. Şu anda bundan dolayı pişmanım. Bir sanatçı olarak bu durumda olmaktan büyük üzüntü duyuyorum. Bir daha uyuşturucu kullanmayacağım" demiş yüzsüz. Bu zıkkım öyle kullanmayacağım demekle kullanılmasaydı sorun olur muydu a şaşkın. Buna hakim bile inanmamıştır ama gene de ilk seferdir diye serbest bırakmış işte. Hatırlar mısınız bilmem, bu yüzsüz popstar yarışmasında Bayhan'ın geçmişi kirli diye jüri üyeliğini terk etmişti. Sonra dönmüş müydü hatırlamıyorum ama benim kendisini bir daha şarkıcı diye anmayacağımı gayet iyi biliyorum. Yazık bu kendini sanatçı sanana, yazık bunu kadın gibi kadın yerine koyan onca hayrana. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu DEFTER |
|
Çocuk olmak da zordur. Başlı başına bir sınav hayat aslında. Başından sonuna önümüze çıkan sorulara kendimizce yanıtlar aramakla geçiriyoruz hayatımızı. Gün de, yazı da belki benim dışımda, belki de benim içimde akıp gidiyor.
Tahmini zor da değil aslında. Evet ateşi var, boğazı da kırmızı, burnu da akıyor, ciğerleri şimdilik iyi, muhtemelen üst solunum yollarında, soğuk algınlığı olmalı. Böylesi bir hastalık tahmini yapmak kolay olanı bir doktor için. Sabahın ilk saatlerinde aksırığı ve ıslanmış mendili ile gelen yaşlı gözlere bakıp üç tablet, iki şurup vererek akan giden saatlere karışmak.
Yazı öyle gitmiyor işte. Aklımın kenarında dolaşanları ayıklayıp kelimelerin harmanına katmanın tahmini. Soğuk algınlığı belirtileri kadar kesin olmayan şeyler de var.
Ellerim üşüyor.
Kalemi tutamayacak kadar soğuklar, bir yanımda defter, diğer tarafta bilgisayar.
Üşüyen ve titreyen çocuk kalbim bir de.
Bugün televizyon izlemeseydim size bambaşka bir merhaba ile el sallayacaktım güneşiyle ısınmaya çalışan bu sabahtan. Madem izledim o zaman paylaşmalı. Gecikmiş bir duyum bu.
Çoktan oynamış, ödüller almış bir filmin kalbime sapladığı ok ise bu sabahtan.
Sabahları izlediğim anne-çocuk programında fragmanını izlemek bile yetti. Bir yerlerde çocuk olmanın da ne kadar zor olduğunu bilmenin acısı battı göz kapaklarıma. Ağlamak acıttı.
İngiltere'de ergen çocukların yeni doğan bebek haberlerine şaşkınlık turundaydım daha. 13 yaşında bir baba adayının çocuk bakışında hayatın ve çocukluğun nerelere gittiğini sorguluyordum ki, 6 yaşındaki bir Afgan kızı çıktı karşıma.
Coğrafyamın da alışık olduğu yanık bakışlı, yanık yüzlü, yanık sesli kızlardan biri de olabilirdi.
Bir acı o kızları okutmayan, kızları yaşatmayan zihniyetin tokatı gibi çarptı daha sabaha ayılmamış suratıma. Gözyaşlarını sil de paylaş dedi sessizliğim.
Ülkemizde yanılmıyorsam 'Utanç' adıyla gösterilen Fransa'da 'Le Cahier' (Defter) olarak bilinen Hana Makhmalbaf'ın filminin sadece fragmanını bile bulup izleyin bir yerlerden. Bir defter, dört yumurta, savaşın coğrafyası ve çocuk olmanın dayanılmaz ağırlığı. Bir kızın kocaman gözlerindeki bir ülkenin yaşadıkları.
Yanımdaki deftere yazacak hem çok şeyim, hem de hiç bir şeyim yokmuş gibi.
Dünyanın batısı ve doğusu arasındaki bu uçurumdan aşağı bakıyorum. Çocuk düşlerim binlerce balonun arkasında gökyüzünde havalanıyor.
