|
|
|
Editör'den : "Amanin darbe (mi) geliyor?!.. |
Merhabalar,
“Türkiye’nin Ak Parti’ye 10 sene daha ihtiyacı var. Her yerde, Karacasu’da ihtiyacı var. Türkiye’de ihtiyacı var. Eğer biz birazcık tökezlersek bu Ergenekoncular falan bu defa çok kötü intikam alır, halktan. Bu memlekette kimin kızının başı örtülü, hepsini fişlemişler. Kimin çocuğu İmam Hatip’e gidiyor hepsini fişlemişler. Kim muhafazakar, kim ramazanda oruç tutuyor hepsini fişlemişler. Eee şimdi biz onları fişliyoruz. 40 sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde. Yapmaya çalıştığımız bu arkadaşlar.”
Kiminiz okumuşsunuzdur ama yine de hatırlatmak için buraya aldım. Bu sözler AKP vekili Avni Doğan'ın 19 Şubat'ta Kahramanmaraş'ta seçmenlere yaptığı konuşmanın bir bölümü. Eğer bu sözleri, aklı başında olmayan bir meczubun söylediği anlamsız, yersiz, tutarsız sayıklamalar olarak görürseniz, hem kendinize hem de bu millete en büyük zararı verirsiniz, bunu böylece bilin.
Kendisi, Mecliste el kaldırıp indiren, emir aldığında cihad açıp karşı sıralara "Allah Allah" diye saldıran, sus deyince susan, konuş deyince konuşan, icazet almadan def-i hacete bile gidemeyen 338 kuldan biri. Nasıl olmuşsa olmuş, bu adam, kendisine alkış tutan seçmenlerinin gazına gelip, epeydir içinde tuttuğu belli, intikam ateşini dışa vurmuş. Hiç merak buyurmayın, geri kalan 337 tanesi de ondan farklı değil. Aradaki tek farkları boşboğazlık yüzdeleri. Sözlerin içeriği ile ilgili yorum yapmanın gereği yok. Kimin kimi fişlediği, kimin çetele tutup, imkanını bulunca nokta atışı yaptığı ortada.
"40 sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde. Yapmaya çalıştığımız bu arkadaşlar." İşte işin kabaca özeti bu itiraf. Adamın bir avazda söyledikleri, olan bitenin yekten açıklaması gibi değil mi?
Bu işleri hâlâ bir normalleşme, demokratikleşme çabası olarak değerlendiren kazlar varsa aramızda, yandık. Başta böyle bile görünse, geldiği noktanın hedeflenen olmadığı pek açık. Çünkü herkesin etekleri zil çalıyor artık. Bu işin, belki de, en masum aktörleri savcılar. Yıllar süren yapılanmanın uzantısı olarak geldikleri mevkilerde kulaklarına fısıldanan görevlerini layıkıyla ifâ ediyorlar. Kulaklara fısıldayanlar ya da kulaktan kulağa oynayanlar ise artık "Stop" düğmesinin yerini bulamaz durumdalar.
Askerin savaş oyunu, yargının darbe planı dediği bir koca bavul dolusu kağıt yüzünden bu memleket ciddi bir rejim bunalımında. Kağıt üzerinde yıllarca kalmış planların, veleyki darbe planı olsa dahi, suç sayılması kanun önünde mümkün değilken, fiilen darbe yapmışların, bildiri yazmışların, muhtıra vermişlerin suçlanmadığı ama kağıtlarda adı geçen, emekli muvazzaf üst rütbeli subayların teker teker tutuklandığı bir durumu anlamak kolay değil. Buna karşın, Genelkurmay'ın orgeneral ve oramiralleri toplantıya çağırmasını, "Amanin darbe geliyor." diye değerlendiren aklıevvelleri de anlamak mümkün değil elbette. Çünkü asker, ne onların sandığı kadar aptal ne de şaşkındır. Yapılan haklı bir durum değerlendirmesidir. Acizane benim beklentim, hiç istemem ama, komuta kademesinin toptan istifasıdır. Bekleyip, göreceğiz.
10 aydır anlamsız biçimde tutuklu kalan, çıktığı ilk duruşmada 15 dakikalık savunma sonucu serbest bırakılan Vatan Gazetesi internet editörü Aylin Duruoğlu'un savunmasını okudum az önce. Son derece trajikomik bir hikaye. Bağırsaklarını temizlediğinden dem vurulan yargının, suçunu bile yüzüne söyleyemediği tutuklamalarla ancak yellenebildiğini söylersek yalan söylemiş olmayız herhalde. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu GELİN ÜNZİLE, ÇOCUK ÜNZİLE |
|
Artık benim beynim olup biteni anlamıyor. Normal zekam, yeterli eğitimim ve okur-yazarlığım olduğu halde ülkenin yaşadığı durumu anlatacak kelimelerim yok artık. Kalbim ve aklım olanların farkında ama bunları ne anlatmaya ne yazmaya tâkatım kalmadı...
