|
|
|
Editör'den : Eşekler tepsin sizi!.. |
"Bize ne oldu?" teraneleriyle başınızı ağrıtmak istemiyorum ama ailesinden sekiz kişiyi kurşuna dizen adamın içinde bulunduğu ruh halini de doğrusu merak ediyorum. Bize birşeyler olduğu kesin. Memleketi yönettiğini sanan aymazların son demdeki haykırışlarına rağmen, bize birşeyler oluyor, daha da olacak. "Herkesin başbakanı" olduğunu yedi yıldır iddia eden bir adamın gözümüzün içine baka baka yalan söylemesini dinlemek zorunda kalmaktan artık utanıyorum. Evet evet, hiç öyle kıvırmanın gereği yok, düpedüz yalan söylüyor.
Utandı da geri çekti dediğimiz "Mayın Yasası" na bir NAMSA maddesi ilave edip tekrar Meclise getirdikten sonra grup toplantısında konuşuyor, şakşakçıları da komutla alkışlıyor. Bakın ne diyor; "Davos'ta ağızlarının payını veren ben mi şimdi onlarla İŞ TUTUYORUM? Oradaki mayından önce muhalefetin beynindeki mayınları temizlemek lazım." Kullandığı argo tabiri Meclis TV'de "bip"leme olmadığından aynen işitmek zorunda kalıyoruz. Şeytan diyor ki, iş tuttuklarını birer birer say ama olmuyor, olamıyor. Özellikle emekli askerlere ağzına geleni söylerken bir gün emekli başbakan olarak başına neler gelebileceğini, ardından hangi sıfatlar kullanılacağını galiba akıl edemiyor. Yahu, temizlemeye çalıştığın mayınları, döşeyen adam bilmeyecek te sen mi bileceksin? Adam döşendiği gibi temizlenir diyor, sen, simit gazoz satarak, boş ama hoş konuşmaların erbabı olarak geldiğin makamda ahkam kesiyorsun. Hazreti Süleyman olarak demogojiye devam ediyor; "Yap,İşlet, Devret son seçenek. Zaten sınırı da TSK koruyacak, yabancılar öyle ellerini kollarını sallayarak giremeyecek." Atma Recep din kardeşiyiz. Hangi geri zekalı yatırımcı, istediği gibi kullanamayacağı bir arazi için bunca yükün altına girer acaba? Sen girer misin? Damadın, oğlun girer mi? Büyük olmakla övündüğümüz şu canım memleket, gerektiği için bir zaman önce döşenen mayınlardan kendi kendine temizlenemiyorsa vay halimize.
Sanki çok laf dinlermiş, kendinden başka herhangi birinin fikrine saygı gösterirmiş, önem verirmiş gibi, bir de muhalefeti öneri getirmemekle suçlaması, kuliste konuşup şakalaştıkları fıkraları muhalefete yamaması yok mu, akıllara ziyan. "Farelerle, koyun, eşek sürüleriyle mayın temizleyeceklermiş." diyor bıyık altından gülerek, şakşakçılar da alkışlıyor. Bunu duyan sıradan vatandaş ta "Oh ne güzel verdi cevabı" diye secde ediyor. Bu iş için eğitilmiş, kokuya duyarlı farelerden gerçekten yararlanan mayın temizleme şirketi olduğundan, koyun ve eşek sürülerinden kaçakçıların kullandığı yöntem olarak bahsedildiğinden hiç söz etmiyor bile.
Kazanılacak toprakların tekrar köylüye verilmesi için "Hiç beklemesinler, biz orada istihdam yaratıp onlara balık tutmasını öğreteceğiz. bedava balık tuturmayacağız(!?)" diyor. İstemese de, ilk kullanım hakkının istimlak ettiği arazinin sahibinde olduğunu ya bilmiyor ya da bilmemek işine geliyor.
Abdüllatif Şener'in sözlerini, en azından başlangıçta kendi içlerinden biri olduğu için, önemsiyorum. Basit bir ihale olarak lanse edilen bu iş için neden kanun çıkartmaya çalıştıklarını sormuş Şener. Ettikleri işin vebali altında kalmamak için suçu Meclis'le paylaşmayı seçiyorlar anlamında da bir yorum yapmış. İşte Recep Bey, vatanseverliğinizin sorgulanmasını istemiyorsanız, bu tür yorumlara mahal vermeyecek davranışlar içinde olmalısınız. Bizden söylemesi, sizden de doğal olarak dinlememesi!... Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Rengarenk: Tuba Çiçek HEPİNİZ SALAKSINIZ |
|
Beni ayrı tutun; insan evladı salaktır!
