Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.619

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Nisan 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Karaman'ın koyunu her köşeden çıkar oyunu!..


Merhabalar,

Pişkinliğin bu kadarına pes birader. Fener davasında konuşma yasağı var ya, adamlar görme ve duymaya da yasak koymuşlar sanki. Ya da bay pişkinler öyle sanıyor. Alman mahkemelerince suçlu bulunmuş ama Ergenekon'la meşgul yargımızdan yüz bulamamış fenerin ışıkçısı yedinci kanalın sahibi Bay Karaman otlağında koyun gütmeye devam ediyor. Bu sefer fenerci muhallebici elele vermiş yaşlıların muhtaçların sırtından nemalanmanın planını yapmışlar. Şöyle ki;

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Darülaceze Müdürlüğü, müdürlüğe bağlı Kartal Çocuk Evi, İsmem, Yakacık Huzur Evi ve Darülaceze Kayışdağı Tesisleri’nde barınan 1240 kişinin 2009 yılı içerisindeki hür türlü bireysel bakım, sağlık kontrolünün sağlanması, yemek, günlük yaşam aktiviteleri ile rehabilitasyon ihtiyaçlarının karşılanması için, 25 Aralık 2008 tarihinde hizmet alım ihalesi düzenliyor. İhale için 11 firma şartname alıyor ama sadece ikisi teklif verebiliyor. İhale 34,5 milyon liraya Mepa diye bir şirkete kalıyor. Bilin bakalım şirketin ortağı kim? Bildiniz, bizim Karaman. Gelin görün ki, Kamu İhale Kurumu şikayet üzerine usulsüz bulduğu ihaleyi iptal ediyor. Bu karardan tam üç gün sonra İBB, sadece doğal afet dönemlerinde uygulanabilecek aciliyet durumunu bahane ederek davet usülü ihaleye çıkıyor. Ve tabi, ihaleye tek başına katılan Mepa 4 aylık hizmet karşılığı 11 milyon liraya el sıkışıyor. Bu arada Mepa'nın ihaleden 6 gün önce şirket sözleşmesini tadil edip bu tip sağlık hizmetlerini eklemesini de bir kenara not etmemiz gerekiyor. Yani muhallebici başkan fenercinin lambasına gaz koymak için hortumu uzatmış, o da almış uygun yere takıyor.

Buyrun size bir yolsuzluğun dik alası. Kitabına uygun diye başımızı kuma gömeceksek ne ala ama yok yemeyiz diyorsak, sesimizi biraz daha fazla çıkarmamız gerekiyor, benden hatırlatması. Kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  TURİST TAVUK MU KAZ MI?

Turist altın yumurta yumurtlayan tavukmuş ama biz sanırız onu kaz, yolmak isteriz biraz. Dinlemeyiz ne itiraz ne ikaz, atarız kazıkları. Kazıklarımız buradan oraya yol olur, yollarımızda trafik canavarı bol olur. Acılı kebaplarımızla karnını, acıklı şarkılarla kafasını şişiririz; halis tereyağlı(!) yemekler pişiririz, zorla yediririz. Üstüne de sunarız ekşimiş ayran, kurtlu kiraz. Çalar teneke orkestra, söyler kurbağa solist; deriz buna caz!

Çok severiz biz turistleri, bağrımıza basmak isteriz karısını kızını. Turizm gönüllüsü delikanlı alamaz hızını, biriyle dans ederken öbürünün avuçlar kalçasını. Plajda da yalnız bırakmaz, iyice yanına sokulur, onu kem gözlerden korur! Bu ekstra hizmetlerden asla para almaz, turist memnun oluncaya dek onu başka bir yere salmaz.

Tam turist mevsiminde belediye aşka gelir; yollar kazılır, turistik faaliyetlerle gözler boyanır. Tam sekiz ay yatılır, yumurta kapıya gelince ancak o zaman uyanılır...

Sen istediğin kadar bağır, istediğin kadar yaz; bizde böyledir turizm.

Ne söylesek boş; turizm mevsimi başladı, koş vatandaş koş! Atılan nutuklarla sen de coş, turistlerin gönüllerini ediver hoş. İlginle, sevginle olsunlar sarhoş...

