|
|
|
Editör'den : Kaz olduk, yolunduk?!.. |
Merhabalar
Pazartesi günü sabık eş başkan Türk'ten sitayişle bahsetmiş, tüm iyi niyetiyle bizi uyarmak istedi demiştim. Belli ki savcılar benimle aynı fikirde değilmiş. hazır adamı "dokunulur" da bulunca hemen davayı açıvermişler. "Al sana sayın... Say bakalım kaça kadar sayacaksın?" "Demek emri İmralı'dan aldın, vay vay vay" gibi veciz sorularla köşeye sıkıştıracaklar anlaşılan. Bir de içeri atarlar, biz de huzur içinde yataklarımıza gideriz evelallah.
Tamam, Türk kaşındı, birilerinin de görevi aklına geldi. Peki, aynı akıl, yıllardır İmralı ile pkk arasında telgraf memurluğu yapan avukatlara hesap sormayı hiç düşünmedi mi? İmralı kuşu, dağda bayırda olduğu dönemlerden çok daha rahat ve sistemli liderlik yapabiliyor, bir lafıyla partilileri sıraya sokuyor, bir parmak işareti ile dağdan terörist indirebiliyor. İyi de, aynı talimatların terör için de verilmediğini söylemek aymazlık olmaz mı? Örneğin, ben buradan size "Polis panzeri taşlayan çocuklara helal olsun." desem, terör örgütünü övmek, yardım ve yataklık etmekten derdest edilebilirim. Ama on yıldır talimat taşıyan posta güvercinleri "dokunulmaz". Pek çoğunuz gibi ben de bu soruları pek çok kez sordum kendime. Kendimce "avukat" olmanın ayrıcalığı olsa gerek diye cevapladım. Oysa, kazın ayağı hiç te öyle değilmiş.
ABD'de ikiz kuleleri yerle bir etmekten müebbet alan bir Mısırlının yetmiş yaşındaki ABD'li hasta avukatı 28 aylık cezasını çekmek üzere hapsi boylamış. Cezasının otuz yıla çıkma olasılığı da yüksekmiş. Sebep neymiş biliyor musunuz? Mısırlının talimatlarını dışarı taşımak. Yorum sizin. Bizde de bu ve benzeri suçlara yönelik hazırlanmış kanunlar var. Mesela, TCK'nın 220. maddesinin 8. fıkrası şöyle diyormuş. “Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.” Ama uygulamadıktan sonra ne kıymeti var? Galiba İmralı yularımızı zaten tutabildiği kadar tumuş ta, biz daha fazla sıkmasın diye dua etmekle meşgulüz.
Bu önemli konuyu Mustafa Mutlu dün köşesinde yazdı, ben de haberdar oldum. Belki siz de ilgilenirsiniz diye buraya almak istedim.
...
Son kurban bayramında bir vakfa kesim için para yatıran 168 bin kişiden biriyiz ailecek. "Allah kabul etsin." diyerek vermiştik ama öğrendik ki, yarı yolda yolunmuş kaza dönmüşüz. İşin işleyiş biçimini ve rakamları görünce olayın imkansızlığı hemen anlaşılıyor aslında. Amma velakin, yok mudur şu memlekette iş olup bitmeden biz kazları uyaracak bir canlı türü? Yokmuş. ET Balık Kurumu 3 günde sekiz kesim kombinasında sadece 12.000 kesim yapabiliyorken, bizim vakıf bir madrabaza 168.000 kesim için mazbata vermiş iyi mi? Kimbilir kimlerin cebini doldurduk gene. Bir daha da zor görürsünüz bu günleri, haydi başka kapıya. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu KUBİLAY DESTANI |
|
Ne zaman Kubilay olayından söz edilse aklıma, usta şair Dağlarca'nın "Kubilay Destanı" gelir.
