|
|
|
Editör'den : Şerefe!.. |
Merhabalar
Kuruluşunu kutlayacak birşeyler bulamadıysanız, büyük ihtimalle bayramınız pek kutlu geçmemiştir. Bunca kavga dövüşün arasında, el öpmekten bile korkarken, sağda solda volta atmaktan başka bir kutlama yapabilen varsa çıkıp söylesin. Oysa bakın, bir avuç velet, kendilerini öne süren yüreksizlerin oyuncağı olup, şenlikli kutlama yapıyor mahalle aralarında. Otobüs yakıp, karakol basıyorlar. Açılımdan aldıkları gücü şişelerindeki gazla, benzinle birleştirip "şerefe" diyorlar, kıkır kıkır gülerek. Millet canını kurtarmak için otobüslerden kaçarken, son padişah Polonezköy'de spa'lanıyor, içişleri bakanı şeytan taşlıyor. Yardımcısının, "Bayram ertesi ne Danıştay kalacak ne de ben." diyecek kadar başı dönmüş, grup başkan vekilinin "Anayasa'dan Türklük kavramını çıkaracağız." diyebilecek kadar ar damarı çatlamış. Memleket ise nereye yuvarlandığının farkında bile değil.
Grup toplantısında son padişah, iki yanına konulmuş cam ekranlardan, küfretmekte mahir ellerce hazırlandığı belli metinleri bir sağa bir sola sallanıp okuyor. "Oğlum ben sana padişah olamazsın demedim ki.." diyecek bir babası da olmadığından, salladıkça sallıyor. Memleketin içinde yüzdüğü ekonomik sorunlar, işsizlik, işi olup aç olanlar hakkında söyleyebileceği laf olmadığından, yıllardır ilk defa adam gibi muhalefet yapanlara yüklendikçe yükleniyor. Hedef saptırmak, asıl emellerine ulaşmakta her yolu mübah sanan zihniyetlerine maske takmak için ortaya saldıkları "Açılım" rüzgarının sonuçlarının nereye vardığını gördükçe hırçınlaşıyor, hırçınlaştıkça da saldırganlaşıyor.
Son padişah, İzmir'de, Çanakkale'de oluşan infiallerin baş iki sorumlusunun önde gideni olduğunu unutup, memleketin en demokrat bölgesine "faşist" yaftası asılmasına göz yumuyor. Ya, buna mal bulmuş mağribi gibi sarılan, tatlısu aydınlarına, çakma demokratlara, yalaka yazarlara ne demeli? Bre beyni buruşmuş kazmalar, padişahın ele geçiremediği tek bölge olan İzmir'e "faşist" diyebilen maymun gönüllüler, Ege insanının da bir sabrı olduğunu, açılan pkk bezlerini, halkın üzerine sürülen arabayı görmezden mi geliyorsunuz? Veya, terörist başının hücresi küçüldü diye ortalığı cehenneme çeviren veletlerin birer demokrasi havarisi olduğunu mu sanıyorsunuz? İzmir'de Çanakkale'de yaşananları tasvip etmek mümkün değil ama birader evi soyan hırsızların hiç mi kabahati yok? Adama Cumhuriyet mitingi yaptı diye darbeci, ergenekoncu diyeceksin, CHP'den vazgeçmedi diye yalnız bırakacaksın, Avrupa'ya yakın diye gavur diyeceksin, yetmeyecek, zafer işaretleriyle, pkk bezleriyle korna çala çala dolaşan parti konvoyunu protesto etti diye bir de "faşist" diyeceksin. Asıl faşist, tek adama boyun eğdiğin, polis devletine teslim olduğun, hukuku nalıncı keserine çevirenleri alkışladığın, Türk milliyetçiliğinin karşısına Kürt milliyetçiliğini koyduğun için, sensin, sen!
...
