Mutlu Yıllar



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.714

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 30 Aralık 2009 - Fincanın İçindekiler


  • YENİLİKLERE AÇILMAK ... Erhan Tığlı
  • O KIZ! ... Özcan Sungurçetin
  • CAN'SIN... ... Ceyda Gamzeli
  • Senin Tanrın Tanrın Senin ... Hüseyin Derviş


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Mutlu Yıllar!..


    Merhabalar

    Bir koca yılın daha sonuna geldik. Sıkıntılı bir yıldı. Baştan ayağa hatalarımızla yüzleştik. Anlayan anladı, anlamayan hataların üzerine tuz biber ekti. Bizim de hatalarımız olmuştur mutlaka ama hiç olmazsa vicdanımız rahat. Hiçbir çıkarımız olmadan söyledik aklımızdan geçenleri. Paylaşanlarla dertleştik. Paylaşmayanlarla didiştik. Nefret ettiğimizi cumhurbaşkanı yapar kurtuluruz dedik, dalgamızı geçtik, yanlış anlaşıldık. Olsun, yalan söylemedik bizi yönetenlerin teknesinde. Veya içten pazarlıklıların kayığında kürek çekmedik. Dedik ya, rahat uyuduk. Ama hep merak ettik birilerinin uyku halini. "Yetim hakkını yedirmeyiz." diye haykıranların, ne uğruna üç otuza satıp, hangi yetimin hakkını yediğini sorduk soruşturduk. Akıllıya hasret kaldık, bir çuval deliye razı olduk eski yılda. Yeni yıla umut taşıyoruz balya balya. Gün olur devran döner, kendini baş zannedenler aslen boş olduklarını anlarlar belki diye.

    Siz de rahat bırakın kendinizi bir günlüğüne. "Nasıl girersen öyle gidermiş yıl" masalına inanın tüm kalbinizle. Geldikleri gibi giderler elbet diye düşünün rahatlayın. İçin, şarkı söyleyin, gülümseyin, öpüşün, sarılın, kucaklayın, sarhoş olun, unutmaya çalışın bu deli saçması adamları bir günlüğüne. Hiç olmazsa, yeni yıla bırakın dertleri, tasaları, vergileri, zamları. Yepyeni bir yılda, sırtınızda umut yüklü çuval, yüzünüzde sağlıklı bir gülümseme ile tekrar buluşmak üzere... Hoh Hoh Hoo... Mutlu yıllar.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Erhan Tığlı

     GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


      ŞİİRLİ MANİLİ FIKRALAR

    YENİLİKLERE AÇILMAK

    Yenilik harekettir, renktir, heyecandır, yaşamak damarlarımıza pompalanan taze kandır. Laf değil eylemdir o. Yenilik sanatı besler, durgunluktan, bulanıklıktan kurtarır, onu geleceğe aktarır. Söz değil özdür yenilik. Özlemlerimizi gerçeğe dönüştüren, umudumuzu diri tutan, hamarat bir eldir. Yapılan yenilikler hemen benimsenmez. Önce yadırganır, hatta dirençle karşılanır, gülünç bulunur, gereksiz görülür; derken alışılır, bir an önce uygulanmaya çalışılır. Yeni olmak iyidir, güzeldir ama her yenilik iddiasıyla ortaya çıkan da gerçek yenilik değildir. Bir şeyin adının yeni olması her zaman yeni olmasını gerektirmez.

    İstanbul'daki Yeni Cami, yapıldığı sırada yeniydi ama şimdi eskimiştir. Yeni edebiyat demek olan "Edebiyat-ı Cedide" zamanında yeniydi. Oysa o yenilik çoktan aşılmış ve tam bir yenilik olmadığı anlaşılmıştır. Yenilik gençlik demektir. Enerjisiyle ileriye götürür bizleri, araştırmalarla başlar önce, kendiliğinden doğmaz, gökten zembille inmez. Kafalarda oluşur, sonra da ellerimizle, gönlümüzle buluşur. Yenilikten, yenilik yapma hevesinden korkmamalıdır ama hemen de benimsenmemelidir. Çünkü yenilik araştırması bir "istikrar noktası" bulununca tamamlar oluşumunu ve yaygınlaşmaya başlar. Halit Ziya Uşaklıgil'in "Yenilik Araştırması" adlı yazısında belirttiği gibi, yapılan aştırmalara bir sonuç çıkıncaya dek, "büyük bir müsamaha ve müsaade fikriyle davranmalı, insaflı olmaya çalışmalı"; yeniliklere karşı "inatla, tutuculukla" karşı koymamalı, yararlı bir sonuç çıkıncaya dek beklemeli, hemen yadırgayıp, "böyle yenilik olur mu?" diye hücum etmemeli...

