Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.709

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 18 Aralık 2009 - Fincanın İçindekiler


  • HER YARA KABUK BAĞLAMAZ -4 (SON) ... Seyfullah Çalışkan
  • HASTA ... Hamdi Topçuoğlu
  • İmparator Şehrin Sonbaharda Ölümü ve Biz ... Nevriye Hamitoğlu
  • A'dan Z'ye İhaleler ... Ahmet Şeşen
  • TKP'den Örnek Eylem! ... Cüneyt Göksu


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Deprem geliyor farkında mısın ey İstanbullu?!..


    Merhabalar

    32. günde kadınlar vardı. Açmayı kapatmayı konuştular iki saat boyunca. İki gazeteci, bir profesör, bir avukat bir de kapatılmış vekil işin içinden çıkamadılar. "Kapatıp mı saklasak, kapatmasakta mı saklasak?" kapatıp sonra açsak, hatta kapatır gibi yapıp bir kanun değişikliğiyle yeniden açsak bile dendi. Hepsine eyvallah. Zaten sorun da burada. Herkes haklı. Özeleştiride bulunan kimse yok. Kapatılan vekil bile kendi vekilliğini unutup suçu sorumsuz(!?) vekillere atmakta bir behis görmedi. Muhataplık konusu ise başka alem. Bir görüşme olmalı, tamam, tamam da kim kiminle görüşecek belli değil. Kapatılan vekil hanım bir tarafın pekeke olmasında ısrarlı, diğeri, haklı olarak, önce pekaka silah bıraksın diyor. El cevap "Operasyonlar da durmalı." Al işte. Sen devletin ordusu ile dağdaki teröristi ya da kapatılan vekil hanım tabiriyle gerillayı aynı kefeye koyup eşitlersen, baştan duvara toslarsın, tosladın da. Hep dedik, yine diyoruz, kapatmak çözüm değil. Ama tek taraflı fedakarlık istemi de doğru bir yaklaşım değil. "Ne'kâ ekmek o'kâ köfte" özdeyişini herkesin bir kenara not etmesinde yarar var. Neyse...

    ...

    Deprem geliyor biliyor musun ey İstanbullu?!.. Başka başka şeylerle uğraşmaktan duymadık belki ama adamlar zamanın daraldığını söylüyorlar artık bağıra bağıra. "Ne önlem aldık?" diye sorulan her yetkili, yetkisiz sorumsuz şube personeli gibi davranıyor. Rakamlar telaffuz edilince acı gerçek su üstüne çıkıyor. Mesela, İstanbul'da depreme maruz kalacak bir milyon altıyüz bina var deniyor. Bunların bir millyonu deprem yönetmeliğine hiç uygun değil diye de ekleniyor. İyimser bir hesapla bu binaların %95'i yıkılmaz ayakta kalır deniyor. Peki geriye ne kalıyor? Elli bin bina. Her binada yirmi kişi yaşıyor desek, bilanço bir milyon kişi. On kişi yaşıyor desek, beşyüzbin kişi enkaz altında kalabilir sonucu çıkıyor. Haydi gelin siz bu gece rahat uyuyun bakalım.

    ...

    Bir yaşıma daha girdim diyeceğim, ihtiyarlarım diye demiyorum ama küçük dilimi yuttum görünce. Can Dündar Mustafa filmi nedeniyle Atatürk'e hakaretten yargılanacakmış. Bir işgüzar savcı daha magazin bülbülü olmaya karar vermiş olmalı. Ayıptır, günahtır, bu millete hakarettir. Atatürk'e soykırımcı, katil diye Meclis kürsüsünden ima yollu bağıranlar göbeğini kaşıyacak, Dündar yargılanacak öyle mi? Bir de hapse tıkın tam olsun. Demokratik açılım bu savcılarla mı yürüyecek? Gerçekten anlaşılır, yenilir yutulur gibi değil. Kalın sağlıcakla.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Seyfullah Çalışkan

     Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


      HER YARA KABUK BAĞLAMAZ -4 (SON)