Kendi ülkemde ve yaşadığım ülkede ikiye bölünüyor yüreğim. Cumaya okul tatiline girecek bir çocuğun karnaval heyecanına kostüm hazırlarken, orada bir yerlerde hala defterine en ucuz kalemle silik hayaller karalayan bir kız çocuğunun bakışını yakalıyorum.
Bir şeyler yapmalı, bir şeyler vermelinin sorgusu değil bu artık. Madem eşitlik deniliyor o zaman vermekler, yapmaklar, bağışlar değil haklar ve adiliyetler konuşulmalı.
Önce kafalarımızda okutmalı kızları, ağzımıza sakız etmeden önce, sofranın neresinde oturduğunu yüksek sesle söyleyerek. Kapatmadan, açmadan önce kafaları özgürleştirip, hayata katmalı.
Bir beyaz deftere yazacak çok şeyi olanlara fırsat verecek bir hayat olsun diyorum.
Orada, burada, bir çocuğun hayallerinin en masum çizgileri karalasın defterleri.
Çocuk olmanın, hele kız çocuk olmanın zorlukları ile boğuşan tüm çocuklar için yazdım bugün.
Haydi savaşan büyükler içinizdeki gerçek çocukların karaladıkları defterleri gün yüzüne çıkarın. Çocukların bomba sesi duymadan oyunlar oynayacağı bir dünya için, siz de bir satır yazın beyaz sayfalı bir deftere.
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
SİL BAŞTAN
sil baştan başlamak gerek bazen
hayatı sıfırlamak
sil baştan sevmek gerek bazen
her şeyi unutmak
diyor Şebnem Ferah şarkısında. Hayranları tarafından en güzel söz ve besteye sahip şarkılarından birisi kabul ediliyor. Ben de çok seviyorum bu şarkıyı. Peki, mümkün mü sil baştan başlamak? Mümkünse ne kadar mümkün?
Önceki yazıda da belirttim. Hayatta sil baştan diye bir şey yok. "silmek" yok ki daha sonraki "başlamak" evresi de olsun. Hayat defterinde silgi yok, sayfa koparmak yok, iyi ya da kötü durmadan yazıyoruz. Hayat, bize pek düşünme imkânı da tanımıyor. Yaşıyoruz, ya mutlu oluyoruz, ya üzülüyoruz.
"Hayatına beyaz bir sayfa açmak" diye de bir deyim vardır lügatımızda. Hadi açtık diyelim, önceki sayfalar ne olacak peki? Koparabilir misin onları defterden? Hayır. Tek yapabileceğimiz üstünü karalamak, utandığımız, "keşke olmasaydı, keşke yapmasaydım" dediğimiz olayların. O daha kötü. Hiçbir zaman "Tabula Rasa"daki gibi bir beyaz levha olmayacağız. Üzerindeki çizikler bizi biz yapan. O yüzden geçmişimizden ders çıkarıp, ona göre yazmalı sonraki sayfalarda da. İnsan unutmaz, alışır.
Unutmayalım ki bu defter tamamen bize ait. Kalem de bizim, defter de, yazan el de. Yazmak için vücuda komut veren beyin de bizim. Ne yazacağımızı şekillendiren akıl da. Allah, hepimize akıl vermiş. Defterin içeriğini ve insanlar arasındaki farklılıkları da belirleyen aklımızı nasıl kullandığımız. Herkes o kadar farklı ve bir o kadar da yanlışlarla dolu bir hayat yaşıyor ki bu dünyada, "Nasıl oluyor da herkeste akıl var" diye merak etmeden alıkoyamıyor insan kendini. Sonradan sana sormazlar mı? Bunların hesabını nasıl vereceğiz diğer tarafta? Haa, demiyorum ki hatasız yaşanır. İhsan Oktay Anar, son kitabı Suskunlar'da şöyle diyor Neyzen İbrahim Efendi'nin ağzından: "Kusur, benim imzamdır. Bir ismim olduğum sürece bir kusurum da olacak ve olmalı". Hepimizin imzası var sonuçta ama imzalarımızın sonuçlarını düşünmemizi sağlayacak aklımız da var.
