|
|
|
24 Şubat 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : "Kendine döndü, kendine döndü!.." |
Merhabalar
Bir kere edilmiş bir patavatsızlıktır dedik dün yazdık. Meğerse hükümetin monşeri Bakan Şahin her gittiği yerde sallarmış bu tehdidi. Dil sürçmesi değil düpedüz seçim nutkuymuş. Ha susuz köye tam otomatik çamaşır makinesi göndermiş "Ver oyunu kap geriden gelenleri." demişsin, ha seçmeni "Oyunu bana vermezsen hizmeti rüyanda görürsün." diye tehdit etmişsin. Ailenin büyüğü "Aşağılıklar, satılmışlar, yalancılar,vb." sallaya dursun, kuzenler tehdit etmeye devam ediyor. Benim ufaklığın tam buraya uygun bir lafı var. Kendine kötü bir söz söylendi mi hemen "Kendine döndü, kendine döndü" diye söylenmeye başlar. Ben de aile büyüğünün seviyesine inmeyeyim ama ağzımı iki avucumun arasına alıp "Kendine döndüüüü!" diye bağırayım en iyisi.
...
Bizi teğet geçen(!?) krizin Dünyayı nasıl etkilemeye devam ettiğini takip ediyorsunuzdur sanırım. Durum pek vahim. Olay sıradan şirket iflaslarını geçmiş, ülkeleri iflasın eşiğine getirmiş bile. Örneğin Doğu Avrupa memleketlerinden Macaristan'da yabancı bankaların riski 155 milyar dolara ulaşmış. Çek Cumhuriyeti'nde 192, Polonya'da 303 milyar dolardan söz ediliyor. Bu bankalar kredi verebilecek, yani para satabilecek hale gelemezlerse iflas bayrağını çekecekler ve tabi peşlerinden tüm ülkeyi sürükleyecekler. Sanmayın bizim memleket farklı. Bizde de bankalar aynı durumda. Bakın Burhan Karaçam ne diyor: “Varlıklardaki değer kaybı öz kaynakları yedi bitirdi. Ya para basarak ya borçlanarak bankaları yeniden kredi verebilecek duruma getiremezlerse dilim sonucu söylemeye razı gelmiyor...” Biraz ıkınsak biz devamını rahatlıkla getirebiliriz değil mi?
Şöyle bir düşünelim, eğer 29 Mart'ta seçim olmasaydı halimiz nice olurdu? Ertelenmeye debelenilen krizin tam göbeğinde olmaz mıydık? Düşününce hepimizin söyleyecek bir lafı olur mutlaka ama fazla zamanımız kalmadı, 30 Mart'ta sonuç ne olursa olursa Pandora'nın kutusu açılacak ve ertelenmiş dayağın ilk tokadını yiyeceğiz, buna hazır olmalıyız. Krizle başımıza çöreklenmişlerin gene bir krizle defolup gidebilecekleri umudu yüreğimize su serpse de genel durumun berbatlığı karşısında takkeyi önümüze koyup düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Bize, bizden başka kimseden fayda yok ona göre. Buradaki "kimse" dış mihraklar değil bizzat hükümetin ta kendisi oluyor dikkatinizi çekerim. Haydi kalın sağlıcakla.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu ZANAN ZAMAN |
|
Yine aynı yerdeyim. Başlayabilmeye sancısı. Aklımı dilime vurmak. Sözcüklerden bir dünyanın içine dalmak. Bugün, yarın ve bir sonraki gün yine aynı yerde olacağım.
Bilerek atılmış bir başlık. Bir harfle bir şarkı adı olabilecek kadar yakın. Ama bir harfle yakın bir coğrafyanın kadını kadar uzak. İlk sözcük İran'da 'Kadınlar' demekmiş. Öğrenmek bugüne kısmetmiş. İkincisi Arapçadan dilimize dahil olmuş 'bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit' diye Türk Dil Kurumu sözlüğünde yerini alan bir sözcük.
Zaman,zaman, O zaman...
