|
|
|
Editör'den : Senden ötürü eyvah eyvah!.. |
İyi haftalar,
Bu hafta da çok iyi bir film seyrettim. Başlık ta o filmden. Küfürden arınmış, salaklığın arkasına saklanılmamış, insana dair ama çok komik br film "Eyvah Eyvah". Trakyalı klarnetçi Hüseyin Badem'in iki nakaratı var, sık sık kullandığı. Biri "eyvah eyvah" diğeri "senden ötürü". Hüseyin'in tarzı değil politika yapmak ama bu sözler benim ağzımda bal gibi tam siyaset.
Mesela bizimki gene kızmış kendisine "Padişahım çok yaşa" diyen taraftarlarına. İyi de "senden ötürü" be hünkârım. Ermeni tasarısı onaylanmış yeni dünyada. Ama çorbada senin de tuzun var, öyleyse "senden ötürü" be seyrek bıyıklım. Türkiye demokratik bir cumhuriyetmiş, halk yargıya, yargı yürütmeye, yürütme yasamaya güvenirmiş, hükümetin askerle, askerin rejimle bir alıp veremediği yokmuş. Amma velakin "Senden ötürü eyvah ki ne eyvah" be padişahım.
Fim dedik nereye geldik. Siz bana bakmayın, mutlaka gidin "Eyvah Eyvah"a. İki saatliğine de olsa dertten, tasadan, kasvetten uzak durun, bol bol gülün. Sıkmayın kendinizi koyverin gitsin.
Ey Kadınlar, bugün sizin gününüz. "Hoplayın, zıplayın, dolmaları sarıp parklara koşun, eğlenin, çoşun, televizyon seyredin, konken oynayın, dedikodu yapın, gülün, dövün, sövün, kavga edin, saç baş yolun, öpün, koklayın velhasıl ne isterseniz yapın." diyeceğimi sandıysanız aldandınız. Kimilerinin son zamanlarda pompaladığı gibi Kadınlar Günü, "Anneler Günü" ya da "Sevgililer Günü" gibi tüketime alet edilesi bir gün değil. 1857'de Amerika'da dokuma işçilerinin polis tarafından saldırıya uğrayıp öldürülmesi nedeniyle, tamamen işçi kadınların haklarını savunmak adına var edilen bir gün. Kadının kadın olduğunun, gerçek gücünün farkına varması, dertlerini haykırması için bir vesile. İstemediği halde kapatılan, töre gölgesinde yaşayan, okumuş ama şiddet gören kadınların sorunlarını dile getirme günü. Biliyorum hepiniz bunların farkındasınız ama ben gene de hatırlatayım dedim. Hani benden hediye bekleyenleriniz varsa daha çok bekler diye de ekleyeyim. Bu anlamlı gününüzü amacına uygun olarak kutlarım. Tabi ki sizinleyim. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Güzelin Ardında : Bertan Onaran YENİ OYUNLAR YENİ KİTAPLAR |
|
İzlediğimiz ilk oyun, Şehir Tiyatroları'ndaki, Bilge Emin'in Duşan Kovaçeviç'ten çevirdiği İntiharın Genel Provası'ıydı.
M. Nurullah Tuncer'in hem sahne tasarımı yapıp hem sahneye koyduğu oyunu bize sevgili Bennu Yıldırımlar haber verdi; o da oyunda "kadın"ı canlandırıyor.
Nicedir düşünürdüm, çağımızın sorunlarını anlatan güncel bir oyun neden yazılmıyor, böyle bir film neden çekilmiyor diye; oysa hem film yönetmeni, hem oyun yazarı olan Duşan Kovaçeviç bunu yapmış, hem büyük bir başarıyla.
Başta ABD, bütün anamalcı sülüklerin dünyamızın başına ördükleri çorapları; ülkeleri, halkları gözlerini kırpmadan param parça edişlerini çok çarpıcı biçimde anlatmış; hem de, bu dış sülüklere eşlik eden iç sülükler aracılığıyla: Yugoslavya'yı darmadağın eden dış kaynaklı oyunlara, içerdeki alçak acımasızlar da katılmış; bir gecede işlerini, evlerini, her şeylerini yitiren umutsuz insanları kandırmak, canların alırken, organlarını da birer birer koparıp satmak üzere çeteler oluşmuş.
Sevgili Doğu Perinçek'in çarpıcı kitaplarından birinin adı Mafyokrasi (Çeteerki) dir; ve çok doğrudur, yerli yerindedir: bile bile mikrobu üretilen, bütün dünyaya saçılan aidsleri, domuz ya da kuş griplerini; sözümona bunları önlemek üzere bütün dünyaya kakalanan aşıları, ilaçları yapıp satanlar, böylece milyarlarca dolar kazananlar, aynı zamanda yürütmede yer alan bakanlar ya da sağlık örgütlerinde insanların sağlığını korumakla görevlendirilmiş(?) hekimler.
