|
|
|
14 Mayıs 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ah Dede Vah Dede sen neymişsin sen?!.. |
Vallahi de umudum vardı. Yirmialtı yıllık özlem sona erecek diye bekliyordum. Hasret kalmanın yarattığı özlemden ziyade işiteceğim iğneli laflardan kurtulmak ihtimali, umudumu taze tutuyordu. Çorbaya on gün evvel güzel bir oyunla yendiğimizi de katınca tadı harika olmuş, epeyce bir heveslenmiştim. Ama hesaba katmadığım önemli bir faktör varmış. Bizim Dede'nin memleketten bıktığını, gitmek için fırsat kolladığını atlamışım. Kaleci tercihindeki yanlışına rağmen, maçın üçte ikisinde ne istediğini bilen bir Fenerbahçe vardı sahada. Umudu törpüleyecek hiçbir olumsuz görüntü yoktu. Her an gol atabilme şansı vardı. Beşiktaş'ta fena görünmüyordu ama oyunun hakimi hiç değildi. Altmışıncı dakikaya geldiğinde Dede piyasaya çıktı ve bir avuç pirinci lapa etti. Uğur-Semih, Emre-Deniz değişiklikleriyle orta sahayı bir açtı ki, o kadar olur. Gelen geçti, vuran attı. Alex hazır olmayınca zaten 10 kişi oynayan takım, 60. dakikadan sonra sürklase oldu. Dört değil altı yedi olması işten bile değildi. Dede'nin intiharını can canlı televizyonlardan izleyen bizler ise kahrolduk. Dört dörtlük götürdüğü maçı son dakikada haybeye bir penaltıyla anlamsız yere lekeleyen hakeme de helal olsun. Penaltı hariç mükemmeldi. Yalnız herşeye rağmen, gerçekten her işte bir hayır varsa, Fenerbahçe için en hayırlısı bu yenilgi olmuştur herhalde. Belçika'dan iyi bir teklif aldığı söylenen Dede'miz kariyerinin son günlerini orada rahatça geçirebilir, bizleri de rahat bırakır. Kaybedilmiş bu yılın bir an evvel bitmesi dileğiyle kupayı hakederek kaldıran Kara Kartalları canı yürekten kutluyorum.
Nereden çıktı bu futbol diyeceklere selam ederim. Arada bir kendimi spor yorumcusu olarak görmeme lütfen izin veriniz. Köşeleri tutan futbolcu eskilerinden ne farkım var Allah aşkına. Yediğim gollerden sonra kendime gelebilmek için iyice dinlenmem lazım. Şimdilik hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Nevriye Hamitoğlu Dilimde Rumeli Türküsü; Köyümde Kiraz Vakti… |
|
Köyümüzün adı Boğazkesen'di. Yıllar geçtikçe dilden dile yuvarlanarak söyleminde değişme olmuş Bozkesen adını almıştı. Köyün fiziki yapısı adı gibi yüksek tepeler ve ormanlarla çevriliydi. Çukurda kalan köy merkezinden başlayarak mahalleler, geniş arazilere yayılarak yüksek kesimlere kadar dağılıyordu. Büyük teyzemin evi de ormanlık alana yakın yukarı mahalledeydi. Köyün merkezinde bulunan anneannemin evinden çıktığımızda caminin yanından geçer eski kuyunun yanına varırdık. Bu kuyunun dibinden teyzemin büyük ve eğimli arazisine, bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla yukarıya doğru toprak bir patikadan gidilirdi. Patikanın sonunda çit kapıdan araziye girince arazinin diğer ucunda bulunan eve gitmek için başka bir patika önümüze çıkardı. Oflaya puflaya yürüdüğümüz patika kenarında elma ağaçları vardı. Elmaların kırmızı beneklerini görünce uzanarak birer tane koparır dişlerdik. Elmalar daha yeni olmaya başlamışsa ekşilikleri yüzümüzü buruştururdu. Bir iki ısırıktan sonra yiyemeyeceğimizi anlar, kimse görmesin diye de tarlanın ta en uzak köşelerine fırlatırdık. Teyzem bu yaptığımızı görse belki de bize kızardı. Ev iki katlı ve büyüktü. Alt katı mahzen gibi kullanılıyordu. Ahşap merdivenlerden ikinci kata çıkınca küçük bir antrenin sağ tarafında oturma odası vardı. Hemen yanındaki küçük oda evin arka cephesine baktığı için karanlıktı ve oraya ne zaman girsem burnuma baklava kokusu gelirdi. Çünkü teyzem bayram öncesi yaptığı baklavaları bu odada saklardı. Antrenin solunda ise gelin odası vardı. Güneşi gören aydınlık ve düzenli olan bu odaya çocukların girmesi yasaktı. Bazen aralık kalan kapısından antreye, çeyizlere serpiştirilen naftalinin kokusu yayılırdı. Gelin ablanın bebeği olmuştu ve ona teyzemin adını vermişlerdi: Meryem. Bu bebek hatıralarıma öyle bir yerleşmiş ki sonraki hayatımda onun kadar güzel bir bebek gördüğümü hatırlamıyorum. Mavi gözleri, tombul ve gamzeli yanakları, alnına düşen bukleli saçları ve sevimliliği ile bize çok güzel geliyordu. Bu eve sık sık onunla oynamak için gelirdik çünkü o bizim gerçek oyuncak bebeğimizdi.
