|
|
|
Editör'den : "Türkün Türkten başka düşmanı yoktur!" |
İyi haftalar,
Alışılmış Kahve Molası yayın düzenine uyum sağlamam ne kadar sürecek bilemiyorum ama ben başlıyorum. Arada aksamalar olursa, "Unuttu ihtiyar" dersiniz olur biter. Haydi Bismillah...
Yaz boyunca Tayyip Beyimize saygıda kusur ettiğimi sanmıyorum. Ettiysem de demek ki hatırlanacak kadar önemli şeyler değilmiş. Bunun nedeni, ne Tayyip Bey'in parıldamaya başlayan karizması ne de işbilir hükümetin olumlu(!?) icraatları. Tek nedeni benim tembelliğim. Yoksa memleketin iler tutar hiç bir yanı yok. Alın ekonomiyi vurun dış siyasete. Ekonomik göstergeler dipte süründükçe Tayyip Bey'in dili damağı kuruyor. Kendi söyleyemediklerini bakanlarına söyletip bir nevi zevahiri kurtarmaya çalışıyor ama nafile. Ekonominin içinde yer aldığı tablo beş para etmiyor artık. Bunu ben değil toraman babacan bakan söylüyor. Bir başka deyişle, teğet geçtiği sanılan krizin sindirim organlarımız arasında yan gelip yattığını itiraf ediyor.
Hal böyleyken, hedef şaşırtma ameliyesi devreye giriyor, önce Kürt sonra Ermeni diye açılmadık yerini bırakmıyor. Maksat ekonomik deliğin yanına daha büyüklerini açıp eskisini gözlerden uzak tutmak. Çünkü gayet iyi biliyor ki, bu memleketi yönetmesinin tek yolu parayla göz boyamak. Şansına iktidarının ilk beş yılı Dünya bolluğuna denk gelince, oy veren koyunlarına rahatça kavalını çaldı. Ama gün döndü, kriz patladı, bomboş karizmanın da kabuğu çizildi. Allahtan imdadına abileri yetişti, "Açıl susam açıl..." deyiverdi. Ebemizi bellemeyi iyi beceren Tayyip Bey, bu sefer de beynimizi bellemeyi seçti. Alt, üst derken herşeyi altüst edip mide bulandırdı. Kimse kendini kandırmasın, padişahlık sevdasıyla demokrasi bir arada olmaz, olursa adına faşizm denir, polis devleti denir. Ne verilecek bir hak, ne de açılacak bir kapı var. Şu anda, zamanı doğru hesaplayıp, "İşte, ben istedim ama izin vermediler." deyip kaçmanın planlarını yapıyorlar. Ama kaçamayacaklar.
Deveye sormuşlar; "Neden boynun eğri?", deve cevap vermiş; "Nerem doğru ki!" . Keşke bizim yöneticilerimiz de bu deveden feyz alsaymış değil mi? Dış işlerimiz büyük bir vatanseverlik(!?) örneği göstererek, kendi değerinin yerine bir Mısırlıyı UNESCO'nun başına geçirmeyi seçmiş. Onu da becerememiş, aradan bir Bulgar bayan sıyrılıvermiş. Sebep? Çünkü söz vermişlermiş, hem de Livaneli aday olduğunu açıklamamışmış. Öyle ya, her konuda hak hukuk gözeten, hakkın yanında olmayı farz kabul eyleyen bir yönetimin dış işlerinden de sözünü tutması beklenir değil mi? Kalkımışlar bir de özür dilemişler Livaneli'den. "Keşke aday olduğunuzu bize bir çıtlatsaydınız." demişler. Yazık yahu, vallahi yazık. UNESCO gibi bir örgütü dört yıl süreyle yönetecek birinin Türk olmasını bir avuç geri zekalı Türkün engellediğini şimdi gelin de Dünyaya anlatın bakalım. Millet gerisiyle gülüyor. Ne acıdır ki, ne medya, ne muhalefet bu konuya gereken ilgiyi gösteriyor. Lamı cimi yok, bu adamlar tarafından yönetiliyor olmaktan ötürü, memleketim adına utanç duyuyorum. Bu utancın yanında, elin oğlunun bana gülmesini umursamıyorum bile. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan SİNOP GÜNCESİ |
|
Yağmur yağıyor. Karadeniz'de yumuşacık bir sonbahar örtüsü kaplıyor iklimleri. Yükseklerde geceler ayazlara dönüyor. Deniz bütün yaz uslu bir çocuk gibi durdu. Sıkılmıştır artık. Denizlere dalgalanmak yaraşır. Köpük köpük kıyılara koşmak, kayalıklarda çırpınmak yakışır. Sayılı günler, fırtınalar yaklaşıyor.
