|
|
|
Editör'den : İstifa etmek yetmez, bir de ölsünler!.. |
Merhabalar
Sapla samanı öyle bir karıştırdık ki sormayın gitsin. Hani arada ulusalcı tavır koyduğumuzda, faşist, milliyetçi, darbeci damgası yemeye biz aşılandık artık, koymuyor. Amma velakin söylemediği bir lafı, kulaktan kulağa da değil, bal gibi sündüre sündüre bir beyefendi adama yapıştırıp linç etmeye kalktılar ya, orada film koptu. Kaç gündür yaza çize bir hâl olduk gruplarda. Acıdır, Öymen'den yana tavır koyanlar sessiz, ama dediklerini anladığını sananlar birer şahin. Hele o "son padişah" ın gevrek gevrek bir kükreyişi var ki, yut ki ölesin. Atatürk demek bile damga sebebi şu aralar. Adı oldu Kemal. Olsun, kendisi de inkar etmez zaten. Ama bunu aşağılamak adına söylediysen şerefsizin en önde gidenisin bunu da bilesin. Soğanda cücüklükten insanlığa terfi etmesini ona borçlu olanların, ne idüğü bellilerden cesaretle, Atatürk'e saldırmalarının adı nankörlük ve hatta düpedüz şerefsizliktir. Hele bunu bir de korka korka yapmaları yok mu... Sıkıyorsa çıkıp kürsüden "Kemal benim düşmanımdır." desene. Hiç olmazsa yüreği var der geçeriz. Ama şimdi vasıfsız yüreksiz meczup olmaya mahkumsun be birader.
"Atatürk isyancıyla müzakere etmezdi, mücadele ederdi." dedi diye Öymen istifa etsin öyle mi? Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar da mezarlarında ters dönsünler mi? Milletin önünde itin g.tüne soktuğun sağlık bakanın, makamına girip azarladığın Meclis başkanın da istifa etsinler mi? Peki, şehitlere kelle dedin diye sen istifa ettin mi? "Anıtkabir'de ne gerek var sap gibi durmaya." dedin diye hiç pişmanlık duydun mu sen? Özür dilemek aklına geldi mi hiç??
İmralı'da aponun canı pişti çekmiş, dörtlüye adam aramış, üç yetmez al sana beş deyip göndermişler. İkisi de seyirci olacak zâhir. Yol haritalarını çizerken yanına sekreter gerekti herhalde. Şimdilik İmralı nüfusu altı oldu. Bunun anlamı, daha çok avukat, daha çok ziyaretçi, bol harita, sayısız mektup demek. Karargah donanıyor, sırada telefon var, eminim onun da eli kulağındadır. Malum, ABD ricası, AB zoru.
Dağdan inenlerden biri "İmralı'daki güneşimize selam getirdik." dedi çıktığı kürsüde. Selamı yoldaşlarından, eli silahlı teröristlerden getirmiş "domuşuk". Bu selamı alanlarla "Açılım" konuşmaktan medet umanlara yazıklar olsun, ne diyeyim...
Ben size bir fincan kahvenin hatırını, Allah'ın selamını getirdim, kabul buyrun efendim. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı ŞAŞIRTAN BİLMECELER |
|
Sıka sıka canımı çıkardılar.
( Vatandaş değil, limon!)
Çalıyorum ama kimse hırsız diye yakalamıyor.
(Becerikli iş adamı değil, telefon!)
Hiç suçum olmadığı halde sürüp duruyorlar.
(Memur değil, tarla!)
Kimse beni takmaz oldu.
(Aydın değil, kravat!)
Kulağımın dibinde bağırıp duruyorlar ama sağır olmuyorum.
( Nutuk dinleyen seçmen değil, mikrofon!)
Alçacık dallı, yemesi ballı.
(Haram değil, çilek!)
Akıp duruyor, hiç kesilmiyor suyu.
