Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.644

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 28 Mayıs 2009 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Zzzzzz!..


Yoğun bir günün ardından, bir müddet göz kapaklarımı seyretmek için koltuğa uzanmıştım. Uyku bu, şişede durduğu gibi durmamış meret. Seyir epeyce sürmüş, birşeyler karalamaya vakit bırakmamış. Yarın daha dinç bir akşamda görüşmek üzere izninizle, esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Kırılanlar, dökülenler…

Şimdi sana sevgi dolu sözcüklerle yazmanın kaçıncı mevsimindeyim bilmiyorum…
Bir asfaltlanmış yol kadar düzgün duruyor saçlarım…
Saçmalarım…
Üzerine sıcak vurduğunda gözle görülecek kadar kırıyor görüntüyü…
Sen her baharda daha güzelsin…
Daha anlamlı benim için…
Kızıl saçlarının uzunluğuna kaptırmıştım, fazla büyük sandığım kendimi…
Büyüdükçe anlıyorum, eskiden çocuk olduğumu…
Sıradan sandığım çok şey, hatıram oluyor…
Yanlışlar, kaygılar, arzular, bir iç çekişme…
Sonra nefesler çekilene kadar mahsup…
Sonra bir aşkın içinden elektrik geçecek kadar iletken…
Sonrası sonsuzluk…
Sen bırakmadın beni bu katran içersine…
Ben atladım…
Keyfimden değildi aslında…
Kederimdendi…
Anlamadın…
Bir sivilceli dönem tutturup kendi buhranlarını anlattın bana, susarak…
Yıllar geçti aradan…
Belki daha düşmedi saçlarımıza ak…
Hala zifir gibi kara benimkiler…
Ama kökleri üzüldü…
Hatta birçoğu attı kendini kafamdan…
Bazen kırılarak, bazen koparak…
Hiçbir şampuan düzeltsin istemedim bu zifir karası saçları…
Senin ellerinle dokunmak yetecekti ki kopmalara, kırılmalara karşı…
Dokunmadın…
Saçlarımdaki elektriklenmelerden korktun…
Oysa senin saçların…
Yüksek voltajlı ve ben daha duyarlı olsamda elektriğe karşı, onlarca kez çarpılsamda ıslak ellerle tutup…
Yine korkmuyorum dokunmaktan…
İsterse kıyamet kopsun…
Ne olacaksa olsun…
Trifaze bağlanmış olsalar da…
Sanayi elektriği kullanılsa da, benim ellerim senin saçlarında…
Kaçmanın çare olmadığını bilmen için yaşın hayli büyük…
Gözlerinde öyle…
Ama sen kaçamayacağını bile bile kendinden…
Arınamayacağından emin olarak görmezlikten geliyorsun gözünün içine batanları…
Pişmanlıklarının içersinde unutmak istediklerini hiç unutamayacaksın bunları kazımalısın beynine…
Ve sen saçlarıma dokunmadıkça onların her teli kırıldığında, döküldüğünde, söküldüğünde…
Biraz daha kahredeceksin…
Katranın içinde gördükçe kaçırmaya çalıştıklarına…
Mahvolacaksın hatta…
Ve mutluluk dediğin o şey her neyse
Onu bulunmak için çabaların sonuç vermeyecek…
Sen sandıkça kendini hiç olacaksın…
Ben sandıkça dahada mutsuz…
Saçlarımın her teli için altı ayın yitecek…
Bi bakacaksın ki kızılların yok artık ve benim siyah saçlarım…
Ne ektirirsen ektir orijinali kadar iyi bitmeyecek…
Bitirdiklerinden pişman olacaksın…
Neyse şimdi saçlarına dokunma zamanı…
Haydi, getir kızıllarını…

Temirağa Demir
temiragademir@temiragademir.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Nuran Talay

 Kahveci : Nuran Talay


  MAYIN TEMİZLEME YASA ÖNERİSİ TARİHİ İHANET

Hükümete boşuna yüklenmeyelim, onların haklı gerekçeleri varmış…

Ülkemizde Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazileri temizleyecek, modern tarım tekniği ile işletecek uzmanlaşmış firma yokmuş. Mayınlı arazilerin temizlenmesi için özel bir yasa çıkarmak gerekiyormuş... Bu adım bundan sebep doğmuş!

