|
|
|
Editör'den : Garp cephesinde yeni birşey yok.!.. |
İyi yıllar,
Yeni yılın ilk iş gününden merhabalar hepinize. "Garp cephesinde yeni birşey yok." Burası garp mı şark mı kestirmek kolay değil ama yeni birşey olmadığına yemin edebilirim. Suikast soytarılığı, marangoz fiyaskosu derken yeni yıla girdik ama çıkabilecek miyiz orası meçhul. Son gün müydü, yoksa bir gün evvel miydi hatırlamıyorum, son padişahımızı "Ulusa Sesleniş" adlı programını terennüm ederken yakaladım. Küçük dağları geçmiş, büyükleri de imalat zincirine katmış bir havayla hicaz makamında söylediği türküleri kimler dinleyip huzur buldu pek merak ediyorum. Rakamlar üzerinde sek sek oynarken çıkardığı seslerle kimler göbek attı gerçekten bilmek istiyorum. Çizdiği suluboya tabloyla gerçek yağlı boya tablo arasındaki yedi farkı bulabilen var mıydı, meraktan çatlıyorum. Sadece üç beş dakika dayanabildiğim akortsuz detone şarkının tam da "krizden en çabuk çıkacak memleket" yalanına denk geldim iyi mi? Önce vardır bir bildiği dedim ama ertesi gün gazetelerde gerçeği görünce "Pes" ettim. Dünya Bankası hazırladığı raporda krizden en çok etkilenen, ekonomisi en fazla küçülen ve bıçak sırtında olan yedi ülkeyi sıralamış, ardından da bunların arasında kurtulması muhtemeller arasında en başa bizi koymuş sağolsun. İşte padişahımızın söylediği güftenin gerçeği bu. Tabi ki gerçeğin hiç bir anlamı yok. Zira kendisine biat etmiş tebâsından akıl yürütmesini beklemek pek salakça olur gayet iyi bilmekteyim.
Haftasonuna denk gelen ve gazetelerde yer alan iki de ilginç alıntı vardı. Bunlar, "The Economist" adlı dergide yer alan ve TSK'yı hedef alan kötü sözler ile Kanadalı "National Post" gazetesinin "Gelecek vaat eden lider" olarak son padişahımız efendimizi seçtiği haberleriydi. Birincisi, suikast soytarılığını ciddiye alıp yazılmış olduğundan ciddiyetle okunması pek kolay değildi. İkincisi ise, "Bizim yıllardır yapamadığımızı tek başına başaracak kadar ileri gidebilen bir lider" olması vasfıyla gelecek vaat ettiğini söylemek istiyordu sanırım. Yoksa başka ne olabilir ki? İkisi de manidar, ikisi de iç karartıcı aslında. Demokrasi beşiği sayılan ülkelerde, demokrasi anlayışı, meclis kürsüsünden meclis başkanına söylediği, "Sen mi susturacaksın yoksa ben mi susturayım?" la sınırlı olan, çok ama bomboş konuşan bir liderin gelecek vaat ettiğinin söylenmesi ancak bir şaka olabilir değil mi? Şakadır şaka canım!..
Zamlarımız vatana millete hayırlı uğurlu olsun. Başka türlüsünü beceremediği için, yenip içilenden, illâki geçilenden aldığı vergi ve ücretlere yüklenen iktidara selam olsun. Asgari ücrete yaptığı 33.-TL zammı cebe girmeden alan bu üstün hizmet anlayışı hepimize hayırlı olsun. Yalnız bakın, bunlar iyi günleriniz. Bunca zamdan elde edilmesi beklenen ek gelir 13 milyar lira civarında. Oysa kıçımızdaki deliğin 60 milyar lirayı aşacağı öngörülüyor. Yani aradaki fark gene 50 milyar dolaylarında. Eee, bu paranın bir yerden gelmesi lazım değil mi? Nasıl gelecek sizce? Hadi hadi utanmayın söyleyin. Arko yeni yağlı krem çıkarmış, alıp sürmeyi ihmal etmeyin... tabi yüzünüze. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan BOCUK GECESİ |
|
Annem maşinganın üzerinde kestane pişiriyordu. Dilimlenmiş balkabaklarıyla dolu bir tepsiyi de fırın bölümüne sürmüştü. Sabırsızlıkla maşinganın etrafında dolanıyor kestaneler pişsin diye bekliyordum. Kestanenin bir patlayıp etrafa saçıldı. İrice bir parçası geldi gömleğimin yakasına giriverdi. Nerden beni bulduysa?
