|
|
|
Editör'den : Okumayın şu paçavrayı!.. |
Merhabalar,
Şu yanda kendine gazete diyen şerefsiz kağıt parçasının manşetlerine bir bakın. Bu, "darbe çağrısı" değildir de nedir? Şu anda kıs kıs güldüğünü tahmin ettiğim haysiyet fukarası bir adem suretinin yönetiminde, eline nereden nasıl geçtiği hep meçhul bir takım çalışma senaryolarını darbe planları olarak sunan bu paçavranın yaratmak istediği hava gerçek anlamda bir darbe kışkırtmasıdır. Fatih Camii'nin bombalanmasından daha provokatif, kendi jetini düşürecek TSK'dan daha sınır tanımaz, sokaklarda yürüyen tanklardan daha silahlı bir eylemdir bu yayınlar. Bu paçavranın maşalık ettiği adem suretlerinin tatmin olup durabilecekleri tek bir an kalmıştır. O da "Biz dememiş miydik!" diyebilecekleri andır. Bunu diyebilmelerinin tek şartı da askerin darbe teşebbüsü olacaktır. Başka türlü durmalarının, çirkin ağızlarını kapatmalarının mümkün olamayacağı anlaşılmıştır. Ama elbette istedikleri olmayacak ve bu pislikler de şer kusmaya devam edeceklerdir. Acı olan, bu haysiyetsiz ajitasyonu demokrasi, sivilleşme adına yaptıklarını söylemeleridir.
Ölüme yatan işçilerin yanında olacaklarına, işsizlikten bunalan halkı anlatacaklarına, Haiti'de ölen yüzbinlerce insan evladını manşete taşıyacaklarına, ısrarla, kendilerine düzenli olarak altın tepside servis edilen çalışma notlarını deşifre edip, askere "Salak bunlar" demeye kadar işi vardırmışlardır. Daha AKP iktidarın kadrine bile varamamışken, Mart 2003'de yapıldığı söylenen planlarda değiştirilecek valilere kadar ayrıntıların olmasını, darbenin aslında 2001'de Ecevit'e yapılmak için planlandığını söyleyecek kadar da ileri gitmişlerdir. Aklın ve mantığın almadığı, beşbin sayfalık planı, ses kayıtlarını, yüzlerce insanla yapılan seminerleri ise askerin kurumsal zekasının kıtlığı ile açıklayabilecek kadar da alçalabilmişlerdir. Kurumsal olarak bir zeka geriliğinden söz etmek gerekirse, ancak siyah bir kömür kurumu olabilecek bu paçavranın IQ kıtlığından rahatlıkla bahsedilebilir.
Hepinizden özür diliyorum. Duyduğum infial, gerçek gündemin unutturulmaya çalışıldığı, ne idüğü belirsiz Anayasa değişikliklerinin kısaltılmış referandumlarla kakalanmaya yeltenildiği bir dönemde, varlık sebebini defalarca ispat etmiş bir paçavraya karşı hissettiğim yoğun duyguların neticesidir. Soldan sağa yatay geçiş yapmış, çakma bir liberal ailenin, kadın ruhundan en iyi anlayan kel ama sakallı, en küçük ferdi tarafından, kimbilir hangi hikmet uğruna yönetilen bu taraf'gir paçavrayı okumamak onlara verilecek en güzel cevaptır diyor, hepinize sabır diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan RENKLİ RESİMLER -1 |
|
İnsanlar beni divane eder, acemi eder, cahil ederler. Yarım aklım var. Onu da başımdan alıp giderler. Ne kadar çok renk var? Ne kadar çok insan? Bu akşam fırıncı geldi. "Abi yarın kaç ekmek göndereyim," dedi? Yok, be canlarım, yok be ciğer parelerim. Bana değil. Lokantacı Ali'nin yanına geldi. Dönüp baktım adam zenci. Bir gülüşü var, sokak aydınlanır. Sıcacık işte öyle sımsıcak. "Fırında kömür mü yakıyorsunuz siz," dedim. "Öyle abi," dedi. Aklım sıra fazla is olmuşsun. Yüzün gözün kararmış diyecektim. Ben demeden hemencecik lafın nereye varacağını anlayıverdi. Gülerek çekip gitti.
