|
|
|
Editör'den : Teknik arıza nedeniyle mola!.. |
İyi haftalar
Sunucuların birinde meydana gelen arızanın uzaması nedeniyle bugünlük karalama defterimi boş bırakmak zorundayım. Kusura bakmayın.
Hakeden tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutluyor, benimkilerden başlamak üzere hepsine tek tek teşekkür ediyorum. Sizlere de, başarılı, domuzsuz, kuşsuz, beygirsiz, sağlıklı bir hafta diliyorum. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı ÖĞRETMENİN SESİ |
|
Orta yaşlı adam, koltuğundaki evrak dosyasıyla resmi daireden içeri girdi. Yorgun olduğu belli oluyordu. "Her gün bu daireye gide gele usandım be!" diye söylendi. "İşim bir türlü olmuyor, yokuşa sürülüyor. Ne yapmalı bilmem ki? Bugün ne olacak bakalım!"
Orada gördüğü bir sandalyeye oturup biraz dinlenmek istedi. Tam sandalyeye oturmak üzereydi ki, hizmetli koşarak geldi:
"Dur bakalım" diye bağırdı. "O sandalyeye oturman için sana kim izin verdi?"
Adam hayretle, "Bu sandalyeye oturmak için izin almak mı gerekir?" diye sordu.
"Tabi ya, dedi hizmetli. Belki o sandalye başkasınındır. Adam bir sorar be!"
Öğretmen etrafına bakındı, "Kime sorulacak?" dedi.
Hizmetli diklendi, "Kime olacak, bana!" diye bağırdı. "Biz burada eşekbaşı mıyız?"
"Yahu git kardeşim başımdan" dedi adam. "Zaten yorgunum. Bir de seninle uğraşamam. Ekşiyip durma!"
"Ben senin nereden kardeşin oluyorum, vazife başında memura hakaret ha! Gösteririm ben sana. Ekşimek senin gibilerinin işidir."
"İlle de bir şey göstermek istiyorsan müdür beyin odasını göster."
"Ne yapacaksın müdür beyi?"
"Bu da sorulur mu? Turşusunu kuracak değilim her halde!"
Hizmetli gene sinirlendi, tehditle parmağını salladı:
"Ağzını bozma, fena yaparım sonra. Müdür beyin odası şurası ama giremezsin" diyerek bir yeri işaret etti.
"Niye giremezmişim?"
"Yasak. Müdür beyin işi var. İçeriye kimseyi almamamı söyledi."
"Şu sandalyeye oturup işi bitinceye kadar bekleyeyim bari."
"Hayır. Orada oturamazsın. Hizmetlilere aittir o sandalye."
Adam çaresizlik içinde ellerini iki yana açtı:
"İçeri girmemi engelliyorsun, burada beklememe karışıyorsun. Sen insanı deli edersin vallahi. Bu kadarı da olmaz yani."
"Fazla konuşma, alırım ifadeni. Müdür beyin işinin ne zaman biteceği belli olmaz. En iyisi, sen bugün git, yarın gel!"
"Gide gele yol ettim burasını. Yeter artık be! Azmettim, işimim bitirmeden bir yere gitmeyeceğim. Var mı bir diyeceğin?"
Hizmetli bıyık altından güldü:
"Dur bakalım. Sen bu kafayla daha çok gider gelirsin" diye konuştu.
Öğretmen eliyle para işareti yaptı:
"Elimi azıcık oynatsam işim hemen olurdu değil mi?"
Hizmetli yumruklarını sıktı:
"Bana bak, çok ileri gittin sen, diye bağırdı. Bizi rüşvetle mi suçluyorsun?"
"Kimseyi suçlamıyorum, dedi adam. Bu işler çoğu zaman böyle oluyor."
Hizmetli, adamın üzerine yürüdü, dövecekmiş gibi elini kaldırdı:
"Suçluyorsun, diye bağırdı.
Onlar orada birbirleriyle çekişirlerken müdür yanlarına geldi, öfkeyle:
"Ne oluyor burada?" diye bağırdı. "Bu ne gürültü böyle?"
"Hadise çıkarıyor efendim, dedi hizmetli. İsterseniz polise teslim edelim."
"Hayır efendim, dedi adam. Suç kendisinde, vatandaşa güçlük çıkarıyor."
Müdür adamın sesini duyunca kendi kendine:
"Ben bu sesi bir yerden tanıyorum ama nerden?" diye söylendi. "Ünlü birinin sesine benziyor. Açık vermeye gelmez. (Böyle dedikten sonra adama döndü) Tamam efendim, sinirlenmeyin. Hallederiz işini" diyerek onu içeriye aldı.(Hizmetliye döndü) "Beyefendinin elindeki dosyayı al, gerekli yerlere ilet. Hadi durma, yürü!" diye bağırdı.