Hiç öyle salak salak bakmayın.. Salağa da yatmayın.. Siz de en az benim kadar biliyorsunuz bu gerçeği.
Salaklık deyip geçmeyin! Cinsiyetler arasında değişik özellikler gösteren bir sıfattır.
Mesela, kadınların salaklığı tescillidir. Doğuştandır. Biraz da kasıtlı olarak, beyinlerini az kullanmaları ve saçma sapan işlere yormalarıyla ilgilidir. Belki de anatomik bir takım gerekçeleri vardır; orasını ben bilmem. (Kocam bilir diyeceğim, olmayacak..)
Erkeklerin salaklığı ise saflıktan ve aşırı özgüvenden ileri gelir. Kurnaz olamamak ve pipilerine fazla güvenmekle ilgilidir yani..
Bakış açınızı yukarıdaki önermelere göre ayar ettiğinizde yaşam denilen oyunun, genellikle 'salak kavalyeler' ve 'salak damlar'ın rol aldığı, 'salak bir şov'dan ibaret olduğunu göreceksiniz.
Hikaye, bir adet salak kavalye ile bir adet salak damın yatay pozisyonda, saçma salak devinimler yapmasıyla başlar, ki genellikle salak kavalye üstte, salak dam alttadır. (Anlayasınız diye en ilkel ve klasik metotlardan örnek veriyorum, bu kıyağımı da unutmayın..)
Derken, salak kavalyenin kavalından, salak damın damına düşen bir takım salak tohumlar, damda yuva yaparlar. Damda yuvalanan bu salak tohumlar bir gün, damdan dünyaya düşüverirler.
Damdan düşen tohumlar henüz bir bebek iken -ister kavalye olsun, ister dam- benzer salaklıkları yaparlar. Ne zaman ki konuşmaya, yürümeye ve dünyayı algılamaya başlarlar, işte o zaman şov eğlenceli bir hal alır.
Küçük salak damların rolü biraz meşakkatlidir. Çok bilmiş, cilveli, nazlı ve savunmasız roller üstlenen damların, seyircilerden iyi alkış alması için saçlarını salak salak savurmaları, süslü püslü elbiseler giymeleri, şarkı söyleyip dans etmeleri, dilli düdük olmaları ve hep ağlamaya amade bir kırılganlıkta olmaları gerekir.
Küçük salak kavalyelerin rolüyse çok basittir. Amcalarına ve teyzelerine pipilerini göstermeleri yeterlidir.
Damlar ve kavalyeler büyüdükçe salaklıkları da büyür ve değişir. Ancak bir çoğunda, bebeklikten kalma rol alışkanlıkları baki kalır. (Ki zannımca dünyayı çekilmez kılan da bu realitedir.)
Mesela damların bir çoğu, eşek kadar dam olduğu halde naz yapmaktan, zırlamaktan, kırıtmaktan ve 'savumasız salak'ı oynamaktan asla vazgeçemez. Zira, bebeklikten itibaren elde ettiği her şeyi bu role borçludur. 'Ağlamayana emzik yok'tur; o halde hiç durmadan ağlamalıdır. Bu modeller, kendi başına eczaneye gidip emzik alamayacak kadar salaktır!
Eşek kadar adam olmuş kavalyelerde baki kalan salaklığın, 'pipi göstermek' ve 'pipisine tapınmak' olduğunu söylememe gerek yok herhalde!
Peki cinsiyetler arasında değişiklik gösteren salaklıklar ortak şova nasıl yansır?
Salak, kırıtkan, cilveli, nazlı, dilli düdük ve savunmasız damlar asalak bir sülük gibi kavalyelere sırnaşıp 'savun beni, bırakma beni, kavalına kurban olayım, kolla beni, damın olayım' diye zırlarlar; salak ve pipi budalası kavalyeler de tüm bu numaraları yutarlar.
Küçük ve salak damlığı bırakıp birey olmuş bir damın şovu ilgi çekici gelmez kavalye beye.. Çünkü kendini ve pipisini iyi hissetmesi için birilerini savunması, birilerine gövde gösterisi yapması, iktidarı elinde tutması gerekmektedir. Kavalyelerin en büyük salaklığı budur.
