Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.598

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 23 Mart 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Hangi Hukuk? Hangi Demokrasi?


İyi haftalar

Teğet geçen kriz!?Araştırma sonuçlarını gördükçe insan isyan ediyor. Eğer gerçek buysa ve bir haftada birşey değişmeyecekse haybeye kendimizi üzüyoruz. Bu durumda, salak bir toplumun iflah olmaz neferleri olarak saflarda yerimizi almaya hazırız demektir. Evet olay bu kadar açıktır, tevazuya gerek yoktur. Nesin'in zamanındaki %60'lık oran evrimini tamamlamış, %90'lara varmıştır. Bizler gibi, henüz teslim bayrağını çekmemiş olanların da bu oranda yeri vardır. Çünkü laftan başka şey üretememek te salak sıfatı almak için yeterlidir. "Ama demokrasi var, ama hukuk var" deyip çoğunlukla çokluğu birbirine karıştıranlar ise çokluk ve b.kluk kavramlarının at başı gittiğinden habersizdirler. "Demokrasi demokrasi" diyerek başımıza örülen çorabın her ilmiğinde payı olanlara da benim birkaç çift lafım vardır:

Hangi demokraside, bir başbakan kendisini eleştiren medyayı düşman ilan edip halka onlardan uzak durmalarını emreder?
Hangi demokraside, bir başbakan yüksek yargı organının kararını "Beni ırgalamaz." diyerek uygulamaz?
Hangi demokraside, bir başbakan muhalefet lideri ile halkın önünde karşı karşıya gelmeyi reddeder?
Hangi demokraside, bir başbakana, katıldığı TV programında gazeteciler "Gelelim en can alıcı soruya; 24 saate bu kadar başarıyı nasıl sığdırabiliyorsunuz?" gibi yalaka bir soru sorabilirler?
Hangi demokraside, bir atanmış vali, muhalefet liderine "APS ile giderler" diyebilir?
Hangi demokraside, suçu yurtdışında sabit bir zanlı hâlâ en namlı bir devlet kurumunun başında yer alabilir?
Hangi demokraside, bir eski Meclis başkanı, nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels rolüne soyunup, sürmekte olan bir davanın sanıkları üzerinden TSK'ye dil uzatabilir?
Hangi demokraside, rejim karşıtlığı en yüksek mahkeme tarafından sabit görülen bir iktidar "Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır." diyerek halktan oy isteme pervasızlığında bulunabilir?
Hangi demokraside, hukuk iktidarın denetimi altında çalışır?
Hangi demokraside, iktidarın alenen koruduğu bir yolsuzluk çetesi hakkındaki davada hukuk konuşma yasağı koyarken bir başka kocaman davada yandaş medyaya servis yapabilir?
Hangi demokraside, ataması Cumhurbaşkanı tarafından, belli gerekçelerle, yapılmadığı düşünülen bir rektör hakkında, başbakan, "Asıl işleriyle uğraşmadığı için (biz) atamadık." diyebilir?
Hangi demokraside, Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığı tartışılabilir?
Hangi demokraside, başbakanı daha önce eleştiren bir vatandaş, şüpheli addedilerek başbakanın bir sonraki ziyareti öncesi nezarete alınabilir?
Hangi demokraside, bir başbakan kendisini eleştiren bir çocuğun boynunu sıkabilir?
Hangi demokraside, .... devamı var....

Cevaplar soruların içinde gayet tabi. Bu ihlâllerin olduğu yerde demokrasiden, hukuktan söz edilemez. Türkiye'de sürdürmeye çalıştığımız şeyin demokrasiyle uzak yakın akrabalığı yoktur. Yandaşlarının ve bu yalan dolana kör kalıp umarsızca biat etmiş salakların dediği gibi, bunun adı hilafet, bunun adı imparatorluk, başındaki de ya halife ya da padişahtır. Bu dolandırıcılardan kurtulmanın tek yolu vardır. Sandık. Oyunuzu aklın emrettiği biçimde kullanırsanız, son halifeyi çıktığı deliğe sokmak ta kolay olur. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Nevriye Hamitoğlu

 Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


  Dilimde Rumeli Türküsü; Çocukluğumda Mart'ın Renkleri…

- Korkuyor musun? diye sordu ablam, gözleri ahşap tavanın köşelerinden sarkan örümcek ağlarındaydı.

