|
|
|
4 Mart 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Biz sana padişah olamazsın demedik ki!.. |
Merhabalar
Şu sayfaları karalamaya başladığımdan bu yana en komik eleştiriyi aldım dün. Sıkı bir Tayyip Bey taraftarı, benim kendisine Tayyip Bey diye hitap etmeme, başbakan hatta başbakanım diye hitap etmekten neden kaçındığıma takılmış, epeyce de kızmış. Şu tesadüfe bakın ki, tam ben kendisinden gelen mesajı okurken televizyonlar yukarıdaki pankartı haber veriyordu. Yani mesaj tam kapak oldu. Kıkır kıkır güldüm tabi. "Son Osmanlı Padişahı I.Recep Tayyip Erdoğan" beyefendiye kısaca Tayyip Bey diye hitap etmek olmazdı, haklıydı. Düşündüm taşındım, konuyu yeknesaklıktan kurtarmak amacıyla hitap şeklimi değiştirmeye karar verdim. Bundan böyle hazretlerini "Recebim" diye anma ve yere göğe sığdırmama kararı aldım.
Recebim, kendisine benzetmeye çalıştığı Baykal'ın "Maganda üslubu" sözüne "mal bulmuş mağribi" gibi atlayıp servetine servet katmak, kriz nedeniyle limanda yatan "gemiciğe" bir miktar yardımda bulunmak üzere tazminat davası açmış. Yetmemiş, alışık olduğu şekilde cevabı da yapıştırıp Baykal'a resmen "Eşek" demiş. E pes yani Recebim. Baykal kibar adamdır sana hakkettiğin gibi cevap vermez ama benim sırtımda yumurta küfesi yok, açtım mı bayramlık ağzımı sana hakettiğinin "daniskasını" söylerim ama terbiyem müsaade etmez (Cümle Recebim'in vecizelerinden derlenmiştir). Hergün böyle abuk bir söylemle yazıya başlamaktan zevk aldığımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ancak korkunç bir "Recebim baskısı" altındayım. Miting adını verdiği egosantrik haykırış toplantılarında ettiği laflardan acayip alınıyorum. Hele bir de, bunca şeye rağmen, Recebim'e teveccühlerinde en ufak bir eksilme olmayan bindirilmiş kuvvetlere daha da sinir oluyorum. Bu da benim psikolojik sorunum özür dilerim. İlacı da Recebim'in ta kendisi. Çekilip gittiğinde ben de normal yaşantıma döneceğim Allahın izniyle.
Bunca pisliğe batmışken, ekonomi yerlerde sürünürken, yolsuzluklar birer birer ortaya çıkarken, tümünü yok farzedip hâlâ bu adama tapanların sayısında eksilme olmaması sadece benim gibi düşünenlerin değil, artık uluslararası boyutta çalışan kuruluşların da tez konusu haline gelmeye başladı. Hatta bunu "1 oy eşittir 1 buzdolabı" denklemiyle anlatan çok saygın araştırmacılar bile var. Göz boyamacılığın, kayıtsız şartsız itaatin vardığı son nokta olsa gerek bu. Sonrasında ne var sorusunun ise maalesef cevabı yok.
Recebim tazminat ister de, fenerli hırsızlar boş durur mu? Yavuz hırsız ev sahibini bastırır hesabıyla bizim deniz feneri de Baykal'a 1 milyon TL'lik dava açıyormuş. Bre aymazlar, bre ahlaksızlar, bre hırsızlar, halkın vicdanını sömürme üzerine kurduğunuz dümeni unutturmak, tezgaha devam etmek için yeni numaranız bu mu? Bak biz ahlaklıyız, davamızı da açarız mı diyorsunuz? Açarsınız tabi. Dosya Almanya'dan kelebek sırtında gelmek için emeklerken, buradaki tüm tezgahı kılıfına uydurup, davayı rahmetli dedem de açardı vallahi. Hoca'nın göle maya çalması gibi değil mi? "Ya tutarsa" Size geçen her kuruş hakkım haram zıkkım olsun derim de başka da birşeycikler demem.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı AĞZIMIZIN TADI NE ZAMAN GELECEK? |
|
Kente çalışmaya giden Irgat Ali, orada bir yıl kaldıktan sonra güç bela köyüne dönebilmişti. Yolcuk o kadar çetin geçmişti ki, evine gelir gelmez hemen kendini yatağa attı ve derin bir uykuya daldı. Kocasından umduğu sevgiyi, ilgiyi göremeyen kadın hayal kırıklığıyla uyuyamadı, kalktı, süt sağmaya gitti. İnek huysuzluk edince öfkesini ondan aldı, ineğe bir şamar indirdi, "Tepemi attırma sarıkız! Uslu dur yoksa karışmam ha!" diye bağırdı. Gürültüyü duyan meraklı komşusu ne olduğunu sordu.
