|
|
|
17 Mart 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Biz hayvanları severiz!.. |
Merhabalar
"Bu adam, sizin ve benim gibi hayvanların rahat yaşaması için babasını toprağa veren kişidir." böyle demiş yandaki AKP'li vekil. Aklı sıra adamı onurlandırıyor. Arkadaşın insanlıktan anladığı bu olsa gerek. "Hay ben seni vekil diye oraya gönderen iki ayaklılara..." diyesim var ama siz beni dememiş farzedin. Hayır izleyicilerden biri çıkıp "Hayvan olan sensin ben değilim." dese n'olacak. Adamı derdest edip salondan çıkaracaklar, belki hakaret davası açıp tazminat alacaklar. Ama vekilin hayvanı, söylediğiyle kalacak. Bir de bize hayvan sevmez diyorlar. Severiz, severiz hiç merak buyurmayın. Hem severiz hem de seçeriz.
Recebim kriz var diyenlerle amansız bir savaşta ya, acaba diyorum, dün altı aylığına kapısını kilitleyen Tariş İplik Fabrikası için hangi bombayı kullanacak? Yan komşumuz Yunanistan'da işsizlik %9 oldu diye millet sokaklarda dükkan yağmalıyor, bizde resmi rakamlar %15'i buldu bile. Asıl rakam iddia ediyorum %30, buna da işi olup ta para kazanamayanlar dahil değil. İzmir'in 35 yıllık fabrikası kapısına şimdilik geçici olarak kilit vuruyorsa, Recebim adamın sülalesini ansa kaç yazar?
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı İNSANLIK NEREDE? |
|
Bir türküde, "İndim dereye, taş bulamadım / Gönlüme göre eş bulamadım" deniliyor.
Eş yerine iş, aş da diyebiliriz. Taşların bağlandığı, köpeklerin salıverildiği bu devirde.
Zalime atmak için taş da yok. Lokantalarda, çarşı ve pazarda sağlıklı yiyecek bulmak o kadar zor ki... Yani eş bulmakla bitmiyor iş. İyilik, güzellik azaldı ama çevre kirliliği, gürültü, anarşi, terör bol miktarda var. Yaşamak pahalı, ölmek ucuz. Üstelik kötülüğe, çirkinliğe alıştık, göz yumarak, aldırmayarak daha da çoğalmaları için var gücümüzle çalıştık...
"Bu viran ülke ve bu yoksul insan kütlesi için ne yaptın? (...) Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı; işletemedin. (...) O, kara toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak. İşte her yanın kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir." diyen Yakup Kadri ne kadar da haklı. Kendimi bir "Yaban" gibi hissediyorum ve sözde okur-yazar ama kitap okumayan, mektup bile yazmayan kişilerin kirli sokaklarında bir yabancı gibi dolaşıyorum.
Magandalar birbirlerine eşek şakaları yapıyorlar, yedikleri yiyeceklerin artıklarını yerlere fırlatıyorlar, itişip kakışarak gelip geçenleri rahatsız ediyorlar ama kimse ses çıkar(a)mıyor, üstelik aman başım belaya girmesin, bana bulaşmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar, diye oradan hızla uzaklaşıyor herkes. İsmet İnönü'nün, "Namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalıdırlar" sözü geliyor aklıma. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, dersek yüz bulur, astar ister böyleleri. Susma, sustukça sıra sana gelecek. Bu tür kişiler çoğalacak, rahat, huzur elden gidecek" diyorum ama kimse oralı olmuyor.
Aklıma bir Bektaşi fıkrası geliyor: Kibar bir gence bir arkadaşı eşek demiş. Şimdiye dek böyle bir hakarete uğramayan genç bunu hazmedememiş, düşüp bayılmış, bir türlü ayıltamamışlar. O sırada oradan geçmekte olan bir Bektaşi durumu öğrenmiş, gencin kulağına eğilip bir şeyler söylemiş. Geç bir süre sonra ayılmış, gülerek çekip gitmiş. Oradakiler bunu nasıl yaptığını sormuşlar. Bektaşi gülerek, "Çok kolay, demiş. Genç daha önce kendisine eşek denilmediği için, bu söz çok ağırına gitmiş ama ben kulağına kırk kere eşek deyince alıştı, hiç yadırgamadı."
