|
|
|
13 Mayıs 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Asıl edepsizler acaba neredeler?!.. |
Manisa vekili, üç silahşörlerin en babası, beyni ile dili arasında koordinasyon eksikliği yaşayan üstad Arınç beyefendi, yine yeniden bakanlar kuruluna girince, hele bir de "değiştim gari" mesajları verince umutlanmıştık. Ama sayın amcamda bir gelişim, bir düzelme olmamış maalesef. Halk infial duydu diye tutuklanan bayan gazetecinin aksine, duyulan infiallere sağır olan hukuk sistemimizin bir türlü el süremediği deniz feneri davasına "Birkaç edepsizin işi" demesi ancak ondan beklenirdi, o da beklendiği gibi, dedi. Sanki cama taş atıp kaçan çocuklardan bahsediyor. Sekiz yılda 900 milyon avro parayı toplayıp harcayan bir çetenin ettiklerine "Birkaç edepsizin işi" demesi çok normalmiş gibi bir de kendince aklama paklama yapıyor. Şimdi ben şuradan kalkıp, "Memleketi bu hale getirenler meclisteki birkaç edepsiz" desem hoş olur mu? Peki, din adına sıradan mümini soyup soğana çeviren, aldıklarını Türkiye'ye çuvalla taşıyan, televizyon kanalları kuranlara ne diyeceğiz? Edepsiz az kalmaz mı? Hırsız desek, şerefsiz desek, kabahat olur mu?
Deniz feneri davasından söz etmek yasak biliyorsunuz ama Almanya'daki derneğin Türkiye bacağı olan aynı isimli dernek, elindeki binlerce eposta adresine kendini aklamak üzere mesajlar yollamaya, haklarında olumsuz söz söyleyenleri tehdit etmeye devam edebiliyor. İki derneğin aralarında, isim benzerliğinden başka, hukuki bir bağ yokmuş. Olsaydı şaşardım. Olanı da geçen dokuz ayda halletmişlerdir zaten. Bu edepsizlerin eposta listelerinde ben de varım. Elli defa listeden çıkarmalarını istediğim halde çıkarmadılar. Sonunda ben de, bu kamu yararına çalışan, izin almadan yardım toplayabilen derneğin resmi alan adı olan denizfeneri.org.tr'yi tüm sunucularımda kara listeye aldım. Yani en azından artık benim sunucularımdaki adresleri rahatsız edemeyecekler. Eh, üçbin civarındaki posta kutusunu bu edepsizlerden korumak ta bir iş olsa gerek, öyle değil mi? Edepli olduklarını hukuk önünde ispatladıkları gün karalistemden çıkacaklar, ama öncesinde Bay Arınç'ın deyimiyle hepsi birer edepsizdirler. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu PALMİYELER VE ŞEMSİYELER |
|
Her yeni başlangıçta bir sözcük daha eksiliyor ve ardından cümlelere karışıp aklımın köşesinden parmak uçlarıma düşüyor. Bir yağmur damlası gibi.
Sinema bir büyü. Sihirli bir dünya. Hele benim gibi 'orada bir köy var uzakta ama şimdi yok' haberlerine günlerce gözyaşı döken biri için bir kurtarıcı. Gerçeğin, hayatın tüm çıkmazlarından bir yol bulup beyaz perdenin karşısına geçer geçmez önünde dingin bir su birikintisine taş atan bir çocuk misali...
Cannes tüm hazırlıklarını yaptı, bekliyor. Bu yıl 62. düzenlenecek Cannes Film Festivali için gök sokakları günler öncesinden yıkadı. Bu sene bitmeyen yağmurlarla en kirli kaldırımlar bile arındılar. Geçen hafta kıyılarında dolaştım. Festival binası da kırmızı kostümünü giyiniyordu. Sokaklar, mağazalar, oteller dünyayı kasıp kavuran krizin fırtınasından sıyrılıp 15 gün boyunca 'Sadece Sinema' diyebilmek için telaşlı bir hazırlıktaydı. Dışarıdan bakan biri bu ağır hazırlanışı benim gibi telaşla yormazdı. Zira yılların alışılmışlığı ile ağırdan alınan bir düzen, festivalin benim kanımca gelenekselleşen bir ağır edası vardı. Ama bu kendi içinde bir telaştı da aynı zamanda. Göreceklerine ve göstereceklerine hazırlık yapan şehri seyretmenin mutluluğu ile ayrıldım.