( Bozuk banyo çeşmesi değil, rüşvet çeşmesi!)
vAşkın gözü kördür. Ne zaman açılır?
(Evlenince ve de cepteki paralar bitince!)
Karşıdan baktım, pek çok; yanına vardım hiç yok.
(Sorumlu kişiler değil, kuşlar!)
Karşıdan baktım, hiç yok; yanına vardım pek çok.
(Saman altından su yürüten yöneticiler değil, karınca!)
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Çoğal ve Öl
Gün gelince toprağın altında çürüyecek olmak ürpertici değil mi?
Kurtların, böceklerin parça parça bizi yiyecek olması… Büyük bir hava ile taranan saçların yok olup gidecek olması, silikon göğüslerin şiştikleri gibi inecek olması, uzun bacakların birer kemik olarak kalacak olması… Ardı arkasınca sayınca masal gibi sanki…
Ellerinize bakın… Kimi manikürlüdür, kimi değil, kiminiz tırnaklarınızı yediniz belki… Hepsi gidecek… Kimisinin üstünde damarlar, kimisinin üstünde lekeler vardır, kimisi genceciktir… Fark etmez… Hepsi bir gün aynı şekilde yok olacak…
Tek gerçek bu!
Hepimiz kesin olarak bildiği ve başımıza mümkünse en geç tarafından gelmesini istediğimiz tek şey; ölüm…
Hem yok olma fikri, hem de bir daha nefes almayacak olmak çok korkutuyor insanı…
Normal… İnsan korkak çünkü…
Kendimizden bile korkabilirken, kendimize laf geçiremezken ve birçoğumuzun hayatla ilgili hala bir amacı oluşmamışken korkutucudur ölüm…
Yerinde bir korkudur bu!
Peki, korkmak bu yaşamı daha iyi kılmamak için bir sebep midir?
Ardında gerçekten değerli bir hikâye bırakmak… Bir şeylerin ucundan tutmuş olmak, birilerine fayda sağlamak, birilerinin hayatında güzel izler bırakmak… Becerebildiğin her şeyi yapmak ve bunu elinden geldiğinde, gücün yettiğince güzel yapmak…
Yaşamı gerçekte bunlar kıymetli kılmaz mı aslında?
Ölüm nedir ki?
Koca bir hayatı yaşamayı becermemek daha korkutucudur ölümden…
Gülüp oynamak ve gününü gün etmekten bahsetmiyorum… O en kolayı…
Yaşam o değil… Eğer öyle olsaydı bugün eskinin âlemcilerinin yazdıklarını okuyor olurduk…
Nefes alırken ölmekten bahsediyorum… Nefes alırken gözlerini kapamaktan…
Kafatasının içindekini hiç ama hiç kullanmamaktan… En azından faydalı şeyler için… Yaşarken çürümekten bahsediyorum, parça parça dökülmekten ve döküldüğünü fark etmemekten… Çoğalacağın yerde eksilmekten… Kenar köşelerden, bilinmeyenlerden, can acıtan gerçeklerden korkup, kutunun ortasında durmaktan bahsediyorum… Mıhlanıp kalmaktan bahsediyorum… Kıpırdayacak gücü olmamaktan…
Hepimiz ardında kıymetli, dinlenesi, okunası, takdir edilesi bir hikâye bırakmayı hak ediyoruz. En iyi özelliklerimizi sonuna kadar kullanarak çabaladığımızın hikâyesi anlatılmalı ardımızdan… Anlatılabilir üstelik… Herkesin bir diğerinden öğreneceği bitmez…
Yaşarken eksileceğimize, çoğalarak ölmek daha kahramanca olmaz mı sizce?