Sizi eskilerden bir şarkıya götüreceğim bunun yerine. Belki de daha çok kanatacağım yaralarımızı. Zira biz bu irini akıtmadıkça daha çok kanayacağız. Kadın ve anne kalemimle sesleniyorum yine çığlık atarak. Duyulmasa bile ben tüm yüreğimle bağırıyorum artık. Bitsin bu cehalet.
"Ünzile insan dölü
On kardeş beşi ölü
Büyüdükçe un ufak
Ve gelir de görücü
İnci gibi dişi
Görücü bilir işi
Söğüdüm ağlar gider
Olur hatun kişi"
Bu ülkenin yürekli kadın kalemi Aysel Gürel'in elinden çıkma bu düne ait sözler hala bugünün dilindeyse yapacak da pek bir şey yoktur zaten. Bir o kadar karamsar ama bir o kadar da inatçıyım. Bu nedenle defalardır bu konuları tekrarlıyorum. Sıkılanlar devam edin sözlere.
"Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
Onikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile
Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor"
Adı N.D ya da S.Ç ne fark eder, Ayşe ya da Medine. Tüm bu kızların tek bir adı ve tek bir kaderi var aslında.
Ünzile.
" Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda
Dünyanın bittiğine
Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihnetini
Yükleyip de beline "
Dün Gönen'de, bir önceki gün Pamukova'da, çok önceki gün Mardin'de. Evde, ormanda, tarlada nerede olursa olsun bu çocuk kadınların öyküsü hep aynı. Aynı sesli çığlıkla başlayıp, aynı sessiz çığlıkla son buluyor. Bebekken basbas ağlayabilseler de, giderken göz pınarlarında hep kan birikiyor. Sessiz ağlamaları ve adliye sayfalarından taşan gözleri bantlı suratları ile kefenlerine giriyorlar. Biz nefesimizi tutarken nefsini tutamayan adamların altında eziliyorlar küçücük bedenleri ile.
Tecavüz, erken yaşta evlilik ve hamilelik, zorla satılma, namus temizleme adına intihara sürüklenme ya da öldürülme. Bütün bunlar cehaletin pençesindeki kız çocuklarımızın kaderi olmak zorunda mı? Bu haberleri okumak ve her seferinde aynı acıyla avuçlarıma tırnak batırmak artık nefesimi tıkıyor. Ne var ki bunlarda, memleket kaynıyor takıldığın şeylere bak demeyin.
"Gözaltına alınarak karakola getirilen anne S.Ç, sorgulandı. S.Ç, ifadesinde eniştesi F.D'nin kendisine tecavüz ettiğini, bebeğin bu yolla dünyaya geldiğini iddia etti."
Sevgi ve saygı yoluyla bebekler gelmedikçe bu dünyaya, sevişmenin tecavüzden ibaret olmadığı anlatılmadıkça bu cahil beyinlere ve namusunu kızlarının ölmesi sayanlar tükenmedikçe, bu memleket de düzelmez. Ünzile insan dölü, bilinmezlere gebe, bildiği tek şey dünyanın bittiği.
Burası da sözün artık bittiği yer. Nefesimi bir kere daha tutup memlekete ağlıyorum.
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı CEMRE NEREYE DÜŞER? |
|
Takvimlere göre şubat ayının yirmisinde cemre havaya düşer ve baharın ucu gözükür. 27 Şubat cemre suya, daha sonra da 5 martta toprağa düşer, havalar ısınır, bahar kendini daha çok göstermeye başlar. Gerçi mart çıkmak istemez, mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır, arada sırada soğuk olur, hatta kar bile yağar ama artık kışın can çekişmesinin önüne geçilemez, bahar yeli kış yelini kovar, çiçeklerin allı yeşilli açmasıyla gönlümüzde taht kurar.
Cemre ateş demektir, bir simgedir. Bir yere düşmez, havaları ısıtır sadece. Çinlilere göre her cemre, güneşle doğanın zifaf gecesidir. Kuşlar bu buluşmayı kutlarcasına ötüşürler, böcekler, arılar, kelebekler düğün gününün muştucusudurlar. Güller tomurcuklanır, yüzlere bir sevinç gelir, içimizdeki duygular depreşir, güzelleşir, evrene mutluluk gelir, yerleşir...
