|
|
|
Editör'den : Formula 1'e formül aranıyor!.. |
Haftasonları sohbet programları izliyorsanız kas gevşetici birşeyler almanızda yarar var diye düşünüyorum. Uyguladığımdan değil ama bunun sağlığa yararlı olacağını ciddi ciddi düşünmeye başladığımı söyleyebilirim. Suratınıza da müstehzi bir gülümseme oturmalı ki, yanınızdakiler ne düşündüğünüzü anlamamalı. Elinizi kolunuzu da meşgul edecek birşeyler buldunuz mu, artık rahat rahat izleyebilirsiniz. Yoksa sinirlenmemek, alde avuçta ne varsa ekrana atmamak mümkün değil. Zira, aklıselim insanları dinledikçe, ne biçim bir memlekette yaşadığınızı öğreniyor dertleniyorsunuz, goygoycu takımını seyretmeye yüreğiniz dayanırsa da bunun nedenini anlıyor öfkelendikçe öfkeleniyorsunuz.
Geçen haftayı şöyle bir düşünün. Tüm vatandaşların başbakanı olacağım diye balkondan nutuk atan birinin, partisine AKePe denmesine bile tahammül edemediğini, diyenlere edepsiz dediğini, mayından temizlenecek arazinin neden birilerine verilmek zorunda olunduğunu sorgulayanlara vatan haini muamelesi yapıp faşist olmakla suçladığını, savcısı olduğunu söylediği davada neden tutuklandığını bile bilmeyen insanların kanser olup ölümle burun burun geldiğini, buna karşın suçluluğu bir koca devletin mahkemelerince sabit görülen bir adamın hâlâ RTÜK başkanı olduğunu ve bizzat o başbakan tarafından himaye edildiğini, duyan bilen bir Türkiye vatandaşı rahat uyuyabilir mi? Ya da farklı sorayım, uyumalı mı?
Demokrasiyle yöneltildiği iddiasında olan hangi ülkede bir hükümet kendini yargının tepesinde sallanan Demoklesin kılıcı gibi görür acaba? Kendine sorulan sorulara cevap vermek yerine, eleştirileri büyük bir ustalıkla eleştirmekten başka bir meziyeti olmayan başbakan, İngiltere'de, Devletin 3-5 bin lirasını özel ihtiyaçları için kullandı diye istifa eden bakanların, edecek başbakanın haberlerini duyunca ne hisseder hiç düşündünüz mü? Ya da hakkında çıkan bir yolsuzluk dedikodusu nedeniyle intihar eden Cumhurbaşkanını duyunca aklına kendisi hakkındaki, dokunulmazlık zırhının kalkmasını bekleyen, dosyalar gelir mi acep? Hiç düşünüp kendiniz yormayın, bunların topunu toplayıp yoğurda katsanız, üstüne sarmısak bassanız, gene de cacık olmaz.
...
Bu haftasonun bir diğer özelliği de Formula 1 haftası olmasıydı. Memleketim için bir utanç vesilesi de denebilecek kıvamda bir Formula haftasıydı. 200 bin seyirciyle başlayan F1 serüveninin beş yılda 10 bin kişiye inmesi sadece bilet fiyatlarının astronomik oluşuyla açıklanamaz. Alışmadık k.çta don durmaz misali, bu F1 bize pek uymadı, birkaç numara büyük geldi. Yapılan onca yatırım, senede sadece iki gün kullanılacak bir ölüm vadisine dönüşünce ne bizde o heyecan kaldı, ne de organizatörde umut. Ödül veren Arınç'ın yüzündeki gülümseme işin özeti gibiydi. "Bakmayın siz anlamadığıma, Allahıma öyle güzel kupa veririm ki dudaklarınız uçuklar." der gibiydi. Bu işten tek çıkış yolu var, aksi takdirde 2011'den sonra takvimden de çıkacağız, el elde baş başta pistlerde köpek kovalayacağız. Mutlaka bir Türk pilot bulup ya da devşirip bu yarışlarda başa güreştirmeliyiz, yoksa Sertab'a kadar tozlu raflara kaldırılan örövizyona döner benden söylemesi. Bul Sertab'ı gir takvime. Görüşürüz, hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
AY RÜZGÂR VE DENİZ
Ay daha gökyüzüne çıkmamıştı o günlerde. Rüzgâr yalan söylemiyordu ve deniz karanlık geceler geçirmiyordu.