- Yandım anam, yandım, yandım, koş yetiş.
Annem çabucak kestane parçasını gömleğin yakası ile boynumun arasından çekip aldı.
- Eh be çocuk, eh be, yandı valla yandı… Patladın sanki. Biraz sabırlı olsan geberirsin. Eh be çocuk, eh be kızan…
Boynumu yakan kestane parçasını annemin elinden alıp yedim. Hem de intikam alır gibi.
Çenemin bütün kuvvetiyle parçalayarak, sivri dişlerimi etine geçirerek yedim. Öfkeme rağmen güzeldi, şeker gibi de tatlı.
Bütün dünyanın uzağında küçücük bir köydeydik. Evler etrafı ormanlarla çevrili iki derenin kesiştiği bir yamaçtan başlayarak dağa doğru yükseliyordu. Bütün evler dereye ve kademeli olarak birbirine bakıyordu. Derenin kıyısında bir değirmen, bir de kahve vardı. Bu köyde kaç kişi yaşıyordu, ne zaman kurulmuştu bilmiyorum.
Bütün dünyanın uzağındaki bu köyde anılarıma şimdi bile çok uzak eski bir geceyi sisler içinden güçlükle seçebiliyor. Dışarıda kar vardı. Ağabeyim karanlık çökmeden bayırdan aşağıya kova kova su taşıyıp dökmüştü. Yarın döktüğümüz sular buz tutunca bayırdan aşağıya kayacaktık. Kızağımız mı? Elbette vardı? Babam yapmıştı. Bu gece gaz lambasının sarı solgun ışığında kabakları, kestaneleri, maşinganın içinde pişen patatesleri bekliyorduk. Bunların yanında bir de mısır patlatılacaktı. Bu gece Bocuk Gecesiymiş. Ablam öyle söyledi. Akşam yemeğinde kuzu etinden yahni, su böreği ve pirinç pilavı yemiştik. Oysa akşamları sadece tek bir çeşit yemeğimiz olurdu. Yoksulduk, ama bu kimsenin umurunda değildi. Yarısı kerpiç, yarısı ağaç evimizin ortasında maşinga gürül gürül yanıyordu. Ağabeyimle ben ara sıra dalaşıyorduk. Küçük kardeşim beşiğinde uyuyordu. Kıpırdarsa, uyanacak gibi olursa, ablam beşiğini sallıyordu.
Sadece yoksul olan biz değildik. Bu köyde yaşayan herkes yoksuldu. Hiç kimse de yoksul olduğunu bile bilmiyordu. Çoğunun on beş, yirmi baş hayvanı vardı. Sürüler genellikle keçi ve koyun karışık olurdu. Hallice olanların ahırında iki de buzağılı ineği olurdu. Köylüler sadece hastalanan veya bir yerlerden düşüp yaralanan hayvanları keserdi. Et çoğunlukla tuz veya sabunla, hatta unla, bulgurla veya darıyla takas edilirdi. Köyde yaşayan insanlar ambarlarında biraz buğday veya mısırları varsa kendilerini yoksul saymazlardı. Asıl yoksulluk yarın evde karın doyuracak bir şey bulunamamasıydı.