Turist tavuk değil kaz. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ezgi Yekbun


REÇELLİ EKMEK

Her yaşamın bir hikayesi var. Her hikayenin bir anlatıcısı. Ben bu hikayede yalnızca seyirciydim. Denk geldiğim zamanların, nefes aldığım gecelerin, geçmişle gelecek arasında oluşturulmuş köprülerin içinden "an"ı ayırıp anlatan, "an"lara yüreğini ekleyen, yüreğine tanıklıklarını ekleyen bir seyirciydim. Yaşamım bu, evim, odam, düzenim bu. Dostların, tanışların arasında bir bardak acı kahveye ikram edilmiş reçelli ekmeğin öyküsü beni seyirci olmaktan anlatıcı olmaya çeviren. Kahve kokusuna karışmış bu öykü çoktan yitirilmiş yalnız bir kadına ait…

Hayatın en acımasız anı sevgililer arasında yaşanabilir bazen, ya da adına ne derseniz deyin düzen ve güvenin olduğu her ilişki acımasızlığı ve karmaşayı beraberinde sürükler. Hayatımda en korktuğum cümledir "seninle yaşlanmak istiyorum". Oysa kendi içinde bir güveni bir önemi barındırır ama beni duyduğum zaman olduğum andan koparıp çıkaran bir cümledir. Öyle ki ben kendimle bile yaşlanmak istemiyorum. Böyle anlarda konuyu değiştirmeye çabalarım. Üzerime oturmuş bazı replikler kullanır anın yarattığı etkiyi minimalize etmeye çalışırım ; "Bir kadeh daha şarap? ya da En sevdiğin kent neresidir?" gibi.

Bu bir kaçış değildir aslında, bir hayat biçimidir. belki de istemediği bir çok şeyle yüzleşen bir kadının gerçekliğe yansımaya çalışmasıdır. Hayatta ait olmadığım her şeyin içine girdim. Olamam dedim oldurttunuz, yaşamaya çabaladım bırakmadınız, ölmeye çabaladım serum verdiniz. İçgüdülerimi hiçbir işte kullanmama izin verilmedi. Evlerde, okullarda, yataklarda, odalarda ve daha acısı dünyada bir yer edinip kendime ait olanı sorgulayacak bir ben kalmayana kadar sömürdünüz. Oysa ben tüm bunların dışındayım, zaten hep dışındaydım. İnsanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, varoluşunu verdiği iç dünyasının sizler için hiç bir değeri yok ki. İnsan ancak onları kendiyle birlikte gömebilir. Sessiz çığlıklar atarak kendini kanatabilir en fazla. Ben sizler gibi olamadım, kurduğunuz dünyaların içinde bir yer edinmeye çabaladım ama sizinkilere benzeyen bir dünya kuramadım. Karşı çıkmak istediğim öyle çok şey vardı ki, evler, halılar, koltuklar, öğretmenler, sevgililer, yapış yapış ter dolu her an her saat... Kaçtığım kurallar vardı, zihnimde kendi kayboluşumu yarattığım bir dünya... Oysa biliyorum hiçbir zaman karşı çıkacak kadar uzun süremiz olmuyor, içimde sessiz haykırışlar, dışımda kocaman sesler...

Bugün bu yerden ayrılırken, hangi otobüs hangi liman hangi durağa gideceğimi bilemezken düzenli, iyi ve gerçek bir insan olmaktan başka her şey olduğumu duyumsuyorum. Kocaman bir maske gibi yerleşmiş olan ifadeler ve kalıplaşmış sözcüklerle belli bir dünyanın ötesine çıkamamış bir bedeni; şimdi yepyeni bir tanıma eyleminin içine atıyorum. Ve biliyorum, aslında korkuyorum. Bazen her şeyin bittiğini düşündüğümüz anlar vardır, öyle bir an yaşıyorum oysa bu tarz anlar genellikle ergenliğin yeni başlangıcında belki 16 yaşlarındayken görülür. O güne geri dönüyorum, o anın içinde reçelli ekmek yiyorum genç bir kızım. Ayna karşısına geçtiğimde kendini ifade etmeye çabalayan yüzüm netleşiyor, oysa ölgün akşamüzerleri bana seslenen dünya var çevremde yalnızca. Güzel görünmeye çabalıyorum, hayata, dünyaya, belki bir şekilde kendime güzel görünmeye.