Mayınları temizlemek için 40 milyon dolarımız yok mu yani, o kadar kriz teğet geçti diye söylendi, sonunda etkilendik demek. 60 milyon dolara uçak almak yerine mayınlı arazileri temizlemeleri için donanımlı eleman yetişmesi yönünde yatırım yapılsaydı zararlı mı çıkardık?

Tarımı, çiftçiliği bitirip verimli toprakları kullanmak yerine ithal ürünlerle ekonomiyi baltalamaya devam edip bölge halkını sadaka kültürü ile yaşamaya mahkûm bırakmak daha mantıklı bir çıkar ilişkisi mi?


Görünen o ki yabancılara işletmesi için 44 yıllığına kiralamak bizden çok şey götürürken, sözüm ona bölge halkı iş olanağı bulacak. Bölgede sosyalleşmenin ekonomik kalkınmanın sağlanacağını savunanlar önce terör sorununu çözmeli ardından bölgeye eğitim imkânı da sağlanmalı. Eğer bölgedeki halk atadan kalma tekniklerle üretim yapmaya çalışıyorsa da, bu halkın değil elini uzatmaktan çekinen onlara destek olup çözüm üretmeyenlerindir.

Biz neden topraklarımızı yabancıya teslim edelim ki, kendi işimizi görmekten aciz miyiz?

Mayınlı arazinin diğer tarafında petrol çıkıyor, arazinin bazı bölgelerinde petrol çıkıyor üstelik 'birinci sınıf tarım arazisi' tüm bunlara rağmen bu yasa çıkarılmak isteniyor.

İsrail'in bölgede yapmak istediği haince planlarına alenen destek verileceğini hiç düşünmemiştim doğrusu. Davos çıkışının diyetini böyle ödüyor olamayız, o çıkışı benim Başbakanım yapmadı, ancak ülkemizin Başbakanı olarak yapılan kontrolsüz çıkışlar milletin aleyhine dönmemeli. Bölgede oluşacak tüm olumsuzluklara bu yasaya onay verenler ortak olacak ve tarih önünde hesap veremeyecekler.

İddialara göre; kaçakçılığı önlemek için Suriye sınırına döşenen 600 binin üzerinde mayını TSK temizleyemezmiş, TSK'nin böyle bir kararı varmış, kanıt olarak görmek istediğimizi belirterek, bunun yine TSK'yi karalamaktan öte bir açıklama olmadığını biliyoruz.

Kaldı ki Ergenekon kapsamında mühimmatları elleriyle koymuş gibi karada ve denizde bulanların mayınların yerini tespit edemeyeceği aklınıza yatıyor mu? "Sınır bir ülkenin güvenliği için çok önemliyken", böylesi bir yasa ile "milli namusu, milli şerefi teslim etmek üstelik 49 yıl gibi bir süreye yabancıya vermek", edinilen yeminle bağdaşmıyor.

Davos'ta Şimon Perez'e "siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" demiş "kodummu oturturum kültürünü sergilemişti" Başbakan. O günden bu yana neler gelişti de sempati duyuluyor, bağrımıza basmaya hatta topraklarımızı vermeye kalkıyoruz?

Oysa gecenin bir yarısında ellerinde pankartlarla hava alanına koşmuştu insanlar kahraman olarak karşılamışlardı. O zaman bu çıkışı seçim yatırımı olarak değerlendirip sahnelen "yerseniz oyunu" için alkışlamıştım Başbakan'ı…

Şimdi durum hassas…

216 bin dönümlük bakir arazinin sadece birkaç ayda temizlenmesi karşılığında İsrail'e peşkeş çekilmesi önerisini kabullenemiyorum.

5 yıl temizleme ve 44 yıl kullanım hakkı verilmesi ile 49 yıllık geleceğimiz tehdit edilmiş olacak. Hatay, Kilis, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak ve Gaziantep'te yer alan arazilerimize yabancılar konuşlanacak.