Az sayıda imza atan ve aklımızı kullananlardan olmamız temennisiyle…
Okan Aksoy
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Anıl Çağlar Sesli |
KÜL TABLASI
Son nefesimi verirken o kadar sıcaktı ki, elim yandı onu son nefesini vermeye zorlarken. Çok üzülmedim cinayet işlerken nasıl olsa ondan çok fazla var dünyada. Ama içim rahat çünkü onu evimde hakladım, Avrupa da söylenenlere göre az önce yaptığımı sokakta yapsaydım enselenme olasılığım çok fazlaydı. Gerçi buralarda kamuya açık yerlerde yapmanın suçu var, ben yine de sınırlı bütçemle bunu göze alamazdım.
Bunu nasıl yaptığıma hayret etmiyorum gayet soğukkanlı bir katil olabilirim. Hiç de heyecanlanmadım zaten ortalık katillerle dolu. Her yerden çıkıyorlar katilleri yakalayanların bile cinayet işlediği bir dünyada neden heyecanlanır insan bunu yapmaya. Yine de heyecanlanmalı. Kötü bir şey yaptığımızı her yerden duyuyoruz. Katillere sorsan onlar da tasvip etmezler bunu. Parmakların rengine dikkat etseler saçmaladıklarının onlar da farkında olurlar. Sigara içmek böyle bir şey işte 10 dakika önce yakıyorsunuz şimdi söndürüyorsunuz 10 dakika sonra unutuyorsunuz ve 20 dakika sonra bir tane daha yakıyorsunuz her taraf umursamaz, soğukkanlı sigara canileriyle dolu. Ben de kendimi şu sıralar bir Winston soft paketinin sol arka köşesindeki sigara gibi hissediyorum…
***
Sabah yine çok geç uyandım. Bana göre çok geç değil ama içinde bulunduğum topluma, sabah programlarına, 13 haber bültenlerine, taze ekmeklere ve okuduğum okula göre bir hayli geç. Her uyandığımda yaptığım gibi kahvaltıyı düşündüm tuvalete giderken ama işin içinden çıkamadım yine her zamanki gibi. Mutfakta bulduğum bisküvileri kahvaltı menümün uvertürü yaptım ana sıcak kısmını çay doldurdu tatlı bölümünde tadı pek tatlı olmayan ama çayla gayet keyif veren bir sigara yer aldı. Ondan sonra her zamanki gibi canım sıkıldı. Okulumun mesaisi bitmişti. Çulsuzluğumdan ve arkadaş listemin uygunsuzluğundan evde oturmaya karar verdim ve TV'yi açtım. Dün akşamki filmin tekrarında uyuşturucu bağımlısı bir kadın önce anarşist sonra sosyalist ondan sonra troçkist ve şimdi de kanser olan İtalyan profesöre "Geçmişinizi özlüyorsunuz, ölüme geri sayıma başladınız bu doğru ama anılarınız öldü, zaman onların katilleri, artık onların yasını tutmayın." diyordu profiterol yiyen profesör de ona ne kadar güzel olduğunu söylüyor ve oğluyla baş göz etmek istiyordu.
Ben ölmek için geri sayıma başlamadım ama bu eroinman kız bunları bana söyleseydi ben de hak verirdim. Çünkü o gün hava mükemmel kokuyordu tıpkı lisedeki gibi. Bunu bira almak için bakkala giderken anladım.
Bira almama hiçbir neden yoktu, sigaraya başlarken kendime bir neden seçmiştim oysa. Yuvarlak çıkarmak hayalimdi ve artık bunu yapabiliyorum. Bira içmek için bir şey uydurmalıydım nedensiz yaşamaktan hoşlanmıyorum, bahanelerden de hoşlanmıyorum ama insanlar hayatlarını hoşlanmadıklarına katlanarak geçiriyor. Dördüncü biranın sonunda 'nedenimi' buldum. Dördüncü biranın etkisinden çok havanın kokusunun bende uyandırdığı heyecan sebep olmuştu bu 'nedene'.