İki gün önce ağabeyim evden çıkar çıkmaz ağlamaya başladı. Ne olduğunu anlayamadık. "Annem köpek ısırdı zaar, dedi. Hepimiz kapıya koştuk. Meğerse çarıklarını bulamamış. Bir yandan ağlıyor öte yandan söylüyordu;"Dün akşam hayat direğine asmıştım ama yoklar işte. Bakın yoklar. Kim aldıysa hemen getirsin," Çarıkları kim alacak. Köpekler alırdı. Aç kalan köpekler erişebilirlerse çarıkları çalıp yerlerdi. Çarık pazarda ya da bakkalda satılmazdı. Öküz veya manda kesildiğinde komşular derileri aralarında paylaşıp kendilerine çarık dikerlerdi. Bizim çarıklar babamın imalatıydı. Yeni çarıkları içir bir öküz kesilmesini beklemekten başka çare yoktu. Benim naylon çizmelerim vardı. Ablamın hem çarığı hem de tahta nalınları. Naylon çizmeler ve kara lastik ayakkabılar bayram seyran için saklanırdı. Ağabeyim susmayınca babam onun lastik ayakkabılarını sakladığı yerden çıkarıp vermişti. Lastik ayakkabılar ve çizmeler öyle değerliydiler ki anlatamam. Onlarla dereye girilmez, çamurlara basılmaz ve buzda kayılmazdı. Ağaçlara da yalın ayak veya çoraplarla çıkılırdı. Çünkü lastik ayakkabılar dala takılıp çabucak yırtılabilirdi. Sadece çok zengin olanların, askerden dönenlerin, yeni evlenenlerin deri kunduraları vardı. Onlar altın kadar kıymetliydi.
Bocuk gecesi uykum gelmeden kabak ve kestaneler pişsin diye sabırsızlıkla beklerken komşuların çocukları çıkıp geldi. İçlerinde amcamın çocukları da vardı. İlyas ile Mahmut ağabeyimin, Nazike, Selver ve Naciye ablamın arkadaşlarıydı. İkisi zaten amcamın çocuklarıydı. Onların çıkıp gelmelerine kızmıştım. Çünkü şimdi onlar da bizimle beraber pişenleri yiyecekler, benim payıma azıcık düşecekti. Sonradan bu fesatlığım için üzüldüm. Onlar gelmemiş olsaydı o gece o kadar güzel geçmezdi.
Annem pişirdiklerini kocaman bir bakır siniye koydu. Biz kocaman bir halka olup bakır sininin etrafını çepeçevre sardık. Önümüze konulanları, pay edilenleri güle oynaya yedik. Kalabalıkla yenilen her şey gerçeğinden daha tatlıdır. Şakalaştık, birbirimizin yiyeceklerinden aşırdık. Kızlar mendil içinde saklanan bir ile yüzük oyunu oynadılar. Yüzüğü bulamayanlar ceza olarak mani okumak zorundaydı. Hiç biri şimdi aklımda değil ama manilerde hep sevgililer vardır. O gece türkülerle, manilerle, bilmecelerle çok güzel eğlendik. Bocuk gecesi çocukluğumda belleğime ilk işlenen, çok eskiye dair anımsadığım en güzel olaydır. Sarı, solgun ışıklı o odada hem çocukluğumun bir parçası hem de bocuk geceleri kaldı. Ne ben geriye döndüm, ne onlar bana geldi.
Mani maniyi açar
Mani bilmeyen kaçar
Gelin kızlar söyleyelim
Hangimiz üste çıkar
Manici başı mısın?
Cevahir taşı mısın?
Bir manicik göndersem
Cebinde taşır mısın?
Lambayı yanlış yaktım
Yaktım da cama baktım
Senin için sevdiğim
Cahil başımı yaktım
Kuyuyu saldım urgan
Sevgilim olmuş çoban
Kepenekle de üşürsen
Yollayayım bir yorgan
Balkan göçmenleri Türkiye'ye gelmeden önce yılbaşı kutlamalarını bilmezlerdi. Onlar eski takvimle Kasım ayının altmış, altmış beş veya yetmiş ikinci gününe denk gelen gecede Bocuk kutlamaları yaparlardı. Bocuk kutlamalarında mutlaka kabak vardı. Ama kabak tatlısı yapmayı da bilmezlerdi. Kabak kaynatılır veya fırında (maşingada) pişirilir, şekersiz yenilirdi. Zaten o yıllarda toz şeker yüksek köylerinde bilinmezdi.