    Nedenini bilmiyorum ama ben insanları sevmiyorum. Özellikle de erkekleri. Onlar her zaman kolayı seçerler. Biraz sıkıntılı bir şeyle karşı karşıya kalsalar anında toz olurlar. Zor zamanlarda hiç yanınızda olmazlar. Ağabeyim de öyle yaptı. Önce azar azar sonra tamamıyla yaşamımızdan çıkıp gitti. Babam gibi… Annem ile birlikte yapayalnız kaldık. "Yeter ki mutlu bir yuvası olsun. İyi olduğunu bilelim bu da yeter diyordu," annem. Evliliğinin ikinci yılında bir kızı oldu. Şeker gibi tatlı, çiçek gibi güzel küçük bir kız. Doyasıya sevemedik, koklayamadık ama olsun. Yeter ki ağabeyim evinde mutlu olsun.

    Paraya pula değil sadece insana ihtiyacımız vardı. Ben çalışıyordum Ekmeğimiz, aşımız vardı. Ağabeyimin yokluğuna da alışmaya başlamıştık. Bir gece sabaha karşı önce telefon çaldı. Ardından kapımız çalındı. Ama buna kapı çalmak denemezdi. Kırılıyor sandık. İki polis merdivenlerde bekliyordu. "Levent Kutsalı burada mı?" diye sordular. Annem ve ben donup kalmıştık. Ağabeyimin polisle ne işi olurdu. Çocukluğunda komşuların camını bile kırmamış birinin polisle… Çok geçmeden bütün komşular bahçeye doluştular. Ve elbette en meraklı olanlar kapıdaydı. Ağabeyim yengemi bıçaklamış. Daha evleneli üç sene bile olmadan. Çanak çömlek patlamış. Sonradan bin ayrı sıkıntı, bin ayrı dertle boğuştuklarını öğrendik. Hiçbir şeyden haberimiz bile olmamış.

    Önce kredi kartı patlamış ağabeyimin. Ardından evliliğinde sorunlar başlamış. Uzun zamandır ağızlarının tadı yokmuş. Bütün olan biteni babam biliyormuş meğer. Gücü yettiği, eli erdiğince para vermiş onlara, yardım etmiş Ama sıkıntılar azalacağı yerde gün geçtikçe çoğalmış. Uzun zamandır kavga gürültüyle sürüyormuş zaten evlilikleri. Ve utandığı için gelip bize söylememiş. İyi bilelim istemiş, iyi olduğunu düşünüp sevinelim. İyi değilmiş. O gece bir cinnet çalmış kapılarını. Yengemi hastaneye kaldırmışlar ağabeyim firari.

    Şükür ki yengem ölmedi. Ama tedavisi yaklaşık bir ay sürdü. Ağabeyim de üç ay sonra teslim oldu. Firari olduğu üç ay içinde biri kere bile bize gelmedi. Bir kere bile telefon etmedi. On yıl verdiler ağabeyime. Öldürmek kastıyla saldırı ve yaralamaktan... Bıçak yengemin kalbinin altından sıyırıp geçmiş. Bu yüzden öldürmeye kastettiği hükmüne varıldı zaten. Ağabeyim cezaevindeyken yengem boşanma davası açtı. Mahkeme de zaten fazla uğraştırmadan talebini kabul etti. Ne tazminat vardı, ne de nafaka. Başka bir semte taşındı. Bizimle ilişkisin tamamen kesti. Bir yeğenimiz vardı, dünya güzeli bir kız. Ama biz ona hiç doyamadık. Sarılıp koklayamadık. Yıllardır görmüyoruz. Annem ağabeyimi yaşamının merkezine oturtup beni yine kenara atıverdi. Başka bir seçeneği var mıydı kadıncağızın? Elbette yoktu. Hafta sonlarımızın hepsi cezaevi ziyaretleri için geçiyor. Cezaevinden döner dönmez gelecek hafta sonunda yapılacak ziyareti planlamaya başlıyoruz. Bizim için artık yaşam artık böyle sürecek.

