|
|
|
3 Mart 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Uç bakalım THY, seni kim tutar!.. |
Merhabalar
Bugün büyük gün. Metrobüs boğazı aşıp, karlı dağlardan geçip, bizim yakaya ulaşıyor. Avcılar-Söğütlüçeşme arasını 40 dakikaya indirecek bu projenin işe yarayacağını düşünenlerdenim. Amma velakin, Topbaş Başkana teşekkür edeceğimi sanıyorsanız yanılırsınız tabi. Ben İstanbul'un projelerini kendisinin yarattığına inananlardanım. Eğer doğal akışa set çekmeden yol verirseniz, gereken parayı borç harç bulmak hiç te zor değil. Raylı sistem yerine neden 2 milyon dolarlık metrobüslerin tercih edildiğini sorgulamak ya da 29 Mart'ta seçim olmasaydı durum farklı mı olurdu diye sormak bile abesle iştigal olur artık. Binelim metrobüsümüze keyfimize bakalım.
Metrobüse binelim binmesine ama THY'nı kulllanalım mı biraz durup düşünmek lazım. Kaza ile başlayan tartışmaların perde arkasında THY'nın Tayyip Bey ve ekibi tarafından topyekun ele geçirilmesi var aslında. Benim istihbarat becerim olmadığından bu konuda bilgi sahibi olan köşe yazarlarından kopya çekmeyi ve bu sayfalara ufak ufak notlar düşmeyi seviyor ve sürdürüyorum. Efendim, bu ameliyeyi Necati Doğru öyle güzel anlatmış ki, üstünde yorum yapmaya bile gerek kalmamış.
THY Tayyip Bey'den önce bir devlet kuruluşuydu. Belki şimdi bile birçoğunuz hâlâ öyle olduğunu sanıyor. Oysa öyle değil. Tayyip Bey ilk iş belediyeden tanıdığı, batakçı Kombassan'ın genel koordinatörü Candan Karlıtekin'i CEO, İSKİ'den Temel Kotil'i Genel Müdür, Hamdi Topçu'yu da Yönetim Kurulu Üyesi yaptı. Bunların asli görevi THY'nı denetimden uzaklaştırmaktı. Öyle ya, 70 yıllık kuruluş dört koldan denetleniyordu, dolayısıyla nemalanmak zordu. Üç silahşörler yönetimindeki THY'nın devlet malı olan %50.88 hissesi, başbakan başkanlığındaki Özelleştirme Yüksek Kurulu'nda 2006'da alınan bir kararla, milleti uyandırmadan, sadece İMKB ve SPK haftalık bültenlerinde duyurularak, sessiz sedasız satıldı. Yani devletin payı %49.12, yatırımcının payı %50.88 oldu. Böylece yıllık 5 milyar dolarlık cirosu olan THY denetimden yırttı ve özelden daha özel bir statüye kavuştu. Bu üç kafadarlar kafa kafaya verip ilk iş olarak maaşlarını dört katına çıkarma, vergiden muaf hale getirme ve tabi sağını solunu yandaş ekiple süsleme kararı aldı ve yaptı. Peki bu satışın bedeli neydi derseniz, işte size kahrolmak için bir neden daha, sadece 460 milyon TL. THY'nın 2008 ilk 9 aylık kârı ise 833 milyon TL. Varın gerisini düşünebiliyorsanız siz düşünün. THY'nın hikayesi bu, ya diğerleri? Hepsinde benzer darbe hikayeleri var hiç merak buyurmayın. Bunlar bir düşsünler iktidardan, bakın görün siz, yüce divan fazla mesai yapıyor mu yapmıyor mu?
...
Dün Kahve Molası'nda epeydir rastlamadığım bir haber aldım. Bir yazarımızın yazısı bir başka sitede, kendini yazar sanan bir hırsızın adıyla yayınlanmış. Hem de ne yayınlanmak, insan utanır birkaç kelime değiştirir değil mi? Ona bile üşenmiş, aynen benim yayınladığım haliyle kopyala yapıştır yapmış. Başında da kocaman resmi. Hem de öyle tek yazılık bir yazar da değil. Denge gazetesi diye bir haber sitesinin tescilli yazarlarından Cevahir Kul hanım. Örnek olması açısından orjinalinin ve çalıntının linklerini aşağıda veriyorum, yorum sizin.
