|
|
|
15 Mayıs 2009 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Cumhuriyete sahip çık!.. |
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan SOKAKLAR ISLIK ÇALMAZ -10 |
|
Sinop'ta sabahtan beri usul usul bir yağmur yağıyor. Bu sabah güneş denizi kana boyayarak kenti uyandırmadı. Onun yerine taptaze bir sabah ve toprak kokularıyla yıkadı sokakları. Çiğ taneleri gibi damlacıklar biriktirdi, ağaçların tomurcuklarında. Sabahın telaşı yumuşak bir melankoliyle örtülüp kaldı. Öğle oldu ama bu kentte hiç kimse tam uyanamadı. Çalışma Bakanlığının görevleri en sonunda arada sırada okula devamsızlık yapan bir kız buldular. Dokuz yaşında, sarışın çok tatlı bir çocuk. Onu bürolarına götürdüler. Çalıştıkları projeye konu ettiler. Fotoğraflar çektirdiler, mahalli gazetelere çıktılar. Kızın ailesine çocuklarını okula göndermek kaydıyla maddi, manevi yardım yapacaklarına söz verdiler. İyi ki bu sözleri başka aileler duymadı. Yoksa onlarda çocuklarının her gün okula göndermekten vazgeçebilirlerdi. Şükürler olsun ki Çalışma Bakanlığının Projesi çok kısa sürdü. Kimseye zarar vermeden sona erdi. Uzmanlar da birkaç ay sonra geldikleri gibi gittiler.
Bıldırcın Kadri kimse kendisine inanmadığı için, inadına bir şeyler çalmaya devam etti. Çok geniş bir araklama yelpazesi vardı. Bir çocuk en çok neye ilgi duyar? Belki oyuncaklara ama öyle değildi. O her şeyi çalıyordu. Örneğin Pazar yerindeki satıcılardan aynı gün hem elma, hem giysi, hem de bahçe makası çalıyordu. Tek bir kuralı vardı. Kolayca çalınabilecek ne varsa onu aşırıyordu. Bu kadar basit…
Hırsızlığın elbette bir riski vardı. Sık sık olmasa bile arada sırada yakalanıyordu. Ve o zaman kesinlikle dövüyorlardı. Küçük bir çocuk için bu dayaklardan kurtulmak öyle sanıldığı kadar zor da değildi. Bunu kısa zamanda öğrendi. Rol yapılacaktı. Özellikle kalabalık bir yerdeysen ki her zaman bir şeyler aşırmak için bu tür yerler en ideali, yakalanınca daha kimse bir şey söylemeden kuyruğuna basılmış köpek yavrusu gibi feryadı basıyorsun. Çocuk çığlığı yükselince akan sular duruyor. Çevredekiler olaya müdahale edip sanki seni yakalayan suçluymuş gibi bir tavır takınıveriyorlar. "Yazık günah değil mi, el kadar çocuktan ne istiyorsun?" diye hemen olayın ortasına atlayıveriyorlar. Satıcı da onlarla baş edemeyince kalabalıktan utanıp hırsızı bırakıveriyordu.
Bıldırcın Kadri yaşı ilerledikçe yediği dayağın da arttığını öğrendi. Üstelik büyüdükçe insanların ona karşı daha acımasız olduğunu da. Ve bir şeyler aşırırken kendince ustalaştı. Örneğin en kolay çalınan ürünler satıcının gözünün önündekilerdi. Çünkü satıcı her zaman kendisinden uzak mesafedeki ürünleri koruma eğilimiyle hareket ediyordu. Bıldırcın Kadri'nin küçük bir kasabada yaşıyor olması da bir avantaj sağlıyordu. Çünkü kimse yakaladığı kişiyi polise vermek, karakola gidip dilekçe yazmak ve şikâyetçi olmak istemiyordu. Kasabalılar yakaladıkları hırsızları bir yandan döver öte yandan nasihat ederlerdi. Herkesin söylediği bir de ortak yalan vardı. " İsteseydin verirdik, çalmana ne gerek vardı."