Birinci sınıftayken - şu an üçüncü sınıftayım- amfiye ilk girdiğimde bir ton sıkıcı insanın ve çirkin kızın arasından gözüme çarpması çok zor olmamıştı aslında. Sonra benim hiç arkadaşım olmadı onun birkaç arkadaşı vardı ve onun da olmadı. Ben ona şapşal şapşal bakarken ve kendimi yalnız kovboy karizmasıyla donatılmış hissederken o da bana gülümsüyordu ama sonra gülümsememeye başladı ve ben de o akşam onu sırf onun minimal resmine bakabilmek için üye olduğum ortalığı kasıp kavuran arkadaşlık sitesinde 'arkadaş olalım mı' dedim. O da kabul etti ve ben de heyecandan belki de biraların etkisinden üç dakikalık komaya girdim. Ertesi sabah okula gitmek için erken kalktım periyodik olarak haftada bir yaptığım banyo rejimini o sabah bozdum ve banyo yaptım. parfüm bile sıktım. İki hafta sonra giymeyi planladığım temiz kıyafetlerimi giydim ve evden çıkarken okula yürürken, kantinde onun gelmesini beklerken nasıl da güzel bir çift olacağımızı düşündüm; artık günler onunla daha güzel, hayatım onunla daha heyecanlı, gazetedeki burç falım onunla hep olumlu olacağı hayalleri kurdum. Çayımı içtikten sonra sınıfa çıktım onu bulamadım. Bahçeyi gezdim yine bulamadım sonra ümidimi kestim ve okulun yanındaki saçma sapan kafede oturan tembeller timinin yanına gitmeye karar verdim. Seyir halindeyken onu gördüm ve filmlerde Tom Cruise un tanıştığı akşam seviştiği kızı gördüğü an ki bakışını taklit etmeye çalıştım, oysa kapalı sonbahar gününde bulutların arasından sızan güneş ışığının üstünde bana doğru yaklaşıyordu. Fakat alelade bir kıyafetle ve umursamaz bir halde yanımdan geçti.
***
…ve işte benim sıram geldi. Kapalı havalarda bulutların arasından sızan güneşin aydınlattığı kız beni Winston soft paketindeki yerimden aldı. Dudaklarına götürdü o an dudaklarımın olmasını ne kadar isterdim anlatamam. Ama yoktu. Beni yaktı sonra içti. Yanan kısmıyla yuvarlak çıkardı eliyle bozdu. Sonra da beni benim için boşaltılmış ama benim gibi bir sürüsünün de sonu olacak kül tablasında söndürdü…
***
O kafede batakta çok kötüydüm. Hem aşkta hem de kumarda kaybettim. Loser psikolojisine yabancı değilim ama uzun zamandan beri böylesi olmamıştı.
Günün akşamı neşeyle eğer ülkenin başında olsaydım başkent yapacağım bakırköye gittik. Ermeni kilisesinin yanındaki kazıklı voyvoda kafeye oturduk ve ben iki çay söyledim. O akşam sermaye benden öğütler neşe'dendi ama öyle olmadı.
Neşe'ye olup biteni anlattım o da bana "çaylar soğuk mu ya?" dediğinde verdiği cevabı verdi.
'normal'
'saçmalama. O kadar arkadaş olarak ekledi beni facebooktan. Bu kız arkadaşlarına selam vermiyor mu yahu. Ben sevişmemizi beklemiyordum. Ama başıyla bir selam verir insan hiç değilse.'
'ya ulaşcım bu gayet normal bir tavır. Facebooktaki herkes arkadaşlarına selam veriyor mu sanıyorsun. Bizim okulda olduğunu biliyordur o yüzden eklemiştir seni bu hoşlanma belirtisi değil.'
"ama hiç muhabbetimiz yok neden eklesin beni. Ben simasını hatırlamadığım kişileri eklemiyorum onlar da beni eklemiyor."
"ya burada senin facebook tavrın ve tutumun önemli değil, onun ki önemli. Bir çok kişinin yaptığını yapıyor o da.
Eğer kızla tanışıp çıkmak istiyorsan ilk önce tanışman lazım."
