|
|
|
Editör'den : Daha kötüsü ne olabilir? |
Meerhabalar,
Yıllardır maçlara gider, televizyonda izleriz. Stad bir arenadır. Orada sadece futbol yoktur. Aşk, nefret, hırs gırla gider. Takım elbiseyle gider don paça dönersin. Karına, sevgiline, patronuna, arkadaşına kızar, hakeme, futbolcuya, rakip taraftara söversin. Bağırmaktan sesin kısılır. Terbiyeli gider, ahlaksız dönersin. Hepsi tamamdır, aksini söylemek abesle iştigaldir. İyi de, şimdiye kadar rakibe yafta yapıştırıp, linç etmek kimsenin aklına gelmemiştir. Döner bıçaklarıyla kavgalar edilmiştir ama kimse kimseyi kendinden ayrı, başka ülkenin çocuğu olarak görmemiştir. Ama şimdi, kadrosunda tek Diyarbakırlı olmayan futbol kulübü, terörist denilerek stadlardan kovulmaktadır. Nabız tutmak için uygun yerler değildir ama 35-40 bin kişinin bir araya geldiği mekanlarda patlama için tek kıvılcım yeterlidir.
Açılımla başlayan süreçte, bizler-onlar ayrımcılığı almış başını yürümüştür. Daha önce aklın ucundan geçmeyenler, şimdilerde insanlara yakıştırılır olmuştur. Bölge halkı tamamiyle terörist damgasını yemiştir. AKP ve DTP ortak yapımı olan bu süreçte olan sıradan vatandaşa olmuş, bölünmez bütünlük kaz kafalarda bölünür olmuştur.
Bahçeli'nin basın toplantısında iktidar için söyledikleri insanın tüyleri diken diken etmeye yeter de artar. Önemli olan haklı ya da haksız olması da değildir. Ülkeyi yönetmeye talip bir partinin, iktidarı vatan haini olarak algılaması, buna karşı çıkanların ise mazrufa bakmadan zarfla uğraşması içler acısıdır. Tepedeki bölünme, tabanın paramparça olmasına yol gösterir olmuştur. Umarım, aklıselim galip gelir, tepede vuruşanlar ayağını denk alır, stadlarda başlayan infial sokaklara taşmaz, durulur. Yoksa bu memlekete yazık olur. Esenkalın, kalabilirseniz.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Sonuna Kadar, İnadına
"Deneyeceksen, sonuna kadar
dene.
yoksa, hiç kalkışma"
Hayatının şimdiki anına kadar olan kısmını sonuna varmaktan vazgeçtiklerinin yerine, yapabileceklerinin belki de yüzlercesini yapabilecekken ıskalayarak geçirmiş olmandan başka bir şey ifade etmez. Ardına bir göz attığında zaman kaybından, dayanamayıp yarısından döndüğün yollardan, yine de varabildiğin küçük amaçların avuntusundan, yani sayı doğrusunun merkezinde olmayan o sıfırdan başka bir şey göremezsin. Bu yüzden, bir kez, sonuna kadar gitmeyi denemelisin.
"bu kız arkadaşını, karını, akrabalarını,
işini ve belki de
aklını yitirmene neden olabilir." Olsun. Ne de olsa bir daha karşılaşmayacaksın ıskaladıklarınla. Yitirdiklerini aynı haliyle göremeyeceksin bir daha; hiçbir zaman aynı şartlarda karşında bulamayacaksın onları. Ama yine de en azından bunu ıskalamamak adına, eline geçen bir fırsatmışçasına, fırsat da ne fırsat, acı ekşi karışımı sevimsiz bir patikadan gidiliyor olsa da bu fırsata;
"…sonuna kadar git.
…hor görülme, alay ve tecrit anlamına gelebilir. tecrit bir armağandır, diğerleri dayanıklılık sınavı, gerçekten ne kadar yapmak istediğinin ölçüsü." Ne denli ekşirse ağzının içi, yani en sağlam asfaltlarda bile ayaklarının altından ne denli kayarsa toprak, yok asfalt, ne kadar çizilirse ruhun, kendin bas tuzu. Belki affetmez annen seni bir daha. Kız arkadaşın da geri dönmeyebilir. Bedeldir. Aklını yitirmekse başlı başına ödüldür insana; deli olduğunu düşündüklerimiz anlam veremediklerimize bir anlam vererek yapıyorsa, aklını yitirmek akıllıca bir durumdur.