23 Aralık 1930'dur
Gece yeşilimsi,
Dağlar ak
Bir altın çizgi gibi yerle gök
Gün doğdu doğacak
Don yoktur ama donmuştur sanki
Sarı yapraklarla kış kocaman bir yüz
Tarla çizgileri ile bir kilim işte
Menemen ovası dümdüz
Yalancı Mehdi Derviş Mehmet
Yürümüş Manisa'dan bir sarı su gibi
Beş on adamıyla Menemen'e varmak üzere
Yılan uykusu gibi
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir çınar dalı gibi yere
Sarktı yakasından anasından gelmiş
Mavi çiçek mor çiçek bir çevre
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir söğüt dalı gibi yere
Aydınlık aydınlığa yaklaşır iken
Sonsuzluğa ere ere
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir zeytin dalı gibi yere
Düştü cebinden bir kitap,
Açıldı göklere…
Kubilay'ın cebinden düşüp göklere açılan kitap bugün bizi aydınlatan Cumhuriyet ışığıdır.
Bugün genç öğretmen Kubilay'ın yobazlar tarafından şehit edilmesinin 79. yılı. "Şairin dediği gibi "Aydınlık aydınlığa kavuşur iken" Nakşibendi tarikatına bağlı Giritli Derviş Mehmet adındaki bir yobaz ve 6 müridi, Menemen'e girerler. Belediye meydanında "Ey ahali din elden gidiyor. Şapka giyen kafirdir. Yakında yine şeriat gelecek. Bize kurşun işlemez, biz şeriat ordusuyuz" naraları ile halkı galeyanı getirmeye çalışırlar. Daha sonra müritleri ile birlikte Menemen Müftü Camiine giden Derviş Mehmet, camide bulunanlara kendisinin "Mehdi" olduğunu, dini korumaya geldiklerini, arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusunu bulunduğunu, öğleye kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söyleyerek halkı korkutmaya ve kendilerine katılmaya çağırır. Güruh, camiden aldıkları yeşil bayrakla sokağa çıkar, bir sopanın başına taktıkları bayrağı yere diker ve etrafında dönerek tekbir getirmeye başlar.
Yedek Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın emrindeki askeri birlik olay yerine gelip güruha yapılanların yanlış olduğunu ve dağılmalarını söyler. Güruh, buna silahlarını ateşleyerek karşılık verir ve Kubilay'ı yaralar. Derviş Mehmet, testere ağızlı bağ bıçağı ile Kubilay'ın başını gövdesinden ayırır ve yanındakilerin yardımı ile kestiği başı yeşil bayrağın sopasına iple bağlar.Yardıma gelen Bekçi Hasan ve Şevki de açılan ateş sonucu şehit düşer.
Olay yerine askeri birlik yetişir ve çatışma çıkar. Çatışmada Derviş Mehmet ve bazı isyancılar olay yerinde vurulur, bazıları da kaçmayı başarır. Ancak, daha sonra hepsi yakalanarak yargılanmak üzere kurulan askeri mahkemeye teslim edilirler.
Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık'ta yayımladığı mesajında " Gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla onaylamaları bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir, Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin ülkücü öğretmen heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır" der.
Belli ki Atatürk, bir kısım Mememenlinin yobaz güruhu alkışlamasından oldukça etkilenmiştir.
General Mustafa Muğlalı başkanlığındaki mahkeme heyeti canilerin 28'inin idamına karar verir ve 3 Şubat 1931'de hükümler yerine getirilir.
Bugün Menemen'e hâkim bir tepe üzerinde Kubilay ve iki bekçi anısına bir anıt bulunmakta, bu anıtın altında da "İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçileriyiz" yazılıdır.
Ne yazık ki kanlarını cumhuriyet için seve seve veren Kubilayların emanetinin bekçisi olduğumuzu söylemek artık öyle kolay değil. Çünkü "Bu savaş günlerinde bile dikkat ve özenle işlenip çizilmiş bir milli eğitim program yapmaya emek sarf etmeliyiz. Milli eğitim programı derken, hurafelerden, yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün tesirlerden, uzak tarihi ve milli seciyemize uygun bir kültürü kastediyorum." sözleriyle bizleri uyaran Atatürk'ün çizdiği eğitim anlayışını bir türlü benimseyemedik.
Eğer öyle olsaydı bu ülke daha dün Maraş'ta, Sivas'ta katliamlar yaşanır mıydı?
Eğer öyle olsaydı bu ülkede binlerce insanın katili, hücresinden parti yönetebilir miydi?