Neşe bunları bana söylerken fermuarın ne kadar muhteşem bir buluş olduğunu düşünüyordum ve ona benim böyle şeyleri beceremediğimi, şimdiye kadar sevgili olduğum kızları hayatıma benim sokmadığımı, onların girdiğini anlattım. O da kararlı bir şekilde " tamam ben hallederim" dedi. Başka bir şey söylemedi. Nasıl halledeceğini de " seni silgiyle öldürürüm" tehdidime rağmen söylemedi.
Yaklaşık bir hafta sonra ben Kadıköyde bir arkadaşıma gittiğim gece geç saatlere kadar oturduk ve sabah erkenden okula gittik uzun zamandan sonra sokaklarda işlerine giden insanlar gördüm o kadar erkendi yani bizim okula gidişimiz. Okula gittiğimde o derse girdi ben de kahvaltı yaptım. tost ve çayın yanında biraz uyudum. Göz kapaklarım bilincime aykırı olarak kapanmaya çalışırken bilincim de onları var gücüyle açık tutmaya çalışıyordu. Bu haldeyken ortalığı bulanık görüyordum ve insanlar böyle çok güzel.
Tam banktan düşeceğim sırada Neşe geldi ve karşıma oturdu. Yanında da geçen haftaki içtiğim biraların sebebi olan kız oturuyordu ve bana "selam" diyordu.
Neşe ise az konuşup çok iş yapan güvenilir süper kahramanların kızı kötü adamdan kurtardıktan sonraki gülüşü takınmış "ne haber" dedi.
"İyidir ya uykusuzum çok fazla" dedim. Cool davranmaya çalışarak. Neşe de onunla facebooktan tanışmış. Chp'lilerin yurdunda kaldığından ve sebep-i- biranın Beşiktaş Chp Gençlik kollarında olduğundan muhabbet kurması zor olmamıştı. Benim de solcu kimliğimi kullanarak bizi tanıştırmaya çalışıyor karşımda. Ben de ona yardımcı olmak istiyorum ama hiddetli uyku isteğim buna pek olasılık vermiyordu. Kendimi toparladım derken evrenin dördüncü gerizekalısı, dünyanın en çok küfür edilen hakemi olmasını istediğim angutyon geldi. Masada sadece Neşe'yi tanıdığından sadece onunla konuşmaya başladı ve ona otobüste osurduğu deşifre edilmiş kişiye otobüs sakinlerini baktığı gibi bakmama rağmen gitmedi. Sonra ders başladı onlar derse gittiler ben de uyumaya başladım.
***
"Sigarayı bırakmak için doktorunuzdan ve size en yakın sağlık ocağından yardım isteyin
Sigara içmek size ve çevrenizdekilere ciddi zararlar verir.
Sigara içmek spermlere zarar verir doğurganlığı azaltır.
Sigara içmek öldürür.
Sigara içenler genç yaşta ölür."1
***
Neşe tembeller timinin en sosyal, en ağzı kalabalık ve en göze çarpanıydı. Tembeller timinin tim kadar kalabalık olmasının nedenlerinden birisiydi. Kendisi bir ton kuzene sahipti ve bahsi geçen arkadaşlık sitesinde bir sürü arkadaşı vardı. Ama arkadaşlarına sevgili yapma kabiliyeti 0'ın altında -10.
Dersten çıktıktan sonra beni uyandırdı Neşeyle, Merve. Gerçi Merve benimle pek ilgilenmedi. O anki halim hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Muhtemelen midnight cowboydaki dustin hoffman a benziyorumdur. Ondandır heralde otobüs durağına giderken bana sivri sinek gibi davrandı. Neşe ise benim ne kadar esprili, ne kadar gitar çalabildiğimi, ne kadar sempatik olduğumu ekonomi konferanslarında konuşma yapan ve sıkıntıdan kendileri de uyuyan konuşmacılar edasıyla anlattı.