    ****

    Ne güzel yeni bir güne başlamak, yeniliklerle kucaklaşmak, yeni insanlarla, yeni düşünce ve duygularla tanışmak, buluşmak, kaynaşmak, bir bütün olmak...

    Ne güzel yeni olmak, yeniyle dolmak, yenide güzeli bulmak, yeniliklerle barışmak; yeniliğin gelmesi, diğer insanlara ulaşması, yaşamanın güzelleşmesi için canla başla çalışmak ve yenilik düşmanlarıyla, eski kafalılarla tüm gücüyle savaşmak...

    Ne güzel evremizin yeniliklerle renklenmesi, gökkuşağıyla bezenmesi, yakamozlara bulanması! Ne güzel, monotonluktan, eski, köhne alışkanlıklardan sıyrılmak, durgunluktan, kirden pastan kurtulmak; yeni olmanın, yenileşmenin verdiği dirençle, kötülüğe, çirkinliğe karşı koymak, yeniliğin aydınlığıyla karanlıkları, geriliği boğmak; yeniliği, yenileşmeyi ta içinde duymak, özümsemek, benimsemek, güzelliklerini uygulamak...

    Ne güzel yeniliklerle coşmak, heyecanlanmak, bulanmadan, taşmadan, çevreye zarar vermeden bir ırmak olup geleceğe akmak, yağmurlara dönüşüp bereket saçmak, yeniliklerden sadece kendisi yararlanmamak, onu tüm insanlarla el ele tutuşturmak, her yanı yeniliklerle donatmak, yeniliğin itici gücünü sanatıyla anlatmak, yazmak, bestesini, resmini yapmak...

    Ne güzel yeniliklerle bahar olmak, yeşermek, çiçeğe bürünmek, meyveye durmak, umutla, özlemle yeniden doğmak, mutluluğuna mutluluk katmak; sevgisi ve ilgisiyle insanlara yeni bir güç aşılamak, yaşamlarını değiştirip geliştirmek, güzellikleri pekiştirmek...

    ****

    Yeniliği yeni yıl ya da yeni bir gün gelince düşünmeyelim; benliğimizde hep dursun sıcaklığı, sürsün gökyüzümüzde, denizimizde maviliği, ağaçlarımızda yeşilliği. Çekelim yenilik bayrağını göndere, dalgalansın özgürce; doğamızı yeniliklerle kuşatalım, yenilikleri yaşatalım. Yeni olalım, yeni kalalım, yenilik verelim, yenilik alalım.

    Durma, coş; yeniliklere koş!

    Erhan Tığlı
    erhantigli@mynet.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Özcan Sungurçetin

     Kahveci : Özcan Sungurçetin


       O KIZ!

    Okula başladığım o ilk günü, pek de iyi hatırlayamıyorum; ama mahcubiyetimi bastıran gururumu, ürkekliğimi bastıran helecanımı hiç unutmadım.

    Hatırladığım kadarıyla, bana çok büyükmüş gibi gelen okulun bahçesinde, şaşkın, ürkek bir hayli bekleşmiştik. Sonra, uzun taş merdivenlerin sonundaki, kocaman kapıda, yaşlı bir amca belirdi. Elindeki zili uzun uzun çaldı. Çok geçmeden, öğretmen olduğunu öğrendiğimiz, amcalar, ağabeyler; teyzeler, ablalar aramıza karıştı. Bizleri bir araya toplamak, bir sıraya sokmak için koşuşturup durdular. İkişerli sıralar halinde, kapının karşısına dizdiler bizi. İriyarı bir amca, kapıya çıkan merdivenlerin üstünden, pek anlayamadığım bir şeyler söyledi. Bitirince, bir bayrak getirdiler; bestesine az çok aşina olduğumuz, ancak sözlerinden hiçbir şey anlamadığımız, İstiklal Marşını da hep birlikte söyledik. Ben de göğsümü şişirip, kafamı uzatarak büyük bir içtenlikle iştirak etmeğe çabaladım. Sonra ortalık karıştı. Önce, büyük sınıfların oluşturduğu sıralar, merdivenlere yöneldiler. Sonra biz de, ikişer ikişer, el ele tutuşup önümüze düşen öğretmenlerin ardı sıra, sınıflarımıza dağıldık.