Yaşlı insanlardan bir şeyler çalmak diğerlerinden çok kolaydı. Çünkü onlar hep dalgın olurlar ve hızlı hareket edemezlerdi. Şaşkın şaşkın giden paranın veya eşyanın ardından bakakalırlardı. Ve kadınlar her zaman erkeklerden daha uyanıktı. Bıldırcın, on iki yaşına geldiğinde bakkallar ve pazar yeri hırsızlıklarına evlere girmeyi de ekledi. Evlere özellikle yazın kapı pencere açıkken girmek çok kolaydı. Ama yediği dayaklar sayesinde evlere girmeden önce keşif yapmayı, olası kaçış yollarını hesaplamayı da öğrendi. Ufak tefek yapısı ona evlere girmek konusunda çok yardımcı oluyordu. Kimsenin hesaplamadığı havalandırma pencerelerinden ve çam parmaklıkları arasından rahatça geçebiliyordu.
Hırsızlık için evlere girmek kalabalık çarşı, pazar hırsızlıklarından çok daha riskliydi. Çünkü genellikle hesaplanmadık aksilikler oluyor ve yakalanıyordu. On üç yaşına geldiğinde karakolla tanıştı. Yirmi yaşına geldiğinde ise birkaç kez hırsızlıktan içeri girip çıkmıştı. Kısa sürelerle de olsa hapishane ile tanışmış, içerde işin ustalarından yeni numaralar bile öğrenmişti. Yirmi iki yaşına geldiğinde ise artık kasabadaki bütün hırsızlık olaylarından yakalanıp karakola götürülür hale gelmişti. Bıldırcın yapsa da yapmasa da polisler her olayda onu alıp götürüyordu. Haberi bile olmadığı, hatta duymadığı onlarca hırsızlıktan dolayı gece yatağından kaldırılıp karakolda sorgulanmıştı. Ve polisler o zamanlar suçlananı okşamadan sorgulama yapmazlardı.
Yakalanmaktan, hapis yatmaktan değil ama bu olur olmaz sorgulamalardan dolayı bu işe defalarca tövbe etmişti. Ama artık çalmak onun için bir tutku haline gelmişti. Tövbelerine uzun süre sadık kalamıyordu. Çalmayayım dese bile bazen geçerken öylece ortalığa bırakılmış bir şey görüyordu. Hiç korumasız, gel beni al diye bağıran bir şey. Örneğin bir bisiklet, motor, tüp, bazen küçük bir fırın veya teyp ya da müzik kolonları... Hani insan almasa ayıp, ne yapsın alıyordu…
Sinop' a sabahtan biri usul usul bir yağmur yağıyor. Belli belirsiz bir fısıltı, sokaklara masallar anlatıyordu. Celalettin Amca evin altından faytonu çıkarmayı düşünüyordu bu sabah. Çünkü sezon başlamadan önce birkaç gün arabanın zil sesleri yankılanmalıydı sokaklarda. Bir de atının nal şakırtıları. Elini başına siper yapıp pencereden dışarı baktı. Havanın öyle yağıyor denecek hali de yoktu. "Bal gibi ahmakıslatan, yağdığı falan yok canım," dedi. Bunu eşi Naciye Hanım için söylemişti. Eşi çay bardaklarını masadan alıp mutfağa götürdü için onu duymadı. Yağmasa bile bu havada yine de sokaklar boş olurdu. Bu gün olmaz diye karar verdi. Belki yarın…
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu DARBE DARBEDİR |
|
Darbe, Arapça kökenli bir sözcük. Sözlük anlamı: Vuruş, çarpış; bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirmek biçimde yönetimi değiştirme işi.
Sözcüğün birince anlamı daha çocukluktan başlayarak en küçük anlaşmazlıkları çözmek için başvurduğumuz en pratik yöntem. Bu yüzden mahkeme salonlarımız darp davalarından geçilmiyor.
Böyle dedik diye ikinci anlamın yaşamımızda çok yaygın olmadığını düşünmeyin sakın. Bu ülkede her zaman yapılmış ya da yapılacak bir darbe asla gündemden düşmez.
