|
|
|
Editör'den : Aklın yolu birdir!.. |
Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyoruz, söz dönüp dolaşıp Tayyip Bey'imizin sinirine geliyor. Huzura varması, ortalığı sakinleştirmesi için bir gündem değişikliğine ihtiyaı olduğunda hemfikiriz. Ben, onüçüncü dalganın zamanıdır diyorum, o, olabilir ama başka bir tavşan da çıkarabilir şapkadan diyor. Yanılmadık, onüçüncü olmasa da askeri cenahta bir tutuklama furyası gerçekleşmiş malum davada. Ama asıl tavşanı düne saklamış. Alınacak teşvik tedbirlerini açıklayınca sular durulur diye düşündü herhalde. Mayın tasarısınn oluşturduğu sel Çankaya kapısında. Oradan çıkacak kararla sular yön değiştirecek. Artık Anayasa Mahkemesi'nde mi denize dökülür yoksa gene bize mi sorarlar hep birlikte göreceğiz. Tedbir paketine gelince, epeyce iyi. Hani mecbur kaldıkları için yaptıklarını bilmesem helal olsun bile diyeceğim. Ne olursa olsun, doğru uygulanır, açıkgözler kontrol edilebilirse iyi bir motivasyon sağlayacaktır.
Bu durumda "Aklın neredeydi?" diye sorma hakkımız bâki tabi. Teğetle, teyelle milleti oyalayacağına daha önce şu tedbiri alaydı ya. Hele daha önce ahlaksız ilan ettiği kredi kartı mağdurlarına bile sıcak mesajlar göndermesi pek hoştu doğrusu. Galiba bir yakınının başı dertte bankalarla. Olur mu olur. Her neyse, zararın neresinden dönülse kârdır. Bekleyelim görelim.
Malum davada bir tutuklu daha sağlık nedenleriyle tahliye edildi. Manisalı'yı hastalığının ayyuka çıktığı dönemde içeri alıp daha da ağırlaşmasına zemin hazırlayan, ona kendi doktoruna bile görünme şansı tanımayan Türk adaletine, onun hakim ve savcılarına sonsuz teşekkürler(!?). Vicdan muhasebesine başlamışlardır herhalde. Profesör Erol Manisalı'ya acil şifalar. Sizlere de güzel bir haftasonu. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan SOKAKLAR ISLIK ÇALMAZ -13 |
|
Cemre bebek kocaman bir kız oldu. Dünyalar güzeli, akça, pakça, baldan tatlı bir şey… Bahadır ve Hüsniye her yeni gün, yeni bir rüyaya başlar gibi uyandılar sabahlara. Tek korkuları vardı. "Nazar değer maazallah, " diyorlardı. Kem gözlere şiş… Nazar değmedi, bir tek tel saçı bile incinmedi. Cemre, okulu çok sevdi. Öğretmenlerde her zaman onu… Akşamları annesi ve babasıyla hiç sektirmeden ödevlerini yaptı. Üçüncü sınıfta sınıf başkanı bile seçildi. Ama bir daha bu görevi istemedi. Konuşanları tahtaya yazmak ona göre değildi.
Cemre kız liseye başladığı sene sular epey bulandı. Annesi ile dayısının köyde küçük bir arazi anlaşmazlığı olmuştu. Tarlaların hepsini babasının ölümünden sonra erkek kardeşi almıştı. Küçücük bir bahçe istemişti sadece. Babasının cenazesinin ardından… Bunu erkek kardeşine de söylemişti. Olur denmişti, "şimdi sırası değil, sonra konuşuruz." Bu konu yıllar geçtiği halde hep konuşulamamış, ertelenmişti. İki kardeş en sonunda böyle eften püften bir sorun yüzünden inatlaşıp ağız dalaşı yapmışlardı. O küçücük bahçe gün geçtikçe kocaman bir sorun olmaya başlamıştı.