    Annem yaklaştırmadığı için babam bizi görmeye gelmese de zaman zaman ağabeyimi ziyaret ettiğini biliyoruz. Son zamanlarda anneme babam konusunda kızmaya başladım. Bu inadın bizi bir yere götüreceği yok. Sokakta bir yabancıyla konuşuyorsak veya belediye otobüsünde... Neden onunla da konuşmayalım. Bunu anneme söylemeye cesaret edemiyorum. Zaten hayatta ondan başka kimim var?

    Sana çok önemli bir haberim var. Dün beni istemeye geldiler. Oğlan ağabeyimin arkadaşlarından biri… Annesini, babasını gönderdiğine göre bu işi ciddiye aldıkları besbelli. Öyle veya böyle evet diyeceğim. Aşık olmayı beklemekten sıkıldım. Artık bir yerden başlamam gerek. Belki de benim için en hayırlısı bu. Artık seninle de görüşmeyeceğim. Bunu anlayabilirsin değil mi? Ama seninle tamamen ayrılmadan önce son bir kez güzel bir şeyler yapalım. Hafta sonunda deniz kıyısında bir yere gidelim. Bu mevsim sakin olur. Küçük bir motel buluruz. Somurttun hemen ama. Yapma ne olursun? Geçmiş zamanların hatırına. Bu hafta sonu da olur. Her şeyi sen ayarla istersen, razıyım. Güzel güzel vedalaşalım. Öpüp koklaşarak, sevişerek…

    Yaralı bir serçeye su içirdim. Önce çeşmeyi açtım. Kuşun başını akan suyun altına tuttum. Hayvan çırpınmaya başladı. Boğulacağını anlayınca mutfaktan bir çay bardağı aldım. Ağzına kadar su doldurdum. Kuşun gagasını bardağa soktum. Can teslim eder ki yeniden çırpındı Su içmiyordu. Annem civcivler hastalandığında küçük bir kaşıkta aspirin eritip içirirdi. Ben gagasını açardım. Aklıma civcivler gelince serçeye de aspirin içirdim. Yarım aspirini çay kaşığı içinde erittim. Zorla boğazından aşağıya gönderdim. Ağzından beyaz beyaz aspirin tortuları geldi. Burnundan bile. Aspirin mi işe yaradı, hayvanın öleceği mi yoktu? Bilmem. Yaşadı işte… Ekmek kırıntıları yedi su içti. Bazen onu mutfağa bırakır bir yere gizlenirdim. Ben yokken mutfakta dolanır, kırıntılardan yer, sıçraya sıçraya bütün mutfağı dolaşırdı. Beni görünce hemen panikler pencerelere uçardı.

    Beni sevsin isterdim. Bana alışsın ve hatta gelip elime konsun. Avucumdan yem yesin. Alışmadı… Beni görünce çamlara uçardı. Bütün gücüyle pencereye çarpıp halının üzerine, kanepeye düşerdi. Sonradan anladım. Yıllar geçtikten sonra. Sokaklarda büyüyen bir serçe hayatta kalabilmek için iki şeyden korunmayı öğrenmeliydi. İnsanlardan ve kedilerden… Kendini camlara vurup yaralanacağını anlayınca onu salmaya karar verdim. Bahçeye çıkıp avucumu açayım, uçup gitsin istedim. Bana yakalanmamak için öylesine bir çırpınıyordu ki görünce vazgeçtim. Pencereyi açtım uçtu gitti. Ardına bile bakmadı. Hep bahçemdeki ağaca konacak. Son bir kez bana bakacak diye düşlemiştim. Okuduğum kitaplarda böyle yazıyordu. Hani teşekkür etmek ister gibi bakmalıydı. O gün anladım ki kitaplarda yazılanlar her zaman gerçek olmuyordu.

    Seyfullah
    seyfullah@kahveciyiz.biz


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Hamdi Topçuoğlu

     Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


      HASTA

    Hastayım, hastasın, hasta…
    Toprak hasta, su hasta, hava hasta…
    Çiçek hasta, arı hasta, bal hasta…
    Ot hasta, inek hasta, süt hasta...