"…reddedilmeye rağmen,
olanaksızlığa rağmen,
yapmayı sürdürmelisin.
Tahayyül edebileceğin her şeyden daha güzeldir." Yeni bir sevgilinin pencere camındaki buğusundan, ÖSS sınavında barajı aşmış olmaktan, çözünce kendimizi bir şey sandığımız her denklemden, havuz problemlerinden, elde etmek için biriktirmekten ve üç yanlışın bir doğruyu götürmesinden, kısaca bir anda alevlenip kısa sürede sönme ihtimali olan kibritin çöpünden daha önemlidir, daha zahmetlidir belki. Ama güzeldir.
Bu yüzden "…deneyeceksen, sonuna kadar dene. Yok bununla kıyaslanabilecek başka bir duygu. Tanrılarla yalnız kalacaksın ve alev alev yanacak geceler" yokuş aşağı inerken elde ettiklerini de alıp götüren zamansız seli alevlerle söndüreceksin. Verdiklerin geri dönecek kendiliğinden ve yalnız kaldığın tanrıların baktığın yerde olacak her zaman; satır aralarında. Bir yandan çizerken bir yandan yaralarını saracaksın, bir yandan derin yaralar açmaya devam edeceksin göz göre göre. İnadına kaleminin ucunu sivrilteceksin!
"sonuna kadar.
sonuna kadar.
Hayatı o mükemmel kahkahanın üzerine süreceksin.
Yok başka değecek
savaş!"
Yok.
Not: Gecenin bir saati Bukowski'yle karşılaştım; görmeyeli hayli zaman olmuştu. Öylece baktı bir süre, içiyordu yine, geğirip duruyordu. Tırnak içine aldığım, 'yuvarla zarları' şiirini mırıldanıyordu, yorgundu. Sonuna kadar dene, deyince olan oldu. Muhtemelen küçük bir İspanyol kasabasında, bir ip cambazını vurdular. İp yoktu, kelimeler gerildi mecburen.
Mert Aldemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
CANIM UZAKLARI ÇEKİYOR...
Canım uzakları çekiyor yine...
Kendimi bildim bileli böyleyim ben, başka şehirlere sevdalı hep...
Hep uzağa bakar gözlerim..
"Gidiyor musun diye sorma bana, gönderen sensin" diyordu bir şair... içinde "gitmek" geçen tüm satırarası cümleler kalırya aklımda, bu da kalmış işte... Birileri mi gönderir, yoksa ben mi giderim çok da bilmem aslında, ama giderim işte... Kalmak için bi sebebim olmadığını anladığım vakit düşerim yollara... Kalmak için sebep yoksa, gitmek için de aranmaz...
Yakınımdaki uzaklıklara dayanamam da ondan giderim ben... Neyden kaçtığımı bile bilmeden giderim... Kendimden kaçamayacağımı bile bile giderim...
Yürekten gidemeyince şehirden giderim... Yeni bir şehir kokusu iyileştirir yaralarımı sanarım... Yeni bir yağmurla akar gider üstüme bulaşan hayat kırıntıları...
Dedimya canım uzakları çekiyor yine...
Ama; birileri bu defa "gitme kal" desin isterim,
Birileri bu defalık tutsun kolumdan göndermesin de, kalışımın bi anlamı olsun, kaldığım yer geleceğim olsun diye gitmek isterim...
Yoksa gidebilecek gücüm olduğundan değil,
Ben; kalmaya gücüm olmadığında, yürekten gidemediğimde, şehirden giderim...