Oysa umutlar varken zihnimde güzel bir gün güzel bir yerde mum ışığında şarap eşliğinde gözleri gülen bir adamla yemek yiyecektim. Kırmızı şarap bitmeden yarım kalacaktı, aynı çok küçükken izlediğim ilk aşk filmindeki gibi... Oysa tam aynı zamanlarda kurduğum bu hayalin içindeyken çalındı odamın kapısı, yaşamayı istemediğim bir an tam karşımda durdu, ben duvara döndüm. Korktum , başka bir hal, başka bir duruş yerleşti dünyama. Oda büyüdükçe büyüdü gözümde ve ben büyüdükçe odada büyümeye devam etti. Odada ter ve korku kokusu hep aynı kaldı, sonra bir sabah terk ettim içine gömüldüğüm şehirde gömülmek zorunda kaldığım her şeyi. Belki o yüzdendir, kimseyle yaşlanmak hayalleri kuramamak... Belki birileri çok önce çalmıştır kurduğum bulutsu hayalleri, hiçbirimiz eşit şartlarla başlamayız hayata. İçimi kemiren büyük kuşkularım var, çünkü sizler varsınız... Evlerde, okullarda, resmi kurumlarda her yerde varsınız ve her geçen gün içimde öldürdüğüm yanı diriltip beni biraz daha dışarı çıkardınız.

Kendimi kalın halatlarla dünyaya bağlamış gibiyim, ellerimi kanatsa da her geçen gün söküp atamadığım hayali halatlarla... Onlarla yaşamayı öğrendiğim gibi, acılarımı da onlar varken iyileştirmeyi öğrenmeye çalışıyorum. Günün birinde tam değişecek derken, bir şarabı yarım bırakmış güzel bir müziği güzel gözlü bir delikanlıyla dinlerken birbirimizi boşluğa sürüklediğimizi fark ediyorum. Susuyorum. O benle yaşlanmak istiyor bahçeye başka bir çiçek için yeni bir çukur daha kazıyor şaraptan içiyor bir kadeh daha, sevdiği kenti soruyorum. Neşeyle anlatıyor, beni bağlayan halatları onun görmediğini fark ediyorum, aramızdaki derin boşluk giderek büyüyor.

Ezgi Yekbun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,807,807,807,807,807,807,807,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Banu Aksoylu


Avuç içi kadar mutluluk

Yıllardır hayalini kurduğu 1 oda 1 salon ama deniz manzaralı eve sonunda kavuşmuştu. Bu çok özel yeni yaşına- 40 ına- kendi evinde, bu manzara ile biraz yorgun fakat huzur içinde giriyordu.

Her sabah içmeden ayılamadığı kahvesini yudumladı. Taşındığından beri hiç kapatmamıştı perdelerini; gündüzün aydınlığını, gecenin ışıltısını kaçırmak istemiyordu. Boydan boya camlardan birini araladı; ılık bahar sabahının kokusu doldu içeriye. Radyoda yıllar öncesinden bir parça çalıyordu, Jason Mraz'dan "I'm Yours"... Hızlı hızlı düşünmeye başladı, parçayı ilk defa duyduğu günü hatırladı. En yakın arkadaşının da bulunduğu arabada iş yerlerine doğru gidiyorlardı. Şirketin yeni yerine alışamadığı günler; yeni insanlar, yeni yüzler-di. Ne günler-di.

Aklında o yıllara ait bir hayal, dudaklarında yarım bir tebessüm, gözlerinde karşı yakanın yeşilleri, kahve kupasına doladı küçük ellerini. Zor günler geçiriyordu; "ölümle gelebilecek yoksunluk" duygusunun ihtimali bile içini ürpertiyordu. Bir yandan onca hengameden o kadar az hasarla çıktıkları, çıkabildikleri için şükrediyor, diğer yandan kaybetme duygusunun soğuk tadıyla gün ışığına çıkan korkularıyla baş etmeye çalışıyordu. Besbelli bocalıyordu, korkularını paylaşmak istiyor ama yapamıyordu. Kocaman bir kadındı ya artık; baş edebilmeliydi bu duygularla. Böyle zamanlarda bir arkadaşının söylediği söz gelirdi hep aklına "Bu acıyı yaşayan tek bebeğin sen olduğunu mu sanıyorsun?" Öyle ya; yıllar önce yaşanmış ve bitmişti... Bitmiş miydi gerçekten? Hayır, biten , giden, geçen bir şey yoktu; aslında zamansız gelen bir farkındalık içindeydi, biliyordu. Tuhaf bir ikilemin sancılarıydı bunlar; hem yılların yükünden bir an önce kurtulmak, hem de çocuksu sorumsuzluğun içinde sürüklenmek istiyordu.... İç dünyasıyla tanışınca insan, dış dünyasında olan bitenin anlamını daha net kavrıyordu. Kimi zaman sakin bir deniz gibi duruluyor, dingin, olgun biri gibi karşılıyordu yaşananları.. Kimi zaman hırçın denizlerin dev dalgalı suları gibi heyacanlanıyor, köpürüyor, deliriyordu. Dudaklarındaki yarım tebessüm, işte bu delişmen zamanların, çocuksu sorumsuzluğundan kalma bir hayaldi.

