Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.721

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 18 Ocak 2010 - Fincanın İçindekiler


  • BEN KİME BENZİYORUM? ... Hakan Şevket Telkes
  • AYRILIK MANİFESTOSU ... Kübra Bay
  • BİR "DİZİ" REZALET! ... Mehmet Şeylan
  • Seçmene "Akıllı Sandık" ... Nuran Talay


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : "Beceriksiz, sersem, salak adamlar!.."


    İyi haftalar,

    Başlık bir devlet büyüğümüze(!?) ait. "Kişi kendinden bilir işi" atasözüne taş çıkarır bir kibarlıkta(?) söylenmiş, beş para etmez bir vecize. Konuyla ilgili bir deyim de sen söyle bari derseniz, ben nacizane "Buluttan nem kapmış zahir" der geçerim. TRT'de yayınlanan bir "al gülüm ver gülüm" programında etti bu sözleri çakma devlet büyüğümüz. Suikast hedefi olabilme ihtimalinden bu denli zevk alan bir başka adam var mıdır diye gugılı araştırdım, yokmuş. Nevi şahsına münhasır bu zat-ı muhteremi, ekibin Dudu Teyzesi olarak el üstünde tutuyor olabilirler mi dersiniz? Komik adam vesselam.

    ...

    Şükürler olsun Allahıma bu günleri de gördük. İstanbul Avrupa Kültür Başkenti oldu, yedi cihana da mâl oldu. Açılışını, "Hiç kimsenin yaşam tarzına kastımız, kısıtlamamız olamaz." deme ihtiyacını hisseden bir başbakan yaptı. Aynı başbakan, vıcık vıcık ettikleri yargıya "Ciğerlerimize kadar bize kan ağlatıyorlar kan." diyecek kadar düşman, "Biz burada ilk kazmayı vurduğumuzda inanın bana da başkanıma da kazmayı vurdular." diyecek kadar kültürlü sözlerle süsledi konuşmasını. Kültürü dört duvardan ibaret sanan sığ dünya görüşlerinde bir adım ileri atamamışların gölgesinde artık bir Kültür Başkentimiz var.

    Kahvaltıda benim küçük bilmiş "Baba kültür başkentine gidelim." dedi. "Oğlum orası zaten burası, yani İstanbul" dedim ama inandıramadım. Çocuk haklı olarak sürekli maytap patlatılan bir yere gitmek istiyor. Bir de üstüne Tarkan "şıkıdım şıkıdım" oynarsa kültürümüz lunapark olacak sanıyor. Şimdi sıkıysa gel ona "Kültür" nedir anlat. Başbakandan ricacı olsak gelip anlatır mı acaba? Sevaptır, anlatır değil mi?

    Kültürün ne olduğunu anlatmasını başbakandan beklerken gelin ben size şu "Kültür Başkenti" olmak ne menem birşeydir onu anlatayım. Belki üşenip araştırmamışsınızdır. Efendim bu titr öyle hakedip te alınan bir şovalyelik ünvanı değil. Bir tek bizdeymiş gibi davranmamızın da bir ehemmiyeti yok. Bizimle beraber şu anda Macaristan'ın Pecs, Almanya'nın Essen kentleri de birer Avrupa Kültür Başkenti. Bu ünvan taa 1983'lere kadar gidiyor. Melina Mercouri önayak olmuş, doğal olarak ta ilk başkent Atina seçilmiş. 2000'e kadar Avrupa Birliği üyelerine, 2000'den sonra da adaylara verilmeye başlanmış. Bir grup gönüllünün çabasıyla 2000 yılında başlayan çalışmalar 2006'da semeresini vermiş ve İstanbul diğer 2 şehirle beraber 2010 yılı başkentleri arasına girmiş. Artık seçilmiş mi, sırası mı gelmiş bilemeyeceğiz. Çünkü eğer hakkını teslim etmekse, belki de ilk başkent olmayı hakeden kent İstanbul. Yanlış anlaşılmasın, kültürlü olduğu için değil, içine edile edile hala bitirilememiş eski kültürlerin yüzü suyu hürmetine. Yoksa, kendi filmini oynatacak sineması olmayan şehrin kültür neyine?