Evim der ki;
" Beni bırakma, çünkü burada senin geçmişin yaşıyor"
Yolum der ki;
"gel ve beni izle, çünkü ben senin geleceğinim"
Ve ben, hem evime hem yoluma derim ki;
"Benim ne geçmişim, ne geleceğim var.. Eğer kalırsam, kalışımda bir ayrılış vardır; gidersem ayrılışımda bir kalış.. yalnızca sevgi ve ölüm herşeyi değiştirebilir"
(kaynağını bilmediğim bir alıntı)
Ceyda Gamzeli cydgmzli@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Latin Amerika'nın Devrimci Hareketi ve Türkiye'ye Yansıması. -1 |
|
Lider kimdir? Lider sözcüğünün TDK'ya göre birinci anlamı "önder, şef", ikinci anlamıysa "bir partinin ya da bir kuruluşun en üst düzeyde yönetimiyle görevli kimse"dir. Bu iki açıklama biraz kafa karıştırıcı gibi. Bir partinin, kurumun ya da ülkenin yöneticisi her zaman önder midir? Bu tanıma göre, seçilen, atanan ya da bir şekilde bir kurum ya da kuruluşun yönetimine gelebilenler "önder" mi sayılacaktır? Yönetici=önder midir?
Latin Amerika'da herzaman olagelmiş ama son on yıldır iyice hızlanan sol hareketin geçmişinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin köklerindeki Kemalist Devrim Hareketinin diplerinde, yukarıdaki sorunun cevabını ararken, coğrafya olarak hayli uzak ama tarihlerimizdeki benzerliklerle, bu devrim hareketlerinin ortak yanlarını anlamaya çalışacağız.
"El Libertador" (Kurtarıcı): Simon Bolivar
Adı Ankara'da bir caddede yaşatılan, bronz heykeli Çankaya'nın güzel bir parkını süsleyen Simon Bolivar, Güney Amerika kıtasının yarısının kurtarıcısıdır. Yaşadığı dönemin ileri görüşlü bir bireyi olmasının yanısıra, Latin Amerika'da gerçekleşen, dünyada yankı bulan, bir çok adalet ve özgürlük hareketinin ilham kaynağını teşkil etmiş 19.yüzyıl başlarının parlak devlet adamlarından biridir.
"El Libertador" (Kurtarıcı) lakaplı Simon Bolivar, soylu bir ailenin çocuğu olarak 24 temmuz 1783'de Venezüella'nın başkenti Karakas kentinde doğdu. Aile servetinin bir kısmı Venezüella'daki Aroa Nehri'nde yer alan altın ve bakır madenlerinden gelmekteydi. İlk olarak 1632'de altın madeni çıkarılmıstı. Bunu büyük bakır madenlerinin keşfi izledi. Bu madenler Bolivar ailesinin mülkü oldu. Sonraları Bolivar, devrimci hayatında bu maden gelirlerini Güney Amerikadaki devrimci savaşlarını finanse etmek için kullandı. Bolivar, anne ve babasını çocuk yaşta kaybettikten sonra eğitimi özel hocaların ellerinde geçti. Bunlar arasında Simon Rodriguez'in eşitlikçi fikirleri ve eğitim metodu bu genç adamı oldukça etkileyecekti.
1799 yılında eğitimini tamamlamak için İspanya'ya gitti. Burada tarih, dil ve hukuk eğitimi gördü. Bu arada Fransız filozof Rousseau'nun devletin vatandaşlarına olan sorumlulukları ile ilgili düşüncelerinden ve eserlerinden etkilendi, özgürlükçü düşüncelerle tanıştı. 1802'de İspanya'da evlendiği eşinin, bir yıl sonra Karakas'ta sarı humma hastalığından ölmesiyle, 1804'te Napolyon'un denetimindeki Avrupa'ya tekrar döndü. Paris'te Locke, Hobbes, d'Alembert, Buffon gibi düşünürlerin etkisiyle rasyonel düsünceyi benimsedi. Bir yandan da imparator olan Napoleon'un attığı adımlara hayranlık duyuyordu. Sonunda Alman bilim adamı Humboldt'un da etkisiyle anti-sömürgeci görüşleri benimseyerek 1806'da Venezuela'ya döndü.