Ben de eve gittim. Giderken kendime radioheadin creep şarkısının çıkış noktası olduğumu anladığım için bir bira ısmarladım. Bilgisayarda malum baş belası siteyi açtım ve Mervenin beni silip silmediğin tasdik ettim. Silmemişti! Bunu öğrendikten sonra kendimi teşvik ve heves amaçlı bir bira daha ısmarladım. Ama daha eve gitmemesi büyük olasılıktı sonuçta ben sırtında iki tane kanadı ve üstünde daima güneş ışıltısı olduğunu düşünsem de kanatları falan yoktu, dolayısıyla uçmuyordu. Bunun farkına varınca da kendimi çöküş olasılığna hazırlamak amaçlı hayatta başka güzelliklerin de olduğunu kanıtlamak ve Aylin Aslım'ın hala güzel olduğunu göstermek amaçlı bir bira ısmarladım ve Aylin Aslım'ın resimlerine baktım.
Ama korkulan olmadı. Msn 'imi açıtığımda beni yeni kişinin eklediğini ve o kişinin de yukarıda sıkça iltifatları geçen kişi yani Merve olduğunu öğrendim. Mutluluktan biraların yan etkisinden ama daha çok heyecandan tamam yerine başlat butonuna bastım. Ama hiç telaşlanmadım çünkü hala " Tamam" a basabilirdim ve de bastım.
"Slm"
"Selam nasılsın Merve değil mi?"
"Evet bugün okulda tanışmıştık."
"Evet hatırlıyorum."
"Ben iyiyim. Sen nasılsın?"
"Ben de iim."
"Ya ben sana şey dicem.
Yarın işin yoksa
Buluşalım mı?
Ben DPSAD-ÖB üyesiyim de.
Belki ilgilini çeker."
"DPSSD-ÖB ne ki?
Pardon DPSAD-ÖB."
"Dünya patates sevgisi aşılama derneği örgütlenme bölümü üyesiyim.
:"
"…patates artık çirkin kral olmaktan çıkmalı. Parası yüzünden sadece torbalarda değil kalbimizde de olmalı.2 Nerede buluşacağız."
"Taksim gitar kafeyi biliyor musun?"
"Evet kaçta?"
"3 iyi mi?"
"Çok iyi."
"peki ben kaçtım.
Karnım çok aç
Yarın görüşürüz."
"Görüşürüz.
Afiyet olsun."
"Eline sağlık :"
Evet her şey kendiliğinden olmuştu. Demek Dostoyevski yanılmamıştı."Aşkı ararsan ya hiç bulamazsın ya yanlış bulursun." Hemen kendime kutlama şerefine bir bira ısmarladım ve heyecandan ilk yudumu püskürdüm ve gülmeye başladım. Neşeye de övgü amaçlı kalan son kontürlerimin 1 tanesini feda ettim ve mesaj yazdım.
"Neşe yarın Merveylen buluşcaz. Tşkkürler herşy için. Kalan son köntrlerimin bir tanesini sana yollym ki kıymetni bil."
Mesajı tam yollarken telefonum çaldı arayan 155'ti.
"Efendim"
"Ulaş Bulaşıkla mı görüşüyorum."
"Evet neden aramıştınız?"
Sesinden çok ciddi bir mizaca sahip olduğu aynı zamanda kasarsa güzel şiir okuyabileceği anlaşılıyordu komiser yıldırım hükranın.
"Ulaş Bey. Ben komiser yıldırım hükran. Ama iş arkadaşlarım bana kısaca yıldırım derler. Sizinle de iş arkadaşı olacağımızdan bana yıldırım derseniz yabanclık çekmeyiz."
"Pardon anlamadım. Ne iş arkadaşlığı? Ben siz …
"Az önce Msn den konuştuğunuz Merve Balıkçıoğlunu…"
"Evet."
"Arıyoruz ve sizin yarın buluşacağınızdan haberdarız. Msn konuşmalarınızı okuduk."
"DPSAD-ÖB için mi arıyorsunuz?"
"Hayır efendim ne münasebet o örgüte ben de üyeyim saçmalamayın lütfen. Biz Merve balıkçıoğlunu sigara içen erkeklerle öpüştükten sonra sigaralarını burnunda söndürdüğü için arıyoruz. Şimdiye kadar dört leşi var."