    Yıl boyunca 182(!?) sanat ve kültür aktivitesi yapılacakmış, bir de müzeler gece saat 24:00'e kadar açık kalacakmış. Hepimizi kültür içinde yüzdürecek bu aktivitelere ön ayak olanlardan Allah razı, bizlere en iyisinden kültürler hayırlı olsun.

    ...

    Haber sitelerinde ne var ne yok diye bakıyorum, bir de ne göreyim, müzakerecilerin başı Bağış bakan durumu bir özetlemiş ama tam özetlemiş. "Devlet vatandaşı dinlemeyi öğrendi." Bu kadar mı güzel ve doğru laf edilir be Bay Bağış. Yerden göğe kadar haklısınız, devlet vatandaşını, yetmedi hakimini savcısını, yetmedi askerini, yetmedi yüksek yargıyı dinlemeyi bir öğrendi pir öğrendi. Öylesine öğrendi ki, yasaklanan dinlemeler için, "Tamam artık dinlemeyiz, onun yerine başka yöntemlerimiz var." diyecek kadar arsızlaşan yetkililer yetiştirdi. Başka ne demek gerekir bilmem ki! Haydi kalın sağlıcakla.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


     Kahveci : Hakan Şevket Telkes


    BEN KİME BENZİYORUM?

    Bıktım artık.Doğduğum günden beri birilerine benzettiler beni. Ya düşünün şimdi bir insan adını nasıl alır? Cevabı basit: Bir çocukları olacağını öğrenen ana baba hele de çocuğun cinsiyetini öğrenince oturur karara varmazlar mı çocuğun adını koymak için? Tabii ki öyle yaparlar. Ama bu olay bende böyle olmamış. O zamanlar şimdiki gibi ultrason falan da yok,cinsiyet belirlemekte zor tabii bu sebepten. Bizimkiler benim hangi cinsten çıkacağımı bilemedikleri için bir türlü bana verecek bir isim bulamamışlar. E tabii işin içine anneanneler,babaanneler de girince(dedelerin ikisi de çoktan rahmetli olmuşlar Allah'tan) iyice karışmış herşey. "Kız olacak"dermiş babaannem. O yüzden adı da Hayrünnisa olmalı. Yani annemin ismi. "Babaannem altta kalır mı? "Benim adım olsun kız olursa Kevser.Eğer erkek olursa da Abdullah. O da rahmetli eşimin adı."

    Annem ve babam da yerlermiş tabii birbirlerini bu arada Babam zaten kız olma ihtimalini düşünmüyor bile.Erkek olacak ve adı Metin olacak.(Rahmetli Metin Oktay'dan dolayı. En büyük hayranlarındandır babam Metin Oktay'ın. Hala anlatır O'nun futbolunu ballandıra ballandıra.) Annemse kız bekliyor. Herşeyim pembe hazırlanmış bu yüzden. Modern isimler istiyor annem. Işık, Bilge falan.

    Neyse benim doğum zamanı gelmiş. Annemin sancıları başlayınca ebe Memnune'yi çağırmışlar. "Allah rahmet eylesin.çok iyi ebeydi."der annem. Neyse doğurtmuş beni Ebe Memnune, almış kucağına. Bir bana bir anneme bakmış. "Siz"demiş. "Bu çocuğa isim arıyordunuz değil mi?" "Evet"demiş bizimkiler. "Orhan olsun o zaman"demiş O da. "Olsun da"demiş annem. "Neden Orhan?"

    Ebe Memnune kızarmış rahmetli. Üzerime sardığı bezi açıp benim ufaklığı göstermiş bizimkilere. "Benim Orhan Efendi'ninki de aynı buncağızınki kadar"deyivermiş.

    Bizimkiler de gülsünler mi ağlasınlar mı? Annemin anlattığına göre de kocası Orhan da pehlivan gibi adam.