Sinop'ta sis var. Üç gündür deniz, sokaklar, evler ve ağaçlar sislerin ardında gizleniyor. Abalı'dan geçip Sinop'a gelen yolcular; "Her yer günlük güneşlik. Sadece Sinop böyle," diyorlar. Merak edip arabamı Dıranaz'a doğru sürüyorum. Dağlar gerçekten günlük güneşlik. Hatta karıncalar bile köknar ormanlarındaki kocaman öbeklerinden çıkmışlar. Bunu daha önce de görmüştüm. Dıranaz'dan bakınca hayretler içinde kalıyorum. Buna alışamıyorsunuz, seyrine doyanız da mümkün değil. Pamuklara sarınmış sanki alçak tepeler. Çakıldak'ın aşağısındaki, Tıngır'ın karşısındaki tepenin sadece başı açıkta kalmış. Pamuklara sarınmış gibi duruyor diye söylediğimde benzetme yapıyorum sanabilirsiniz. Hayır, gerçekten öyle... Aşağılarda vadiler, ormanlar, onlarca parça köy bembeyaz bir bulutla örtülmüş. Sanki üfleseniz dağılacak, açılıverecek.
Hüsniye'nin ağabeyi ile arasındaki miras anlaşmazlığını zaman içinde bütün gâvur ovası köyleri duydu. Duymakla kalmayıp bütün köylüler bu işe burnunu sokmaya başladı. Abisi geri adım atmaktansa sinsice bir taktik buldu. Hüsniye'yi can evinden vurmaya yönelik bir tehdit savurdu. "Sana istediğin tarlayı veririm ama Cemre'mi geri alırım," dedi. "Gel bu inadından vazgeç." Hüsniye vazgeçti. Cemre bin dönüm tarladan bile daha değerliydi. Elbette bu iş burada kalsa çok iyi olacaktı. Kalamadı… Çünkü köyden bir akrabaları yemedi, içmedi, uyumadı, işini gücünü bıraktı. Sanki üzerine vazifeymiş gibi aradı, sordu. Cemre kıza ulaştı. "Senin annen baban Bahadır ile Hüsniye değil. Sen Asiye'nin kızısın. Seni onlara evlatlık verdiler," dedi. Cemre kız duyduklarına inanamadı. Geceleri gizli gizli odasına çekilip ağladı. Annesi, babası öğretmenler tarafından okula çağırılınca bir terslik olduğunu anladılar. Cemre'nin bon sınavlarının hepsi inanılmayacak derecede kötüydü. Kızlarını karşılarına alıp konuşmaktan başka seçenek kalmamıştı. İşte o zaman Cemre aklındaki bütün karmaşayı annesine babasına anlattı. Onlara yüzlerce, binlerce soru sordu. Hüsniye ile Bahadır kızlarının bütün sorularını büyük bir açık yüreklilikle cevapladı. Hatta kızlarına bir seçim yapmak zorunda olmadığını, nerede ve kiminle yaşamak istediğini seçmekte son derece özgür olduğunu söylediler.
Sinop üç gündür sisler içinde. Gecede ve gündüzde. Sinop üç gündür sesler içinde, görüntüleri yitik. Yönünüzü kulağınıza gelen seslere çevirdiğinizde hiçbir şey göremiyorsunuz. "Yağmur ipil ipil yağınca ben anladım böyle olacağını. Bardaktan boşanır gibi yağsaydı, öfkesini atabilseydi, şimdi çoktan güneş açardı. Hava hala yüklü… Eskiden de böyle olmuştu. Hava bir türlü yağamadı. Pıtır pıtır bir iki çisenti, haydi bitti. Sis tam yirmi gün sürdü. Gemiler denize çıkmadı. Kayıklar ağlarını bile atmaya çekinir oldu. Ama balıksız da yaşanmaz ki, tekneleri balığa gönderdik. Bir iki saat sonra bütün kasabalı limana toplandı. Bağrış çığrış, düdük öttürme, ıslık, teneke çalma bir başladı sormayın. Yer gök inliyor. Yeter ki kayıklar limanı bulsun. Buldular zaten, sonraki günler de böyle yaptık. Kimsenin burnu bile kanamadı. Velhasıl sise çalım atıp balığı da yedik.
Cemre Bahadır ile Hüsniye'nin gözlerinin içine bakarak; "Ben kimseyi istemiyorum, sizden başka hiç kimseyi," dedi. Asiye onun gerçek annesi olsa bile kimse onu Hüsniye gibi bağrına basamazdı. Elbette genç kızın yüreğindeki fırtına üç günde uçup gitmedi. Ama dalgalar yıllarca da kıyıları dövmedi. "Babam ve annem beni seviyor. Bir dediğimi iki etmiyor. Bunlardan daha iyi anne baba yoktur bu dünyada," dedi. Dedi ve orda son noktayı koydu.