Pınar Korkmaz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu İşsiz kalan Beyaz Yakalı'lara kullanışlı tavsiyeler. |
|
İşsiz kaldınız, günler geçiyor, aramaya devam ediyorsunuz ama hâlâ aradığınız işi bulamadınız ve gerginlik seviyeniz artıyor. Kırılgansınız, yaralanmış hissediyorsunuz ve oldukça da kolay sinirlenebiliyorsunuz. Bütün bu olumsuzluklara rağmen durumu kontrol edebileceğiniz ve cesaretinizi yüksek tutabileceğiniz imkanlar var. Şöyle bakmak lazım; bu durum aynı zamanda hayatınıza yeni bir yön vermek, kariyer hedeflerinizi gözden geçirmek için de yeni bir durum yaratabilir. İşlerimiz bize sadece maddi kazanç sağlamaz, kendimizi ifadenin bir yoludur, hayat adına belli amaçlar edinmemizi sağlar. Bu yüzden iş kaybı sadece maddi gelir kaybı değil aynı zamanda; Kendine güvenin, profesyonel kimliğin, günlük yaşam ritminin, sosyal yaşamın da kaybı yada eksilmesi anlamını taşıyabilir. Özellikle bu durumun verdiği duygusal çöküntüden kurtulmak için, sorunu hemen kendinizde aramayın. Problemin kaynağı siz değilsiniz! Kendinizi sakın suçlamayın. Bu dönemi kendinize, profesyonel iş ve kişisel gelişim hayatınızda yeni fırsatlar yaratacak bir zaman dilimi olarak görün. Belki de bu dönem sizi daha da güçlü yapacak. İçinize kapanmak yerine diğer insanların, yakın çevrenizin, ailenizin bu durumu bilmesine izin verin, onların da yardımcı olmasını teşvik edin. Güvendiğiniz, sevdiğiniz insanların tavsiyesini dinleyin, değerlendirmeyi düşünün. Diğer iş arayanlarla ortak hareket edebilirsiniz. Rekabetçi değil, dayanışmacı olun. Beraber çalışmak enerji verir, motive eder. Profesyonel İş Ağ'larına üye olun, Üniversitelerin veya özel kariyer fuarlarının etkinliklerine katılın. Birçok iş imkanı, ilan yolu ile duyurulmaz, "kulaktan kulağa" yöntemi çok işler! Özellikle aynı meslekten arkadaşlarınızla, iletişimde kalmaya özen gösterin. İşsiz kalmanın bütün ailenize etkisi olabilir. Bu hassas konuyu, çözüm arayışlarınızı, sıkıntılarınızı onlarla paylaşın; hepinizin sorununu hepiniz farklı roller üstlenerek, üstesinden gelebilirsiniz. Bu dönemde ailenize daha çok zaman ayırın. Özellikle çocuklar bu durumdan çok etkilenir, onlarla daha da çok zaman geçirip, onları bu süreçten izole etmek yerine, sorunu anlamalarını sağlamak daha iyi olur. Günlük bir ritminiz olsun, sanki çalışıyormuşcasına, düzenli olarak iş arama sürecinizi, özel hayatınızı disiplin altında tutun.
Kısaca bu sürecin sizi yiyip bitirmesine izin vermeyin, olumlu olmaya çalışın, kendiniz ve aileniz adına bu dönemden yeni fırsatlar yaratmaya odaklanın.
Kolay gelsin...
Cüneyt Göksu Cuneyt.Goksu@Gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Bâki Selamlar : Kıymet Nadir Bindebir |
SIGINT istihbarat örgütleri ve ulusal güvenliğimiz
1947'de yürürlüğe giren ve ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda tarafından imzalanan 'İngiltere/ABD Güvenlik Anlaşması'nın metni 'çok gizli' tutulmuş ve bugüne kadar açıklanmamıştır.
İngiltere ve ABD 'öncelikli taraflar' (first parties), diğer ülkeler 'ikinci taraflar'dır (second parties).
İkincil ülkeler tarafından toplanan ham istihbarat, birincil ülkeler tarafından değerlendirilir, işleme tabi tutulur.