E, ne yapalım, sokaktaki işini darpla çözmeye çalışan toplumun hükümetlerinin de darbeyle gelip gitmesinden doğal ne olabilir ki? Sözün özü, biz darbelerin çocuğuyuz.
Yediğin darbelere bak
Bu da mı sana yetmiyor
Gönüllllllllll!
Darbelerin bu denli çok olduğu bir ülkede darbe sınıflamasının ve sıralamasının yapılması da doğal değil mi?
İyi darbe, kötü darbe; senin darben, benim darbem… Bu durumda herkesin attığı darbe iyi, yediği kötüdür dersek yanılır mıyız? Darbeciyseniz, "hak etti canım!", darbeyi yiyenseniz, "Haksızlık!" nidalarını dilinizden düşürmemenizi başka nasıl yorumlayabiliriz?
Demokrasi, bir yaşam biçimidir. Evinde demokrat olmayanın sokakta ya da iş yerinde demokrat olmasını bekleyemezsiniz.
Bizde siyaset ne yazık ki rakiplerinin açığını yakalamak, onları karalamak ve kündeye getirmek üzerine kuruludur. Bu yaklaşımları demokratlık, böyle bir rejimi de demokrasi saymamız elbette zordur.
Gerçek demokratın sevdiği darbe olmaz. O, varlığını halkın iradesinden alır. Bu iradeyi de yine demokrasinin gelişimi için kullanır; siyasi rakiplerini ortadan kaldırmak için değil.
Benim Ergenekon'a bakışımı belirleyen tek ölçütüm vardır: Demokrasi. Eğer bu dava Türkiye'nin demokrasi tarihinin gelişimine katkı sağlayacaksa buna kimse karşı çıkmamalıdır. Eminim ki bugün bu davaya kuşkuyla bakanların büyük çoğunluğu da aynı görüştedir.
5 Mart'ta İzmir İl Genel Meclisi ildeki 12 Eylül ve 7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in adının okullardan kaldırılması yönünde temenni kararı almıştı. Geçen hafta da Muğla İl genel Meclisi biraz daha ileri giderek bu adların sokak ve caddelerden de kaldırılması yolunda bir temenni kararı aldı.
Bu kararlar Türk demokrasi tarihi için Ergenekon adı verilen davadan daha önemsiz değildir. Bu kararları alanları cesur demokrasi neferi olarak alkışlamak her demokratın görevidir.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Uçan Süpürge Film festivalinde "80'leri hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. 80'li yıllar Türkiye'nin bir büyük tuzaktan geçerek bir büyük çukura düştüğü ve hala içinden çıkmak için çırpındığı en karanlık yıllarıdır" demiş ve eklemiş:
"Bir darbeci generale dünyanın başka ülkesinde katil muamelesi yapılırken, ülkemizde ressam-sanatçı muamelesi yapıldığını yaşadık biz."
Belçika Flaman Bölgesinin önemli gazetelerinden De standart "Ergenekon, Türkiye'nin bağırsaklarını temizleme hareketidir." diye yazmış. Yanlış anımsamıyorsam bu sözleri daha önce bir AKP'li siyasetçi de söylemişti. İddianamelere göre sanıklar darbe girişimi nedeniyle yargılanmaktadır. Eğer gerçekten darbe girişimleri söz konusuysa elbette yargı önünde hesap vermelidirler. Ancak o zaman sormazlar mı darbe girişimi ile suçlananlar yargılanırken darbe yapmış olanlar nasıl oluyor da dokunulmazlık zırhlarıyla dolaşabiliyor, darbeciliklerinin nimetlerinden yararlanmaya devam edebiliyorlar?
Anımsayalım Deniz Geçmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972 tarihinde "Anayasanın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs etme" gerekçesiyle idam edilmemişler miydi? Ya yaşı büyütülerek Asılan Erdal Eren'in ölüm fermanında ne yazıyordu?
İyi de bu gencecik insanları asan 12 Mart ve 12 Eylülcülerin yaptıkları neydi?