Orninali: http://www.kmarsiv.com/sayilar/20080514.asp#rahsansimsek
Bu da hırsızlık ürünü: http://www.dengegazetesi.com.tr/author_article_detail.php?id=988
İlgili yerlere, gereken sertlikte mesajlar attım ama henüz bir yanıt alamadım. Yarın telefonda Tayyip Bey'i taklit edeceğim. Bu konuya öylesine içerliyorum ki, lütfen yazılarınıza sahip çıkın. Araştırın ve hırsızları bulun. Hep birlikte afişe edelim. Bugün bizim ters köşenin doğum günü. Kendisine mutlu ve sağlıklı koca bir ömür diliyorum. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Ters Köşe : Mehtap Akdeniz Hayal kurmak gibidir kendin olmak... |
|
Üç beş kadın bir araya geldiğimizde konuştuğumuz konular genellikle bellidir. Önce varsa çoluk çocuk, biliyorsak börek çörek, vaktimiz bolsa hal hatır muhabbeti yaptıktan sonra uzun uzun erkekleri konuşmaya başlarız.
Biz kadınları bilirsiniz her yaşadığımız olayı dramatize etmeye, 'senin ki de bir şey mi, bir de benimkini dinlesen' demeye pek bayılırız. Olaylar ve kişiler öyle bir abartılı anlatılır ki; konu edilen eski sevgiliniz bile olsa, onu tanımakta güçlük çekebilirsiniz. Erkekler -gerçekten- sevdiği kadına bunu yapmaz, yani yaşadıklarını her türlü ayrıntısıyla diğer erkeklere anlatmaz. Kadınlar ise -gerçekten sevmiş olsa bile-yaşanmış, yaşanmamış ne varsa anlatır. Hem de öyle bir anlatır ki, sonunda kan kardeşinize bile ağzınız sulanır. Muhtemelen bu sebepledir ki, birbirinden sevgili kapma hadisesi en çok kadınlar arasında yaşanır. Acı, tatlı, yavan, tadına doyum olmaz ayrımı yapmadan erkekleri en mahrem şekliyle konuşur, en basit toplantıları bile denenmiş tariflerimizle ziyafet sofrasına çevirmeye özel gayret gösteririz..
Erkeksiz toplantıların ana menüsü olan erkeklerimizi atıştırmaya ara sıcaklarımızdan başlarız. Bunlar genellikle fast food ilişkilere mahkum erkeklerdir. Hiç bir şeyi derinlemesine yaşama becerileri ve alışkanlıkları olmadığından kadınlar için de - anında yenmesi gereken- ara sıcak muamelesi görürler. Onlara süretimizi verir, aslımızı hayallerimizdeki prense saklar, kendimizi pek sık koklatmayız. Açıkçası, 'Atıştırın açlığınız yatıştırın' misali bu tür erkekleri basbayağı kullanır, her vesile ile karizmalarını yerle bir etmeyi de ihmal etmeyiz..
Ara sıcakları atıştırdıktan sonra kısa bir mola alırız. Mendillere ağzımızı silerken, aklımıza mendil muamelesi yaptığımız erkeklerimiz gelir. Kimi kağıt peçete, kimi ipek mendil muamelesi görmüş olsa da sonunda kullanılıp bir yere fırlatılmıştır. 'Haaa bir de öle biri vardı doğru ya...' şeklinde olaya ısınmaya başlar ve aynı muameleyi bizlere yapan bir iki densiz(!) sevgiliye de bu vesile ile tükürüp, ana yemeği yemeğe başlarız.