Çoğunuz bilmezsiniz. Memik Emmi bir kente sevdalıdır. Hep onu anlatır, bütün maceraları Paris sokaklarında geçmiş gibidir. Memik Emmi sadece Paris'li değildir. Aynı zamanda kördür. Sokaktakiler ona Ama Memik derler. Onu Karagöz'ü çarşıya bağlayan sokaklarda bulursunuz. Ama sokak ortasında değil. Pasajlardaki ve ara sokaklardaki çay ocaklarında. Çünkü bütün dostları oralardadır. Ve bütün kızdıkları da…
Kör olmasına rağmen o her gün üşenmeden bastonuyla kalabalığın içine dalar. Karagöz kaldırımları tıklım tıkış insan kaynıyormuş umurunda bile olmaz. Bizler gören gözlerimizle insanlara çarpamadan yürümeyi beceremezken o hiç çekinmez. Her gün öğleye yakın saatlerde evinden çıkıp kaldırımları, duvarları bastonuyla yoklayarak aradığı yere ulaşıverir. Karagöz'ü çarşıya bağlayan çok fazla ara sokak vardır. Onlarca kez gittim ama hep karıştırırım. Ama Memik Emmi karıştırmaz. Bilirsiniz, çay ocakları küçücüktür. En büyüğüne beş altı sandalye zor sığar. Memik Emmi'nin oturacağı yer bellidir. Diyelim ki biri ondan önce gelip oturmuş. Çaycı hemen müşterisini kaldırıp onu yerine oturtur. Zaten güzel havalarda zaten içeri girmez. Çay ocağının önünde oturur. Sokaktan akıp geçen ses selini dinler, tanıdıkları olursa ona seslenir. Osman, gel bi çay iç, benden. Gel lo gel…
- Memik Emmi Paris'ten kızlar gelmiş. Büyük Pasaj'da seni sormuşlar.
- Siz gidinle ebenizle eğlenin emi.
- Sarı sarı kızlar, kaymak gibi bembeyaz.
- Sizin başka işiniz yok mu? Ha, ayıp değil mi? Babanız yaşındayım ben.
- Yok, be Memik Emmi, ne eğlenmesi, Vallahi de essah diyoz.
- Hadi gidin işinize. Soranlara da Memik Emmim yok deyin.
Paris nasıl bir şehirdir? Anlatsam da bilemezsiniz. Ortasından kocaman bir ırmak akar. Sen
nehri derler adına. İçinde kocaman vapurlar yüzer. İnsanlar vapurlara biner. Gezer gezer de bitiremez. Fırat boyları gibi salkım söğütleri bile vardır. Uzanırlar Sen Nehri'nin içine. Akşam olunca ışıklar yanar. Gündüz gibi, cam gibi aydınlık olur. Vapurlar köprülerin altından geçer. İçi insan dolu, ışık dolu. Sabaha kadar gemiler gezer, şarkılar çalınır. Siz Paris'i ne bilirsiniz? Ben gittim, gördüm. Görünce Anteb'e hevesim kaçtı. Hep burada kalayım dedim. Babam bırakmadı.
Memik Emmi aşağı yukarı ellili yaşlarındadır. Ne yer, ne içer, ekmeğini nerden kazanır bilmem. Kimi kimsesi var mıdır? Sormadım. Zaten bu kentin yabancısıyım. Fazla merak da kediyi öldürür. Onu dinlerken genelde bir tek sıkıntım olur. Sese kulak verdiği için görmeyen gözlerini karşıya, kulağını sizden yana çevirir. Hani hep konuştuğumuz insanların yüzüne bakarız ya. Bu alışkanlığınızı ters yüz ettiğinden aklım karışır. Ona bir şey söylediğinizde sanki başkasını dinliyormuş size aldırmıyormuş gibi geliyor. Oysa görmeyen biri göz temasını nasıl kursun? O elbette ses teması üzerinden iletişim kuruyor.
- Hele bi Paris'in kızların anlatsan Memik Emmi.
- Aklınız fikriniz tumanınızın içinde, başka şeylere kafanız çalışmaz zaten sizin
- Hele bi anlat be Memik Emmi. Darılma hemen.
Baştan biraz nazlanırsa dinleyenlerin daha çok hevese geleceklerini kim bilmez? "Oranın
kızları erkek gibi... Hiç kimseden çekinmezler. Bizdeki gibi kaçgöç yok onlarda. Kız başlarına kahveye de giderler meyhaneye de. Hiç kimse de bi şey diyemez. Onlar bizim kızlar gibi nazlı değildir. Erkeklere içki de ısmarlarlar, tutup oyuna da kaldırırlar. Niye anlattırıyonuz bana bunları? Paris dünyadaki şehirlerin kraliçesidir. Kızları da öyle güzel işte… Tenleri kardan beyaz, gözleri denizlerden mavidir onların. Çoğu kıvırcık saçlıdır. Paris'in kızları bu kadar güzel olmasa oraya aşkın şehri denir mi?