    Bir gün ateşler içindeyiz,
    Donuyoruz ertesi gün.
    Ya ishal ya kabız
    Kan göllerinde göbek atıyoruz.

    Dinlemiyor; konuşuyoruz,
    Okumuyor; yazmıyoruz.
    Hepimiz bilgeyiz ama
    En iyi sille tokat anlaşıyoruz.

    Maşallah kuvvet,
    Elimizde, belimizde
    Dilimiz de onların emrinde
    Dizi gecelerinde çitlembik çitliyoruz.

    Grip, doktor olmuş sağlık hortumluyor,
    Baş savaşçı barış bayrağını kapmış
    Yeni avlar arıyor,
    Farkındayız her şeyin ama
    Yalakalık için bin bir bahane yaratıyoruz.

    "Keşke" ve "eğer" ler arasında
    Açız, tok gibi, tokuz, aç gibi,
    İnançsızız, inanmış; inanmışız, inanmamış gibi
    Ayağımızda donumuz yok
    Ayakyoluna tahtırevanla gidiyoruz.

    Uçaklar düşmüş, trenler yan yatmış,
    Vapurlar suya batmış
    Can verirken pusularda kuzular
    Cahile, cüppe vermiş
    Ölümlere ay bekle diyoruz.

    Herkesin ağzında birlik,
    Kandan besleniyor kardeşlik
    Hele adabeyine verilirse özgürlük
    Cümle dertler bitecek sanıyoruz.

    Kim tanımıyor ki hukukun üstünlüğünü
    Elbette hepimiz haktan yanayız
    Kimini sınırda karşılanırken
    Kimi yallardır yargılanma bekliyor da
    Adalet neyin temeli.
    Minik bir soru bile soramıyoruz.

    Oğlum "Sus!" diyor kocamış anam.
    Hastayım ve korkuyorum..
    Bana acımıyorsan çoluk çocuğuna acı
    Halkı cehennemle korkutanlara
    Cennetin senin olsun, diyemiyoruz.

    Hastayım, hastasın, hasta
    Hücre hasta, evren hasta
    Hasta ruhlarda gezinirken zaman
    Sağlıklı olmak öyle kolay mı ya!

    Not: Gelişmiş bir insan beyninin ürünü olmayıp amipli bir hastanın sayıklamasıdır, biline!

    Hamdi Topçuoğlu
    egerem@yahoo.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Nevriye Hamitoğlu

     Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


      İmparator Şehrin Sonbaharda Ölümü ve Biz

    Sonbahar... Görüntüsü bir yana, hissettirdiği ürperti ile "ben geldim" dediği zaman düşünürüm onu. Düşüncelerim uçuşur ağaçlardan dökülen kızıl yapraklar gibi. Her yaprak bir hatıradır benim için, ama tatlı ama hüzünlü ama kötü. Hepsinin ortak özelliği, ağaçtan düşmüş olmaları, yani benim yaşam dallarımdan. Toprağın üzerine öbekleşirken bakarım çokluğuna, meğer ne kadar zaman geçmiştir ömürden; hızlıca, hemencecik, hatta ben fark etmeden… Kendimi, sevdiklerimi, geçmişe gömdüklerimi ve yaşadığım şehri düşünürüm. "Ah sen İstanbul! Sonbaharda başka güzelsin! Güzel ama hüzünlü." Belki de bende böyledir bu şehir. Yaşamımın geçmiş sonbaharlarını hatırlarım ve yüreğime inen hüzünlü şarkılarda, varoluş ve yokoluşların anıları sarar belleğimi. İşte o zaman daha çok hüzünlü gelir baktığım yerler İstanbul'da, ki bu koca bir şehir, git gidebildiğin kadar…