Herkesin yeni yılını kutlarım. Ve çok eskilerde kalıp unutulmaya yüz tutmuş bocuk gecelerini de…
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu YENİ BİR YILA GİRERKEN |
|
1987'de Belçika'da yapılan Poliglot ' En çok dili en iyi kim bilir?" yarışmasında jüri üyesiydim. Johan Vandewalle'yi o yarışmada tanımıştım. Türkçeyi bütün lehçeleriyle okuyup yazabilen bu genç, bende büyük bir hayranlık uyandırmıştı. Yarışmayı Johan kazandı. Akşam ödül töreninde dili iyi bilmesinin gerekçesini "Bir lisan bir insan demektir" atasözümüze bağlayarak açıklamıştı. Johan, sonraki yıllarda Gent Üniversitesinde Türkçe öğretmeye başladı. Yıllardan beri de benim "Seni Sevgiye Emanet Ediyorum - Oğluma Mektuplar" kitabımdaki metinleri dil öğretiminde kullanıyor.
Geçenlerde kendisinden bir mesaj aldım. Kitaptaki "Zwartepietler" metniyle ilgili sorular soruyor.
Flamanlar, Noel Baba'nın yardımcısına "zwartepiet" derler. Yüzleri siyah boyalı bu gençler, Noel Baba'nın armağanlarını dağıtır. Böyle bir yılbaşı öncesi Noel Baba'nın yanında zwartepietleri görünce çocukluğumda yaşatılan; ama sonradan unutulan bir geleneği anımsamış, çok şaşırmıştım.
Eskiden evlerimiz toprak damlıydı. Kışın bu günlerde bir gece bacadan tıngır mıngır bir teneke sallanırdı. Teneke sesini duyar duymaz büyüklerimiz:
- Susun Arap oğlanlar geldi derlerdi.
Ocaktan inen tenekeye annemler evdeki "der dökün"den (Johan, der dökün"ün anlamının kış meyveleri, çerez olup olmadığını soruyordu.) doldururdu. Boş gelen teneke dolu olarak çekilirdi. Bu gönderilenlerin yoksul çocukların bulunduğu evlere götürüldüğünü büyüklerimiz söylerlerdi. Bu yüzleri örtülü ya da kara boyalı geçlerin kim olduğunu biz çocuklar hiç bilmezdik.
Zwartepietler beni şaşırtmıştı. Aslında şaşırılacak bir yoktu. Çünkü Noel Baba bu toprakların kültürünün bir parçasıydı. Kaldı ki yaptığı iş insaniydi: Varsıldan alıp yoksula vermek, çocukları sevindirmek.
Bu geleneğin unutulmasında toprak damlı evlerin kiremit çatıya dönüşmesinin payı olduğunu düşünmüşümdür zaman zaman. Ama böylesine insani bir geleneğin yitip gitmesinin asıl nedeni çatılar olmamalı. Sanırım asıl neden, ortaklaşa üretme ve tüketme anlayışımızı yitirmemiz olsa gerek.
Anadolu insanının imece, herfene, gezek gibi gelenekleri vardı. İnsanlar, birbirinin işine koşar, muhtaç olanlara hiç belli etmeden yardım ederlerdi. Şimdilerde yardım edenler yardım yerine önce medyayı çağırıyorlar. Üç kuruşluk yardım için insanlarımızın birbirlerini ezmesi televizyonlarda baş haber olarak geçiyor. Yardımseverlerin duyguları örseleniyor. Yardım kuruluşlarının başındaki kişiler, yedi göbek sülalelerine yetecek zenginlikler elde ediyorlar. Kime nasıl inanacağımızı bilemiyoruz. Gereksinimi olan yoksullar da perişan oluyor.