Eğer öyle olsaydı yönetenlerimiz, geleceğiyle ilgili kararları AB ya da ABD direktifleriyle değil, kendi inisiyatifleriyle almaz mıydı?.
Eğer öyle olsaydı hangi güç bu devlete "ılımlı İslâm" gibi bir elbise biçebilirdi?
Bu ülkenin ordusunu kim hedef tahtasına döndürebilir, kim yargıyı böyle paça parça edebilirdi?
….
Ancak… Bunca açmaza karşın devletimin düzlüğe çıkacağından asla kuşku duymuyorum. Ziya Gökalp'in de dediği gibi " Bazen benim ruhum da hüsrana uğramış bahçe gibi, bütün yapraklarını, bütün çiçeklerini, bütün yemişlerini döker. Yalnız ümittir ki bu bahçenin kuytu bir köşesinde duran her-dem-taze bir ağaç gibi daima yeşilliğini korur." Bu ümidin kaynağı, yine Ziya Gökalp'in saptadığı bu ulusun en güçlü yanı "maşeri vicdan"ıdır. Biliyorum ki bu halk sessiz ve tepkisiz gibi dursa da her şeyi vicdanında tartar ve herkese hak ettiğini eninde sonunda verir.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Nurten Karahasanoğlu |
ANILAR AĞACI
Sigarasını öyle hınçla içine çekişine dalmışım. Aynı zamanda derin bir hüznü barındıran gözlerine. Bir saati aşkındır öyle oturuyor ve denize bakıyor. Cep telefonunu öfkeyle kapattığından beri üst üste sigara içmek dışında başka hiçbir şey yapmadan denize bakıyor. Birkaç damla gözyaşı akıttı sadece, bütün hareketlilik buydu, silmedi bile, kurudular hafif esen rüzgârda çabucak. Kumral saçlarını dağıttığında rüzgâr, yapıştılar bir süre gözyaşlarına, çekildiler sonra kuruyarak.
Baştan aşağı simsiyah giyinmiş. Boynunda ışıldayan bir sıra inci dışında, kumaş pantolonu, gömleği, gabardin ceketi simsiyah. Buraya, bu masaya geldiğinde biliyordu o telefonun öfkeyle kapanacağını. Biliyordu denize yasını anlatacağını. Bundan sonrasının artık bambaşka olacağını biliyordu. Zaten başka türlüsüne imkân mı vardı? Başka bir anlam çıkması imkânsız hüzünlü gözlerden okunan bu değil miydi?
Oturur oturmaz söylediği, sadece birkaç yudum aldığı, garsonun bile masadan kaldırmak için davranmadığı çayıyla denize anlatıyordu yasını işte.
İnce ve zarif parmaklarını, üst üste attığı bacaklarının üzerinde okşar gibi dolaştırıyordu ara sıra.
Gidip yanına tutabilseydim ellerini, o hüzünlü gözbebeklerinin ta içine bakabilseydim. "Kim bu adam?" diye sorabilseydim. Cevabını beklemeden, "değmez, üzme kendini, sensin en değerli" diyebilseydim.
Olmazdı hiçbir yararı ona şimdi, o da biliyor. Dibine kadar yaşamalı acısını. O güzel gözler bir daha gülmek cesaretini buluncaya dek tutulmalı bu yas.
Kim bu adam? Ya da kim olduğu önemli mi, fark eder mi? Aynı değil mi hepsi birbirinin? Sonuç hep aynı olmuyor mu? Gelecek olan üzüntü bilinerek yaşanmıyor mu ilişkiler? Bitecek bir gün diye attırarak yüreği güp güp. Bazen insan ilişkiye benzemeyen beraberlikleri bile nasıl da önemsiyor, nasıl da yerleştiriyor en tepeye onu, aklına rağmen. Bir ilişkiye benzesin istiyor çünkü. Ama, olmayınca olmuyor.
Benim takıldığım bu değil.
Bir ilişki, bir telefon konuşmasıyla mı bitmeli?
Takıldığım bu.