Konumuz Kadınlar, konuğumuz bir Fransız gazetesinde bugünüme takılan Shahla Sherkat. Bugün yayınlanmayan 1992 yılında yayın hayatına başlayan Zanan'ın kurucusu ve editörü.
İran'da kadınlarla ve eşitlikle ilgili tartışmaların odağında yer alan bu yayının macerasının batının bu konuya merakıyla yoğrulmuş bir çalışma. En azından hakkında okuduklarımdan ve kapağından anladığım bu.
http://www.cnrseditions.fr/ouvrage/6097.html
Kapak fotoğrafı ayrıca çok dikkat çekici ve bir çok konunun özeti gibi duruyor.
Seçim arifesinde yine kadınlar üzerinden siyaset yapılan ülkemizde açılımlar ve kapanmalar üzerine alınması gereken çok yol olduğunu düşünmemiz lazım.
Batılı dünyada kadın siyasette farklı bir duruş ve ciddi ses getiriş sunarken, biz de hala kadın üzerinden yapılan erkek siyaseti değişmediği sürece gerçek anlamda demokrasi ve eşitlikten söz etmek pek inandırıcı gelmiyor.
Kadın adına, kadınlar için
İşte o yüzden bugün Zaman Zanan.
Çok söze sözcüğe gerek olmadan anlatmanın bir yolu olmalı. Mitinglerde, kampanyalarda öne itilen kadınların sesi daha gür çıkmalı. Siyasette, ticarette, eğitimde, bilimde varlık gösteren kadınların sayılarının yüzdeleri yükseldiği zaman daha yaratıcı bir ülke olacağımıza inanıyorum.
Birbirine çamur atan politikacılar, vaatler ve dağıtılan yardımlarla göz boyamalar, ihale yolsuzlukları ve ağız dalaşlı meydan kavgalarından bıktım.
Daha temiz, daha inandırıcı, daha kadınsı bir politik arena istiyorum.
Doğurmak kadar sancılı bir süreci sezaryene gerek duymadan çığlıklarla ama hayata katılarak
yaşayan analar gibi kendinizi doğurun.
Yine başa dönüyorum. Bitirme sancısı bu sefer dilimdeki.
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Özcan Sungurçetin DEĞİŞİM |
|
Çok yaşlı görünen adam ölmek üzereydi. Son nefesini vermeden evvelki son bir direnişle, çelimsiz kolları üzerinde doğrulmaya çalıştı. Bezgin, feri sönmüş, perişan bakışları, yanında yatan kadının çıplak vücudunda, çaresiz bir iç çekişi halinde dolaştı.
Yorgun vücudu, bu şekilde durmasına bile daha fazla dayanamadı, halsizliğinin getirdiği zorlama ile kendini geriye, yatağına bıraktı. Gözleri, bulundukları yerin üzerini kapatan puslu sonsuzluğa daldı gitti: "Ne kadar da çabuk!" diye düşündü.
Daha bir iki yıl evvel, sağlıklı, sırım gibi yakışıklı bir gençti. Her şey ne kadar da yolunda görünüyordu. Ama sonrasında başına gelenleri anımsayınca burnunun direği sızladı.
Parlak bir geleceği olan seçkin bir bilim adamı olarak, genç yaşında, kâinatın sırlarını çözme yolunda emin adımlarla ilerliyordu ki, o meşum, esrarengiz olay meydana gelivermişti.
Uzayın derinliklerinde, bütün gücü ve çekiciliği ile bir esrar yumağı halinde keşfedilmeyi bekleyen 'Kara Deliklerin' anti maddesel oluşumları ile ilgili çalışmalarını sonuçlandırmak üzere idi. Kainatın oluşumundaki ilahi sırrı çözmek üzere olduğuna inanıyordu. Tanrının gücüne uzanırcasına yaptığı girişimlerin, sonuçlarını almaya da başlamış gibiydi. Artık bu büyük esrarın çözümüne varan son adımı gerçekleştirmek üzereydi ki, nasıl oluştuğu bir türlü anlaşılamayan, Tanrının bir ikazıymışçasına, oluşuveren esrarengiz bir ışın şokunun etkisi ile kendinden geçivermişti.