"Daha ne olsun?" dedi dertli kadın. "Aydın'dan dayı geldi/Dayı değil, ayı geldi!"
Sabahleyin Irgat Ali neşeyle yatağından kalktı, uykusunu almanın, yorgunluğunu gidermenin verdiği mutlulukla karısına gereken ilgiyi gösterdi, onu öptü kokladı. Kadın sevinçle süt sağmaya gitti. İnek gene huysuzluk etti ama bu sefer kızmadı:
"Uslu dur bakayım kızım" diyerek ineğini okşadı.
Meraklı komşu gene ortaya çıktı:
"Bu sabah pek neşelisin. Hayrola, nedir bunu sebebi?" diye sordu.
Kadın, ağzı kulaklarında şöyle dedi:
"Aydın'dan kadı geldi
Ağzımın tadı geldi!"
*****
Bu öykücükte olduğu gibi, ağzımızın tadı kaçtı yıllardır. Eski tadı alamıyoruz hiçbir şeyden. Meyve ve sebzeler hormonlu, dostluklar silikonlu, güzeller botokslu! Eşyalar plastik ve naylon, yaşamak da öyle... Doğal güzellikleri yok ediyor, her yanı suni, yapmacık güzelliklerle dolduruyoruz. Bahçeli evleri yakıp yıktıktan sonra yerlerine apartman dikmeyi marifet sanıyoruz. Çarpık kentleşme ve sözde uygarlaşmayla çevreyi kirletiyoruz. Kısacası hayatımız duman! Bu kötü gidişe son vermesi gereken kadılar kötülerle ortak. İşte bu yüzdendir ki, kurumuyor bir türlü içine düştüğümüz batak. Sonumuz karanlık. Çünkü doğruluk, iyilik, güzellik tutsak; aydından gelemiyor köyümüze hiç biri. Ayılarla dayılar yollanıyor ancak yanımıza, yöremize. Sağmal inek gibi sağılıyoruz boyuna. Son veremiyoruz bu alicengiz oyununa. Bu durumdan ne zaman kurtulacağız? Olaylara seyirci kalmaz ve olup bitenlere öküzün trene baktığı gibi bakmazsak...
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Volkan Yunus Taşçı |
TÜRKİYEDE TEKSTİLİN ÖNEMİ VE YÜKSELİŞİ
Ülkemizin devleri arasında gösterilen tekstil sektörü 2,5 milyon kişiye istihdam sağlamakta ve toplam istihdamın %16 sını oluşturmaktadır. 20 milyar dolarlık ihracat hacmi ve 10 milyar dolara yakın iç pazara sahiptir. Dünyada etkisini gitgide arttıran global krizin en çok etkilediği sektörler arasında bulunmaktadır. Birçok firma tasarruf yaparak, danışmanlık projelerini askıya alarak ve sermaye küçülterek bu krizi en az zararla atlamak için seferber oldular. Sadece başarabilenler iddialarını sürdürüyorlar, başaramayanlar ise kepenk kapatmaktan kaçamıyorlar. Dövizlerin çıkışı, gerekli likiditenin bulunamaması, banka faizlerin çıkışı vs. faktörler tekstil sektörünü kalbinden vurmaktadır.
Tekstil bir operasyondur. Bu operasyonun ilerleyişini takip edebilmek ve denetleyebilmektir asıl mesele. Şüphesiz bu operasyonda renk, moda, fiyat ucuzluğu, değişik ürünler, değişik malzemeler ve farklılıkları dış faktörler olarak benimseyip bu akıma ayak uydurmak gerekir. Aynı zamanda global krizden etkilenme oranını en aza indirebilmek için bazı yapısal değişimlere liderlik etmek gerekir. Aynı zamanda uluslar arası rekabet gücümüzü etkileyen faktörlerdeki değişimler dikkate alınmalıdır. Bu yapısal değişimlere ilk olarak devletin müdahale etmesi kaçınılmazdır. Bunlardan bir kaçını sıralarsak:
• Sanayinin dünya üzerindeki yurt içi arz-talep dengesinin kontrolü
• İhracattaki vergi iadeleri
• KDV indirimi
• Pazar büyümesi
• Düşük faizli kredi
• Tesis finansman
• Sosyal güvenlik şartlarında indirim
Devletin buna benzer kararlar almasıyla birçok tekstilci, sektörde muhakkak bir umut ışığı görecektir. Devletin bu paketini, sanayicilerin kendi önlemleri ile pekiştirerek bu krizi en aza indirebiliriz. Peki, sanayicinin yapabileceği en önemli müdahale nedir?