Hep kötü şeyler olmuyor tabi memlekette. kendini bu öngörüsüz, hesapsız yönetim batağından kurtarabilmiş birkaç yerleşim yerinde çok güzel şeyler de oluyor. Seferihisar'ın çiçeği burnunda Belediye Başkanı sevgili kardeşim Tunç Soyer ilçesini, Dünya üzerindeki 18 ülkenin, 120 yavaş şehrinin peşine, hem de denetlenmeye bile gerek bırakmadan, taktı. Yok, öyle kolay değil "Sakin Şehir (Cittaslow)" olmak. Sakin şehir, yaşamak, çalışmak ve ziyaret etmek için ideal yer olmak anlamına geliyor. Yerel üretimi destekleyen, çevreyi gözü gibi bakarak koruyan, ziyaretçilerini yaşamın parçası olmaya zorlayan, kısacası insan gibi yaşamayı öngören yöreler sakin şehirler. Sanırım sevgili Tunç, öncelikle İzmir'i faşist(!?) ilan edenleri bekliyor ilçesine. Belki insan olduklarının farkına varırlar diye. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Güzelin Ardında : Bertan Onaran ALEVİLER VE CUMHURİYET |
|
Onur Öymen'in Meclis'teki konuşmasından sonra koparılan fırtınayı izlediniz, izliyorsunuz. Bu konuda iki çarpıcı ileti aldım; biri sevgili dostum Cengiz Özakıncı'nın aşiretler, ağalık, toprak dağıtımı konularında Mustafa Kemâl Atatürk'ün nasıl bir çözüm düşündüğünü özetliyor; öbürünü devrimci öğretmen Hatay Devrim gönderdi; o da Aleviler ile Cumhuriyet, dolayısıyla CHP arasındaki ilişkileri irdelemiş.
Hatay Devrim, genel olarak hemen hepimizin iyi kötü bildiği şeyleri özetliyordu: Aleviler, Orta Asya Türklerinden beri süregelen Şaman inancını, törelerini, tapınmasını sürdüren Anadolu Türkmenleri. Anadolu'da Osmanlı'nın egemen olmasından sonra, kendi bağımsız yaşamlarını sürdürebilmek için sürekli çatışmış, ayaklanmış, kıyıma uğramışlar.
Osmanlı, gücünün yettiği yerde, onları denetim altına alabilmek için, götürüp Kürt aşiret reislerinin buyruğuna sokmuş; bunun sonucunda günümüzde Türkçe konuşan Türkmenler ile Kürtçe konuşan Aleviler ortaya çıkmış.
Mustafa Kemâl Atatürk, hem bütün dünyayı, o arada Fırat-Dicle vadisinin, Musul bölgesinin değerli doğal kaynaklarını tekeline almak için akla gelen gelmeyen bütün oyunları çeviren Avrupalı sömürücülere; hem saraylarındaki bencil yaşamlarını sürdürebilmek için gerekirse şeytanla bile işbirliği yapmaya hazır Osmanlı sarayına karşı giriştiği savaşta kuşkusuz Alevilerin büyük desteğini almış.
Şaman töresini sürdüren gerçek Alevilerin Irak, İran Şiilerinden en büyük ayrım ve üstünlüğü, kadına gösterdikleri saygı; toplum içinde kadına verdikleri yerdir biliyorsunuz.
Atatürk'ü gerektiği gibi anlamalarında, verdikleri sağlam destekte bunun belirleyici etkisi var; Mustafa Kemâl'in daha sonra giriştiği büyük devrimde de baş köşeyi kadının toplumdaki, dünyadaki önemi; her şeyden önce kadınları eğitip aydınlatma tutar.
Cengiz Özakıncı'nın özetlediği bilgiler, toprak ağalığını, aşiret reisliğini, aşiret törelerini gözler önüne serdikten sonra, bu çemberi kırmak üzere ilkin Tek Tanrılı dinlerin getirdiği yeniliklerini anımsatıyor; sonra, kulları yurttaşa çevirmek üzere Mustafa Kemâl'in düşündüğü yönteme değiniyor.
Daha 1927'de, genç ve ateşli Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin yerinde önerisiyle, Van'da önce bir lise, ardından üniversite açmaya girişiyor; 1936, 37, 38 yıllarında Meclis'i açış konuşmalarında, öncelikle topraksız köylülere toprak dağıtımına; daha da önemlisi, bir çiftçi ailesinin geçimini sağlamaya yetecek toprağın hiçbir durum ve koşulda bölünüp satılmaması için yasal önlem alınmasına ayırıyor.
