Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.653

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Haziran 2009 - Fincanın İçindekiler


  • Çengel Bulmaca ... Serda Semerci
  • Dalgalanma ... Ziya Paşa Akyürek
  • PERVASIZ ... Deniz Marmasan
  • TERÖRÜN AVUKATI: JACQUES VERGES ... Nihat Malkoç


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Bol Bul Bulmacalar, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Bozacının şahitleri şıracılar!..


    Bu kepazeliği anlamaya çalışmanın alemi de kalmadı artık. RTÜK üyeleri toplaşıp, Akman'ın üyeliğini düşürmeye gerek yok demişler. 3 CHP'li üyenin isteği ile gündeme alınan öneri üçe beş oy çokluğu ile reddedilmiş. Bravo sizin etik anlayışınıza. Türkiye Cumhuriyeti'ndeki iki kurumsal garabetten biri olan RTÜK'ün (diğeri de YÖK) başında olmak bu kadar mı önemli Allah aşkına. Maaşı mı fazladır, yoksa makam aracı mı pek lükstür? Herşeyden önemlisi, yenilen bunca küfre değer mi? Suçlu ya da suçsuz, bunu zaman gösterecek, hakkında bunca söylenti varken, diken üstünde o koltuğa yapışmanın anlamı nedir? En başında, "soruşturmanın selameti açısından" diyerek istifa etseydi, belki bugün saygın adamlar listesinde olur, hakkındaki suçlamalara bile şüpheyle bakabilirdik. Ama şimdilerde bu yapışmışlığın altından kirli kokular çıkacağından sanki eminmiş gibi bir halimiz var. Minareyi çalan kılıfını hazırlamıştır desek bile, bir umut, soruşturmanın ve yargılamanın sonucunu beklemekten başka çaremiz yok artık.

    ...

    Yoğun bir günün ardından pestile dönmenin, dolayısıyla yastığa duyulan özlemin çılgın telaşı içindeyim. İzninizle bugün kısa kesip gideyim, yarı açık göz kapaklarıma tamamen kapanma alıştırması yaptırayım. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


     Kahveci : Serda Semerci


    Çengel Bulmaca

    Bir soruyla basladı bu hikâye? Soru basitti. Şöyle ki bir çekilme dönemindeydim ve kendime sorular sormam gayet normaldi. Soru: nasil bir hayattı istedigim? Cevabı bulmak icin uğraşmam gerektiğini bilerek yaşıyordum. Yaşamak bir gün bu sorunun cevabını bulmak icin giriştiğim bir yarış oyunuydu. Bir araba yarışını düşünün önde başlamadığınız bir araba yarışı. Evet benden çok daha önde başlayanlar vardı. Ama hayır demin söylediğim şeyden vazgeçtim cünkü hayatımı bir kurgu ve hırs oyunu üzerine dayandırmak yazınca çok saçma ve ağır geldi. Çok daha farklı bir benzetmeye ihtiyacım olduğunu düşünüyorum şu anda. Belki de oyun temelinden ayrılmadan farklı bir tür bulmam gerekiyordur. Tavla ya da bir taktik oyunu diyelim. İşte her neyse ben oradakilerden biriyim. Kurguyu sağlayamadım size belki gözünüzde canlandıracak bir sahne de yaratamadım ama anladığınızı umarak ya da anlatabildiğimi sanarak devam etmek istiyorum.