Hizmetli şaşırdı, "İyi ama efendim..." diye kekeledi.
Müdür yüzünü buruşturarak ona eliyle gitmesini işaret etti:
"Hadi, ne söylüyorsam onu yap. Fazla konuşma. Çabuk git gel!" dedi.
Hizmetli boynunu bükerek, "Baş üstüne efendim" diyerek dışarı çıktı.
Müdür, odasındaki koltuğu işaret etti:
"Şöyle buyurun efendim, dedi. İşiniz tamamlanıncaya kadar burada oturup istirahat edin. Merak etmeyin. Çok beklemeyeceksiniz."
Adam teşekkür ederek koltuğa oturdu. Kendi kendine, "Müdür bana niye bu kadar ilgi gösteriyor acaba, hangi dağda kurt öldü?" diye mırıldandı.
Müdür, adama sigara tuttu.
"Teşekkür ederim. Kullanmıyorum."
Müdür, özür dileyen bir tavırla:
"Sormam bile hata, dedi. Sigara sesinize zarar verir diye içmiyorsunuz değil mi?"
"Böyle bir kaygım yok, dedi adam. Sağlığa zararlı diye içmiyorum."
Müdür, sigara paketini cebine koyarak, "Ne mutlu size! Ben bir türlü bırakamıyorum bu mereti" diye içini çekti.
"İnsanın alışkanlıklarından sıyrılması zor tabi ama azmederseniz bırakırsınız. Azmin elinden bir şey kurtulmaz" dedi adam.
Müdür yapmacık bir tavırla:
"Nasılsınız, işleriniz nasıl gidiyor, yeni projeleriniz var mı?" diye sordu.
Adam güldü, "Teşekkür ederim. İyi diyelim de iyi olalım. Siz nasılsınız?"
Müdür içini çekti, "Teşekkür ederim. İyiyim ama sizin kadar değil."
"Yok canım, daha neler..."
"Siz iyi olmayacaksınız da biz mi iyi olacağız?"
Adam acı bir gülüşle, "Doğru! Sadece oynamak için zillerimiz eksik" diye konuştu.
Müdür onun alaycı sözlerini duymazlıktan geldi.
"İşiniz zevkli, kazancınız yerinde. Sizin yerinizde olmak isterdim doğrusu."
"İşim zevkli ama kazancım yerinde değil."
"Boşuna itiraz etmeyin. Bir de bana bakın. Akşama kadar dört duvar arasında çile dolduruyorum. Rahat yüzü gördüğüm yok."
"Eğer çile doldurmak buysa" diye dudak büktü adam.
Müdür, adamın kulağına eğildi:
"Çok hayranınız vardır değil mi?" diye sordu.
"Üç beş hayranım vardır belki ama onlar da işleri bitince arayıp sormazlar."
"Aman efendim, çok alçakgönüllüsünüz."
"Alçak olmaktansa alçakgönüllü olmak iyidir."
O sırada hizmetli içeri girdi, elindeki dosyayı müdüre verdi. Müdür imzalayıp adama uzattı, "Buyurun. İşiniz tamam" dedi.
Adam dosyayı alırken şaşkın bir tavırla:
"Sahi mi?" Diye sordu. "Beni günlerce niye beklettiler öyleyse?"
"Kusura bakmayın. Sizi tanıyamamışlardır, dedi müdür. İşiniz bittiğine göre, buyurun, bir şeyler içelim birlikte.
"İşim acele, dedi adam. Başka zaman içeriz."
Müdür ayağa kalkarak adamın elini sıktı:
"Öyleyse güle güle size. Bunu saymam. Gene beklerim. Muhakkak gelin ama."
Adam kapıya doğru yürürken, "Olur. Gelmeye çalışırım" diye konuştu.
Müdür onu durdurdu:
"Kusura bakmayın, dedi. Sesiniz bana yabancı gelmedi. Ses sanatçısı mıydınız?"
Adam alayla güldü:
"Yok canım. Nerde bizde o şans?"
"O zaman muhakkak bir tiyatroda, televizyon dizisinde oynuyorsunuz."
"Yaptığım iş tiyatroya benziyor ama değil!"
"Anladım! Televizyonda, sinemada seslendirme yapıyorsunuz."
"Sınıfta yapıyorum ben o seslendirmeyi."
"Efendim? Anlayamadım. Sakın sunucu falan olmayasınız?"
"Evet, sunucu sayılırım bir bakıma. Her gün bir şeyler sunuyorum öğrencilerime. Daha hâlâ anlayamadınız mı? Öğretmenim ben, öğretmen!"
"Hay Allah!" diye elini alnına vurdu müdür. Başını salladı, "Tamam. Şimdi aklıma geldi. Bize Türkçe dersine gelmiştiniz. Kusura bakmayın hocam, çok değişmişsiniz."
