Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.633

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Mayıs 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bu kurula insanlık aşılamak gerek!..


Allah şu ihtiyar sapıktan razı olsun. Vakitli vakitsiz yazarken, vakit buldukça küçük kızlara sarkan, kendini üzmez milleti üzer müsveddeden söz ediyorum. Sayesinde bir sürü pisliği gördük, minnettarız. İhtisası olmadığı halde yetkisi olan Adli Tıp, 6. İhtisas Kurulu gibi bitmiş, tükenmiş devlet dairelerinden haberdar olduk. Doç.Dr. Ayten Erdoğan, medyada çıkan protestolar nedeniyle kurula atanmasaydı ve sadece dört ay sonra pislikte boğulmamak için istifa etmeseydi, ederken tüm rezilliği istifa dilekçesine yazmasaydı, gene birşeyden haberimiz olmayacaktı.

Doçent Hanım'ın dedikleri tüm anne babaların dikkatle dinlemesi gereken şeyler. Umarım fırsatını bulup 32.Gün'de izlemişsinizdir. Kaçırdıysanız internetten bulun okuyun. Ya da benim söyleyeceklerime kulak verin. Bir kere, 2005 yılında çıkan bir kanunla, daha önce suça uygun olmayan ceza yeterince artırılmış ama gelin görün ki, yasa koyucu zatı muhteremler, erkek egolarını tatmin etmek maksadıyla olsa gerek, bundan kaçmanın yolunu da yasaya eklemişler. Tüm caydırıcı cezalar çocuğun ruh sağlığının bozulmuş olması şartına bağlanmış. Bozulmadıysa en kötü durumda 1 yıl yatıp çıkıyormuş sapıklar. Bu durumda tüm yük Adli Tıp'a kalıyor haliyle. Zira işin içinden çıkamayan hakim, topu kuruma atarak hakemliği onun yapmasını istiyor haklı olarak. Hakkında karar verilecek olanlar çocuklar, kararı verecek olan kurulda bırakın çocuk psikiyatristini düz psikiyatrist bile yok. Amcamlar bakıyorlar dosyaya, alıyorlar çocuğu karşılarına soruyorlar; "Nasılsın çocuğum?", çocuk cevap veriyor; "İyiyim amca, siz nasılsınız?". Kurul raporu veriyor; "Soruldu, iyiymiş." Soytarılığın daniskası değil de ne?

Doçentin anlattıklarını duyunca insan insanlığından utanıyor. Örneğin, 2 üniversiteden uzmanlar "Bozulmuştur" diyor, 6.İhtisas "Yok canım" diyerek raporu değiştiriyor. 4 yaşından 8 yaşına kadar bakıcısının kocası tarafından tecavüze uğrayan çocuğun "Ruh sağlığı bozulmamıştır." raporuna hakim isyan ediyor tam 2 kere yeniden kontrol için aynı yere geri gönderiyor ama sonuç değişmiyor. Doçent kendisinden önce verilen "Bozulmamıştır." raporlardan geri gönderilenlerin hepsini bozulmuştur diyerek değiştiriyor. Medeni toplumlarda, yasaya "Ruh sağlığı bozulmuş mudur diye sorulaaa" diye şart koymak kimsenin aklına gelmiyor. Bu kurulun üyeleri kimlerdir, çocukları yok mudur? Neden böyle duyarsızdırlar, sorgulayan yok. Ruh sağlığının bozulup bozulmadığını anlayabilmek için birkaç fırın ekmek yemek gerekirken, simite talim ederek bu işi yapanlar yüzünden binlerce çocuk ve ailenin hayatı kararıyor.

Bir önemli istatistik te bizim ne menem varlıklar olduğumuzu göstermesi açısından ilginç. Yurtdışında tecavüze uğrayan çocukların %70'i kız, %30'u erkek iken bizde tam tersiymiş. %70 erkek, %30 kız. Aslında olay ortada. Kız çocuklarına namaheremi öğreten bir toplumuz ama erkek çocuklarına kendilerini yabancılardan sakınmasını öğretmiyoruz, erkektir bilir diyoruz. Oysa etrafta dolaşan sapıkları unutuyoruz. Vallahi onu bunu bilmem, insanı da severim hayvanı da. Vahşi olduğum söylenemez, idama da karşıyım. Ama bu sapık ruhlara verilecek ceza konusunda hiç tavizim yok. En basitinden kısasa kısas formülü benimsenebilir diyorum. Ancak bundan da hoşlanabileceği varsayılarak, kesip yedirme ilginç bir yöntem olabilir. Bu yasalar ve bu tür kurullar varken, böyle bir suça maruz kalmış çocuğun ana babası olsanız ne yaparsınız? Cezasını kanuna mı bırakırsınız yoksa kendiniz mi verirsiniz? Buyrun cevap verin, çocuklarınıza sahip olun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Nevriye Hamitoğlu

 Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


  İlithya! Sen Ne Bilirsin ki Anne Yüreğini?