Azalan insancıllığa, çoğalan hayvanlığa bakıyorum da, fıkradaki genç gibi olmak üzereyiz diye düşünüyorum ve Nabi'nin bir beytini değiştirerek şöyle diyorum:
Bende tepki yok, onda insanlıktan zerre
İki yoktan ne çıkar, düşünelim bir kere.
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nuran Talay Bir Başbakan Aynı Nakaratı Neden Tekrarlar? |
|
Genel seçimlerde "tek başına iktidar olmazsam siyasetten çekilirim" demişti Başbakan. Şimdi aynı tavırla "Bir siyasi parti her zaman birinci olmaya talip olacak. Eğer AK Parti bu seçim birinci parti olarak çıkmazsa ben bırakıyorum'' diyor. Yerel seçimler de genel seçim kadar önemli Başbakan için…
Bu açıklamayı Elbistan'da düzenlenen mitingde söylüyor. Ve bu açıklama öncesinde de % 11 çıkan enflasyon rakamına karşılık "zil takıp oynayan" muhalefete yükleniyor. Demek ki artık kendileri de kabul etmeye başladı, küresel krizi ve krizin etkilerinin aslında ülkemizi teğet geçmeyip yakıp yıktığını, ancak çok geç. Bu kadar işsizlik artmışken, insanlar çaresizlikten canlarına kıyma noktasına gelmişken siyasiler hala kapışma derdinde.
Madem, bu ülke kaybederse hep beraber kaybederiz o zaman herkes kendisine bir çeki düzen versin.
Ülkemizde yaşanan bu kaos ortamına, huzursuzluğa bir son verilsin. Ne Başbakan, ne Baykal ne de Bahçeli eleştiri sınırlarını zorlamaktan geri durmuyor, bu da toplumu olumsuz etkiliyor.
Seçimlerde oy toplamak için yapılan yardımların etkili olduğu bir gerçek. Kimse kişiye zorla 'benim partime oy vereceksin onun karşılığında bu yardımı yapıyorum' demiyordur. Ancak kişi 'o bana bunu veriyor sen ne veriyorsun?' mantığı ile hareket ediyor. Kişiler çalışmadan, üretmeden en önemlisi hak etmeden almaya alışmış. Esasında toplum olarak da kaybettiğimiz en önemli noktalardan birisi de bu. Yakın tarihte "sadaka kültürünün" etkilerini net olarak göremesek de ileriki tarihlerde daha da acı tablolarla karşılaşacağımız kesin.
Tüketime endeksli üretmeyen bir toplumun nasıl bir geleceği olabilir ki?
Benmerkezciliği bir yana bırakıp hepimizi düşünmek lazım.
Bir toplumu korkutarak ne kadar oyalayabilirsiniz?
Baskıları ne kadar sürdürebilirsiniz?
Zaten yapılması gereken işler ile ben yaptım, ben yaptım diye ne kadar övünebilirsiniz?
Daha ne kadar hakkını arayan, düşüncesini açıkça ifade eden, sorgulayan insanları susturabilirsiniz?
Seçim öncesi daha ne olaylar sahnelerin şimdiden tahmin edemiyorum ama şu an için tekrarlanan bir sahne var ki 22 Temmuz genel seçimleri ile aynı.
İktidar Partisi birinci parti gelmezse Başbakan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığını bırakıyor. Bu psikolojik baskının ardında ya kaybedersem, ya hipnozumuz altına girenlerden ayılanlar varsa endişesinden yola çıkılarak yapılan bir açıklama mı? Yoksa oyunbozan bir çocuğun "bana ne, bana ne benim istediğim gibi oynamıyorsunuz, bende oyuncaklarımı alıp giderim" diyip arkadaşlarını yüzüstü bırakan bencil bir davranışın etkisi mi?