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu İKİ DİPLOMAT |
|
İtalya Fahri Konsolosu Ömer Aras, gazetesini hasır koltuğun yan tarafına bıraktı. Pencereden ufka baktı. Şimdi askeri kampın bulunduğu Kaplankayası'ndaki dev bayrak nazlı nazlı dalgalanıyordu. Onu ilk gördüğü günü anımsadı.
1932'de yedi yaşında bir çocuk olarak bir piyade teknesiyle gittiği İstanköy'den 1944'te 19 yaşında bir genç olarak dönüyordu. Bir sabah gizlice bir kaçakçının motoruyla geçmişti bu tarafa. Çünkü İstanköy'de savaş vardı. Alman askerlerinin kimi nereye götüreceğini kimse kestiremiyordu. En güvenli sığınak anayurt toprakları, baba yurdu Bodrum'du. Ta Kefaluka'dan kürek çeke çeke geldiğini, kabaran avuçlarının acısını unutmuş;
- Çok şükür, çok şükür, demişti. Senin dalgalandığın her yer benim. Ben ancak senin gölgende güvendeyim.
O, tam bir beyefendiydi. Ömrü boyunca ağzından kimseler için tek küfür çıkmamıştı. Dilinin ucuna geliveren bu sözcükleri az önce "Nankörlük" sözcüğünü yuttuğu gibi yutmuştu.
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon'la Büyükelçi Oğuz Çelikkol'un gazetedeki resmi ve İsrail Dışişleri'nin "Türkler de İsrail devletine ve İsrail Silahlı Kuvvetleri'ne ahlak dersi verecek son ülkedir" sözü beynini burgaçlıyordu.
Bir diplomat, bir yabancı meslektaşına bu oyunu nasıl oynayabilirdi, bir devlet adamı devlet onurunun anlamının bu kadar da cahili olabilir miydi hiç?
Yeniden 2. Dünya Savaşı'nın yoğun günlerini anımsamıştı.
O zamanlar İstanköy İtalyanların yönetiminde, bakımlı, modern bir şehirdi. Ömer, İtalyan okulunda okumuştu. Türkçe,İtalyanca, Yunanca biliyordu.
Anne tarafının İstanköy'de binlerce dönüm arazisi vardı. Ama onun aklı fikri ticaretteydi. Daha öğrencilik yıllarında değişik işlerde çalışmış, okul bitince (1942) de İstanköy'ün en büyük tüccarı Hayim Menaşe'nin yanında çalışmaya başlamış, kısa sürede çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle onun sağ kolu olmuştu.
Gözlerini, İstanköy'e doğru dikti. Hayim Menaşe'yi, eşini, oğlu Mişon'u düşündü… Almanlar adayı işgal ettikten bir süre sonra adalarda ne kadar Yahudi varsa toplayıp götürmüşlerdi. Sevgili patronu Hayim Menaşe ve eşi de gidip de gelmeyenlerdendi. Oğul Mişon kurtulmuştu. Çünkü Almanlar Yahudileri topladıkları sırada Mişon, kapağı Marmaris'e atmış, sığınma hakkı istemişti.
Emniyet Müdürü:
- Kimsin, necisin diye sorduğunda İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın adını vermişti.
Şükrü Kaya, İstanköylüydü. Liseyi Hayim Menaşe ile Midilli'de birlikte okumuşlardı.
Babasının Türk arkadaşı sayesinde hayatta kalabilmişti Mişon.
Bu kıyımdan Hayim'in yeğeni Moşe Menaşe, eşi Rebeka ve çocukları da kurtulmuşlardı. Çünkü Rebeka, bir yolunu bulup Türk yetkililere ulaşmış, kendisinin aslen Türk olduğunu, evlilikle İtalyan nüfusuna geçtiğini anlatmıştı. Çünkü Rebeka, Milaslıydı. Bir aile Milaslı olduğu için yeniden yaşama dönmüştü.
Ömer Aras, anılara daldıkça üzüntüsü yoğunlaştı. 85 yıl, ona dünya ve insanlar hakkında sayısız doğruyu öğretmişti. Bu doğrulardan biri de "kendi gücünün sınırları"ydı. Üzülmenin sorunları çözmeyeceğini, acıları dindirmeyeceğini en iyi bilenlerden biriydi.
"Savaş insanları yerinden yurdundan, canından ediyor. Soylar kuruyor; ama halklar bir yolunu bulup yine var oluyor, kendisine yurt kuruyor. Bunu en çok bu İsraillilerin bilmesi gerekmez mi diye mırıldandı."