Terörün kol gezdiği, devletin şefkatli kollarını uzatmaya çekindiği bölgeyi gözden çıkarıyor olmak hangi akla mantığa sığıyor?


Biri lütfen cevap versin…

Bu tarihi bir fırsat değil, tarihi bir ihanettir!

Nuran Talay
Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Umut Can Çeppioğlu


14.15 Vapuru

"Hayat acımasız bir gardiyan gibi..." diye fısıldadı boşluğa çocuk. Dalgalı saçlarında, koyulaşmaya başlamış sarı tellerin yanıbaşında artık iyice belirginleşmeye başlamış beyazlar birbirlerinin üzerlerine basarcasına kendilerini dış dünyaya göstermeye çalışıyorlardı. Hiç kimsenin üstüne basmaya yeltenmemişti çocuk bugüne kadar. Üstüne basmaya çalışan ayakları defetmeye çalışmaktan öteye gidememişti direnişi. Yürümeye çalıştı. Kalbine garip bir ağrı saplanıyordu birkaç adım attıktan sonra. İskelenin yanındaki banklarda birine oturdu. 14.15 vapuru kalkmak üzereydi. Halatları birer birer söktü görevliler. Vapur burnunu yavaş yavaş iskelenin dışına doğru veriyordu. İskelenin kenarında yaşlı bir balıkçı oltasını telaşla çekmeye başladı. Oltada balık olup olmadığının önemi yoktu artık. Aslolan misinanın kopmamasıydı. Gözü iskelenin yolcu çıkışına takıldı çocuğun. İlk sancı kalbine tam da burada otururken saplanmıştı. 10 yıl onceydi...

14.15 vapurundan yolcuların boşalmasını bekliyordu. Bir yandan içini tutması için aldığı simiti yerken, bir yandan da simitin susamlarını ayıklayıp önündeki güvercinlere dağıtıyordu. Simitin üzerinde kalan son susam tanelerini toplayıp havaya savurdu. Güvercinler önce ürkek tavırlar ile deniz yönüne doğru kaçışıp, gökten yağan bu cisimlerin kendilerine bir zarar vermeyeceğine emin olduktan sonra temkinli adımlarla susam tanelerine doğru yaklaşmaya başladılar. Yavaş yavaş yerinden doğruldu çocuk. Simitin kağıdını atmak için az ilerideki çöp tenekesine doğru yönelmişti ki, onu gördü... Kumral saçlı, ince dudakları küçücük çenesi ile neredeyse yanaşık duran, gülünce gözbebekleri bir çizgi halinde gözüken o kızı, ilk sevdiği kızı... Kız kot pantolonunun üstüne kısa kollu pembe bir gömlek giymişti. Yolcu çıkışına doğru heyecanlı gözlerle bakıyor, bir yandan da telefon ile konusuyordu. Biraz sonra heyecanlı hareketler ile sol elini yukarıya doğru kaldırıp sağa-sola doğru sallamaya başladı. Öylesine sevinçli gözüküyordu ki, elini sallarken omzundan neredeyse dirseğine kadar inen çantasını omzuna geri takmaya tenezzül etmeden, telefonunu çabucak kapatıp uzun boylu gözlüklü bir adamın kollarına bıraktı kendisini. Çocuk vapuru bekliyordu, o ise bir insanı. En çok tutmak istediği el, bir yabancının avuclarında kaybolup gitmişti. Hareketsiz kalmıştı bir süre çocuk. Çaresizlik, yalnızlık ve göğsünü bıçak gibi kesen sancıdan başka hiçbirşey hissedemiyordu. Bütün vücudu uyuşmuştu bir anda. Vücudundaki hareketsizlik ve algısındaki kapalılık bir anda düşünme sistematiğini tahrik etmişti. Düşündükçe karmaşıklaşıyor, karmaşıklaştıkça içinden çıkamıyordu. Anlamsızlaştı bir anda herşey. Anlamsızlaştıkça önemsizleşti. Bitsin istedi. Bırakmadı gardiyan... Çıkamadı hücresinden çocuk... Yemyeşil gözlerini aydınlığa doğru kaldırdı ve sordu: "Neden bu kadar ağır cezan?". 10 yıl önceydi...