"Kudret narı oğlum bu, kırk çeşit hastalığı iyi eder. Günde bir tane yedin mi korkma. Kabuğunu da yiyeceksin, içindeki taneleri de. Reçelini de yaparlarmış bunun. O kadarını bilmem. Kendi bahçemde yetiştirdim. Tadına bak istersen. Şu yarık olanın içinden tanelerinden de al.
Sinop pazarı sonbaharda kilo kilo renk satar. Pazarı görse gökkuşağı bile kıskanır. Böğürtlenlerin moru, incirlerin ipeksi yeşiline gülümser. Kuşburnu, mantar, karaca erik, mor üzüm, kiren kokuları reyhanlara karışır. Bir iki haftaya kalmaz bunların arasına kestaneler de gelir. Acaba pazara şöyle kocamanından bir minder atsam, gün boyu uyusam bu kokuların arasında kimse bir şey der mi? Kocaman bir uykuya yatsam. Karanlık çökene kadar… Herkes el etek çekene, evine gidene kadar…
Yaz usul usul bohçasını toplayıp gidiyor. Benim de artık gitme zamanım geldi. Leyleklerin peşinden güneye göç edeceğim. Kebapların, lahmacunların, baklavanın diyarına uçacağım. Allaben deresi kıyısında bir başıma türküler söyleyeceğim. Kekik kokan bayırlara ve onlarcası denize doğru koşan derelerin şarkılarına özlem biriktireceğim. Dilimden boy bol herkesin sıkça duyacağı şu cümleleri seslendirmekten kendimi alıkoyamayacağım. "Ah Karadeniz, Ah Sinop, gözümde tütüyorsunuz be. Ne güzel günler geçirdik sizinle." Kıskanma hemen Fahriye Abla. Senin yerin bende bambaşka." Gelecek yaz nasılsa yeniden görüşeceğiz. Ömrümüz varsa… Dağ dağa kavuşmaz ama biz yine buluşuruz.
Sinop'lu kendine özgü bir kişiliktir. Biraz vurdumduymaz, biraz saygılı, biraz da keyfine düşkün... Başkasının iki koyunu, üç keçisiyle fazlaca hâllenmez. Bunu anlamak kente yeni gelen biri için biraz zaman alır. Tatilciler fotoğraf karesi gibi zamanlar biriktirmek isterler. Şuraya da bakalım, şunu da görelim, bundan da yiyelim, Birkaç günün içine binlerce renk, imge sığdırma telaşında koşturur dururlar. Öğlen deminde bir Sinop'lu için böyle bir şey anlaşılmaz olduğu kadar yorucudur da. Genç bir kız Yalı Kahvesinde ikindiye doğru yan masadan orta yaşlı bir hanıma laf atarak bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.
- Parmaklıklar Arkasında dizisi burada çekiliyormuş değil mi?
- Evet, neredeyse bir buçuk iki yıl olacak.
- Dizi çekenleri hiç gördün mü?
- Birkaç kez gördüm.
- Cezaevine mi gittin?
- Yok hiçbir yere gitmedim. Onlar bazen buraya, liman içine gelirler. O zaman gördüm.
- Ay vallahi ne şanslısınız. Fikret Kuşkan'ı da gördün mü?
- Kalabalıktılar kimin kim olduğuna pek dikkat etmedim.
- Aman be abla insan hiç dikkat etmez mi?
- Bilmem, ben etmedim.
- Şimdi yine çekim yapıyorlar mı?
- Bilmiyorum, belki başlamışlardır.
- Aman be abla, insan merak etmez mi?
- Eden eder, etmeyen etmez be kızım.