İstanköy'ün kıyısında tek katlı, dört haneli, kiremit çatılı evleri anımsadı. Padişah İspanya'dan sürgün edilen Yahudiler için yaptırmıştı bu evleri. Akdeniz'in öteki ucundan kopup gelenler buraları mekân tutmuş, ada halkıyla yüzlerce yıl bir arada yaşamıştı. Elbette evini yurdunu terk edip yeni bir mekânda tutunmaya çalışmanın zorluğunu en çok onlar bilmeliydi.
"Ah, bre Moşe Benazilyo, dedi. Mutsuzum, hem de çok!"
Kendi kendine konuştuğunun farkında bile değildi.
" Sen her sene okulun birincisi olduğunda seni yine geçemedim, diye hiç kıskanmamıştım. Keşke Almanlar'ın sizleri götüreceğini bilebilseydim. Kaç bre Moşe!
Bak, dört yüz elli yıl önce atalarına kucak açanlar orada, karşı kıyılarda. Yoksul; ama onurludurlar, kendilerine sığınanı kapıda bırakmazlar. Seni de bağrına basar onlar, diyebilseydim."
Kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle kalktı. Odanın kaleye bakan penceresine yürüdü. Liman cıvıl cıvıldı. Ötede Kale burçlarında dalgalanan bayrak ilişti bu kez gözlerine.
"Ne bilsin yeni yetme Avillon, Liberman bizim birlikte yaşadığımız acıları sevinçleri! Halbuki güçlü olmanın, haklı olmak anlamına gelmediğini en iyi onlar bilmeli. Keşke bizim ahlakımızın kendi var oluşlarındaki etkiyi bilebilseler" diye düşündü.
Ahşap zemindeki bir çift ayak sesini duyunca, döndü. Gelen torunuydu. Kollarını açtı. Kucaklaştılar. Torununu koklarken:
Bu dünyayı bozdular, sizler düzeltebilir misiniz bilmem, diye geçirdi içinden; ama ona hiçbir şey söylemedi.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nevriye Hamitoğlu Bir masal düşledim: Kar Taneleri ve Kara Kedi |
|
Şehrin beyaza büründüğü sessiz gecede kar taneleri usul usul uçuşuyordu. Rüzgar tatlı tatlı eserken kar tanelerini özgür bırakıyordu bu gece, masallardaki gibi yeryüzünü beyaza boyaması için. Gri bulutlar vardı karanlık gökyüzünde ve parlak kar taneleri aydınlatıyordu her yeri. Çatılar, ağaçlar, bahçeler, her yer bembeyazdı. Evlerin kar birikmiş pencereleri kapkaranlıktı ve uyuyordu insanlar, insanlarla birlikte bütün canlılar. Sadece bahçeli bir evin kapısı önünde yumuşak paspasa kıvrılmış siyah bir kedi, yarı aralık gözleri ile sokak lambasının ışığında nazlı nazlı süzülen kar tanelerini mırıldayarak seyrediyordu. Hava soğuktu ama kapkara tüyleri ve altındaki yumuşak paspas onu sıcak tutuyordu. Ufukta görünen gri bulutların içinde aniden bir şimşek çaktı. Kara kedi başını kaldırdı ve yeşil gözleriyle az öncesinden daha fazla yağan iri kar tanelerine baktı. Sonra ince bir ses duydu, kulaklarını dikti. Çok uzaklardan gelen küçük çan seslerinin ezgili müziği havada yayılıyor ve kar taneleri sanki bu müziğin büyüsüne kapılıp havada dans ediyordu. Rüzgar da bu dansa eşlik ediyor, onları bir sağa bir sola savuruyor, yukarı kaldırıp aşağı indiriyordu. Kara kedi yavaşça ayağa kalktı, uykulu halinin verdiği uyuşuklukla ön patilerini ileride tutarak gerindi. Kuyruğunu dikerek etrafa bakındı. Küçük çan seslerini çok yakından duymaya başlamıştı ki gri bulutlardan kendisine yaklaşan parlak şeyi görünce çalılığın içine saklandı. Alaca boynuzlu, ince bacaklı ren geyikleri, gökyüzünde ilerliyor, arkalarında ışıltılı bir kızağı çekiyordular. Kızağın içinde beyaz yüzlü bir kadın oturuyordu ve elindeki eğeri sağa sola çekiştirerek geyikleri yönlendiriyordu. Beyaz kürkünün yakasından savrulan dalgalı upuzun açık sarı saçlarına kar taneleri konuyordu. Işıltılı kızak, küçük çan seslerinin müziği eşliğinde, büyük bir toz bulutu gibi savurduğu