Yavaş yavaş yerinden doğruldu çocuk. Kalbinin ağrısını artık hissetmiyordu. Denize doğru döndü ve 14.15 vapurunun kızkulesinin yanından Kadıköy'e doğru yaptığı manevrayı seyretti bir süre. Yaşlı balıkçı oltasının ucundaki misinanın titreşiminin görselliği ile duyduğu gurur ve heyecan ile makarasını hızlı hareketler ile sarıyor, bir yandan da yanındaki balıkçılar ile kaç tane balığın yolda olduğu konusunda iddiaya giriyordu. İskelenin yolcu girişine kaydı gözleri. 14.45 vapurunun yolcuları birer ikişer turnikelerden geçiyordu. Bazı şeyler hiç değişmiyordu... Hergün bu turnikelerden geçen binlerce insana karşı, tek başınaydı. Tek başına idi, tüm bu karmaşaya karşı... Anlamsızlaştı bir anda herşey. Anlamsızlaştıkça önemsizleşti. Bitsin istedi. Bırakmadı gardiyan. Müebbete mahkumdu çocuk... Bir damla yaş döküldü kahverengi gözlerinden. Kahverengiydi artık gözleri...

Umut Can Çeppioğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  TRABZON'DA YAŞAMAK, TRABZON'DA YAZMAK…

24 Nisan 2009 Cuma günü Trabzon'da, Trabzon Sanatevi'nde Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi Kadın Komitesi'nce "Trabzon'la Buluşmak: Kültür Haritasında Bir Değer" konulu bir söyleşi programı gerçekleştirildi. Programa İstanbul'dan İnci Aral, Karin Karakaşlı, Müge İplikçi gibi yazarlarla birlikte Santraledebiyat Atölyesi mensupları da katıldı.

Misafir yazarlar öğleden sonra ilgiyle takip edilen söyleşilerinde kadın yazar olmak, Trabzon'un edebiyat coğrafyasındaki yeri konularını tartıştılar; konuşmalarında hayatlarından örnekler verdiler. Yazar İnci Aral, Trabzon'daki kadın yazarları cesaretlendirmek ve şevklendirmek için burada olduklarını söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:

"Yazmak bir bağımlılık… Yazarlığın emekliliği de yok. Ölene kadar sürdürülen bir iş… Toplumumuzda kadınların sesi uzun süre çok az çıktı. Daha çok, yoğun olarak kadının yazması benim kuşağımla başladı. Bence yazarın kadını erkeği yoktur. İyi yazar kötü yazar vardır. Merkezden uzak olmanın işi biraz ağırlaştırdığı gerçek ama iletişim teknolojilerindeki yeniliklerle sesimizi en uzağa duyurabiliriz. Ama edebiyat dünyasında birebir ilişkiler de önemli. Yazmaya başladım, çünkü kendim ve hemcinslerim için daha fazla özgürlük istiyordum. Beni alıkoyan her şeye itiraz etmek istedim. 'Sizin doğrularınız içerisinde var olmak istemiyorum, kendi doğrularımı size sunmak istiyorum' dedim. Bunun için ilk öykülerimi yazmaya başladım. Manisa'da yaşıyor, kimseyi tanımıyordum. O dönemde bugünkü gibi iletişim araçları da yok. Öykülerimi postayla dergilere gönderdim."

İlk günkü söyleşiye ilgi bir hayli fazlaydı. Söyleşiden sonra İnci Aral kitaplarını okuyucuları için imzaladı. Daha sonra yazma heveslilerinden "yaşamak, sınırlar, yolculuk, gitmek, kalmak" sözcükleri etrafında birer öykü oluşturmaları istendi. Bu öykülerden bazılarının proje sonuçlandığında oluşturulacak kitapta yer alacağı öğrenildi.