Teyzemde kaldığımız bir gecenin ardından sabah uyandığımda güvercinler sanki odanın içindeymiş gibi guk-gukluyordu. Bir süre onları dinledim. Haziran güneşi odanın küçük penceresinden bizi uyandırmak istiyor gibi parlıyordu. Elbiselerimi giydim ve o sırada Zehra, Rayme ve ablam da uyandı. Odanın ortasında ahşap tavana sıkıca tutundurulmuş örgü sepetin içinde Meryem bebek tatlı rüyaların içinde mışıl mışıl uyuyordu. Onu uyandırmamak için sessizce hareket ettik ve dokuma kilimlerin altında gıcırdayan ahşap zemine usulca basarak odadan çıktık. Evin merdivenlerinden bahçeye inerken, bahçenin yanında bulunan ve yemeklerin yapıldığı/yendiği odadan pesmet (pişi) kokusu yayılıyordu. Acıkmış midelerimiz bu kokuya karşı guruldadı. Hemen bahçedeki çeşmede elimizi yüzümüzü yıkadık ve yemek odasına gittik. Teyzem elleri hamurlu, pesmet pişiriyordu. Bizi görünce sevindi ve hazırladığı yer sofrasına davet etti. Pesmetlerimizi bala bandırarak yedikten sonra bahçeye çıktık. Rengarenk çiçeklerin olduğu bahçenin ortasında mavi sarı boyalı arı kovanları vardı. Arı vızıltıları kuş seslerine karışıyordu. Papatyaların ince uzun yapraklarına konan arılar, çiçeğin sarı polenlerine dalıyor sonra da vızıldayarak kırmızı güllerin kat kat yapraklarının arasında kayboluyor, oradan da aniden bir vızıltıyla çıkarak kovana doğru uçuyorlardı. Onları seyretmek ayrı bir zevkti. Sabah güneşinin taze ışıkları bahçedeki diğer çiçeklerin renklerini ortaya çıkarıyordu. Kırmızı mor çuha çiçekleri, beyaz mor petunyalar, küpe çiçekleri… Ağaçların yemyeşil yaprakları tatlı bir rüzgarla sallanıyordu. Teyzem yanımıza geldi ve "Gelin bakalım size ne göstereceğim!" dedi. Evin altındaki mahzenin kapısını açtı. Karanlıktan ince bir ses geliyordu, sonra birden bire ayaklarımıza doğru siyah bir şey fırladı. Ben korkarak arkaya bir adım attım. Küçük bir kedi yavrusu olduğunu görünce herkes bana güldü. O kadar küçüktü ki daha gözleri bile açılmamıştı. Ardından sarı ve kahverengi kedi yavruları da geldi. Annelerinin nerde olduğunu sormadan bahçeden beyaz siyah benekli bir kedi atladı yanımıza. Yavrularını kokladı ve yere uzandı. Yavru kediler süt kokusunu alarak annelerinin memelerini buldular ve sütlerini yavaş yavaş içmeye başladılar. Bu harika bir görüntüydü. Meryem bebek de uyanmış annesinin kucağında kedilere bakıyordu. Zamanımız olmadığı için teyzem ve Meryem bebekle vedalaştık. Bugün yapılacak önemli bir işimiz vardı. Elma ağaçlarının olduğu araziden çıkıp, çit kapıdan geçtik ve nefes nefese çıktığımız ince patikadan koşarak kendimizi aşağıya bıraktık. Anneannemin evine gittiğimizde anneannem bahçesinde toprakla uğraşıyordu. Demir bahçe kapısının açıldığını duyunca toprağa eğilen iki büklüm belini, tutarak doğrulttu ve yana kaymış beyaz mendilini düzeltti. Bizi görünce sevindi. Ona teyzemin