Adam içini çekti, sitemle müdürün yüzüne baktı:
"Değişen ben değilim oğlum. Siz değişmişsiniz. Değişmeseydiniz öğretmeninizi bu kadar çabuk unutuvermezdiniz."
Müdür utanarak önüne baktı:
"Güle güle" diye elinin uzattı. "Yine beklerim."
"Hoşça kalın, dedi öğretmen. Ben de sizi, sizleri bize beklerim."
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Ülfet Çağlıbulanık |
Biz sevdiğimize ömrüm deriz
Sevda masalları eskilerde kalmış artık. Zaman poşet aşklar zamanı. Yalan sevişmelerin sahte öpüşmelerin zamanı. Aşk sözcükleri anlamanı yitirmiş artık.
Her önüne gelene can denmeye başlanmış, yar denmiş her yüze gülene. Oysa can olmak basit midir bu kadar. Sevgili olmak yar olmak kolay mıdır. Utangaçlığın yerini pişkinlik almış, gerçek yüzlere maskeler takılmış gerçek yüzler saklanmış artık.
Aşk oyunları park köşelerine düşmüş, her önüne gelenle oynanır olmuş. Bitmiş arkadaşlar, aşk bitmiş bu devirde. Zaman poşet aşklar zamanı şimdi. Şimdi her şey çok basit tanışmalar, kaynaşmalar, dokunuşlar ve öpüşler hepsi için dört gün yeter olmuş.
Birinci gün tanışırsın, ikinci gün canım dersin, üçüncü gün el ele dolaşırsın ve dördüncü günde bir park köşesinde teslim edersin dokunuşlarını, öpüşmelerini. Şimdi her şeyin hiçe sayıldığı zaman öpüşmek basit park köşelerinde, seviyorum demek basit, el ele yürümek yalandan sevgi sözcükleri söylemek basit, aşk oyunları oynamak olağan olmuş artık.
Can dilden dile düşmüş, sevgili sözlük anlamını yitirmiş. Bir bedene bir yüreğe üç kişi girebilir olmuş artık. Yanında başkası, kalbinde başkası, aklında başkası olabilirmiş. Bir zamanlar suç sayılırken sevdiğinden başkasına bakmak, şimdilerde serbest olmuş. Birini severken başka bir ile tanışmak gezip dolaşmak normalmiş artık. Tek sevgi yetmezmiş.
Ölmüş arkadaşlar artık aşk ölmüş. Sevdalar yok olmuş. Olmaz olsun o zaman sevda masalları. Biz aşkı böyle öğrenmedik. Sevdim dedin mi kalpten çıkar bizde o sözcük dilde değil. Can dedik mi birine canımıza kattığımız içindir. Değerlisin dedik mi yalan değil yürekten söyleriz ve bir ömür değerli biliriz.
Düşürmeyiz sevdiğimiz dilden dile. Yaralansak ta sevdiğimizin sözleri ile bir zamanlar sevdiğimiz olduğu için nefret etmeyiz bir anda silip atmayız arkasından konuşmayız. Af etmeyi de biliriz, af dilemeyi de. Ölümse seve seve biz kurban oluruz sevdiğimize. Her şeyimiz yapar ömrümüzle bir koyarız. Biz sevdiğimizin bedenini değil ruhunu isteriz ilk önce. Bir öpücük niyetine değil, sevdaların bir emaneti bilip bir yastıkta ömür geçirmek için severiz.
Basit değildir öpüşmek koklaşmak aşk oyunu oynamak, kaldırmaz bizim yüreğimiz yalan sevişmeleri, değerlidir o özel anlar herkesle yaşanmayacak kadarda özeldir gözümüzde. Biz de sahte duygulara yer yok, seviyorsak sonuna kadar gideriz sevmiyorsak ta üzmeden çeker gideriz.
Düşünürüz karşımızdakinin yüreğini. Biz adam gibi severiz sevdik mi. Elma yanaklım kiraz dudaklım hurma gözlüm üç kilosu bir liralık aşklardan değil bizimkisi. Poşet aşklar bize göre değil.
Biz sevdiğimize ömrüm deriz…Bir ömür severiz...
Ülfet Çağlıbulanık
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Ben ölümün rengini biliyorum….