1 Mayıs'ta The Marmara Oteli`nin penceresine `1 Mayıs 1977`de buradan ateş edenler bulunsun` pankartı asan "Genç Siviller" grubu `Yassıada demokrasi adası olsun` kampanyası başlatmış. Eminim ki 27 Mayıs savunucuları bundan hiç hoşlanmayacaklardır. Ben, tam tersine bunların Türkiye`nin yakın tarihiyle yüzleşmesi adına son derece olumlu girişimler olarak görüyorum.
Türkiye'yi yönetenler, Ergenekon konusunda inandırıcı olmak istiyorlarsa tüm darbeleri yapanlara karşı gerekli hukuki yollarlı açmak zorundadırlar. Bakalım iktidar partisi yeni Anayasa düzenlememelerinde konuya nasıl yaklaşacaktır?
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Burçin Kığılcım |
Yaşamak bir meziyettir....
Gülmeler olur ; etrafında hiç kimse yokmuşçasına, gönlünden geldiği gibi.
Ağlamalar olur bazen ; içindeki bütün ağırlığı boşaltırcasına, gerçekten olması gerektiği gibi.
Sevinçler olur ; özene bezene, el değdirmeden kimseye, çocuk gibi.
Üzüntüler olur bazen ; dünya yanı başında yansa dönüp bakmayacakmışsın gibi.
Kavuşmalar olur ; yeryüzünde o an yalnızca kavuşanlar varmış gibi.
Kayıplar olur bazen ; sebebi öylesine sorulan ve malesef hiç anlayamadığımız doğa kanunu gibi.
Tatlılar olur ; tatlı sohbetler edilsin denir, bahane arar gibi.
Acılar olur bazen ; 'e acıyı da tatmak gerek aslında' der gibi.
Coşkular olur ; ortalık şenlik , bayram yeri gibi.
Sıkıntılar olur bazen ; açık havada nefessiz kalır gibi.
Bolluk olur ; 'şükretmek gerekli' öğretmek ister gibi.
Yoksulluk olur bazen ; yine 'şükretmek gerekli' öğretmek ister gibi.
Başarı olur ; 'sen bu dünyada önemlisin ' i hissettirmek gibi.
Başarısızlık olur bazen ; 'bir daha ki sefere' deyip azmetmeyi öğretmek gibi.
Sevmek olur ; kendini sever gibi.
Öfke olur bazen ; sanki hiç geçmeyecek kemik ağrısı gibi.
Sadakat olur ; kendine duydugun aitlik gibi.
İnsanlık deniyor adına ; herşey olur...
Ve birgün bir doğum olur. Yeryüzüne güneş gibi.
Yaşadığın gün ne olursa olsun ; en sevdiklerinle bir kahve içecek vaktin her gün olsun..
İyi ki doğdun !
Burçin Kığılcım
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Ebru Coşgun İki can'a |
|
Oysa Henüz Gitmedin. Zamanın ve kimliğin belirsiz. Bir yolculuğun başında olduğunu biliyorsun Ama yerin henüz ayrılmamış. Martılar uçuşuyor mavinin üzerinden.
Sonra aşk yavaş yavaş kırmızıyı kaybediyor, sonra sevdiğin ne varsa "ona" dair kayboluyor derken bir "O" kalıyor ellerinde, mutlu anılar topluluğu flu.
Sev ve al, Sev-al Vazgeçmekten bir adım ötedeki sokağı dönüyor ismi(n)… Buldum sanarak yaşadığın hayal kırıklıkların var, beklerken büyüttüğün sancıların. Beklemek senin için kapı eşiğinde uçurum! … Oysa sen , Ne çok kalabalıkları taşıyorsun omzunda sevgili…
Ne ağrılıdır adımların…
Ben tek bir kelimeye mıhlanmışken Üsteleme diyor içimde bir çocuk, Kızıyor. Ellerimi çekip ıslanmış gözlerimden "sus ve git!" diyor. Susuyorum. Gölgem benden önce çıkıyor yola Yerde kalan gözyaşlarımda sessiz çığlıklarımı duyuyorsun…
Oysa henüz gitmedin, Belki gel kokarsın diye adımının tıkandığı her noktaya bir çığlık ekiyorum. Yıllarsa geçiyor üzerimizden. Yaralarımız hâlâ açık. İşte ben Hayatın içinde seni barındıran her kareyi uzun uzun soluyarak, o günlük, o sıradan ayrıntılarını alabildiğince içime çekip, içinde kaybolarak seviyorum seni...