- Hayır korkmuyorum! cevap verdim. Aslında korkuyordum ve belli etmemek için yerdeki kilimin kırmızı çizgilerini saymaya çalışıyordum. Odanın küçük bir penceresi vardı. Koyu renk perdelerin arasından incecik bir güneş ışığı odanın karanlığını yararak loş duruma getiriyordu. Bu ışık eşyaların gölgelerini birbirlerine dokunduruyordu. Her yeri ahşap olan bu evin bir yerlerinden gelen hafif gıcırtı sesi, odanın sessizliğini bozmaya yetmiyordu. Oturduğumuz şilte yatağın karşısında, üzerlerinde büyük demir anahtar olan iki ahşap kapı vardı. Kilitli görünen bu kapıların ardında ne olduğunu merak edip düşündüm. Evin kasveti kabul etmesek de bizi korkutuyordu. Çocuk düşüncelerimde iki taraf vardı. Biri iyi taraf diğeri kötü taraf. İyi olan taraf; şimdi evinde misafir olduğumuz Nine Rada'nın iyi kalpli bir yaşlı olduğunu, torunlarının yerine koyduğu ablamla beni çok sevdiğini bize zarar vermeyeceğini söylüyordu. Düşüncelerimin kötü tarafı ise; nine Rada'nın masallardaki kötü yaşlı cadı olduğunu, merak ettiğim kapalı odalarda büyü yaptığını, bahçesinde geceleri yaktığı odun ateşinde siyah kazanının içinde fokur fokur büyü kaynattığını söylüyordu. Hatta biraz sonra ikram edeceği çaylarla bizi uyutacak ve küçücük bedenlerimizden gençliğimizi çalacaktı. Kendisi için hazırladığı büyülü gençlik iksirini hazırlarken onu kazanının başında kamburuna aldırmadan dişsiz ağzını havaya doğru açmış gülerken hayal edebiliyordum.

Pencereye gelen kuşun sesi birdenbire beni bu çocuk düşüncelerimden kurtardı. Gözlerimiz loş aydınlığa alışmış olduğundan mı bilmem pencereden gelen ışık odayı daha çok aydınlatmaya başlamıştı. Duvarlarda yan yana çivilere asılmış farklı boylarda resimleri fark ettim. Bir resim diğerlerinden daha büyüktü. Nine Rada'nın genç yaşta ölen eşinin resmi olmalıydı. Yandan taranmış saçları, geniş alnının altındaki koyu kaşlarına yakın duran iri gözleri ve güzel burnu vardı. Dudakları, resmin karşısına geçtiğinde hal hatır sorsan sanki cevap verecek gibi konuşmaya hazır duruyordu. Güzel çenesi gençliğinde kimbilir kaç defa nine Rada'nın saçlarına dokunmuştu. İri gözlerindeki bakışlar gecenin karanlığında çıkan dolunay gibi parlak görünüyor ve sanki yüzünü aydınlatıyordu. Diğer resimler akrabaları, torunlarına ait olmalıydı. Çerçevelerin hemen altında duvara dayalı bir masa, üzerinde de meyvalık vardı. Meyvalığın içi kabuklu cevizlerle doluydu. Beyaz masa örtüsü, üzerine renkli çiçek motiflenmiş kaneviçe işiydi. Odalardan birinde tıkırtılar duyuldu ve yeşil tahta kapı gıcırtıyla ardına kadar açıldı. Nine Rada odadan çıkarak titreyen elleri ile tuttuğu tepsinin üzerindeki çay fincanlarını bize uzattı. Üzerlerinde serçe resmi olan kıvrımlı porselen fincanlarını sessizce elimize aldık ve çok da sıcak olmayan ıhlamur çayını höpürdeterek içmeye başladık. Nine Rada, masanın yanındaki ahşap iskemleye oturdu ve bize baktı. Sırtındaki hafif kambur, onu daha çok eğriltiyor, bedenini ufak tefek gösteriyordu. Seksen yaşlarındaki kadının yüzündeki çizgiler, kırıştırılmış kumaş gibi duruyordu. Ama gözlerindeki ışıltı, onun yaşam dolu olduğunu gösteriyordu. Koyu kahverengi renkte eşarbını ensesinde bağlamıştı. Beyaz gri karışımı saçları eşarbın altından görünüyordu. Kahverengi el örgüsü yeleğinin altındaki dokuma entarisinin kol boyu, buruşuk ellerine kadar iniyordu. Yaşlılıktan derisi beneklenmiş titreyen ellerini, eteğinin uzunluğuna yakın siyah, mavi, kırmızı renkte çizgili desenlerin olduğu dokuma önlüğünün üzerinde birleştirmişti. İlk önce ona sonra da duvardaki dolunay ışıltılı gözlere baktım. Yalnızlığının içinde kaybolan ama sevgisini içinde hapsetmeyip yaşama sarılan bu yaşlı kadının sevgi dolu bakışlarında, bakışlarım karşılaştı. Az önce onun hakkında hayal kurduğum düşüncelerimin kötü tarafı için kendimden utandım. Dışarıdan gelen köpek sesi ile bahçeye yabancı birisinin geldiğini anladık. Annemin nine Rada'ya seslenişini duyduk. Bizi almaya gelmişti. Yaşlı kadın önümüzden giderek dış kapıyı açtı ve güneş ışığı evin içini doldurdu. Annemi görünce hemen dışarıya çıktık ve çay için teşekkür ederek nine Rada'ya iyi günler diledik.