Beynimden vurulmuşa döndüm içtiğim biraların ve uğradığım ruhsal çöküntünün etkisinde şair sesli ve ciddi ruhlu komiser yıldırıma
"Siz sigara içiyor musunuzki ?" dedim. O da haliyle "Ne alakası var? Manyak mısın sen?" dedi. "Özür dilerim. Msn konuşmalarımızı okuduysanız patates hakkında görüşlerimi nasıl buldunuz peki?" dedim gözlerimden akan yaşlarla ve gözlerimde beliren korkuyla.
"Evet güzel buldum. Seni seçmemizin sebebi bu aslında. Operasyondan sonra şu DPSAD-ÖB hakkında konuşalım bu örgüt tam senlik."
"Peki olur. Neden yapıyor belli mi bu eylemleri Merve?"
"Açtığı internet sitesinde söylediğine göre feminist biri ve kadınların artık sigara içen erkeklerle öpüşmesini istemiyor. Bu yüzden kurbanının burnuna sigara sokuyor. Kurban da yaşadığı travmanın etkisiyle bir daha sigaraya elini bile süremiyor."
"Evet anladım."
"Yarın 11 de seni evinin önünden alırım. Olur mu?"
"Tamam olur."
***
Yıldırımla Taksime doğru seyir halindeyken- malum kendisine yıldırım denmesinden hoşlanıyor- bana sürekli karamanlık yapmamamdan Hollywood filmi çekmediğimizden ve benimle bir kahraman arasında yedi benzerlik bile olmadığından. Planımız; ben Merve'yle buluşup muhabbet edecektim. Öpüşmem yasaktı. Öpüşmeden üç dakika önce "Telefonumun melodisi 'Sevgilimi koluma takarım bebekte üç beş tur atarım olmadı bir de sinema yaparım gördüğün gibi çok unutkanım' çalıyor" diyecektim. Onlar da mesajı alıp tam burnuma sigara sokarken Merveyi yakayalacaklardı. Ama ben yine de önlemimi almalıydım ve yanıma silgimi bir de şarj aletimi aldım. Planım; olağanüstü bir hal olursa silgiyi ağzına tıkıp şarj aletiyle Merve'nin ellerini bağlamaktı. O da panik yapacak silgiyi yutacak ve bana zarar vermeyecekti.
Gitar kafeye girdiğimde cam kenarında oturan ve güneş ışığının yüzünü aydınlatan Merve'yi gördüm. Elleri yuvarlakları bozuyordu beni görünce yarım kalan sigarasını kül tablasına bastı.
"Ne haber Nasılsın Merve?"
"İyiyim ya hiç gelmeyeceksin sandım."
"Kusura bakma şu geç kalma huyumdan kurtulamadım gitti."
"Neyse sorun değil sen nasılsın?"
"İyi ya nolsun işte
Evde ceplerimi silgi ve şarj aletiyle doldurduğumdan cebimin kontenjanı sigara paketimi almamıştı. Gözüm hemen küllükteki yeni sönmüş sigaraya ilişti. Madem onu öpemeyecektim o zaman içtiği sigaradan içmeyi hak ediyordum. Havadan sudan bahsettikten sonra. " Sigara senin mi ziyan etmişsin" dedim. Sigarayı aldım ve yaktım çakmağımı çıkartırken silgimi yere düşürmüşüm. Sigarayı yaktıktan sonra ilk nefes verişimde yuvarlak çıkarttım Merve bana hayran kaldı. " Ne kadar güzel yuvarlak çıkartıyorsun sen öyle. Dudakların da çok seksi gözüküyor." Dedi. Ve ben içtiğim biranın ve onun gözlerinin bana verdiği heyecanla iki dakikalık komaya girdim. Merve eliyle gıdımı okşuyordu ben de ebleh ebleh ona bakıyordum. Hemen aklıma onun bir sigara içen sevgili düşmanı olduğu aklıma geldi, ondan sonra da polisler, bir de mesaj.