Anlaşmanın içeriğinin bir kısmı 'International Regulations on SIGINT' (SIGINT ile İlgili Uluslararası Düzenlemeler) adlı 'çok gizli' kitapçıkta kayıtlıdır.
……
'Sinyal istihbaratı' olarak çevireceğim Signal Intelligence (SIGINT): kişiler ve bilgisayarlar arasındaki her türlü elektronik haberleşmenin takip edilerek istihbarat toplanması ve şifreli mesajların kripto analiz yöntemiyle deşifre edilmesidir.
Dinle değil, bilimle, teknolojiyle yönetilen ülkelerde, sinyal istihbaratından sorumlu kurumlar, aslında "ulusal güvenlik" ve "ulusal çıkarları korumaktan" sorumlu kurumlardır.
......
Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA/CSS), internet sayfasında (www.nsa.gov) 'Görevimiz' bölümünde şöyle yazıyor:
"...NSA/CSS, sinyal istihbaratı ile haberleşme güvenliği ürün ve hizmetleriyle, iletişim ağı harekâtlarını (network warfare) mümkün kılar. Toplanan istihbari bilgiyi, Ulus'un ve müttefiklerimizin yararına kullanır. Vizyonumuz; ulusal şebekemiz (network) yararına, küresel kriptolojik üstünlüğümüzü sağlamaktır."
'Ulusa Adanmışlık' (Dedication to the Nation) başlığı altında, NSA/CSS'te çalışan personelin tanımı şöyle yapılıyor:
"NSA/CSS çalışanları, herşeyden önce ve sonra ve daima Amerikalıdır. Her çalışan, Anayasa'yı ve ABD'yi, dahili ve harici bütün düşmanlarına karşı desteklemeye, korumaya yemin etmiştir."
......
NSA'nın Kanada'daki karşılığı Haberleşme Güvenliği Kuruluşu CSE'dir (Communication Security Establishment).
Verilen önemi anlatmak açısından yazıyorum; 33 milyon nüfuslu Kanada'nın CSE bordrosunda 38 bin çalışan kayıtlıdır.
İnternet sayfasında (www.cse-cst.gc.ca), görevleri arasında, devletin güvenli haberleşmesini sağlama ve NSA'de olduğu gibi kriptolojik istihbarat toplama vs sayılmaktadır.
'Görevimiz' bölümünde;
"SIGINT ürün ve hizmetlerimizden, devlet, ulusal güvenlik, ulusal savunma ve dış politika konularında karar alırken yararlanır." yazar.
Yani Kanada'da da ABD'deki gibi 'ulusal güvenlik'ten sorumlu istihbarat servisi, aslında elektronik istihbarat yapan kurumdur.
SIGINT örgütleri, CIA, CSIS (Kanada İstihbarat örgütü) vs gibi istihbarat örgütlerinden tamamen ayrı, bağımsız, üstün teknolojiyle donanımlı haberalma örgütleridir. Temel görevleri ulusal güvenliği ve ulusal yararları korumaktır.
……
İngiltere'nin ulusal güvenlikten sorumlu istihbarat örgütü Devlet Haberleşme Karargâhı'dır (Government Communications Headquarters (www.gchq.gov.uk).
Dışişleri Bakanı David Milliband'in "İngiltere'nin çıkarlarının korunmasında en önemli örgütlerinden biri" olarak tanımladığı GCHQ, Birinci Dünya Savaşı sırasında 25 kadar şifre kırıcı elemanla işe başlamıştır.
Bu örgütlerin çoğu, savaşta şifre kırmakla işe başlayıp, 1960'lardan sonra haberleşme uydularının uzaya gönderilmesiyle sinyal-elektronik istihbarat üstünlüğünü ele geçirip, ULUSAL GÜVENLİKLERİ ve ULUSAL ÇIKARLARI için kullanan örgütlerdir.