Mayısın ılık bir gecesinde ben düşüncelerimin içinde boğulurken, güneş hazırlanıyordu yeni günün sabahına. Pencerelerimde karanlık perdeler, odanın zifiri karanlığı, her şey ama her şey hüzünlü bu Mayıs gecesinde. Kendi yalnızlığım öyle sınırsız ki sonu yok, aslında herkesin içindeki gibi… Düşüncelerim yüreğimdeki ızdırabın nedeninde… Karanlığın içinde görünmeyecek gözyaşlarımı akıtan ve beni boğazımdan sıkan üzüntümün ağırlığı bedenimi acıtıyor. Boğuluyorum. Sırtımda bir ağrı ve doğruluyorum yatağımdan. Sessizce kapalı perdelerin yanına gidiyorum. Perdeyi hafifçe aralıyorum ve gözlerimi karanlığa dikiyorum. Camın önündeki ağacın yaprakları rüzgardan sallanırken İlithya'yı düşünüyorum. Şimdi güneş doğarken bir uçurumun başında duruyor, yeni günün başlamasını bekliyor. Belinden aşağı dalgalanan saçları beyaz pelerinin üzerinde yayılıyor. Gözlerinin rengi simsiyah, bakışlarında hainlik var, kötülükten gelen mutlulukla ince dudakları hafif aralık. Uçurum dibinde kayalara çarpan dalgaların izi var yüzünde, öyle donuk. Rüzgar, onun kötülük kokusundan tiksinerek onu itmek istiyor boşluğa ama Zeus'un kızı İlithya, kararlı yaşamak için. Çünkü o benim gibilerin kabusu olmaktan vazgeçmeyecek, benim gibi anne olmak isteyenlerin…

İlithya, neden geldin bana ve izin vermedin gölgelerden aydınlığa çıkmama? O sıcak duyguların mutluluğuna kavuşmaya hem de çok az vakit kalmışken? Senin kalbin siyahtır eminim, ya da yoktur! Yerinde bir boşluk olmalı! Aldığın bebeklerin ağlayışlarını mı biriktirdin o boşluğa? Izdırap çektirdiğin annelerin gözyaşları mı besliyor seni? Ah İlithya! Kabuslarım senin yüzündenmiş meğer. Şimdi anlıyorum neden rüyamda gördüğümü masum bebeğimi? Ben hıçkırıklarla ağlarken o ağlamamı istemeyen üzgün bakışlarla seyrediyordu beni. Sonra uzatıyordu pamuk gibi beyaz küçük elini. Belki de bana söylemek istiyordu korkmamam için senden. Ama sen tanrıya isyan edip geldin bana ve ellerimde kan kırmızı güller bıraktın. Öyle ki dikenleri ellerimi paçalarken kalbimden aktı kanım, güllerin rengi gibi her yer kanımla bulandı. Mutlu oldun mu ızdırabımda? Dün benden koparırken canımı, bugünün doğuşunda kaç annenin bebeğine dokunup ızdırap vereceksin onlara, hangisini canından koparacaksın? Hangisini kabuslarında boğacaksın sen İlithya? Bunu mu düşünüyorsun, bunu mu planlıyorsun uçurumun kenarında şafak vakti, hem de tanrıya karşı gelip?

O acı… O ızdırap ki anne olacak yüreğin yaşam boyu gölgesi…
İlithya! Sen ne bilirsin ki anne yüreğini? At kendini şimdi güneşin doğuşunu beklediğin uçurumdan aşağıya! Kurtar kendi lanetinden kendini İlithya ve bizleri senin lanetinden! İşte o zaman belki de tanrı affeder seni ve biz kurtuluruz ızdıraplarımızdan. Güzel rüyaların içinde görürüz doğacak bebeklerimizi ve tanrı müjdeleyecek o zaman bize… Hadi İlithya, sen rahat bırak artık bizleri…

Bebeklerini kaybeden bütün annelere…

Nevriye Hamitoğlu
nevriye.h@hotmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


  Kahveci : Onur Eryılmaz


KÜÇÜK İNSAN

Sızlanan insanları sevmedim ben. Gururlu oluyorlardı. Neydi gurur? Anlaşılmaz bir hırs, karşısındakine inat. Bu insanların işe yaramadıklarını düşündüm hep. Arkalarında ve önünde, kendilerinden habersiz bir pohpohlayıcı güruhla gezerlerdi. Gülüşleri saklı, ağlamaları uzak oldu bana.