Geçenlerde Nörolji alanındaki çalışmalarıyla Nobel Tıp ödülü kazanmış Rita Levi Montalcini'yle yapılan bir görüşmeyi okudum. Montalcini, "Yüz yaşınızı nasıl kutlayacaksınız sorusunu "Kutlamalar hoşuma gitmiyor. Beni ilgilendiren şeyler her gün yaptığım şeylerdir" diye yanıtlıyor. Neler yapıyorsunuz sorusuna da "Afrikalı kızların okuyup ülkelerinin gelişmesinde rol almaları için burs temin etmeye çalışıyorum." yanıtını veriyor.
Büyük insan olmak büyük düşünmekle olanaklı. Salt kendisini düşünen, değer üretemeyen, üretilen değerleri de iç etmeyi marifet sayanların ne Allah katında iyi kul, ne insanların arasında makbul kişi olacaklarını söyleyebiliriz.
Biliyoruz ki dünyada tek yılbaşı 1 Ocak değil. Kullanılan her takvimin ayrı bir yılbaşı var. Bence yılbaşı özel bir gün değil. Ama bunca olumsuzluğun, umutsuzluğun kol gezdiği dünyada geleceğe ilişkin umutlarımızı ayakta tutmak için yılbaşı gibi özel günlere gereksinimimizin olmadığını kim söyleyebilir.
Dostlarımın yeni yılını,
"Taşta yeşeriyorsa yosun
Açıyorsa duvarda sarı papatya
Sen de umutla açmalısın perdeni
Yıkık pencereye baksa da penceren"
dizelerimle kutlamıştım. Okurlarımı da aynı dizelerle selamlamak istiyorum. Dilerim 1 Ocak sabahı perdeleriniz umutla açılır. 2010 o umutların gerçekleştiği bir yıl olur.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Buket Çetin "YENİ" YILI BEKLERKEN |
|
"Yeni" yıl… Yeni bir yıl mı demek? Tuhaf bir bekleyiş… Kocaman bir sevinç, içimizde tutamadığımız pır pır bir umut. Sanki acayip bir değişim olacak. "Yeni" yılın yeni gününe farklı başlayacağız sanki. Bir sihirli değnek gelip renk renk ışıklarıyla bal kabaklarımıza dokunduğunda hayalimizdeki arabalar canlanıverecek ayakucumuzda. Gece, geyikleriyle ve uçan arabasıyla Noel Baba evimize uğrayıp, değişik değişik hediyeler getirecek bize.
"Bekliyoruz"
"Neyi?"
"Bilmem, bekliyoruz işte. Sihirli değnekleri, kucağında hediyelerle Noel Babayı"
"Gelecek mi peki?"
Tarihin tam olarak ne zaman başladığı hala bir sır herhalde. Mağara duvarlarına çizilmiş resimleri ve binlerce yıl öncesinden kalmış tarihi kalıntıları saymazsak zamanın ne zaman başladığını söyleyemiyoruz galiba.
Zaman ölçümleri ve ilk zaman hesaplamaları da tarih araştırmacılarına göre M.Ö. 3000-4000 yıllarına kadar gidebiliyor. Bu da tahmin edilebildiği gibi yine Mısırlılara ve Babillilere dayanıyor. Çin, Hint, Roma Medeniyetleri gibi medeniyetlerde gelişen takvim çeşitlerinin temelleri de Mısır ve Babil'e dayanıyor.
"Atlas'ın kızları Plaiadeler gökyüzünde yükseldiği zaman hasadınızı yapın ve batmaya başladıkları zaman ekinlerinizi sürün. Kırk gece ve gündüz boyunca kaybolurlar ve siz orağınızı ilk bilediğinizde yeniden görünürler."
Tahminen mayısa denk gelen bu tarih ve bu alıntı, takvimlerin ve zamanla ilgili yapılan ölçümlerin amacının aslında insanlara doğaya uyum konusunda yol göstermek olduğunu anlarız. Yerleşik hayata geçişle birlikte toprağa tutunmaya çalışan insana toprağın ve doğanın huyunu anlatmaktı. Eğer insan üzerinde tutunmaya çalıştığı doğanın ve toprağın huyunu anlayamazsa tanrılar tarafından lanetlenerek yüzlerce ahalinin ölümüne sebep olan afetlerle karşılaşmak durumunda kalabilirdi. Onun için toprağını ekerken, biçerken, hasadında ve meyvesinde hep doğaya uyum sağlardı.