Radyo programcısı, öykücü ve şair Serkan Türk'ün öncülüğünde Trabzon'da yayınlanan Ada Dergisi tarafından 25 Nisan 2009 Cumartesi günü bir önceki günkü programın devamı olarak "Trabzon'da Yaşamak, Trabzon'da Yazmak" konulu bir söyleşi daha gerçekleştirildi. Söyleşi, öğleden önce ve öğleden sonra olmak üzere yazarlar ve şairler iki gruba ayrılarak yapıldı. Söyleşinin öğleden evvelki oturumuna Trabzonlu öykücü, şair ve yazarlardan Neriman Calap, Nihat Malkoç, Duygu Karahasanoğlu, Zekeriya Saka ve Mehmet Kuvvet katıldı. İlk olarak söz alan Zekeriya Saka, Karadeniz coğrafyasının burada yaşayanları şair ve yazar etmesinin doğal olduğunu söyledi ve şairliğinin geçirdiği aşamaları dile getirdi. Ankara'da oturan Neriman Calap yazarlıkta geride bıraktığı yıllarda hafızasında yer etmiş olaylara ve yazarlık serüvenine değindi. Eğitimci, şair ve yazar M.Nihat Malkoç "Taşrada Yazar Olmak" ana başlığı altında Trabzon'da yazar olmanın zorluklarını ve güzelliklerini bir bir sıraladı. Trabzon'da yaşamaktan memnun olduğunu söyleyen Malkoç şunları söyledi:

"Bütün iyi edebiyatçılar büyükşehirlerde, özellikle de İstanbul'da yaşar' anlayışını çürüten yazarlar az değildir. Büyümek için memleketini bırakıp İstanbul yoluna düşen şair ve yazarlara hiçbir zaman hoşgörü ve sevgiyle bakmadım. Ben de İstanbul'u çok seviyorum ama acı tatlı hatıralarımı bağrında saklayan doğduğum ve doyduğum bu toprakları; denizlerinin mavisine, Boztepesi'sinin heybetine, Kisarna'daki madensuyuna, çayına, fındığına kurban olduğum Trabzon'u hiçbir şeye değişmem. Trabzon bizim vatan Kâbe'mizdir, ilk göz ağrımızdır. Uzunsokak'ta bir nisan yağmuru altında ıslanmanın zevkini hiçbir şey veremez."

"Trabzon'da Yaşamak, Trabzon'da Yazmak" söyleşisinin öğleden sonraki oturumuna Trabzonlu şair ve yazarlardan "Neriman Koç, Nuray Karadeniz, Hasan Kantarcı, Fatma Karahasanoğlu, Ömer Turan, Erdal Eksert ve Zeki Bostan" katıldı. İlk sözü alan Neriman Koç Trabzonlu bir yazar olarak kentin kendilerine ilgisizliğinden yakındı. Nuray Karadeniz ise yazar olmasında eşinin olumsuz baskısından şikâyet etti. Diğer şair ve yazarlar da yazarlık serüvenlerini bir bir anlattılar. Söyleşiyi düzenleyen Serkan Türk'e çok teşekkür ediyoruz.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


polygon@polygon.com.tr



<#><#><#><#><#><#><#>

YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


GENÇ ÖLMEK

Ay mıdır kar mıdır pencerede
Boğulmuş çocukları martılara taşıyan
Kara köpek karşı kıyıda uluyor
Bence o çocuk öyle gülmemeli

Atları çayıra saldım diş kamaştıran erik ağaçları altına
Nisan toprağı kalbimde ağarıyor
Bence o çocuk öyle gülmemeli
Şimdi bir kadın çay demlese

Bahçemdeki korkuluk nar ağacıdır
Erken ölmüş, iyi giydirilmiş
Sular soğuyor ovada duran ince gölgesinde
Büyük ateşler, kuytu köyler gibi

Alınlarına vişne çiçekleri yağan
O kızlar, delikanlılar ve lohusalar
Oyulmuş bir bebektirler ıhlamurdan
Kestane mangalları, masallar, talikalar

Ölüm alışsın artık bize
Bir dans gibi bahçemize gelsin
Gelsin otursun ılık minderimize

Bence o çocuk öyle gülmemeli
Ay kar gibidir pencerede

Ergin GÜNÇE

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"

Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 
Nesrin Özyaycı
"ÖLMESEYDİ"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
http://www.7-zip.org/
Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




I want to break free
QUEEN









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20090528.asp
ISSN: 1303-8923
28 Mayıs 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com