    Yürümek… Ne kadar zor olsa da bazılarımız için zamana ve bedenin ağrılarına yenik düşüp imkansızlaşsa da gücü yetenleredir sözlerim, şu sonbaharda bir iki adım yürümek lazım sırf kendimiz için. İstanbul'un hüzünlü sonbaharında yürümek… Anlamlandırmak gördüklerimizi… Emirgan parkının kış çiçeklerinin yeni ekildiği bahçelerinde, Belgrad ormanının elbiselerini kızıla boyayan ağaçlı yollarında, rüzgarlı Çamlıca tepesinde… Üşümek oralarda ve hissetmek bedenimizi, her titreyişimizde. Yaşadığımızı, kalbimizin çarptığını biran için fark etmek, monotonlaşan hayatın günlerinden birinde. Sahillerine indiğimizde İstanbul'un, bizi takip edecek bulutlu gökyüzünde kanat çırpan kuşları. Kıyıları yalayan boğazın serin suları, kendisini hırçınlaştıran sonbahara söylenirken, martılar uçuşacak üzerimizde. Onlara attığımız bir parça simit için çığlık atacaklar, savaşacaklar birbirleriyle ve biz onların da bu şehirde yaşadığını işte o zaman anlayacağız. Onlar ki evlerimizin çatılarında sürekli seyrederler bizleri.

    İstiklal caddesinin eski zamanların kokusu ile dolan sokaklarında yürüdüğümüzde, yağmurdan ıslanan insanların renkli paltolarının altında yalnızlıklarını sakladıklarını hissedeceğiz. Koşuşturuyorlardır bir yerlere, biran önce geçici yalnızlıklarından kurtulmak için. Yanımızdan geçen bu insanların karmaşık yüzleri bizi düşündürecek, nasıl bir hayatları olduğunu, ailelerini, sevgilerini, nefretlerini, dertlerini, hatta yüreklerindeki kötülükleri, iyilikleri merak edeceğiz ve kendimizle kıyaslayacağız belki de. Kalabalıkların arasında dolaşan kedilerin soğuktan titremeleri ve açlıktan miyavlamaları hüzünlendirecek bizi, onları da düşüneceğiz, şehrin gece bekçileri olduklarını…
    Ağaçları çırılçıplak yapan rüzgar, bir iş başarmanın rahatlığında yanıbaşımızda olacak biz yürürken. Nerede olursak olalım, yol gösterecek bize hayatımızı daha iyi düşüneceğimiz yerlere yürümemiz için. Yağmur yağacak ve ortaya çıkaracak içimizdeki "biz"i. Belki de dua edeceğiz her damlanın günahlarımızı yıkamasını, bahara daha yeni yüreklerle girebilmek için. Bazen de düşüneceğiz sonbaharın bize hatırlattığı ölümü. Özellikle İstanbul'un mezarlı semtlerinden geçerken?

    Her yer hüzünlüdür sonbaharda. İstanbul, bir tiyatro sahnesi… İki perdelik oyunun birinci perdesinde: "İmparator şehrin sonbaharda ölümü." İkinci perdesinde: "Rengi solan şehrin ağlayan rüzgarı" adlı oyun. Seyirciler ise bu şehirde sonbaharı bile bazen fark edemeyen "biz".

    bana "yaz!" dediler İstanbul'u.
    düşündüm de yazmaktan korktum bu şehri.
    o kadar çok şey var yazılacak ona dair,
    yazsam eksik kalacak sözcüklerim.
    "ne haddime? dedim.
    bir de öyle hüzünlü ki şu sonbaharda,
    ona dokunmak istemedim.


    Nevriye Hamitoğlu
    nevriye.h@hotmail.com



    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    7 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Ahmet Şeşen

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


      A'dan Z'ye İhaleler

    Çoğunun bildiğiniz şeyler olduğunu düşünmeme rağmen yine bir Araştırmacı-Gazetecilik örneği gösterip sizleri İHALELER konusunda aydınlatmak istedim..

    İhale A :
    Anasını sattığımının ihalesi de denebilen bu ihaleye katılma şartları arasında mutlaka ananızı da yanınıza almanız gerekiyor.

    İhale B :
    Önce ballandıra ballandıra anlatılan sonra da babalar gibi satışların yapıldığı bir ihale tipi. Bu tür ihalelerde bir babanız yoksa genellikle babayı kazanırsınız.