İntiharın Genel Provası, dönüşümlü olarak sürüyor Şehir Tiyatroları'nda; hangisinde oynandığına bakıp hemen koşun.
Sonraki oyunumuz Ferhan Şensoy'un Ruhundan Tramvay Geçen Adam'ıydı; 2. Dünya Savaşı sıralarında Almanya'nın Münih kentinde çalışmış bir güldürü ustasının Karl Valentin'in yaşamından, deneyiminden yola çıkarak Ferhan kendisi yazmış oyunu; her zamanki gibi sahne tasarımı da, bezem de, giysiler de onun. Müziğini, şarkılarını Grup Gündoğarken üstlenmiş.
Ferhancığım, her zamanki gibi, geçmişle bugün, Karl Valentin ile kendisi, topluluğu arasındaki koşutlukları çok iyi görmüş, göstermiş; sıradan insanların tepelerine çöken savaş içindeki yaşamlarını, çırpınışlarını, kısa, özlü, çarpıcı bir dille anlatmış; dilin bütün olanaklarından, çağrışımlarından yararlanarak canlandırıyor.
Can gözümüzü, can kulağımızı açabilirsek, ülkemizin, tiyatro sanatının nerede olduğunu, nereye sürüklendiğini çok iyi görebiliriz oyunu izlerken; ama doğrusu bunu yapıp yapamayacağımızdan, ya da ne zaman başarabileceğimizden hiç emin değilim; evrensel etkiye tepki zinciri sürüp gidiyor: bütün savaşları çıkartanların, silah yapıp satanların, ellerindeki yazıl ya da görsel iletişim araçlarıyla milyarları ayakta uyutanların hazırladıkları KÜRESEL HARAKİRİ'den vaktinde kurtulup kurtulamayacağımızı da bilemiyorum.
Gerçi, 500 yılı aşkın amansız, acımasız sömürüden sonra, Güney Amerika ülkeleri, öncüleri Küba'nın ardına düşüp daha âdil, daha paylaşmacı bir düzen kurmaya var güçleriyle çabalıyorlar; ama KÜRESEL HARAKİRİ satıcıları da boş durmuyor; bütün körlükleriyle ellerindeki son olanakları bu işe yatırıyorlar.
Sevgili Lâle Gürman'ın deyişiyle, dur bakalım n'olacak?
O arada, birkaç saatinizi adam gibi geçirmek istiyorsanız, Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncuları sizi bekliyor.
*
Bilim ve Gerçek Kitaplığı, üç yeni kitabını göndermiş: Ender Helvacıoğlu'nun hazırladığı Tarih Bilincinden Yaşam Sevincine İnsanlığın Sözleri; Metin Özbek'in yazdığı 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi.
Yazar bu çalışmasında, türeyim gözelere (genler) ve dil açısından, Yakındoğu ve Anadolu'da hangi insan topluluklarının yaşadığını, birbirlerini nasıl etkilediğini, hangi bileşimlere yol açtığını irdeliyor; meraklısı için çok ilginç elbet.
Üçüncü kitap, anamalcılığın öncüsü ve simgesi ABD'nin her şeyi nasıl yozlaştırıp eriteceğini kestiremeyen Sartre'ın geleceğin müziği olacağını sandığı cazı ele alan bir yapıt; M. Halim Spatar'ın Sidney Finkelstein'dan çevirdiği Bir Halkın Müziği/Caz.
Adından anlaşılacağı üzere, Afrika'dan getirilmiş kölelerin Birleşik Devletler'de yaratıp yaşattıkları cazı ele alıyor kitap; bu da merak edenler için son derece ilginç bir kaynak.
En çalışkan, üretken yayınevlerinden biri Berfin; şu sartıntılı, sıkıntılı günlerde bir dizi kitap çıkarmayı başarmış; bana gelenler şöyle:
Cazim Gürbüz'ün Kartal Gözüyle Laiklik'i; Zeki Karaaslan'ın Çürük Hayat'ı; Ahmet Kerim Gültekin'in Tunceli'de Sünni Olmak'ı; Lütfi Kaleli'nin Acılı Yaşam'ı; Arif Tekin'in Kûr'anda Kadın ve Hz. Muhammed'in Hanımları adlı incelemesi ve A. Murat Özhan'ın Aşktan Kalan; Mine Özdemirtaş'ın Yanlış Yataklarda Çürüyen Etlerimiz adlı şiirleri.