Bu sene yarışma bölümünde de, diğer gösterimlerde de bizden bir film yer almıyor. Bu senenin Türk Sineması için önemi ise ödüllü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan'ın, Fransız sinema oyuncusu İsabelle Huppert başkanlığındaki jüride yer alıyor olması.
Sinema haberlerine göz atarken rastladığım bir iki haberi de burada paylaşmak istiyorum.
Nuri Bilge Ceylan'ın 'Üç Maymun' filminin oyuncusu Hatice Aslan, yine 2007 yılında Cannes'da gösterilen Semih Kaplanoğlu'nun 'Yumurta' filminin oyuncusu Saadet Işıl Aksoy ve Kerem Atabeyoğlu birlikte rol aldıkları bir Bulgar filmiyle Cannes' a geleceklermiş. Kamen Kalev'in yönettiği 'EASTREN PLAYS' Bulgaristan üzerinden Almanya'ya göç eden bir Türk ailenin başından geçenleri de anlatan konusuyla dikkatimi çekti, umarım 'Yönetmenlerin 15 Günü' bölümünde 17 Mayıs'da gösterileceğini okuduğum bu filmi izleme fırsatı bulabilirim.
Ayrıca Festival Boyunca düzenlenen 'Kısa Film Bölümü'nde yer alacak bir Türk filminin de varlığını yeni öğrendim. Yönetmen Abdulbaki Yavuz'un 'Bir Kaplumbağa ve Tavşan Hikayesi'de Cannes için yola çıkan filmler arasındaymış.
Sinema, Cannes derken yine buralara gelen bir filmden ve festivalden bahsedeyim dedim size. Büyük bütçeli filmler yerine daha çok sanatsal filmlere ev sahipliği yapan ve bu yıl 4. düzenlenen ''Monako Charity Film Festivali''nde Tolga Örnek'in ülkemizde ikinci defa vizyona giren 'Devrim Arabaları' filmi de yer alıyor. Bu güzel haberi geç öğrensem de sinema sever birisi olarak sizlerle paylaşmak istedim.
Yağmurun her an sürpiz yapabileceği açılış gecesinin 'Up' animasyon filmiyle başlayacağını da hatırlattıktan sonra müsadenizi isteyeceğim.
Palmiyelerin şehrinde bu festival plajlarda güneş şemsiyeleri mi, sokaklarda yağmur şemsiyeleri mi açık olacak diye beklerken ben onbeş gün boyunca 'Sinema' rüyaları görmeye hazırlanıyorum.
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Aşka sınır dayanmaz
Sınırsızlığın bir başka adıdır aşk.
Hiçbir ölçü birimi ölçemez aşkın yoğunluğunu.
Bir telefon sesini yıllarca bekleyen aşık için zamanın önemi var mıdır?
Ya da onu sadece 5 dakika görebilmek için binlerce kilometreyi heyecanla giden biri için uzaklığın ne önemi olabilir?
Karşılıksız seven birinin yüreğinin ağırlığı kaç tondur bilen var mı?
Kural tanımaz aşk, yazılmış ve yazılacak hiçbir yasa aşka engel olamaz.
Bir isyandır aşk.
Hangi tank, hangi top, hangi nükleer başlıklı füze durdurabilir bu isyanı?
Hangi ordu karşı koyabilir?
Aşk güçtür. Bütün bu silahları aşkın gücü durdurabilir ancak.
Hiç görmediğiniz birine aşık olabilirsiniz. Hatta adını bile bilmediğiniz birine tutkuyla bağlanabilirsiniz.