    Öncelikle şunu belirteyim ki, hayatımın anlamını buldum cümlesinin gururu üzerine kurulan ve adına felsefî denen soru karmaşalarının arasında boğulanlardan hiç olmadım ve tercih de etmiyorum. Ancak biraz evvel de belirttiğim gibi yalnız kaldığım ve kendimi sakinliğe çektiğim bir dönemdeyim ve zamanın çokluğu yani bir şey yapmadan geçirilen bos zaman çokluğu insanı düşünmeye ve egoistçe hep kendi üzerine düşünmeye itiyor. Öyleyse gelip gidip tabii ki senin için en önemli soru kalıplarının başında gelen bunun yani: "ne olmak istiyorum? "ya da " nasıl bir hayat istiyorum?" gibi soruların çevresinde dönüyorsun. Ve evet cevabını bulamıyorsun. Hayır işte bu yine yanlış bir cevap oldu çünkü burada aslında gerçekleşen bu sorunun cevabini bulamamak değil cevabi bulmak istememekten kaynaklanıyor. Bir an için hayatında çok kararlı ve akıllı adımlar atmış, atan bir genç olduğumuzu düşünelim. Öyle ki planlı bir hayatın sağladiği kusursuzluklardan faydalanarak gelecek 10 hatta 20 yılımızın garantilenmiş düpdüzlüğünde içimiz rahat sadece gelen günü ve getirdiklerini yaşıyoruz. Risk olasılıkları da çoktan planlandığından ayağımıza takılan bir kaç küçük taş sadece kaşıntı hissi veriyor. Acıtması imkansız. Öyleyse ortada sorun yok ama şöyle bir problematik var diyelim. Su ki; Ya insanin hep açık olduğu diğer alternatifler olasılığı… Bunu nasıl kapalı tutabiliriz ki? Kadercilik mi yapıyorum diyorsunuz? Sanmıyorum. Ben dışardan gelen herhangi bir güçten değil tersine çok içimizde, bizde olan bir istek, saklı gizli bir isteyiş ve özlemden bahsediyorum. "Diğeri özleminden"!

    Uygarlıklar tarihine de bakıldığında rahatça anlayabiliyoruz bunu. Şöyle ki; büyük devletler (burada kastedilen uygarlık kelimesine gönderme yapılan 'batı ülkeleri' şüphesiz) bulundukları topraklardan dışarı diktiler gözlerini. Oysa ellerinde olan yetmiyor muydu? Bunun cevabını içtenlikle verebilmek mümkün değil. Bazı koşullarda evet ya da hayır. Öyleyse çok vahşi ve kişisel hesapların yol açtığı değil miydi büyük keşifler ve yine çoğunun sonucunda yaşanan bölgesel veya dünya savaşları. Uygarlıklar diyoruz ki burada çoğul ekiyle atıfta bulunulan ülkeler günümüzde gelişmişliğin beşiğinde olan Avrupa ve diğer 'Batı' ülkeleri.

    Ama diğerindeydi gözleri… Öteki olarak yüzyıllar sonra kavramsallaştırılan diğerine özlem karşımıza çıkıyor işte. Kişisel bu özlem, (en kibar deyişle özlem olarak adlandırıyorum) bireysel hayatımızda da keşifler yapmamıza ve çoğunda kendimizle savaşmamıza yol açıyor. Bu savaştan galip geldiğini sananlar kurulan düzenin parçaları ve döngünün eksiksiz yürümesine yardımcı olan halkalar gibi gayet anarşist bir cümle kurmamı sağlayanlar mııı? Aslında bu kadar kati bir acımasızlıkta bulunmak haksızlık diye düşünüyorum. Hepimiz sağlam durmak için garantilere ihtiyaç duyarız. Cebimizde yeterince paramız varsa ve eğer o akşamı dışarıda bir kaç arkadaşla geçirmek gibi bir planımız da olduysa kaliteli ve iyi bir eğlencenin garantisinin rahatlığıyla daha mutluyuzdur. Öyleyse garanti mutluluğun da gelişini sağlayan kolaylıklardan biri midir? Burada biraz önce üzerinde hafifçe gezdiğim kelimelerin altını çizmek istiyorum. Kaliteli, iyi başka bir anlamda pahalı bir eğlence, giysi ya da yemek. Hangi somut paydada vücutlaşırsa fark etmeyen bu sıfatlar mutluluğa eşitlik sağlayan bir logaritmadan mı meydana geliyor. Şimdi önceki cümleyi okuduğumda hakikaten söylerken bile rahat kurulan bir cümle olduğunu fark ediyorum. Öyleyse mutlu ve rahat ettiriyor. Ya gerçekliğinden ne kadar eminiz? Yani hazır bir mutluluk sunan bu rahatlık hissi şu mu?:

    "Mutlu olmalıyız eğer bu rahatlık diğerlerini de mutlu ediyorsa." Diğerlerinin mutlu olduğunu bilmek bizi de mutlu ediyor ya da zorunda bırakıyor. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum. Kendime sorduğum soruya dönmeme gerek var çünkü bu kadar lafın içinde yine kendimle çelişkiye düşmüş olmaktan korkuyorum. Yazdıklarımla hazır ya da paketlenmiş bir hayata tamamen karşı olduğumu anlattığımı düşünüyor olabilirsiniz. Bütün çekişmelerin sonunda özgür ve kararlar verilmeden yaşanan bir hayatın nacizanelikleriyle son bulacağımı da… ama açıkçası bundan ben hiç emin değilim. Şunu belirtmek isterim ki bu yazı bu sorunun cevabını bulmaktan daha çok hangisine yani bir cevap bulmaya mı yoksa bulmamaya mı yakın olduğumun ortaya çıkması için yazılıyor. Siz okuyucu her kimseniz ben yazan da bu yazının getirdiği ve bittiğini düşündürdüğü yerinde öğrenecek sonucu. Direkt bir sonuçtan bahsetmiyorum tabii ki daha çok bir yaklaşım demekte fayda var. yaklaşımımı tam bir rasyonel zemine dayandıramadığım gibi türlü çelişkilerle de kafamı bulandırdığım aşikar. Kuruntuladığım ne varsa beynimde bunlarla yüzleşme zorunluluğum olduğunu biliyordum ve sonuçlarına katlanma gerekliliğini de… öyleyse baştan almak gerekliydi. Cümle cümle kalıp kalıp baştan yazmalıydım, okumalıydım metni. Bu metni beynime iyice kazımalıydım ki unutma ihtimalini de ortadan kaldırabileyim. Ne demiştim ilk önce rahatlıklar mutlulukların kapısını açan anahtarlar mıydı? Bu sorunun etrafında dolanmak işime gelir. Neden derseniz, sanki bir güç bu sorunun kendimce emin olduğum cevabına yakın olduğumu söylüyor. Öyleyse başlayalım.

    Ben 23 yaşında üniversiteyi dereceyle bitirmiş iki üç yabancı dil bilen az çok okuyan dünyayı tanıyan seyahat eden kendince bir düşünce ve yasam sistemini oturtmuş ama geleceğinden korkan! bir genç kızım! Hala doğduğum şehirde yaşıyorum ve ölene kadar da orada kalmaya niyetim var. Öyleyse kendimi rahat ettirmeliyim hatta epeyi bir ettirmişim sanırım. Okumuşum epey zaman harcamışım, dil öğrenmişim, iş aramışım, bulmuşum, çalışmışım yetmemiş yurtdışı deneyimi eksik diye kalkıp dil öğrenme bahanesiyle kendimden de kaçmışım. Öyleyse çok önceden rahat hayatın getireceği mutluluğu yakalamak için zorlanmak gerektiğine şartlanmışım! Yoksa ilk okuldaki o 15 kiloluk çantayı her gün her hava koşulunda hangi güç bana taşıtabilirdi! Öyleyse bir sonuca vardım bile: her şey şartlanmayla başladı… Evet bu yazının ana cümlesinin ilk kısmı bu olacak; not edildi. Ardından zaman geçti ben şartlanmalarımla birlikte yapılacaklar listesinin çoğuna yapıldı işaretlerini ekledim. Gerçi liste uzun ama olsun önceden yeterince 'şart' depolamıştım nasolsa. Şimdi başka bir adıma geldi sıra o da şu ki yapılanların devamlılık problemi… Yani yapılanlar gelecekte yerlerini koruyacaklar mı yoksa yenilenecekler mi kendiliklerinden yoksa yine ben miyim onları o güne uyarlayacak olan? Şimdi bu karmaşık sorunun çıkmazında şunu söyleyerek karşı duvara atlamak istiyorum o da: "Zaman gösterir." İşte öyleyse ikinci anahtarda kilide yerleştirildi. Cümle şöyle devam eder; her şey şartlanmayla başladı, zorunluluklar yerine getirilmeliydi ve getirildi gelecekle ilgili başıma gelecekler üzerine düşünmek yerine hepsi zamana teslim edildi. Nokta koyduğuma göre cümleyi bitirdiğimi düşünüyorum. Evet bitmiş olabilir. Ucu açık bırakılan her problematik de bitmemiş bir sonuç değil midir? Öyleyse bilinmezlik yumağı olarak sunulan ve öğretilen, bir yandan parçalanan ve hükmedilmek istenen zaman, belki de kaderciliğin de etkileşimiyle yine bir sonsuzluk sonucuna gönderdi bizi.