Bir de tam 748 sayfalık tuğla var: Okan Gökay Emgengil'in Türkiye Devrimi'nin Yol Haritası ve Avrasya Rotası.
Okan Gökay hukuk okumuş, savunman olmuş, ama belli ki hukukla toplum arasındaki ilişkiyi merak etmiş; Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanışını, Cumhuriyet'in kuruluşunu, gerçekleştirilen devrimleri, sonra karşıdevrimin boygöstermesini, yavaş yavaş güçlenip her şeye egemen oluşunu incelemiş kitabında.
İş Bankası Kültür Yayınları, Ruken Kızıler'in yönettiği Modern Klasikler Dizisi'ne iki yeni kitap eklemiş; Levent Cinemre'nin Jack London'dan çevirdiği Vahşetin Çağrısı ile Osman Çakmakçı'nın Franz Kafka'dan derleyip çevirdiği Aforizmalar.
481 sayfalık önemli bir kitap da Ali Alkan İnal'ın yönettiği araştırma-inceleme dizisinde yayınlandı: Abdi İpekçi ile Ömer Sami Coşar'ın hazırladıkları İhtilâlin İçyüzü.
Zamanında Milliyet gazetesinde yayınlanmış olan bu çalışma, yakın tarihimiz açısından çok önemli elbet; yurduma demokrasiyi getirmek üzere işbaşına gelen Celâl Bayar
-Adnan Menderes ikilisinin, Türkiye'yi Küçük Amerika yapacağız diyerek adım adım nasıl bir batağa sürüklediğini o günleri yaşayanlar biliyor; bu gidişi önlemek isteyen TSK, Cemal Gürsel önderliğinde, 27 Mayıs 1960'da yönetime el koymuştu.
Kitap, bu el koyuşun hazırlık dönemini ve o gün uygulanışını; ardından, Millik Birlik Komitesi içinde beliren ayrılık üzerine, içlerinden 14 kişinin tutuklanıp yurt dışına gönderilişini anlatıyor, hem de bütün ayrıntılarıyla.
Kırmızı Yayınları da Kemâl Özer'in bütün şiirlerini bir kitapta topladı: Yaralı Karanfil.
1959'da yayınlanan Gül Yordamı'ından, Temmuz İçin Yaralı Semah'a dek bütün kitapları biraraya getirilmiş bu yapıtta; yalnız, İsa Çelik'le birlikte hazırladıkları ve ona Yunus Nadi Şiir Ödülü'nü kazandıran İnsan Yüzünün Tarihinden Bir Cümle konmamış kitaba.
İlk kitabıyla son kitabından birer şiir alayım sizler için:
GÜL YORDAMI
herkesin başladığı onlar için bir gün
uzatılmış iskemlelerden ayakları
herkesin yolunda onların ayakları
onlar yüzler binler düşmek zorunda olan
kapıların önünü suluyor aylardan Pazartesi
sarışın kara kumral saçlardan kadınlar
hiç güzellikleri olmadı bakılsa anlaşılır
silâhtandır onların ağlaması bir gün
kuşlar mıdır onlar ki ellerinin altında
her kanatları ayrı haber
çay evi kapısından tanıyorum girer girmez
kalabalık oluyorlar daha ilk bakışta
şu bizim beğenmediğimiz korku
savaşırlık için onların açılan bir gül aralarında
OĞLUNDAN ÖKSÜZ KALAN ANANIN ŞİİRİ
Ağaç desem ağaca assam sazını
hangi dalın kıvrımına güvensem
Yol desem yola sorsam nerdedir
kimden gelir kime gider bilmeden
Rüzgârı eğlesem suyu yormasam
yaramın azmasına küskün kalmasam
Bilen oydu hangi diken nereme
dokundukça kanatırdı acımı
Hangi özlem kimin için duyulur
kimi yoksun kılar kendi canından
Hangi ana ölür ölür dirilir
kendi oğlundan nasıl öksüz kalırsa
Bilen oydu ölse bile sözü yere indirmez
hangi ozan kucağına sazı alınca
Bertan Onaran bertanonaran@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
SEMİHA BERKSOY
"Türkiye'nin ilk operasında söyleyen soprano, ilk profesyonel kadın opera sanatçısı, Avrupa'da sahneye çıkan ilk Türk kadını…"
Beyoğlu Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisinde geçen hafta Semiha Berksoy'un 100. Doğum yılı münasebetiyle açılan sergi vardı. İlkin, her zaman kaliteli eserlerin sergilendiği, salonun büyüleyici havası karşılıyor sizi...