Bu arada Venezüella'da İspanyol sömürge valisi devrilecek ve Bolivar da yardım sağlamak üzere 1810 yılında, sömürge yönetiminin yerine gelen cunta tarafından İngiltere'ye gönderilecektir. İngiltere'de siyasal düzeni yerinde gördüğü sırada, burada sürgünde olan general Francisco de Miranda'yı Karakas'a gelerek bağımsızlık savaşının başına geçmesi için ikna etti.* Karakas'ta toplanan Ulusal Kongre bir anayasa taslağı hazırlayarak 5 Temmuz 1811'de Venezüella'nın bağımsızlığını ilan etti. Temmuz'da askeri yönekimin lideri Miranda İspanyollara teslim oldu ve Bolivar simdiki Kolombiya sınırları içerisinde yer alan Cartagena'ya kaçtı. Orada 15 Aralık 1812 tarihinde yazdığı Cartegana Bildirisi'ni yayımladı. Ardından küçük bir ordu kurarak, yeniden Venezüella'ya döndü ve altı savaştan sonra 6 ağustos 1813'te "El Libertador" olarak Karakas'ı ele geçirdi ve Venezüella İkinci Cumhuriyeti'ni ilan etti.
Bolivar, Katolik Kilisesi ve zengin toprak sahipleri tarafından "çapulcuların lideri" ve "köle azat eden zorba" gibi nitelemelerle itham edildi. "Kurtarıcı", "çoğunlukta olan yoksulların kazandığı ve azınlıkta olan zenginlerin kaybettiği bir iç savaşı" kışkırtmaya çalısmakla suçlandı. Zamanı gelince Bolivar, kendisini şeytanla kıyaslayan Kilise tarafından afaroz edilecekti. Bunun üzerine, halka, "Sizlere, İspanyolları kovacağımız ve özgür bir idare kuracağımız konuma neyin ulaştırabileceğini söyleyeceğim: Bu kesinlikle birliktir. Fakat bu birlik ilahi tasarımlardan değil, duygusal etkiler ve iyi önderlik edilmis çabalardan gelecektir." diye seslendi.
Bolivar ABD'nin gelecekteki rolünü önceden sezinlemisti: Daha iktidarının ilk yıllarında, "Birlesik Devletler, Amerika'yı feci bir şekilde özgürlük adına istila etmeye yöneltilmiş" durumda tanısını yaptı. Amerika'yla, kıtanın kuzey ve güney bölümlerinden söz ediyordu.
Bu arada Haiti'de üslenmiş İspanyol sömürge kuvvetleri, İngiltere ve İrlanda'dan yardım alarak Venezüella'ya saldırdı ve önce Orinico Vadisi'ni ele geçirdi. Etkin ve yıpratıcı bir savaşı sürdüren Bolivar, And Dağları'nı aşarak 7 Ağustos 1819'da Boyaca'da İspanyol kuvvetlerini bozguna uğrattı. Kolombiya'dan sonra Venezüella (Haziran 1821), Ekvador (1821), Peru (1824) ve Bolivya (1825) İspanyol sömürgecilerden kurtarıldı.
Bolivar, Güney Amerika ülkelerini bir araya getirecek bir birlik olusturmak istiyordu. 1826'da Panama'da düzenlediği konferansta bunu dile getirdi. Bununla birlikte ortak askeri güç ve ortak karar mekanizması önerisi katılımcılar tarafından itibar görmedi. Bu arada eski komutanlarından olan Paez, Venezüella'da Bolivar'a başkaldırdı. Bunun üzerine Bolivar, "Bela, kendi silahını kendi
*Osmanlı topraklarına ilk ayak basan Latin Amerikalı, Venezüellalı Francisco de Miranda'dır. General Miranda, 1786 yazında, İzmir üzerinden İstanbul'a gelmiştir.
halkına karşı kullanan askerdir" sözünü söyledi. Bolivar bu isyana başkanlık yetkilerini güçlendirmekle karşılık verdi. Bu durum siyasi muhaliflerinde, 25 Eylül 1828 tarihinde başarısız bir suikast girişimine kadar gidecek tepkiye yol açtı. Santa Maria'da bir dostunun yanında kalırken 17 Aralık 1830'da hayata gözlerini yumdu.
Simon Bolivar ve Hugo Chavez hakkında monografiler yazmış olan Kolombiyalı yazar J. Herrera Torres, Simon Bolivar'ın devrimleri ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: "Bolivar köleleri özgürlestirdi, toprakların kızılderililere geri verilmesine karar verdi, bedava eğitimi getirdi, hastaneler teşkil etti, yerli üretimi ithal malların rekabetinden korudu, endüstriyi ve ticareti geliştirdi, madenleri millileştirdi ve bütün yer altı zenginlikleri üzerinde devlet tekelinin kurulmasını emretti."