kedilerini anlattık ve bugünkü planımızdan bahsettik. Köyümüzde kiraz vaktiydi; bugün tarlamızda bulunan kiraz ağacından kiraz toplamaya gidecektik. Hemen avludaki çeşmede topraklı ellerini yıkadı ve elimize birer sepet verdi. Köy mezarlığına doğru giden büyük taşlı yokuştan çıktıktan sonra sola doğru kıvrılan dar bir yokuştan yürümeye devam ettik. Tarlamızın önüne gelince kilitli çit kapısını açtık. Yeni sürülmüş kara toprağın üzerine basarak kiraz ağacımızın yanına gittik. Kırmızı kirazlar yeşil yaprakların arasından görünüyor, iri taneler güneşten boncuk gibi parlıyordu. Tırmanmaya elverişli ağacımıza sıra ile çıktık. Herkes için uygun bir dal vardı ve en uzun dal benimdi. Uzun dala çıkmayı kimse göze alamıyordu çünkü çok fazla ağırlık taşıyamayacak kadar inceydi. Aralarında en küçük olan ben, bu dala korkmadan tırmanarak güneş görmüş iri taneleri toplamaktan zevk alırdım. Zehra her zamanki gibi kıkırdayarak bize komik hikayeler anlattı ve bizi güldürdü. Rayme kopardığı kirazların bazılarını sepete atıyor bazılarını da yiyordu. En az kiraz onun sepetinde olurdu. Ablam koca sepet elinde toplarken ben de en uzun dalın tepesindeki kirazlara ulaşmaya çalışıyordum. Zehra birden bire bağırdı: "Şu tarladaki kiraz ağacına bakın. Oradaki kirazlar sarı kırmızı. Gidip tatlarına bakalım mı?" Ablam bu fikirden hoşnut olmayarak:"İzinsiz koparamayız" dedi. Hepimiz Zehra'nın işaret ettiği yöne döndük ve görmemize engel olan yeşil yaprakları aralayarak baktık. Bizim ağacımızdan çok daha büyüktü ve kıvrılmış dalları neredeyse toprağa değiyordu. O kadar çok meyvesi vardı ki kirazlar ağacın üzerine serpiştirilmiş birer sarı kırmızı noktalar gibi görünüyordu. Rayme ve ben "Gidelim tadına bakalım" diye bağırdık. Ablam üçe bir olduğu için kabul etti ve sepetlerimizi doldurduktan sonra gidebileceğimizi söyledi. Hızlı hızlı yapraklarıyla topladığımız kirazları sepetimize doldurduk. Ağaçtan ilk önce Zehra indi sonra ablam sonra ben ve en son Rayme. Rayme'nin ağzı ağaçtan inerken kirazla doluydu ama sepetini bu sefer doldurmuştu. Sepetlerimizi ağacımızın altına koyduk. Akşama evde kiraz şöleni vardı.
Komşu tarlada çalışan yoktu, bir iki tane göz hakkımızı koparıp geri dönecektik. Çalılıklardan yapılma çite tırmanarak diğer tarafa atladık. Bu kiraz ağacı ne kadar da büyüktü. Toprağa sarkan dallarında bir sürü sarı kırmızı kiraz vardı. Belli ki henüz kimse toplamamıştı. Rayme dayanamayıp kopardı ve yedi. Ardından da biz. O kadar lezzetliydiler ki ağzımızın suyu aka aka yedik. Birden bire arkamızdan bir ses geldi: "Siz ne arıyorsunuz burada?" Tuttuğumuz dalları bırakırken, elimizdeki kirazları da toprağa attık. Korku dolu gözlerle birbirimize yaklaştık. İzinsiz yediğimiz kirazların sahipleri karşımızdaydı. Suçluluk duygusuyla donakalmış, çok kötü yakalanmıştık.