……
Avustralya SIGINT istihbarat örgütü Savunma Sinyal Direktörlüğü'nün (Defence Signal Directorate- www.dsd.gov.au) sloganı şöyledir:
"Onların sırlarını ifşa eder, kendi sırlarımızı koruruz."
"Savunma ve ulusal güvenliğimizle ilgili olarak, yabancıların elektronik haberleşmesinin takibinde önemli rol oynarız. Avustralya'da devlet haberleşmesinin güvenliğini sağlarız. "
......
Yeni Zelanda'daki ulusal güvenlik örgütü; Devlet Haberleşme Güvenliği Bürosu GCSB'dir (Government Communications Security Bureau- www.gcsb.govt.nz). Görev tanımın yapıldığı belgenin başlığı 'Ulusun Güvenliğini Güvenceye Almak'tır.
.....
Dikkat isterim! 'Ulusal güvenlik' ve 'haberleşme güvenliği' sürekli yanyana geçer. Ulusal güvenliği korumakla görevli örgütler, devletin haberleşme güvenliğini de sağlayan, şifre kıran, verdikleri teknik istihbaratla hükümet politikalarını ulusal çıkarlar doğrultusunda yönlendiren örgütlerdir.
Bu örgütlerde; bilgisayar-iletişim yazılım mühendisleri, bilgisayar adli tıp mühendisleri, sistem analistleri, matematikçiler, elektronikçiler, kripto uzmanları, dilbilimciler, istihbarat analistleri çalışır. En üst düzeyde 'güvenlik kleransı'nı haiz elemanlardır. Gelip geçici hükümetlerin değil 'devletin' kurumlarıdır.
Türkiye'de 'ulusal güvenliği' dolayısıyla 'ulusal haberleşme'yi koruyan-sağlayan bir kurum yoktur.
Devletin kripto haberleşmesinin kodlarını vs düzenleyen, cihazlarını imal eden TÜBİTAK'a bağlı UEKAE'nin (Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü) internet sayfasında, her ürün için (muhtemelen İngilizceden kötü tercüme edilerek) şunlar yazılıdır:
"Merkez idari kalitesini sahip olduğu süreç kalite belgeleri, bilimsel ve teknik kalitesini ise NATO için tasarlanan algoritmalara NATO'daki kripto analizin ardından verilen NATO'nun tüm gizlilik seviyelerinde kullanılabilir onayı ile ispatlamıştır."
UEKAE'nin görevleri arasında, 'ulusal güvenliği korumak'tan söz edilmemekte, NATO sistemlerine uyumlu olmakla, NATO'nun onayını almış olmakla övünülmektedir.
1947'de, yukarıda bahsettiğim anlaşmaya imza koyan NATO üyesi ülkerden ABD, Kanada ve İngiltere'nin SIGINT örgütlerinin sayfalarında, bu NATO yalakalığını göremezsiniz.
UEKAE'nin bağlı olduğu TÜBİTAK'ın yasasında yapılan değişiklikle (zamanında Sayın Ahmet Necdet Sezer veto etmişti), Bilim Kurulu'nun 14 üyesi AKP'nin Başbakanı tarafından atanmaktadır.
UEKAE'nin müdürü Mehmet Önder Yetiş, TÜBİTAK'ın Başkanı Nüket Yetiş'in kocasıdır.
Gül-Erdoğan ikilisi tarafından TÜBİTAK'ın başına Nüket Yetiş'in atanması üzerine, 'özerk bir bilim kuruluşunun siyasi etki-denetim altına alındığı' gerekçesiyle dört Başkan Yardımcısı, bir Bilim Kurulu üyesi ve bir Yüksek Komite Sekreteri topluca istifa etmiştir.
......
PKK Açılımı'nda görev alan Müsteşar Emre Taner'in MİT'i, aslen kendisi bir 'ulusal güvenlik sorunu' haline gelen iktidar partisinin emrinde, ortaokul mezunu adamların turşucu kılığına girip, mahalle muhtarlarına sorup istihbarat topladığı köhne bir kurumdur.