Ana yemek genellikle doygunluk hissi veren, fazla kaçırınca insanı şişiren, baş tacımız mevcutlu erkeklerimizdir. Genellikle 'Bunu mutlaka yemelisin, sana yararlı' diye küçükken bize zorla yutturulan, aslında tadı tuzu birbirinin aynı ama adı başka konan, baş yemek muamelesi görse de, tabakta yarım bırakılan yemeklerden işte. Hani kimi koca, kimi de dost-plus statüsünde olup, hep hayatımızda olanlar varya işte onlar.
Erkekleri yedikçe erkeklere açlığımız daha da artar, hepsini çiğ çiğ yiyesimiz gelir.
Ama içlerinde biri vardır ki, O başkaaaaaaa!!! Tatlı misali en sona saklarız onu.. Her kadının hayatında bir tane 'O başka'sı illaki vardır. Her erkeğin de bir 'O başka' tatlı kadını.
'Aman, onun nesini sevdin?' diyenler çoktur, 'O'nun için. Bir türlü onda ne bulduğunu, neyi sevdiğini dile getiremez insan. 'O' kadın, 'O' adam başkadır işte ne hikmetse.
Yine de anlamaya çalışır eş dost olanı biteni...
- Peki 'O' nu başka yapan şey neydi?... Dışardan bakıldığında hah işte bu! denecek hiç bir tarafı yoktu... iyi bir keşif, tam bir denk gelme desen o da değil... o dönemdeki ruh haline denk düşmüş olabilir belki ama peki o zaman niye hala aklında... neresi başka anlamıyorum...
- Bu bakış açısından beni anlaman mümkün değil, ben de kendime anlatamıyorum zaten. Aslında gerçekten 'O başka' falan değildi, ama ben onunla 'kendimi başka' hissettim, hepsi bu.
- Düş gibiydi yani...
- Hayır, düş gibi değildi... Hayal kurmak gibi bir şeydi...
Bu dakikadan sonra dil başka, beyin başka konuşur hale gelirsiniz. Bundan sonrasını kelimelerle anlatmak mümkün değildir çünkü. Yüzleştiğiniz tatlı gerçeklik sizi sarsar.
''O başka falan değildi, başka olan bendim...
Etraftaki sesler uğultu, kuru gürültüdür artık... Anlatmayı bırakıp, düşünmeye başlarsınız...
Peki, ben onunla neydim?.
Yaşananlar düş olamazdı...
Düş görürken insan bir şey yapmak ister, tepki verir, konuşur; ama eninde sonunda etkisine alamayacağı bir hikayenin seyrine boyun eğmek zorundadır. Düşlerinde kedileri konuşur, uçsuz bucaksız göklerde kanatsız uçabilir. Düşünü başkalarına anlatıp yorumlamalarını isteyebilir, ya da kendini uyandırarak bu düşe son verip, o düşü bir daha görmeyebilir... Düş görmek herşeyden önce insanın başına gelen birşeydir. Bu başıma gelen bir şey değildi...
Hayal kurmak gibi bir şeydi işte...
Hayal insanın başına gelen bir şey değildir. Sadece kendimiz, gerçekten istersek hayal kurar, içimizde kalan ne varsa hepsini yapar, nerede olmak istiyorsak orada olur, bütün güzelliklerimizi kendimiz gibi yaşarız. Hayallerimizi başkasına pek anlatmayız, anlatsak da yorum yapılmasını hiç istemeyiz.
Hayallerimiz bitsin istemeyiz, en tatlı yerden başlar hayaller ve sonsuzluk noktasında öylece kalakalır. Hayallerimizde özgür, huzurlu ve sınırsız oluruz. Bütün hayallerimiz bizimdir, bütün hayaller kendimiz. Ben onunla kendim gibiydim...
Siz bunları düşünüp, hayata yeni başlarken, kızların toplantısı çoktan bitmiştir. Eve koşup yazmak istersiniz. Hemen bir kahvemolası alıp, 'kendinizi' yazmaya başlarsınız.
Hayal kurmak gibidir kendin olmak...