Genç kız kadının bu umursamaz haline şaşırıp kaldı. Kadın da genç kızın neden bu kadar ilgili, neden bu kadar heyecanlandığını hiç anlamadı. İsteyen dizisini, isteyen ağları çeksin denizden. Kime ne? Herkes kendi ekmeğinin derdinde... Bunu bir yabancıya anlatmak için belki de şu sözü yinelemek gerekir. Sinop'lu iki balık tutar. Birini satar rakı alır, ötekini meze yapar. Fikret Kuşkan'ı görse ne olur, görmese ne?
Sinop'ta sonbahar yazlıkçıların kente veda sezonu olduğu kadar balık sezonu ve balık konulu muhabbetlerin mevsimidir. Balık yediden yetmişe herkesin gündemidir.
- Dün gece şişe cam açıklarında balığı gördük. Telaşla bütün ağları mola ettik. Sürü birden dağılıverdi. Ağın içinde kalanlar da dibe çöktü. Bir tane bile alamadık. Balıklar mı akıllandı, biz mi beceriksizleştik anlamadım.
- Biz de de yoktu. Beş tane balık için sabaha kadar bekledik. Ağ salıp çekmekten anamız ağladı. Bir de pelte vardı ki sorma. Kollarımızı kopardı. Denizden ekmek yemenin zamanı geçmiş.
- Candeniz iki kasa kadar yakalamış. Tanesini yediden kooperatife vermiş. Yedi lira nerden baksan iyi para aga. Ama iki kasayla bu iş yürümez. Bir, iki bin balık tutacaksın ki sezonu kurtarsın.
- Bu sene çinakop da yok. İstavrit var ama o da para etmiyor. Üç lira için koştur babam koştur. Nereye kadar?
Sinop'ta tersaneye inmeden, balık tezgâhlarına bakmadan bir günü yaşadım diyemezsin. Alsan da bakacaksın, almasan da. Camlı bölmeler altında, buzun üzerinde yatan balıkların pırıltılarında yüzünü yıkamadan geçen her gün yaşanmamış sayılır.
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Denizaşırı çalışan gurbetçi BeyazYakalı'larda durum! |
|
Ülkesi dışında çalışıp, gönderdiği havaleler ile ailesini geçindiren milyonlarca insan var dünyada. Bunların çoğunluğu özellikle Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde çalışıp, Asya ülklerinde yaşayan ailelerine para gönderiyorlar. Bu Asya ülkelerinden başlıcaları Pakistan, Bengladeş ve Filipinler. Bu ülke vatandaşları ülkelerinde iş olmadığından, özellikle Orta Doğu ve Körfez Ülkelerinde "ne iş olsa" yapar durumdalar. Göstergelere göre kriz ortamında bile bu Asya Ülkelerine yapılan havale miktarı ve toplam tutarlarda artış devam ediyor. Yani bu emekçiler pek krizden etkilenmemiş gibi. Bunun bir nedeni vasıfsız işlerde çalışmalarından dolayı. Fakat Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Polonya gibi ülkelere yapılan havale miktarlarına bakıldığında düşüş var. Çünkü bu ülke vatandaşları, diğerlerine göre "beyazyakalı" sayılabilecek işlerde çalışıyorlar, mühendislik, ofis işleri, inşaat vb. bu durumda da işlerini kaybedip ülkelerine dönüyorlar. Diğer acı çeken ülke vatandaşları Fas ve Meksika… Fas'lılar çoğunlukla İspanya'da, Meksika'lılarda ABD'de ki işlerini kaybedip ülkelerine dönmekte. Filipin ve Bengladeş hükümetleri dışarıda çalışanların geri gönderilmemesi için vatandaşlarının daha ucuza çalışmalarını bile göze almış ve onların adına Körfez Ülkeleri ile "paket anlaşmalar" yapmaktalar. Bu yaklaşım öyle tutulmuş ki Romanya, Sudan ve Cezayir'den bile bu "ucuzuz, ne iş olsa yaparız" insanlarına büyük talep var!
Bu iş yaratma gibi gözüken durum aslında tam anlamıyla "modern kölelik".