    İşte o andan itibaren başladı insanların beni birilerine benzetme hikayesi. Babama göre Metin Oktay'ın kopyasıymışım. Dudaklarım annemin, alın babamın kopyası. Babaanneme göre yüzüm aynı dedem. Kulaklarım da Bakkal Hilmi'nin ne alakası varsa? Hatta babam bayağı kıskançlık krizlerine girmiş o zamanlar.

    Annem kız çocuk bekliyormuş demiştim ya en başta 5 yaşıma gelinceye kadar uzatmışlar saçlarımı. O zamandan resimlerim var uzun saçlı .O günlerde kıza benzetirlermiş beni. Hatta annemin dediğine göre Zeynep Değirmencioğlu'nun kopyasıyım. Saçlarım okul zamanı kesilince bu kez de aynı Ömercik. Evimize gelip giden herkes birine benzetiyor beni. Akrabaların ebediyete intikal edenlerinden hepsi aynı ben.

    Neyse büyüdüm, okul zamanı geldi. İlkokula başlayacağım. Babam, annem ve ben kayıt olmaya gittik. Müdürün odasına girdik. Adamcağız beni görünce hüngür hüngür ağlamaya başlamaz mı? Meğerse ben küçük yaşta kaybettikleri oğullarına benziyormuşum. Allah'ı var adamın, İlkokula gittiğim süre içinde ilgisini hiç eksik etmedi benden.

    Çocukluktan beri çok severim müziği ve sesim de güzeldir. İlkokulda sınıf öğretmenim beni diğer sınıfların müzik derslerine de sokar şarkı söyletirdi. O zamanlar da sesimi ve görünüşümü TRT Çocuk Korosu'ndaki çocuklardan birine benzetirlerdi ne alakaysa? Tabii bu sırada okuldaki bütün öğretmen tayfasının akrabası, tanıdığı, sevdiği oldum çıktım.

    Ortaokul sakin geçti Allah'tan. Öyle çok takılan olmadı bana.birkaç karşı cins çıktı tabii karşıma beni yabancı şarkıcılara benzeten.

    Ortaokul bitti, liseye geldik. Alçakgönüllülüğe gerek yok, yakışıklı çocuğum. Sarışınım, gözlerim renkli. Fiziğim de iyi. Bizim aşklar başladı tabii yavaş yavaş. Kıpırtılar var tabii yüreklerimizde ve içimizde. Karşı cinsle ilişkiler, oynaşmalar... Sınıfta hasta olduğum bir kız var. Afet birşey ama salak, harbi salak hem de. Bende de gözü var hatunun. Neyse bir punduna getirip kızı attım bizim eve. Gittikçe yaklaşıyoruz birbirimize. Tam uzattım dudaklarımı öpeceğim ne dese beğenirsiniz?: "Seni öpemem." "Neden?" "Çünkü dudakların Tecavüzcü Coşkun'un dudaklarına benziyor. Haydaa. Ulan heryerimi herkese benzettiler tamam da bu salak kızın dudaklarımı Tecavüzcü Coşkun'un dudaklarına benzetmesi afallattı beni. Kalktım hemen aynaya koştum. İyi de Coşkun'un dudakları nasıl ve neye benzer bilmiyorum ki. Hem ben severim Coşkun Ağbi'yi. Yeşilçam'ın kötü karakterlerine karşı daima saygım vardır. Coşkun Ağbi de iyi aktördür. Valla bundan sonra beni aldı bir merak. Coşkun Ağbi'nin bir sürü filmini seyrettim. Video kaset dönemi o zamanlar. Kasedi alıyorum. Coşkun Ağbi'nin yakın çekim bir görüntüsü olunca durduruyorum makineyi. Bakıyorum dikkatlice dudaklarına. Tam bir saplantı hali yani.2 sene falan kurtulamadım bu paranaoyadan. Hayır kızlardan da kaçar oldum. Ya başka biri de rahmetli Erol Taş'a benzetirse bir yerlerimi.