Nine Rada, kasabadaki evimizin arka bahçesine bağlı büyük arazinin sahibi Bulgar komşumuzdu. Ahşap evinde tek başına yaşıyordu. Oğlu ve gelini arada sırada gelir evini temizlerlerdi. Kümesinde kaz, tavuk, ördek bakıyordu, bir de Saşko adında beyaz siyah benekli köpeği vardı. Saşko, eve gelen yabancılara havlardı ama çocukları sevdiği için ablamla bana havlamazdı. Nine Rada, zamanını onlarla geçiriyordu. Bazen ihtiyaçları için çarşıya iner bazen de evinin arkasından bizim arka bahçemize geçilen çit kapıdan geçerek ziyaretimize gelirdi.

Mart zamanı dileklerin zamanıydı Balkanlarda. Yeniden doğuşun, uzun ve sağlıklı ömrün, şansın, bereketin, mutluluğun simgesi, kırmızı beyaz ipler kurdeleler her yeri sarardı. Bunların adı "Marteniçka"ydı. Bulgar komşularımız, bizim bayramlarımızı kutlarken, biz de onların bayramlarını kutlardık. Yüzyıllar boyunca birlikte yaşamanın verdiği dostluk, alışkanlık, saygı, kültürlerimizin iç içe geçmesine sebep olmuştu. Biz de Mart zamanı kutlanan onların bu neşeli bayramlarına ortak olup küçük beyaz kırmızı marteniçkaları takar, dileklerimizi tutardık. Kola takılan örgü iplikler, eve asılan süpürge ve kız erkek şekilliler, çocuklar için çizgi film kahramanlarına iliştirilmiş iğneli marteniçkalar vardı. Herkes dileğini tutar, leylek gördüğünde çiçek açmış ve filizlenmiş ağaç dallarına marteniçkalarını bağlardı. Baharda yeşillenen ağaçlar taze yeşil rengin yanında kırmızı beyaza bürünürdü.

Bir gün marteniçkamı çiçek açmış ağacın yetişebildiğim dalına bağlıyordum. Nine Rada evin arka tarafındaki bahçeden ağır adımlarla geliyordu. Sırtındaki kamburluk o gün sanki daha da belirgindi. Önlüğünün içine bir şey koymuş olmalıydı ki önlüğün ucunu avucunun içinde büzüştürerek tutuyordu. Onu meraklı bakışlarımla evin önünde bekledim. Beyaz gri saçları güneş ışığını görmek istermişçesine başörtüsünden çıkışmıştı. Yüzünün çizgileri daha önce görmediğim kadar fazlaydı. Yanıma geldiğinde, kahverengi yeşil renk karışımında buğulu görünen gözleriyle bana baktı ve ne yaptığımı sordu. Ona ağaca marteniçka astığımı söyledim. Bana bol şans, uzun ömür, sağlık diledi. Ben teşekkür ederken bana arkasını dönerek evimin önüne kadar ağır adımlarla yürüdü ve kapının önündeki basamaklardan birine oturdu. Titreyen ellerinin arasındaki renkli önlüğünü açtı. Rengarenk yumurtaları görünce ağzım açık kalmıştı. Annem ve ablam da nine Rada'yı camdan görmüş ve hoş geldin demek için dışarı çıkmışlardı. Nine Rada onları da selamlayarak yumurtaları gösterdi. Bunlar Paskalya yumurtalarıydı. Rengarenk ve hepsinin üzerinde değişik desenler vardı. Daha önceden haşladığı yumurtaları nine Rada hiç üşenmeden boyamış, üzerlerine desenler yapmıştı. Sevinerek beğendiklerimizi aldık ve teşekkür ettik. Yumurtalar bozulmadan da renkli kabuklarını kırarak yedik.

