|
|
|
|
Kahveci : Nuran Talay Sevr, Lozan'ı Düelloya Davet Ederse |
|
Sevr: Duydum ki benden sonra imzalandın diye çok havalanmışsın.
Lozan: Havalı değilim devletlerin eşitliğine saygılıyım.
Sevr: Sen bana saygısız mı diyorsun?
Lozan: Saygısız ve zorbasın diyorum, istediklerini dikte ederek yaptırıyorsun.
Sevr: Ama ben başımda Milletler Cemiyeti Misakı'nı taşıyorum.
Lozan: Senin de diğerlerinden farkın yok işte. Bense özgün şeklimle varım.
Sevr: Özgünmüş. Birçok yükümlülüğüm var benim.
Lozan: Evet var. Devletlere ağır bedeller ödetmek gibi.
Sevr: Sen de çok safsın, parasız olur mu?
Lozan: İstikbal ve hâkimiyeti kısıtlamayı sizin gibi antlaşmalar yapar.
Sevr: Mağlup devletler, adı üstünde mağlup. Onlara savunma ve yaşama hakkı veremem.
Lozan: Ne yaşam hakkı ne ticari hak ne de iktisadi hak vermedin.
Sevr: Senin gibi saygılı olup ta kölesiz kalmaktan iyidir.
Lozan: Harp öncesi galip-mağlup devletlerarasında yapılan antlaşmaları harp sonrası hangisini kullansam acaba diye düşünen galiplerin ezdiği gibi ezmediğim gibi yeni Türkiye Cumhuriyeti harp öncesi yükümlülüklerden benimle kurtuldu.
Sevr: Senin derdin ne söyle.
Lozan: Benim bir derdim yok ben hala itibar görüyorum sense diğerleri gibi kaybolmaya mahkûm oldun. Arada bir hortlatmasalar tamamen unutulup gideceksin.
Sevr: Sen öyle san. Benim arkamda ABD gibi güçlü ülkeler var.
Lozan: İkimizin arasında ki fark ne biliyor musun?
Sevr: Neymiş?
Lozan: Sen, kendini ve konumunu korumak için esir olarak dahi yaşamaya razı olan bir hükümet tarafından zor şartlar altında imzalandın. Bense Kurtuluş savaşı sonrası, seni dikkate almayan esaret yerine ölümü göze almış insanlar tarafından üstelik bütün batılı devletlerce imzalandım.
Sevr: Bu mu yani?
Lozan: Daha açık konuşayım. Sen sömürmek, köleleştirmek taraftarısın. Bense bütünlüğe, egemenliğe saygı duyuyorum.
Sevr: Bir kez daha söylememe gerek var mı, ardımda güçlü devletler var.
Lozan: Farkındayım. Benimse ardımda önümde yanımda kısacası her yanımda esareti tarihin hiçbir döneminde kabul etmemiş ve etmeyecek insanlar var.
Sevr: Düelloya var mısın? Ya da Rus Ruleti?
Lozan: Kazanımları, değerleri ve saygınlığımı kumarla kazanmadım.
Sevr: Korkaksın.
Lozan: Korkaklar ancak gizli hesaplar yapar, mücadele yerine arkadan vurup kaçarlar.
Sevr: Kime güveniyorsun orduna mı?
Lozan: Orduma, devletime ve milletime güveniyorum.
Sevr: Nasıl?
Lozan: Senin gibi asker sayısında ve savunmasına sınır getirmedim. Tam bağımsız bir devlet olarak bütün dünya devletlerince tanınıyorum.
Sevr: Bu iş burada bitmez.
Lozan: Elinden geleni ardına koyma. Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanan ve seninle yıktıklarını sananların yanılgısının belgesiyim ben. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan kişilerin, siyasi düşüncesi, etnik kökenleri dini inanışları ne olursa olsun ortak paydası var. Uluslararası hukuk açısından Türkiye'nin egemenliğini ve bağımsızlığını belgeleyen anlaşmayım. Söyle, içteki ve dıştaki işbirlikçilerine seni dayatmalarına ilişkin çabaları boşa çıkacaktır.
Sevr: Bundan emin misin?
Lozan: Türkiye'nin asla vazgeçmeyeceği iki konu var. Birincisi, ülkenin bölünmez bütünlüğü. İkincisi ise azınlıklardır. Ülkenin varlığına bütünlüğüne karşı saldırıda bulunmak için bahane olarak kullanılmış olsalar da Azınlıkların hakları eşittir.