Ayın gökyüzüne çıktığı gün bir yakamoz doğdu denize. Deniz, doğum gününü kutladı ayın. Bir suskunluk sardı ayı. Sesi soluğu çıkmaz oldu. Deniz delirdi, aysa hep sustu.
Ve "gidiyorum" dedi birisi. Giden ay mıydı, deniz miydi? O günden beri ay gökyüzünde, deniz karanlık gecelerde. Bir rüzgâr, bir yalan fısıldar durmadan denize. Ve denizin dalgaları delirir, ayı gördükçe her gece.
Her akşam aynı rüzgâr bir denize, bir aya savurur kanatlarını. O savurdukça deniz öyle deli, ay öyle suskun kalır. Deniz dile gelir, gecenin en acı yerinde: "Niye gittin?" Rüzgâr kanatlarındaki yeni yükle yol alır ayın yüzüne. Kelimeler öfke doludur rüzgârın kanatlarında. Yolu uzadıkça öfkesi artar kelimelerin ve bardaktan boşanırcasına yağar ayın yüzüne. Her bir damlada denizin tuzlu öfkesi düşer, denizin tuzlu çığlıkları düşer, denizin gözyaşları düşer ayın yüzüne: "Niye Gittin?"
Rüzgâr durulur sonra bir an. Bekler… Bekler… Bekler… Yeni yolcularını bekler ayın kapısında. Ayın kapısı sonuna kadar açık, tek bir yolcu gelmez rüzgâra. Rüzgâr öyle durgun ve ay öyle suskunken deniz çıldırır. Rüzgârı arar her yerde. Kocaman dalgalarla bir gelir bir gider gecenin karanlık kıyılarına.
Bir gelir… Bir gider…
Bir kıyıda… Bir kendinde…
Bir yerde… Bir gökte…
Bir gecede…
Bir gecede arar rüzgarı. Gelmedikçe delirir deniz, bulamadıkça artar gecenin karanlığı. Arttıkça bulanır denizin suları. Bulandıkça üşür deniz, üşüdükçe bir sıcak, bir huzur arar.
Sonra yorgun düşer denizin kolları. Aramaktan vazgeçtiği için değil, yorgunluktan deriiiin bir uyku bastırır. Bütün çığlıkları susar, bütün gözyaşları durur, kara bulutlar dağılır yavaş yavaş başından. Bir güneş görünür ufuktaki eteklerinden. Deniz öyle yorgun, güneş öyle güçlü doğar karanlık geceden.
Güneşin güçlü ışıkları üşümüş tenine düşer denizin. Bir rüya görür o anda deniz, yine dile gelir, seslenir aya: "Geldin mi?" Martıların çığlıklarını duyar sabah güneşinde. Yorgun bedeni duyduğu sesleri ay söyledi zanneder: "Geldim" Ve her sabah deriiiin bir uykuya dalar deniz. Dalgaları öyle sakin, huzurlu; yüzü öyle mavi durur.
Akşam olunca yine çıkar gelir rüzgâr bir yerlerden. Bir yalan fısıldar denize aydan gelen. Deniz delirir her gece o yalanla. O delirdikçe rüzgâr aynı yalanı fısıldar durur, ayın denize söylediği:
"Giden ben değildim, sendin!"
Buket Çetin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Geldin ya; hani buradasın ya şimdi….