"Sevgili Nine Rada, sen ve senin paskalya yumurtaların, kırmızı beyaz marteniçkalar, çocukluğumun renkleri gibi daima özlem dolu hatıralarımda olacak."

Nevriye Hamitoğlu
nevriye.h@hotmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,109,109,109,109,109,109,109,109,10
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Nuran Talay

 Kahveci : Nuran Talay


  YEREL SEÇİMİN SON PARKURUNDA HANGİ AFİŞ KAZANACAK?

Çekişmeli, bol kavgalı, sert üslupların havada uçuştuğu bazen eleştiri düzeyinin saygı sınırlarını aştığı bir yerel seçim süreci geçiriyoruz ve son parkura geldik. Bu hafta sonu İstanbul'da her bölgede miting var. Son gövde gösterilerine, taahhütlere, iftiralara, atışmalara sahne olacak kültür başkentimiz.

Sokaklar siyasi partilerin afişleri ve bayrakları ile dolu. Parti liderlerinin dev posterleri yol kenarlarını elektrik direklerini esir almış durumda. Yine parti bayrakları ise birbirine karışmış ahenk içinde dans ediyor. Kimi rüzgârda hırçın dalgalanıyor, kimi rüzgârın şiddetinden yağmurun etkisinden kendini boşlukta buluyor.

Kimi afişler de adeta birbirine meydan okuyor…

Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğimize söz veriyoruz (SP)
Korkma! Çözüm var (İP)
Bizim mücadelemiz sana değer (MHP)
İyi gelecek için buluşalım (DP)
İşimiz hizmet, gücümüz millet (AKP)
Reklam değil, hizmet için karar senin Türkiye (MHP)
Mağduriyeti mahcubiyet yaşatmadan gidereceğiz (BBP)
Sen Türkiye'sin büyük düşün!(AKP)
Sen Türkiye'sin büyük düşünürsün, 5 yıl daha zaman kaybetme!(SP)
Türkiye farkı seç (SP)
Fark var!(SP)
İnsan odaklı, dürüst çözüm (CHP)

Tüm bu çekişmelerde,

İşsizliği,
Açlığı,
Okula gidemeyen çocukları,
Özeleştirme ile satılan değerleri,
Dış borç açığının azalması gereken yerde, çoğalan değerini,
Yeşil alanı yok olmaya mahkûm edilmiş İstanbul'u,
Çarpık kentleşmeyi, getirim uğruna satılan yerlerin belgelerini,
Gösteren afişler yok!

Bu yerel seçimlerde ceplere sıkıştırılan devlet bütçesi çekleri, beyaz eşya yardımları var. Köprüyü geçene kadar mantığı ile 300-500 TL avutulan insanlarımız var ve insanlarımız aşağılanıyor."Sen işe yaramazsın, üretim yapamazsın al da şu parayı karnını doyur" dercesine bir yaklaşım.

Alan razı, veren razı bir durumu yaratılıyorsa da insanlarımızı bu yöne sürükleyen sadaka kültürü yönetimini doğru bulmadığımı daha öncede söylemiştim. Bu bizi hiçbir şekilde ileriye götürmeyecektir.

Ve sokakların, nefesini kesen afişler, kime kazandırır bilemiyorum, bildiğim tek şey, seçim sonrası afişlerin kaderine terk edilecek olması. O nedenle kazanan afişte kazanamayan afişte aynı kaderi paylaşacak. Kültür başkentimizin sokakları terk edilmiş afişler ile boğuşmak zorunda bırakılacak.

Siz siz olun bu yerel seçimlerde seçme hakkına sahip birey olarak, özgür iradeniz ile oyunuzu kullanın.