    İhale C :
    Beklenmedik bir günde ve bir anda başınıza "Ceee !" biçiminde gelebilen bir ihale sistemi.

    İhale D :
    Ekseriyetle; arkaya dolanarak yapılan ihale şeklidir. Geri dönüşler olduğu zaman tekrar tekrar denenir, türküsü bile vardır : Dolana ay dolana...

    İhale E :
    Efendim ne olur, ne olmaz bu konuda konuşmayalım türünden bir ihale. "Eee ?" biçiminde uzayıp gidebilir.

    İhale F :
    Genellikle uzaktan yürütülen bu ihale sisteminde zaten kimin kazanacağı daha en baştan tedavüle girmiş akçelerle bellidir. İhaleye fesat burada karışır.

    İhale G :
    "Gına" getirten bir anlayışın sonucunda yapılan ihalelerdir. "Geberesiceler !" dışında bedduadan öte bir şey gelmez elinizden...

    İhale H :
    "Haydan gelen huya gider" deyişiyle göze batan bir ihaledir. İtiraz yapılmaz, itirazlara "Hade hade hadeee !" arabesk şarkısı eşliğinde cevap verilir.

    İhale İ :
    İlişkisel ihalelerdir. İstediğiniz kadar işkillenseniz bile işlem çoktaaan tamamlanmıştır.

    İhale K :
    Karalama tip bir ihale şeklidir. Önce karalanacak bir müessese bulunur, kalemşörlerin kılıçlarını çekip karalamaları beklenir. Karalama başarısızlığa uğrayacak olursa kıvırma yöntemi devreye girer.

    İhale L :
    "Bu ne perhiz ne lahana turşusu" dedirten ihale örneğidir. Genellikle laleler tarafından icra edilir.

    İhale M :
    "Madem öyle, işte böyle !" tipi, biraz intikam duygularıyla yapılan militan ihalelerdir. Memleket söz konusu ise; tüm ihalelerin teferruat olacağı herkesin malumudur.

    İhale N :
    Kimsenin birşey anlamadığı ihalelerinin başında gelir. "Neee ?" şeklinde sorulsa bile "Ne neee ?" biçiminde cevap verilerek savruşturulur.

    İhale O :
    Taverna türü bir ihaledir, "Oooo, aman da aman, kimler katılmış kimleeer ?" biçiminde, klavyenin sesi kısılarak ve fakat cıs-tak temposu arttırılarak anons edilir.

    İhale P :
    "Pes doğrusu, bu kadar da olmaz !" dedirten ihalelerin başında gelir.

    İhale R :
    Rezaletin son perdesine doğru giden ihalelerdir. Ne yazık ki; resmen sergilenmektedir.

    İhale S :
    Serbest ihale türüdür. Herşey serbest kürsüden, salvo atışı şeklinde seyyanen yapılır. Seyirciye oynanır, mangalda kül bırakılmaz, seviyeye bakılmaz, "Ses getiriyor mu ?" özelliği aranır.

    İhale T :
    Taa ki; "Türkiye ihale edilemez" maddesi nedeniyle toptan iptal edilene kadar denenmeye çalışılan iihalelerdir.

    İhale U :
    Usul usul, etrafı bulandırmadan yapılan ihalelerdir. Uslanma kriteri aranmaz.

    İhale V :
    İhalenin ekleri olan vesikalardır. "Ve" biçiminde hiç düşünülmeyen detaylar bu bölüme eklenmiştir. "Velev ki !" şeklinde caydırıcı hususlar bu vesikalarda belgelenir.

    İhale Y :
    Daha çok medya işleriyle ilgili yapılan ihalelerdir. En düşük teklif verme esası bu tip ihalelerde "en yüksek yağcılıklar ve yağdanlıklar" şekline dönüştürülmüş olup liyakat gerekmemektedir.

    İhale Z :
    Uykunun "Zzzz !" biçiminde en derin olduğu halde yapılan ihalelerdir. Bir kere yapılırsa başka hiçbir ihaleye gerek kalmaz, külliyen işlem tamamdır. "Şşşşttt, kime diyorum, alooo ..?"

    asesen@kahveciyiz.biz


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.
    Cüneyt Göksu

     Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


       TKP'den Örnek Eylem!