Sen gökyüzünün mavi sebebi , sen şiddetli rüzgarlarıyla sellere yol açan Tayfun..sen bir aşktan fazlasın.
Oysa henüz gitmedin. Gitseydin bu şehir nefes alamazdı kelimelerimde. Cümleler yarı çıplak kalmazdı ..düşler sessizliklerin çığlığına kulak verip yok olmazdı.İsmi konulmamış bir fırtınanın ya öncesiydi solukladığımız ya da sonrası…Çok Uzaklarda bir martı göğe kanatlanıyordu belli belirsiz , Ardından gece elini kolunu sallaya sallaya dikiliyordu karşımıza. Ellerimdeyse yüzün vardı, yüzün ki Sen de kaybolduğum çıkmaz sokak
(Bir aşk biter …bitti dediğin an Babanı kaybedersin önce , oğlunu uçurursun avuçlarının içinden bir dostu salarsın yokuş aşağı , sevgiliyi bilinmeze gönderirsin ama ; bitti sandığın her aşk döner geriye bir gün…, bitecek sanıyorsun… Sen ki Savaşı başlattın o en yorgun halinle. Oysa Hep bir önceki savaşın izlerini taşıyacak ruhumuz, izleri kapatacak giysiler giyeceğiz ve tatlı bir tebessüm asacağız dudaklarımıza, kan renginde gülümseyeceğiz. Hiç bitmeyecek gibi gelecek ama bitecek… Nasıl bittiğini hatırlamayacağız hatırladığımız başka şeyler olacak hep..nasıl demiştim bir yazımda silmedim ki beyaza boyadım ..)
Ebru Coşgun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nuran Talay 17 MAYIS CUMHURİYET MİTİNGİNE ERGENEKON BASKISI |
|
Mitinge katılanlar "Darbe" yanlısıymış, "Ergenekon'a" sahip çıkıyormuş.
17 Mayıs 2009 tarihinde Ankara Tandoğan'da yapılacak Cumhuriyet mitingine bindirilmiş kıta olarak tabir edilen binlerin sayısının artarak katılacağı yönündeki bilgiler yandaş medyayı çileden çıkarmış durumda. Başta Samanyolu, ATV, Sabah gazetesi ve Zaman gazetesi Cumhuriyet Mitingine katılanları suçlu ilan ediyor. Ergenekoncu olarak adlandırıp kendilerine yandaş arıyor, "'darbe yanlıları meydanda' çığırtkanlığı" yapıyor.
Milletin meydanda toplanması ile Darbe oluyorsa, seçim arifesinde toplanan Ferhat'lar Şirin'ler de "sivil darbe" destekçisi olur.
Millet, Ergenekon davasına sahip çıkmanın ötesinde "Ergenekon" adı altında "susturulan, içeri tıkılan, sindirilen" aydınlarına destek veriyor. Bu millet kim suçlu ise yargılanmasını ve cezasını çekmesini ister. Ancak, bu davada "suçlamalar, iddialar ve kanıt olarak gösterilen belgelerin tutarsızlığı ve suçu sabit olmadan suçlu ilan edildiği" için güven vermiyor. Ve bu yöndeki haberleri de manşetlerinde kasıtlı olarak tutanlar "psikolojik" baskı uygulamaya devam ediyor.
Haklarında birçok iddiada bulunulan isimlere yönetilen suçlamalar nasıl yandaş medya tarafından kabul edilmiyorsa, Ergenekon senaryosu kapsamında yapılan baskıları da kimsenin kabullenmesi beklenmesin.
Zahit Akman gibi isimler haklarında ki iddialara rağmen dokunulmazlık zırhı ile dolaşırken, benzer iddialara maruz kalan aydınlar neden içeride? Bunun cevabını verilmeli öncelikle.
Yargıyı baskı altına almaya çalışarak bu davaya yön vermek isteyenler hukukun bir gün kendilerine lazım olacağını düşünmüyor.