Aşk gibi değildi... Başka türlü bir şeydi. Hani şöyle yatağa uzanıp, bir cigara yakıp, küllüğe uzanmaya üşenip, külleri avucuna biriktiririsiniz de kendinizi hiç yadırgamazsınız ya, onun gibi bir şey işte... Ne 'o' başkaydı, ne de 'ben' onunla başka, ne başkası, ilk kez kendim idim.
....
Sevgili dostlar, bundan sonrasını kendiniz yazmalısınız. Kadın erkek ilişkileri üzerine bildik, beylik şeyler yazamayacak kadar 'kendiniz' olarak yazın lütfen bundan sonrasını; 'Kendim gibiydim onunla' diyebildiğiniz o tatlı sevgili ve en önemlisi kendiniz için...
Ben öyle yaptım.
Mehtap Akdeniz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Burçin Çobanoğlu |
İzi Kalmış Hatıraların
Öylece akıp gidiyor hayat. Geride çöp olmuş bir kaç parça anı. Bazen küçük bir notla bazen de kurutulmuş çiçeklerle çıkıyor eski defter aralarından.
Son sayfasına gelinmeden köşeye konmuş ajandalar, şimdilerde kulağının pamukları sökülmüş o çok değerli oyuncak, parmak izi hala üzerinde olabilecek sararmış bir sayfa mektup duruyor. Geçmişe kanıt olsun diye..inatla...
Hatıralar eskidikçe mi yoksa yaş ilerledikçe mi yitiriyor anlamını?
Zamanla kabuk kabuk olup dökülüyor mu kırgınlıklar?
Affedilmeyenler affedilir; hatta yoldan geçerken omzunun bir saniyelik değdiği insanlara mı dönüşüyor o yücelttiklerin?
Kimi zaman hayallerle büyütüp hayatının merkezine oturttukların, kimi zaman uğruna gözyaşı döküp kuru kuru sarhoş oldukların şimdi hangi hayatın kahramanı sence?
Senin derin karanlıkta boğulup uyuyamadığın gecelerin, onlarınsa sıcaklığından güç aldığı bireyleri var belki de.
Belki de bir yarım kol kalmıştır geriye. Kesilmiştir tüm fotoğraflar birbirine sarıldıkları noktadan. Özene bezene seçtiğin o kazak başka bir teni ısıtıyordur.
Senin için değildir artık o şarkılar. Başka kulaklara fısıldanıyordur.
Kim bilir kaç günde tükettiler tüm yaşananları kaç kalemde sildiler.
Şimdi toplanma vaktiyse eğer, çöpe dönüşmüşse yaşamın, bir poşetle toplanır belki. Deneyebilirsen; varsa cesaretin, hiçbir zaman boş sayfalarını dolduramayacağın o ajandanı çöpe atmakla başla güne. Yepyeni bir hayata bomboş bir sayfayla...
Burçin Çobanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Bu, Kör'ün Ağlamasıdır!...
Soğuk bir yaz gecesi, sokaklar giderek tenhalaşmakta, zaman bütün yorgunluğunu yok etmenin derdinde… Şehir sıcakların ortasında gelen soğuğa alışmaya çalışıyor, sokağın köşesinde, kimsenin fark etmediği biri duruyor. Üzerindeki elbiseyi uzun zamandır çıkartmadığı belli, elindeki sopasını kendisi gibi duvara dayamış bekliyor… Dilenmiyor da….
Öylesine oturup bekliyor, öylesine zamansız oturup duruyor. İlginçtir, gelen geçenle ilgilenmiyor, kimseye bakmıyor, kimse de onu görmüyor…
Soğuk kendini iyice hissettirmeye başladı, sokakta herkes usul usul çekilirken köşelerine, adam hiçbir şekilde istifini bozmadan duruyordu yerinde.. Uzamış sakallarını yalayan rüzgara aldırış etmeden bekliyordu..