Sen, şu hayatın zekatısın bana verdiği…
Bunca acının bi kefareti olmalıydı, seni gönderdi…
Yaşamam, nefes almam için, içime aşkını düşürdü…
Eyy sevilesi adam… gülüşünü sevdiğim, sevdasıyla yoğrulduğum…
Ne iyi ettin de geldin be… ne iyi ettin de sevdin…
Bu ömrü sana biriktirmişim meğer…
Sana saklamışım en kutsal düşlerimi…
Gizliden gizliye, bilmeden seni sevmişim yıllardır..
Geleceğimmişsin de, gelmeni bekliyormuşum bunca zamandır…
Geldin ya; hani buradasın ya şimdi, sevgisizlikten donmuş ellerim ısındı, buzu çözüldü…
Hüznü hatırlatan tüm sözcükler silindi hafızamdan…
Geldin ya; hani buradasın ya şimdi; küllerinden doğan anka kuşu gibiyim
İçimden taşıyor varlığın, yaşama sevincim oluyor…
Gözlerinden içime akan bu ışık, yeminim oluyor…
Sevdiğim;
Ben aslında küçük bir kız çocuğuydum masallara inanan,
Ama şimdi;
Hiç bir prenses masalına değişmem, senle yazılmış alınyazımı…
Alınyazım, yazgım, yoluna ömrümü adadığımsın…
Ötesi var mı ki?
SEVDAMSIN…
Ceyda Gamzeli cydgmzli@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç MUZAFFER İZGÜ'NÜN 52. SANAT YILI |
|
Bir nesil onun kitaplarını okuyarak büyüdü. Türkiye'nin en çok okunan çocuk kitapları yazarı olarak hafızalarda yer etti. Bugüne kadar 107 kitap, 200'e yakın radyo oyunu yazdı. Bizler onun kitaplarıyla büyüdük. Çocuk olup da Muzaffer İzgü'nin bir veya birkaç kitabını okumayan kişi yoktur sanırım. Gülmeceyle karışık çok hoş bir üslubu vardır İzgü'nün…
Muzaffer İzgü'nün hayatı bir roman kadar ilginç… O bir Cumhuriyet Bayramı'nda dünyaya açmış gözlerini… Yani anne babasına bir bayram hediyesi olmuş… 1933 yılında dünyaya gelen Muzaffer İzgü, böylelikle Cumhuriyetin onuncu yılında doğmuştur. Fakat yoksulluk illeti onun kaderi olmuştur hep… En büyük yoldaşı olmuş fakirlik… İlkokulu üç ayrı okulda okumak zorunda kalmıştır. Okurken karpuz hamallığı, pamuk toplayıcılığı, bulaşıkçılık, garsonluk, trenlerde gezgin satıcılık, sinemalarda gazoz satıcılığı yapmıştır.
O, zor şartlarda okuyarak öğretmen olmuştur. Öğretmenliği döneminde çocuklarla bütünleşmiştir. Öykü ve romanlarındaki gözlemler o dönemlerin izlerini de taşır. Belki çocuklara yönelik eserler vermesi ilkokul öğretmenliğinden kaynaklanmaktadır. İyi ki de çocuklara yönelik eserler vermiştir. Zira çocuk edebiyatı alanında önemli bir boşluk vardı.
Muzaffer İzgü kendi tabiriyle "yaşamından fedakârlık yaparak" koca bir külliyat meydana getirmiştir. O, gecesini gündüzüne katmış, kalemle dost kalarak hep yazmıştır. Bir noktadan sonra okumak ve yazmak onun yaşam tarzı olmuştur. "Çocuk kitabı yazmak büyük sorumluluk ister. Yazılarımda çocukları eğlendirirken, düşündürmeliyim. Göbek zıplatan gülmeceye karşıyım. Gülme; zekâ oyunudur. Mizah zekâ işidir. Okuyucusu da zekidir" diyor büyük Usta… Bu sözlere ne denir ki… Hele de İzgü gibi koca bir çınardan dökülmüşse…
İzgü, hayal satan bir yazar değil. Onun yazdıkları hayatın merkezinden alınmış kesitler… Fakat usta bir el tarafından harmanlanmış duygular bunlar… Onun yazdıklarında gülümseten unsurlar önemli bir yer teşkil ediyor. Hayata renk ve ahenk katıyor yazdıkları.