kar tanelerini arkasında bırakarak beyaza bulanmış evlerin önünden geçti. Gözlerini kocaman açarak çalılıkların arasından bu büyülü anı seyreden kara kedi, ışıltılı kızağın arkasından bakabilmek için karların içinde bata çıka evin önündeki yola çıktı. Işıltılı kızak, bulutların arasında neredeyse kaybolmuş, uzakta parlayan bir yıldız gibi duruyordu. Kara kedi etrafına bakındı, kendi renginin zıtlığında her yer bembeyazdı ve bir o kadar da sessizdi. Paspasında uyumak için eve yönelmişti ki, gri bulutların arasında yine bir şimşek göründü, ortaya çıkan rüzgarla kar taneleri daha da irileşip fazlalaştı. Ren geyikleri geri dönüyorlardı. Saklanmak için karların üzerinden koşmak istedi ama sanki patileri yerdeki kara yapışmıştı, kımıldayamıyordu. Öyle hareketsiz kalmıştı ki soğuktan ve korkudan oracıkta ölebilirdi. Küçücük kalbi hızlı hızlı atıyordu. Çan sesleri artık çok yakından duyuluyordu. Ren geyikleri ve buzdan yapılmış güzel kızak yolun üzerine yavaşça indi. Rüzgarla sert yağan kar tanelerinin yerine yumuşacık karlar yağmaya başlamıştı. Kızağın içinden beyaz yüzlü kadın indi. Uzun boyluydu ve kusursuz bir güzelliği vardı. Bir azize gibi etrafından ışık saçılıyordu. Yüzü bembeyazdı, teninde kristalimsi küçük kar taneleri ışıldıyordu. Buz mavisi gözleri cam gibi parlaktı. Başındaki beyaz tüylü şapkası elmas şeklindeki buzlarla süslenmişti. Bembeyaz elbisesi, buzdan yapılmış küçük parlak boncuklarla doluydu. Bu kadın "Karlar kraliçesi" ydi.
Karlar kraliçesi, kara kediye yaklaştı ve ona dikkatlice baktı. Duygusuz bakan mavi cam gözlerinin içinde soğuk bir derinlik vardı. Kara kedi onun gözlerine baktı; uçsuz bucaksız beyaz diyarları, kristal karları, soğuk rüzgarları gördü. Karlar kraliçesi donuk dudakları ile fısıldadı. Bu fısıldama öyle bir fısıldamaydı ki sanki yakından gelen ama uzaklarda yankılanan ince tatlı bir sesti: "Benim beyazlığımda sadece beyazlar olmalı." dedi ve sonra hafif pembemsi buzlu dudaklarını aralayarak kara kediye doğru üfledi. Kara kediyi sarmalayan beyaz duman, zavallı hayvanı soğuktan titretmişti. Üşümüştü, çok üşümüştü. Karlar kraliçesi arkasını döndü, kızağına doğru yürüdü. Kara kedi korkudan kapattığı gözlerini araladığında, kraliçenin yürürken nasıl uçar gibi süzüldüğünü gördü. Buzdan kristal taneleri ile dokunmuş pelerini ışıldayarak arkasında hareket ediyordu. Kraliçe kızağına bindi, asaletli bakışı ile her yerin bembeyaz olması memnunluğunda tebessüm etti ve ince zarif parmaklarıyla eyeri salladı. Geyikler hareket edince, küçük çan sesleri ile ışıltılı kızak hızla uzaklaştı. Rüzgar yine kar tanelerini hızla savurmaya başladı, bu kar bulutunun içinde kalan kara kedi ise şaşkınlıktan donup kalmıştı.
Üşümüştü ve daha fazla kar altında kalmadan evin paspasına yatıp uyumak istiyordu. Tam adım atacaktı ki beyaz karlara uzattığı patisini görünce inanamadı. Küçük dilini çıkardı ve tüylerini yaladı, beyazlık gitmedi, sonra kuyruğunu kaldırdı ve baktı, o da bembeyazdı, hem de kar taneleri kadar. Sonra zıplayarak eve ulaştı ve bodrum katının karlardan kapanan küçük penceresindeki karları, beyaz patileri ile temizledi ve orda görüntüsüne baktı. Kara kedi bembeyaz bir kedi olmuştu artık. Karlar kraliçesi onu beyaza çevirmişti. Kedi gri bulutlara şaşkın şaşkın bakarken kulağına küçük çan seslerine karışan ince kahkaha sesleri geldi. Kuzeyin en ucundaki ülkesine dönen Karlar kraliçesi, buzdan yapılmış görkemli tahtında oturmuş, kedinin şaşkınlığını görerek kahkahalarla gülüyordu.