Bir gazeteye torpilli bir genç alınmış. Geç torpilli olduğu için kimseyi takmıyor, saygısızlık ediyormuş. Bu saygısızı bir türlü kovamayan yazı işleri müdürü onu yanına çağırtmış:
"Gölbaşı yöresine cemre düştüğü söyleniyor. Git şunun resmini çek de gel. Başaramazsan sakın geri gelme!" demiş.
Şımarık genç gitmiş, gidiş o gidiş! Kendisinden haber alınamamış.
Birkaç gün sonra jandarma karakolundan bir telefon gelmiş:
"Sizin bir muhabiriniz buradaki tarlaları, bahçeleri dolaşıp düşen cemrenin resmini çekeceğim diye tutturuyor. Deli midir nedir? Şuna bir şey söyleyin" diyormuş komutan.
Müdür doğaya düşen sıcaklığın resminin olamayacağını bildiği için karakol komutanına gerçeği açıklamak istemiş, tam, "Biz onunla dalga geçtik. Bilgisini ölçmek istedik" diyecekmiş ki, karakol komutanı sözlerini sürdürmüş:
"Beyefendi bu ne biçim iştir, cemre düşecek de bizim haberimiz olmayacak mı yani? Eğer öyle bir şey olsaydı nöbetçiler görür, bana bildirirlerdi!"
Cemre nereye düşer, size hiç cemre düştü mü, düştüyse nerenize düştü?
Aşk kalbe düşen bir cemredir, sakın unutmayın, cemrenizi bunca işimin arasında sen de nereden çıktın diye sakın kovmayın. Bu konuda yazdığım bir şiirle yazıma son veriyor ve hepinize hayırlı, uğurlu cemreler diliyorum.
Havama cemre düştü
Selam yolladım kuşlarla
Gökyüzünün mavisine
Yaşım yirmiye dönüştü.
Toprağa cemre düştü
Umut taşıdı gönlüme
Karıncalarım, arılarım
Mutluluğu bölüştü.
Suyuma cemre düştü
Coştu ırmaklarım
Açtı tüm çiçeklerim
Börtü böcek gülüştü.
Kalbime cemre düştü
Yeşerdi solgun umutlar
Eridi kar, dindi fırtına
Vardım yaşadığımın farkına!
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Güzelin Ardında : Bertan Onaran RUHUNDAN TRAMVAY GEÇEN ADAM |
|
Bu Pazar, sevgili Ferhan Şensoy'un yeni oyunu Ruhundan Trammvay Geçen Adam'a gittik.
Geçen yılki oyunu 2019'dan sonra yazdığım gibi, Ferhan, tiyatro sanatını can gözüyle, can kulağıyla, canının her parçasıyla bilen talihli-talihsiz insanlardan: talihli, çünkü canlı varlıkların insan türünden biri olarak, yeryüzündeki konukluğunu en dolu, en doyurucu biçimde geçirebilmesine izin verecek bir anlatım aracıyla geçiriyor ömrünü. Talihsiz, çünkü anamalcı talanın dünyanın %99'unu getirdiği acıklı, umutsuz durumda, bu anlatım aracıyla insan kardeşlerinize doyurucu, uyarıcı bir şey söylemenize olanak kalmadı, boyalı basınla boyalı televizyon her yere, her eve egemen oldu, kuş uçurtmuyor.
Dolayısıyla, doyurucu, uyarıcı oyun yazılamıyor, kazara yazılsa, oynayacak yer bulunmuyor, yer bulunsa, izleyecek, ders ve tat alacak, dolayısıyla seni yaşatacak izleyici bulunmuyor.
Sevgili Ferhan da işte bu can alıcı sorunu ele almış oyununda; anamalcı düzenin iplerini ellerinde tutanların Adolf adındaki, aslında resme yetenekli, ama belli ki doyumsuz, hırslı bir adamı üstelik en cicili bicili yoldan, seçimle işbaşına getirdiği yıllarda, Münih'e 13 kilometre uzaktaki bir köyden gelmiş Karl Valentin, gittikçe yaklaşan, sonunda patlatılan savaş içersinde, bulabildiği kız ya da erkek arkadaşlarla, uyarıcı, güldürücü oyunlar oynamaya çabalıyor; ama beyinleri, dolayısıyla kişilikleri daha ana karnında bozulan insancıklar can derdinde, kimsenin uyarıcı güldürüye bakacak hâli kalmamış; tıpkı bugün yurdumdaki, bütün dünyadaki gerçek oyuncular gibi, Karl Valentin de sonunda yeniliyor, pes ediyor; köyüne dönüyor.