    İşte o sırada benim bu saplantımdan kurtulmamı sağlayacak bir şey oldu, edebiyat öğretmenimiz değişti. Lise son sınıftayız. Emekliliği çoktan gelmiş olan Edebiyat hocamız nihayet emekli oldu da yerine başka bir hoca geldi. Hoca da ne hoca? Tam bir afet. Sınıfta bütün erkek populasyonunun Divan Edebiyatı'na ilgisi bir anda artıverdi. Hepimiz şakır şakır okuyoruz failatün failatün failün. Levni,Nef'i .Ne varsa bülbül gibi şakıyoruz. Yalnız Hoca'nın bana ilk günden bir ilgisi var. Birgün edebiyat kitabımın arasında bir not buldum. Ben sınıftan Sevda gönderdi diye açtım kağıdı. O sırada O'nunla yazışıyoruz bu şekilde. Kağıtta bir yazı:

    "Orhan, kusura bakma. Hocan olduğum için sana bu yazıyı yazmam yanlış biliyorum ama inan dayanamıyorum artık. Seni ilk gördüğüm andan itibaren gözüme uyku girmiyor. Bugün seni evime bekliyorum. Akşam beşte. Lütfen beni kırma ve gel. Bu benim için çok önemli.

    Edebiyat Hocan Nermin
    Adresim: Falan, filan."

    Haydaa. Huylanmadım da değil aslında. Kendi kendime soruyorum: Bakalım bu hoca beni kime benzetecek? Saat 5 oldu. Evine gittim. Kapıyı açtı, içeri buyur etti. Ben koltuğa oturur oturmaz O da kucağıma oturup beni öpmeye başlamaz mı? "Dur, yapma"diyorum. Dinlediği yok ki. Zoraki can alıcı soruyu sordum: "Peki sen beni kime benzettin hocam?" "2 yıl önce ayrıldığım ama hala unutamadığım sevgilime benziyorsun "demez mi? O günden sonra Edebiyat Hoca'mla ilişkimiz lise bitene kadar sürdü. Rüya gibi 4 ay. Hakkını vermek lazım ama hocanın, çok şey öğrendim O'ndan. 2 soru daha yapsam üniversite sınavında bütün Türkçe sorularım doğru olacak. O sayede kazandım ya üniversiteyi. Ah ulan şu Matematik hocası Kel Mehmet (Kel Mahmut'tan alıntı falan değil. Adam keldi ve adı Mehmet'ti. Bazen iğrenirdik O'ndan. Ders sırasında sürekli balgam çıkartır, hatta burnunu karıştırıp çıkardıklarını askıdaki paltolara falan sürerdi.) de emekli olaydı da yerine Nermin Hoca gibi biri geleydi. Nerdeee? Kel Mehmet'in "Evet oğlum evet" leriyle soğuduk matematikten.

    Üniversiede 4 yıl boyunca yaşadığım benzer şeyleri de anlatmayacağım burada, bu saçmalıklardan bıkar ve yazdıklarımı okumayı bırakırsınız diye korkuyorum. Hele Asker Ocağı'nda yaşadıklarım...

    Neyse hepsi geride kaldı Allah'tan. Hatta inanmazsınız son zamanlarda beni kimse birine benzetmiyor. Asker dönüşü güzel bir de iş buldum kendime. İşe alınmam sırasında bile kimse bir şeye benzetmedi beni. Hatta bunun için yani hem işe girdiğim, hem de kimseye benzetilmeden girdiğim için kocaman bir koç kurban ettim adak olaraktan.