Günübirlik kazanımlarla iktidar sahiplerinin treni ne kadar gider hepimiz göreceğiz.
Cumhuriyet Mitinglerine katılımın neden çok olacağını, milletin neden bu kadar endişe duyduğunu sorgulamak, özeleştiri yapmak yerine karşı çıkmak veya görmezden gelmek çözüm değil.
Bakınız Mitinglere ilişkin Anayasamız ne diyor;
(…)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Temel Haklar ve Ödevler
İkinci Bölüm
Kişinin Hak ve Ödevleri
Madde 34- Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. (…)
Anayasada da belirtildiği üzere miting düzenlemek, mitinge katılmak demokratik bir hak olduğu halde "Cumhuriyet Mitinginin 'suç' olduğunu" beyan ediyorlar, bu nerede yazılı?
İçeri alınanlardan Cumhuriyet Mitinglerine katılanlar var. Sanırım buradan yola çıkarak katılanlar ve katılacaklar Ergenekoncu ilan ediliyor.
Korku, baskı sindirmeyle, aba altından sopa göstermeyle mitinge katılımı azaltmaya çalışanlar boşa kürek çekiyor. Susturulmaya çalışılan ART, KanalB, Cumhuriyet Gazetesi, CHP, bu ülkenin gidişatından endişe duyanlar ve ADD meydanda olacak Pazar günü.
Demek ki neymiş asıl "17 Mayıs Cumhuriyet Mitingine Ergenekon baskısı" yapanlar korkuyormuş!
Nedense…
Nuran Talay Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
O zamandan beri, yani deniz kızının ellerini tuttuğumdan beri;
Nedendir bilinmez bütün balıklar arkadaşım oldu;
Lakin o zamandan beri yani, deniz kızını yakaladığımdan beri;
Yakamı bırakmıyor uykusuz geceler;denizlere çağıran gecele…,
Yinede eski bir masalda gizli deniz kızının saçları,
Oysa çok önceden rüzgarlara bırakmıştım balıkçı umutlarımı,
Unuttuğumuz ne çok şey varmış aşk adına o eski masallarda;
ki belki o deniz kızını usta bir balıkçı gibi çekeceğim;
kalbimin içine…
AŞK KAVAĞA ÇIKINCA
Arsız bir gece,- tipime gıcık kapmış ki- üstüme üstüme geliyordu
Ne ki, Allahtan yalnızlığım kuşanmıştı Don Kişot'u
Galiba bu durumda yalnız olmuyordum; ilk aşkımda da böyle korkmuştum biraz.
Eğilmez bir gururla, katır inadı arasında bir yerdeydim ki,
Lakin çaktırmadım derhal balıkçı kılığına girdim.
İçimdeki denizkızının peşine düşmüşmüşüm o sırra
Nasıl çeksem şu misinayı diye düşünürken
Asılıp çekiverdi dudaklarımı dudaklarına…
Aşk dedi kimisi… Kimisi çüş dedi… Ve aslında her ikisi de pek muhtemeldi
Lüfer'e benzemiyordu gerçi dudaklarının tadı...
Elinde yüreğimle kavağa çıkınca bizim aşkımız
Kestaneyi patlamasın diye hafiften çiziverdiler… İşte bu acıyla
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer diye şiir böğürüp
Haşim'in Merdiven'ini dayayınca kavağa,
İski ile itfaiye bir türlü çözemedi aradaki ihtilafı…
Yağmur yağınca birden ihtilaf çözülür gibi oldu ise de… Ve fakat
Eğilmez gururumun şemsiyesi yanımda yoktu o sırra açılıverecek
Yine ıslanmıştım anlayacağınız yepyeni bir aşkta sırılsıklam.
Ezile büzüle kuyruğu apış arasında dolanırken… Yani ıslak bir it gibi,
Vurdular gökkuşağının yedi rengini, birden güneş açan bir aşktan sonra.
Ama gene de şu ihtilaf hala çözülmüş değil.
Yani, gözyaşlarım yanmış neden tunca benziyor gururum?
Ömer Faruk N.
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|