Hatıralar içinden çekip çıkardı "mavi/yeşil" hayali. Tekrar açtığında, o hayalin en derinlerine dalmış olmayı umarak, sımsıkı kapadı gözlerini. Boğazın masmavi sularındaydı artık...

"Oturmuşlar sahilde, sohbet ediyorlardı yine.. Yoğun bir gün olmuştu, yorgundu. Canı sıkılan bir çok kadının yaptığı gibi vitrinlere bakınmıştı öğle tatilinde. Ayakkabıcıdaki komik konuşmayı anlatırken sözü kesildi birden. "Neyin var senin" diye sordu. "Yok bir şey" diye yanıt verdi. Arada bir görüşüyorlardı ya; bu duygu yoğun günlerin, sayılı kaçamak anlarının tadını kaçırmayı hiç istemiyordu. Hırçındı rol arkadaşı, çocuktu, dünyanın acemisi gibiydi hatta biraz. Kah aniden beliren öfkesiyle şaşkına çeviriyor, kah beklenmedik huzurlu anların şefkatli ev sahibi oluveriyordu. "Aslında bir şeyim yok" dedi. "Sadece, kaçmak istiyorum seninle... Şöyle, insan denen canlının çoook az olduğu bir yerlere gidelim. Köpekler, börtü böcek, bir sen bir de ben olalım...

Sabahın taze serinliğinde, dalları yollara serilmiş ağaçların gölgesindeki patika yollara çıkalım bisikletlerimizle. Peşimizde köyün köpekleriyle yolun sonuna vardığımızda uçsuz bucaksız bir deniz manzarası bulalım. Üzerine aşk hatıraları kazınmış koca gövdeli ağacın dibine oturalım beraber. Türk filmlerinin romantik genci Tarık Akan gibi tut ellerimden, yok öyle boş boş bakma gözlerime. Hatta bakma bile, sadece sarıl bana... sarıl işte!...

Pansiyoncu kadının tavsiyesine uyup taze köy yumurtası alalım dönerken, bir de sıcacık köy ekmeği. Yumurtaları ve ekmeği bisikletin sepetinde taşıyabileceğimi söylememe rağmen, şaka olduğu tahmin edilen bir tehdit savuruver sen yine. Taşıman için geri vereyim paketleri sana, "sen kır da yumurtaları, göreyim seni" diye de geçireyim içimden. :

Dönüşte, kahvaltı sofrası hazır olsun. Kırılmış yumurtaları "yağda yumurta" ya dönüştürüp bahçeye döndüğümde, dudaklarında koca bir tebessümle sıcacık ekmeği koparırken, buluvereyim seni. Rahat durma ve sataş, "daha az pişirecektin sarısını, becerememişsin" de. Büzülünce dudaklarım şımarıklıkla, "şaka yaptım yaa" diyerek makas al yanağımdan.

Kahvaltının ardından keyif çaylarımızı da alıp uzanalım hamağa.. Bir kaç satır okuyup kolunda tatlı bir uykuya dalayım. Olacak iş değil ama; hayal ya, sen uyumamana rağmen kıpırdamadan beklemiş ol uyanışımı. Sağın solun tutulduğu halde alnıma koyuverdiğin küçücük bir öpücükle uyandırıver beni.. Ben de tüm şaşkınlığıma rağmen, çenemi tutayım ve "ne oldu sana" diye sorgulamayayım... : Şöyle kocaman, sıcacık sarılayım, teninin kokusunu ciğerlerime hapsedeyim. "Yine sarıldın ahtapot gibi" diye söylenip gıdıklamaya başla. Hamaktan düşüverelim sonra birden, börtü böcekle akraba olalım...