Venezüela bağımsızlığını 1821 yılında Simon Bolivar önderliğinde İspanyol sömürge yönetimine karşı verilen mücadele sonucu kazanmıştı. Ancak, son 150 yıldır, bir çok Latin Amerika ülkesi gibi, Venezüella da doğal ve insan kaynaklarının ABD tarafından sömürülmesi sonucu adeta bu ülkenin deniz aşırı bir eyaleti haline geldi.
20. yüz yılın ikinci yarısında neoliberal politikaların uygulanması sonucu ülkedeki yoksulluk oranı hızlı bir şekilde arttı. Durumu yansıtan bir örnek olarak analım, 1975'den 1995'e yalnızca yirmi yıllık bir süre içersinde yoksulluk oranı %33'ten (1975) %70'e (1995) yükseldi. Üstelik bu acı tablo Venezüella'nın dünyanın beşinci büyük petrol üreticisi ülkesi olmasına rağmen ortaya çıktı. Devlet petrol şirketi ve yabancı petrol şirketleri arasındaki usulsüz antlaşmalar Venezüella'nın petrol gelirlerinden yalnızca %1'lik bir pay almasına neden oldu. Ülkenin siyasetine hakim olan iki partili oligarşik sistemin bu adaletsiz petrol antlaşmalarında büyük sorumluluğu vardı. İşte Chavez böyle bir dönemde ortaya çıktı.
Hugo Chavez Frias
Bolivar'ın yolundan giden Hugo Chavez, 28 Temmuz 1954 yılında Sabaneta, Baritas'ta, çamur, saman ve palmiye ağacından yapılmış bir evde doğdu.. Ögretmen bir anne ve babanın altı çocuğundan biri olan Chavez yoksul bir aileden gelmektedir. Chavez, "melez" kökenlidir: "Baba tarafindan yerli (Amerindian) ve Afrika kanını taşımaktayım ve bundan gurur duyuyorum. Benim için yerli olmak halkımın ve ülkemizin en derin ve en hakiki köklerinin bir parçası olmak demektir."
Karakas'ta yaşama ve eğitim görme şansını değerlendirmek için 17 yaşında Askeri Akademiye kaydoldu. Akademideki öğrencilik yıllarında Chavez ve okul arkadasları "Bolivarizm" olarak adlandırdıkları sol-milliyetçi bir doktrin geliştirdiler. Bu doktrin bir çok Latin Amerika ülkesini bağımsızlığa kavuşturan Simon Bolivar'dan ilham almıştı. Askerlik hizmeti boyunca Chavez, Venezüella ordusunun oynadığı rolden giderek hoşnutsuzluk duymaya başlıyordu. 1977 yılında Chavez ordudan ayrılmaya karar verdi, fakat komünist bir akademisyen, Douglas Bravo, tarafından kalması ve sol için gizlice çalışması için ikna edildi: "O'ndan çok etkilendim ve ordudan ayrılmaktan vazgeçtim. Sivil-asker işleyişinin ideolojik anlamını ve gizli olarak örgütlenebilmenin olanaklarını keşfettim, bu süreç bir kaç yıl sürmüştür."
1982 yılında Chavez diğer üç subay arkadaşıyla "Bolivarci Devrimci Hareket-200 (MBR-200)" adında bir örgütlenme kurdu. Sonraları başkent Karakas'ta bir takım yüksek görevlere getirildi. 90'lı yıllarda Venezüella ekonomisi çöküşün eşiğindeydi ve halkın çoğunluğu Carlos Perez'in dikta yönetiminden bıkmıştı. Chavez bir grup silah arkadaşıyla Perez iktidarina karşı 1992 Şubat ayında askeri bir isyan gerçekleştirdi: "Hükümeti devirmeye ve bir Anayasa Kongresi toplamaya yönelik stratejik bir planımız vardı." Amacımız sivil-asker birlikteliğini tesis etmekti; bu her zaman böyledir. İşçi sınıfının katılımı sağlanmıştı… İsyan gününde, bütün halkın, işçisiyle ve askeriyle bütün insanların sokaklara dökülerek silaha sarılacağını hayal etmiştik." Olaylar bu şekilde gerçekleşmedi. İsyancilar bazı kilit şehirleri ele geçirdilerse de Miraflores Başkanlık Sarayı'nı ele geçiremediler ve Devlet Baskanı Perez kaçmayı başardı. Chavez teslim olma pazarlığı yaptıktan sonra Savunma Bakanlığından canlı yayınla tüm ülkeye çağrıda bulundu. Onu ulusal bir lider haline getiren, "Sorumluluğu ben alıyorum… şimdilik" sözlerini bu konuşmada kullandı.