    Sonuç şudur ki ey okuyucu: bu yazı yazılış amacını ve üslubunu çoktan aşmıştır ve neden sonuç ilişkisine dayandırılmaya çalışılırken zaman okyanusunun derinliklerinde daha önce başka birinin batırdığı geminin enkazına teslim edilmiştir: Ümit edilir ki karşılaşılan enkaz derin bir batakta olmasın, su yüzüne çıkışı an meselesi olsun!!!

    Serda Semerci


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Ziya Paşa Akyürek


    Dalgalanma

    Din Nasihattir.
    (Hadis)

    Ah şu cümleler! Söyleyip de bilemediğimiz, isteyip de diyemediğimiz, duyup da uyamadığımız… Ah şu cümleler ah!

    Feryadımı duydunuz mu? Duymalısınız. Ruhuyla okumaya başlayanlar için tekrar ediyoruz: Ah şu cümleler! Ne oldu diyordur şimdi duyanlar. Kim bu cümleler ne yapmış, kimi öldürmüş kimi soldurmuş?

    Efendim kime ne yapmadı ki! Bir gözüktü, bir kayboldu; bir geldi hemen gitti. Aklımıza yer etmedi. Söylendiği yerden bir adım öteye gitmedi. Şimdi de "belki de sen el uzatmadın o cümlelere" diyenleri duyuyor gibiyim. Yok canım herhalde kendime suç bulacağımı zannetmiyorsunuz. Siz kendini eleştiren ve suç atan kaç harbi adam tanıdınız veya kaç defa öyle harbi davrandınız?

    İşte biz de bunu yazıyorduk: Alamadığınız, tadamadığınız, duyamadığımız, doyamadığımız gururumuzdan içimizde koyacak yer bulamadığımız nasihat! Feryadımız bundandır vesselam.

    Sıra sıra sinİler - Dertli olan iniler.

    Her kişinin kendine göre bir konumu var. Kimi, kimi konuda aşağıda; kimi ise yukarıdadır. Bir fizikçi yanında edebiyatçı, konu fizikken aşağıda olabilir, konu edebiyatken de yukarıda olabilir. Bu müthiş seyrangahın lazer gösterisidir. Havai fişek parıltılarıdır. Demek bir fizikçi kendini aşan konularda elinden tutulan adamken, bazen de elden tutan olabiliyor. İngilizce bilen birisine bir kelimenin Türkçe karşılığını sormak, o an için bir kapıyı çalıyor. Açılan kapıdan buyurun hep beraber girelim. Önden okuyucular lütfen!

    Bir kelimeyi bilmeyen öğreniyor ve her şeyi bilmediğini, bilemeyeceğini haykırıyor. Lisan-ı haliyle diyor ki, bu konuda ben aşağıdayım ve dil bilen ise yukarıdadır. O seyrangahta bir çiftçiye rast geliyoruz. Toprağa alacalı bulacalı iki tohum sıkıştırıyor. Mukavelenin imzası olan suyu birazdan dökmek üzere… Soruyoruz, "Toprak biliyor, ona öğretildi bundan meyve ve sebze ikram etmeyi." diyor. Toprağın yanında insan sükûtunun nabızlarını duyuyoruz. Tik tak, tik tak, tik tak tak… Son nabza dikkat ettiniz mi? Çiftçinin tansiyonu var galiba. Kendi de toprak ya, fasulye yapmayı bilmiyor ve kıskanıyor fasulye ektiği toprağı. O üstte kendisi altta. Ayıp oluyor diye tansiyon mansiyon kalmadı.

    Zira çiftçi sonuncu oldu bu yarışta. Mansiyon ödülünü de suya verdiler.Toprak birinci hava ikinci oldu isteyenler sonuçları kâinat.com.tr 'den alabilirler. Not: siteniz açılmadı. Niye mi modeminizde sorun var!