    Bizi, sıkış sıkış oturtmaya çalıştıkları, çentik çüntük, boyasız tahta sıralara, yerleşmeğe uğraşmamız da ayrı bir âlemdi. Üçer üçer oturtulduğumuz halde, gene de birileri ayakta kaldı galiba ki, sınıfa bir sıra daha getirtildi, tahtanın yanında bir yere sıkıştırıldı da herkes oturabildi.

    Öğretmenimiz tatlı, sevecen, üstelik pek de sabırlı bir ablaydı. O tıkış tıkış doldurulduğumuz sınıfta, bize ulaşmak, bir şeyler öğretmek, en önemlisi de disiplini sağlamak için çırpınır dururdu. Kaşla göz arasında, birbirimize sataşmadan duramazdık. İtiş kakış arasında, kimimiz saldırır, kimimiz saklanır; kimimiz ağlar, kimimiz gülerdik. Sürüp giden o curcuna, o patırtı gürültü arasında, okumayı sökmeyi, hatta kargacık burgacık bir şeyler yazabilmeyi nasıl öğrenebildiğimize hâlâ şaşarım.

    Kısa zamanda, okulumuza iyice alışmış, sınıfımıza ısınmış, arkadaşlarımızla kaynaşıvermiştik. Öğretmenimi pek sevmiştim. Arkadaşlarımı sevmiştim. Hatta dersleri bile sevmeğe başlamıştım.

    Sınıfın ortalarında bir yerde oturuyordum. Tam önümde de, suratı çillerle dolu bir kız oturuyordu. Yanından hiç ayrılmayan, sıska, sarı oğlan da kardeşiydi galiba. Kulaklarının üzerinde, kıpkızıl, kıvırcık saçlarına bağlanmış kocaman, kırmızı kurdeleleri, ders boyu, tahtayla benim aramda kıpırdanıp dururdu. Sakin, sessiz kardeşinin aksine, o hiç yerinde duramaz, yanında yöresindeki kimseye de rahat vermezdi. Ders boyu onunla uğraşmaktan bıkan öğretmenimizin yaka silktiği, çok yaramaz, pek afacan bir şeydi, bu kız.

    Bazen dersi filan unutur, önümde dalgalanıp duran bu kurdelelere dalar giderdim. O, sık sık yaptığı gibi, arkasına döner, mavi gözlerinde belirsiz bir gülücük, muzipçe beni süzer, küçük çilli burnunu buruşturur, dilini çıkarıverirdi. Çok bozulurdum o zaman. Bakışlarımı ondan kaçırır, tavanı duvarları seyretmeğe başlardım, ama onun, muzip muzip gülerek dilini çıkarmaya devam ettiğini de fark ederdim. Bana dilini, çıkarmasına bozulurdum bozulmasına da, gene de dönüp bana bakmasını beklerdim için için.