Ben bizim apartmanın kapıcısı Hüseyin Usta'yı sevdim. Elli yaşının üstünde olmasına rağmen, asansöre binmez, merdivenleri çıka çıka her istenileni dağıtırdı, tüm dairelere. Bazen lâfa tutardım onu:

'Bey derdi, anladım, sende benim gibi konuşmayı seviyorsun, söz geleceğim bir gün oturmaya.'

Karısı iki yıl önce ölmüştü. Yalnız yaşıyordu. Baksanız hâlâ tatlı, ince ve nazikti. Birinin ölümü, hele de, bu en yakınınızdaki ise, küstürürdü hayata sizi. İnsan ne yaptığını bilmeden yaşardı. Bilmeden yemek yer, bilmeden dolaşır, bilmeden uyurdu. Zaman yürekte açılan yaraları kapatmakta yüzyıllardır ustaydı ama, o zamanı kim yaratmıştı!

Bir keresinde kaybolmuştu ortadan. Telaşlanmıştık. Yaptığı şey değil ya! Haber de vermemişti. Geri döndüğünde güzel, minicik biz kız çocuğu vardı yanında.

'Hayırdır demiştim.'

'Hayır olsun bey demişti, bizim köyden, sahipsizin teki, aldım getirdim.'

Ne sorulabilirdi başka? Hiç.

Adı Aysel'di kızın. Bazı sabahlar o çalardı, kapının zilini. Ekmeği ve gazetemi uzatır, yüzüme bakmazdı. Yanakları hep al al olurdu. Sonra sonra konuşmaya başlamıştı.

'Günaydın.. Bey…'

Günaydın derdim, bugün nasılsın bakalım? Küçük bir iyiyim çıkardı, kırmızı dudaklarından. Gözlerini kısar, öyle bakardı. Yaşanılamayan bir çocuk bakışıyla.

Bir gün, bir hafta sonu bana gelmişlerdi, Hüseyin Usta'yla beraber. Çay demlemiştim. Börek getirmişlerdi.

'Ehh…! Hüseyin Usta demiştim, neler varmış sende?'

'Yok beyim, ben değil Aysel kız yaptı, misafirliğe boş gidilmez deyip, sabah beri uğraştı.'

Uzun uzun konuşmuştuk. Ağustos sıcağı yakıcıydı. Gündüzleri oturulmuyor, geceleri pencere açık bırakılmadan yatılamıyordu. Pencereden giren, iri sivri sineklerle sabahı ediyordum, yorgun.

'Okula gidiyor mu diye sormuştum? Bana bakmıştı Aysel, içindeki dünyadan bir bakıştı bu. Masum ve tertemiz.'

'Kaldığı yerden devam edecek, gidebildiği kadar.'

Aysel bu sırada saçlarıyla oynuyordu. Küçükken sevindiğim de ben de saçlarımla oynardım. Aynı duyguyu şimdi o yaşıyor olmalıydı. Giderlerken dönüp dönüp bana bakmıştı.

'Helâl olsun Hüseyin Usta'ya. Daha büyük sevmiştim onu. Çalışıyordu, didiniyordu, kopmuyordu hayattan. Ölümler yaşamıştı. Anlattığına göre çocuğu da olmamıştı. -Şimdi vardı.- Bir kere olsun mırıldandığını da duymamıştım, ne olursa olsun. Olanı kabul etmişti.'

Küçük insanları sevdim ben. Onların büyük dünyalarına, onlardan habersiz girdim. Hepsinde onlardan biri oldum. Yalansız bir dünyada yaşıyor olmalıydılar çünkü. Zorla yaşatılanlardı. İstemedim. Korktum da biraz. Her yaşam bir diğerine gidiyordu. O bir başkasına. Anladım, yolculuğa gelmiştim bu hayata. Uzun, çok uzun bir yolculuğa.

Onur Eryılmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Öznur Çekinmez


SENİNLE BENİM ARAMDA BİR FARK VAR!

Bağdat caddesi, Nişantaşı, Bebek vs. Gezilesi güzel yerler. Havası başka, suyu bir ayrı. Türkiye'nin Paris Cumhuriyetleri. Abartmıyorum giydiğiniz iç çamaşırının bile bir markası olması şart gibi. E durum böyle olunca bir tedirginlik, kendine biraz çeki düzen verme zorunluluğu oluşuyor istemdışı da olsa.