Bütün fonksiyonlarını kaybeden laboratuarının karanlık suskunluğu içinde, öylece şuursuzca ne kadar kaldığı bilinemiyordu. Onu, yerde baygın yatarken bulanların tahminine göre, öyle pek fazla bir sürenin geçtiği de sanılmıyordu.
İlk muayenelerin neticeleri de oldukça müspetti. Bu olayın, üzerinde, öyle gözle görülür bir etkisinin olduğu da söylenemezdi. Hatta hastanede kalmasına bile lüzum görülmemiş, birkaç günlük istirahat tavsiye edilerek evine gönderilmişti. O, buna bile gerek görmemiş, ertesi gün, bir an önce laboratuarın yeniden yapılandırılması sağlamak ve çalışmalarına devam edebilmek için işinin başına dönmüştü.
Ancak kısa bir süre sonra, vücudunda garip değişiklikler oluşmaya başlamış, inanılmaz bir hızla yaşlanmakta olduğunu fark etmişti. Doktorların koyduğu 'progeriya' teşhisinin etkisi ile bu kadar süratle yaşlanmasındaki sır bir türlü çözülememişti. Yapılan bütün müdahaleler etkisiz kalmış, üç beş ay içinde ihtiyar bir adama dönüşüvermişti. Bütün organizmasının büyük bir hızla çöküşünü ve süratle ölüme sürüklenişini önleyecek bir çare bulunamamıştı.
Bu günün şartlarında bile, böylesine güçlü bir insan beyninin, çok nadir rastlanan böyle bir dehanın kaybolmasına engel olmak için, bütün ilim dünyası el ele vermiş bulunuyordu. Vücudun kurtarılama ihtimalinin kalmadığı anlaşılınca, hiç olmazsa beynin kurtarılabilmesi ihtimali üzerinde yoğunlaşılmış ve bunun denenmesine karar verilmişti.
Şu anda da burada, yepyeni bir tekniğin kullanılması ile, beyninin, çok genç, bambaşka taze bir vücutta yeniden yaşama dönebilmesi ümidiyle yapılacak olan ilk beyin nakli ameliyatının, kendi üzerinde denenmesini bekliyorlardı.
Yanında sessizce yatmakta olan genç kadın, geniş yuvarlak yatakta, ona daha bir sokulup, küçülmüş, sıska, buruşuk vücudunu kucakladı. Ümitsiz, üzgün bir fısıltı halinde:
-Yani, şimdi bu seni son görüşüm mü oluyor? Diye mırıldandı.
Adam, zorlukla, adeta tıslarcasına cevap verdi:
-Maalesef öyle. Bu ameliyat, sadece beynimi kurtarmayı amaçlıyor. Görüyorsun, çürümekte olan vücudum, hayatı terk etmek üzere. Onu kurtarmanın bir yolu bulunamadı. O, ölüyor artık.
Bir süre sessizce bekleştiler. Adam, son bir gayretle, başının gerisine doğru uzandı. Parmakları, video helografın kumanda tablosundaki tuşların üzerinde dolaşırken:
-Bana, bir şifre vermişlerdi. Yaşam ve ölümle ilgili bir şeyler anlatıyormuş. Güya beni rahatlatırmış. Ne alakası varsa?.. Beklerken seyredelim bari...