    Derken, ıslak serin bir sonbahar sabahında, sınıfımızın kapısı tıkırdadı. Müdür Bey, orta yaşlı tombul bir hanımla içeri girdi. Ayağa kalktık. Eliyle oturmamızı işaret edip öğretmenimizin yanına gitti. Konuşmalarından, kapının yanında sessiz, tedirgin bekleyen hanımın, birinci sınıflardaki sıkışıklığı azaltmak düşüncesiyle oluşturulan yeni bir sınıf için atanan bir öğretmen olduğunu öğrendik. Bu yeni sınıf için, bizim sınıftan da öğrenci alacaklarmış. Öğretmenimiz, aramızdan bazılarını, ayırmaya başladı. Yeni öğretmen de ayrılan çocukları kapının yanına alıyordu. Ancak öğretmenimizin, ayırdığı çocukları, sınıfın en tembel ve haylazları arasından seçtiği pek belli idi. Bu ayırma işi bitinceye kadar, iyice sinmiş, beni de gönderir korkusuyla için için titremiştim. Öğretmenimiz, bizim Çilli Kızı da ayırmıştı tabii ki. Sarı oğlan da onunla gitmek zorunda kaldı. İkisi el ele, süklüm püklüm gideceklerin arasına katılmışlardı. Ayrım işi bitirilip isimler kaydedilirken, sevgili öğretmenimin beni göndermemiş olmasına nasıl sevindiğimi, hatta gururlandığımı anlatamam. Seçilen çocuklar, garip bir dışlanmışlık hissi ile mahcup, boyunları bükük, ayaklarını sürüyerek sınıftan çıkarlarken, bizim Çilli Kızın ısrarla, benim gözlerimi yakalamaya çalıştığını fark ettim. Göz göze geldiğimiz zaman, ağlamaklı bakışlarında yanıp sönüveren, o bir anlık, o pek belirsiz sitemi görüverdim. O, bu sefer, bana bakarken, ne burnunu buruşturmuş, ne de dilini çıkartmıştı. Şöyle kısacık bir bakış fırlatmıştı o kadar. Sonra, başını çevirmiş, şöyle bir, hani neredeyse, gururla diyebileceğim çalımlı bir salınışla, kapıya yönelmişti.

    Tam kapıdan çıkıyordu ki!.. Neden, nasıl oldu bilemiyorum. Çocuk aklımla hükmettiğim bir haksızlığa isyan mı?.. Aramızdan ayırdıkları arkadaşlarıma duyduğum bir vefa gösterisi mi?.. Yoksa, henüz isimlendiremediğim, bambaşka bir şey mi?.. Her neyse, bilemiyorum işte... “Öğretmenim!” diye ayağa kalkmışım: “Ben de onlarla gitmek istiyorum!” diye bağıranın, ben olduğumdan bile pek emin değildim.

    İşte tam o anda; zaman tamamen durdu... Sınıfa, karabasan benzeri, ölümcül bir sessizlik çöktü. Hayretle açılan bir sürü gözün, üstüme çevrildiğini, beni sarıp sarmalayıp felç ettiğini hissettim. O çok sevdiğim öğretmenimin, müthiş hayal kırıklığının sessiz bir feryada dönüşen şaşkınlığı içinde: “Öyleyse sen de git!” diye fısıldadığını duydum. Sınıftan ayrılabilme değil, bu ortamdan bir an önce kurtulabilme telaşıyla, defterimi bile alamadan, oraya buraya çarparak, titrek, sarsak adımlarla dışarı kaçtım. Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zorlayarak, gidenlerin arasına karıştım.

    Yeni sınıfımıza giderken, bir ara, ıslak bakışlarım, sevinçle ışıl ışıl parlayan bir çift mavi gözle buluştu. Ben, içinde bulunduğumuz hüzünlü ortamda, minnet ve mutlulukla dopdolu bu gizemli bakışlardaki sevincin sırrını çözememiş, aptal aptal baka kalmıştım. Benim bu şaşkın halime de gülmüştü galiba...

    İşte tam bu sırada da, gözleri kısıldı, o çilli minik burnu muzipçe buruştu, öpercesine büzdüğü dudakları arasından fırlayan küçük pembe dili, bana doğru uzandı.

    Bana dilini çıkarmıştı gene!

    Özcan Sungurçetin


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    7 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Ceyda Gamzeli


    CAN'SIN....