......
'Ulusal güvenlik' denilince akla gelenlerden Milli Güvenlik Kurulu, "AB müktesebatı uyarınca" AKP'nin Başbakanına bağlı, iki ayda bir yapılan toplantılardan ibarettir.
.....
2005'te AKP tarafından kurulan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), telefon dinlemeyi tek merkezde toplamak üzere kurulmuştur (şu gazete haberine bir göz atıverin (*1). TİB elemanlarının çoğunun, Ebu Dallama Hazretleri'nin, dolayısıyla ABD'nin kontrolundaki Emniyet kadrolarından atandığı ileri sürülür.
Özetle;
Batı, 'ulusal güvenliğini' 'uydu vasıtasıyla elektronik iletişim-haberleşme kontrol sistemleri ve devletin haberleşme güvenliğine ve güvenilir vatandaşlarına dayamışken, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal güvenliğini koruyacak, hükümetleri, ulusal çıkarlarımıza uygun kararlar alacak şekilde yönlendirecek ULUSAL bir kurumu-istihbarat örgütü yoktur.
Olanlar, NATO'ya ve AB müktesebatına uyumlu olmakla öğünmektedirler ki, 'ulusal' olma vasıfları eksiktir. Tamamı, doğrudan ABD'ye bağlı olan AKP Başbakanına bağlı olmak gibi bir zaaf içindedir.
Velev ki böyle 'ulusal' bir kurum olsun; teknik istihbarat toplama çalışmasını, başında İngiliz istihbaratı ile ilişkili bir adamın (Paul Doany) bulunduğu, Lübnanlı Hariri ailesine ait, Türk olmayan Telekom üzerinden yapmak zorunda kalacaktır.
Yukarıda bahsettiğim Batılı 'ulusal güvenlik' örgütleri, seçim zamanında oy sayımı-sonuç verileri toplanmasının güvenliğinden de sorumludurlar.
2000 yılında, George Bush başkanlık seçimini kaybetmek üzereyken Florida'da devreye girip sonuçlara etki eden CIA ve FBI'dan ziyade NSA'dır.
Dolayısıyla;
- 2002 seçimlerinden sonra aslında milletvekili bile olamayacak Erdoğan'ın, Siirt'te yenilenen seçimler sayesinde Başbakan olduğunu bilinirken,
- AKP'nin, 2007 seçimleri oy sayımı sırasında, yarışa bilgisayar üzerinde artı yüzde 25 ile başladığı da biliniyorken,
- 2009 Mart yerel seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu ile Topbaş arasında fark çok azalmış ve Kılıçdaroğlu arayı gitgide arayı kapatıp öne geçmek üzereyken elektriklerin kesildiği, sonuçların ilanına ara verildiği hatırlanıyorken,
- Türkiye'nin nüfusu, bilgisayar üzerinde, her seçimden önce 6 milyon artar, seçimden sonra 6 milyon azalıverirken,
durup durup "Yüzde 47 suçlu...yüzde 38 suçlu..." diye dıngırdamayalım.
Dıngırdamayalım ve "Sandığa gömeceğiz...sandığa gömün" romantikasına kapılmayalım.
Dolayısıyla;
- Yargı dinleniyor, manav dinleniyor, ay annemin telefonu da dinleniyor diye şaşırmayalım. Yargıyı, manavı ve annemizi dinleyenlerin birden fazla olduğunu bilelim. Dinleyenlerden hükümet kanadının amacının, ulusal güvenlik-ulusal çıkar falan değil, tersine kendilerinin ulusal güvenlik sorunu olduğunu bilelim.