    Zorunuza mı gitti? İşte konumuz da bu: Ah cümleler ah! Nasihat ki nasihat…

    Şimdi alt ve üst kıvamından bunun zihnindeki haline geçelim. Dalgalanmanın mevcudiyetine şahidiz. Herkes konumuna göre ya da altta ya da üstte. Her dem bize bakın öğrenme çağınız bitmedi diyeni duyalım.

    Adresleri adı gibi bilen, ama sokak adları değişince ya da tayini çıkınca ortada kalan şaşkın postacılara dönmeyelim sonra.

    Bu tefekkür sahnelerini görmeyenler orda mısınız? Tam zamanı evet şimdi!

    Soruyorlar Fahr-i Kâinata:
    -Din nedir Ya Resulullah
    Tek kelime sonsuz cevap:
    -Nasihat

    Demek insanı içinde bulunduğu dertlerden sonsuz saadet diyarına götürecek olan ilahi sistemler kuşağı dediğimiz din bir kelime de saklı.

    Nasihat

    İki dem yeniliğe açık olmak, her dem köhnemiş duygulardan kurtulmak ve daima zamanın tik takları arasında yepyeni nefesler olabilmenin yolu bu…

    Varıp şikâyet değil de ''Düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım, bu gün yeni bir gün yeni şeyler öğrenmek lazım''diyerek şükür soluklarını almanın yolu…

    Bir başkasının da bilebileceği idrak edebilmek... Burnundan kıl aldırabilmek… Buradan geçiyor bu nazlı kelimenin kutsal hikâyesi.

    Peki, bu dalgalanmaların bittiği sahili selamet nedir, nerdedir?

    İşte O'nun adı Kur'an. Nedir Kur'an? O Kur'an-ı Kerimdir. Nasihatleri bir çizgi halinde hakikatler kuşağıdır. Her dalgalanma onda sükûna uğrar, felahı bulur. Onun nasihatleri ebedi saadete yol gösteren projektörlerdir. Allahu ekber sözleridir karanlıkların canına okuyan. Sözlerine karşı herkesin altta kaldığı ama (Allah'ın izniyle) herkesin yukarı çıkması için elinden tuttuğu bir kitaptır, en büyük nasihattir. Ve O'nun sahibi de karşısında kıyamda durulan en büyük nasihtir.

    İşte O Nasih'i anlamanın yolu da buradan geçiyor. Altta olduğunu bilmek, uzatılan eli görebilmek… Yoksa ''Kulakları vardır 'duymazlar''güruhundan oluruz hafizanallah ve iyyaküm.

    Ziya Paşa Akyürek


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    [Henüz Oylanmamış]
    0 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Deniz Marmasan

     Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


       PERVASIZ

    Yanlış olan neydi, bilmiyorum...
    Dönmedolabın, bulutlara en yakın olan noktasında bekliyorum seni, güneşi gözlerime kat diye... Zorlukla aldığım nefes, ritimsiz kalp atışlarımla birleşmiyor... Avuçlarımdaki nemde, nilüferler yüzmüyor.
    Esir coğrafyamda, özgürlük çığlıkları atan beyazlığın loşluklara adım atıyor... Beklediğim Aşiyan havasında kareleşen manzaralar, dökülmez oldu...
    Bir kaç güneş dilimi öncesinde ezber ettiğim şiir kanlarını, sakladığım küf kokulu sandıklardan çıkaramıyorum. Işıltısı oksitlenmiş halkaları döndürdüğüm parmaklarım, bir sedef gülücüğün peşinde, İzmir kederinden miras...
    O zamanlar rüzgâr nereden eserdi, unuttum ama bankların ahşap yaşanmışlığında yüzerdik ve deniz bize sırrını, sevgilinin aşığına sunduğu gümüş tepsi gibi şehvetle, dile getiremediğimiz tenimizin ardından, varlığımızı yoklayan vaadlerimizi sunardı...
    O zamanlar sular mavi, balıklar kırmızıydı...
    Körfez alkol kokardı, bir Ege İncisi'nin gerdanından, köprücük kemiklerini okşayarak geçen imbata nazır...
    Bazen kalem yazmaz ve o zaman diyar-ı düş yağmurun nakaratına takılır...
    İskelelerden yükselen engin sahibiyeti kentin, kimliğini silen bir gelecek gibi hazır ola durur uykularının başucunda...
    Sevdiğin renkleri yapıştırdığın gökkuşağı, çocukluğundan kalma şımarıklığa, kadınlığın sindirdiği masumiyetle perçinlenen bir ılıklık olarak yerleşir...
    Akasyalar altında öptüğün gençliğin, derin uçurumların bir kaç adım gerisinde ismini bağırıyor, yankısı olmayan sular üzerinde sevişerek...
    Ellerimin yorgunluğunda uyuduğum uykularsın... Çalakalem bir itiraf ve gizlenemeyen güneşi, dört mevsimimin... İkliminin, kuru ve soğuk somutluğu dokunurken usuldan kuytularıma, Ankara artık sorguya davet etmiyor günahkâr benliğimi...
    Havasız odalarda açtırdığım karanfillerin hareli kızılında bir derin tarçın kokusu şimdi öleyazan diriliğim...
    Bekledim seni, sabırsız kızarıklığımda boyadığım güneş, gün batımında teslim ediyor bedenini vâkur erguvana...
    Oya gibi işlediğin suçlarının dosyası, çınar ağaçlarının gövdesi gibi yıllanmış.
    Şah damarımı kabartan nabzın, Akdeniz'in kavuniçi baharlarında dakika sayıyor... Özlüyorum, şaha kalkmış, pervasız çizimlerini belleğinin odalarının, ve savurgan saçlarını gerdanına yazdıkları kemiklerden yansıyan imzaları...
    Kimliksiz, sebepsiz ve davetkâr...