Son zamanlarda bir kurtuluş umudu olarak görülen ısı geri kazanım sistemi bir hayli yayıldı. Bu projeler tekstilcinin yüzünü güldürmeye başlıyor gibi. Son 10 yılda bazı çalışmalar yapılmıştır fakat bunlar daha da geliştirilmelidir. Tekstil fabrikalarında boyama, apre ve yıkama işlemlerinde kullanılan sıcak su, özelliklerini kaybedince drenaj hattına verilir. Boyalı atık su yapısında kimyasal maddeler ve bazı enzimler bulunmaktadır. Bu atık suyun ısısını taze besleme suyuna aktarma işine, ısı geri kazanım sistemi denmektedir. Bu sistemin başlıca faydaları aşağıdaki gibidir.
• Yakıt tüketimin azalması
• Doğal kirliliğin önüne geçilmesi
• İş sürecinde zaman kazanımı
• Yıkama işlev kolaylığı
• Azalan genel gider
Bu sistemin tekstil ve diğer sektörlerde kullanılma oranı beklenenden çok düşüktür. Genel olarak bakıldığında, yakıt tüketilerek üretilmiş bir enerjinin kaybedilmeden tekrar kullanılması ve böylelikle yukarıda bahsettiğimiz faydaları sağlaması, hiç şüphesiz ki hem tekstil sektörü için hem de ülkemiz için kayda değer bir faydadır. Bu tür proje ve sistemlere, bizden sonraki kuşaklara daha güzel bir ülke bırakmak için ayrı bir önem vermeliyiz.
Saygılarımla
Veri kaynak : www.tekstil.com
Volkan Yunus Taşçı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Bu Bir Veda Mektubudur!...
Ardı olmayacak bu sözlerimin, devamı olmayacak okuyacaklarınızın… bir başlangıç değil bu vedanın amacı, yeni bir yol değil…
Belki unutulur bu sözler, söylenmez bir daha kimseye…
Belki!...
"Belki"ler olmasın artık, "keşke"ler, "acaba"lar…
İçinde hiç veda sözcüğü olmayacak bu yazının, "elveda", "hoşça kal" geçmeyecek…
Sadece bir defa okunacak yazılanalar, söylenenler sadece tek sefere mahsus olacak…
Çok düşünülmeden yazıldı bu sözler, aklıma ilk gelenlerden oluştu bu kelimeler. Hiçbir imla kuralına uymak değil amacım, yazım hatalarına dikkat etmedim…
Şimdi, bu eski masanın üzerinde, elimde kalemle bekliyorum. Gözlerimi kapıdan ayıralı çok oldu, artık bekleyecek kimsem yok… düşünecek, özleyecek, sevecek kimsem yok…
Her gün aynı şeyleri görmekten sıkılan birinin cümleleri bunlar. Sokakta görülmeyen, kimsenin fark etmediği, fark edenlerin hemen unuttuğu, yaşamı da ölümü de belli olmayan birinin kaleminden çıkan sözler, bu okuduklarınız…
Sigaram bitti, ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum sinemaya gitmeyeli.. zaten ne önemi var ki bunların!...
Tek başına olunca hiçbir önemi kalmıyor hayatın, hiçbir umudun olmuyor yalnızlıkta..
Neden tanrılara mahsusken, insanlar yaşar yalnızlığı?....
Sokakta hayat devam ediyor, yaşam her saniyeyi dolduruyor.. Ben; şu anda bu masada oturan adam… Sanamayın sakın hayattan bıktığımı… ama bilmiyorum neden böyle olduğunu, neden yalnız kaldığımı anlayamıyorum…
Oysa her şey ne güzeldi daha birkaç ay önce!.. Bir sevgilim, bir evim, arkadaşlarım vardı. Her şey o gün başladı. Soğuk bir pazartesi günü, yağmur ha yağdı ha yağacak, bulutlar bütün gökyüzünü sarmış, soğuk her yanı esir almıştı. Ben oda da, bilgisayarın önünde kitabımı yazıyordum. Sevgilim yan odadaydı, saat: 23:45 ti ve her şey işte o zaman başladı.
"aldatıyor" dedi kafamdaki ses, " salak, sen burada romanınla uğraşırken, sevgilin seni ali ile aldatıyor." "hayır" dedim ben, "yalan söylüyorsun, yok öyle bir şey.."