Sevr: Peki, azınlıklarına güvenin boşa çıkarsa?
Lozan: Kürt kökenli vatandaşlarımızı kastediyorsun. Evet, Türkiye'de en yüksek oranda yaşayanlar onlar. Bundan dolayı da senin sempatizanların onların üstüne giderek kışkırtıyorlar.
Sevr: Bunu da başarıyorlar, ne yapmak niyetindesin? Ayrı devlet, ayrı dil istiyorlar. Vereceğiz diyoruz tabii onlarda yedi ayrı mesele.
Lozan: Mağlup ve parçalanmış bir ülkenin yeniden ortaya çıkmasından üzüntü ve hayal kırıklığı duyanlar Türklere karşı düşmanlığa devam etsin, bunu engelleyemem.
Sevr: Yenilgiyi kabul ediyorsun demek. Üzerine yıllarca taraftarlarım tarafından beslenenlerin Türk topraklarında özgürce dolaşmasını da sineye çekmiş gibi görünüyorsun.
Lozan: Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Savunmasını ve arayışlarını bu yolla yapar.
Sevr: Hukuk devleti mi? güldürdün beni. Hukuk devleti ise, suçunun ne olduğunu bilmeyen Ergenekon kasası olarak nitelendirilen Kuddusi Okkır neden öldü? Veya Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran tedavi olabilmek için aylarca hukuk savaşı neden verdi? Ya da Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi dünyaca tanınmış çok değerli bir bilim insanını neden içeride tutuyor?
Lozan: Senin sempatizanların diktesi olabilir mi?
Sevr: Sen beni boş ver de, terörist 10 dakika da sorgulanır hem de ayağına özel hizmet ile, aydınların içeride beklerler 10 aylarca.
Lozan: Ne demeye çalışıyorsun?
Sevr: Bizimkiler benim için çalışıyor diyorum. Değme keyfime.
Lozan: Güçlü devletlerinin Türk toprakları üzerinde hayalleri daima oldu. Türk ulusu hayallerin kapısını kapatacak duyarlılığı yine gösterecektir.
Sevr: Bu kadar güvenme bağımsızlığını belgelediğin millete.
Lozan: Neden?
Sevr: Elinden ekonomik gücü alındı. Aydınları ve ülkenin yükselmesi için beyin takımı içeri tıkıldı. Medya susturuldu. Hatta Askerin sivil yargıda yargılanması ile hareket alanı kısıtlandı. Milletse dinleniyorum, yok içeri atarlar, ben mi kurtaracağım ülkeyi, benim derdim işle aşla, yok domuz gribi, yok beyin yıkayan televizyon programları derken duyarsızlaşmış durumda. Diyeceğim o ki bizimkiler her türlü hesabı yaptılar. Gerekirse iç savaş çıkartarak bölünmeyi parçalanmayı sağlayacaklar.
Düşünsene; teslim edilen teröristleri teslim alan halaylarla karşılayan TBMM çatısı altında bir parti. Bunun anlamını söyle bana. Bu suç olduğu halde hiç kimse tepki verebiliyor mu?
Binlerce vatandaşı öldüren elebaşı ne derse o yapılıyor daha sı var mı?
Önümüzde birkaç engel daha var Atatürk'e olan bağlılık ve inatçı Kemalistler. Onları da AB üyeliği ile saf dışı ettik mi gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Kabul et dün kazanamadık ama bugün bizimkiler kazanacak. Kendimi tarihin tozlu raflarında unutturmaya hiç mi hiç niyetim yok.
Lozan: Benimde tozu dumanı yutmaya hiç niyetim yok. Hadi tıpış tıpış tozlu raflarına geri dön. Bu kadar hava almak sana yeter. Tarihe bir dön bak ne demek istediğimi anlarsın!
Nuran Talay Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kara sinek
Kocaman bir sinek…
Duvarda duran kocaman bir kara sinek…
Bembeyaz duvarda duran kocaman kapkara bir sinek…
Ada, bembeyaz duvarda duran bu kocaman karasineği görünce ağzı açık kaldı. Sinekten korkmuyordu, onu korkutan iriliğiydi.