"Biliyor musun Merve benim telefonum sevgilimi koluma takarım bebekte üçbeş tur atarım olmadı bir de sinema yaparım gördüğün gibi çok unutkanım diye çalıyor." Dedim. Titrek sesimle ve dudaklarımın dudaklarının çekim kuvvetine girdiği halde. " ama senin telefonun polifonik değil. Neyse boş verelim bunları." Dedi ve ense kökümden beni kendisine doğru çekti. İki dakika komada kaldığımdan polislerin ve komiserlerinin gelmesi iki dakika rötarlı olacaktı. Bu riski göze alamazdım. Ayağa kalktım ve cebimde silgi aradım. Bulamadım. Yere bakarken " Ulaş noldu otursana üşüttün mü? " diyordu Merve ve durumdan işkillendi ve ayağa kalkarak eline sigarayı aldı. Ben de hemen cebimden şarj aletini çıkardım. Fiş kısmını ağzına sokmaya çalıştım. Kablosuyla ellerini bağlayacaktım ama olmadı. Mervenin Jet Lee nin özel tekmesini atabildğinden o ana kadar haberim yoktu. Böyle bir kabiliyeti olduğunu yere doğru saatte 348 km hızla düşerken anladım ve tam o sırada polisler geldi. Yaklaşık 16 lazer güdümlü silahların lazer ışıkları Mervenin üstünde belirdi. Komiser yıldırım krem rengi pantolonu ve üstten üç düğmesinin açık olduğu gömleğiyle Merve'ye bir Baretta doğrulttu " teslim ol Merve her şeyi biliyoruz." Dedi. Merve'yi kelepçelediler ben hala yerde kalmıştım. Tam karşımda yanan bir Winston sigarası olduğunu gördüm. Bu benim içtiğim sigaraydı ve bana çok benziyordu; yarım kalmış, söndürülmüş, yakılmış ve yerlerde sürünen.
1 Sigara paketinin üstündeki yazılar. Ön taraf ve arka taraf. 2 Sofraların çirkin kralı. Anıl Çağlar Sesli. Baskı 2 sf 1
Anıl Çağlar Sesli
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
...VE GÖZLERİNDE VUR EMRİ
Artık hiç gelmesen de olur...
Yokluğunda örselenmiş bu yaz çiçeği,
Önümüzdeki kış
Dökecek yapraklarını.
Ne yaparsan yap,
Anıt gibi duruyorsun içimde,
Gül yüzlü,
Derin...
Vakur...
Oysa biliyorum öyle değilsin,
Sen...
Kendini bana dirhem dirhem veren beceriksiz serüvenci...
İkide bir yumruğunu geçmişe vurma.
Oldu bir kere.
Bırak
Kana kana içelim bu tufanı.
Sağlığını aşk sandığın...
Hasretiyle yandığın...
Gece yarısı kavgalarında sırılsıklam sarıldığın.
Her sabah dudaklarıyla uyandığın karındım senin...
Belki de
Kendine söylediğin en büyük yalandım.
De ki öyle...
Öyle olsun...
Yine de yapma...
İki de bir eline bir kibrit alıp
Yaşanmışlıklarımızı yakma...
Oldu bir kere...
Dudaklarında geri çevrilmez bir davet vardı,
Ve gözlerinde vur emri...
Sen ol ya da olma...
Zaten solacak bu yaz çiçeği.
Eylül Deniz Çolak
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Seramik tabak üzerine motif çalışması tüm dünyada yaygın bir uygulama. http://www.portmeirion.tv/motifs1.htm kısa yolunda bu çalışmalarla ilgili çok sayıda örnek bulacaksınız. Özellikle meraklılarına durulur.
http://www.medikalsozluk.com Medikal dilde bilmek istediğiniz kelimelerin, hastalıkların ve terimlerin tamamını bulabileceğiniz, sözlük tadında bir kaynak. Mesela grip seçeneğini tıklıyorsunuz hemen size …Tıp dilinde influenza adı verilen bu hastalık bulaşıcıdır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp, salgın hale gelebilir. Paçavra hastalığı da denir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir… şeklinde bir açıklama getiriyor. Bilmekte fayda var.
...Mutfak kültürünüzü geliştirmek, en güzel, pratik, kolay yemek tariflerine ulaşmak için yemek siteleri arasında alternatifi olmayan yemek sitesi... http://www.yemektarifleri.org/ Bir de siz deneyin bakalım gerçekten alternatifleri yok mu?
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|