    Ama yanılmıştım ve romanlarda yazıldığı gibi kader ağlarını örmüştü. Nasıl mı? Anlatayım da dinleyin:

    Çalıştığım işyerinde bir kız var: Adı Gülay. İlk görüşte aşık olduk birbirimize. O da kimseye benzetmiyor beni ne güzel. Çılgınca seviyoruz birbirimizi. Bir gün evlenme teklif ettim O'na çıkmamızın altıncı ayında, hemen kabul etti. Ailelere haber verildi, istemeye gideceğiz. Hazırlıklar yapıldı. İlk seferde ailelerin tanışma faslı olacak, sonrasında söz nişan falan. Neyse gittik.evlerine. Bir çiçek yaptırmışım çelenk gibi. Çikolata dersen devasa. Takımlarımla "iki dirhem bir çekirdek" derler ya, aynen öyle görünüyorum. Kim olsa verir kızı bana. Evden içeri girdik. Ellerini öptüm Gülay'ın anne ve babasının. Bizimkiler de tanıştılar. Ama Gülay'ın babası bir tuhaf, somurtup oturuyor. Çıt yok adamda. Konuşulan bir şey de yok. Annem hal hatır olayına girdi bir ara. Adam yarım ağızla cevap veriyor. Gülay'la kaş göz ediyoruz. O da hiçbirşey anlamamış. Neyse babam konuya girdi "Allah'ın emri " diye. Adam yine yarım ağızla: "Hayırlısıysa olur" diyor. Çıldıracağım. Babam da başka konu açacak ama adamda çıt yok, put gibi oturuyor. "Evet, h ıhı, haklısınız"

    Kahveler geldi, hemen içildi. Başka ikrama gerek kalmadan bizimkiler "kalkalım"dediler. Ben "Durun" falan diyeceğim ama damada konuşmak yasakmış. Ne yapalım? Kalktık çaresiz. Arabaya bindik ve eve gidene kadar tek kelime konuşmadık. Herkes şaşkın çünkü. Bu arada Gülay'la mesajlaşıyoruz. O da hala bilmiyor ne olduğunu. Nihayet ertesi gün ortaya çıktı ne olduğu.

    Yok merak etmeyin babası beni birine benzetmemiş. Gerçi benzetmiş ama beni değil. Babamı yıllar önce kendisini kazıklayıp ortadan kaybolan iş ortağına benzetmiş. Durmadan: "Oğlana lafım yok. Temiz yüzlü bir delikanlı ama babası. Yüzüne bakınca o adi Recep geliyor aklıma" der dururmuş. (Rastlantıya bakın ki babamın adı da Recep'tir.)

    Bıktım artıkkk... Eskiden sadece beni birine benzetirlerdi....

    Hakan Şevket Telkes


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Kübra Bay


    AYRILIK MANİFESTOSU

    Madde 1: Birçok neden olabilir tabi bu olayın.Dünya ile Ayın birtüelü kavusamamaları ayrılığın en birinci bensel açıklamasıdır.Yakınlaşırlar ... Uzaklaşırlar...

    Madde 2: Sevgilin seni artık eskisi kadar heyecanla sevmiyordur.B şıkkı ise sen onu eskisi kadar sevmiyorsundur.

    Madde 3: Araya uzaklık mı girdi?Vay halinize!Erkek herzamanki gibi basitleştirir,sizin önemseyip,duygu yükleyip yücelttiğiniz şeyleri.Sesini duymak istersiniz(!) Ne gerek vardır.O, orada ; siz, buradasınızdır ve seviyorsunuzdur işte.Akıllara gelmez bazı şeylerin eskiyebileceği,canlı tutmak gerektiği...

    Madde 4: Başa geldi diyelim bir kere!Ağlayıp,sızlayıp,en yakın arkadaşınızı darlayıp birimsiz saatler geçirmek yerine;

    a) Eve kapan kendini karantinaya al
    b) Dışarı çık,günlerce eve girme,nerede akşam orada sabah
    c) Bir uçak bileti , bir otobüz ya da herneyse işte al ve yanına git,tüm kini kus ,rahatla
    d) Hayata bak,unuttuklarını hatırla,işine dön,hiç olmadığı kadaar güçlü sarıl herşeye.Aileni hatırla,güzelliği,eşsizliği...

    Madde 5: İlk birkaç ay her medeni insan gibi davranmana gerek yok.Nefret edebilir,küfredebilir hatta her ona benzeyene çemkirebilirsin.