Ama daha 1925'te, Cumhuriyetimizin kuruluşundan topu topu iki yıl sonra, bir partinin çatısı altında toplanıp tüzüklerine bütün limanların serbest ticarete, dolayısıyla denize döktükleri Avrupalı, Amerikalı sömürücülere açılmasını isteyen eski silah arkadaşları(?) Atatürk'ün bu temel devrimini yaptırır mı? Yaptırmamak için, İzmir'de denedikleri gibi, gerekirse onu öldürterek buna engel olmaya çalışacaklardır kuşkusuz.
10 000 yıllık ataerkil zorbalığı, 2000 yıllık dinsel baskıyı, 300 yıllık anamalcı barbarlığı aşabilmenin tek yolu bütün ayrım ve ayrıcalıkların temeli olan kadın-erkek eşitsizliğini yok etmektir; sevgili Atatürk, ömrü yetmediği için, bu hedefe bütünüyle varamadan ayrıldı aramızdan. Onun yaktığı meşaleyi kapan başka bir önder, Fidel Castro, 50 yılda kusursuz ulaştı bu amaca, hem de neredeyse aynı süredeki acımasız, amansız ABD kuşatmasına karşın.
Zavallı Amerikalı, Avrupalı sömürü tutkunları, bıçağı bizimle kendi karınlarına da sapladıklarını görüp algılamayıp hâlâ hem Kürtleri, hem Alevileri kaşıyor, kışkırtıyor. İşi gücü bırakıp öbek öbek Diyarbakır'a, Tunceli'ye koşuyorlar.
Geçen gün bir yazısında sevgili Serdar Ant'ın da değindiği gibi, PKK'ya köy, mezra bastırmanın Kürtlerle Türkleri kapıştırmaya yetmediğini gördüklerinden, şimdi işbaşına getirdikleri insanların ve 21. Yüzyıl'da 50 köyün insanlarını köle olarak pençesi altında tutmayı demokrasi diye sunan toprak ağalarının suçoktaklığıyla iki topluluğun analarının acılarını son kerteye çıkartarak sonuç almaya çalışıyorlar.
Hatay Devrim, iletisinde: Aleviler Cumhuriyetsiz, Cumhuriyet de Alevilersiz olmaz, olamaz! diyor.
Sürdürülen bütün karartmalara, kışkırtmalara karşın, dilerim güzelim Anadolu topraklarında yaşayan insanların hepsi bu temel gerçeği unutmaz, ona göre davranır.
Bertan Onaran bertanonaran@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan Benim Adım... |
|
Düşsüz yağmur sokakları...
Sokaklara prangalı aşk...
Düşüm aşk... Aşkım düş...
Bir masal şimdi denize çıkan sokakların kokusu... Masalımdan kanatlanan adından dökülen ışıltı, yıldız alacasından çalıntı...
Seni sarmalayan bu papatya uykularda, saçların gülüşünü kıskanır. Kıvrımlanır gece dudağının kenarında...
Gamzenden taşar düş...
Düş... Sokak sokak... Adını döktüğüm çiçek tohumları filizleniyor bu bahar girizgâhında güzün...
Toprak kokuyor yüzün...
Yüzün mektup mektup sararmıyor bu yaprakların ardı sıra...
Sokak; deniz kokulu...
Dalga seslerini iliştirdiğim eteklerimi değdiriyorum rüzgâr öpüşüyle, turunç düşlerine...
Düşlerin; çocuk...
Gözlerimden akıttığım gece, avuçlarında kum, gülüşünde kanat çırpan yitik yaz...
Yeşilin değdiği tenime, turuncular akıtıyorum..
Gece ıssız, sokak; toprak kokusu...
Yağmur sonrası bekleyişlerimde deli mavi heyecanlar bu gece...
Üzerime geçirdiğim soluğundan taşıyor şehir ışıkları, kimsesizlik renkleri, tortusu yalnızlığın...