    Deniz Marmasan


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    M.Nihat Malkoç

     Kahveci : M.Nihat Malkoç


      TERÖRÜN AVUKATI: JACQUES VERGES

    Dünya uzun yıllardan beri onu konuşuyor. Çağımızın en cesur ve sıra dışı avukatlarından biri olarak gösterilen Jacques Verges'ten söz ediyorum. Meşhur canilerin avukatından…1925'te Tayland'da Fransız bir babayla Vietnamlı bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Jacques Verges, savunduğu ilginç kişilerle gündeme geldi hep… Fransa'ya bağlı Reunion Adası'nda büyüyen Verges, genç yaşta Reunion Komünist Partisi'ne katıldı. Sömürgeciliğe ve sömürgecilere karşı amansız bir mücadele verdi hayatı boyunca. Nazi karşıtı direnişe katıldı. Savaşın ardından hukuk okuyarak ünlü bir avukat oldu Verges...

    Bütün tepkilere rağmen savaş suçlularını, militanları savunmaktan geri durmadı o... Nerde bir ilginç dava varsa Jacques Verges oradaydı. Çok farklı bir kişiliği olan ve her kesimden tepki alan Verges'in hayatı 2007'de Fransız yönetmen Barbet Shroeder tarafından "Terörün Avukatı" adıyla belgeselleştirildi. Dünyaca ünlü bu avukatın bir kitabı "Savunma Saldırıyor" adıyla Türkçeye çevrildi. Söz konusu kitap Türk okuyucusundan hayli ilgi gördü.

    Dünyaca ünlü avukat Verges, Çakal Carlos'tan Filistinli militanlara, Baader-Meinhof üyelerinden Cezayirli direnişçilere kadar birçok sanığın gönüllü avukatlığını yaptı. O, bir zamanlar Irak lideri Saddam'ın avukatlığını bile üstlendi. Jacques Verges, Amerika'nın Irak'ta ve başka ülkelerde yaptığı sömürgeleştirme çalışmalarını şiddetle kınıyor. Onun içindir ki ABD'liler ona "şeytanın avukatı" diyorlar. Saddam'ın avukatlığını üstlenmesinin sebebini soranlara Verges şu enteresan cevabı veriyor: "Bir köpekle bir kurt arasında tercih yapacak olsam, kurdun avukatlığını üstlenmeyi tercih ederim. Özellikle o kurt yaralıysa…"