Biraz olsun samimiyet istiyorum. İstiyorum çünkü ajitasyonla çözüme ulaşmak, ulaştığını zannetmek aslında kendini kandırmaktır.
Bırakın toplum hür olarak kararını versin.
Bırakın insan olmanın, onurlu olmanın, birey olmanın gerektirdiği gibi hareket etsin!
Nuran Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Kemal Beşgül UMURSAMALI |
|
UMURSANMALI
UMURSAMALI HAYATI
SEVİLDİĞİNİ ANLAMALI
YAŞAMALI DOYASIYA
....
kaybettiğinde sövmeli
kazandığında şükretmeli
......
YARIŞMALI
KAZANMALI
SEVMELİ
SEVİLMELİ
SEVİLDİĞİNİ BİLMELİ
..........
gözlerini kapattığında aklına gelmeli
söyleminde diline
yüreğin cız etmeli sevdinmi
ama SEVİLDİĞİNİ BİLMELİ...
Kemal Beşgül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
COMPLEX -7
… 13 gün sonra
Manchester'da, Harry için farklı bir salı akşamı…
Bütün birikimlerinin, hissettiklerinin, emeklerinin, sanatsal ince bir bakış açısıyla toplanıp sergileyeceği aksam gelip çatmıştı.
Birbirinden ünlü insanlar, dakikalar ilerledikçe mekana doğru akın etmeye başlamıştı.
Her şey hazırdı, fotoğraflar olanca heyecanlarıyla misafirleri beklemekteydiler. Harry kendisinden emin bir şekilde, ortamda misafirlerini ağırlamaya çalışıyordu, onun için dönüm noktası olabilecek aksamlardan bir tanesiydi, daha önce de sergileri olmuştu, ama bugünkü kadar gözde olmadıkları için çok fazla etkileri olmamıştı sanat hayatına, hayatına.
Arkadaşları da onu bugünde yalnız bırakmamıştı. Oliver, Lily, Barbara, Daniel ve Thomas…
Birbirinden güzel ve derin anlamlar taşıyan bu fotoğraflar, durmadan boşalan kadehler ve sosyete Harry için muhteşem bir akşamın başlangıcıydı.
Fotoğraflara olan ilgi büyüktü. Arkadaşları da çok beğenmişlerdi fotoğrafları, özellikle Thomas ve Lily fotoğraflardan çok etkilenmişlerdi. Her biri özenle çekilmiş fotoğrafları dikkatlice şekilde inceliyorlardı. Thomas bir ara tek başına sadece gökyüzünün farklı bir yansımasının bulunduğu fotoğrafı inceledi sessizce, bir yandan da viski kadehinin dibine doğru hızla ilerliyordu Lily de yanındaydı, onun bakışları ve hissettikleri de bir başka fotoğrafa takılı kalmıştı. Thomas Lily'e gökyüzü fotoğrafı hakkında bir şeyler söylüyordu, Lily de onu dikkatlice dinliyordu. Fotoğraflara dair sohbetler ve bakışlarla ortaya çıkan hisler…
Uzaklaşan hayallerin donuk anları duruyordu karsılarında, etkilenmemek ellerinde değildi.
Thomas, Harry 'nin çektiği her fotoğrafa hayrandı, her fırsatta dile getirdiği bir şeydi bu ve Harry'le bakış açılarının yakınlığı çok hoşuna gidiyordu.