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu MAYINA BASMAK |
|
Mecliste mayın yasası görüşülüyor. Dilimde bir Livaneli şarkısı:
Dağı dağa kavuşturan ben idim,
Suyu suya eriştiren ben idim,
Yükledim mi gece vakti kaçağı
Karanlıkta ışıldayan gün idim.
Uyu memik oğlan uyu
Öte gecelerde büyü
Aklım hep gerilere gerilere gidiyor.
Yıl 1971. Bekir Yıldız, Kaçakçı Şahan adlı kitabıyla Sait Faik Öykü ödülünü kazanmıştı. O yıllarda bu tür eserleri asla kaçırmazdım. Aldım, okurken gözümde canlanan çaresizliğin etkisinden uzun bir süre kurtulamadım.
Kaçakçı Şahan, benim için de Doğan Hızlan'ın da dediği gibi "Acısı yaşanamayan ölümün, resmi zulmün ve yabancılaşmanın gerçekten insanı ürperten şaheseri"ydi.
Yıl 1972. Sıcak mı sıcak bir temmuz günü, yolum Nusaybin'e düşmüştü. Esnaf kendi arasında daha çok fısıltıyla konuşuyordu. Dükkânlarda kaçak eşya satıldığını herkes biliyordu; ama kaçakçılık yasaktı.
Daracık bir dükkâna girmiştik. Radyosu teybi bir arada bir set almak istiyordum. Dükkân sahibi kapıda bekleyen bir gence kaş göz işareti yaptı, bize de bir süre beklememizi söyledi.
Onu kapıda gördüğüm anı asla unutmadım. Kaçakçılık dendiği an aklıma ilk gelen insan, hep o oldu: Yüzü yaralı, bir kolu yarım, bacağı tahtadan… Bir daha bakamadım ona. Getirdiği setin fiyatı kaçtı, işime ne kadar yarıyordu, düşünmedim. Çünkü o seti, o yarım adamın çuvala koyup geriye götürmesine dayanamazdım.
Yol boyu pamuk tarlaları görmüştük. Tarıma çok elverişli olmalıydı buraların toprakları. Öyleyse bu insanlar neden kaçakçılık yapıyordu?
Kasabanın ortasından bir demiryolu geçiyordu. Hayır hayır, demiryolu iki kasabanın arasında yasak bölge oluşturuyordu. Demiryolunun bu yanı Nusaybin, öteki yanı Kamışlı. Bu yaka Türkiye, öteki yaka Suriye. Teller, insanları ayırmak içindi, mayınlar sınırı geçilmez kılmak için. Yine de geçiyordu insanlar. Çünkü hınım hısım akrabaydılar. Çünkü ekonomik kurtuluş için kaçakçılıktan başka yol bilmiyorlardı.
Ben, şimdi üzerinde fırtınalar koparılan mayın gerçeğimizi böyle tanımıştım.
Devlet, kaçakçılığı önlemek için insanına verimli tarım yapmanın yollarını öğretmek yerine, topraklarına mayın döşemeyi tercih etmişti. Halkı eğitmek hem zor, hem uzun ve yorucu bir iş; yasak koymak öyle mi ya!
Bu topraklar, 1956'dan bugüne yoksul köylülerin "yasak" bölgesi olarak kalmış. Kimseler buraları mayınlardan arıtmayı akıl etmemiş. Her işimizde olduğu gibi burada da uluslar arası bir sözleşme "Ottowa Sözleşmesi" bizi buna zorunlu kılmış. Bizim için 2004'te yürürlüğe giren bu sözleşme gereği 2014'e dek sınırlarımızdaki 935 bin mayını temizlemek zorundayız.
İlginçtir ki 1956'da mayın döşeyebilen ordumuzun kendi döşediği bu mayınları 2009'da temizleyemeyeceği düşünülüyor. Öyleyse devreye hemen bu işi yapabilecek birilerini sokmak gerekecek. Peki, kimi? Bedeli ne olacak bu temizliğin? Paran varsa, verirsin parayı, temizletirsin mayınlı arazini. Ya paran yoksa? Toprağını verirsin, otuz, kırk seneliğine. Yarım asır önce topraklarına mayın döşediğin köylülerine kendi tarlalarında ırgatlık kapısı açmış olursun böylece.
Peki kime ırgatlık edecek bu köylüler?
Van minıt! Van minıt!