Yatağının baş tarafı hafifçe yükseldi. Boşlukta oluşuveren mücessem görüntüleri seyrederken, semavi bir tebliği andıran bariton sesin anlattıklarını, buruk bir ilgisizlikle dinlemeye başladılar:
-"Bütün canlılardaki en güçlü içgüdü, hayatı idame ettirme içgüdüsüdür." diyordu ses. "Pek fark edilmese, başka hedeflere yönelikmiş gibi gözükse de, bütün canlıların çabalarının ardındaki gerçek neden, hayatı olabildiğince uzatabilme, şu veya bu şekilde ölümsüzlüğü yakalayabilme arzusunda yatmaktadır. Bu korkutucu sondaki bilinmezliğin ürküntüsünden de öte, böylesine güçlü bir yaşama ve üreme içgüdüsünün ardında yatan gerçek, en ilkel tek hücrelisinden en gelişmiş akıllı yaratıklara kadar bütün canlıların hücrelerine işlenmiş olan ölüm korkusuyla, genlere programlanmış, simgesel de olsa, benliği sonsuza taşıma ihtirasından başka bir şey değildir. Kahramanlar tarihte, sanatkârlar eserlerinde, ama tamamı çocuklarında yaşama devam edebilme ümidinde teselli ararlar. Antik piramitler, bu sonsuzluk umudunun somut bir delili olarak, hâlâ kumların arasında bekleşip duruyorlar. Bütün dinler de, ölümden sonraki sonsuz hayatın muştusu ile, bu kısacık ömürlerin yaşanabilirliğini sağlamak, ölümün ardından yok olup gitme dehşetini hafifletebilmek çabası içinde olmuşlardır."
Yaşlı adam, belirgin bir sıkıntı ile kumanda tablosuna uzandı:
-Aman ne mühim(!) diye söylenerek programı bir hayli ileri aldı.
Görüntü ve ses netleşti:
"... Organizmanın sahip olduğu, doğal potansiyel enerjiden kaynaklanan bu sinyaller, vücut ile beynin iletişiminde önemli rol oynarlar. Bu sinyallerin en büyük özelliği, bireye özgü, olağanüstü farklılıklarıdır. Bütün organ nakillerinde, vücuda yerleştirilen yeni organın ürettiği yabancı sinyaller, vücuda ait özel sinyallerle uyum sağlayamadıkları için, vücudun korunma mekanizmasının harekete geçmesine ve yabancı organın imha edilmesine sebep olurlar. Şimdilerde şahsa özel bu sinyaller, sinyal özelliklerine ve palsarının farklı frekanslarına göre sınıflandırılıp kodlanarak, şahısların nüfus kayıtlarına ilave edilmiş ve her an kullanım kolaylığı sağlanmış bulunmaktadır. Bir transplantasyon sırasında, aynı sınıfa giren organların sinyallerinin ayrıntılarında farklılıklara rastlanırsa, bular da bilgisayar denetimli, uygun uyarı ve şoklarla, ameliyat edilecek şahıs için özelleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu sayededir ki, organ nakli ameliyatlarının taşıdığı risk, hemen hemen sıfıra indirilmiş bulunmaktadır. Ancak, vücudun bütün organizmasının, herkesin kendine özgü, parmak izi kadar kişiye özel sinyallerinin tümünün bütünlüğü içinde programlanmış bulunan beyinlerin, canlılar arsında nakli, bu güne kadar mümkün olamamıştı. Çünkü bir kişiye ait beynin sinyal bütünlüğüne sahip başka bir vücudun bulunması ihtimalli, yok denecek kadar, son derece düşük olmaktadır. Şimdi artık, uygun bir vücut bulunabilmesi halinde, beynin bu değişik vücuda ait sinyallerin yabancılığını algılayabilmesindeki direnci kıracak ve kabullenmesini sağlayacak yeni bir bilgisayar programı hazırlanabilmiştir. Artık kaybedilmemesi için yeterli nedenler bulunan bir beyne uygun vücut bulunması halinde, ilk beyin naklinin yapılabileceği kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu denemenin riskini kabullenebilecek bir dehanın beyninin, uygun bir vücuda nakli imkânı doğduğu takdirde, bu riski kabullenecek beynin sahibine, insanlığın en büyük teşekkürü, başarı ümidinin ardındaki ebedi hayat müjdesi olacaktır."
Ses kesildi, görüntüler kayboldu. Normal geri döndü.
Huzursuz bir sessizliğin ardından, kadın, çekingen ürkek bir fısıltı halinde:
-Sonrasında... Eğer her şey yolunda giderse, ruhunla da olsa, bana döner misin? Benimle olur musun tekrar?