Zaman geçip gidiyordu, serginin bitimine bir saatten az zaman kalmıştı, Thomas sergideki son fotoğrafı inceliyordu artık, fotoğrafta denize arkasını dönen bir adam silueti vardı, denizin sonu görünmüyordu, sonsuzluğu simgeliyordu belki de, aynı anda umutsuzluğu da, bir uzaklık vardı bir de ölüme yakınlık. İkisi arasında gelgitler oluyordu. Bir de mavilik... Sergideki en değerli fotoğraflardan bir tanesiydi, Thomas'ında çok hoşuna gitmişti.
Fotoğrafın her karesinde bir of yükseliyordu içinden, bu da kadehinde yudumlanan viskiyle eş değer oluyordu.
Bir ara içkisini yudumlarken yanında bir gölge gördü, ona aldırmadan içkisini yudumlamaya devam etti, bir kaç saniye sonra gölgeyi teşkil eden kişi, sergi müziğinin o eşsiz güzelliğinin de üstüne ses tonunu ekleyerek, Thomas'ın daha fazla dikkatini çekmeye başladı.
- Güzel bir fotoğraf değil mi?
- Evet çok eşsiz güzellikte bir fotoğraf. Fotoğraflarla ilgilisiniz sanırım?
- O kadar fazla değil, sergi arkadaşımın bu yüzden çektiği fotoğraflara anlam yüklemekte zorlanmıyorum.
…
Her şey çok güzel gidiyordu, bu ses hiç tanıdık değildi, kiminle konuştuğunu bile bilmezken döndüğünde onu şaşırtacak gerçekle karşılaşıyordu çünkü konuştuğu kişi St. Paul Kilisesi'nde görüp, hayran kaldığı, daha sonra saatlerce beklediği o gizemli ve güzel bayandı.
Dili tutulmuş şekilde baka kaldı bir süre.
Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?
Thomas binde bir bir ihtimalle karşı karşıyaydı, buna tepkisi de büyük oldu, ama şaşkınlığı tepki vermesine engel oluyordu. Bir süre suskun şekilde içinde fırtınalar kopuyordu. Coşkuluydu. Bir türlü bu hissettiklerini gösteremiyordu. Güzel bayan bu sessizliğe daha fazla dayanamayıp:
- Neden öyle bakıyorsunuz?
- Pardon özür dilerim, sizi birine benzettim.
- Özür dilemenize gerek yok. Ben Sandra, sanırım St. Paul'de görmüştüm sizi.
- Evet, bende sizi gördüm. Ben Thomas, tanıştığıma memnun oldum.
- İçki alır mısınız?
- Cin tonik lütfen.
- Bir şey sorabilir miyim Sandra?
- Sorabilirsin tanışmıştık öyle değil mi?
- Tabi. St. Paul'e sıkça gider misin?
- Bazen. Pek sık sayılmaz. Peki, sen?
- Ben her salı giderim.
- Günahlarından arınmak için mi, sıkça günah işliyorsun sanırım.
- Hayır, bu sebeple değil, kendimi rahat hissetmemi sağlıyor
- Evet, St. Paul çok özel bir yer, kendini orda iyi hissetmen çok normal.
- Ne iş yapıyorsun?
- Londra'da bir şirketim var.
- Hım, ne şirketi?
- Güzellik malzemeleri üretiyoruz.
- Gerçekten mi?
- Evet gerçekten. Neden bu kadar şaşırdın?
- Bilmem, hiç böyle bir şirketin patronu olacağını düşünmemiştim.
- Aslında aile şirketi, babadan oğula geçen türden, şaşırman çok doğal. Sen ne işle meşgulsün Sandra?
- Benim şirketim yok, ama seninki gibi büyük bir şirketin muhasebe müdürüyüm.
- Çok güzel.
- Benim şimdi gitmem gerekiyor, sana kartımı vereyim muhasebe hakkında herhangi bir sorunun olursa beklerim.
- İyi bir nedenim olduğunda muhakkak arayacağım.
- O zaman hoşçakal Thomas. İçki için teşekkür ederim
…
Zincirler kırılmıştı, bir an olsun kuytu köşesindeki yalnızlıktan çıkıp, güneşin o sessiz yüzüne doğru bakmayı başarabilmişti.