İçeri giriyorum, bütün camlar kapalı ama ben üşüyorum. Mutfaktan bir bardak çay doldurup, cam kenarına geliyorum. Adam, hala aynı yerinde bekliyor. Kulağıma müzik setinden gelen ses doluyor. "işte böyle her şey bitti…" günün son demleri, ay çoktan oturmuş tahtına… dışarıda sadece soluk bir sokak lambasının ışığı, onun altında bekleyen adamın sessizliği var…
Çayım bitti. Canım sigara içmek istiyor, umarım atmamışımdır paketi daha!..
Buldum sigarayı, çayımı doldurdum yeniden.. Yine cam önündeyim, adam bekliyor hala yerinde…
Kimbilir nedir onu bu kadar çaresiz, bu kadar bitik hale getiren?... Gözlerine yorgunluğu dolduran nedir, kimbilir?!... Gözlerim ağırlaşıyor usulca, zamanı geldi artık anlaşılan gözlerimi kapamanın… Uzun bir nefes alıp cam kenarına bıraktım sigarayı… İçeri gidip, dolaptan aldım alacaklarımı, gelip oturdum yerime… Adam hala dışarıda bekliyordu ama daha bir büyümüş gibiydi sanki, daha net görüyordum onu ama hala seçemiyordum yüzünü!... Masaya yaklaşıp üzerinde duran kağıda baktım, dün koyduğum yerdeydi…
"dört kitabın manası / budur eğer var ise / …../ dirilikte öldür beni / varıp orda ölmeyim/"
Anlamsız oldu şimdiki halimle ama o çalmaya başladı ve ben bu ezgiyi çok seviyorum. Bir sigara daha mı içsem acaba?... Yok… Olmaz… Zamanı kandırmak olmaz…
İlaç kutusunu açtım, içinde olan bütün ilaçları yuttum. Cam kenarına oturup, ölmeyi beklemeye başladım. Adam kalktı, gözlerim yavaşça kapanmaya başlıyor adam ayağa kalkıyordu. Bana doğru geliyordu, gözlerinin altında yaş vardı ama gözlerini göremiyordum. Gözlerim kapanmıştı. Yanıma geldiğini hissettim, hiçbir şey yapamıyordum, elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bana doğru eğildiğini hissettim. Dudaklarımdan sözler kendiliğinden döküldü…
- ağlıyorsun!...
- bu kör'ün ağlamasıdır!...
mektup hala masada duruyordu…
derler ki; bir insan, kendi hayatına son vermek isterse, onu almaya Azrail gelmezmiş. Kendi hayatına son vermek istediğinden lanetlenen kişiyi almaya Azrail'in yardımcılarından olan ve intihar edenlerin ruhunu almakla görevli olan, 'kör' gidermiş. Aslında, zamanın birinde 'kör' bir insanmış, sevgilisinin intihar edişini görmek zorunda kalmış. O günde tanrıya kendisini lanetlemesini söyleyerek, yalvararak gözlerini yerinden çıkartmış. Tanrı ise, 'kör'ü Azrail'in yanına verip, intihar edenlerin ruhlarını alma görevini ona vermiş. Ve 'kör', her ruh almaya gittiğinde gözlerinin olmadığı oyuktan gözyaşlarını dökülürmüş çünkü, onun bu gözyaşları ruhun dünyadan gidişini sağlarmış..
(Bir Kürt Efsanesi…)
Hayri Tunç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Şadıman Şenbalkan |
UYANIYORUM ŞU İŞE TABİİİ
Romen Diyojen gibi elime feneri alacağım, dolaşacağım sokakları; yakacağım gündüz vakti feneri…
Yapılmışı yapmak bazen itici gelir insana, onun için eskide yapılmış bu olmuşu, olacaktan ayırt ederek, adam arayan, insan arayan Romen Diojen'e hak vereceğim…
Adam haklı mı haklı düşüncesinde?
Bence haklı…
Sizce?
Galiba hak vermiş olacağız ki yüzyıllar önce yapılmış olanı hatırlar, etrafta adam kalmadı mı Romen Dyojen'in apaçık mizahı gelir aklımıza, dilimize…
Diyojen günümüzde yaşasaydı acaba neler bulacak, ne tür hareketleri ile içinden geldiği halkına neleri hicvedecekti kim bilir?