Desenize, sınırlardaki mayınlar temizlenirken mayına yine bizim gariban köylülerimiz basacak.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Yasa Tasarıları |
|
Atalarımız, üşütüp hastalanmayalım diye; "YAŞA, TAŞA ve BAŞA oturma !" demişler ve fakat o yasa bu tasa derken kafayı üşüteceğimizi nedense pek düşünmemişler. Veya bu durum sadece bende oluşan bir "Olmak ya da Olmamak" travması.
2009 yılıyla beraber ( her mali yılda olduğu gibi ) öncelikle Bütçe Yasa Tasarısı ele alındı ve derhal tasarıdan yasa haline getirildi. Ona da sivil toplum örgütleri ( DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi ) ciddi eleştirilerle karşı çıktılar.
"İşten atmalara",
"Düşük maaş oranlarına",
"Yoksulluğa, açlığa",
"İşsizliğe",
"Halkı kamu hizmetlerinden yoksunluğa",
"Sosyal devleti ortadan kaldırmaya" yönelik bütçe istemiyoruz dediler.
"Kamu kaynaklarının kimlerden toplanacağının",
"Kaynakların öncelikli olarak hangi alanlara yönlendirileceğinin" halkın katılımı ile karar verilmesini,
"Emekçiler ve küçük esnaf üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını",
"Asgari ücretin vergiden muaf tutulmasını",
"Kamu hizmetlerinin eşit, ücretsiz, nitelikli ve herkese ulaşılabilir olmasını" istediler.
Bütçe dediğin koca bir KASA,
IMF'nin elinde vurun abalıya misali tokmaklı bir ASA,
tasarıdan geçip çıkartılan YASA,
teğet geçen kriz ile ne yazık ki dar gelirliyi boğdu YASA.
O günden beridir milleti aldı bir TASA,
gerisi fisa FASA.
Tasarı halinden dönüşürse YASA, dönüşemezse TASA oluyor. Bazen YASA haline gelse de TASA olabiliyor, YASA boğabiliyor. Şimdi bir dizi yasa tasarısı. Gidiyor, geri geliyor, direkten dönüyor, iptal ediliyor, yenisi yapılıyor, .... Örnekler :
SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur emeklileri arasındaki maaş farklılıklarını ortadan kaldırması beklenen İNTİBAK Yasa Tasarısı...
Doktorların ya Hastahane ya da Muayenehane ortamında çalışmasını belirleyecek TAM GÜN Yasa Tasarısı...
Temizleyenin bilmem kaç yıl nemalanacağı MAYIN Yasa Tasarısı...
Yedeksubaylığı kaldıran TEKTİP ASKERLİK Yasa Tasarısı...
Kredi Kartları için yeniden düzenlenmesi beklenen KREDİ KARTI VERME Yasa Tasarısı...
Bölgelere göre düzenlenecek TEŞVİK Yasa Tasarısı...
Halkın YASA beklentisi :
Çare olmalı ekmeğe AŞA,
Şüphe getirmemeli HAŞA,
Kimselere olmamalı MAŞA,
Gel o zaman PAŞA PAŞA,
Başım üstüne sen çok YAŞA...
Tekerlemesiz olmaz dedim, sizler için tekerledim :
Al şu YASA TASARIlarını,
götür YASA TASARIcılarına,
YASA TASARIcıları,
YASA TASARIlarını,
yasalaştıramam derse
yasalaştırılmamış YASA TASARIlarını,
YASA TASARIcılarının
elinden al getir ..!
Yani; YASAlaştırdığımız TASARIlardan mısınız yoksa TASARIlaştırdığımız YASAlardan mı ?
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan ÇOBAN YILDIZI* |
|
Yüzüm karışıyor hatlarına...
Perçemlerinin gölgelediği engin deniz hayalini öpüyorum, gece seni koynuna almaya hazırlanırken...
Seviştiğin rüzgârlardan güvercin tüyleri saçılıyor...
Kaldırım kenarlarında parçalanan dizlerimi denize değdirirken, kadife parmaklarınla birleştirdiğin dudaklarımda kuru nefesim, cenazesi yapılan soluk oldu...
Kumlara yazmaya çalıştığım bu hikâye, masal oldu...
Savurduğun telaşlı ruhunu gölgeleyen zeytin ağaçlarının ardında, dünü bulmaya çabalıyorum karanlıkları kazarak...