Beyaz kedi miyavlayarak evin paspasına kıvrıldı ve beyaz rüyalar gördüğü derin bir uykuya daldı.
Nevriye Hamitoğlu nevriye.h@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Karne'ler elimizde... |
|
Falanca filancanın açıkladığına göre; "Türkiye'nin Karne Notu B+ oldu" gibi açıklamaları duyunca AB-D ve bilumum taraflarca hazırlanan asıl "Karne" nasıl acaba diye araştırmacı gazetecilikten, yaraştırmacı gazeteciliğe ( hazır sömestr ve ara transfer zamanı da gelmiş iken ) yatay geçiş yaptım.
Türkçe : 2
Hala; "Barber" yerine "Berber", "Cafee" yerine "Kahve" yazanlar var, olmuyor ama ..! Biraz daha çalışılması, başta Kürtçe olmak üzere diğer dillere daha fazla önem verilmesi gerekmekte, 2 yeter şimdilik...
Matematik : 5
Ücretlere kaşıkla yapılan, tüketim yoluyla kepçeyle geri alınan zamların birbirine oranına rağmen hala pozitif (+) değerlere inanan, işsizliğin tavan yaptığı ekonomik göstergeleri sallayıp geometrik açıdan teğet geçtiğini düşünenlere 5 az bile ..! Keşke elimizde daha büyük not verebilme imkanı olsa...
Fen ve Teknoloji : 4
Gayet iyiler bu konuda da. Hala hurafelere, ulemaya, fetvalara inanan milyonlar olduğuna göre 4 iyi. Gerisin geriye gelişme gösterdiklerini de kabul etmek gerekir.
Hayat Bilgisi : 5
Bunca yüke rağmen hala hayatta kalmasını bilen bu insanlara tartışmasız 5 verilir...
Sosyal Bilgiler : -
Bu ders müfredattan kaldırıldı, hala niye burada kalmış ki aaa ..?
Vatandaşlık ve İnsan Hakları : -
Aaa, bunu da müfredattan çıkartmayı unutmuşuz, hay aksi ..!
İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük : 3
Tez zamanda hem yalaka hem besleme medya ile bu dersi de müfredattan kaldıracağız inşallah ..! Yandaşları biraz daha mamalamak da fayda var, ha gayret ..!
Yabancı Dil : 5
Süper konuşuyorlar zaten, neyi satın almak istiyorsak şahane "Okey" diyorlar. İyice ilerletmişler bu yabancı dil konusunu, hatta içlerinde; "Van münüt" diyenler bile var. Önümüzdeki yıllarda Yabancı Dil olarak "Türkçe" rahatlıkla düşünülebilir...
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi : 4
Ahlak kısmını boş verelim ama para ve satış konuları geldiğinde din açısından "caizdir" dedikleri sürece aramızda herhangi bir sorun olmaz. Onların tabiriyle nasıl diyorlar :
"AL my rose, VER my rose.."
Müzik : 5
Bunca hüzüne rağmen; nasıl da güzel "oynak havalar" çalıyorlar pes doğrusu ..!
Beden Eğitimi : 5
Bu kadar mı mükemmellik olur ? Ne idüğü belirsiz adamların önünde "diz" çökenler mi, 3 kuruşa 5 "takla" atıp "amuda" kalkanlar mı ? Hepsi mükemmel, 5...
Teknoloji Tasarım / İş Eğitimi : -
Bunu da kaldıralım arkadaşlar, ortada "iş" yok, sadece tasarlasınlar hayalini...
Trafik ve İlk Yardım : 3
Durmak yok "yola" devam, petrole devam, demiryollarının köküne kibrit suyu...
Rehberlik / Sosyal Etkinlikler : 3
"Karga" olmaya devam, yol gösteriyoruz ama bazen sosyal etkinlik yapıyorlar haa ..!
Sol alt köşede; Devam ve Devamsızlık Durumu var. Ama daha önemlisi :
Okuduğu kitap sayısı : 4
Fareler ve Hurafeler, Salya-Sümük Sallamalar, Dallamalar, Yandaş Kollamalar... İlk dönem için 4 kitap yeter de artar bile ..!
"Kişisel ve Sosyal Beceriler" diye bir de sağ tarafı var Karne'nin, not yerine tavsiyeler olarak ele alabiliriz :
Bağımsız olarak çalışma :
Mümkün olduğunca desteklenmeli. Birey, bi rey, bi oy, oy babam oy ..!
Grup halinde çalışma :
Kesinlikle çalışma... Grup halinde dersen vira, grup halinde gidersin zira ..!