Mesela adam olmuş adamları nasıl ve ne şekilde irdeleyecekti?
Onu bilmem mümkün değil ama günümüze kadar gelmiş bu adam arama efsanesi ile adam arayan adam ve kadınların yoluna feneriyle ışık tutmuş bir adamı adam olarak değerlendireceğiz. Veyahut adam madam bulamadık mı ortalıkta; feneri yakıp gündüzleri adamı da kadını da aramak isteyebiliriz, fakat onun kadar cesur olabilir miyiz onu da bilmiyoruz…
Yeni bir gazete reklâmların alası ile Habertürk çıktı karşınıza…
Hayırlısı olsun millete ve çalışanlarına…
Romen Diyojen titizliği ile ben de küçültülmüş gazete sayfalarında yazar aradım yazar…
Bulmak istedim ama bulmadım…
Gazete çok sesli gibi görünüyor ama, tek sesli…
Renkli görünüyor ama renksiz…
Yazarlar ise az sayıda ve en önemlisi de kalemiyle çarpıcı yazarların yerinde yeller esiyor…
Hani bize bizi anlatacak olanlar?
Hani kimsenin söyleyemediği söylemleri söyleyen kalemlerden hiç olmazsa birkaçı?
Yok valla…
Ben göremedim!
Romen Diyojen gibi baktım hem de gazetenin sayfalarına ama yok kimse…
Gazetenin başındaki isim tirajı yüz bini geçmezse bırakırım bu işi demiş…
İddiaya bakın hele!
Uyanıyorum işe…
İlk günkü başarı, önemli ya…
Sunum önemli ya…
Ama esas önemli konu gazeteyi okutan köşe yazarı Sayın Altaylı…
Ya kendinize doğru düzgün yazar kadrosu edinin… Ya da verdiğiniz sözü yerine getirmek için geri sayım başlatın…
Gazetenin bünyesindeki yazarları kaç kişi okuyacak sanıyorsunuz siz?
Gazetenizi elime alır almaz beklediğim koca gazete yerine, küçültürmüş bir gazete geldi avucuma…
Sayfalar çok… Ekler fazla..
Ebatsa küçük…
Kâğıt üretiminden rahatsız değilsiniz uyanıyorum işe tabii…
Ama sizde uyanın bu işe…
Yani bu kadro ile o kadar sayfa yürümez…
Üstüne okur da hangi yazarı okumak için alır sizin gazetenizi bilmem ama ben bir okur olarak göremedim gerçek bir köşe yazarı!
İyisi mi siz önemli kalemleri arayın, gazetenize onlarla renk katın..
Balık baştan kokar…
Onun için uyandım işe..
Siz de uyanın…
İşin özü bu…
Şadıman Şenbalkan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
İNFİLAK
Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.
Bazen de bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.
Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
EDİP CANSEVER
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Seramik tabak üzerine motif çalışması tüm dünyada yaygın bir uygulama. http://www.portmeirion.tv/motifs1.htm kısa yolunda bu çalışmalarla ilgili çok sayıda örnek bulacaksınız. Özellikle meraklılarına durulur.
http://www.medikalsozluk.com Medikal dilde bilmek istediğiniz kelimelerin, hastalıkların ve terimlerin tamamını bulabileceğiniz, sözlük tadında bir kaynak. Mesela grip seçeneğini tıklıyorsunuz hemen size …Tıp dilinde influenza adı verilen bu hastalık bulaşıcıdır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp, salgın hale gelebilir. Paçavra hastalığı da denir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir… şeklinde bir açıklama getiriyor. Bilmekte fayda var.
...Mutfak kültürünüzü geliştirmek, en güzel, pratik, kolay yemek tariflerine ulaşmak için yemek siteleri arasında alternatifi olmayan yemek sitesi... http://www.yemektarifleri.org/ Bir de siz deneyin bakalım gerçekten alternatifleri yok mu?
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|