Hemen hazırlanalım, mayolarımızı giyelim, bir şort bi terlik; tamamdır... Binelim bisikletlere, inelim sahile.

Bırakıp havluları ayaklarımızın hemen dibine, bakınalım şöyle bir etrafa, önümüzde masmavi bir deniz, arkamızda yemyeşil bir orman... Sahil boyu deli deli koşuşup duran bir kocabaş. Haa bir ben bir de sen...

Ayaklarımızı suya sokar sokmaz ürperelim. Soğuk su, biliyorum rahat durmayıp ıslatırsın beni.. ama dur biraz, azıcık alışayım suyun soğuğuna. Islatıp ıslatıp beni, sonra birden sırtını dönüp dalıver suya.. Ne kadar güzel yüzüyorsun... Suya bırakırken tüm gerginliğimi, yorgunluğumu birden çıkar yüzünü yüzüme, ıslak dudaklarınla dokun dudaklarıma...

Serilelim kumlara sonra, güneşe izin verelim; içimizi ısıtsın biraz... Dalgaların hışırtısı dinlendirsin bizi. Gözlerin kızarmış olacak, hapşıracaksın, "Çok yaşa, hep iyi yaşa.." Hava da kararacak diyerek dönüşe geçelim.

Tek gecemiz var. Tiril tiril beyaz bir elbise giyeyim, ayağımda da dümdüz roma sandaletlerim... iyice minik olayım yanında.. : Söylenme lütfen, özenle hazırlanacağım "avuç içi kadar mutluluğuma"...

Küçük çiçekli bir örtü olmalı tahta masanın üzerinde. Ev yapımı mis gibi sıcak yemekler, asma öyle suratını; mangal yeri değil ki burası. Şarap kırmızı, soğuk ve buruk olsun biraz, gıdıklasın insanın boğazını , hafif kekremsi bir tat bıraksın ağızda, tıpkı senin gibi... Yemek sonunda sen yine şaşırt, masanın diğer tarafından elini uzat, alıver yanına beni, uzanalım yine hamağa...

Tatlı tatlı sohbet ederken, hangi arada hazırlandığını bilemediğimiz çayın kokusu ile kapanmakta olan gözlerimizi açalım...

Akşamın ürpertici serinliğinde doldurup çaylarımızı, bitmesini hiç istemediğimiz dinginliğimizle içelim... İkinci bardakları koymak üzere kalkayım yanından... Çayının şekerini de atmış sana doğru gelmek için dönerken, kokun geliversin burnuma, o miis gibi çocuk-su kokun.. Çayları bırakıp masaya, döneyim yavaşça, o koca yeşil/mavi gözlerinle karşıla beni, elim elinde avluya açılan kapıdan odaya gidelim....

Kalbinin sesi kulaklarımda, uzanıverelim geceye....."

Noktayı koyduğunda, gözlerindeki ifadeyi bugün gibi hatırlıyordu. Sessiz ve neredeyse tepkisiz dinleyişinden belliydi şaşkınlığı... Onun yorgun halini ne çok sevdiğini anımsadı, daha sakin oluyordu yorgun olduğunda. "Yorgun günlerinde ara beni" diye takılmamış mıydı son görüşmelerinde? Ne tuhaf, aralarında geçen tatsız konuşmaların hiç biri kalmıyordu aklında. Balkona çıktı. Denizden gelen temiz havayı içine çekti, onun çocuk-su kokusunu ciğerlerine hapseder gibi. Çalan telefonu eline aldığında gözlerinde denizin ışıltısı ile gülümsedi, yarım değil basbayağı gülümsedi işte.

"Merhaba, şimdi döndüm... Yorgunum..... "

Banu Aksoylu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


  Kahveci : Onur Eryılmaz


TEZER ÖZLÜ'YE MEKTUP 3

SAHNE…

Tüm zamanları yaşadık Tezer. Tüm acıları, kaygıları, korkuları, basit bir aşk filmini izler gibi seyrettik. Yüreğimizde sevgiye, sevgilere, sevinçlere yer kalmadı. Ne hazin! Biliyorsun öyle değil mi? Sahneye konan oyun aynı, seyredenlerden kimi yaşlandı, kimi öldü, kimi kendini yitirdi, kimileri de yeni yeni seyretmeye başladı bu oyunu; en başından. Ben kaçtım Tezer. Bir gece, üstüne sis çökmüş tren garından dolaşan soğuk bir trenin, sigara kokan kompartımanıyla. Arkama bakmadan. Yüreğim sıkışıyordu son günlerde. İşverenim halimden kaygılanmış olacak:

'Bu hafta dinlenin demişti, kaç raporu yanlış yerlere girdiniz diyerek.'