Bu isyan girişiminde bulunduğunda 45 yaşında bir yarbaydı ve bu girişimden dolayı diğer 100 subay arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Chavez hapiste Venezuela'nin sorunlarla dolu yapısını değiştirmeye ve halkın koşullarının dönüşümüne yönelik tartışmalar ve okumalarla bilgi birikimini ve donanımını geliştirdi. Hapisten çıktığında, değişimi demokratik siyasal hareketle sağlamaya karar verdi ve 1995'te "Anayasa Kongresi, şimdi!" sloganıyla bir kampanya başlatarak ülkeyi dolaştı. 1998 Başkanlık seçimlerine katılmak için 1997 yılında "Beşinci Cumhuriyet Hareketi (MVR)" adlı bir parti kurdu. Chavez'in kampanya boyunca kendini gösteren karizması, iyi bir hatip olma özelliği, yoksul ve emekçi sınıfın lehine duruşu, kitlelerin güvenini kazanmasını sağladı ve 6 Aralık 1998 başkanlık seçiminde oyların %56'sını alarak seçimin ilk aşamasında devlet başkanlığını kazandı. 1998 yılında ilk kez başkan seçilmesinden beri bütün seçimlerden ve referandumlardan zaferle çıktı ve siyasal gücünü pekiştirdi. Yeni, cesur önlemlere imza attı.
Birkaç yıldır, katılımcı demokrasiye dayalı "21.Yüzyıl Sosyalizmi" adı altında yeni bir modeli geliştirmeye çalışmakta. Yapmakta oldukları için kendisi bugün şu değerlendirmede bulunuyor: "Demokrasi şu an yeni kuruluyor, henüz hayal ettiğimiz bir demokrasi değil bu. İdealimiz: Tam olarak katılımcı ve vatandaş önderliğinde bir demokrasi. Mutluyum ve Venezüella'yı büyük bir geleceğin beklediğini görüyorum… Bu bizim yüzyılımız, buna kesinlikle inanıyorum. Başarısızlıklar geride kaldı, bundan eminim ve mutluyum. İyimserim çünkü, büyükannemin dediği gibi, değişim rüzgarını koklayabilirsin, o havadadır."
Devamı Yarın
Cüneyt Göksu Cuneyt.Goksu@Gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Editörün Notu : Arkadaşımızın isteği üzerine hikayesi yayından kaldırılmış, devamı yayınlanmamıştır. Okuyucularımızdan özür dileriz.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
DÜNYA
Gül dünya, tadını çıkar,üstünde olup bitenlerin
Köşebaşlarında sevişenlerin
Arka sokaklarında sarhoşların
Ve cami avlusunda dilenenlerin, gülüp geçenlerin
Ağlayıp kahredenlerin
İstersen bir de ölenlerin,
Ölümlerin çıkar tadını
Simit satanların, ayakkabı boyayanların ya da esrardan yatanların çıkar tadını
Gördüklerini anlat sonra bana
Bir bir sessiz sedasız anlat
Anlat sen dinlerim ben
Artık bakmaktan kör oldu gözlerim
Doldu beddualarıyla, isyanlarıyla taştı gökyüyüzü onca bedenin
Artık görmüyorum sen ver tarifini sokakların
Cami önlerinde yükselen Allah rızalarının
Çıktığı bedenin tarifini
Çabuk ol ey dünya
Belli mi olur ihanet eder gözlerin
Çekip gider hayatından
Ve seni de beni bıraktığı karanlık köşeye savurur
Gördüklerin karşısında
Bir sen kalırsın Kör kuyularda
Hülya Kibar
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.18.4762 Released [2009 06/09] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.1 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|