Soğuk ve mesafeli bir telefon konuşması, ne bırakır ki hafızada? Sana, bu ilişkinin artık bittiğini söylerken göremediğin, ama görebilseydin ne çok şey anlayabileceğin gözlerini mi? Nereye koyacağını bilemediği ellerini mi? Sıkıntıdan, durduğu yeri bilemeyen bacaklarını mı? Ya da keyifle üflediği sigarasının dumanıyla oynayarak umarsızlığını gösteren halini mi?
Hangisini asacaksın anılar ağacına?
Yüz yüze konuşabilme cesaretini yitirdik artık galiba.
Sana kalan, hattın öbür ucundaki metalik bir ses sadece.
Ama belki, bir telefon konuşması bile yapılmadan bitenler var.
Zehirden acı, kılıç yarasından keskin gelen.
Kısa bir e-mail, kim bilir belki o bile değil.
Yok, yok hiçbir şey.
Tek bir satır, hatta tek bir sözcük…
Değeri yok artık anılar ağacının.
Nurten Karahasanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan Mim. |
|
"Unut" dedi, "Korkma".
Korkma unut.
Tükenir mi ayışığı, içmeden günah tepsisinden suyu?
Kentsiz kalırsın en fazla...
Saçlarından korkularının gölgelerini akıtırsın, kırmızı dualarla örülü sancılarını...
O yazı unutalı ne kadar oldu..
Belki de hatırlayalı mevsimleri...
Kabuksuz yaralarım, tuz içinde yankılanıyor.
Beklediğim yollar tükeneli ne kadar oldu. Soldu.
Çığlıklarımı kilitledim, kilidi kırık sandıklara. İğne oyalı eşarplarla sarmaladım kesilmiş saçlarımı, tutam tutam, gonca kokulu zamanlardan...
Kırık vazoda solgun gül şimdi bileğimden akan.
Bileğim, yükü avucundakilerinin..
Geçmiş zaman kelimelerinden çıkamadığım labirent; adresi ölü güvercin...
"Güzelsin" dedin. Yalanın durmadığı dudaklarından kaydı.
Sen bana hiç yalan söylememiştin.
Toprak parçalandı renkleriyle, kara büyünün..
Yosma şehrin kayıp soluklarının arasına karıştım. Kayıp yosma.
Damarımda büyüttüğüm dumanlı hayalin sızlatıyor kaç gecedir.. Kusamıyorum ismini.
İsminin harf sayısını unuttum, suretin aklımda...
Bir bavul hazırladım kendime, garlarında unutmak için soğuk şehirlerin, bir kaç kağıt biraz da uyku, gözlerime hiç denk gelmeyen...
Sahi,... gözlerin... Bakıp da görmediğin mavilikten mi çıkardın beni, şu hiç sevmediğin...
Tenimde haykırıyor saati silik tarihler.
Yanlışların doğruları götürdüğü yerde bekliyorum seni. Sola dön, köşedeki merdivenden at kendini,
ordayım..,
mavi ölümün olsun.
Artık yalan söyleyebiliyorsun;
deniz.siz.
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Damla Erarslan ALDATTIM KABUL EDİYORUM! |
|
Bu yazıyı yazmak için 10 gündür bekliyorum. Bayram arifesinden 1 gün önce, durup dururken birden benim ilk göz ağrım Tipo'm satıldı. Satın alan kişi bir oto kaporta boyacıydı ve arabamı tertemiz boyayıp, kardeşine hediye etmek üzere almıştı. O gün rüyada gibi geçti. Ne kadar çabuk içini boşalttım ve teslim ettim inanamadım. Hemen ertesinde de, İzmir'e gittiğim için, Tipo'mdan ayrıldığımı ancak dönüşte Pazar günü idrak edebildim. Bu kadar kolay ayrılmış olmak şaşırtmıştı beni. Hüzünlenirim falan sanıyordum, ama demek ki ikiyüzlülük yapmışım. Kılım kıpırdamadı. Sanırım gerçek veda zamanı gelince, acısız oluyor, tüm duygular tüketildiği için.
Ardından, işime gidebilmek için ödünç bir Nissan NX Coupé'm oldu bir süre. Arkadaş çok havalı ama bir o kadar da oburdu maşallah. Üstelik ben İstanbul acemisi, karnını Zimcirlikuyu Shell'de doyurunca, durup dururken istop etmeye başladı. Hadi bende bir sefer oldu da, esas sahibine baya bir işkence yaptı sayemde.