Matematikle açıklayabilir misiniz bunu? Ya da fizikle, kimyayla? Veya bir başka pozitif bilim dalıyla?
Hesap yapamazsınız aşk üzerine.
Yapmaya kalkarsanız hep yanlış sonuca ulaşırsınız.
Çünkü aşkın tek ve mutlak bir doğrusu yoktur.
Aşkta iki kere ikinin kaç ettiğini ancak siz belirlersiniz.
Durup dururken ağlarsınız. Ya da hiç olmadık bir yerde kahkaha atabilirsiniz.
Tıbba göre siz, ya delisiniz ya da delirmek üzeresiniz.
Ama aşk için olağandır bunlar.
Özlem dayanılmaz olduğunda, terk edildiğinizde, bir söze alındığınızda, unutulduğunuzda gözlerinizden süzülen yaşların taşıdığı anlamı hangi doktor anlayabilir?
Daha önce sevgilinizle gittiğiniz bir lokantada, onun yemeği üzerine dökmesini hatırlayıp kalabalığın ortasında gülmenizi engelleyecek bir ilaç var mı?
Birbirinize dokunurken, öperken, içinizden vücudunuza yansıyan o sıcaklığı ölçebilecek bir termometre icat edilmedi daha, edilmeyecek de.
Aşıksanız, ne yaşadığınız ülkenin adı önemlidir ne de hangi ulustan olduğunuzun.
Politik görüşünüz, ideolojiniz, aşka galip gelemez asla. Sağcı olabilirsiniz, solcu da. Ya da her neyse. Sizi buluşturacak tek ortak noktadır aşk.
Ve siz bu aşkı yaşarken aslında sağ, sol, ön, arka gibi kavramların küçücük birer ayrıntı haline geldiğini hayretle izlersiniz.
Ya ölüm...
İnsan hayatının sınırı olan bu soğuk gerçek bile aşka sınır olamaz. Çünkü ancak bir aşık göze alabilir sevdası için ölümü. Ancak bir aşık sevgilisi öldükten yıllar sonra bile aynı aşkı içinde taşıyabilir.
Sevgilinizin gözüne dikkatlice bakın. Sınırların nasıl yıkıldığını göreceksiniz.
Pınar Sezer
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
BİR SANAL ALEM HİKAYESİ
Bence ülkemizin gelişmesini önleyen nedenlerden biri de bir atasözümüz.. "ne gelirse başına meraktan gelir" sözü.. oysa merak duygusunun insanın gelişmesinin ilerlemenin motoru olduğunu söyler uzmanlar..
Neyse konumuza gelelim.. sorun yalnızlık.. genelde dışarıdasın.. mesai bittiğinde herkes evine köyüne sen kendinle baş başa.. iki laf edecek insan bulma umuduyla sanal arkadaşlık sitelerinden birine girdim..Kişilerin mesajlarını okuyarak ilerlerken ilginç bir mesaja aynı ilginçlikte cevap verince sohbet başladı.. ben ayrılırken herkesle muhabbet etmek istemediğimi söyleyince o da mesleğini söyledi ve böylece ilk ipucunu almış oldum..
Aslında birbirlerini tanımayan insanların beyninin içini rahatlıkla açabileceğini, gerçek düşüncelerini söyleyebileceğini düşündüğümden karşımdakinin kim olduğunu çok merak da etmiyordum açıkcası..Ancak konuşma ilerledikçe karşımda son derece donanımlı, orijinal fikirleri olan biri belirmeye başladı..ben kendisine adımı, telefonumu, işimi, eşimi neyim varsa söyledim..Fakat sanal arkadaşım hiçbir şey söylemedi ve söylemeyeceğini de belirtti..kendimi kandırılmış hissettiğimden olsa gerek "seni bulurum" dedim..o da asla bulamayacağımı, bunu söylediğim için de asla kendisi hakkında bilgi vermeyeceğini söyledi..
Her konuşmada benim aklımda hep bir ipucu aramak vardı.. yapamazsın-yaparım inadı mı, konuştukça artan merak duygusu mu bilinmez her konuşmada bu kişiyi bulma çabası vardı bende..