Adam, kaybolmaya başladığını fark ettiği son enerjisini de kullanmaya çalışırken, zor işitilebilen bir sesle mırıldandı:
-Bilemem ki!.. Bu mümkün olsa bile, sana dönen ben olmayacağım ki. Görüntüsünden öte, vücuttaki genler de ona ait olacak. Özel hayatım da onunki olacak artık. Şahsa özel bütün bilgiler, nüfus kayıtları bile artık onunkiler olacak. Belki de hisler bile... Hisler sadece beyinde oluşmaz ki, bütünüyle vücuda ait benliğin oluşturduğu bir duygudur o. Her halde ben, onun vücuduna yerleştirilmiş yabancı bir beyin olarak kalacağım. Onun genç vücudu, zaman içinde, benim beyin hücrelerimi bile etkileyip kendine mal eder, ruhumu bile sahiplenebilir. Asıl bundan korkuyorum ben. O zaman tamamen yok olur giderim işte. Ama kesin bir şey var, bundan sonra ben, ben olamam bir daha. Bunu göz ardı etmememiz lazım. Bu gerçeği yadsıyamayız.
Kadın, kaybetmekte olduğuna inanmaya başladığı bu şekilsiz vücuda, pek de bilinçli denemeyecek bir davranışla sıkı sıkıya sarıldı. Ümitsiz bir hıçkırığa karışan, son bir gayretle:
-Peki!... diye fısıldadı. Kimmiş sana verilecek bu vücudun sahibi? Onu hiç gördün mü sen?
Adam biraz duraksadı:
-Garip değil mi? Ben de kim olduğunu filân bilmiyorum. Bir resmini bile göstermediler bana. Nasıl bir şeye benzeyeceğimi bilmek isterdim doğrusu. Yalnız, on altı, on yedi yaşlarında, sağlıklı bir genç olduğunu söylediler. Bir kaza sonucu beyni ölmüş. Galiba, şu anda da benimkinin benzeri yapay bir beyne bağlı olarak, benim beyin sinyallerimle uyum sağlamasına çalışılıyormuş. Eğer başarılabilirse, az sonra, o yapay beynin yerini benim beynim alacakmış.
Kadın, ürperdiğini hissetti, bütün tüyleri diken diken olmuştu:
-Nasıl oluyor da bu kadar sakin bekleyebiliyorsun? Korkmuyor musun hiç?
-Bilmem, korkuyorum her halde. Ama zaten, başka çarem, başka bir ümidim de kalmadı. Nasıl olsa ölüyorum artık. Ölüm şeklini umursayacak durumda değilim ki... Sakin kalmam için, bir şeyler de yapmışlardır her halde.
Birden sesi güçlendi:
-Düşünebiliyor musun?.. Eğer bir başarılabilirse, eğer bu operasyonda muvaffak olurlar da, başka bir vücutta yaşamam gerçekleşirse, ölümsüzlüğü yakalamam işten bile değil. Ölümsüzlüğe açılan bir kapı bu!.. Bu başarılı olursa, ilerde bir ikinci, bir üçüncü ve devamı neden olmasın ki!
Şimdi, büyük bir heyecanla çırpınan ihtiyar adamın bütün vücudunu, ebedi bir gençlik umudunun, ilahi beklentisindeki ihtirasta yeşeren bir canlılık sarmış gibiydi.
-Biliyorsun! Diye bağırmaya çalıştı. Çevremde zaman durdu adeta, ben ise zaman içinde korkunç bir hızla akıp yokluğa gidiyorum. Şimdi zamanın durdurulabilmesi ümidinin doğması bile büyük şans. Üstelik ölümsüzlüğü yakalayabilme ihtimalini de elde etmiş bulunuyorum. Bu ümidin peşinde yok olup gitsem bile, umurumda değil artık.
Bütün gücünü tükettiği için yatağına yığılıp kaldı. Bunlar son sözleri oldu. Vücudundaki canın çekilmekte olduğunu fark etti. Karanlık bir boşluğa yuvarlanıp giderken, o, yanında ümitsizce çırpınıp duran telaşlı kadına, son bir veda bakışı sunmaya çalışıyordu.