"Janus, yeni yılı başlatan ayın tanrısı. Başlangıçlar tanrısı. İki yüzü vardır Janus'u, biri geride kalmış yıla, diğeri yeni yıla bakar. Janus, kapılar tanrısıdır. Her geçişin, uzamın ve zamanın üstünde güç sahibidir. Yılı ve ayları başlatır."
Roma medeniyetine ait bu alıntı yeni yılın tanrısını anlatır. Kapıları… Geçişleri… Başlangıçları… Eski yıldan yeni yıla geçişler, uzun süren törenlerle kutlanırdı. Bu törenlerde yeni olan eskiyi kovalar; hatalardan, günahlardan arınılır ve yeni bir yıla girilirdi.
Şimdi 2010'u bekliyoruz. Roma, Mısır ve Babil Medeniyetlerinin üzerinden yüzyıllar, hatta binyıllar geçti. Teknoloji ilerledi, ilerledi, ilerledi… Eskinin güneş, kum saatlerinin yerini mükemmel güçleriyle elektronik saatler aldı. İnsan, bir günün değerini ölçmeye çalışırken, bir gün 20 saatten mi 24 saatten mi oluşuyor acaba diye günler geceler boyu hesap yaparken elektronik saatlerle saliseleri bile hesaplamaya başladı.
Ama doğalgaza zam geldiği için evinde sobasıyla ısınmaya çalışan bir annenin ve bebeğinin sobadan çıkan dumanla zehirlenebileceğini ve gözyaşları içerisinde geride kalmış bir babanın parasının doğalgaza gelecek zamma yetmeyeceğini hesaplayamadı.
Aradan binyıllar geçti, binyıllar öncesinde doğaya uymak gerektiğini çözen insan zihni, bugün insan doğasına inat besinlerle, GDO'larla zehirlenebileceğini, bu kadar apaçık, gün gibi ortada olan bir gerçeği tuhaf bir zeka gerilemesi yaşayarak hala çözemedi.
Toplumun derin yaralarıyla oynayarak, insanlarını birbirine düşürmenin siyasi çıkardan çok tarihe unutulmayacak yeni hatalar eklemek demek olduğunu siyasiler hala çözemedi.
Bazı gelişmiş ülkeler, gelişmemiş (aslında gelişmesi hiç istenmemiş) ülkeleri sömür sömür sömürürken, öbür taraftan da "aslında biz sizi severiz " tarzında kandırmacalarla yardım elleri uzatarak dünya bankalarına ve diğerlerine muhtaç duruma getirirken bu ülkelerin saf insanı " yahu bu ne garip bir iştir?" diyebilmeyi yıllardır çözemedi.
Toprağından dünyanın en zengin madeni çıkan ülkelerin insanları açlık ve sefalet içinde kıvranırken modern dünyanın uyuşturucularıyla beslenen insanları doğanın kendilerine sunduklarını nasıl paylaşmaları gerektiğini hala çözemedi.
Ve Janus, başlangıçların tanrısı. Kapıların, geçişlerin, yenilerin tanrısı… Biz hala, büyük coşkularla "yeni" yılın gelmesini bekliyoruz. Diliyoruz ki "yeni" yıl eskisini kovalasın. Hatalardan, günahlardan arınalım. "Yeni" yılın kapısından geçerken insanlara acımadan parasızlıktan soba ile ısınmaya çalışanları zehirleyerek öldürenleri bu kapıdan geçirmeyelim. Göz göre göre zehiri iksir diye satmaya çalışan GDO'culara göz açtırmayalım. Dünya bankasına ve diğerlerine bizi muhtaç edenleri, zaten sefilken sefalete iyice mahkum edenleri kapının ardında bırakalım. Tüm insanlığın en büyük hatası ve günahı olanları "yeni" yılda yanımıza almayalım. Bırakalım "yeni" yıl, bu eskilerimizi kovalasın ve bambaşka bir zamanla "yeni" yıla başlayalım.