Etkinliklere katılma :
Asla katılma ! Hatta; katılanları fişle, olmadı karala...
Materyalleri özenli kullanma :
Materyal yok ise, yarat.. O da olmadı çamur at...
Aldığı görevleri yerine getirme :
Getirmemezlik yapma ! Hem de sorgusuz, sualsiz.. Tıkır tıkır...
Bağımsız karar verme :
Aman ha, sakın ola ! Şöyle bir bakın sağa sola ! Nereye gidiliyorsa sen de o yola ..!
Planlı ve düzenli çalışma :
Plandan, düzenden vazgeç.. Mümkünse çalışma... Dön köşeyi, ser döşeği...
Başkalarının haklarına saygı gösterme :
Gösterme ..! Derlerse; "ne hakla ?", Beden Eğitimi'n 5 ya, nasılsa atarsın bir takla ..!
Kendi haklarının bilincinde olma :
Olma tabi ..! Seni gidi hergele, bilinç de ne ola beri gele ..?
Toplum kurallarına uyma :
Uyma canım kardeşim, uyma ..! Yok öyle ama, uy gitsin imama...
Görgü kurallarına uyma :
Görgü de neymiş ..? Batı'dan uydurma, boşver gitsin kenarında bile durma ..!
Kararlarında adil olma :
Yahu bırak şu laneti, sana mı kaldı dağıtmak adaleti ..?
Etkili iletişim kurma :
İletişme ..! Kulağın olurum, anlarsın hanyayı Konya'yı...
Arkadaşlarıyla yardımlaşma :
Kazan kazan ..! Yok ööle bedavaya yardım... Getir oy'unu, kap çuvalla unu...
Çevreyi temiz tutma :
Tutma ..! Mümkünse; mıç içine ..! Eskiden çevre mi vardı, haydi git işine...
Karşılaştığı sorunları çözme :
Çözmeye bile kalkma... Danışman yeterli, danış...
Yaratıcı düşünme :
Yaratıcılığı boşver, düşünme bile ..! Ne derler bilirsin : Düşün, düşün...
Araştırma yapma :
Yapma tabi ..! Yaraştırma yap... Bak, enişte'nde onu yapmış zaten...
Kısaca; boşver Karne'yi ..! Kâr ne, iyi mi ..?
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Dikkat Direniş Var; Destek verin!... |
|
Cuma günü sizler haftanın son günü yorgunluğundan, telaşla eve dönmek için yola çıktınız. Dönerken de sorumluluklarınızı yerine getirmek adına evinizdeki eksikler için alışveriş yaptınız, öğrenciyseniz ödevleriniz için kitap kırtasiye aldınız, sergileri gezdiniz, sinemaya, tiyatroya gittiniz, dostlarınızla bir araya gelip her zamanki mekanlarda içeceklerinizi içip hasret giderdiniz... Ekonomik, sosyal, politik sorunlar içinizi sıkıp bir an önce dinlenmek için en hızlı şekilde eve ulaşıp, sevdiklerinize kavuştunuz ve kanepeye uzandınız...
Bunları yapamayıp kışın ortasında, yağmuru, çamuru, karı, soğuğu göze alıp, Ankara'da oturma eylemi yapan, Tekel işçisi vardı aynı saatlerde. Dün geceden itibaren, Muş'tan, Adıyaman'dan, Tokat'tan, İstanbul'dan, Adana'dan, Hatay'dan, Batman'dan, Diyarbakır'dan, Malatya'dan, Trabzon'dan denklerini yanlarına almış binlerce insan, illere göre kümelenmiş, yerlere oturmuş bekleşiyorlar. İstanbul grubunun işçi kadınları, bakımlı yüzleri, özenle hazırlanmış çantaları ve kibar Türkçeleriyle oradaydılar. Belki de hayatlarında bir saat bile yağmurlu, soğuk havada dışarıda kalmamış bu kadınlar, ''Biz bugün burada kaldırımda yatacağız'' diyorlar. Konuşmaları, bundan önce politik ve sosyal bir eyleme katılmamış olduklarını çağrıştırıyordu. Bu guruptaki işçiler, sessizce, verilecek tavuk döner ve ayrandan oluşan, akşam yemeklerini beklemekteydiler. Adıyaman'dan gelenler seyyar çaycıya yakın olmalarından dolayı ellerinde çaylarıyla bağlama çalan işçiye eşlik edip türkü söylüyorlar.