    onca yalanın içinde, şu hayatta inandığım tek gerçeğimsin sen...
    senin olamayacağımı bile bile sevensin, benim olamayacağını bile bile sevdiğimsin...
    hiç bir şey beklemeyenimsin, hiç bir şey beklemediğimsin...
    kimsemsin, kimsesizimsin.. bir yandan da çok şeysin, hiçkimseyken aslında herşeysin....
    çaresizimsin, çaresizliğimsin... çaresizliğimken bir yandan da, tek çaremsin...
    ruhumsun, içimsin... içimde sakladığım, içinde saklandığımsın...
    kaçıp kaçıp sığındığımsın....
    elini hiç tutamazken, elini üstümden hiç çekmeyensin...
    bazen en derin huzursuzluğum, bazen de varlığıyla huzur bulduğumsun...
    isyanımsın bazen... bazen de en kanlı devrimim...
    en büyük hatamken aslında; diğer yandan, şu hayattaki tek doğru şeyimsin...
    asla sahip olamadığım sahibimsin... sahibin değilken, benimsin...
    gelemeyenimsin... gel diyemediğimsin... buna rağmen, asla gidemediğimsin...
    kendime bile itiraf edemediğimsin...
    en güzel hayalsin bazen.. bazen de en korkulu rüyasın...
    ayrı çatılar altında da olsa, göğsünde yattığımsın...
    yarınım olamazken, aslında tüm zamanlardasın...
    şu hayattaki en büyük geç kalmışlığımsın...
    bir yandan ecelsin ya, diğer yandan hayatsın, can'sın, canım'dasın...

    Ceyda Gamzeli
    cydgmzli@hotmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    12 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Hüseyin Derviş


    Senin Tanrın Tanrın Senin

    Çok uzun yollardan geçmiş, derin çukurlardan yüzeye varmış gibi hissediyorum. Ömrümün çeyrek yaşında, sisli bulvarlarda için için yandığım günleri hatırlıyorum. Neydi o ! Taş kesilen buz kırağı ellerimin donukluğu, dokunsaydı ya sana doya doya, olmuyordu. Olamıyordu. Erişemiyordum. Tanrının perdesinin indiği andır bu zaman...

    Tanrı(M)ın Kudretine Methiye

    Dillendi mi hayran bırakır sözlerin
    Sen, iki arada bir derede
    Fındıkkıran!
    Ciğerini bilirim senin sahte yılan.
    Canımı yaktın diyemem !
    Kanımı içtin diyemem !
    Yasaksızlığın sırrına varmışım
    Sevdanın beslediği bir göğüs tahtasında...
    Sana kin duymak mı olur
    Olsa olsa kendine benzetirsin beni de
    Kibirli, mazlum görünen bir diken

    Ve ben sırrına varmışım yunusun; dudaklarımın
    dudaklarına değdiği kıvrımlı çizgide
    uçuverir ruhum, denizin tabiatıyla
    bir köpük, bir dudak, bir de
    salkım saçak bir tanrı...benim tanrım!

    benim tanrım, tanrım benim
    senin tanrın, tanrın senin !
    O zaman...
    Zavallı ve umarsız bir kayıkçının zayıf ve
    kirli elleri tıkayacaksa pamuğu bir tarafıma
    kahve karası gözlerime boşuna bakacaklar
    Nafile, geç kaldın, alamazsın beni...
    Öylelerin öğlesinde,zamanın gerisinde
    Temmuz ile İnannanın firkatinde düştüm eline
    Geç Kaldın, aşk çabuk geldi...

    24.11.2009- Herkes derin bir uykuda,bu yürek top tüfek savaşta. 03:11

    Hüseyin Derviş


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Can Özbatur


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    KAR

    Karlı bir akşamdı ankara'da;
    Son kez elele yürümüştük,
    Bitmesin istediğimiz yola.
    Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
    Yazarsın bana demiştin.
    Bende yazarım sana sık sık.
    Ağlıyordum....
    Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
    Elimi daha sıkı tuttun,
    Anlıyordum....
    Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
    Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
    Kelebekleri kitap arasında kurutma,
    Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
    Kitaplarım sana emanet,
    İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
    Beni bekle...
    Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
    Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
    Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
    Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
    Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
    En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
    Seni beklerken çok şey öğrendim,
    Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
    Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
    Uçak, babama selam söyle!
    Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
    Bir bilsen seni nasıl özledim...
    Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
    Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
    Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
    Selamını aldım babacığım,
    Kin büyütmedim kalbimde....
    Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
    Uçak, babama selam söyle!
    Uçak, babama selam söyle!

    İclal Aydın

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-09©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Ninni
    Candan Erçetin









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20091230.asp
    ISSN: 1303-8923
    30 Aralık 2009 - ©2002/09-kmarsiv.com