Nuran Talay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,007,007,007,007,007,007,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Şafak Soysal


COMPLEX -11

1 hafta sonra …

Yorgun geçen günün ardından herkes uyumuştu, ama onları bekleyen tatlı bir sürpriz vardı. Sıradan bir haziran gecesinden çok uzak bir gece yaşamaya başlayacaklardı.

Yağmur düşmeye başlamıştı denize. Yaz yağmuruna benziyordu. Usulca, huzurla akıyordu damlalar, sıkıntılahrı silip süpürecek, yüzleri güldürecek gibiyidi. Bir süre sonra şiddetlendi, hırsla, inatla, delice akıyordu artık damlalar.Bu, gece saldırısı düzenleyen bir yağmurdu. Öyle çok gürültü çıkarıyordu ki herkesin uyanmasına sebeb olmuştu. Bununla bitmiyordu gecenin sürprizleri.

Boşalan yağmurla birlikte unutulmayacak bir fırtına başlamıştı, bir an geçmesin ışık ateş ve yağmur birbirine kavuşmasın, fırtına gece yarısından sonra ayın yükselmesine kadar sürdü.

Sabah tertemiz bir hava vardı Syros Sahilinde. Herkes şaşkındı dünkü hava değişimi yüzünden ve bunun getirdiği uykusuzluğun esiriydi.

Temiz havayı fırsat bilip güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra sıra denizde zaman geçirmeye gelmişti, birbirleriyle uğraşıyorlardı, çocuklar gibi şenlerdi bir süre sonra Thomas ve Harry sahile çıkarak özenle seçtikleri şaraplarından bir tanesini aldılar, içmeye karar verdiler.

Diğerleri hala denizin keyfini çıkartmakla meşgullerdi, tatlı tatlı esen rüzgar eşliğinde yudumlanan şaraplarla geçmiş girivermişti sohbetlerine.

Herry ve Thomas'ın gözü Oliver'ın üstünde, yıllar önce yaşadıkları güzel anıları söylemlerle canlandırmaya başladılar.

Anılar canlandıkça Thomas durgunlaşmaya başladı, ani bir ifade almıştı yüzünü, çünkü geçmişte yaşadığı güzel anılar vardı, bu anılardan biri de belki de hayatı boyunca taptığı tek insan Sandra'yla geçirdiği zamanlardı, Sandra'nın yokluğu, anlamsız kayboluşu kendisini yapayalnız biri yapmıştı.

Bir süre sonra, Herry'nin yanından şarap şişesini aldı ve sahilde yürümeye başladı tek basına, arkadaşları ise Thomas'ın gidişini izlemekle yetindiler… Oysa bu tatile unutmak, eskisi gibi mutlu olmak için gelmişti ve başarıyordu da Sandra aklına düşünceye kadar bu gizemli, anlaşılması imkansız, güzel yüzlü kadın… Olmuyordu, yapamıyordu bir türlü kaybolmuyordu.

Uzaklara dalıp dalıp gidiyordu, adımları bile kıskanıyordu onun bakışlarını.

Arkadaşlarından epeyce uzaklaştıktan sonra deniz dalgalarının ulaşabileceği bir kıyıya oturdu. Bir yandan şarap yudumlarken bir yandan kendisine sorular sormaya başladı…

Neden… Neden… Neden…

Sorduğu sorulara yine bir yanıtı olmuyordu, bir kaç saat sonra uzaklardan döndüğünde şarabının bittiğini fark etti ve geri dönmeye karar verdi.
Thomas'ın bu durumu diğer arkadaşlarının da üstüne kâbus gibi çökmüştü. Hepsi üzgündü ve Thomas'ın nerede ne yaptığını tahmin edebiliyorlardı. Bu yüzden yanına gidip, onu daha fazla üzmek istemedikleri için onu biraz yalnız bırakmışlardı.

Thomas sahilde iz bıraka bıraka dönüyordu arkadaşlarının yanına, ama yüzünde o düşünceli ve çaresiz ifade yoktu. Arkadaşlarına yaklaştıkça durumunu gizlemek için gülümsüyordu.