Tam yatağına girip uyuyacakken odasındaki bu davetsiz misafir de neyin nesiydi? Mecburen öldürmek zorundaydı onu. Uyurken üzerine konabilme ihtimaline bile dayanamıyordu, dahası onunla bir geceyi geçiremezdi.
Ve kırıldı kalem, verildi hüküm.
Sonuç: İdam cezası…
Bembeyaz duvarda duran bu sineğin kaderi burada son bulacaktı.
Şeltox kutusunun basma kısmına gitti eli… Ve bir duman huzmesi kapladı odayı.
Duvarı…
Ada'yı…
Sineği…
Tek bir hamlede öldürülemeyecek kadar iriydi sinek. Tek bir hamlede yatmayı isteyecek kadar da yorgundu Ada. Öyle ki sineğin ona kaybettirdiği bu birkaç dakikanın bile hesabını yapmaya başlamıştı Ada.
Art arda gelen darbelerden sonra afallayan sinek yere düştü.
Ada sineğe kuşbakışı bakıyordu artık.
Kanatlarının üzerinde umutsuzca can verişini gördü.
Çırpınışlarını…
Debelenmelerini…
O an olduğu yere çakılı kaldı Ada. Sinek can çekişmeye devam ediyordu.
Bir şeyler yapmalıyım diye düşündü Ada.
Buna neden sebep olmuştu; bir canlı kendisi yüzünden acı çekiyordu!
En iyisi sineğin ölümünü hızlandırmak diye düşündü.
Nafile… Sinek inatla can çekişiyordu.
Nasıl bir duyguydu bu sineğin hissettiği?
Suyun içinde havasız kalıp çırpınmak gibi bir his miydi?
Kalbin deli gibi çarpıp, daha derin nefes alma çabaları gibi miydi?
Neydi bu?
Nasıl derin bir acıydı bu?
Ve neden sinek hala ölmüyordu?
Ada olduğu yere çakılı kalmıştı; kıpırdayamıyordu.
Gözünü kırpamıyordu…
Başını çeviremiyordu…
Boş veremiyordu…
Dahası gidemiyordu…
Buna neden olan kendisiydi ve bunu sonuna kadar da yaşamalıydı.
Birden hiçbir hareket emaresinin olmadığını gördü Ada. Emin olmak için dizlerinin üzerinde çömeldi ve ilk bakışta anlam veremediği sineğin yanındaki karartıların ne olduğunu gördü: İrili ufaklı milyonlarca kurtçuk!
Hepsi insanın içine tuhaf duygular uyandırarak hareket etmeye çalışıyordu. Midesinin bulandığını fark etti Ada. Yine çakılı kalmıştı yere, kıpırdayamıyordu.
Bunlar sineğin yumurtaları mıydı? Sineğin, içinde bu kadar çok canlıyla beraber geziyor olmasına şaşırdı Ada. Dayanamadı ve ağzından "Anne!" çığlığı yükseldi. Annesi bu ölü sineği ve kurtçukları temizlerken Ada sineğin bu dünyadaki var oluş nedenini düşündü.
Neden bir canlının ölümüne sebep olmuştu?
Kendisi ondan daha güçlü olduğu için miydi?
Yoksa bu yazının doğması için mi?
Ya da bir sineğin bir yazıda başkahraman rolünde olması için miydi?
Kaybettiği dakikaları dahi unutmuştu Ada. Sabah zorlukla uyanacağı aklına dahi gelmiyordu.
Kafka'yı hatırladı Ada. Onun Metamorfozu'nu… Onun da öyküsünde kocaman bir hamamböceği yok muydu?
Ada bunları düşünürken hala içi sızlıyordu.
Bir zamanlar bembeyaz duvarda duran bu kocaman karasinek için…
Ceyda Emel Nas
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
"EZ"
Şu Atasözünün asırlardır varlığı tartışmasız kalmıştır:
""Alçacık eşeğe herkes biner. ""Hadi bakalım tartışınız, gözlerinizi belertmeden -yüreğimizi incitmeden öz eleştirinizi yapınız. Güçsüz ve korumasız bir kişiyi EZmenin kolay olduğunda birleşirseniz eğer. Yaşam boyu EZdiklerinize bir kocaman özür borcu olduğunuzu kabul ederseniz mesele kalmaz. EZilenler hep affedici ve unutkan olmuşlardır. Ancak bıçak kemiğe dayandığında af -maf dinlemez . Eskileri de hatırlamaya başlarlar ki işte toplumlarda meydana gelen kaos böyle ortaya çıkmış, ilk çağlardan beri bu duruma kimseler durun diyememiştir. Yutkunmadan , lakırdılarımızı EZip büzmeden sülemek lazım ise, EZilenler için yaşadıkları olaylar, tedirginlikler ve korkular bir zaman sonra artık tanıdık olurlar. İnsan tanıdığından korkarmı?