İçine düştüğü bu karanlık boşlukta ne kadar kaldığını hiçbir zaman öğrenemedi. Anlamsız uğultular anlamlı seslere, kâbus gibi karanlık bulutlar bulanık şekillere dönüşmeğe başlarken, o, zamansız bir ortamda, hayatla ölüm arasında çırpındı durdu.
Cam bir silindirin içinde şuursuzca yatarken, özel olarak programlanmış bilgisayarın denetlediği yaşam destek sistemleri, onun, hayatla ölüm arasındaki o ince çizgiden öteye geçmesine imkân vermiyorlardı.
Nihayet, kendine gelmeye başlayınca, içinde bulunduğu cam silindir, ayakucundaki tünelden, başka bir bölüme aktı. Ve sonunda, bilgisayar, onu kendisi ile baş başa bırakıp aradan çekiliverdi.
Gözlerini açtığı zaman, üzerine eğilmiş, sevinçten pırıl pırıl parıldayan bir sürü gözle karşılaştı. Üzerindeki cam kapak açılırken, hayretle karışık büyük bir mutlulukla sarsıldığını hissetti. "Başardık!" diye geçirdi içinden. Büyük bir huzurla gözlerini kapattı. Şuuru tamamen yerinde idi. Beyni, eskisi gibi çalışıyor ve onun beyni olmaya devam ediyordu. Evet, bu kendisi idi.
Kısa bir süre, içinde bulunduğu durumun keyfini çıkartırcasına öylece hareketsiz kaldı. Daha sonra, içinde bulunduğu bu vücudun kendisine ait olduğundan emin olmak istercesine, ellerini vücudunun üstünde dolaştırmaya başladı.
Birden dehşetle irkildiğini hissetti. Hayır bu olamazdı, olmamalıydı. Gözleri iri iri açılmış etrafındakilere bakınırken, hâlâ inanamadığı yeni durumundan emin olmak istercesine, elleriyle, vücudunu kontrole devam ediyordu.
Etrafında kümelenmiş doktorların ışıldayan bakışlarından medet umarcasına, çaresiz bir yakarışı andıran, kendi sesi olduğuna bile inanamadığı, ince tatlı bir sesle sızlandı:
-Bunu nasıl yapabildiniz bana?!...
Onun sızlanmasını hiç umursamayan, büyük bir sevinç ve mutlulukla titreyen, gurur dolu müşfik bir ses:
-Mecburduk buna, dedi. Bulunabilen yegâne vücut buydu.
Şefkat ve anlayışla gülümseyen başka biri:
-O kadar da güzel bir kızın vücudu ki bu, onun yok olup gitmesi de, senin beyninin, kaybedilmesi kadar büyük bir kayıp olurdu.
Özcan Sungurçetin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Selda Eruzun Tetik |
Cadı..
Yeni kararlar ve yeni başlangıçlar dizelerimi açıklıyorum…
Merak edenler okur artık!.. Etmeyenlerin de keyfi bilir...
Zira; ilk kural olarak neden aramak ve gözlemlemeye son veriyorum..
Çünkü; her şeyi ve herkesi geldiği gibi hayrıma kabul ediyorum..
Aksi halde de bir şey değişmiyor, nasılsa!!
Yaptığım yanlış yada doğru, hiçbir şeyi sorgulamıyorum gelen sonuçlara olduğu gibi razı olup, neticelerinden yeni kapılar açıyorum kendime..
Çünkü; hayat da bir bumerang nede olsa!!…
Ve;dönen devranda,elimi belime koyarım bir gün nasılsa..
Yer çekimi kanunu, havaya atılan her taş, er yada geç düşecek elbet..
Yeter ki hedefi şaşırıp, başkalarının kafasını yarmasın!..
Eski benin, revizyondan önce ki halini gömüp, yerine yeni benle yeni sayfalara umutla bakıp,
eskiyi hiiç düşünmeyeceğim bile...
Çünkü; kaybettiğimi sandığım her şeyin yerine yenilerini doğuracağım...
Ve yeni benle, yeni karakterler, yeni uğraşlar ve en taze bilgiler ile yine yeni bedenimi ve ruhumu da çok seveceğim, biliyorum..