"Başlayabilir miyiz peki?"
"Bekliyoruz işte"
"Neyi?"
"Bilmem, yeni yılı!"
"Yeni yıl, gelecek mi peki?"
Sihirli ışıklar saçan değnek, bal kabaklarına dokunduğunda ayaklarımızın ucunda gördüklerimiz, hayallerimiz mi olacak? Yoksa Noel Baba evlerimize uçan geyikleriyle gelip hediyeler mi getirecek? Ya balkabaklarımız hepten yok olup zehirli yiyeceklerle kimyamız değişirse? Ya Noel Babanın hediye paketlerinden "yeni" yıl zamları çıkarsa?
Bekliyoruz işte, "yeni" yılı, yeni bir yılı bekliyoruz. Gelecek mi…? Bilmeden bekliyoruz."
*Kaynak: Takvim Zamanın Efendisi Midir?
Buket Çetin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş BOŞALIN,RAHATLAYIN!.. |
|
Hükümet iğneden ipliğe zam yaptı.
Artık bir paket sigarayı komşunuzla ortak içersiniz
rakıyı da paylaşırsınız ne olacak ki
Komşusu içerken,bakan kişi bizden değildir.
Arabaları da dönüşümlü kullanın
Birgün sizin araç,öbürgün komşunun aracı ile çıkın.
mazot,benzin tasarrufu yaparsınız.
Komünistler gibi olursunuz ne güzel
Kollektif yaşam!
Don fanila hariç
çamaşırlarınızı da değiştirerek giyinirsiniz
Birgün sen onun gömleğini
öbürgün o senin kazağını
geçinip gidersiniz gül gibi
Ne oldu şimdi?
Teğet mi geçti,
deyerek mi?
Bence dümdüz geçti!
ortadan yardı vallahi!..
Tamam bu şimdi hükümete öfke yanımız
bir de sinirlerimize hakim olarak baksak şu mevzuya
AKP hükümeti 7-8 yıllık iktidarlarında hep idare etmedi mi?
Demirel, Ecevit hükümetlerinde
viyak viyaktı millet!
Habire zam yapmıyorlar mıydı?
" Demirel'de zam var
Nazmiye de ......var" diye
söylenmiyor muydunuz?
Ne yapsın hükümet?
Bana göre yine de iyi idare ettiler
Yiğidi öldür hakkını ver kardeşim
Dünya'yı sarsan bir ekonomik kriz var
Ama bundan en az etkilenen Türk halkı
Yalan mı?
Şimdi hemen söver bir kaçınız
" Yalaka herif ne olacak!"
ya da
" para vermişler böyle yazıyor" dersiniz.
İşinize geldi mi iyi
gelmedi mi kötü değil mi?
Hep okşayalım istersiniz
Yemin olsun ki
benden kötü durumda olanınız yoktur aranızda
En çok darbeyi bu hükümet döneminde yedim ben
Ama ayakta kalıp yaşadığıma göre
siz haydi haydi yaşarsınız!
Üstelik Seçim zamanı da
oyunuzu AKP'ye vermeyi ihmal etmezsiniz
Velhasıl yapılan iyilikleri unutmazsınız!
şimdi kızdınız da ondan öfkeli ortalık
Bir general tutuklansın,rahatlarsınız!
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Aşkın Savaşı
Bitti demek zor olsa gerek bu aşka
Kaybettik ikimizde bu savaşı
Yorgun ve ağır kayıplarla çıktık bu sevdadan
Arkamızda kalanlar ise darmadağın bir hayat
Sonu görünmeyen bir acı
Kaplamış bütün dünyayı bir ayrılık
Bizde artık bunun bir parçası
Kayıp mutluluk kayıp hayaller...
Ve daha neler neler...
Dilara Altunbağ
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|