Düşündürücü, bir o kadar da eğlenceli olan resimlere bakarken çocuklukla, büyüklük arasında gidip geliyorsunuz.
Resimlerlerde ki renk coşkusu ve ahenk harika. Bir o kadar da, çizgilerle yapılan resimler çocuksu. İnce ince resimlerin arasında sığdırılmış büyük gerçekler var.
Konu olarak en çok kadınlar işlemiş sanki ya da bana öyle geldi. Ağlayan kadın, mutsuz kadın, şizofren kadın ve buna benzer daha birçok kadın yüzü gizlenmiş resimlere...
Benim en çok hoşuma giden tarafıysa, özgürce yapılmış olmalarıydı. Üslup kaygısı, beğenilme kaygısı olmadan, içtenlikle yapılmış olan resimlerdi. Kalemini özgürce oynatmıştı, kâğıdının üzerinde.
Salon da gezerken, büyülenmiş gibi bakıyorsunuz etrafa. Derin fırça izleri beyniniz en uç noktalarını okşuyor. Saatlerce izlenmesi gereken resimler bunlar.
Bir saat kadar burada oyalandıktan sonra, onun eşyalarının olduğu köşeye doğru yöneliyorum. Dar bir alana yatağı, piyanosu, resimleri ve süslü şapkaları sığdırılmış Semiha Berksoy'un. Bunlara baktıkça onun kokusunu duyumsuyorsunuz. İçerisinin gizemi, loşluğu harika.
Duvarın yeşilliği, eşyaların gizemi, tablolarının esrarı alıp başka diyarlara götürüyor sizi.
Merdiven basamaklarından inerken, bir taraftan düşünüyor bir taraftan da iyi ki böyle kültürlü kadınlar var diye seviniyorsunuz…
Son söz: Beyoğlu'na yolunuz düşerse Kâzım Taşkent Sanat Galerisi ve Sermet Çifter Salonu'na uğramayı da unutmayın; orada sizi bekleyen biri var.
Neslihan Güzel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Hasan Tülüceoğlu |
HAYVAN ÇİFTLİĞİ
İngiliz yazar George Orwell, yazdıklarıyla güncelliğini koruyan yüzyılın en önemli yazarlarındandır. Yirminci yüzyılı çok iyi okuyabilmiş ve bu okumanın doğrultusunda sosyal ve özellikle siyasal oluşumları yazılarıyla çok güzel ifade etmiştir. "Bir Fil Avı" adlı yazısıyla sömürgeci İngiliz yönetimini sarsıcı şekilde eleştirip bazı gerçekleri görmeleri işaretini vermiştir.
Yazarın, yüzyılın teknolojik gelişmeleri doğrultusunda şimdiyi ve gelecekteki sosyal-siyasal olayları en güzel şekilde ifade ettiği ve daha uzun bir süre de güncelliğini koruyacağını düşündüğüm en güzel eseri "1984" romanıdır. Orwell'ın 1948 yılında kaleme aldığı bu romanı herkesin okuması tavsiyesinde bulunuyorum.
"Hayvan Çiftliği" de George Orwell'ın "1984" romanından önce yazdığı fabl türünü hatırlatıcı toplum ve yönetimle ilgili diğer önemli romanıdır. Bir romanda yaşadığımız yüzyılda toplum ve yöneticilerin konumu bu kadar güzel anlatılır! Eseri okuduğumuzda insan isimleriyle hayvan olarak canlandırılan karakterleri günlük hayatımızdakilerle birebir benzeştiririz.
George Orwell "Hayvan Çiftliği" ve "1984" romanlarında zamanın komünist Rus yönetimine göndermeler yapmış olsa da siyasi tarihimizde romanlarda anlatılanlarla benzerlikler görmemiz mümkündür.
Hayvan Çiftliği'nde güç şartlar altında insan efendilerine hizmet eden hayvanları ilk örgütleyen 'Koca Reis' lakaplı yaşlı bir domuzdur. Kısa bir süre sonra öldürülen 'Koca Reis'in aşıladığı özgürlük düşüncesi tüm hayvanları kurtarıcı bir ümitle sarar ve bir süre sonra domuzların öncülüğünde çiftliğe hayvanlar sahip olur. Napolyon ve Snowball isimli domuzlar yönetimde ön plana çıkarlar. Öncelikle tüm hayvanları düşünen Snowball, Napolyon tarafından bir taktikle çiftlikten kovulur. Bundan sonra çiftlikte bir Napolyon diktası hakim olur. Napolyon, domuz grubuna ayrıcalıklar tanıyıp kendini tek yönetici güç olarak kabullendirir.