İşyerim Çiftehavuzlar da. Çok nezih streril bir semt (her açıdan). Simitçilerimiz bile bir alem. Sosyetik, eldivenli, bembeyaz şıkır şıkır Ayşe teyzenin elinden çıkmış tazelikte önlüklü haza beyfendiler. Hatta bizim köşedeki Emin abi Yeni Asır'da eski bir köşe yazarı. Dedim ya herbiri seçilmiş birer kişilik. İkamet ettiğim semt de gayet nezih. Küçükyalı. Nerdeyse 30 yıllık Küçükyalılıyım. Karma insanlara rastlamak mümkün burda. Gözünüz biraz açıksa aradaki birçok farklılığı hemen yakalamak mümkün.Mesela Allahın göbeği dediğimiz, bizim raflarda 1-1,5 liralık şey, 4 lira buralarda. Karaborsa misali misline.Aradaki km farkımız az ama fiyat farkımız çookk. Markete gelip alışveriş yapmaya çalışan kokoş hanımlara gülüyorum istemeden. Öyle eğrelti duruyorlar ki market raflarında. Telefonla siparişe alışmış haspalar. Tak kapılarında istemedikleri bile. O gün ne olduysa olmuş, rafların önüne düşmüş gibi, nerden buraya düştüğünü kendiside kestirememiş edalı edalı süzülüyorlar. Tabi ki insanlar üzerine genelleme yapmak çok yanlış, bunu biliyorum. Benim gördüklerim belki çok az, nadirdir, bir kısım insandır = farklılıktır.
Beni bu yazıyı yazmaya iten neden ise...

İşime gitmek üzere ışıklarda karşıdan karşıya geçmek için beklerken kaldırımda bir çingene ve bebesine rastladım dün. Bu anne ve çocuk seçilmiş değillerdi ama onlarda farklıydı. İster şanssız diyelim, ister gariban ne dersek diyelim onlar böyle ve öylece doğmuşlardı. Yanlarında duran hoş arabadaki çocuk ve annesine sabitlenmiş 2 çift gözdü onlar. Hangi gözlere bakacağımı şaşırarak kendimi kaldırımın bir köşesine parkettim. Öyle istekli bakıyorlardı ki...
Çünkü o da bir anneydi, o da bir çocuk. Gönlünden geçmez mi bir çaputa sarmaladığı bebeğini prensesler gibi arka koltukta oturtmak, gezdirmek, istediklerini alabilmek. Ya o bebek? Taş soğuk sokakta değil de, arabada keyifli gezmeler yapabilmek anacığıyla?
Gözlerim bu hayalin şahidi gibi yerde oturan kadına bakakaldı. Bebeğine öyle bir sarıldı, öyle sıcak bir umutla öptü ki... "seni en iyi şartlarda yaşatacağım, " öpmesiydi o.
Bir teyzenin kulağıma yanaşıp, fısıldamasıyla kendime geldim. "Acıma kızım bunlara hepsinin durumu bizlerden iyi" Bilemeyiz, diyebildim sadece... O kadar demek geldi içimden...
Ama hayır, dur bir dakika. Ben de anne gözüyle görebiliyorum teyzecim. Anneler gerçekleri görür ya hani. O gözlerde sevgi ve istek vardı. Çaresizlik yoktu. Gördüm.

Düşündürücü değil mi?. Acaba biz ufak veya büyük farklılıklarımızı, şanslarımızı farkında olarak yaşıyor muyuz= yeterince mutlu olabiliyor muyuz?
Hayırrrrrrrrr!!!
Hayatımız genellemeler yapmak üzerine kurulu. En ufak topluluklarda bile ırkçıyız. O teyzenin kulağıma eğilip fısıldadıkları gibi. Çünkü o bir çingene. Onlar sevemez mi, isteyemez mi, anne olamaz mı, hissedemez mi teyze ? Ben o gözlerde bunların hepsini gördüm. İnsan yaşamını seçerek doğmuyor, ona sunulan yaşama şekil vererek büyüyor, olgunlaşıyor, insan oluyor. Aynı veya ayrı semtlerde farklı hayatlar yaşıyoruz. Tek ortak yanımız ise insan olmamız.
Acaba hangimiz en mutluyuz? Nişantaşı, Bebek hudutlarını aşmayan, aşınca dünyası şaşıran mı?.....yoksa kaldırımda bebeğiyle burası nasıl bir yer, ne yerler ne içerler, nerden bulurlar diye şaşkın sorular soran mı?

Hangisi teyze?
Hadi bunu da bil..

Öznur Çekinmez


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


polygon@polygon.com.tr



<#><#><#><#><#><#><#>

YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


BARIŞ NEDİR SEVGİLİM

barış nedir sevgilim
biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış
yoksa
hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun
söyle sevgilim
Einstein'ın Roosevelt'e yazdığı mektup mudur barış
Lozan'dan gelen telefon mu Mustafa Kemal'e
çöplerini bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır barış yoksa
söyle sevgilim
de ki
tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek çıkaran bir melek
de ki
aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde
de ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir
barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın
barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur son dakikada
bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış
söyle sevgilim
savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bir sözcüktür
şu dillerden düşmeyen barış

AKGÜN AKOVA

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Passione
Nicos









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090512.asp
ISSN: 1303-8923
12 Mayıs 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com