Canı cehennemeydi o rakamlarla dolu raporlarının, raporları oluşturan satışlarının, satışlarını legal anlamda yaptığını gösteren faturalarının… Tüm oluşumların hepsi bir an önce bitmeli ve çıkmalıydı hayatımdan. İşte kaçışım böyle başladı Tezer. İki gün daha evimde kaldım, evimde. Düşünmeye çalıştım. Dinlenip yeniden masama dönmek, çalan telefonlara şirketin prensibi gereği nazikçe cevaplamak, müdürün önünde ceketin düğmesini iliklemek, saygıyla dinlemek, istenilenleri yapmak… Bıraktım en sonunda. Sabahları traş olmayı. Saçlarımı sağdan sola yatırıp taramayı da. Kravatımı bir daha bağlamamak üzere çözdüm, lazım olur diye oturduğum apartmanın kapıcısına verdim, giydiğim, yıllardır üstümde eskiyen siyah takımı da. Kel kafalı, pörtlek gözlü adamın içten yaşadığı sevinci görmeliydin, koşa koşa inmişti, dik merdivenleri. Belki de ilk kez yüksünmeden. Tüm kitaplarımı da bir kütüphaneye bıraktım. Koli koli kitap kolilerini gören görevlide, kapıcının yüzünü gördüm.

'Teklifsiz dedim, makbuz istemez.'

Eşyaları da bir bir çıkardım elden. Aldığımdan çok ucuza gittiler, ama yapabileceğim bir şey yoktu. Koltuklar, sehpa, televizyon, yatağım, motorundan geceleri horultular çıkaran buzdolabım, son iki senedir hiç yıkanmamış üç halım, mutfak eşyaları, açılması içinin doluluğundan yarım saat süren tozlu bilgisayarım, masam, ve diğerleri. Sırayla taşıdı, gelen genç hepsini. Soranlara taşınıyorum dedim. Aslında kendimi taşıyacaktım , bundan sonra sadece ve sadece kendimi. Ellerimi, bacaklarımı, iri gövdemi, bir yığın fikirle yaşayan başımı.

Bineceğim trenin beş dakika sonra 1. perondan kalkacağını duyuran anonsla, o tarafa yürüdüm. Ağır ağır. Numaramın olduğu yeri buldum. Yerleştim. Hayat benim için yeni başlıyor olmalıydı. Yüreğimin hızlı çarpmasından anlamıştım bunu. Heyecanlanınca hep böyle olurdu. Yaşamın kendi çıplaklığına gidiyordum. Yalınlığına, dikliğine, coşkusuna, düşüne gidiyordum. İşten uzak, eşyalardan uzak, kurallardan uzak… Bekle dedim, bekle, mutluluğun resmi, seni görmeye geliyorum. Sahne ardımda kalıyor, oyuncuları da.

Onur Eryılmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


polygon@polygon.com.tr


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


ŞİMDİDEN BİR HATIRASIN

Şimdiden Bir Hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yarılısın
Günler izmarit diplerinde biriksin
O zaman mutlaka bir trenle gelirsin
Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin
istesen suyun tenine bitişirsin
ellerimi bıraktım, artık buna sana yazsın
İçimde iki yaşlı balık varsa,
İçimde biri pulsuz, iki balık varsa
Biri senden, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
Sonra postalamak istiyorum
Pulsuz bir zarfla
Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata
Bu kırmızı oyalarla saçlarımda
Beyaz bir tülbent gibi kalırsam
tenimde, süzemediğim tortularla
Gün olur sararırsa sayfalarda
Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın
Şimdiden bir hatırlasın
Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan
Camsan, saydamsan, beni kırarsan
Simlerimle sevişirim seninle
O süslü sayfaların üzerinde
İçimde mutlu iki yıl varsa,
İçimde biri simli iki kadın varsa
Sen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
sonra postalamak istiyorum
Simli bir yılbaşı kartıyla
Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata

DİDEM MADAK

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




I'm Yours
Jason Mraz









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090421.asp
ISSN: 1303-8923
21 Nisan 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com