    Madde 6: Zaman zaman ya da herzaman beynin sana oyunlar oynayacaktır.Köşebaşındakini ona benzetme,boş yatakta uyanmayacakmışsın gibi kalkmalar..En kötüsü de bir daha hiç eski mutlu günlere dönülmeyeceğini bilmektir.Bu düşünceden kurtuluş antitezi oldukça etkilidir: ''Bir daha eski mutsuz günlere de dönülmeyecektir.''

    Madde 7: Hiç mutsuz gününüz olmadı mı?(ki bu imkansızdır)O zaman zaten aşk yaşamamışsınızdır.Aşk böye Birşey olsaydı Leyla-Mecnun,Tahir-Zühre,Romeo-Juliet ... olmazdı.

    Madde 8: Bir diğer önemli nokta göğsünüze oturan karabasandır.Ve üzgünüm bunun için bir antitezim mevcut değil.Sanırım tek çare psikolojik savaş açmaktır beyninize.Yenmek oldukça zordur.Bunu söylemekten hernekadar nefret etssemde ; ilacı zamandır.

    Madde 9: En ağır atlatılanı,herşeyin mükemmel olduğunu sandığın anda ayrılığın başa gelmesidir.Nefret edemezsin.herşeyin düzeleceğine dair bir kandırmaca tüm benliğine zuhur etmektedir.(ki oldukça tehlikelidir gurur yok eder)

    Madde 10: Ayrılık başa geldimi yapacak Bir şey yoktur.Kabullenmek keza tek çaredir.Bir de eğer çok başınız ağrımışsa,hayatınızın en kötü zamanında kapınızı çalıp yaranıza toz biber ekmişse; Sizde kağıdı kalemi alıp bir AYRILIK MANİFESTOSU yazın.

    Kübra Bay


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Mehmet Şeylan


    BİR "DİZİ" REZALET!

    Türkiye dizi furyasının en parlak dönemlerinde. Aynı zamanda Türk izleyicisi ard arda vizyona giren yerli sinema filmleriyle de Hollywood 'un ensesinde diyebiliriz.

    Bu yıl yaklaşık yetmiş yerli sinema filmi izleyicisiyle buluşmak için gün sayıyor. Hatta bazıları şu anda vizyonda izleyicisiyle buluştu bile!

    Bu durum, Türk sinemasının dışa açılımı, daha kaliteli yapımlar ve daha nitelikli filmlerle tanışmamız, açısından son derce sevindirici ve önemli bir durum. Ama ülkemizde çekilen ve çekimleri hala devam eden başı, ortası, sonu olmayan, konuları bakımından incir çekirdeğini doldurmayan, izleyiciyi pinpon masalarında oynatan, yeren dizi filmler için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

    Bir dönem geceleri mum ışığında okuduğumuz, içimizi ısıtan, bizi bambaşka hayallerin içine atan, sayfaları eskimiş, elden ele dolaşan Türk edebiyatının eşsiz romanları, şimdilerde yapımcıların elinde yapay, konusundan sapmış, ahlaki bir çöküntü içinde karşımıza çıkıyor.

    Eskilerde, sahafların o tozlu raflarında edebi eserlerine alıcı bulamayan edebiyatçılar geçim derdi yüzünden bu hayata buruk ve üzüntü içinde veda etmek zorunda kaldılar. Şimdiki yapımcılar o zamana göre değersiz edebiyat romanlardan milyonlar kazanıyorlar…

    Ve aldatarak, yanıltarak!
    "Toplumu ahlaki bir çöküntü içine koyan diziler..."
    "Salonda ailecek otururken, kahvemizi yudumlarken, banyoda olup biten entrikalara bizi zorlayan diziler…"
    "Eniştene farklı bir gözle bakabilirsin hissini uyandıran diziler…"
    "Elimize silah ve bıçak almamızı sağlayan diziler…"

    Oysa bir zamanlar "Bizimkiler dizisi" vardı. "Perihan Abla, İz peşinde, Süper Baba, Mahalle'nin Muhtarları ve son dönemin sırf "sevişme sahnesi" olmadığı için reyting kurbanı olan güzelim dizileri vardı…

    Ne oldu şimdi? Onları uzun seneler izlemedik mi? Kaç sezon sürdü bu diziler…
    Hangi birimiz Bizimkiler'in sarhoş Cemil'ine özendi?
    Hangi birimiz iz peşinde filmini izlerken eşkıyalığa soyundu ki?