Önce mail adresinden bulayım dedim..mail adresi bildik bir kelime ve bir sayıdan oluşmaktaydı..bir sonuca ulaşamadım..konuşmalarda ipucu yakalama çabam da hüsranla sonuçlanıyordu her seferinde.. "tenis oynadım dün" dediğinde başlıyordum nerede tenis kortları var aramaya.. şu filme gittim dediğinde hangi şehirlerde oynuyor bu film diye arıyordum.. o kar yağdı demiyordu ben "arabam buzda kaydı dün" cümlesinden bakıyordum, bir-kaç gün içinde nerelere kar yağmış diye aramaya.. şehri şundan merak ediyorum, şehri bulursam mesleğinden bulma ihtimalim var diye.. ama sonuç nafile ..
Böylece yıllar değilse de aylar geçti.. ben meraklı-inatçı.. karşımdaki çok zeki ve inatçı.. merakı yok.. kim olduğunu söylemezsen bir daha konuşmam tehditlerim de işe yaramadı.. ben yazmayınca o yazmıyordu zaten..
İnsanların en zayıf olduğu anlar en duygusal olduğu anlar herhalde..bir gün mesleki bir gününü kutladım maille..gelen teşekkür mailinde bir isim yazıyordu ancak soyadı yoktu.. sordum gerçek adı olduğunu söyledi..
Elimde bir isim bir meslek aramaya devam ettim.. Derken bir gün telekomun sitesinde bilinmeyen numaralar sayfasında isim ve mesleği girdim ve bütün Türkiye seçeneğini tıkladım..karşıma çıktı 25 isim.. o sıralar adsl olmadığından internete girmek için ikinci bir telefon gerekiyordu.. birden fazla telefonu olanlar ise muhtelif şehirlerde 5 kişiydi.. birinin üç telefonu diğerlerinin iki hattı vardı..üç hattı olana bir sıfat olan soyadını kastederek …gibisin dedim… Bir-iki dakika sonra telefonum çaldı..
-Buldun..
-Aramasaydın yine bulmuş sayılmazdım..
-Çaban aramamı gerektiriyordu..
Erkan Sezgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
AĞZINDA GİRİT YASEMİNİ
senin ülkende cüceler vardı boyları hüzünden kısalan
donmuş gözyaşları
kurumuş otlar
ve adını anımsamadığım bir sürü hüzünlü şey vardı
hüzün programlanmıştı bilgisayarlara bile
babanın bir beyin cerrahının tamir çantası olduğu
söylentisine gelince
bence kuru iftira
ama yukarılık kompleksini kimden kaptığı bilinmiyor
annense bir şişenin içinde batık gemileri
bekleyip durmuş yıllarca
kiralık kardanadamlarla çıkmış küf rengi yolculuklara
ve kadınlar hamamında ayyaş bir ayı gibi bayıldığı gün
seni doğurmuş hiç yokken sen hesapta
a benim caretta carettam
a benim yürek vuruğum
buna da şükür
çünkü
bir yılkı atı gibi
bırakmışlar seni çocuk çocuk suluboya çıkmaz sokakta
keyiflerine bakmışlar gelsin eğlence gitsin ça ça ça
sen küçücükmüşsün
insanlara bakmışsın bakmışsın her yan sönük yıldızlar ormanı
bir şeyleri sevmek istemişsin alışırken dünyaya
dişlerini göstermişler
kırmışlar termometreni
insan insanın kurduymuş bre
kesekağıdına sarmışlar seni
narbülbülün kafese ayçiçeğin çöplüğe
bir duvarın sıvası gibi dökülürken bana rastlamışsın
dur demişsin dur hadi dur yaşamım sil baştan
ben demişim
'severim severim sevmesine de seni
eski bir hüzünle
durmadan büyür içimde bir Girit yasemini'
yaklaşmışım
ve deniz atmışım dudaklarımla dudaklarına
AKGÜN AKOVA
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|