Hayatımızda bir taş hareket eder bir kulenin aniden yıkılışını izlersiniz aynada kendinize bakarken sonrasında geçmişle hesaplaşmalar gelecege dair kocaman bir belirsizlik başlar henüz cevabını veremediğiniz emin olamadığınız pişmanlıklar baş gösterir .. yaşananlardan etkilememek mümkün değildir kalabalık gittiğinde boş bir ev salonun ortasında yapayalnız kalmış bir kadın tablosu vardır. İşte o an aslında ölümün sadece onu almadığını anlarsınız…
Ölüm hep hakim olucaktı belkide ne zaman yalnız kalınsa camdan boş sokaga duvarlara bakılarak bu olanlar sorgulanacak. Ölüm keskin bir korkuyla kaplar hayatı ama girişi kadar hayatımızdan çıkışı bu kadar kolay olmaz etkilerini yıllar sonra bir tabloda bir şarkıda veya ona benzeyen bir simada hatırlarız . kurtulamayız hep bir yanımız onda kalır her gece ölümün çat kapı gelecegini düşünürüz bizden aldıklarını hiç sormadan hiç haber vermeden yanımızdan alıp götürmüştü artık onu tanıyorum demek içimizi acıtıyordu. İnsanlar ölümden kaçarlar ölümün kokusunu sessizliğini ve bıraktıgı şeyleri aldıklarını bilmek istemezler ne kadar geç tanışırsak tanışalım ölüm aslında hep yanımızda onu görebiliyoruz . yaşadıklarımız bize artılar kattı bildiklerimizi artık rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Ölüm cansız bir bedenin üzerine serilmiş bir örtüydü.
Onun için örtünün altından dünyaya bakmak çok zordu.
Pınar Sezer
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş DERSİM'İZ ATATÜRK! |
|
Seyirci olmak keyifli işdir!
Tirbünlerde oturmak ve kabak çekirdeği çıtırtmak
Oynanan oyundan alınan memnuniyet belirtisidir.
Ama biz oyun oynamıyoruz.
Fakat siz halen seyircisiniz
ve çekirdek yerine laf çıtırtatıyorsunuz!
Ne yazık ki
lafla da peynir ekmek gemisi yürümüyor!
Söze ne hacet
İcraat lazım...
Memlekette hükümet kendi " Derin devlet"ini oluşturuyor
siz halen izliyorsunuz
Emekli asker,gazeteciler ve aydınları tutuklatan ve tutuklayan
Savcılar ile hakimler
Adaleti temsil ediyorlar (!)
Ama
İzinsiz dinleme yaparak,özel hayatımıza giren
bir kuruma baskın düzenleyen hakimin ise kellesi isteniyor
Adalet denir mi buna?
Bence bir tarafın "sadakat" gösterisi övülürken
diğer bir tarafın " Nakavt" edilmesi sağlanıyor.
Siz seyirci olarak "Darbeci" filmini izlerken,
esas darbecileri göremiyorsunuz
Türkiye de sivil darbe yapıldı ve
AKP cumhuriyeti kuruldu!
Ve bu cumhuriyet
Faşizm cumhuriyeti
Özgürlükçü demokrasinin ortadan kaldırıldığı
bir Cumhuriyet
Düşünmek ve düşündüğünü yüksek sesle söylemek
büyük suç artık bu ülkede
Vatana sadakat göstermek
Türk kimliğine sahip çıkmak
"Ötekiler" yapıyor sizi
Nazi kamplarındaki yahudiler gibisiniz
Bizden olmayana yaşama hakkı yok diyen bir zihniyetle
karşı karşıyayız.
Ve siz halen seyircisiniz
Hatta seyirci olmaktan öte
farkında olmadan koruyucu ve kaştarıcı posizyonuna girdiniz.
Günlerdir bir "Dersim" olayı ile yuvarlanıp gidiyoruz
Onur öymen ne dedi de ayaklandılar?
Var mı o kadar büyütülecek bir kelime?
Tabi ki yok
Öyleyse niye bu yaygara?
Dersim ile birinci adama varmak istiyorlar
Yani ATATÜRK'ü lekelemek istiyorlar
Çünkü Dersim isyanını bastıran o
Diyecekler diyemiyorlar
Hele bir desinler
Hele ATATÜRK'e dil uzatsınlar
Dersim ne bilmeyiz ama
Derslerini iyi veririz...
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
YOLDAN GEÇENLER
Bir rüyada yürür gibi geçerler
Evimin önünden her akşam üstü
Yüzleri bir duman gibi dağınık
Sönmüş saçlarında son damla ışık
Bir korkuları var gibi her akşam
Evimin önünden geçerler onlar
Ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr
Ne de omuzları yalçın bir dağdır
Ümit gözlerinde ölü bir bakış
Sayha bir bükülüş dudaklarında
Bulamadıkları nedir ki yaz, kış
Dolaşırlar şehrin sokaklarında...
Onlar - omuzları ne yalçın bir dağ
Ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr -
Bir rüya içinde gibi her akşam
Kopan ve uzayan şekiller ile
Sanki nehir gibi akmaktadırlar
Derinden ruhları çağıran sese.
Ahmet Muhip DRANAS
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|