Akşam haberleri başlamış, boyalı basının görsel medyasında! Tezgahlar kurulmuş, ışıklar, kameralar, sunucular ellerinde mikrofonlar, kulaklıktan ses bekliyorlar. Ntv, Cnn, Star,Tv8 muhabirleri yanlarında bir gurup işçiyle sessizce başla işaretine kulak kesilmişler. Hayatında hiç basınla karşılaşmamış işçiler öyle kararlı pozlar veriyorlar ki! Bazı kadın işçilerin oylarını şimdiki iktidara verdikleri belli; konuşurken,''-Tayyip ERDOĞAN çok ayıp ediyor, niye bizim isteklerimize kulağını tıkıyor anlamadım.'' diye çok da şiddetle eleştiremiyorlar. Adana'dan gelenlerin ne kadar üşüdükleri sarıldıkları battaniyelerden belli. Hatay'lılar akşam yemeği niyetine, getirdikleri çörekleri yiyorlar. Muş'tan gelenler kürtçe türkü, söyleyip halay çekiyorlar. Herkes coşkulu, etkilenmemek mümkün mü? Sonra Batman'lı işçiler, yanık türkülerle gecenin sessizliğini bölüyorlar. Trabzon'lu işçiler kemençe çalıp horon tepiyorlar. Bu sesler ve bu kararlı bekleyiş; korkmadan geceden ,soğuktan ve yağmurdan. Bir insan panayırı orası. İşleri, ekmekleri ellerinden alınmış insanların mücadele panayırı! Ankara'da ve bütün Türkiye'de insanlar uyuyacaklar ama İstanbullu işçi kadın çocuklarını evinde bırakmış, Adanalı erkek işçi ücretsiz izin almış. ''Tayyip'e bir maaş daha hibe ettim''diyor. Diyarbakırlı kadın işçi gece ne yapacasınız diye sorulduğunda,''Biz bilmiyoruz,yatmaya çalışacağız sabaha kadar. Aslın kaç gün buradayız, onu da bilmiyoruz.''diye cevaplıyor. Bulundukları yer Vakıfbank ATM kulübesinin önü!
Bugün Tekel işçisinin başına gelen, yarın "Beyaz Yakalı" bütün işçilerin başına gelir. Görkemli plazalarda da çalışsanız, işvereniniz size bir sürü çekici imkanlar da verse, işçi olduğunuzu, Karl Marx'ın "Dünya'nın bütün işçileri birleşin" deyişini unutmayın!..
Mevcut düzen bölmek ve yok etmek üstüne kurguludur, tek çare "birleşmek" ve "dayanışma" içinde olmaktan geçiyor. Tekel işçilerinin bu haklı ve örnek direnişi, her anlamda birleşmenin ve dayanışmanın önemini, gücünü yeniden hatırlatıyor.
Unutmayın, unutturmayın!
Cüneyt Göksu Cuneyt.Goksu@Gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
İntihar Eylemi !...
Gözlerimin çıplaklığı kadarmış bakışların,
İç çekişmiş meğer nefes almak ,
Ruhunu soyan benim gözlerim miş ,
Düşlediğim kadarmışsın ,
Düşlendiğim kadarmışım.
Serinliğimin donduracağını düşünmemiştim hiç...
Üşür sokulursun sanmıştım,kaçtığın kuytulara...
Bir intihar eylemi bu !
Ruhu dar ağacına asmak sadece!
Başka bedenlerde aramak ...
Başka kokularda boğmak...
İçine girmek ...
İçine almak ...
İçerde kalmak...
Hepsi intihar girişimleri !
Beni sadece sen öldürürsün sanmıştım oysa.
Duvarlar örüyormuşsun bana ?!
İçinde kaldığımı unutup ,
Nefessiz kalana kadar ,
Nefes aldığımı anlayana kadar ,
Öldürene kadar,
Hadi örmeye devam et!
Umrumda değil !
Hadi en derinlere hapset beni!
Senin bile varlığımı unutacağın derinlere...
En mavilerde boğ,
Kırmızılarda yıka ,
Hadi bana bir intihar öyküsü yaz...
Bir ruhu kaç beden öldürür ?
Ya bir aşk ?!
Aşkı ne öldürür ?
Ahh eli kanlı katilim ben...
Masum bir melek.
Hadi intiharlarıma ortak ol.
Birlikte izleyelim yok oluşun ışıltısını .
Belki göz yaşında dökülürüm yüzünden ,
Buğu yaparım odanın camına,
Hadi hazırlan !...
Ceplerimde saçlarıma takman için çaldığım yıldızlar var,
Hadi hazırlan !...
Saçlarıma yıldızlar takmaya,
Saçlarıma yıldızlar tak ve kaburemi tekmele !
Sultan Karaahmetli
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|