Uzun zaman olmuştu bu denli mutlu olmayalı. Korkulardan uzak, sadece mutluluğa sarılmayı fazlasıyla özlemişti.
Şimdi tüm yalnızlığı, avuçlarında özgürlüğe kavuşacağı anı beklemekteydi.
Sanki Thomas dakikalardır izlediği fotoğraftaki adama yavaş yavaş benziyordu. Bir şeylere arkası dönmüş, yapayalnız bir siluet, sonu görünmeyen deniz ve gökyüzü…
Mutluydu, haftalardır hayalini kurduğu o gizemli kadını görebilmişti. Karşılaştıkları an gözlerinin önünden gitmiyordu.
O anı yaratan Sandra ile konuşmuştu. Bu mükemmel bir duyguydu. İçinde tarif edilemeyecek kadar büyük bir coşku vardı. Küçücük, masum, çocukça, tarifsiz bir coşkuydu.
- Evet arkadaşlar! Kadehimi bu akşamın en iyi fotoğrafçısı için kaldırıyorum.
- Kutlarım seni Herry! Fotoğraflarının hepsi mükemmeldi.
- Teşekkür ederim dostum, seni bu denli etkilediğim içinde şaşkınım.
- Oliver, bu duyduklarım gerçek öyle değil mi?
- Evet Lili hepsi gerçek.
- Dostlarım bugün eğlenmeyi gerçekten hak ettiğimizi sanıyorum bana katılan var mı?
- Ben varım dostum .
- Oliver barbara'da gelecek öyle değil mi
- Ben varsam onun adına da konuşuyorum.
- Haklısın Thomas bugün kutlanmalı mükemmel bir akşamdı.
- Harry için kadeh kaldırmalıyız!
…
Thomas çok mutluydu ve bunu fark etmek gerçekten çok kolaydı. Günlerdir hayalini kurduğu, bir kere görmek için büyük uğraşlar verdiği kişiye hiç ummadığı anda rastlamış ve güzel bir ön konuşma bile yapmıştı.
Herry'nın mutluluğunun yanında Thomas'ın bu tarifsiz coşkusu ve mutluluğu göze çarpmıyordu. Aslında her şey Thomas'ın istediği gibi gidiyordu. Çünkü Sandra'yı kimseyle paylaşmak istemiyordu, sadece kendisi yaşayacaktı, bu konudaki en kıskanç insanlardan biriydi. İstediğine ulaşmıştı, kimse bu mutluluğunun sebebini sormamıştı.
Tüm gece dolup boşalan kadehlerle geçmişti, bu kez kederden değil mutluluktan havalara uçan, kendilerini hala yirmili yaşlarda hisseden, duygu çapkını bir grubun kaçamaklarıyla dolu bir geceydi.
Hayat, fotoğrafta oynamalar yapılarak devam ediyordu.
Devamı var!..
Şafak Soysal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
DUVAR YAZISI
Duvar Yazısı
gitmekten başka
yalanı yoktur gidenin
sonsuz ve siyahtır
veda mektubu yazmak
durup durup çöl halini şeylerin
bunu hep yapıyoruz
aynı şeyi
adını güz koyuyoruz nesnelerin
buğuya sır diyoruz
cümle sır oluyor ağzımıza
aksın da erisin
batsın diye içimize
o diken tan
kötü kış olduk
yazılmaya çıktık duvara
yontulduk tenha parklar
karıştık şikayet
'şiir yazıyorum''
zaman gül satıyor
şimdi zamana eklendik
sonrası korkaklığı şehrin
uzun bir itiraz sevişmelerde
dokunsam kiri çıkar göğün
açtığım pencerelerde
çatallanır çocuk kadar gece
gitmek geçer içimden
artık gitmek de kalmadı
yasaktır ömrün taşrasında rüyaya inmek
BETÜL TARIMAN
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|