Yanlarına gittiğinde sanki hiç bir şey olmamış gibi davranmayı becerebilmişti. Yenilen yemekten sonra ateş yakıp, biralar eşliğinde şarkılar söylenmişti ve kimse ona gündüz yalnız başına çıktığı gezide ne yaptığı konusunda tek soru sormamıştı. Bu yüzden rahattı ve tatilin önceki günlerindeki gibi serseri bir mutluluk yaşıyorlardı bir kişi dışında… Bu saatlerce sürmüştü ve yine yorgun düşerek çadırlarında gözlerini nedenlerle kapıyorlardı.

Zor günlerdi Thomas için. Arkadaşlarının yanında mutlu olmasına rağmen, duyguları yüreğinden kayıyor bakışları bir başka anla gölgeleniyordu. Duyduğu yankılarda bir şeyler vardı her zaman baktığı uzaklıktaydılar, duydukları belli belirsizdi, ama Thomas'ı baştan aşağıya sıkıştırıp duruyorlardı, umutlar ve kuşkular bir aradaydı.

Diğer yandan uzun süredir tatmadığı sevginin mutluluğunu duyuyor bir yandan da tatmamak için uğraş verdiği kuşkularla bir arada yasıyordu. Yankılarında ise uzakta kalıp onu seyreden duyguların ayak sesleri vardı, dalgalar gibi kırılıyordu ruhu.

Yine gece olmuştu yine yapayalnız bir karanlığın tam ortasında bir ışık bekliyordu, dünyası kararmıştı bir mum ışığı dahi olsa o ışıkta kaybolmak istiyordu bu cümleyi anlamadım.daha güzel ifade et:. Oysa tüm bu yalnızlıklar onun en iyi arkadaşı olmaya inadına aday gibiydi. Tecrübesiz kuşkular ve kayıp giden yarımlık...

Uyku tutmuyordu gözlerini çadır arkadaşı Oliver çoktan uyumuştu. Thomas gözleri açık, donuk donuk bakışıyordu karanlıkla. Konuşmaya ihtiyacı vardı, bir şeyler söyleyip büyük sırların ağırlığını satmak istiyordu artık, ama bunu nasıl ve kime yapacağını bilmiyordu oysa arkadaşları o kadar çok uğraşmışlardı ki konuşmak için o zamanlar Thomas tek kelime bile söylemiyordu, mühür vurmuştu dudaklarına. Şimdi o mührü çözmek, cümleler kurup, akıtmak istiyordu tüm zehri. Şimdi tam vaktiydi, ama bir seçim yapmak zorundaydı kime anlatacaktı?

Daha fazla dayanamadı, çadırdan çıktı, gözgözü görmüyordu sahilde, sadece denizin o uğultulu nameleri çalmaktaydı hüzünlü şarkılar gibi.

Herry ile konuşmaya karar verdi. Onun kaldığı çadıra doğru ilerlerken sahilin denize yakın kısmında uzun saçlı bir gölge gördü. Bir süre gölgeyi izledi, yanına doğru yavaş adımlarla ilerledi sahilde oturan kişi Barbaraydı. Kısık, gevrek bir ses tonuyla:

- Uyuyamadın sanırım Barbara?
- Dalgaların sesi muhteşem! Dayanamayıp dinlemeye geldim. Otursana sen de!
- Benim de düşüncem o yöndeydi zaten! Herry'i uyandıracaktım, konuşmam gerekiyor seni görünce vazgeçtim onu uyandırmaktan.
- Bana anlatabilirsin…
- Teşekkür ederim Barbara…
- Rica ederim Thomas başlayabilirsin.
- Aslında ne anlatacağımı bilmiyorum ben, çok karışık bir durum…
- Anlatmaya başlamadan önce bir şey sorabilir miyim Thomas?
- Tabi, sor.
- Sen evli miydin?
- Evet evliydim, ama uzun zaman önceydi 1996'da evlenmiştim, 1,5 yıl sonra ayrıldık.
- Neden bu kadar kısa sürdü, anlaşamadınız mı?
- Hayır, anlaşıyorduk, hatta Paulin'le çok iyi giden bir beraberliğimiz vardı. Birbirimizi çok seviyorduk, ama benim sorunlarım oldu kısa bir süre, ona da anlatamadım, sır gibi saklıyordum… Hala içimde…
- Nasıl sorunlar?
- Geçmişimle ilgili bir kaç durum.
- Anladım, bunları anlatmadığın için mi ayrıldınız?
- Evliliğimizin birinci yılından sonra unuttuğum olayı hatırlamama sebep olan bir fotoğraf buldum. Paulin evde yoktu, geldiğinde ise beni o fotoğrafla baş başa, bağırıp çağırırken buldu. Sonra üstüme gelmeye başladı her fırsatta, tabi bu durum beni sıktı ve anlatmaktan daha fazla kaçmaya başladım. Kendimi daha fazla yalnız hissetmeye, içteniçe tüketmeye başladım. Sorunlarıma sorun eklendi… Paulin'le uzun tartışmalar sonunda ayrılmaya karar verdik ve ayrıldık.
- Pekı anlatılmayacak kadar büyük bir sorun muydu gerçekten?
- Evet, çünkü benim çocukluğum hep bu yaranın gölgesinde durmak zorunda kaldı. Düşünsene daha yeni yeni dünyayı tanımaya çalışırken yetişkinlerin bile altından kalkamayacağı olaylara şahitlik ediyorsun. Bundan kurtulmak imkansızdı çocukluğum sessiz sakin geçti diyebilirim.
- Hadi anlat bu sorununu bana, belki yardımcı olabilirim Thomas. Hadi…
- Aslında anlatmaya ihtiyacım var, çünkü başa çıkamıyorum artık ve başka soru işaretleri ile karsılaşıyorum her gün... Yakın çevremi üzdüğümün farkındayım…
- Arkadaşlarının hepsi senin mutluluğunu istiyor Thomas, hepsi bu durumuna, emin ol, çok fazla üzülüyorlar. Buraya gelme sebebimiz sen ve yaşadığın kötü günler. Sorunun her neyse, kurtulmanı unutmanı sağlamak için geldik hepimiz…
- Farkındayım. Hepinizi gerekten çok seviyorum, yanımda olmasaydınız çok kötü durumlarda olabilirdim şuan.
- Her zaman yanındayız Thomas, anlat istersen geçmişini. Gece uzun seve seve dinlerim!
- Tamam, ama sıkılırsan lütfen söyle olur mu?
- Tamam anlaştık!
- Benim bütün çocukluğum Londra'da geçti, hala Londra'da yaşıyorum, babam şu anda sahibi olduğum, çalıştığım şirketin sahibiydi. O geceye kadar rahat, huzurlu, sorunsuz ve mutlu bir hayatımız vardı.

Temmuz ayıydı ve o gece babam evde yoktu, zaman zaman gelmiyordu eve, annem sorduğunda iş sebebiyle seyahatler yaptığını söylüyordu, şu anda o şirketin içindeyim ve seyahat sebebi doğru olduğunu biliyorum.

Annemle güzel bir akşam geçirmiştik, evde her şey olağandı, saat gece yarısına doğru geldiğinde annem uyumamı söyledi ve beni odama geçirmek için benimle birlikte evimizin ikinci katına doğru çıktık. Odama girdik, yatağıma yattım, annem saçlarımı okşuyordu. Beni çok severdi annem, daha sonra aşağı kattan anlam veremediğimiz sesler duyduk. Annem tedirginlik içinde hemen telefonu aldı, polisi arayacaktı, ama telefon çalışmıyordu, telefon hatlarını kestiklerini çok sonra öğrendim. İçeriye adamlar girmeye başlamıştı, benim saklanmamı söyledi annem, ben saklanmak istemiyordum onunla kalmak istediğimi söyledim, beni de yanına aldı ve hemen yan taraftaki yatak odasına geçtik, yatağın altına girip beklemeye başladık.

O kadar çok korkuyordum ki, annem korkusu da gözlerinden anlaşılabiliyordu. Evimizi talan edip, bizi arıyorlardı zarar vereceklerini anlamıştık. Bir süre sonra yukarıya çıkmaya başladılar, ilk önce benim odama girdiklerini gördüm ayaklarını görebiliyordum, odama girdiklerinde eşyalarımı yağmalayıp parçaladılar. Odamdan çıktıktan sonra, hızla bizim bulunduğumuz odaya girdiler. Dört kişiydiler, korkudan gözlerimden yaşlar damlıyordu. Kendimi zor tutuyordum. Odayı talan etmeye başladılar bütün çekmeceleri döktüler.