Mavi amber düşlerinin ortasında zümrütle yıkanıyorum.
Yol kenarında bıraktığım gelecekte doğum yerim bile karalanmış...
Şafaksız günlerde, samyeline tutuşturdum saçlarımı. Sağanak gibi gözyaşlarını içiyorum, kadeh kadeh sarhoş oluyorum elinden düşen kalemin yere varış hızıyla... Ayaklarının altında uzanan toprak, şehvetle uyanıyor, gerinen dağların eteklerinde dans ettiğimiz hür mavilikler yosma bir öpüşe minnet...
Kelimelerin köklendiği varlığının cazibesi avuçlarımdan akıyor.
Kitab-ı Mukaddes gibi kutsallıkla yıkanmış heykelin, açık pencelerden dolan gün ışığyla soyunuyor.
Dua gibi parmakların, çizimsiz binalara gebe...
Zor inen akşam, fahişe gibi anlık tatminlerle bizi terk eden gece ve ellerin işte... Nazlanan şehvetinden yıldızlar taşıyor...
Tenimde kuruyan tuz ve gerdanına suyunla yapışan saçlarım birleşiyor.
Akıyor yüzün.. Rimelin örttüğü kirpiklerime dayanan üç...
Gözlerimin çarptığı manzarada, kök salmış dişi cinsiyetiyle bedenine tapan kadın dans ediyor, ruhu teninden akarken müzik sustu...
Yüzünün coğrafyası, haritasız iklimler...
Hüznünden doğup, ölümünle büyüyorum, sana........... olarak ölüyorum...
Kırmızı kemerli eteğin geliyor aklıma ve yunan tanrıçalarını andıran kollarından akan mürekkep...
Gölgende sancıyorum...
masalsın biliyorum...
muammanla ateşe yürüyorum...
pervanen...
ölüyorum...
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nuran Talay MAYIN YASASINDA ÜÇLÜ FORMÜL ve AK PARTİ |
|
Yiğidim aslanım bu ülkenin çıkarı için çalışıyor. Davos' da ki yiğitliğe hayran kaldım, halklarımı Tayyip beye helal ettim…
Bu sözler Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a ait.
Davos' da aslan gibi kükreyen, "mayın temizleme yasa önerisi" sunmazdı. Tasarı bu ülkenin geleceğine "ipotek" koyacak nitelikte iken buna karşı çıkmak yerine destek vermek nasıl bir anlayış. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın tüm açıklığı ile açıklayıp karşı çıktığı yasa üçlü formülle dün, gece mesaisinde kabul edildi.
Üç formül;
1) Mayın temizleme işi için öncelikle Milli Savunma Bakanlığı yetkilendirilmiş. Bu anlamda Kamu İhale Yasası'nda savunma ve güvenlik hizmetleri için tanınan istisnadan yararlanarak davet usulüyle ihalesiz olarak iş yaptırma yönüne gidilebilecek Genelkurmay, istediği şekilde NATO İkmal ve Bakım Ajansı NAMSA'ya verebilecek.
2) Kamu İhale Yasası hükümlerine göre Maliye Bakanlığı'nca hizmet satın alınma yöntemiyle yaptırılması öngörülmüş. İkinci alternatifte bu işi yapacağını söyleyen Türk firmalarının değerlendirilmesini dilerim.
3) İki formülün başarısız olması halinde; arazi, yap-işlet-devret yöntemiyle toprağın kullanımı karşılığı ihale edilecek. Yüklenici firma bedel almaksızın tarım amaçlı kullanmak amacı ile araziyi temizleyecek. Bu süre en az 5 yıl en fazla 44 yıla kadar uzatılabilecek. Öncelik sırasını Genelkurmay, Milli Savunma, Dışişleri ve Maliye Bakanlıkları uzlaşma ile belirlerken ihale şartnamesi yine Genelkurmay ile Milli Savunma, Tarım ve Maliye Bakanlıklarınca belirlenecek olması bu yasaya destek vermemizi sağlamıyor.