E peki ben şimdi ne alıcam ve nasıl alıcam, yoksa arabasız mı kalıcam derken, Nissan Sportur'da çalışan arkadaşım beni çağırdı. Bir Citroen C2 gelmiş. Onu görmemi istedi. Aklımın köşesinden bile geçmemiş bir marka ve model. Hadi bakalım :-)
Siyah kutu gibi ekstra şirin dış görünüşü olan, kapısını açınca vay anasını şeklinde siyah kırmızı koltuklarıyla havalı mı havalı bir Citroen tek kapı. Allah allah ya aklım çelindi iyi mi? Bu aynen şuna benziyor. Hani birine aşıksınızdır. Elde edemediğiniz için, tutkunuz haline gelmiştir. Yıllarınız onu hayal etmekle geçer. Bir gün mutlaka onunla olacağınıza inanırsınız. Sonra bir gün karşınıza biri çıkar. Beklemediğiniz şekilde etkilenirsiniz. Bir süre aptallaşmış şekilde, "İyi de bu bana nasıl olabilir, ben aşıktım" dersiniz. Ama yüreğiniz ferman dinlemez. Bir bakmışsınız eski çamlar bardak olmuş ve siz Mini Cooper diye yıllardır ölür biterken, bir Citroen C2 ile mutluluğun doruklarında geziyorsunuz.
Tam 10 gün oldu, Citroen'imi alalı. Halen evimin penceresinden bile, aval aval, ben nasıl alabildim bu arabayı diye bakıyorum. Ve inanır mısınız, kendime bile zor itiraf ediyorum ama, Mini Cooper hevesim geçti. Ya ben neden takmışım ki o arabaya bu kadar diyorum şimdi? Bugün Kanyon'un otoparkında, bir pembe Mini gördüm. Sadece gülümsedim ve geçtim. Hiçbir kalp çarpıntısı olmadı, hatta yine kılım bile kıpırdamadı. Bu kadar da nankör olunabiliyor demek ki?
Kıssadan hisse arkadaşlar. Elde edemedikleriniz için kendinizi boşuna harab etmeyin.Tamam insan hayallerine ulaşmak için çaba göstermeli tabi. Ama nerden bilebilirsiniz ki, belki birden bire sizin olanlar, hayatınıza beklemediğiniz mutluluğu getirecektir. O yüzden size sunulanları, ama bu çok kolay oldu diye geri tepmeyin :-)
Bana uzun süredir, Kırmızı Mini Cooper alma hayaliyle yaşayan arkadaşlar! Huzura erebilirsiniz artık. Bir süreliğine benim bir Citroen C2 VTR'm var. Yıllardır çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür diler, arkadaşımın evindeki rakı-balık davetine katılmak üzere müsadenizi isterim. :-) Daha Mado'dan kaymaklı dondurma alıcam. Byeeeee.:-)
Damla Erarslan damlaerarslan@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Bir Kucaklasam Seni
Bir kucaklasam seni;
Kızıl renkleriyle güneşin
Resimler çizeceğim
Aşka dair mavilere
Kalelerin burçlarından
Meydan okuyacağım her şeye
Gömülecek kaygılarım
Denizin derinliklerine
Deli bir çılgınlık
Oturacak gözlerime
Oynayacağım döne döne
Çıplak ayakla
Aldırmadan cümle aleme
Bir kucaklasam seni;
Kırılacak kabuklarım
Yüreğimin ateşi...
Sefere çıkacak damarlarımda
Saracak bedenimi volkan gibi
Öpeceğim dudaklarından tutkuyla
Bitmeyen bir yolculuğun içinde
Titreyecek içimdeki alevler
Çiçeğe kesecek tomurcuklar
Gürül gürül akmaya başlayacak hayat!
Yaşanmadan bitecek kış mevsimi
Ve ışık seline dönecek Aşk!
Düş Kuruyor Gece ' adlı kitabımdan - Ocak 2008 -
Hatice Bediroğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|