Arkada duran, çirkin suratlı bir adam gitarımı almıştı, babamın hediye ettiği gitarı… Sonra onu tüm gücüyle odada bulunan aynaya doğru vurarak parçaladı. Annem ağzımı kapatmasına rağmen ağlama sesimi duydular hıçkırıyordum ağlamaktan… Bir süre sustu Thomas… İçindekileri gözlerinden anlamak zor değildi. Derin bir iç çekti ve devam etti.

- Sonra bizi yatağın altından çıkardılar… Çırpınıyordum. Adamlardan biri, ağzımdan tutarak beni ite kalka, başka bir odaya götürmeye çalıştı. Ben, annemden ayrılmamak için elimden geleni yaptım, ama gücüm yetmiyordu, olanları engellemek için hiç bir şey yapamıyordum.

Beni banyoya kadar sürüklemişti, annem hala diğer adamların yanındaydı. Çok kısa süre sonra, hayatım boyunca asla kulaklarımdan silinmeyecek olan o sesi duydum. Hayatımı değiştiren, hayatımda daha sonra büyük yaralara dönüşecek yaralar bırakan o sesi… Silah sesi… Hayatımın en kötü anıydı. Neden ateş ettiklerine anlam verememiştim.

Beni banyoya kilitleyip gittiler. Daha sonra silah sesinden dolayı, eve polis geldi ve banyodan çıkardılar beni. Annemi görebilmek için çabaladım, ama izin vermediler ve beni zorla evden çıkardılar.


Annem ölmüştü…
Sabaha karşı, babam geldi ve beni aldı polislerden. Dünyam yıkılmıştı sanki. Annem artık yoktu! Görmek istememe rağmen annemi bana göstermediler.
Cenaze töreni yapıldı. Yaklaşık bir ay şehir dışında yasadım. Babam da üzgündü. Ama o gün bir ay boyunca gözümün önünden hiç gitmedi, o gün bugündür kendimi suçlu hissediyorum, O gün bir erkek gibi davranıp, ağlamamam gerekiyordu, ama yapamadım… Ağladım ve annemi kaybettim.

Ağladım ve annemi kaybettim…
Annemi kaybettim ve ağladım…

Uzun üre bu olayın etkisinde yaşadım. Her yalnız kalışımda tedirgin oluyordum, her an sanki aynı şeyleri yaşayacakmışım hissine kapılıyordum. İçime kazınmıştı.

Olayın üstünden üç yıl geçmişti, o zamana kadar psikolojik destekler alıyordum, ama hiç bir yararı olmuyordu. Zaman zaman o kadar garip şeyler olmaya başlamıştı ki, çıldırıyorum sanıyordum.

Evde yalnız kaldığım günler oluyordu. İki kez annemi gördüm, o kadar gerçekti ki… Bana o gün yüzünde bulunan korku dolu ifadeyle bakıyordu, ellerini açıyordu ve bir anda kaybolup gidiyordu.

İşte benim çocukluğum ve gençliğim bu yara izinin gölgesinde geçti.

Devamı var!..

Şafak Soysal


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


http://www.kemalkilicdaroglu.com.tr


polygon@polygon.com.tr


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


HAYAT AĞACI

Kökleri çok derinlerde
Gövdesi ise çok geniş
Döndüm ,döndüm aynı yere gelemedim
Meyvelerini toplaya, toplaya bitiremedim
Kimi zaman, ağzımı burdu
Kimi zaman çürük , midemi bulandırdı
Kimi zaman tadı damağımda kaldı
Ama hepsi hafızamda bir yer buldu
Tırmanmaya başladığımda kalın dallarında
Güvende hissettim bu uzun yolda
Tepeye tırmandıkça inceldi dalları
Düşecem diye bir korku saplandı
Çok dallar aşıp gelmişim,
Birçok yaprak kırıp,bazı meyveleri ziyan etmişim
Sıkı sıkı tutundum ince dallara
Taşıyamadı beni, ayağım kayıverdi
Gözlerimi açtığımda , geniş gövdenin dibindeydim
Gücüm yok bir daha tırmanmaya
Baktım dibinden yukarıya
Heybetli dallar, yanar döner yapraklar ,meyveler gözümden kayıverdi…..

NURBİL YASEMEN YILMAZ

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

7-Zip 4.62 (2008-12-02) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Bahar Geldi Gül Açıldı
Modern Folk Üçlüsü feat.Emel Sayın









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090323.asp
ISSN: 1303-8923
23 Mart 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com