Ezcümle , çok çok büyüklerimizin kavgalarından, çatışma-atışma ve çekişmelerinden hep küçükler zarar görür. Kimi büyükler içinde kazançlı çıkan olursa da bazen bu hengamede altında kalanlar da çıkar. Lafı torbaya koyarsak yine Atasözü bizi karşılar:""Atlar tepişir eşekler EZilir. ""
Yazının başlığını görenleriniz beni "Acılı EZme tarifi verecek sanmış olabilir; doğrudur benim eski yazılarımı okuyanlar "Allah Allah bakalım bu yazı nereden nereye gidecek"te diyebilirler. Benim amacım bazılarımızın gibi gibilerin , demokrasi-insan hak ve özgürlükleri hakkında bize EZberletilen ölçülerdeki EZberleri bozmaktır.
Rus Yazar Dostoyevski'nin "EZilenler"isimli eserini işi gücü bırakıp okumanızı öneririm. Yazar toplumda aşağılanan ve hor görülen insanların nüfuzlu ve zenginler tarafından EZilmesini anlatır. Ben bu eseri okuduğumda 18 yaşında idim. Üzerimde babamın ters yüz edilip tekrar dikilen elbisesi, ayağımda kamyon lastiği ile güçlendirilmiş ayakkabı, İstanbul'un çok ağır geçen kışında İmperteks pardüsü ile üşümemek için Bakırköy-Osmaniye otobüsüne koşturur, otobüse binince Beyazıt'a kadar bu kitabı okurdum. Aklımda kalan nedir, ne değildir 959-960 yılında okuduğum bu kitaptan , anımsamak istemiyorum. İşte öyleyse böyle , gezinirken tuşlarda inanın yazmaya karar verdiğim konuyu herhalde bir an unutup lafları EZmeye başlıyorum. Ne yapayım beynimin , geri dönüşüm kutusu boşalmıyor.
Taraf Gazetesi yazarlarından Ahmet Altan'ın 23. 10. 2008 tarihli "Kum Saati"köşesinde yazdığı yazının bir kısımını not olarak düşmüşüm; diyor ki:
"Özgürlüğü parçalamak EZenlerin işidir. Özgürlüğü bütünleştirmek , onu yekpare sorunlar olarak görmek EZilenlerin görevidir. "
Yazar , özgürlük sorununun tek olduğunu, parça parça özgürlük istenmesinde yapılan mücadelelerden kimsenin galip çıkmadığını, benim özgürlüğümü verin diğerinkini vermeyin demenin sonucunda hiçbirinin özgürlüğünü elde edemediğini vurguluyor.
"EZilenler İkdidar Olacak"sloganı ile yola çıkan Cem Uzan'ın Fransa 'ya siyasi sığınma istemesi bir yana , Yurt dışına çıkış yasağı varken -iki ayrı mahkumiyet kararları temyiz incelenmesinde iken -kaçışına yardımcı olanlar acep EZilenler mi?İşte yukarıda Dostoyevski'nin eserinden şimdilerde aklımda kalanı anımsamak istemeyişim bundandır. Bu kişi insanları EZe-EZe soyup soğana çevirmiş, temesefe bile baş edemezken nasıl oluyorda EZenler safından sıyrılıyor, aşkolsun yani!
Efendim gazetelerde şöyle haberler var. Kaçmadan bir gün önce falancalar ile fişmekenceler bir araya gelip dünyanın en pahalı şaraplarından içmişler -içmişler amma velakin bu kaçış serüveninden hiç konu açılmamış!
Belki bilirsin Uzan kardeş (Ezilenlerin yanında ve onların hamisi olması nedeniyle kardeş dedik yani)şarap mahzende yıllanırsa da en iyi şaraplar ayaklar ile EZilerek yapılandır. Üzümler vıccık vıccık ses çıkara çıkara tavını bulur. Bu işlem en iyi Fransada yapılır ki yerine düştün şanslı adamsın.