Yazının girizgahına dönecek olursak; her ne kadar kadınların salaklıkları beyin kapasitesiyle ilgili olsa da, salak olmaya devam etmelerinin sebebi kurnazlıktır. Savunmasız ve salak kaldıkları sürece, salak erkekleri ellerinde tutmaları kolaydır.
Erkeklerin salaklıklarıysa savunmasız kadınların ağlarında debelenirken, kendilerini 'süpermen' sanmalarıdır.
Bundan sonra hikaye şöyle devam eder...
Savunmasız ve kurnaz dam salaklığı, dırdırı, kıskançlığı ve bin bir çeşit duygu sömürüsü ile süpermeni canından bezdirir. Süpermenimizin hayatı zindana döner ve haliyle konacak başka damlar arar.. Bulur da...
Süpermeninin elinden uçtuğunu farkeden kurnaz dam, elindeki bütün ajitasyon kozlarını oynar ve süpermeni tekrar yuvaya bağlar. Her şeye razıdır.. Süpermenin başka damlara konmasına bile.. Yeter ki eninde sonunda ona dönsün, onu korusundur..
Eh ilişkinin bu minvalde seyretmesi süpermen için de bulunmaz nimettir. Bir eli çaresiz ve savunmasız damda, diğer eli uzanabileceği her damda... Evde ona muhtaç ve onu her haliyle kabul eden salak bir dam; dışarda ise evdeki damdan şikayet edip zırlayacağı, onda bulamayacağı şeyleri bulabileceği milyonlarca çeşit dam...
Salaklar şovu bu şekilde sürerken; salak damlar süpermeni kapar, salak süpermen de sahte zafer sarhoşluklarıyla damdan dama koşar..
Hikayenin gerçek mağduruysa güçlü damlardır.
Peki şovun galibi kimdir?
Kim olacak; depresyon tabii!
Onca salaklıktan sonra kim, ne kazanabilir ki?
Amaaaaan, el alemin sağlaklığı beni niye gerdiyse. Herkes layığını yaşasın, bana ne..
Benimki de ayrı bir salaklık işte!
Tuba ÇİÇEK tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KAHVE-TUR : Cem Polatoğlu |
FiLiPiNLER - MANiLA & CEBU
Filipinlere gitmeden önce aklımda kalan; Diktatör Marcos, ayakkabı düşkünü karısı Imelda. Tabi birde küçük yaşta fuhuşa sürüklenen kızlar. M.S yani Marcos'tan Sonra ki yeni sistem, fuhuş sektörünü en azından şehrin dışına taşımış. Özellikle Alman ve İngiliz bayii gruplarına yönelik verilen "paket servis" turlar revaçta. Yani, daha havaalanında yanlarına birer eskort veriliyor, dönene kadar da eşlik ediliyor. Artık ne çıkarsa bahtına.
Çoğunluğu hristiyan olan ve dinini İspanyollardan, adını işgalci İspanya kralı 2.Philip'den alan Filipinler'in halkına sanki bu din (hristiyanlık) hiç yakışmamış gibi. Sakil duruyor. Bir din bir toplumun karekterini de değiştirir mi? Burada değiştirmiş. Asya halkına özgün zerafeti, güleryüzü, nezaketi, barışcıllığı da taşıyan Budha'nın ruhuna, felsefesine ihanet ediliyormuş gibi hissettim. Halkı, diğer asya halkına göre çok daha meteryalist, oportunist, sert mizaçlı.
Manilanın içinde taksi ile dolaşırken teneke mahallelerinden geçebilirsiniz. Ama sakın taksiden inip fotoğraf çekeyim hevesine kapılmayın. Şanslıysanız problem yok ama aksi takdirde bu son kez deklanşöre basmanız olabilir. Piranha'lar gibi saldırıp sizi donunuza kadar soyabilir, direnirseniz size çok daha fazla zarar verebilirler.
Gelmeden önce Manila'nın gece hayatının çok güzel olduğunu duymuştum. Malati denilen bölge biraz hareketli. Ancak İstanbul'u tanıyan bir kişinin dünyanın neresine giderseniz gidin daha iyi bir eğlence şehri bulabileceğini sanmıyorum. Ne Newyork ne Barcelona, ne St.Pauli, Amsterdam, Rio ne de Miami. Varsa yoksa İstanbul... Dampa, balıkçıların ve balık restaurant'larının olduğu mahalle. Marketten balığınızı, böceğinizi alıyorsunuz, seçtiğiniz bir restaurant'ta da keyfinize göre ve ücreti ile pişirttiriyorsunuz. Müthiş bir keyif.