Kanatlarıma dokunan parmak uçlarında; mevsimler kadın, kentler kokusu, gerdanında salınan güzün...
Yorgun zamanların aynaya bakan kanatlarıyım bu eylül sonu nefeslerinde...
Sözlerin kırık bu hazan, baharı sayan heyecanlarımda nazlanması yarınsız havalanışlarımın...
Katmerlenen düş; portakal kokusu...
Dizlerimden bırakıyorum salıncak, kalp çarpıntılarımı...
Duasız geçirdiğim günler, ertesi gün tesellisi sevdamın...
Bulutlara karışıyorum, denizlerden tuz aşırıp saçlarına takıyorum sonsuzluğu...
Kanat çırpıyorum, gün düşlerine gecesiz yanmaların...
Boyuyorum portakal ağaçlarını, renk aşırıyorum şiir kokan dudaklarından...
Müziğinden taşıyorum, ıslanıyorum gözlerinde, savuruyorum iklimleri avucuna, bu tenimi yalayan rüzgârla öpüyorum tutuşlarını çocukluğun...
Kanatlanıyorum sana en yakın dünden...
Mesafedeki tek gerçeklikten doğuyorum gece üçe varırken... Gerçeklik gerdanında salınan tebessümü gökkuşağının...
Güneşin portakal kokmaya başladığı saaatlerde, basıyorum kuma ve gecenin yıldızlarını saçıyorum kadın masallardan...
Benim adım,..
..Kelebek...
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci Ozan : Ozan Özkaracan |
öyküsünü yazamadığım şehre;
... Ve bir şehir yayılır dağ yamaçlarına gökten kudret alırcasına, sanki eskiçağ tanrılarıyla iç içe, birlikte yaşarcasına.. Milyonlarca hayat tutunmuş yamacın topraklarına, kim göğe kök salmış, kimi kısırlığıyla kurutmuş toprağı...
Atina, öyle bir öğreti ki, ruhum daha önce uğramıştır mutlaka yolculuk yaparken başka başka hayatlara.. Yoksa, başka hangi neden açıklayabilir ki, ruhumu çarpan şehre dair tedirginliği ..? Kaç şehri tanımlarken, tıkanır ki insan..? Hayatsız, olaysız, anısız, kısaca kayıtsız kaç şehirde yol alır...?
Alfabesini bilmediğim bir ülkenin, adını bildiğim başkenti.. Sevdamın gençliği, bir sonbahar gençliğin kafa karışıklığı ve durmaksızın akan şehir trafiğine karışmış derin sessizliğim...
Atina, seni hep bir yerlerden alıp hiçbir yere götürüp, kaybeden şehir.. Bir şehrin kalabalığında, ya da tenhalığında kaybolma hissi, kim bilir, belki de bu şehrin en kısa özeti...
Bedenim korktu şehrin gecesinden zaman zaman, tekin değildi bazı gece sokak resimleri, tehlikeliydi fonu karanlık gecenin.. Neden korkutur şehirler..? İnsan neden motif motif işler tehlikeyi her büyük şehre..? Ara sokaklarda, büyük meydanlarda, otoparklarda ve otobanlarda gece yarıları neden tekinsiz geçer...?
Tanrı ruhlarının koruduğu şehir, Poseidon'un hayat, Athena'nın adını verdiği mitoloji ülkesi.. Anlatacak kadar yakınlaşamadığım, tanışamadığım şehir, eskimiş binaları yorgun, sokakları yabancı şehir.. İnişli ve çıkışlı, dik yokuşlu şehir, belli ki zorlukla yoğurup, büyüten şehir...
Sanki eski günlerine özledikçe darılan bir şehir.. İçine dönük, dışına barışık, hüznünü kendi dalında solduran şehir.. Sarı şehir, türküsü hüzünlü, dansı buruk, meyi keskin, baş döndüren şehir...
Bana düşmanlığın başkenti diye öğretilen ama beni dostça bağrına basan, tanrısal gizemin koruduğu, kolladığı şehir.. Tanrı yataklarında uyuduğum, Erosun gölgesinde seviştiğim şehir.. Koynunda her yaşananın ilk olduğu, bakire Athena'nın bakir şehri...