Daha öncede konuşuyorduk o sesle, ama o gün her şey bir başkaydı. Sesin tonu, cümlelere vurgusu.. hepsi bir başkaydı…
- yalan söylemiyorum, sana hiç yalan söyledim mi bugüne kadar?!..
- hayır söylemedin..
- düşün, o zaman neden ilgilenmiyor artık seninle? Neden mutlu hep? Neden ali'den bahsederken daha da mutlu oluyor? Seni kandırıyorlar ikisi de!.. Gözlerinin içine baka baka sana yalan söylüyorlar. Hem dikkat etmedin mi hiç; seni sevdiğini söylemedi uzun zamandır, oysa önceden hep söylerdi. Salaksın sen!... bir yere giderken, "ali gelecek mi?" diye neden soruyor? Neden hep "ali'nin sevgilisi var mı" , " bu kadar iyi birinin sevgilisi olmaz mı? " gibi sorular soruyor. Gözüne soka soka seni aldatıyorlar ve sen salak olduğundan anlamıyorsun. Önceki kitabını yazarken hep senin yanındayken, neden şimdi içerde? Neden yanına gelmiyor?
"Neden, düşün, ihanet…" Bunun gibi sorular beynimde yer etmişti. Bir süre, sese direndim ama onun dediklerini de düşünüyordum. Sevgilimin hareketlerini, ali'nin hareketlerini, birbirlerine bakışlarını, birbirlerinden bahsederken ki tavırlarını… her şeyi düşünüyor, her yaptıklarını izliyordum. Ama bir gün, ikisini el ele gördüğümde sesin doğru söylediğini anladım….
Neyse!...
Aynın günleri bir daha yaşamaya gerek yok. Lafı uzatmaya, burada durduğum zamanı uzatmaya gerek yok!..
Bu bir veda mektubudur!...
Okunması bir dakika'ya, yazması beş dakika'ya, oluşması birkaç ay'a, kendisi bir ömre bedel olan…
Bu yazı, hatırlamadığım bir tarihte, hatırlamadığım bir gazetenin üçüncü sayfasında yer alan küçük bir haberden yola çıkılarak yazılmıştır. İsmini unuttuğum bir yazar, baş gösteren şizofreni nöbetlerinden dolayı, sevgilisi ve bir arkadaşını öldürmüş, onlarla aynı evde bir hafta geçirdikten sonra ardında sadece "bu bir veda mektubudur" yazan boş bir kağıt bırakarak intihar etmişti. Bende o boş alanı doldurdum. Umarım olmuştur.
Hayri Tunç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
BİR VEDA HAVASI
Vakit tamam seni terk ediyorum
Bütün alışkanlıklardan öteye
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum
Doymadım inan kanmadım sevgine
Korkulu geceleri sayar gibi
Birden bire bir yıldız kayar gibi
Ellerim kurtulacak ellerinden
Bir kuru dal ağaçtan kopar gibi
Aşk sabittir gülse hiç dermedik
Bul kendini kuytularda hadi dal
Sen bir suydun sen bir ilaçtın
Hoşçakal iki gözüm hoşçakal
Vakit tamam seni terk ediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır
Parmak uçlarına değen sıcaklık
İncinen bir hayatın yarasıdır
Kalacak tüm izlerin hayatımda
Gözümden bir damla yaş aktığında
Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
Kan tarlası gelincik şafağında
Ölümse korktum savaşsa hep kaçtım
Vur kendini korkularda hadi al
Seninle bir bütün olabilirdik
Hoşçakal iki gözüm hoşçakal
YUSUF HAYALOĞLU
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Seramik tabak üzerine motif çalışması tüm dünyada yaygın bir uygulama. http://www.portmeirion.tv/motifs1.htm kısa yolunda bu çalışmalarla ilgili çok sayıda örnek bulacaksınız. Özellikle meraklılarına durulur.
http://www.medikalsozluk.com Medikal dilde bilmek istediğiniz kelimelerin, hastalıkların ve terimlerin tamamını bulabileceğiniz, sözlük tadında bir kaynak. Mesela grip seçeneğini tıklıyorsunuz hemen size …Tıp dilinde influenza adı verilen bu hastalık bulaşıcıdır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp, salgın hale gelebilir. Paçavra hastalığı da denir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir… şeklinde bir açıklama getiriyor. Bilmekte fayda var.
...Mutfak kültürünüzü geliştirmek, en güzel, pratik, kolay yemek tariflerine ulaşmak için yemek siteleri arasında alternatifi olmayan yemek sitesi... http://www.yemektarifleri.org/ Bir de siz deneyin bakalım gerçekten alternatifleri yok mu?
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|