Enteresan; Barlarda ısmarladığınız her içki için adisyona teker teker tüm masadakilerden imza alıyorlar. Sebep; Velev ki sarhoş oldunuz. "içmedim" demeyesiniz. Bir-iki tamam. Ama üçüncü birada da imza istenince biz de her Türk'ün atacağı malum imzayı attık. (A------ A--) 4. bira için de imzalarımızı verdikten sonra garson kız adisyonlara baktı, 3-5 adım attı.. ve geri döndü.. sordu..
- kız, erkek, hepinizin adı A.A mı yani?
Peki, ne gördük; Rizal Park, İspanyol Koloni döneminden kalma ve 1945 yılına kadar sırasıyla İspanyol, Amerikan ve Japon'ların hegemonyası altında bulunan Santiago Kalesi, yine İspanyol'lar dan kalma 1571 yılında yapılmış San Augustin Kilisesi, Casa Manila. Corregidor Adası II.Dünya Savaşı esnasında Amerikalı'lar ile Filipinli askerlerin Japon hücumuna karşı canla başla savundukları tarihi bir adadır. Burada, bir de kesinlikle görülmeye değer bir de savaş müzesi bulunmaktadır.
CEBU
Bahanem güzel.. Bana yeni destinasyonlar lazım. Ekmek parası malum. Halk da öyle istiyor.. Gezmek, görmek lazım. Araba lastiği mi bu? Görmeden, yaşanmadan satılmaz buralar. Ver elini Key West, Bora Bora, Tahiti, Phi Phi, Krabi, Zanzibar, Changmai, Macau, Phuket, Kota Kinabalu, Capo Verde, Maldivler, Mauritius... offf gez babam gez.. Zor iş!. Şimdi de *Skm Cebu.. Yeter ki halk memnun kalsın. Memleket kurtulsun.
Maniladan uçakla 1 saat mesafedeki CEBU, Filipinlerin ve dünyanın en gözde balayı mekanlarından biri. Otelden çıkmadıkça kendinizi cennette hissedebilirsiniz. Yaprakları masmavi denize ulaşan palmiyeler, ayaklarınızı yakan bembeyaz kumsal. Rüya sanki. Ama çıkayım, gezeyim, eğleneyim derseniz ilk etapta sizi bir taksici terörü bekliyor. Taksimetreyi inatla açmıyorlar, açsa bile yolun ortasında (hatta ormanın) şu kadar vermezsen götürmem diyor. Restaurant'larda da gramaja dikkat. Cebu'da balık kilo ile kabuklular ise gram ile fiyatlandırılıyor. Karıştırırsanız, yani ıstakoz'u da benim gibi kilo hesabı sanırsanız cebinizdeki para hesaba yetmeyebiliyor.
*Skm, bu yöreyi ziyaret eden Türkler taraından verilmiş ünvan.
Filipinler programı için tıklayınız. http://www.baracuda.com.tr/uzakdogu/G.KORE-MANILA.html
Filipinler resimler içi http://picasaweb.google.com.tr/baracudacem/FiLiPiNLERMANiLA#
Kısacası.. Filipinler turu, gerçekten zihinlerden kazınmayacak hatıralar biriktirebileceğiniz bir tur. 10 üzerinden 8 ile değerlendiriyorum.
Filipinler kısa geçmiş; İspanya için denize açılan Portekizli kaşif Ferdinand Magellan ve onun tayfaları, buradaki takımadalara 1521 de varan ilk Avrupalılardır. Kolonileşmenin başlangıcı ise, İspanya kralı Philip II zamanındadır. Filipin adı bu kraldan gelir. Filipinin Fetihçisi ise, Miguel Lo'pez de Leguzpi, Meksika'dan 1565'de buraya ulaştı ve Cebu'da ilk kolonileşmeyi şekillendirdi. 1571'de Manila'yı Yeni İspanya'nın başşehri olarak tesis etti. Romalı misyonerler yerli halkın çoğunun dinini değiştirdiler. Sonraki 333 yıl içinde İspanyol ordusu, yerel halkın isyanları ve çeşitli dış koloni meydan okumalarıyla savaştı. Böyle meydan okumalar, İngiliz, Çin, Alman, Fransız, Japon ve Portekizlerden de geldi. İspanya için en büyüleyici kayıp, Yedi yıl savaşlarında Manila'nın İngilizler tarafından kalıcı işgalidir. Filipinler, Yeni İspanya'nın bir toprağı olarak 1565'den 1821'e kadar yönetildi. Daha sonra İngilizlerin yönetimi altına girdi.