    Jacques Verges Verges, 'kelle koltukta' tabir edilen insanlardan biri... Hiçbir şeyden çekinmiyor. Çok önemli kişileri savunarak, onların karşısında duranlara adeta meydan okuyor. Verges'in daha önce savunduğu kişiler arasında Nazi kasabı Klaus Barbie, uluslararası terörist Çakal Carlos, Musevi soykırımının gerçek olmadığını öne süren Roger Garaudy ve Müslümanların katledilmesini emreden Yugoslav lider Slobodan Milosevic de bulunuyor. Bu kişileri savunması çok eleştirilse de onun bu eleştirilere karşı cevabı hazır: "Hipokrat diyordu ki, 'Ben hastalığı tedavi etmiyorum, hastayı tedavi ediyorum.' Biz suçu veya cinayeti savunmuyoruz. Bizim yapmaya çalıştığımız, bizim gibi normal bir insanı suçlu olmaya götüren o yolu aydınlatmaktır. Bizim gibi bir insan suçlu pozisyonuna nasıl düşebiliyor? O süreci aydınlatmaya çalışarak biz aslında toplumun suçu veya cinayeti önlemesine yardımcı oluyoruz."( Nuriye Akman- Jacques Verges'le Röportaj-31 Mayıs 2009-Zaman Gazetesi)

    Bir zamanlar Türk diplomatlara karşı çirkin saldırılar düzenleyen ASALA terör örgütünün de avukatlığını üstlenen Verges, geçenlerde Hukukçular Derneği'nin davetlisi olarak İstanbul'a gelerek 28 Mayıs 2009 tarihinde bir de konferans verdi. Halka da açık olan konferans ilgiyle takip edildi. Verges konferansında, "Galip gelecek olan estetiktir, adalet değil. Zafer, dosyadaki aynı öğelere dayanarak, jürideki kişilerin en çok özdeşleşebileceği öyküyü anlatanın olacak. İşte benim adalet anlayışım. İtiraf ediyorum ki tuhaf bir anlayış ve beni kara kurtlar sürüsünde ak bir kurda dönüştürmeye yetiyor" şeklinde konuştu. Fransız Jacques Verges bugün 84 yaşında. Fakat 18 yaşındaki bir delikanlı gibi diri ve heyecanlı... Hayatı dolu dolu yaşıyor. Dünyanın en güzel mesleği olarak gördüğü avukatlığı severek yapıyor. İlerleyen yaşına rağmen emekli olmayı hiç düşünmüyor. Bütün tepkilere rağmen o, ilginç kişilerin ilginç davalarına severek bakıyor. Dışlansa da, hıyanetle suçlansa da bunlara aldırmıyor; işini yaptığını söylüyor. Suçu değil, suçluyu savunduğunu söyleyerek işin içinden çıkıyor. Davalara estetik ve edebiyat açısından da bakarak farklı kimliğini gösteriyor.

    Fransız avukat Verges'in savunduğu kişiler toplumun önünde olan kişiler olduğu için bu durum bahsi geçen avukatın daima göz önünde olmasını beraberinde getiriyor. O bundan hiç de rahatsız değil. Fransa'nın başkenti Paris'te yaşıyor gözükse de, o sürekli seyahat ediyor; konferanslara gidiyor. Avukat Verges, eylemleriyle hukuka popülerlik kazandırıyor.

    M.Nihat Malkoç
    mnm61mnm@hotmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    [Henüz Oylanmamış]
    0 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    polygon@polygon.com.tr



    <#><#><#><#><#><#><#>

    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Servet Yaylı


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    POPLİN YILLAR

    Bir teneke parçasını eğip büküyorum gün boyu.

    Kuru nehir, kadim ağrı
    seyiriyor arada
    telli turnalar, arada
    neşeli yağmur, ama
    tel tel çözülüyor içimdeki pamuk
    koyu rota ve salkımsaçak.

    Ben bu geçitte,
    susan bu cümlelerde ne arıyorum?
    Ahşabın eti boşalıyor içinden, duyuyorum.

    Bir teneke parçası eğip büküyorum gün boyu.
    Poplinlere sar beni, pazenlere!
    Kuru ova... kör pusula...

    BİRHAN KESKİN

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Bol Bul Bulmacalar




    Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


     


     Biraz Gülümseyin






    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

     
    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.16.4613 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.0.9.9 / 16 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Adieu jolie Candy
    Pascal Danel









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20090611.asp
    ISSN: 1303-8923
    11 Haziran 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com