O şimdi 76 yaşında bir delikanlı… Küçük dev adam… Muzaffer İzgü Trabzon Valiliği tarafından organize edilen Kitaplı Hayaller Vadisi Trabzon 1. Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Kültür Sanat Şenliği'nin misafirlerinden biriydi. İzgü Trabzon Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu'nda küçük okurlarıyla buluşarak onların sorduğu birbirinden ilginç sorulara samimi cevaplar verdi. Öğrenciler, kitaplarını severek okudukları Muzaffer İzgü'yü karşılarında görünce çok mutlu oldular. Ondan sonra karşılıklı soru-cevaplarla sohbet halkası genişledi.
Pek çok yazarla olduğu gibi Muzaffer İzgü'yle de fırsat buldukça konuştuk. Onun engin tecrübe ve birikimlerinden istifade etmeye çalıştık. İzgü, ikindi vaktinde de Zağnos Vadisi'ne gelerek okurlarıyla sohbet etti. Küçük dostlarıyla fotoğraflar çektirdi. Küçük okurlarına kitaplarını imzaladı. Bir akşam yemeğini beraber yeme şerefine de nail olduk.
Muzaffer İzgü kendine has özellikleri olan farklı bir insan… Forum Nihat Usta'da akşam yemeğini beraber yedik kendisiyle. Trabzon mutfağını çok beğendi. Yemekte en çok da mezgit buğulamayı sevdi. Mezgit balıklarını baklavaya benzetmesi gülüşmemize neden oldu. Diğer yazarlar da oradaydı. İzgü, o akşam uçakla ayrılacaktı Trabzon'dan. Misafir yazarlar VIP'den geçiyorlardı. Bu nedenle de işlemleri beş dakikayı geçmiyordu. Fakat Muzaffer İzgü her yere zamanında giden tedbirli bir insan olduğu için yemeğini alelacele yiyerek kalktı. Oysa havaalanına üç dakikada varılabiliyordu. Oradaki işlemler de beş dakikayı geçmiyordu. Fakat içi içine sığmayan ve heyecanlı tavırlarıyla dikkat çeken Muzaffer İzgü bir an evvel kalkmak istiyordu. VIP'den geçmek de onun ilkeleriyle pek bağdaşmıyordu. "Bana ayrıcalık tanınmasın" diyordu bizlere. Bizimle vedalaşarak ayrıldı. Fakat daha sonra duyduk ki uçağı bir saat rötar yapmış, adamcağız beklemiş havaalanında.
İyi ki tanımışım Muzaffer İzgü'yü… İyi ki onunla sohbet etme imkânı bulmuşum. Ona bundan sonraki hayatında bereketli bir ömür ve kalemine de nice özgün ilhamlar diliyorum. Siz yazdıkça çocukların ufku genişleyecek, yarınlar bugünden daha aydınlık olacaktır.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
SABAHIN SEHER VAKTİNDE
Yüzünün öptüğüm yanı artık çekimser kalamaz
Binlerce bayrakla açılmış yürüyor
En önde gideni tanıyorum
Beyazıt'ta görmüştüm
Bir daha padişah geçemez bu sokaktan
Düzme mahkemeler kurulamaz.
Seninle sarılıp sabahlara kadar uyumamışız
Bir cumartesi pazar olmuş kolların arasında
Kolların arasında bıçağı duymuyorum
Yan yana kenarında pencerenin
Sen taşını eteğinde taşımışsın her sabah
Ben ellerimde taşımışım her akşam.
Çocuğumuza bakıyoruz evimize bakıyoruz dünyaya bakıyoruz
Bütün sarılı kollar arasında
Güllerin gelinciğin arasında
Yüzünün öptüğüm yarısında
Kötüye geçit yok
Buğday tarlaları çiğnenemez bir daha
Nükleer denemeler yasak.
BERİN TAŞAN
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|