Filipinler, üniter başkanlık yapısına sahiptir. Başkan, devlet ve hükümet başkanlığı görvelerinin her ikisini de üzerinde bulundurur. Silahlı kuvvetlerin baş komutanıdır. Halkın oylarıyla altı yıllık bir dönem için seçilir. Kabineye atama yapar ve toplantılara başkanlık eder. İki kamaralı meclis, senato ve temsilciler meclisinden meydana gelir. Senato üyeleri altı yıllık bir dönem için seçilir. Temsilciler meclisi üyeleri ise üç yıllık bir dönem için yasamalı ilçelerden sektörel temsilciler içinden seçilir.
Filipin, Birleşmiş Milletler'in 24 Ekim 1945 günündeki başlangıcından beri kurucu ve aktif üyesidir. Bunun dışında Güney Doğu Asya Ulusları Cemiyeti'nin (ASEAN) de kurucu üyesidir. Filipinler aynı zamanda Doğu Asya Zirvesi (EAS)'nin de üyesidir. Asya Pasifik ekonomik Birlilği'nin, Latin Birliği ve Grup 24'ün aktif bir üyesidir.
Filipinler 7.107 takım adadan oluşmuştur. Doğusunda Filipinler Denizi, batısında Güney Çin Denizi ve güneyinde Celebes Denizi ile çevrilmiştir. Borneo adası birkaç yüz kilometre günetbatıda ve Tayvan tam kuzeyde uzanır. Moluccas ile Sulawesi kuzeyde ve Palau Filipinler Denizi'nin uzakdoğusundadır.
Filipinler tarımsal alanda, elektronik endüstrisinde ve ekonomi hizmet sektöründe yeni endüstrileşen ülkedir. Filipinler 85 milyona aşkın nüfusuyla (2007) dünyanın en çok nüfusuna sahip 12. ülkesidir. Okur-yazarlık oranı %95'dir (2007) ve hemen hemen erkeklerin oranı kadınlarınkine eşittir. Yaşam süresi kadınlarda 72, erkeklerde 66 yıldır. Nüfus yılda yaklaşık olarak %2 artmaktadır. 1903'den beri 100 yılda nüfus 11 kat arttı. Bu da gösteriyor ki, büyüme oranı bölgedeki diğer ülkelere göre daha hızlıdır. (Endonezya aynı sürede sadece 5 kat büyüdü).
1987 Yasasında Filipince ve İngilizce'nin her ikiside resmi dil ilan edilmiştir. Birçok Filipinli İngilizce'yi, Filipince'yi ve yerel dillerini anlayabilir, yazabilir ve konuşabilir. On iki büyük bölgesel dil, yerel bölgelerinin yardımcı resmi dillerinin her birine konuşan bir milyondan daha fazla kişiden olumuştur.
Filipin dünyadaki dinlerden en büyük ikisi olan İslamiyet ve Hristiyanlık'ı kabul etmiştir. Ferdinand Magellan'ın 1521'de ülkeye gelmesiyle Hristiyanlıkla tanıştılar. 1899'da Amerikan askerlerinin ülkeye gelmesiyle de Presbiteryen ve Metodist (Protestan mezhebi) ile tanıştılar. Güney Asya'da ticaretle genişleyen Arapların teklifiyle 14.yüzyılından kısa bir süre sonra İslamiyetle tanıştılar. Bugün ülkenin kuzeyinde sınırlandırılmışlardır. Filipinler'in yaklaşık %86'ı Hristiyan olmakla beraber bunların %81'i Roma Katolik Kilisesi'ne bağlıdır. Filipinler'in yaklaşık olarak %9'i ise Müslüman'dır ve yerel dilde 'Moros' olarak bilinir.
Filipin kültürü, Filipinlerin İspanyol ve American kültürleriyle, yerli Avustralya uygarlıklarının bir karışımıdır. İspanyol tesirindeki Filipin kültürü, çoğunlukla İspanya ve Meksika kültürünün sonucu olarak İspanyolların üçyüz yıldan daha fazla süreyle Meksika Şehri kanunları kullanarak Filipinleri sömürmesiyle türedi. Bu İspanyol tesirleri çok belirgin bir şekilde edebiyat, halk müziği, halk dansı, dil, yiyecek, sanat ve din'de, (Roma Katolik Kilisesi dinsel festivalleri gibi) kendini gösterir.