Aşka inancın yittiği şehir.. Atina, yabancılaştığımız, sıfatlarımızı kaybettiğimiz şehir.. Ve yok olmaya yüz tutuşa yolculuk eden, akışkan şehir...
Ozan Özkaracan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ISLAK
Kasım'ın 03'ü. Ada bebek dünyaya geldi, hoş geldi. Dede oldum Ağabey.
Eşim içeriden sesleniyor:
- " Bey, Ada altını ıslatmış; bez getir-ıslak mendil getir-elma yağını getir!"
- " Tamam getiriyorum, ıslak imza hakkındaTV. de tartışma var, konuşmacılar bu mevzuu bahisin altını bağlasınlar, hemen geliyorum!
Mecburen kalktım . Konu derinlerde -iyice derinlerde ise eğer, izahı çok zor olur; bir türlü altını bağlamak mümkün olmaz. Netice-i kelam insanı soğuk soğuk terletir, soğuk soğuk terleyen insanın ise alnı ıslak olur.
Bilmezmisiniz, gözlerin ıslaklığı hüznün işaretidir. Az biraz vicdanı da titretir. Gözlerdeki ıslaklığın en güzeli sevda kokanıdır. Cem Karaca -ıslak, ıslak-şarkısında ne güzel ifade ediyor:
" Gecenin nemimi düşmüş gözlerine
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle
Saçını dök sineme derdini söyle
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle . "
Islaklık zeminleri kaygan yapar. Yere sağlam basmazsanız eğer sağa -sola saptırır ve dahi çarptırır. Ol sebeple " Beraber yürüdük biz bu yollarda" derken önemli olmasa da " Beraber ıslandık biz bu yollarda" diye devam ederken temkini elden bırakmamalıyız. Hani yağan yağmur yolları sabun gibi kaydırır. Bu durum vaziyetini kavramayanlar öyle kaymışlardır ki yoldan çıkmışlardır. Niyekine ?Ağabey , beraber yürürken kolkola -bedene destek de vererek yürünür. Ne zaman ki yağmur yağar, herkes yanındakinin kolundan çıkar, evel ahir itiş kakış ta başlar. Daha az ıslanmak için bir çırpınış olsa da bu hiç fark etmez. İmdii bu lafı böyle uzatıp eveleme gevelemeye gerek yok. Haydaa-ne var çayda!Yazının demi de böyle tutuyor , yazanın bir günahı yok!
Yazının demi tutunca gerçek bir hikaye de farz oldu:
Devr-i şahanelerinde Valilik özel kaleminden kışın çok ağır ve soğuk geçeceğinden bahisle Muhtarlara bidirimde bulunmaları için süre verilir:
Kullandığınız yakıtın cinsini, kod numarasını ve stok durumunu acele bildiriniz.
Erzurumlu bir köy muhtarı da hemen Ankara'ya cevap yazmış: 'Yakıtımız pohtir. . . Kod numarası yohtir. Stokumuz ise çohtir. '
Aklıma takıldı, sene 1959 mevsim kış, İstanbul'un kışlarını o yıllarda yaşayanlar çok iyi bilirler. İçimizi ısıtmak için Yenikapı -Gençlik birahanesinde Güzel Marmara şarabının şişesinin 35 kuruş olduğu günlerde kafayı ıslatmak! Şarkılarla-şiirlerle dağılır gider yürüye yürüye Laleli-Beyazıt-Çarşıkapı-Cağaloğlu güzergahında ilk önce Koska helvası, sonra acılı turşu suyu nihayet yurda ulaşırdık. Guruptan birisi Divanyolu'ndaki fırından yeni çıkmış ekmeği alırken bir diğeri yurttan tencereyi alır Piyer Loti aralığındaki büfede iki üç sosis ve bol döküm salçasını koydurur şarabın üstüne midemizi cilalardık. Ne iyi de etmişim , şimdilerde yasaklara boğuldum. Ancak yazınca yemiş içmiş kadar oluyorum, çok görmeyin.