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metrobüs'e %30 zam yaptığında, TKP'li gençlerin öncülük ettiği sıkı bir direniş ve eylemle karşı karşıya kaldı. Eylemlerin arkası geldi ve diğer partiler, STK'lar da benzer tepkileri gösterdiler. "İstediğimizi yaparız, nasılsa kimse tepki vermiyor" anlayışındaki kent yönetimi eylemli tepkileri vatandaşın haklı olduğunu söyleyerek geri adım atacakmış gibi davrandıysa da söz konusu zam hala geri alınmadı. Özellikle gençlerin öncülük ettiği, halkı da içine katmaya çalıştıkları ve ısrarla sonucun izlendiği bu eylemler dizisi -oldukça bölgesel ve çok özel bir konuda dahi olsa bile- bütün ülkeye örnek oldu.

    Bu örnek gösterdi ki bu ve benzeri konularda her ilçede, ilde, bölgede yani ülkenin bütün yeleşimlerinde ideoloji, etnisite, dil, din, vb ayrım gözetmeksizin, ortak olarak "acı ve sıkıntı çektiğimiz" konuları tespit edip üzerine gitmeyi sağalyacak bir enerjiyi gerektiriyor. Bunların bazıları küçük boyutlu olabilir, ama aslolan sonuç almak ve üzerimize gelen, ezen, tüketenlere karşı mevzii kazanmak değil midir?

    İşte bana "sıkıntı ve acı" veren bazı uygulamaları liste başı olarak yazıyorum; kalanları da siz ekleyin;

    1) İlköğretimde, sağlık harcamalarında alınan "katkı payı" haksızdır, yanlıştır, kaldırılmalıdır.
    2) İstanbul'da belediye otobüslerinde şöförlerin otobüs içinde Akbil'i olmayanlara sattıkları kontör için aldıkları ek para haksızdır, yanlıştır. Bu paranın kime gittiğiyse tam bir muamma.
    3) Avrupa'nın belki de dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmak enayicedir.
    4) Hiç kullanmadığınız sabit telefona ayda 12-15TL para ödetmek soygunculuktur. Ülkenin en karlı tek kitini özelleşirmeye kurban ettikten sonra, saçma sapan kampanyalarla onu yeniden çekici hale getirmeye çalışmaksa ayrı bir saçmalıktır.
    5) Yıllardır biriken işsizlik fonunun Hazine'ye devri ise haksızlığın önde gidenidir.
    6) ...

    Cüneyt Göksu
    Cuneyt.Goksu@Gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Gülendam Oğuz


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    Tanrı Ölürken Öleceğim

    *istediğim gibi bitmiyordu hiçbir film

    bir zerreye bir evreni sığdırırken
    harflerime bulaşırken sesler
    ve seslere sızarken anlamlar
    içime kaçmıştı Tanrı
    sesini duydum en sessizliğimde.

    yeterince aç değildi insanlar
    yeterince susamamışlardı
    özgürlüğe.
    savaşa susan barışsal dudaklarından
    bir yalan daha döküldü tarihe.
    varla yok arası katliamlardı zafer kutlamaları
    birinin kaybedişiydi kazanmanın sarhoşluğu
    Tanrı içimde bir kez daha ölüyordu
    her şair bir şiir büyütüyordu.

    bir bebek çığlığı daha düşüyordu geleceğe
    vazgeçiyordu geçmiş bir ihtiyarın gözlerinden
    vazgeçiyordu insan sevmeklerden
    içimden susuyordu Tanrı
    sesime sükutu çarpıyordu.
    ölümler büyütüyordum içimde kanımla beslenen.
    her nefese bir katil düşürüyordu gözlerim
    en derinime gömerken Tanrıyı
    nihayete ereceğim..

    Sema Enci

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Melancholy Man
    Moody Blues









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20091218.asp
    ISSN: 1303-8923
    18 Aralık 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com