Hayvanların büyük umutlarla özgürlük adına çiftliği ele geçirme gayretleri, böylece onları hayal kırıklığına uğratmış ve eski sahiplerini arar hale gelmişlerdir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, Osmanlı yönetiminden cumhuriyet dönemine geçişi eleştiren o günler Mustafa Kemal karşıtı olarak gösterilen ünlü yazarımız Refik Halid Karay'ın "Deli" adlı tiyatro eserini okuduğunda herkesçe kesin emirler beklenirken kahkahalar attığı rivayet edilir.
Çağın dahi yazarı George Orwell'ın eserlerini mutlaka okumanızı öneriyorum. Kahkaha atmasanız da derin derin düşüneceğinizden eminim.
Hasan Tülüceoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Genç Kahveci : Etengü Ecem Tuna |
YURDUN EVLADI
Siper etmeye gelmiş gövdesini bu vatana. Bağımsızlığı, özgürlüğü görmeye açmış gözlerini dünyaya. İşte böyle başlamış onun sonsuz kavgası istiklal karşıtlarıyla!
"Bırakın matemi yahu! Bırakın feryadı." Demiş. "Ağlamak fayda etseydi babam kalkardı!" diyerek dağıtmış azmi, umudu Türk insanına…
Taviz vermeden yaşadığı ve uğruna her şeyi feda ettiği, ızdırap çektiği, yalnız kaldığı bu uğurda vatanını da kaybettiği iman dolu göğsü onu hiç terk etmemiş! Ne öksüzlük, ne evsizlik engel olabilmiş ona bu toprakları savunma yolunda! Özqürlük solumalı bu vatan toprakları üzerinde demiş! Özgürlük akmalı Türk'ün kanında! Her şeyiyle milleti kokmalıymış bu vatan topraklarında… Bayrağında, ezgilerinde, edebiyatında… Edebiyatın vatanı olduğuna iman edenlerdenmiş Mehmet Akif… Hiçbir edebiyatı memleketine mal etmeyenmiş… Bağımsızlığın sembolüymüş Mehmet Akif! Varlığı varlıkla şereflendiren… Egemenliği harf harf kağıda dökenmiş! Halkın sesi,ölümsüz kahramanların şahadeti, sessizlerin cümleleri olmuş… Dalga dalga dalgalanmış dillerde heybetli istiklal öyküsü… Türk dillerinin haykırışıyla ölümsüzlüğe ulaşmış bu heybetli kurtuluş öyküsü… Ulaşılmaz kıldığı yurdun bayrağı, bir yıldız misali göklerde şanla parlayan Türk bayrağı… Ruhu, bedeni, fikirleri olmuş Mehmet Akif'in sözleriyle, her dalgalanışta!
Günler, aylar direnişlerle, sahip çıkışlarla geçip gitmiş Mehmet Akif'in hayatından… Vatanı, milleti, ulusu olmuş onu ayakta tutan!Gün gelmiş uzaklara düşmüş uğruna feda olduğu bu cennet vatanından… Zaman, toprağından uzakta, ondan bir şeyler götürerek ilerlemiş, ilerlemiş, ilerlemiş… O güne kadar kükremiş bir sel misali bendini çiğneyip aşan, dağları yırtıp enginlere sığmayan, taşan Mehmet Akif'i de yanına alarak ilerlemiş… Girdiği sade tahta tabut, al sancaklarla, Kabe örtüleriyle donatılıp ulaşmış musalla taşına… Tam da onun istediği gibi…
Etengü Ecem Tuna
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Renkten Renge Girdi Akdeniz
İnce ağrılar saldı yokluğu
Buran... Acıtan...
Ne, nedir bilemedi
Paramparça oldu aklı
Bir o dala kondu, bir bu dala
Kırılıverdi konduğu her dal
Yükü ağır...
Tepelerini parlattı karlı dağların
Altın sarısı göz alan ışıklar
Al al oldu sobanın yanakları
Üstünde zıpladı
Bağrı yanık kestaneler
Yutuverdi kavakların doruğunu
Yoğun ağır sis yumağı
Uzatıp elini doldurdu ceplerine
Avuç avuç...
Nöbet değiştirdi
Güneş ile rengi soluk ay
Kaval sesi dokunaklı
Perde perde ulaştı yüreğine
Ürkütmemeye çalıştı
Paltosuna konan kar tanelerini
Kırık dökük ışığında
Sokak lambasının
Seyretti nazlı nazlı inişlerini
Göz çukurlarında
Renkten renge girdi Akdeniz
Düş Kuruyor Gece ' adlı kitabımdan - Ocak 2008 -
Hatice Bediroğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|