    Ama şimdi ki diziler çığırından çıktı. Rütük engel olsun diyoruz, izlenmesin diyoruz, diyoruz demesine ama, iş yine bizlerde bitiyor.

    Yarınlara refah, sevgi, saygı ve ahlak düzenimiz için bu bir dizi rezalete son verilmesi kanısındayım. Daha dolu, daha eğitici ve daha saygın yapımların televizyon ekranında olması taraftarıyım.

    Saygılarımla

    Mehmet Şeylan
    mehmetseylan@gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Nuran Talay

     Kahveci : Nuran Talay


      Seçmene "Akıllı Sandık"

    Son günlerde erken seçim sözü muhalefettin dilinden düşmüyor. Başbakan bunun olmayacağını söylese de kulislerde konuşuluyor.

    Muhalefetin sıkıştığında, "erken seçim" diye ortaya çıkması şaşkınlık verici. Neredeyse yapılan tüm anketlerde birinci parti olarak Adalet ve Kalkınma Partisi çıkıyor.

    Genel seçimde oyların kullanılması ile ilgili birçok tartışma olmuştu.

    Oylar çalındı…
    Oylar yer değiştirdi…
    Oylar yakıldı…
    Oylar sahte...
    Oylar çöpte…

    Tüm bunlar günlerce konuşulmuştu. Üstelik genel seçim akşamı birçok bölgede elektriklerin kesilmesi de ayrı bir tartışmaydı.

    O günden bugüne AKP çok yol aldı.

    Bu yolda,

    Sadaka kültürünün meyveleri toplandı, dinin siyasete alet edilmesinin dönüşümü de sağlandı.

    Ve AKP hızla ilerliyor muhalefetin aksine.

    Muhalefet dünde aynı sözleri sarf ediyordu bugünde… Aynı öfke, aynı üslup aynı tavır.

    Hal böyleyken erken seçim olması kime ne kazandırır?

    Seçim sisteminde akılcı çözümler üretilmez ise, oylar değil sandıklar birbirinden bağımsız hareket ederse, sonuç yine dünden faklı olmayacaktır.

    Tamda bu tartışmalar yaşanırken; Osman Pamukoğlu'nun kurduğu Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Samsun "ilk adım" İlçe Başkanı Mustafa Yiğit ve Başkan yardımcısı Vahdettin Karakurt'un geliştirmiş olduğu "elektronik seçim sandığı" seçimlere gölge düşürülmesinin önüne geçmesini umut edelim.

    Elektronik sandık, uydu takip sistemi ile takip edilebileceğinden, seçim tartışmaları sandık üzerine değil partilerin özeleştiriye yönlendirebileceğine inanıyorum.

    Demokrasi adına, eşitlik adına üretilen fikirlerin çoğalması gelişmesini istemek haksız bir istek olmaz sanırım.

    Eee..

    Muhalefette erken seçim ile gündemi meşgul edeceğine; anayasal olarak 2011'de yapılacak genel seçime kadar kendine çeki düzen verip geliştirse yararlı olur kanaatindeyim.

    Akıl ve mantığın çözemeyeceği mesele yoktur.

    Akıllı sandık, akıllı seçmen, akıllı seçim…

    Nuran Talay
    Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    MENDİL SATAN ÇOCUKLARIMIZ

    Kızma sokakta mendil satan çocuklara sakın
    Suç onların değil; devlet anayla devlet babanın
    Sıkıysa sen de yağmurda çamurda karda
    Üşüye titreye çalış, aileni geçindir
    Belki de onun sana uzattığı mendil
    Yüzündeki kiri silmen içindir!

    Erhan Tığlı

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Dünya dönüyor
    Nilüfer









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100118.asp
    ISSN: 1303-8923
    18 Ocak 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com