Türkiye'de de, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda gibi "ülkenin ulusal çıkarlarını ve ulusal güvenliğini ve devletin haberleşmesinin gizliliğini koruyacak", hükümetler üstü, gerçek vatanseverlerin görev yapacağı, seçim sistemlerini de denetleyecek bir kurumu-istihbarat örgütü olmadıkça, biz uydudan alınan sinyal hesabıyla yenileceğiz. Mevcut tablo değişmeyecek.
Dolayısıyla;
Halkın 'ulusal güvenlik ve çıkarları'nı koruyacak başka bir kurum kalmadığından, yüzde 87 oranında TSK 'en güvenilir kurum'olmaya devam edecektir.
TSK'nın ise, ABD'yle elini kolunu bağlayan bir 'müttefiklik' tutturmuş olduğunu,
sonuçta NATO ordusu olduğunu,
gizli haberleşme kodlarının da, müdürü ABD'ye bağlı başbakan tarafından ısrar ve baskıyla atanan bir kurum (UEKAE) tarafından yapıldığını kenara kaydedelim.
Dolayısıyla;
Ergenekon diye bir örgüt yoktur. Ulusal güvenliğimizi ve ulusal çıkarlarımızı işportada pazarlayan AKP'yi durduracak bir devlet kurumu olmadığından, AKP'nin örtülü ödeneklerle kurduğu, kendi hizmetindeki 'dinleme çeteleri'ne yakalanmış, "Ne yapsak, nasıl etsek?" diye düşünen, NATO'ya ve AB'ye karşı yurtsever muhalefet vardır.
ABD, NSA'da çalışacakların, 'sapına kadar Amerikalı olması' şartını koşmaktadır.
Türkiye ise, yedi yıldır "Türküm" demeye utanan,
'ulus' değil 'ümmet', 'kul' olmayı seçen,
seçilmiş değil, yabancı SIGINT örgütleri tarafından atanmış,
halktan alamadıkları desteği, gözlerini gökyüzüne çevirip Allah'tan almaya çalışan insanlar tarafından yönetilmektedir.
Aslen gökyüzünde aradıkları Allah değil, kendilerini iktidara getiren haberleşme uydularıdır. Onları iktidara getiren ve iktidarda tutan o uydulardır.
Dolayısıyla;
Atatürk'ün derin zekâsı ve öngörüsüyle taa 1925 yılında "İstikbal göklerdedir" deyip, adını koyamadan, 40 yıl önce haber vermeye çalıştığı, bu ulusal güvenliği haberleşme güvenliği üzerinden sağlayan SIGINT kurumları ve haberleşme uydularıdır.
Türkiye'nin ulusal güvenliğinden sorumlu kurumlar parça pinçik, darmadağınık, köhne, AKP Başbakanının, yani yabancı istihbarat servislerinin kontrolündedir.
Dolayısıyla, 'ulusal çıkarı' ve 'istikbali' Türkiye'de AKP'yi iktidarda tutmakta olan ABD-AB, AKP'ye her türlü teknik desteği verir. Yargıyı da dinler, manavı da, ananı da...
Telekomünikasyonun yabancıların elinde olduğu sürece,
Kendi ulusal SIGINT örgütünü kuramadığın sürece 'devlet sırrın' yoktur. Mabadın imanına kadar açıktadır.
Bencileyin bunları söyleyenlere tükürür gibi 'ulusalcı', 'aşırı milliyetçi', 'faşist' denmesi boşuna değildir. Kıçı açıkta olana 'Kıçın açık' demek suçtur. İstikbal açık g..lerde değil, Ata'nın söylediği gibi göklerdedir.
...............
*(1) http://www.tk.gov.tr/Basin_Duyurular/basintk/2006/01.02.2006/10ad76.pdf
Kıymet Nadir Bindebir kiymetnadirbindebir@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
ÇİÇEKLİ ŞİİRLER YAZMAK İSTİYORUM BAYIM!
"Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak"
Pippi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
"Gün akşam oldu" diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
"Sofi'nin tercihini" seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
Didem MADAK
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|