255 Milletvekilinin yasanın kabulü için oy kullandığı yasa sınırlarımızı tehdit ediyor. Bölgenin "1.sınıf tarım arazisi" olması ve petrol rezervlerine ev sahipliği yapıyor olması birçok emperyalist devletin iştahını kabartırken ihale şartnamesinin milli çıkarlarımız doğrultusunda hazırlanmasından elbette kuşkumuz yok. Ancak suiistimale açık bir konu ve eğer yabancı devletlerin yap-işlet-devret yöntemiyle güdümüne girerse bölge; hem stratejik önemi açısından hem de bölge halkı için olumlu olmayacağı kesin. Kendi topraklarımızı işletmekten, temizlemekten aciz bir görüntü olması bir yana, terörün kol gezdiği her gün şehit haberlerini aldığımız bölgede yabancıların olması akla mantığa aykırı.
Böylesi yasa haberleri çıktıkça; AK Parti'ye karşılar deniyor.
Herkesin derdi Ak Parti'yi devirmek, işini bitirmekmiş gibi bir savı var. Hangi parti şimdiye dek böylesi bir korku içinde yaşadı ya da kendini baskı altında hissetti? Siz söyleyin, şimdiye kadar her fırsatta bizi batırmak istiyorlar diye yaygara koparan hiç olmuş muydu? Ancak Ak Parti'nin bu endişesi, öfke nöbetlerine dönüşecek kadar ciddi boyutta.
Siz parti olarak Anayasaya, yasalara ve kurallara uyduğunuz müddetçe bir sorun çıkmamalı. Demek ki bir yerlerde bir yanlış var.
Ya bu millet Ak Parti'nin ülkesi için yaptıklarını göremeyecek kadar kör, ya da Ak Parti kurallara uyuyormuş gibi gösterip saman altından su yürütecek kadar usta.
Birden bire Ak Parti savunucusu mu kesildin başımıza diyorsunuz. Evet, yanlış anlamıyorsunuz ben "Durmak yok yola devam diyerek" çıktıkları yolda kazandıkları başarılar için yine kutluyorum Ak Partilileri…
Kimse su dökemez ellerine;
Hangi Başbakan,
Kodumdu oturturum kültürü sergileyip kahraman olabilirdi…
Ülke topraklarını kiralayıp para kazanacağını söyleyerek, açılımı için takdir toplayabilirdi…
İMF'ye kafa tutup tutup sonrada kalkınma için şart diyip borca girdiği için borç yiğidin kamçısıdır denerek alkışlanabilirdi…
Ülkeyi iki bölüp bizler ve diğerleri olarak ayırdığında kutuplaşmaya sebep olduğu halde bir bildiği var denilebilirdi.
Olmadı şimdiye kadar, bu tarihimizde tek örnek…
Bir eline su dökülmeyecek kişi de; KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat,
Talat ''Biz, en baştan yüzde 29 artıyı kabul ettiğimiz için toprak vermek zorundayız. Görüşme sürecinde en zor konu toprak olacaktır, çünkü toprak vermek zor bir konudur'' sözleri ile vermeye bu kadar hazır bir tablo sergilediği, haklarını savunmadığı halde halen KKTC Cumhurbaşkanı olarak görevini sürdürebiliyor.
Türkiye ve KKTC kolay kazanılmadı. Ak Parti vatanı satıyor deniyor. Kimse bu vatanı alenen elbette satamaz. Ama böylesi yasalara imza atarak satılmaktan beter hale geliriz.
Ve eğer toprak vermek zorundayız derseniz o zaman sevginizden bağlılığınızdan şüphe ederim.
NOT: Adalet ve Kalkınma Partisi genel Başkanı Başbakan Recep Tayip Erdoğan "AKP" yazmamızı edepsizlik olarak değerlendirdi. Ancak bunu öfkeli şekilde dile getirmesini görmezden gelerek istek olarak değerlendirip yazımızda Ak Parti olarak kullanılmıştır.
Nuran Talay Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
AÇ KAPIYI BEN GELDİM
Korka korka değil, usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden, bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler Ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden
Duvardan sarkan güllerden
Çocuklardan, sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan.
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım, oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum
Penceremin dibinde açacak.
Ekinleri dolu vurmadı,
Çekirge gelmedi,
Kurak olmadı.
Yorgunum demeyeceğim,
Bir evimiz olsa demeyeceğim,
Yüreğim daralıyor demeyeceğim.
Bir baksan gözlerime
Başını çevirmeyeceksin,
Yürüyüp gitmeyeceksin,
Elini çekmeyeceksin.
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin.
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin.
Açmam diyemezsin artık,
Aç!
BERİN TAŞAN
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|