Devamı var…
Nevriye Hamitoğlu nevriye.h@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nuran Talay DEĞİŞTİR |
|
Domuz Gribi,
Kene istilası,
İşsizlik,
Korkutma,
Baskı,
Sindirme,
Silahlar,
Mühimmatlar,
Şehit haberleri,
Mardin katliamı,
Ermenistan açılımı,
Azınlık açılımı,
Pembe diziler,
Ve pembe gözlükler…
Oh ne ala… Bu kadar sorun varken, millet bunlarla boğuşturulurken değişim talebi yapılsın. "Vakıflar Kanunu'nu" geçirdikleri gibi fark ettirmeden aynı yolla devam edilsin.
Anayasa Mahkemesi Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kapatmamıştı, ancak " Laikliğe aykırı fillerin odağı haline geldiği" iddiası ile açılan davada 11' üyenin 6'sı kapatılması yönünde oy kullanmıştı. O günden bu yana içinde yaradır Adalet ve Kalkınma Partisinin aldığı ceza ve alınan karar. Şimdi bu karara rağmen Anayasa'yı değiştirmek için kalkış.
Anayasa Mahkemesi üyeleri değişti, zaman geçti ancak değiştirme arzusu bir türlü değişmedi. İllaki Anayasayı değiştirecekler. Avrupa kriterleri olsun, AB'ye uyum olsun. Yeter ki AB neyi öngörüyorsa uygulansın, o zaman AB'ye alacaklar ya bizi.
Millete olabildiğince çağdaş, modern, demokratik standartları yüksek, devletin işleyişini kolaylaştıracak bir anayasa değişikliğini armağan etmek isterken, kardelenlerin okumasına engel olan, modernleşeceğim diyerek çağdaşlıktan uzaklaşan onlar değilmiş gibi.
Değiştirme düğmesi var sanırım bir yerlerde…
Anayasa değişsin,
Kanunlar değişsin,
Üyeler değişsin,
Düğmeye basanlar aynı kalsın.
Dokunulmazlık kaldırılmasın,
Yayın yasağı uygulansın,
Değişim sadece onlar diye ayrılan bizleri bağlasın.
Değiş, değişin, değişsinler…
Nuran Talay Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
BÜTÜN İTFAİYECİLERİN
DERİN UYKULARA
DÜŞTÜĞÜ SAAT
bütün itfayecilerin derin uykulara düştüğü saat
sen çalgılı çengili
sen çırılçıplak
son sigaram söner sönmez kadınım
şiirden kıskandığım
nazardan sakladığım
gözün aydın hadi uzanmışsın yanıma
saçımın ipek yoluna bir el kibrit çakmışsın
ben cayır cayır
ben çırılçıplak
bu oda dişlenmiş yasemin kokuyor hayret doğrusu
övünmek gibi olmasın çiçeklerden anlarım
eee az çiçek koklamadım ben aşklara gide gele
bak bu sen çiçeği
bak bu ben çiçeği
armudun iyisinden de anlarım orasını karıştırma
ama aklımın lodosu poyraza seninle döndü kadınım
açık deniz kuşlarım seni yurt bildi daha uçmadan
dur bir dakika
işitiyor musun
bu ne bu, deprem sesi mi
göktaşı mı
mutluluğa attığımız düğümü mü çözüyorlar yoksa hay allah
bütün itfayecilerin derin uykulara düştüğü saat
biz afrika yangını
biz çırılçıplak
çarşaflar buruş buruş yaz kış dört mevsim
hastasını şaşırmış virüs gibi aramızda aşk
evet eminim, bu oda dişlenmiş yasemin kokuyor
bir ağzının kıyısında çiçekler büyütmüş bizden habersiz
sus kadınım sus bir şey söyleme
biliyorum
bu ayırılık kokusu başkasının olamaz
zaten ipe sapa gelmez bir aşktı bizdeki
noktasız virgülsüz kural dışı
yolunu beklerdi el değmemiş kızlar bir dışarı çık
orospular adına ağlardı akşamlar kırmızı kırmızı
seni okşarken
buzdağlarının eridiğini duyardım Kuzey Kutbu'nda
başıbozuk bir aşktı yağmur sızım yani bizdeki
nerde akşam orda sabah
ustura ağzı bir aşk için yaşadık
sabahları hiç sevmezsin ya, bak sabaha az kaldı
son kez ağart elini
geceyi bir çeyrek uzat
ona göre sevişelim kadınım
yarınsız günaydınsız çılgınçıplak
AKGÜN AKOVA
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|