Ne kadar sinirim, kendime bayılıyorum!!...
Hiddetim taştığı zaman yüzden geriye doğru sayıp, susacağım ve tüm olumsuzluklara sabırla meydan okuyacağım.
Çünkü; biliyorum ki önce ki her şey gibi buda bir gün bitecek..
Bizler Levis giymek için Amerikan Pazarını arşınladığımız günlerden geçmiş bir dönemiz, nede olsa...
Biraz deli olup, insanları geri durmasını engellemeyeceğim, artık..
Hepimiz aynı çerçeveden bakmak zorunda değiliz hayata!
Çünkü; buda bir çözüm nede olsa!
Giydiğim yüksek ökçelere rağmen süratli yürürüm, ağır aksaklar geri dursun hızımı kesiyor..
Bunalıp hayata darıldığım zaman sebebini başka nedenlerde aramayacağım, artık..
Çünkü; Çaresizsen çare sensin nasılsa...
Kılavuz kaptan istifa etti, iyi ki varsın deniz feneri….
İş hayatımda aradığının ne olduğunu bilmeyenlere;
İstedikleri şey: Yaratıcılıksa pazarlık olmayacağını / yok muhasebeyse ellerindeki daha basit şeyler ile idare etmeleri gerektiğini anlatan uygun bir iş dili keşfedeceğim..
Çünkü; ne söylediğimizin değil, nasıl söylediğimizin çok önemli olduğunu öğrendim en nihayet..
Söz deliye söylenir ama akıllıya, şakayla her istediğini söyleyebilirsin.. Adı üstünde şaka nede olsa….
Küçük hesaplar yapanlara sıkılmadan "Hem cam kenarı hem şoför arkasının 2,5 lira olmayacağını yılmadan yineleyeceğim.."
Çünkü; sebat ve zaman benim en değişmez altın kuralım..
Merak ediyorum; sabrın kendisi taş ne zaman çatlayacak!!
Sementa olduğumu düşünenlere benimde normal bir insan olduğumu, uzaylı olmadığımı ve zaman zaman benim de canımın yandığını anlatmaya çalışmaktan da vazgeçiyorum..
Çünkü, nede olsa her şey hayalle başlar..
Belki de bir bakmışınız ki; bir gün cadı olmuşum…
Selda Eruzun Tetik
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
ÖZLEDİM
Bil bilsen nasıl özledim seni
Kara kaşlım kara gözlüm
Kaçak aşkım yasağım
Sarhoşluğum
Söğüt gölgem
Dilini dudağını
Sözlerini özledim
Ansızın gelsen
Şaşırsam
Boynuna sarılıp öylece kalsam
Küs, sitem et
Vur duvarlara sensiz olan her şeyi
Çat kaşlarını
Tutsaklığım
Türküm
Hoyratım
Vay canım vay
Gel yüreğine bas beni
Sıkı sıkı sarılmanı özledim
MENDERES SAMANCILAR
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Seramik tabak üzerine motif çalışması tüm dünyada yaygın bir uygulama. http://www.portmeirion.tv/motifs1.htm kısa yolunda bu çalışmalarla ilgili çok sayıda örnek bulacaksınız. Özellikle meraklılarına durulur.
http://www.medikalsozluk.com Medikal dilde bilmek istediğiniz kelimelerin, hastalıkların ve terimlerin tamamını bulabileceğiniz, sözlük tadında bir kaynak. Mesela grip seçeneğini tıklıyorsunuz hemen size …Tıp dilinde influenza adı verilen bu hastalık bulaşıcıdır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp, salgın hale gelebilir. Paçavra hastalığı da denir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir… şeklinde bir açıklama getiriyor. Bilmekte fayda var.
...Mutfak kültürünüzü geliştirmek, en güzel, pratik, kolay yemek tariflerine ulaşmak için yemek siteleri arasında alternatifi olmayan yemek sitesi... http://www.yemektarifleri.org/ Bir de siz deneyin bakalım gerçekten alternatifleri yok mu?
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|