Peki dönünce bireysel bir çözüm bulabiliyor mi yaşamına?
Bunu görmek istiyorsanız, oyuna koşun.
Ama ben size dolaylı bir yanıt vereyim: geçen yıl 2019'u izledikten sonra, salondaki bir Cumhuriyet yazarı, öğretim (?) üyesi yazar, Ferhan'ın; nasıl buldunuz, beğendiniz mi? sorusuna: insan tiyatroya niçin gelir, gülüp eğlenmeye, biz de çok güldük! dedi.
Yanıta bakar mısınız? Gülüp eğlenmeye geliyormuş tiyatroya! Oysa tiyatronun, tiyatro yazarının, oyuncusunun amacı güldürürken uyarmak, sarsmak, uyandırmak; yaşamında bir yanlışlık, çarpıklık varsa onun düzelmesi için kişiyi imeceye çağırmak değil mi, olmamalı mı?
Bu yıl Küba'da yapılan Tiyatro Şenliği'ne Türkiye Devlet Tiyatroları kanalıyla, Ayşe Emel Mestçi'nin yorumladığı Güngör Dilmen'in Kurban'ıyla katıldı ve büyük ödülü kazandı. Demek ki, bütün dünyada, Kurban'daki gibi gerçek insan sorunlarını ele alan, bunlara sahici çözümler öneren bu düzeyde çok oyun yoktu ki, ilk kez gördükleri bir tiyatro topluluğuna seve seve, sevinerek verdiler ödülü.
Ama hep söylüyorum, Küba topu topu 11 milyoncuk; onun dışına kalan, inatla anamalcı talan ve düzensizlik içinde yaşatılmaya çalışılan dünyamız 6,5 milyar; nasıl üstün gelecek sağlıklı yol yöntem ve bunun sanatı?
Nitekim, can dostumuz Nilgün Şarman geçen akşam bir kanalda bir tartışma izlemiş; yine anlı şanlı bir öğretim değil, uyutum üyesi: dünyanın başına geçen dört ünlü zorba da, Hitler, Mussolini, Stalin ve FİDEL CASTRO asker kökenli değildiler; buyurmuş; hastalığın, çürümüşlüğün derecesine bakar mısınız? Paralar, pullar, geziler. Koltuklar uğruna insan kardeşlerini uyutmak için dillerinden düşürmedikleri halkerkinin (demokrasinin) sevinçle, coşkuyla yaşandığı Küba'nın 50 yıldır başta ABD, bütün anamalcı soyguncuların saldırılarına direnmelerini sağlayan, halkın gerçekten erkine sahip çıkabilmesi için temel koşulu yerine getiren, yediden yetmişi herkesi bütün öldürücü masallardan arıtılmış, bilimsel eğitime kavuşturan, 365 gün, 24 saat halkına doğruları, gerçekleri söyleyen o soylu insan, Fidel Castro amansız, acımasız, kanlı bir zorbaymış!
Hepimizi KÜRESEL HARAKİRİ'nin kurbanı yapacak bu yaklaşım içersinde sanata, tiyatroya yer kalır mı, kalabilir mi?
Ama, evrenin temel yasası etkiye-tepki kesintisiz işliyor; bu olumsuz koşullarda bile, İntiharın Genel Provası, Bir Dönüşün Beşlemesi, Ruhundan Tramvay Geçen Adam gibi oyunlar yazılıyor, ve asıl sevindiricisi, anlayan, ayakta alkışlayan izleyici bulunuyor.
Dünyamızın yaşanır kılınmasına katkıda bulunmak istiyorsanız, hemen koyun Ruhundan Tramvay Geçen Adam'a.
Her zamanki gibi, oyunu Ferhan Şensoy tasarlayıp yazmış, giysilerini, bezemini düşünmüş, yönetmiş; ışıklar, Hüseyin Ulaş'ın; fotoğraflar, Cengiz Tünay'ın; kolay anlaşılan, oyunun iletisini başarıyla özetleyen, ezgileri yerli yerinde şarkıları Gündoğarken Grubu çalıp söylüyor.
Ferhancığımın ince tanımıyla, gibi yapanlar şunlar: Erkan Üçüncü, Ali Çatalbaş, Orhan Ertürk, Özkan Aksu, Elif Durdu, Ebru Soyuerden, Neslihan Çakıner, Begüm Alpaslan, Tolga Kılık, Yavuzhan Doğan, Orkun Akyıldız, Grup Gündoğarken ve elbette Ferhan Şensoy.