Ülkede önemli sayıda İspanyol etkisi de vardır. Sayısız cadde, kasaba, ilçe adları İspanyolca isimlerden oluşmuştur. İspanyol mimarisi de ülkede büyük ölçüde etki yaptı. Bu etki özellikle ülkenin kiliseleri, hükümet binaları ve üniversitelerde görülebilir. Savunma ve muhafaza için Vigan şehrindeki İspanyol sömürge kasabası gibi birçok İspanyol stili evler ve binalar muhafaza altına alınmıştır.
Filipin mutfağında Çin etkisi çok belirgindir. Yerel dilde Mami olarak bilinen şehriyenin varlığı, Çin mutfağını andırır.
Resmi dil Filipince (Devlet Dili), İngilizce
Başkent Manila Yüzölçümü: 300,000 km² Bağımsızlık İspanya'dan: 19 Haziran, 1899 (Resmi) Dini:%80 Katolik, %5 Müslüman, %10 Diğer (Protestan, %5 Musevi ve Yerel (Pagan) dinler)
Para birimi Filipinler Pesosu 1 amerikan doları yaklaşık 48 Peso
Cem Polatoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
BİR KOKMA HİKAYESİ
İnsanın olmak istediği insanla olduğu arasındaki farka kişilik boşluğu deniyormuş.. Bu boşluk ne kadar büyükse o kadar davranışlarına yansırmış. O nedenle yaşıyla aykırı kılıkta insanlar ya da eğitimiyle çelişkili konuşan tiplerle karşılaşırmışız.. ve de sürekli kendiyle kavga edenlerle..
Efendim Kartal-Kadıköy dolmuşundayız. Hava sıcak ve nemli, dolayısıyla tüm pencereler ve de orta kapı açık, efil efil bir esinti.. Dolmuş kalabalık, sürekli inen-binen..
Derken Bostancı civarında orta yaş üzeri kara gözlüklü iki kadın bindi dolmuşa, kapının ağzında ve ayaktalar.Biner binmez "öff bu ne konu" diye söylendiler. Diğerinin desteğiyle başladılar minibüslerin koktuğu ana temalı konuşmalara."evet kokuyor", "hep kokar zaten", "aslında binmezdim ama", "ben sana binmeyelim demedim mi?" türü konuşmalar.. Kıyafetten pek anlamadığım için kara gözlükleri ve aşırı makyajları ile en azından bende buraya ait olmadıkları izlenimi bırakmışlardı.
Minibüslerin samimi bir havası vardır. insanlar iç-içe.. hele orta kapının ağzındaysanız konuşulanları duymayan yolcu kalmaz. Kimse kadınlara bir şey söylemedi. Ancak kadınlar hızlarını alamadılar bu sefer önümde oturan bir lise kıza "kokuyu sen de duyuyor musun" diye sordular. O yanıt vermedi. Derken cep telefonum çaldı. Arayan arkadaşa "dolmuştayım" der demez kadınlardan biri bağırdı:"kokuyo de, kokuyo de".
Birden araba durdu.Minibüsün şoförü iki kişilik dolmuş ücretini kadınlara iade ederek derhal arabadan inmelerini istedi. Önümdekiler şoförü alkışladılar. Ben "aynen katılıyorum" dedim. Kadınlar şaşkınlıkla "ne oldu ki" dediler, yeniden minibüs beklemek istemediklerinden taksiye de verecek paraları olmadığından inmek istemediler. Şoför bunca yolcuya hakaret ediyorsunuz lütfen inin diye ısrar edince inmek zorunda kaldılar..
İçimdeki minibüs şoförlerine olan bütün olumsuz düşüncelerimi de yanlarına alarak!
Erkan Sezgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
GECE HAYATI
Bir hayat bulsam bir gece yolda
Henüz yaşanmamış olsa
Etrafta da kimse yoksa...
Giysem üstüme büyük gelmese
Belki intihar, belki cinayet
Kimse benden bilmese...
Alıp başımı gitsem
Büyüdüğüm mahalleye
Biraz hava biraz su yeter
Çocuk olsam yeniden
Üstüm hiç kirlenmese...
Umut Can Çeppioğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|