Sevgili Kahveciler, Tanrı sizi ıslak zeminlerden korusun! Sizi ıslatmak için teşebbüs edenlerin amellerini -fiillerini engellesin! Amin diyen dilleriniz damaklarınıza yapışmasın, ağzınız kurumasın ; daim ıslak kalsın!
Yazımı okuduğunuzda not verirken sizlere yaptığım bu dua kıyağımı göz önüne alın, emi?
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş Vali yemeği! |
|
Yiyorlar, içiyorlar...
iyi de
Parayı kim veriyor?
Resmi,dini fark etmiyor
Her bayramda yapıyorlar bunu
Vali çağrıyor herkesi
Daire müdürleri,parti il başkanları falan filan
Bir sürü katılıyorlar işte
Niye bu?
Birbirinizi yeni mi görüyorsunuz?
Bayramlaşmaya bayramlaşın da
Milletin parasıyla yapmayın bunu
Osmanlıdan kalan bir gelenek yapılan
İp gibi sıralaya dizilmiş bir yığın erkan-ı umumiye
Bir o kadar da " saygı korosu (!) "
Valiyle bayramlaşan sanki cennete gidiyor
Ya da gökyüzüne falan deyiyor bir yerleri
El sıkma Kuyruğu dersen,
beceriksiz hükümetlerin "yağ kuyruğuna benziyor!"
Bunu her hükümet döneminde yapıyorlar
AKP,MHP ya da CHP fark etmiyor.
Bayramlaşma;
Devlette mecburi hizmet gibi olmuş!
Vali davet edecek,yerel yöneticiler gelecek
Yenilecek,içilecek
Fatura devlete kesilecek
Yani millete...
Valiler o kadar çok istiyorsa ziyafet vermeyi,
Maaşlarından ödesinler de görelim.
Aslında Çok görmemek lazım
Cumhurbaşkanı,başbakan,bakanlar ve genel müdürler
Devletin kim tutmuşsa bir yerinden
Havasını atıyor illaki
Boşuna mı konuşmuş atalarımız
"Balık baştan kokar!"diye.
Valiler de işte bu yüzden uyuyor töreye
Şimdi anladınız mı benim
mükellef olmamak için yaptığım mücadeleyi
Kazandığım üç kuruştan verdiğim vergiyle
Pasta,börek ve yağ,bal keyif yapacaklar
Yani Mete cereme çekecek,
Hacivat Karagöz'ü sevecek (!)
Var mı öyle üç kuruşa dört köfte menümüzde?
Hem dibini oyacaksınız!
hem de " Yaşasın Cumhuriyet..."
Öyle mi?
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Gittiğini Hatırladım
Bir balıkçı barınağı kıyısında oturuyorum
Fonda, hoş bir ses eşliğinde
Birbirine aldırmayan melodilerde
Güzel bir şarkı dinliyorum
Sen yoksun…
Vakit aynı vakit biliyor musun?
Yâda dur dur...
Ben hatırlıyorum
Galiba her vakit aynı vakit aslında
Öylece oturuyor, fondaki müziğe eşlik ediyorum
Ve her akşam aynı yerde oturduğumu fark ediyorum
Sonra canım burada durmak istemiyor
Yürüyorum usul usul fenere...
Saat zaten almış başını gitmiş
Akşamla gece yarısı arasında bir vakit
Bende başımı alıp gidiyorum
Nereye mi?
Dedim ya, fenere...
Dalgalara kulak veriyorum
Orda da yoksun biliyor musun?
Ne tuhaf orada da... Yoksun...
Bak yine sabah oluyor
Güneş bu, derdi yok, tasası yok
Bir başına koca dünyaya yetiyor
İnadına hep aynı vakit, doğuyor ve batıyor
Şimdi hatırladım gittiğini
Biliyor musun, hep bu saatlerde hatırlıyorum
Beni bırakıp gittiğini
Güneş, Ya ışığımın sen olduğunu bilmiyor
Ya da gittiğini hatırlamıyor
Ama ben hatırladım gittiğini
Dedim ya, burada sabah oldu
Bende akşam devam ediyor...
Mustafa Murat Kaygusuzer
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|