Hepsine yürekten alkış!
Bertan Onaran bertanonaran@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Nuran Talay AKP'nin Dramatik Harekât Oyunu |
|
Silivri'nin de,
TSK'nın da,
"Yargı"nın da,
Yüce Divan'ın da,
Ve bu aziz milletin de bir sabrı var
Kuvvet komutanları, orgeneraller, amiraller, albaylar tutuklanıyor. Ve bunu Türkiye normalleşiyor diye değerlendiriliyorlar. Hukukun neresinde yer alıyor böylesi tutuklamalar, demokrasinin hangi alanına giriyor da normal karşılanıyor anlayamıyoruz.
Sanki TSK terör örgütü, bu vatanın altına dinamitleri yerleştiriyor da, elebaşı bu vatan için çalışıyor gibi…
Dağdan inen PKK'lıları bir iki dakikalık sorgu ile salıveren zihniyet içimize özgürce karışmasını beklerken, aydınları içeri tıkarak koruyormuş gibi…
Zihinlerden silinmeyen Habur görüntülerini gösterime girmiş bir film gibi hatırlamamızı bekleyenler, ödüllendirilmediğinden öfkesini kusuyormuş gibi…
Ayaklı Mahkeme teröristlere kucak açarken, PKK yandaşlarının tüm gelişmelerin antlaşma ile olduğunu söylemesi ile inanılan aslında terörist değilmiş gibi…
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti değil de guguk düzenindeymiş gibi…
Bu ülkenin Yargısı, Askeri, Kurum ve Kuruluşları tahrip edilmiş dağıtılmış, başka devletlerin yönetimine geçmiş de kalanlar süpürülüyormuş gibi…
Dahası çok…
Peki, tüm bunlar neden oluyor?
AKP'ye kapatılma ışıkları çevrilmişken,
Dış basında Ilımlı İslam imajı çizmişken,
Kendi kurumları ile kavga etmişken,
Bizler sizler diye ülkeyi bölmüşken,
10 Kasım'da teröristleri yüceltmişken,
Babalar gibi satılan değerlerimizin üstüne milyonlarca soğuk su ikram edilmişken,
Halkı sadaka kültürüne alıştırıp, köle gibi çalıştıran zihniyetlerini hayata geçirmişken,
İşsizlik almış başını gitmişken,
TEKEL işçilerini haftalardır yaşamla ölüm arasında gezdirmişken,
Üstelik toplumda bir uyanış başlamışken,
İşte bu baskıların nedeni susturma, sindirme ve AKP'nin bitmek bilmeyen Darbe aşkıdır. Sürekli bir suikast darbe sözleri ile kendilerini ön planda tutmaya çalışarak mağdur edebiyatı yapmaktır.
Ağızlardan çıkan demokrasi, hukuk nerede?
Doğmamış çocuğa don biçen AKP, bu darbe planları gündemi oyalayarak Ülkenin gerçek sorunlarına enerjisini harcamak yerine bu tür asılsız iddiadan ibaret olaylarla geçirmeyi yeğliyor olması topluma ve bu ülkenin güvenliğinden sorumlu kuruma hakarettir, haksızlıktır.
Adaletini isminde hapseden AKP'nin drama oyunu daha ne kadar sürer, öfkeleri ne zaman biter bilemiyorum.
Zira, bir savaş içinde AKP…
Kime/kimlere karşı olduğunu da onlar söylesin!
Görünen köy kılavuz istermiş gibi…
Nuran Talay Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Yabancı Değildi Ölüm
Korkunun kıskaçlarında
Çırpındı umutsuzca beyni
Kovaladı birbirini ak boncuklar
Nöbete durdu
Bedenindeki her tüy
Kayboldu gözlerinin akları
Uzadı, upuzun oldu kulakları
Her bir adım sesi
Ayırdı küçük küçük parçalara
Bilemedi
Nereye gitti bütün kanı
Birbirine dolanmış kirpikleri
Hiç sesi çıkmıyor gözyaşlarının
Busbulanık her şey
İp...
Kurtuluş...
Sonsuz karanlık...
Yabancı değildi ölüm
Dibindeki taş gibi kuyunun
Yoktu elleri ayakları
Ha babam dövdü yağmur camları
Aklamak ister gibi karanlığı
Düş Kuruyor Gece ' adlı kitabımdan - Ocak 2008 -
Hatice Bediroğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|