Eskiden batı veya zenginler, Afrika'ya gidip siyahları zorla alıkoyup köle yaparlardı. Şimdi bunu daha "uygarlık ve modernite" şapkası altında, adamları ihale yöntemiyle kiralayıp işlerini görüyorlar.
Ne dünya ama!
Cüneyt Göksu Cuneyt.Goksu@Gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
TERMİNAL
Otobüs terminale girerken, meraklı gözlerle bakındı etrafına... Heyecanı ve endişesi fark edilsin istemiyordu ama yine de gözleriyle bir kez daha kolaçan etti etrafı. "Yok gelmemiş, uyanamadı tabi sabahın bu saatinde" diye geçirdi. Buruklaştı içi ama her şeye rağmen yüreğinde haklı çıkarmak istiyordu onu. Yolcu bekleyen o olsaydı, hele bir de beklediği kişi o olsaydı; değil gecikmek, geceyi terminalde bile geçirebilirdi halbuki... Muavinin küçük valizini vermesini beklerken, "yok yok gelecek şimdi" diye geçirdi içinden.
Otobüsün terminale girişini seyretti, 00:00 İzmir arabası olup olmadığı ile ilgili teyit almadı görevliden. Uyumadan geçirmişti geceyi. Bir ara daralmış, terminale gitmeyi bile düşünmüştü. Sonra "otur oturduğun yerde, delirdin mi sen be kadın" diyerek "Grey's Anatomy" nin tekrar bölümlerinden birini seyretmeye koyuldu. Bütün geceyi hafta boyunca gözünü değdirdiği polisiye dizilerin tekrarlarını seyrederek geçirdi, en sonunda otobüsün gelmesine bir saat kala çıktı evden. Bomboştu sokaklar, 15 dakikada vardı terminale. Rötar olup olmadığını sorduktan sonra oturdu koltuğa. Gece boyu içinde büyüyen endişe yok olmuş gitmişti birdenbire. Ne olduğunu anlayamadan gözleri kapandı.
Hayal meyal duyduğu, rüya mı gerçek mi olduğunu ayırt edemediği "00:00 İzmir arabası terminalimize girmiştir." anonsuyla gözlerini açtı, sakin adımlarla kapıya yöneldi ve otobüsten inen, meraklı gözlerle etrafına bakan adamı gördü. Tam hayal ettiği gibiydi, herkes gibi. Gülümsedi. Yadırgamamıştı, sanki aylardır sadece konuştuğu adam değil de zaten tanıdığı, bildiği ve yalnızca uzundur görmediği biri gelmişti.
Muavinden çantasını alırken sıcak bakışlarını sırtında hissetti. Muavine çantasını gösterirken kafasını çevirmişti bile, ona bakan gözleriyle karşılaşınca dünya durmuş, etraftaki hareketli her şey donmuştu sanki. Olduğu yerden kıpırdayamadı, hareket edebilen tek canlı kırmızı bluzu ile ona adım adım yaklaşan kadındı. Sakin olması için ona dakikalarca dil döken sanki kendisi değilmiş gibi heyecandan dili tutulmuş, bedeni buz tutmuştu sanki. Sıcakla hiç arası olmadığı halde Ağustos sıcağından bedeni titriyordu adeta. Kokusu ondan önce gelmişti… Bir soluk mesafeydi artık.
Ne yaptığının farkında olmadan sırt çantasını sırtına takışını izledi, donmuştu, gözlerini gözlerinden ayırmıyor sadece bakıyor ve titriyordu. "Ey soğuk kanlı adam" diye geçirdi içinden "ne oldu sana?" Gülümsedi, yaklaştı.. Kollarını açtı ve adamın heyecandan titreyen bedenine doladı kollarını…
Banu Aksoylu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Uçurum…
Beynim bir alfabe
Harfler çivi kazıntısı,
Kelimeler dilden bilgisiz…
Cümlelerden cesetler doğuyor…
Hiçlik kompozisyon
Paragraflarını tuz basıyor
Sorular çeper, çeper
Ah ya o ünlemler!
Kağıtta(n) bir uçurum…
Dil(im) suçüstünde düğüm, düğüm.
Hoşçakal bay/bayan ölüm.
Levent Bedir
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.18.4762 Released [2009 06/09] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.1 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|