Ağabey, şu Cem bizim Cem değil ha! karıştırmayasınız. Ben O'nun öyle şişesi 2500 Dolar olan şaraptan içebileceğini sanmam.
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ASKER ALİ
Küçüklüğünde başlamıştı daha çilesi. Saz çalmayı çok seviyordu Ali. Babası 'Başımıza türkücü olacak.' diye dışarı atmıştı onu. Bir süre sokaklarda kaldı Ali. Annesi oğlunun durumuna çok üzülse de elinden bir şey gelmiyordu.
Hayatın zorlukları olgunlaştırdı, büyüttü Ali'yi. Evlenme çağına gelmişti artık. Görücü usulü ile evlendi. Birbirlerini kısa zamanda çok sevdiler. Karısı Fatma da Ali gibi sevecen, iyilik delisi bir insandı. Ama hayat Ali için fazla gülmedi. Çünkü üç ay sonra babası oğlunu asker kaçağı olarak ihbar etmişti. Apar topar götürdüler Ali'yi. Annesini görmesine bile izin vermediler.
Ali bir süre sorunsuz yaptı askerliğini. Daha sonra böbreklerinden rahatsızlandı. Gün geçtikçe durumu daha kötüye gidiyordu. Babasına haber gönderdiler. Ama babası 'Para istiyordur gene' diye ilgilenmedi bile. Kardeşi Akif daha fazla dayanamayarak Ali'nin yanına gitme kararı aldı. Fatma düğünde takılan altınları vererek 'Ali'm hastayken ben bu altınları ne yapayım, bu altınlarla Ali'mi kurtar.'dedi. Altınları da yanına alan Akif askerdeki abisinin yanına gitti. Abisini ameliyata alacaklardı. Ameliyata girmeden Akif yetişti abisinin yanına. Asker Ali'nin gözleri doldu kardeşini görünce. Yaşlı gözlerle 'Babam gelmedi değil mi, inanmadı bana'dedi. Akif gözlerini kaçırdı asker abisinin gözlerinden. Vedalaştılar. Asker Ali'yi ameliyata aldılar. İki kardeşin birbirlerini son görüşleri oldu. Asker Ali ameliyattan sağ çıkamadı. Akif abisinin kötü haberini alınca çılgına döndü. Ne yapacağını bilemiyordu. Babasını arada kötü haberi verdi. Haberi duyunca üzüleceği sandığı babası altınların derdine düşmüştü. Sanki sol tarafında kalp değil, taş taşıyordu. Akif'e yengesinin altınlarını bozdurmamasını söylüyordu. Akif babasının sözünü dinledi, altınları bozdurmadı. Sanki kimsesiz gibi oradaki askerlerden yardım toplayıp asker Ali'nin naşını memleketine gönderdiler. Asker Ali ölüp kurtulmuştu babasının zulmünden. Olan, üç aylıkken bıraktığı daha çiçeği burnunda karısına olmuştu. Çok ağladı askerinin ardından, çok ağıtlar yaktı.
Ali'nin babası o kadar gaddardı ki daha oğlunun ölümünü bir gün geçmeden gelini babasının evine gönderdi. Çok yalvardı gelin 'Beni yollamayın' diye ama dinlemediler, bir eşyasını bile vermeden gönderdiler. Ali'nin annesi sığdıramamıştı yavrusunun ölümünü. Ağlamaktan göz pınarları kurudu. Ama Ali'si ölmüştü, geri gelmiyordu.
Nazik Köycekaş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
YAŞASIN CUMHURİYET
Gölköy adında bir yer varmış Gelibolu'da,
Televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı,
"Ben kendimi bildim bileli bu böyledir"
Diyor muhtar.
29 Ekim'de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını..
Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi,
Kirvesi tutmuş kolundan,
Yatırdılar bir kamp yatağına,
Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
Elinde bıçağıyla,
Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
"Yaşasın Cumhuriyet" diye
Bunun üzerine de ekran karardı..
Korkarım bu, sade Gölköy'lülerin değil, umumumuzun,
Sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
Düştüğü bir tarihsel yanılgı,
Çünkü sünnet değil, farzdır Cumhuriyet...
Can YÜCEL
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.18.4762 Released [2009 06/09] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.1 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|